TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÖKHAN GÜNDÜZ BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2017/39507)
|
|
Karar Tarihi: 3/11/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Gökhan GÜNDÜZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda protesto eylemine
yapılan müdahale neticesinde yaralanmadan dolayı açılan ceza soruşturmasının
etkili yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 27/11/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne
karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
10. Başvurucu, 1970 doğumlu olup olay tarihinde Kırıkkale
F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) hükümlü
olarak tutulmaktadır.
11. Başvurucu -kendi anlatımına göre- İnfaz Kurumundaki
bazı uygulamaları protesto etmek amacıyla yaklaşık yedi aydır oturma eylemi
yaparken 2017 yılı Mart ayı içinde beş kez (3, 6, 7, 10 ve 16 Mart
tarihlerinde) kameraların görüntü kaydettiği bir alanda, eyleme müdahale eden
infaz görevlilerine direnmediği hâlde görevliler tarafından yere yüzüstü
yatırılıp her iki kolu arkaya bükülmek suretiyle yürümeye zorlanmış, her
seferinde zor kullanma seviyesi artırılmış, kol ve omuzlarında kalıcı
rahatsızlıklara neden olunmuştur.
12. Başvurucu; iki hükümlüyle birlikte 20/3/2017
tarihinde, işkence suçunu işledikleri iddiasıyla infaz görevlileri hakkında
Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) şikâyette bulunmuştur.
13. Şikâyetle ilgili olarak Savcılıkça İnfaz Kurumundan
bilgi istenmiştir. İnfaz Kurumunun yazılı cevabı şöyledir:
"Ceza İnfaz Kurumlarının
Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün 22.
Maddesinin 8. Fıkrasında 'İnfaz ve koruma başmemuru ile infaz ve koruma memuru,
kurumun güvenliğini bozan firara teşebbüs, isyan, rehin alma, saldırı, yasaya
veya düzenlemelere dayalı bir emre karşı aktif veya pasif fiziki direnme gibi
olaylar ile 5237 sayılı Kanunun 25 inci maddesindeki meşru savunma ve
zorunluluk hâli ortaya çıktığında kurum en üst amirinin izni ile zor
kullanabilir. Acil hâllerde tehlikenin ortadan kaldırılması amacıyla izin
alınmaksızın da zor kullanılabilir. Durumu derhâl en üst amire iletir. Zor
kullanan personel gerekenden fazla kuvvet kullanamaz.' hükmünün yer aldığı, adı
geçenin kurumun düzenini ve güvenliği bozmaya yönelik eylemde bulunduğu,
görevli personelin mevzuatta belirtilen şekilde görevini yaptığı
anlaşıldığından haklarında disiplin soruşturması açılmamıştır."
14. Savcılık tarafından 17/10/2017 tarihinde İnfaz Kurumu
görevlileri hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Anılan kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
" ... Müştekilerin iddiaları ile
ilgili kurum görevlilerinin; herhangi bir kusur, ihmal ve suç işleme
kasıtlarının bulunmadığı gibi haklarında kamu davası açılması için yeterli
şüphe oluşturacak delil de elde edilemediği, yapılan işlemlerin mevzuata uygun
olduğu dosya kapsamından anlaşılmakla;
Açıklanan nedenlerle iddialar ve
şüpheliler hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına,"
15. Başvurucunun Savcılık kararına itirazı, Kırıkkale
Sulh Ceza Mahkemesinin 2/11/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Anılan
karar, başvurucuya 3/11/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 27/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
17. Başvurucu ayrıca başvuruya konu olaydan sonra
25/5/2017 tarihinde infaz görevlilerince yeniden fiziksel şiddet uygulanması
nedeniyle kolunun kırıldığını ve bu hususta Savcılığa şikâyette bulunduğu
belirtmiş, sağlık raporlarını başvuru dosyasına eklemiştir.
18. UYAP'ta yapılan araştırmada başvurucunun kolunun
kırıldığını iddia ettiği olayın başvuru konusundan farklı bir olay olması
nedeniyle Savcılıkça ayrı bir soruşturma yürütüldüğü ve bu olaya ilişkin
soruşturma sürecinin başvurucu tarafından ayrıca bireysel başvuru konusu
yapıldığı tespit edilmiştir. Söz konusu 2017/37364 numaralı bireysel başvuru
inceleme tarihi itibarıyla henüz sonuçlanmamıştır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı
veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi
üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif
olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya
adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu
nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
...
İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır."
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının
görevi" kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya
başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir
öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin
gerçeğini araştırmaya başlar."
B. Uluslararası
Hukuk
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3.
maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya
işlemlere tabi tutulamaz."
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi
en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence,
insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme'yle
yasaklandığını belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15.
maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi
hiçbir istisnaya yer vermediğini içtihatlarında hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa,
B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95,
6/4/2000, § 119).
23. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele
olduğunu söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması
beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan
Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD],
B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık,
B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
24. AİHM'e göre ceza infaz kurumundaki bir kişi üzerinde
fiziksel güce başvurulması -bu kişinin kendi eylemi kesinlikle gerekli
kılmadığı sürece- insan onuruna zarar verir ve prensip olarak Sözleşme'nin 3.
maddesini ihlal eder (Satık ve diğerleri/Türkiye, B. No:
31866/96, 10/10/2000, § 54).
25. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve
makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma
yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye,
B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik
için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık
olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını
gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73;
Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
26. Mahkemenin 3/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu, infaz görevlileri tarafından
darbedilmesine rağmen buna ilişkin olarak açılan soruşturmanın etkili
yürütülmediğini, bu kapsamda sorumlu infaz görevlilerinin isimlerini bildirerek
olayları ayrıntılarıyla anlattığını, buna karşın Adli Tıp Kurumuna sevk edilip
hakkında sağlık raporu alınmadığını, tanık ifadelerine başvurulmadığını, ayrıca
kamera görüntüleri ve diğer delillerin toplanmadığını ifade ederek kötü muamele
yasağı ile adil yargılanma, ifade özgürlüğü ve etkili başvuru haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
28. Bakanlık, İnfaz Kurumunca başvurucunun oturma eylemi
yaparak kurum içi düzeni ve güvenliği bozmaya yönelik eylemlerde bulunduğundan
dolayı infaz koruma memurlarının mahkûm taşıma tekniklerine uygun şekilde
başvurucuyu taşıdıklarının belirtildiği dikkate alındığında başvurucunun
iddialarının savunulabilir argümanlar içermediğini, iddialarını uygun şekilde
delillendiremediğini ve argümanların gerçekleri yansıtmadığını belirtmiş,
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu yönünde görüş bildirmiştir.
29. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
formunda dile getirdiği hususları yinelemiş ayrıca iddialarının savunulabilir
olmadığı görüşünü kabul etmemiştir.
B. Değerlendirme
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki
nitelendirmesini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969,
18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun iddiaları kötü muamele yasağı
kapsamında değerlendirilmiştir.
31. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz.”
32. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri
" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
34. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu
bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve
ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları
olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında
meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 110).
35. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından
hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
hâlinde -Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında-
etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma,
sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli
olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte
etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî
dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını
istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
36. Ancak etkili bir soruşturmanın başlatılabilmesi için
öncelikle kötü muamele iddialarının uygun delillerle desteklenmesi gerekir. Bu
nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi
ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların
tespiti hâlinde etkili bir soruşturma yükümlülüğün gerekliliğinden
bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).
37. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli
olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için
soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve
sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir.
Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir
şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay
ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da
kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara
dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114). Bu bağlamda
soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak
özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 116).
38. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek
başına soruşturma yapılmamış olması veya yeterli soruşturma yapılmamış olması
da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun
yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet
yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin
belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda
soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak
özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 116).
39. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde
edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması,
bunun yanı sıra söz konusu kararın vücut bütünlüğüne yönelik müdahalenin
Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup
olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil
Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).
40. AİHM kararlarında, bir kişinin sağlıklı hâldeyken
gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit
edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir
açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları
sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların doktor
raporları ile doğrulandığı hâllerde Sözleşme'nin 3. maddesi anlamında açık
sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, §
94).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
41. Hükümlü olan başvurucu, yapılan oturma eylemine infaz
görevlilerince aşırı güç kullanılarak müdahale edildiğini belirterek kötü
muameleye maruz kaldığını iddia etmiştir.
42. Bir devlet görevlisi tarafından hukuki sınırların
aşılarak Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi
tutulduğuna ilişkin bir iddianın soruşturma makamına iletilmesi durumunda
etkili soruşturma yükümlülüğünün başlaması için öncelikle gerekli olan husus,
söz konusu iddianın savunulabilir olmasıdır. İddianın savunulabilir olması,
açık ve olgulara ilişkin ayrıntı içermesinin yanında ancak makul kanıtlarla
desteklenmesiyle mümkündür. Böylesine bir iddianın varlığı hâlinde olayın
aydınlatılarak sorumluların belirlenmesini ve gerekirse cezalandırılmasını
sağlamaya elverişli, etkili bir soruşturma yapılması gerekmektedir.
43. Başvurucu, isimlerini şikâyet dilekçesinde bildirdiği
infaz görevlilerince yaralandığını iddia etmiş; ayrıca eylemlerin oluş şeklini
ve tarihlerini de açıklayarak şikâyetini detaylandırmıştır. Bu durumda
başvurucunun iddiasının makul delillerle desteklenmesi hâlinde savunulabilir
olarak değerlendirilmesi mümkündür.
44. Devlet denetim ve kontrolü altında hükümlü olarak
tutulan başvurucunun delil sunma olanağı oldukça sınırlı olduğundan,
toplanmasını talep ettiği delillerden olayı aydınlatabileceği
değerlendirilenlere soruşturma makamlarınca ulaşılması için çaba gösterilmesi
etkili soruşturma yükümlülüğünün bir parçasıdır.
45. Ceza infaz kurumunda tutulan bir kişinin şikâyetçi
olması hâlinde kötü muameleye maruz kalıp kalmadığının tespiti amacıyla alınan
sağlık raporları, değerlendirmeye esas oluşturacak en önemli kanıtlardan biri
olmasının yanında devletin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki
yükümlülüğüne aykırı davranmadığını ispatlayabileceği nitelikte bir belgedir.
Üçüncü kişi konumunda bulunan doktorlar tarafından -iddia ve savunmadan
bağımsız bir şekilde- gözleme dayalı bulguların tespit edilmesi suretiyle
olaydan hemen sonra hazırlanan raporlar, maddi gerçeğe ulaşmayı sağlayan en
önemli araçtır (benzer yöndeki karar için bkz. Salih Şahin, B. No:
2016/13964, 28/1/2020, § 85).
46. Bu kapsamda başvurucu, yaralanmasının tespiti
amacıyla hakkında sağlık raporu alınmasını talep etmiş, ancak Savcılıkça bu
yönde bir işlem yapılmamıştır. Başvurucunun iddiasının savunulabilir olup
olmadığının değerlendirilmesinde en önemli delillerden biri olan sağlık
raporunun Savcılıkça temin edilmemiş olması başvurucuya atfedilecek bir kusur
olmadığından somut olayda başvurucunun iddialarını destekleyen bir raporun
bulunmaması nedeniyle etkili soruşturma yükümlülüğünün mevcut olmadığı
söylenemez. Dolayısıyla ayrıntılı şikâyet dilekçesi sunan ve birtakım
delillerin toplanmasını talep eden başvurucunun yaralanmasını doğrulayan sağlık
raporunun bulunmaması tek başına iddialarını savunulabilir olmaktan
çıkarmayacağından etkili soruşturma yapılması yönündeki beklentisi meşru kabul
edilmiştir.
47. Savcılıkça, soruşturma kapsamında sadece İnfaz
Kurumundan olayla ilgili bilgi istenmiş; İnfaz Kurumu tarafından "kurum
düzeni ve güvenliğini sağlamak amacıyla infaz görevlilerinin görevlerini
yaptıkları gerekçesiyle haklarında disiplin soruşturması açılmadığının"
bildirilmesi üzerine de başkaca araştırma yapmaya gerek duyulmaksızın
kovuşturma yapılmamasına karar verilmiştir.
48. Diğer bir ifadeyle başvurucunun şikâyeti üzerine
Savcılıkça soruşturma başlatılmışsa da başvurucunun şikâyet ve delillerinin
tespitine yönelik ayrıntılı ifadesi alınarak soruşturmaya katılımı sağlanmamış,
talep edilmesine rağmen kamera görüntüleri ve diğer deliller toplanmamış, tanık
dinlenmemiş, şüpheli infaz görevlilerinin kimlikleri dahi tespit edilmemiştir.
Buna karşın soruşturma sonunda, yapılan işlemlerin hukuka uygun olduğuna
karar verilmiştir. Kararda, işlemlerin ne olduğu ve hangi sebeple hukuka uygun
olduğuna yer verilmemiş; iddia infaz görevlilerinin kasıtlı eylemlerine
dayandırılmasına rağmen bu hususa ilişkin bir açıklama yapılmamıştır.
49. Tüm bu eksiklikler birlikte değerlendirildiğinde
başvurucuya karşı kötü muamele oluşturduğu iddia edilen eylemlere yönelik
olayın aydınlatılması amacıyla etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği
sonucuna ulaşılmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
51. Yukarıda belirtilen tespitler doğrultusunda
soruşturmadaki eksiklikler nedeniyle başvurucunun şikâyetine konu ettiği güç
kullanımının gerçekleşme koşulları bağlamında iddia dışında veri bulunmadığı,
dolayısıyla bu aşamada olguların gerçekliği konusunda kanaat oluşmadığından
kötü muamele yasağının maddi boyutu itibarıyla bir inceleme yapılmasına olanak
bulunmadığı değerlendirilmiştir.
52. Başvurucu ayrıca protesto (oturma) eylemlerine
yönelik olarak İnfaz Kurumunca caydırma amacıyla yapılan müdahaleler nedeniyle
ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüşse de yapıldığı iddia edilen
müdahaleye ilişkin olarak başvuru veya soruşturma dosyasında veri bulunmadığı
dikkate alındığında söz konusu iddiaların bu aşamada incelenemeyeceği sonucuna
ulaşılmıştır.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden
yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya
üzerinden karar verir.”
54. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden soruşturma
yapılması ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
55. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
56. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi,
ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan, §§ 55, 57).
57. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
58. Başvuruda, infaz görevlileri tarafından orantısız güç
kullanılmasına yönelik etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalin Cumhuriyet
Başsavcılığının işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır.
59. Bu durumda kötü muamele yasağının usul boyutuna
yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise
bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir.
Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa
Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında
belirtilen ilkelere uygun yeni bir soruşturma yapılmasından ibarettir. Bu
sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Kırıkkale
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
60. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usule
ilişkin boyutunun ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
soruşturma yapılmak üzere Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun maddi tazminat talebinin REDDİNE,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 3/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.