TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DURMUŞ KÜÇÜK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/39786)
|
|
Karar Tarihi: 14/10/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 19/11/2020-31309
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Tuğba TUNA IŞIK
|
Başvurucu
|
:
|
Durmuş KÜÇÜK
|
Vekili
|
:
|
Av. Erkan GÜRBÜZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, soruşturma izni verilmesine ilişkin karara yapılan
itirazın reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular 13/12/2017 ve 19/12/2017 tarihlerinde
yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Kişi ve konu yönünden tespit edilen hukuki irtibat
nedeniyle 2017/39959 numaralı ve 2017/39961 numaralı bireysel başvuruların
2017/39786 numaralı bireysel başvuru ile birleştirilerek incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu,
Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 2009 ve 2014 yıllarında yapılan yerel
seçimlerde Elbistan Belediyesi başkanı olarak görev yapmıştır.
9. Başvurucu ve bir kısım Belediye Meclis üyeleri
hakkında İçişleri Bakanlığı tarafından 2011-2014 yılları arasındaki Belediye
Meclisi kararları ile mevzuata aykırı olarak hazırlanan ilave imar planlarını
onayladıkları, söz konusu plan tadilatları ile parsel maliklerine rant
sağladıkları gerekçesiyle ön inceleme başlatılmıştır (Başvurulara konu her bir
somut olaydaki iddialar aynı nitelikte olup sadece olay tarihleri farklıdır).
10. İçişleri Bakanlığının 2/11/2015 tarihli kararı ile
haklarında ön inceleme yapılanların tamamı için soruşturma izni verilmesine
karar verilmiştir.
11. Başvurucu, soruşturma izni verilmesine ilişkin karar
hakkında Danıştay Birinci Dairesine (Daire) itiraz etmiştir. Daire 10/2/2016
tarihli kararıyla itirazın kabulü ile ön inceleme aşamasındaki birtakım
eksikliklerin tamamlanmak üzere dosyanın İçişleri Bakanlığına iadesine karar
vermiştir. Daire gerekçesinde; hukuka aykırı bulunan planların kamunun zararına
veya üçüncü kişilerin menfaatine aykırı olup olmadığının, görevi kötüye
kullanma suçunu oluşturup oluşturmadığının belirlenmesi, varsa zarar ve
mağduriyeti gösterir rapor hazırlanması gerektiği belirtilmiştir.
12. Dairenin anılan kararı üzerine yeniden bilirkişi
raporu alınması suretiyle İçişleri Bakanlığı tarafından başvurucu hakkında
yeniden soruşturma izni verilmesine karar verilmiştir.
13. Başvurucunun söz konusu karara yaptığı itiraz üzerine
Dairece 15/6/2017 ve 22/6/2017 tarihli kararlarla itirazın kısmen kabulüne,
kısmen reddine karar verilmiştir. Daire gerekçesinde, itirazı reddedilen kısım
yönünden ilgililere isnat edilen eylemlerin başvurucu hakkında soruşturma
yapılmasını gerektirecek nitelikte olduğunu belirtmiştir. İtirazın kabul edilen
kısmı yönünden bilirkişi raporunda ve ön incelemede Belediye Meclis
kararlarının Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Meclisince kabul edilen 1/5.000
ölçekli nâzım imar planına uygun olup olmadığı yolundaki değerlendirmelerin
yeterli olmadığı, nâzım imar planı ile hukuka aykırılıkların giderilemediğinden
bahsedilmekle yetinildiği, söz konusu plan değişiklikleriyle öngörülen inşaat
yoğunluğunun nâzım imar planına aktarılıp aktarılmadığı, söz konusu
değişiklikler ile nâzım imar planının uyumlu hâle gelip gelmediği hususlarının
tereddüte yer bırakmayacak şekilde açıklanmadığı ve ön incelemenin eksik
yapıldığı vurgulanmıştır.
14. Nihai kararlar 15/11/2017 ve 21/12/2017 tarihlerinde
tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 13/12/2017 ve 19/12/2017 tarihlerinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili
Mevzuat
16. 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer
Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un "Amaç" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı, memurlar ve
diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı
yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek
usulü düzenlemektir."
17. 4483 sayılı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Bu Kanun, Devletin ve diğer kamu
tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin
gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu
görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır."
18. 4483 sayılı Kanun'un "İzin vermeye yetkili
merciler" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Soruşturma İzin yetkisi,
...
h) Büyükşehir belediye başkanları, il ve
ilçe belediye başkanları; büyükşehir, il ve ilçe belediye meclisi üyeleri ile
il genel meclisi üyeleri hakkında İçişleri Bakanı,
...
Yokluklarında ise vekilleri tarafından
bizzat kullanılır.…”
19. 4483 sayılı Kanun'un "Ön inceleme"
kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"İzin vermeye yetkili merci, bu
Kanun kapsamına giren bir suç işlediğini bizzat veya yukarıdaki maddede yazılı
şekilde öğrendiğinde bir ön inceleme başlatır."
20. 4483 sayılı Kanun'un "İtiraz" kenar
başlıklı 9. maddesi şöyledir:
"Yetkili merci, soruşturma izni
verilmesine veya verilmemesine ilişkin kararını Cumhuriyet başsavcılığına, hakkında
inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisine ve varsa şikayetçiye
bildirir.
Soruşturma izni verilmesine ilişkin
karara karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi;
soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise Cumhuriyet başsavcılığı
veya şikayetçi, izin vermeye yetkili merciler tarafından verilen işleme koymama
kararına karşı da şikâyetçi itiraz yoluna gidebilir. İtiraz süresi, yetkili
merciin kararının tebliğinden itibaren on gündür.
İtiraza, 3 üncü maddenin (e), (f), g
(Cumhurbaşkanınca verilen izin hariç) ve (h) bentlerinde sayılan-lar için
Danıştay İkinci Dairesi, diğerleri için yetkili merciin yargı çevresinde
bulunduğu bölge idare mahkemesi bakar.
İtirazlar, öncelikle incelenir ve en geç
üç ay içinde karara bağlanır. Verilen kararlar kesindir."
2. Danıştay
İçtihadı
21. Danıştay İkinci Dairesinin 12/3/2004 tarihli ve
E.2004/137, K.2004/240 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
4483 sayılı Kanunla memurların işlemiş
oldukları suçlarla ilgili olarak İl ve İlçe idare kurulları ile Danıştay 2.
Dairesine mülga Memurin Muhakematı Hakkında Kanun uyarınca verilen hazırlık
soruşturması yapma yetkisinin alındığı ve bu yetkinin artık Cumhuriyet
başsavcılıklarına devredildiği, dolayısıyla da yukarıda açık hükme yer verilen
maddeye de, ön inceleme ile görevlendirilenlerin yapmış oldukları iş ve
işlemlerin hazırlık soruşturması olmayıp, hazırlık soruşturmasına esas bilgi ve
belgeleri toplamaktan ibaret olduğu kuşkusuzdur.
..."
B. Uluslararası
Hukuk
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme)
"Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı
paragrafının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, ... cezai alanda
kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla
kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve
makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir."
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bir eylemin
Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrası uyarınca suç isnadı başlığı
kapsamında kalıp kalmadığını belirlemek amacıyla bazı kriterler belirlemiştir.
Bu kapsamda öncelikle eylemin iç hukuktaki nitelenmesi dikkate alınmaktadır.
Bununla birlikte eylemin ve bu eylem için öngörülen cezanın niteliği ve
ağırlığı da gözetilmektedir (Engel ve diğerleri/Hollanda, B. No:
5100/71..., 8/6/1976, § 81; Campbell ve Fell/Birleşik Krallık, B. No:
7819/77..., 28/6/1984, § 67).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
24. Mahkemenin 14/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu; Dairenin 10/2/2016 tarihli kararında
belirtilen eksikliklerin tamamlanmadığı hâlde İçişleri Bakanlığı tarafından
ikinci defa verilen soruşturma yapılmasına ilişkin kararın Daire tarafından
kısmen reddedildiğini, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'na
göre kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı olarak kişilerin
mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız menfaat
sağlaması durumunda cezalandırılacağının düzenlediğini vurgulamıştır.
Başvurucu; Kanun tarafından suç sayılmayan eylemleri sebebiyle cezalandırılmak
istendiğini belirterek başına gelen olayların siyasi rekabetten kaynaklandığı
gerekçeleriyle adil yargılanma hakkının, suç ve cezada kanunilik ile eşitlik
ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlık görüşünde; öncelikle AİHM ve Anayasa
Mahkemesi içtihadı ile ulusal hukuk kurallarına yer verilmiş, başvurunun medeni
hak ve yükümlülüğe ilişkin veya suç isnadı kapsamında olmaması sebebiyle adil
yargılanma hakkı kapsamında bulunmadığı belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
27. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun diğer haklarla bağlantı kurarak ileri sürdüğü iddiaların
adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Uygulanabilirlik
Yönünden
29. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan
Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
30. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında;
herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal
sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence
altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36.
maddesinin birinci fıkrasına adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye
Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına
alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği
belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesine söz konusu ibarenin
eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal
güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No:
2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme'nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve buna ilişkin AİHM
içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, § 22).
31. Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri
sürebileceği tüm hak ve yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkını
güvenceye almamaktadır. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve
yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının
esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı
bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği
gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için ya başvurucunun medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya
yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerekir.
Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali
iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı kapsamı
dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, §
23).
32. Bir yaptırımın veya hukuki bir tasarrufun/işlemin
hangi koşullarla suç isnadı niteliğinde sayılıp suç ve cezalara
ilişkin güvenceler kapsamında değerlendirilebileceği daha önce Anayasa
Mahkemesi kararlarında açıkça ifade edilmiştir (D.M.Ç, B. No:
2014/16941, 24/1/2018; B.Y.Ç., B. No: 2013/4554, 15/12/2015; Selçuk
Özbölük, B. No: 2015/7206, 14/11/2018).
33. Öncelikle Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının suç isnadı boyutuyla somut olayda uygulanabilir olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
34. Anayasa'nın 129. maddesinin son fıkrasında "Memurlar
ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü
ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun
gösterdiği idari merciin iznine bağlıdır." denilmektedir.
35. 4483 sayılı Kanun, memurlar ve kamu görevlilerinin
görevleri sırasında işledikleri iddia edilen eylemlerden dolayı haksız yere
yapılan şikâyetler sebebiyle rahatsız edilmemesi ve kamu görevinin sekteye
uğramaması açısından özel bir güvence getirmektedir. Kaynağını öncelikle
Anayasa'dan alan bu güvence, memurlar ve kamu görevlileri hakkında cezai
sürecin başlatılabilmesini 4483 sayılı Kanun'da belirtilen mercilerin iznine
bağlı tutmuştur.
36. Suç isnadı kavramı anayasal anlamda özerk bir kavram
olup isnadın muhakkak soruşturma makamlarınca yapılması gerekmemektedir. İdari
makamların da suç isnadında bulunabileceği değerlendirildiğinde soruşturma izni
verilmesi kararı anayasal anlamda suç isnadına ilişkin sürecin bir parçası
olarak yorumlanabilecektir. Dolayısıyla hakkında soruşturma izni verilen
kişinin kural olarak adil yargılanma hakkının suç isnadına ilişkin
güvencelerinden yararlanması gerekmektedir.
37. Danıştay kararında ön soruşturma makamlarının yerine
getirdiği işlevin bir hazırlık soruşturması olmadığı fakat hazırlık
soruşturmasına esas bilgi ve belgelerin toplandığı aşama olduğu belirtilmiştir.
Bu durumda ön soruşturma aşamasında yapılan değerlendirmelerin esas itibarıyla
soruşturulanın suçluluğuyla ilgili olmasından dolayı bu yönüyle ön
soruşturmacının soruşturma makamlarınınkine benzer bir faaliyet yürüttüğü
görülmektedir. Fakat ön soruşturmacının bu kapsamda yaptığı değerlendirmelerin
soruşturma makamlarını bağlamadığı ve benzer bir değerlendirmenin soruşturma
makamınca da yapılacağı, bu manada ön soruşturmacının soruşturulanın
suçluluğuyla ilgili olarak yaptığı hatalı değerlendirmelerin soruşturma
makamlarınca telafisinin mümkün olduğunun altı çizilmelidir.
38. Somut olayda kamu görevlisi olan başvurucu hakkında
görevi kötüye kullandığı gerekçesiyle ön soruşturma başlatılmış, ön soruşturma
sonucunda soruşturma izni verilmesine karar verilmiştir. Yukarıda yer verilen
ilkeler bağlamında başvurucu hakkında ön soruşturma başlatılması ve bunun
sonucunda soruşturma izni verilmesine ilişkin işlemlerdeki ithamın adil
yargılanma hakkı bağlamında suç isnadı niteliğinde sayılması gerektiği
kuşkusuzdur. Dolayısıyla Sözleşme ve Anayasa'nın ortak koruma alanında yer alan
adil yargılanma hakkının suç isnadı boyutuyla somut olay yönünden
uygulanabilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
39. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu Afitab Salman ([GK],
B. No: 2013/2105, 11/11/2015) başvurusuna ilişkin kararında; soruşturma
izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin kararların ön inceleme
soruşturmasının adli soruşturmaya dönüşüp dönüşmeyeceği, dönüşecek ise
soruşturulacak fiilin çerçevesinin ne olacağı, toplanan delillerin adli
soruşturmada kullanılması gibi noktalarda belirleyici olacağı ve bu aşamada
verilen bazı kararların ilgili hakkındaki adli soruşturma veya kovuşturmada
telafi edilemeyecek türde hukuki sonuçlar doğurabileceği belirtilmiştir. İtiraz
üzerine anılan türden verilen kararların kesin olması sebebiyle söz konusu
kararların yeniden incelenme olanağı bulunmadığı gibi adli yargı sürecinde de
denetlenip düzeltilemediği ifade edilmiştir. Bu sebeple anılan kararların
ilgili aleyhine sürekli bir hukuki durum yaratan, davanın hiçbir aşamasında
denetlenebilme ve düzeltilebilme olanağı bulunmayan, kaldırılması mümkün
olmayan kararlar niteliği kazandığı, dolayısıyla anılan kararlardan kaynaklı
bazı temel hak ihlalleri -istisnai de olsa- yargılama sürecinin ileriki
aşamalarında telafi edilemeyeceği vurgulanmıştır (Afitap Salman, §§ 20,
21).
40. Bu sebeplerle anılan türdeki kararlarla oluşan hak
ihlallerinin bireysel başvuruya konu olabilmesi için yargılamanın
hakkaniyetinin zedelenecek olması ve bu ihlallerin yargılama sürecinin ileriki
aşamalarında telafi edilemeyecek nitelikte olması gerekir. Belirtilen
koşulların oluşmaması hâlinde ikincillik ilkesi gereği adli süreç sonunda
verilecek nihai karardan sonra bireysel başvuruda bulunulması gerekir (Afitap
Salman, § 22).
41. Başvurucu, kamu görevlileri ve memurlar için
getirilen özel soruşturma usulünün bir aşaması olan ön soruşturma sonucunda
hakkında soruşturma izni verilmesi kararına yapılan itirazının kısmen
reddedilmiş olmasından şikâyet etmektedir.
42. Başvurucu hakkında yapılan ön inceleme aşamasında
soruşturma izni verilmesini gerektirir bir durumun olup olmadığı
belirlenmektedir. Bu nedenle başvurucunun itirazı sonucunda Daire gerekçesinde
"...isnat edilen eylemlerin, haklarında soruşturma yapılmasını
gerektirecek nitelikte bulunduğu anlaşıldığından" ifadesine yer
verilmiştir. Başka bir deyişle ön soruşturma aşaması ile isnat edilen
eylemlerin soruşturma açılmasını gerektirir nitelikte olup olmadığı
değerlendirileceğinden -soruşturma aşamasının henüz başlamadığı gözönünde
bulundurulduğunda- başvurucunun eylemlerinin suç kapsamında bulunup
bulunmadığının nihai olarak değerlendirilmiş olduğu da söylenemeyecektir.
43. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen
hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil
niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabilmesi için
öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 17).
44. Başvurucunun soruşturma izni verilmesine ilişkin
itirazının Danıştay Birinci Dairesi tarafından kısmen reddedilmesi üzerine
başvurucu hakkında, itirazı reddedilen kısım yönünden adli soruşturma aşaması
başlamaktadır. Soruşturma aşaması genel hükümler kapsamında Cumhuriyet
savcıları tarafından yürütülecek, soruşturma aşamasından sonra başvurucu
hakkında kovuşturma aşamasına geçilmesi kararı verilirse iddianame
düzenlenecek, aksi hâlde kovuşturma yapılmasına gerek olmadığı kararı
verilecektir.
45. Başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu
şikâyetin aslını, hakkında isnat edilen eylemlerin suç niteliğini taşımadığı,
Dairenin 10/2/2016 tarihli kararıyla bu konunun yeniden araştırılması için
itirazın kabulüne karar verilmiş olmasına rağmen yeterli araştırma yapılmadan bu
defa itirazı reddettiği iddiası oluşturmaktadır. Başvurucu hakkında iddia
edilen eylemlerin suç kapsamında bulunup bulunmadığı nihai olarak soruşturma
veya kovuşturma aşamalarında belirleneceği, idarenin ön soruşturma aşamasında
yaptığı değerlendirmenin eylemin suç unsuru oluşturduğu konusunda nihai bir
değerlendirme anlamına gelmediği gibi idarenin ön soruşturma sonucunda verilen
soruşturma izni kararının eylemin soruşturma yapılmasını gerektirir
niteliğini belirlemeye yönelik olduğu tespit edildiğinden başvurucunun
başvuruya konu şikâyetlerini ceza soruşturması veya kovuşturma aşamalarında
ileri sürebileceği değerlendirilmiştir.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Hasan Tahsin GÖKCAN bu sonuca farklı gerekçeyle
katılmıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkına ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 14/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
FARKLI GEREKÇE
1. Belediye meclisi üyesi olan başvurucu, hakkında
İçişleri Bakanlığı tarafından mevzuata aykırı olarak hazırlanan imar planlarını
onaylayarak parsel maliklerine rant sağladıkları iddiasıyla 4483 sayılı Kanunun
3. maddesi uyarınca verilen soruşturma iznine karşı Danıştay Birinci Dairesine
(Daire) itirazda bulunmuştur. Daire başvurucu hakkında isnat edilen eylemlerden
reddedilen kısımların, hakkında soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelikte
bulunduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir.
2. Mahkememiz çoğunluğu tarafından yazılan karar
gerekçesinde (bk. par. 25, 41) belirtildiği üzere başvurucu, Danıştay’a yaptığı
itiraz üzerine yapılan incelemenin adil yargılanma hakkına ve suç ve cezaların
kanuniliği ilkesine aykırı olduğunu ve itirazın reddine dair verilen karar
sonucunun bu nedenlerle hak ihlaline neden olduğunu ileri sürmektedir. Yine
Mahkememiz kararının 20 ila 38. paragraflarında kabul edilebilirlik yönünden
idari ön inceleme sürecindeki isnadın da özerk bir kavram olan suç isnadı”
kavramı içerisinde görülebileceği ve dolayısıyla başvurunun Anayasanın 36.
maddesi kapsamında incelenebileceği sonucuna ulaşılmıştır. Kararda ayrıca ön
inceleme sürecinin adli soruşturmaya dönüşmesi ihtimali ve bu soruşturma
üzerinde etkilerinden hareketle ön incelemeye dayalı itiraz sürecinin de
bireysel başvuru konusu olabileceği belirtilmiştir (bkz. par. 39-42). Karardaki
bu kabule yönelik olarak, Mahkememizin Afitap Salman (B. No: 2013/2105,
11.11.2015) kararına karşı yazdığım karşıoy gerekçesine atıf yapmaktayım.
3. Öte yandan, Mahkememizin çok sayıdaki kararında da
belirtildiği üzere Anayasanın 148. ve 6216 sayılı Kanunun 45/1. maddeleri
uyarınca bireysel başvuru; “Anayasada güvence altına alınmış hak ve
özgürlüklerden, AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla”
yapılabilecektir. Başka deyişle Anayasa Mahkemesi’nin yetkisi, başvuru
konusunun Anayasa ve Sözleşme’nin her ikisinin ortak alanında olmasıyla sınırlı
tutulmuştur. Bu nedenle öncelikle incelenen dosyadaki başvuru konusunun Mahkemenin
konu bakımından yetkisi içerisinde olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
Başka deyişle konu bakımından yetki dışında kalan başvurular; "konu
bakımından yetki dışında kalması nedeniyle kabul edilemez olduğuna"
kararıyla sonuçlandırılmalıdır.
4. Mahkememiz kararında ise bu husus tartışılmadan
başvuru sanki konu bakımından yetki içinde imiş gibi değerlendirilmiş, fakat
Danıştay Dairesince verilen itirazın reddi kararı ile birlikte soruşturma
engelinin ortadan kalkarak C. savcılığınca yapılacak soruşturma sonunda suç
unsurlarının oluşmaması halinde kovuşturmaya yer olmadığı yönünde de karar
verilebileceği, aksi kanıya varılması halinde ise iddianame düzenleneceği,
dolayısıyla başvurucu tarafından eyleminin suç oluşturmadığına yönelik
şikayetlerinin adli süreçte ileri sürülebileceği gerekçeleriyle, ikincillik
ilkesi gereği başvurunun; başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmiştir.
5. Mahkememizin herhangi bir kararında veya doktrinde,
Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının kapsamı
içerisinde soruşturulmama ya da kovuşturulmama hakkının bulunduğuna dair bir
değerlendirme görülememektedir. Aynı tespit AİHS ve ek protokoller yönünden de
geçerlidir. Sözleşme’nin yorumuna ilişkin AİHM kararlarında da böyle bir
değerlendirmeye rastlanamamaktadır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesi
yönünden aksi söylense dahi, Sözleşme kapsamında böyle bir hakkın varlığı
belirlenemediği takdirde başvurunun Mahkememiz yetkisinde olduğu düşünülemez.
İdari inceleme sürecinde suç isnadına maruz kalan kimse, iç hukukta tanınan
itiraz vb. yasa yollarına başvurabilecek ise de söz konusu itiraz sürecinin
adil yargılanma hakkının bir parçası ve bireysel başvurunun konusu olduğu kabul
edilemeyeceğinden, başvurunun Anayasa Mahkemesi’nin konu bakımından yetkisi dışında
olması nedeniyle kabul edilemez olduğunu karar verilmesi gerekmektedir. Bu
nedenle Mahkememiz kararında ulaşılan kabul edilemezlik sonucuna, açıkladığım
farklı gerekçelerle katılmaktayım.
|
|
|
|
Başkan
Hasan Tahsin GÖKCAN
|