TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞENOL ARSLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/40261)
|
|
Karar Tarihi: 15/9/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Tuğba TUNA IŞIK
|
Başvurucu
|
:
|
Şenol ARSLAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, yargılama devam ederken kamu görevinden ihraç
edilme sebebiyle davanın konusunun kalmadığından bahisle uyuşmazlığın esasına
yönelik talebin karara bağlanmasının engellenmesi nedeniyle karar hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 28/12/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 2. sınıf emniyet müdürü kadrosunda görev
yaptığı dönemde 2014 yılı performans değerlendirme puanının 3,17 (iyi) olarak
belirlenmesine ilişkin işlemin iptali ile parasal ve özlük haklarının iadesi
talebiyle Diyarbakır 3. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme
10/3/2017 tarihli ve E.2015/298, K.2017/414 sayılı kararıyla davaya konu
işlemin iptaline, tazminat isteminin ise reddine karar vermiş; başvurucu
aleyhine yargılama masraflarına hükmetmiştir.
10. Mahkeme kararına karşı yapılan istinaf başvurusu
üzerine Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi 5/10/2017 tarihli
ve E.2017/1357, K.2017/1217 sayılı kararıyla, yargılama devam ederken
başvurucunun 29/10/2016 tarihli ve 675 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı
Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname gereğince kamu görevinden
ihraç edildiği ve dava konusunun ortadan kalktığı gerekçesiyle kesin olmak
üzere davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına kararı vermiştir.
11. Nihai karar başvurucuya 14/12/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
12. Başvurucu 28/12/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Kanun
13. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 2. maddesinin (a) bendi şöyledir:
" İdarî işlemler hakkında yetki,
şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından
dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal
davaları"
14. 2577 sayılı Kanun'un "Dilekçeler üzerine ilk
inceleme" kenar başlıklı 14. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"Dilekçeler,
...
c) Ehliyet,
...
yönlerinden sırasıyla incelenir."
15. 2577 sayılı Kanun'un "İlk inceleme üzerine
verilecek kararlar" kenar başlıklı 15. maddesinin birinci fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Danıştay veya idare ve vergi
mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna
aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;
...
b) 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı
hallerde davanın reddine,
...
Karar verilir."
16. 675 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin “Kamu
personeline ilişkin tedbirler” kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"(1) Terör örgütlerine veya Milli
Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna
karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı
yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu
görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu kişilere
ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine
göre işlem tesis edilir."
17. 1/2/2018 tarihli ve 7075 sayılı Olağanüstü Hal
İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un “Komisyonun oluşumu” kenar
başlıklı 1. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Anayasanın 120 nci maddesi
kapsamında ilan edilen ve 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Kararıyla onaylanan olağanüstü hal kapsamında, terör örgütlerine veya
Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti,
aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle başka bir idari
işlem tesis edilmeksizin doğrudan kanun hükmünde kararname hükümleri ile tesis
edilen işlemlere ilişkin başvuruları değerlendirmek ve karara bağlamak üzere
Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kurulmuştur."
18. 7075 sayılı Kanun'un “Komisyonunun görevleri”
kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Komisyon, olağanüstü hal
kapsamında doğrudan kanun hükmünde kararnameler ile tesis edilen aşağıdaki
işlemler hakkındaki başvuruları değerlendirip karar verir.
a) Kamu görevinden, meslekten veya görev
yapılan teşkilattan çıkarma ya da
ilişiğin kesilmesi.
..."
19. 7075 sayılı Kanun'un "Yargı denetimi" kenar
başlıklı 11. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Komisyon kararlarına karşı
Hâkimler ve Savcılar Kurulunca belirlenecek Ankara idare mahkemelerinde
ilgilinin en son görev yaptığı kurum veya kuruluş aleyhine iptal davası
açılabilir. Bu davalarda ayrıca Cumhurbaşkanlığına ve Komisyona husumet
yöneltilemez."
2. Danıştay
İçtihadı
20. Danıştay İkinci Dairesinin 3/11/2008 tarihli ve
E.2008/3586, K.2008/4247 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava,
davacı tarafından ... Lisesi Müdürü olarak görev yaptığı dönemde hakkında 70
puanla orta düzeyde düzenlenen 2006 yılı sicil raporunun iptali istemiyle
açılmıştır.
İstanbul 5. İdare Mahkemesince davacının yargılama devam ederken
emekliye ayrıldığı, sicil raporunun iptalini isteme konusunda güncel bir
menfaat ilişkisinin kalmadığı gerekçesiyle ... davanın ehliyet yönünden reddine
karar verilmiştir.
...
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 2. maddesinin 1/a bendinde iptal davaları, "idari işlemler
hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı
olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından
açılan" davalar olarak tanımlanmaktadır.
Maddede öngörülen menfaat ihlali koşulu,
bu tür davaların kabulü ve dinlenilebilmesi için aranılan koşullardan biridir.
Gerek doktrin gerekse yargısal içtihatlarda bu şart, subjektif ehliyet şartı
olarak kabul edilmekte, ancak ne tür bir menfaat ihlalinin gerçek ve tüzel
kişilere iptal davasını açma hakkı sağladığını gösterecek kesin bir ölçü ortaya
konulamamakta ve bu ilişki kural olarak iptal davasına konu olan kararın
niteliğine göre saptanmaktadır.
Genelde kişisel, meşru ve güncel bir
menfaatin varlığı ve bunların ihlali, menfaat ilişkisinin kurulmasında yeterli
sayılmakta ve bu husus davanın niteliğine ve özelliğine göre idari yargı
mercilerince belirlenmekte, davacının idari işlemle ciddi ve makul, maddi ve
manevi bir ilişkisinin bulunduğunun anlaşılması, dava açma ehliyetinin varlığı
için yeterli sayılmaktadır.
...
Bu durumda, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu'nun emeklilerin yeniden kamu hizmetine alınmasını düzenleyen 93. maddesi
ve Devlet memurlarından 6 yıllık sicil notu ortalaması 90 ve daha yukarı
olanların aylık derecelerinin yükseltilmesinde dikkate alınmak üzere bir kademe
ilerlemesi uygulanacağını hüküm altına alan 64. maddesi uyarınca davacı
hakkında düzenlenen sicil raporu ve sicil notunun önem kazandığı ve davacının
menfaatini doğrudan ilgilendirdiği gibi, sicil amirlerince olumsuz düşüncelerle
orta düzeyde düzenlenen uyuşmazlık konusu sicil raporu ile davacı arasında
manevi ilişkinin de devam etmesi karşısında, uyuşmazlığın esası incelenerek
hüküm kurulması gerekirken, davacının güncel bir menfaat ilişkisinin kalmadığı
gerekçesiyle davanın
reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, kararın
bozulmasına..."
21. Danıştay Beşinci Dairesinin 15/12/2014 tarihli ve
E.2012/2143, K.2014/9343 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava, koruma ve güvenlik görevlisi
olarak görev yapmakta iken tutukluluk hali nedeniyle görevden uzaklaştırılan
davacının, memuriyet görevine başlatılması ve 1/3 oranında kesilen maaşının
ödenmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin 05.01.2010 tarihli
işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
İstanbul 8. İdare Mahkemesince ...
davacının,03.02.2010 tarihinde hizmetli kadrosunda göreve başlatıldığı,
16.04.2010 tarihinde de malulen emekli olduğu anlaşılmakla, memuriyet görevine
dönmek istemiyle yaptığı başvurunun reddinden kaynaklanan uyuşmazlık yönünden
davanın konusunun kalmadığı; ... davacının memuriyet görevine başlatılmamasına
ilişkin kısmı yönünden davanın konusunun kalmaması nedeniyle uyuşmazlığın bu
kısmı hakkında karar verilmesine yer olmadığına, maaşından yapılan kesintilerin
ödenmesi talebinin reddine dair kısmı yönünden de davanın reddine karar
verilmiştir.
...
İptal davalarında, idari işlemlerin
kuruldukları tarih itibariyle yargısal denetime tabi tutulmaları gerektiği
kuşkusuzdur. İdare Hukukunun genel ilkelerine göre iptal davası açılabilmesi için,
davacı ile dava konusu işlem arasında menfaat ilişkisinin varlığı yeterli olup,
ayrıca bu işlemle menfaat ilişkisinin davanın sonuçlanmasına kadar devam etmesi
aranmamaktadır.
Davacının idari işlemle ilişkisinin
davanın sonuçlanmasına kadar devam etmesini zorunlu tutmak, iptal davalarını
sadece davacılar yönünden ortaya koyduğu sonuçlarla değerlendirmek ve bu
davaların amacını ihmal etmek anlamını taşır. Bunun sonucu olarak, dava
görülmeden önce alınacak yeni idari kararlarla davacının iptali istenilen
işlemle ilişkisini kesmek ve böylece hukuka aykırılığı ileri sürülen işlemi
yargısal denetim dışında bırakmak yolu açılmış olur.
Bu durumda, yargısal denetimden amaç
"hukuka uygunluk" denetimi olduğuna, yargısal denetim işlemin
kurulduğu tarih itibariyle gerçekleştiğine ve yeni işlem tesis edilene kadar
hukuki sonuç doğurduğuna göre, Mahkemece dava konusu işlemin hukuka
uygunluğunun denetlenerek bir karar verilmesi gerekmekte iken dava konusu
işlemden sonra kurulan 16.04.2010 günlü bir başka işlem ile davacının malulen
emekli edildiği ve davanın konusuz kaldığından bahisle karar verilmesine yer
olmadığına ilişkin olarak verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.
...
Açıklanan nedenlerle, kararın bozulmasına..."
22. Danıştay Onikinci Dairesinin 28/10/2015 tarihli ve
E.2015/1273, K.2015/5657 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava;... İl Özel İdaresi'nde
genel sekreter olarak görev yapmakta iken 12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak
olan ... milletvekili genel seçimlerine katılmak için ... tarihinde istifa
ederek görevinden ayrılan davacının, seçimler sonucunda eski görevine atanmak
istemiyle yaptığı başvurusu üzerine İl Özel İdaresinde uzman kadrosuna
atanmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince, ... davacının,
seçimler sonucunda tekrar görevine dönebilmek amacıyla yapmış olduğu başvurusu
neticesinde genel sekreterlik kadrosunun dolu olması nedeniyle İl Özel
İdaresinde 1. dereceli uzman kadrosuna atanmasına ilişkin dava konusu
işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir.
...
Davalı idarece her ne kadar davacının
... tarihinde emeklilik isteminde bulunduğu ve bu isteği üzerine emekliye
ayrıldığı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının ... tarihli yazısından
anlaşıldığından, iş bu davanın davacı yönünden hukuki bir yararının bulunmadığı
gibi, davanın konusuz kaldığı ileri sürülmüş ise de; iptal davası açılabilmesi
için davacının dava konusu işlem nedeniyle menfaatinin ihlal edilmiş olması
yeterli olup, bu işlemle menfaat ilişkisini dava sonuna kadar sürdürmesi
gerekmediğinden, davalı idarenin davacı emekli olduğundan davanın konusuz
kaldığı yolundaki iddiasına da itibar edilmemiştir.
... davacının, görevine dönme talebinde
bulunduğu tarihte durumuna uygun eşdeğer görevlerin bulunup bulunmadığı
hususunda gerekli ve yeterli inceleme yapılarak bir karar verilmesi gerekirken
... davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
bulunmamaktadır."
23. Danıştay Beşinci Dairesinin 19/12/2018 tarihli ve
E.2018/3781, K.2018/18569 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... Kanun Hükmünde
Kararnamelerin eki listesinde isimlerine yer verilmek suretiyle başka bir
işleme gerek kalmaksızın doğrudan kamu görevinden çıkartılan personelin açmış
olduğu davalarda idare mahkemelerince, genellikle anılan Kanun Hükmünde
Kararnamelerde söz konusu kamu görevinden çıkarılma konusunda idareye herhangi
bir değerlendirme yapma ya da başka yönde işlem kurma yetki ve görevi
verilmediği, kanun niteliğini taşıyan hukuki bir düzenleme ile kamu görevinden
çıkarılma işlemi gerçekleştirildiği, dolayısıyla davalı idarece tesis edilmiş,
idari davaya konu olabilecek bir idari işlemin bulunmadığı ve davanın esasının
incelenmesine hukuken olanak bulunmadığı gerekçesiyle "davaların
incelenmeksizin reddi yönünde" kararlar verilmiştir. Buna karşın, Kanun
Hükmünde Kararnamelerde belirlenen usul ve esaslara göre personelin kendi
kurumunda oluşturulan kurullar tarafından tesis edilen kamu görevinden
çıkartılmaya ilişkin işlemlere karşı açılan davalarda, idare mahkemelerince
uyuşmazlığın esasının incelenmesine devam edilmiştir.
Bu arada, personelin kendi kurumunda
oluşturulan kurul tarafından tesis edilen kamu görevinden çıkartılmaya ilişkin
işlemlere karşı açılan davaların incelemesi devam ederken, aynı personelin bu
kez Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair
Kanun Hükmünde Kararnamelerin eki listesinde ismine yer verilmek suretiyle kamu
görevinden çıkarıldığı hallerde, yasa hükmünde olan Kanun Hükmünde Kararname
ile kamu görevinin herhangi bir işleme gerek kalmaksızın doğrudan sonlandırılmış
olması karşısında, idare tarafından oluşturulan Kurulun tesis ettiği kararın
kendiliğinden ortadan kalktığı ve davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle kimi
idare mahkemelerince dava hakkında "karar verilmesine yer olmadığı"
yönünde kararlar verilmiştir.
Bir idari işlem açıkça idare tarafından
geri alınmadığı veya bir başka işlemle yürürlükten kaldırılmadığı ya da idare
mahkemesince iptal edilmediği sürece hukuk aleminde varlığını sürdürecektir. Bu
nedenle, Kanun Hükmünde Kararnamenin eki listelerde ismine yer verilmek
suretiyle hiçbir idari işleme gerek kalmaksızın doğrudan kamu görevinin
sonlandırılmasına karşıaçılan davalarda idare mahkemelerince, Kanun Hükmünde
Kararnamelerin kanun niteliği taşıdığı gerekçesiyle "incelenmeksizin
ret" kararları verildiği de göz önünde bulundurulduğunda, personellerin
kendi kurumunda oluşturulan kurullar tarafından kamu görevinden çıkarılmasına
ilişkin işlemlere karşı açılan davaların (idari işlemden sonra çıkartılan Kanun
Hükmünde Kararnamenin eki listesinde aynı personelin ismine yer verilmek
suretiyle ikinci kez görevine son verilmiş olsa bile idari işlemin hukuken
yürürlükte olması nedeniyle) esastan sonuçlandırılması gerektiği açıktır.
...
Bu nedenle, anılan her iki işleme karşı
açılan davalarda yargı yerlerince verilecek kararların uygulanması aşamasında
ortaya çıkabilecek hukuki sorunların da önlenmesi amacıyla Mahkemece; öncelikle
personelin ilgili Kanun Hükmünde Kararnamenin ekli listesinde isminin yer
alması nedeniyle kamu görevinden çıkartılması işlemine karşı dava açıp
açmadığı, dava açmış ise 7075 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme
Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul
Edilmesine Dair Kanun hükümleri gereğince dava dosyasının İnceleme Komisyonuna
gönderilip gönderilmediği, Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden
çıkarılmasına karşı dava açmamış (ya da dava açmış) olsa bile Komisyona
başvurma hakkını da kullanabileceğinden, personelin Olağanüstü Hal İşlemleri
İnceleme Komisyonuna başvuruda bulunup bulunmadığı ve Komisyonca başvuru
hakkında bir karar verilip verilmediği veya Kanun Hükmünde Kararnamenin eki
listesinde ismine yer verilmek suretiyle kamu görevinden çıkarılmasının iptali
istemiyle açılmış dava nedeniyle 7075 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme
Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul
Edilmesine Dair Kanun gereğince Komisyona gönderilmesi gereken bir dosyasının
mevcut olup olmadığı (Komisyonca verilecek karar hem personelin hukuki durumunu
hem de davacının çalıştığı kurum bünyesinde oluşturulan Kurul tarafından
verilen kamu görevinden çıkarma işlemine karşı açtığı davada yargı mercilerince
verilecek kararın hukuki sonucunu etkileyeceğinden) araştırılmalı, Komisyona
başvurusu var ise, bu başvurunun sonucu beklenmeli, Komisyon kararına karşı
dava açılmış ise, yukarıda açıklandığı üzere söz konusu iki davada verilecek
kararlar birbirini etkileyeceğinden, öncelikle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 38 ve devamı maddelerinde yer alan "bağlantılı davalara ilişkin
hükümler" dikkate alınarak değerlendirme yapılmalı, şayet personelin
herhangi bir davası veya Komisyona başvurusu yok ise Anayasanın 36. maddesiyle
de koruma altına alınan hak arama hürriyetinin engellenmemesi adına, davacının
çalıştığı kurum bünyesinde oluşturulan Kurul kararı ile ihraç edilmesi
işleminin iptaline konu uyuşmazlığın esasının incelenerek bir karar verilmesi
gerekmektedir."
B. Uluslararası
Hukuk
1. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir
mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi İçtihadı
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre
Sözleşme'nin 6. maddesinin medeni hukuk alanına giren konularda
uygulanabilirliği ilk olarak bir uyuşmazlığın varlığına bağlıdır. İkinci olarak
uyuşmazlık en azından savunulabilir bir şekilde iç hukukta tanınmış olduğu
söylenebilecek hak ve yükümlülükler ile ilgili olmalıdır. Son olarak ise bu hak
ve yükümlülükler -her ne kadar bizzat 6. madde bu hak ve yükümlülüklere
Sözleşmeci devletlerin hukuk sistemi içinde belirli bir anlam atfetmese de-
Sözleşme anlamında medeni nitelikte olmalıdır (James ve
diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 81).
26. AİHM; Sözleşme'nin 6. maddesinin Sözleşmeci
devletlerin iç hukukunda geçen bir hak için belirli bir anlam
öngörmediğini, bir hakkın var olup olmadığını karara bağlamada ilke olarak iç
hukuka başvurulacağını, ulusal mahkemelerin bu konudaki değerlendirmelerinden
farklı bir sonuca ulaşılması için de güçlü gerekçelere sahip olunması
gerektiğini, yetkililerin belli bir başvuran tarafından talep edilen tedbirin
kabul edilip edilmemesine karar vermede takdir hakkını kullanıp kullanmadığının
dikkate alınabileceğini hatta bu durumun belirleyici olabileceğini, bununla
birlikte salt bir kanun hükmünün lafzında bir takdir unsurunun bulunmasının bir
hakkın varlığını tek başına hükümsüz kılmayacağını, benzer durumlarda iddia
edilen hakkın yerel mahkemelerce tanınması veya yerel mahkemelerin başvuranın
talebinin esasını incelemesi hususunun da gözönüne alınması gerektiğini
belirtmiştir (Boulois/Lüksemburg [BD], B. No: 37575/04, 3/4/2012, §§
91-94).
27. AİHM; mahkeme hakkının görünümlerinden biri olan
karar hakkı ile ilgili Kutic/Hırvatistan (B. No: 48778/99, 1/3/2002)
davasında yaptığı değerlendirmede ise Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının hukuki uyuşmazlıkların tespiti için mahkemeye erişim hakkını güvence
altına aldığını yinelemekte ancak bu hakkın yalnızca dava açma hakkı ile
sınırlı olmadığını, aynı zamanda mahkemenin uyuşmazlık konusundaki kararını elde
etme hakkını da kapsadığını belirtmektedir. AİHM'e göre bir taraf devletin iç
hukuk sistemi uyarınca bir birey tarafından açılan davaya ilişkin yürütülen
yargılamalar neticesinde davanın nihai bir karara bağlanacağı garanti edilmeden
bu kişinin bir mahkeme önünde hukuk davası açmasına izin verilmesi yanıltıcı
olur. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının davacılara
tanınan usule ilişkin güvenceleri -adil, aleni ve hızlı yargılama-
uyuşmazlıklarının nihai bir çözüme kavuşturulacağını garanti etmeksizin detaylı
olarak açıklamasının anlamsız olacağına dikkat çekmektedir (Kutic/Hırvatistan
§ 25).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
28. Mahkemenin 15/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
29. Başvurucu, Bölge İdare Mahkemesinin kamu görevinden
ihraç edilmesini gerekçe göstererek davayı esasa girmeksizin reddetmesinin adil
yargılanma hakkını ihlal ettiğini ifade etmiştir.
30. Bakanlık görüşünde; başvurucunun açmış olduğu iptal
davası sırasında bulunan menfaat bağının davanın sonuna kadar bulunması
gerektiği, başvurucunun kamu görevinden ihraç edilmesi ile bu menfaatin ortadan
kalktığı ifade edilmiştir. Bakanlık bu şartlarda davaya devam edilmesinin
başvurucu açısından davanın manevi haz boyutunda kalacağını, bu sebeple Bölge
İdare Mahkemesi tarafından davanın esasına girilmeksizin verilen kararın
mahkemeye erişim hakkını ihlal etmediğini belirtmiştir.
31. Başvurucu; performans notu değerlendirmesi kararının
hukuka aykırı bir şekilde alındığını, idarenin kendisini önce terörist ilan
edip sonra da bu isnadını delil olarak kullandığını vurgulamıştır.
2. Değerlendirme
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
Başvurucunun yukarıda yer verilen şikâyetlerinin özü, idari işlemin iptali
talebiyle açtığı davanın dava konusu işlemle olan menfaat bağının ortadan
kalktığından bahisle uyuşmazlığın konusunun kalmadığı gerekçesiyle esasının
incelenmemesidir. Bu itibarla başvurucunun ihlal iddialarının adil yargılanma
hakkının güvencelerinden biri olan karar hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
a. Uygulanabilirlik
Yönünden
33. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz,
B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
34. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında;
herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal
sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence
altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36.
maddesinin birinci fıkrasına adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin 14.
maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu
uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkının
metne dahil edildiği" belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36.
maddesine söz konusu ibarenin eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil
yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar
Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa'da güvence
altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken
Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve
buna ilişkin AİHM içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan
Solmaz, § 22).
35. Anayasa Mahkemesi; Sözleşme'nin adil yargılanma
hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni
hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının
karara bağlanması esnasında geçerli olduğunu belirterek hakkın kapsamının bu
konularla sınırlandırıldığını, hak arama hürriyetinin ihlal edildiği
gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun ya medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya
yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiğini belirtmiştir
(Adnan Oktar, B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 21).
36. Anayasa Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının medeni hak ve yükümlülüklerin karara bağlanmasıyla ilgili
bir yargılama usulünde uygulanabilmesi için öncelikle ortada bir uyuşmazlığın
bulunması gerektiğini belirterek AİHM ile benzer ilkeleri benimsemiştir (İsmail
Taşpınar, B. No: 2013/3912, 6/2/2014, § 21).
37. Bireysel başvuruya konu olayda idari işlemin iptali
istemiyle açılan davanın başvurucunun kamu görevinden ihraç edildiğinden
bahisle dava konusunun ortadan kalktığı gerekçesiyle reddedildiği
görülmektedir.
38. 2577 sayılı Kanun hükümlerine göre davanın dava
açmakta menfaati bulunmayan kişi/kişilerce açılması durumunda davanın
ehliyetsiz kişi/kişilerce açıldığı gerekçesiyle davanın esas incelemesine
geçilmeksizin usulden reddedilmesi öngörülmektedir. Yerleşik idari yargı
içtihadında iptal davalarının kabulü ve dinlenilebilmesi için aranan
koşullardan birinin davacının menfaatinin davaya konu işlem ile ihlal edilmiş
olması gerektiği kabul edilmektedir (bkz. § 21). Bu itibarla davacının
menfaatini ihlal etmeyen idari işlemlerin esasen herhangi bir uyuşmazlığa
sebebiyet verme imkân ve kabiliyeti bulunmayan nitelikte işlemler olduğu
söylenebilir.
39. Buradaki asıl meselenin davanın açıldığı sırada var
olan menfaat bağının yargılamanın sonuna kadar bulunmasının gerekip
gerekmediğidir. Hâl böyle olunca somut olayda bir uyuşmazlığın bulunup
bulunmadığının ortaya konulması, Sözleşme'nin 6. maddesinin
uygulanabilirliğinin tespiti bakımından önem arz etmektedir.
40. Bir idari işlemin davacının menfaatini yargılamanın
sonuna kadar ihlal edip etmediğine ilişkin değerlendirmenin bu husustaki kanun
hükmünü uygulayacak olan idari yargı mercii tarafından tespit edileceği
açıktır.
41. Bununla birlikte ilgili kanun hükmünü uygulayan yargı
merciinin idari işlemin dava konusu edilemeyeceği yönünde bir tespit ve
değerlendirmede bulunmuş olması tek başına ve her zaman ortada bir uyuşmazlığın
bulunmadığı sonucuna ulaşılması için yeterli değildir. Bireysel başvuru
kapsamında yapılan incelemelerde Sözleşme'nin 6. maddesinin
uygulanabilirliğinin tespiti için aynı mahiyetteki idari işlemlere ilişkin
olarak iç hukukta kabul görmüş bir uyuşmazlık olgusu bulunup bulunmadığının da
değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmenin yapılmasında ise yerel
mahkemelerce aynı mahiyetteki idari işlemlerin dava konusu edilebileceğinin
kabul edilmesi ve bu tip işlemlerden doğan uyuşmazlıkların esasının incelenmesi
önemli bir ölçüttür. Özellikle içtihat mahkemesi olan Danıştayın yorum ve
uygulamalarının bu hususta belirleyici bir role sahip olduğu söylenebilir (Ali
Diren, B. No: 2015/13108, 18/4/2018, § 42).
42. Bu bağlamda bir kısım Danıştay içtihadına (bkz. §§
21, 22) göre idari işlemlerin kuruldukları tarih itibarıyla yargısal denetime
tabi tutulmaları gerektiği, idare hukukunun genel ilkelerine göre iptal davası açılabilmesi
için davacı ile dava konusu işlem arasında menfaat ilişkisinin varlığının
yeterli olduğu, ayrıca dava konusu işlemle menfaat ilişkisinin davanın
sonuçlanmasına kadar devam etmesi koşulunun aranmadığı değerlendirilerek bu
nitelikteki işlemlerden doğan uyuşmazlıkların esasının incelendiği
görülmektedir. Bir kısım Danıştay içtihadında ise (bkz. § 20) menfaat
ilişkisinin davanın niteliğine ve özelliğine göre idari yargı mercilerince
belirleneceği ifade edilmiştir.
43. Somut başvuruda başvurucunun kamu görevinden
çıkarılmasına ilişkin işleme karşı yargı yolunun açık olması sebebiyle kamu
görevine dönme ihtimalinin varlığı değerlendirildiğinde iç hukukta en azından
savunulabilir bir biçimde dava konusu edilebilir olduğu ileri sürülebilecek bir
uyuşmazlığın bulunduğu sonucuna varılmıştır. Bu nedenle ihlal iddialarının
konusunun Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanının kapsamında yer
aldığının kabulü gerekir.
b. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
i. Genel
İlkeler
45. Anayasa’nın 36. maddesinin ikinci fıkrasında hiçbir
mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı
belirtilmiştir. Bu bağlamda Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkı, kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığa ilişkin bir
karar verilmesini isteme güvencesini de sağlar. Öte yandan Sözleşme'yi
yorumlayan AİHM de Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkeme
hakkı şeklinde genel bir hakkı düzenlediğini kabul etmekte ve bu hakkın karar
hakkını da içerdiğini ifade etmektedir (İbrahim Demiroğlu, B. No:
2017/15698, 26/7/2019, § 54).
46. Adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan
mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası haklarını
içerir. Karar hakkı genel itibarıyla mahkeme önüne getirilen uyuşmazlığın
karara bağlanmasını isteme hakkını ifade eder. Zira dava hakkını kullanan
bireyin asıl amacı, davanın sonunda uyuşmazlık konusu ettiği talebinin esasıyla
ilgili olarak bir karar elde edebilmektir. Bir başka ifadeyle dava sonucunda
şayet bir karar elde edilemiyorsa dava açmanın da bir anlamı kalmayacaktır. Öte
yandan karar hakkı bireylerin sadece yargılama sonucunda şeklî anlamda bir
karar elde etmelerini güvence altına almaz. Bu hak aynı zamanda dava konusu
edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı taleplerin yargı merciince bir sonuca
bağlanmasını da gerektirir (İbrahim Demiroğlu, § 55).
47. Kuşkusuz söz konusu dava, yargılama usulü kuralları
gereğince uyuşmazlığın esasının incelenemediği birtakım kararlarla da
neticelenmiş olabilir (düşme/açılmamış sayılma/karar verilmesine yer
olmadığı/süre aşımı vb.). Bu durum kural olarak karar hakkı yönünden bir sorun
teşkil etmez. Zira söz konusu hakkın sağladığı güvence bakımından önemli olan
husus; açıldığı sırada davanın -usule ilişkin sorunlar hariç-
uyuşmazlığın esasını çözüme kavuşturma potansiyeline sahip, bir başka ifadeyle
dava açılmasındaki asıl amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasıdır (İbrahim
Demiroğlu, § 56).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
48. Somut olayda başvurucunun hakkında tesis edilen 3,17
(iyi) performans notunun iptali talebiyle açtığı davada Mahkeme tarafından dava
konusu işlemin iptaline karar verilmesine rağmen istinaf incelemesi sonucunda
Bölge İdare Mahkemesi tarafından başvurucunun kamu görevinden ihraç edilmiş
olduğu gerekçesiyle davanın konusunun kalmadığından bahisle davanın esası
incelenmemiştir. Başvurucu istinaf dilekçesinde tazminat talebi olmadığı hâlde
Mahkemenin yargılama masrafları bakımından aleyhe hüküm kurduğunu da
belirtmiştir.
49. Yukarıda yer verilen Danıştay içtihatlarında (bkz. §§
21-23) ortaya konulduğu üzere iptal davalarının ilk inceleme aşamasında kabul
edilebilirlikleri için, başka bir deyişle davanın esasının incelenebilmesi için
2577 sayılı Kanun kapsamında aranan menfaat şartının davanın açıldığı sırada
bulunması yeterli olmakta, menfaatin davanın sonuna kadar devam etmesi şartı
aranmamaktadır. Anılan içtihatlardaki yaklaşımın kamu görevlileri hakkında
tesis edilen işlemler hakkında açılan davaların yargılama sırasında kamu
görevlisi statülerinin herhangi bir nedenle sona ermesi durumunda dahi idari
işlemle olan menfaat bağının ortadan kalkmayacağı yönünde olduğu görülmektedir.
Böylece alınacak yeni bir idari kararla davacının iptalini istediği işlemle
ilişkisini kesmek suretiyle dava konusu işlemin yargı denetimi dışına
çıkarılması engellenmiş olacaktır. Buna göre Danıştayın söz konusu
içtihatlarındaki çıkarımın dava şartı olarak kabul edilen menfaat ihlali
yorumundan hareketle dava konusu edilebilirliğinin tespitinde kamu yararı ile bireyin
menfaatleri arasındaki adil dengeyi gözeten, objektif ve hukuken kabul
edilebilir ölçütler içerdiği görülmektedir.
50. Anılan içtihattaki yaklaşımın öz itibarıyla statü
hukukuna göre çalışan kamu görevlilerinin kamu personel hukuku kapsamında haklarında
tesis edilen idari işlemlerin onların aktif meslek yaşamları haricinde maddi ve
manevi varlıkları üzerinde de birtakım etki ve sonuçlar gösterebilmesi, öte
yandan meri mevzuatın emeklilik/istifa/ihraç vb. sebeplerle kaybedilen kamu
görevliliği statüsünün belirli koşullar altında yeniden kazanılmasına imkân
sağlaması karşısında böyle bir durumda idari işlemin kişi üzerinde etkilerini
devam ettirecek olması gibi gerekçelere dayandığı anlaşılmaktadır (Levent
Tütüncü, B. No: 2015/3690, 18/7/2018, § 59).
51. Danıştay içtihadında benimsenen bu yaklaşıma göre
somut olayda başvurucunun Olağanüstü Hal İşlemlerini İnceleme Komisyonuna (OHAL
Komisyonu) başvurabileceği, OHAL Komisyonu kararlarına karşı yargı yolunun açık
olduğu tespit edilmiştir. Bu durumda başvurucunun yeniden kamu görevlisi
statüsünü kazanabileceği ihtimalinde dava konusu performans notuna ilişkin
işleminin başvurucu üzerinde bir etkisinin bulunmayacağı söylenemez. Bu
itibarla başvurucunun performans notunun iptali talebiyle açtığı davanın yargılaması
davam ederken kamu görevinden ihraç edilmesinin davaya konu idari işlem ile
ihlal edilen menfaatinin ortadan kalkmadığı, bu durumda davanın esasının
incelenmesi gerektiği değerlendirilmektedir.
52. Bireysel başvuruya konu Bölge İdare Mahkemesi kararında
ise Danıştay içtihadında belirtilen ölçütler kapsamında herhangi bir irdelemeye
gidilmeksizin salt kamu görevinden ihraç edilme sebebiyle dava konusunun
ortadan kalktığı yönünde şekilci bir yaklaşımla hareket edilerek davanın
esasının incelenmediği, başka bir deyişle davaya konu idari işlemin esası
hakkında karar verilmediği görülmektedir.
53. Bölge İdare Mahkemesinin somut olayda davanın
esasının incelenebilmesine ilişkin değerlendirmesi konusunda 2577 sayılı
Kanun'da düzenlenen usul kurallarının uygulanmasıyla ilgili bu şekilci
yorumunun -başvurucunun hukuksal durumunu etkileyen idari işlemden doğan
uyuşmazlık hakkında karar verilmemesi sebebiyle- başvurucuya ağır bir külfet
yüklediği, bu sebeple başvurucunun karar hakkının ihlal edildiği değerlendirilmiştir.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal
İddiaları
55. Başvurucu; dava dilekçesinde tazminat isteminde
bulunmamış olmasına rağmen Mahkemenin tazminat talebi varmış gibi aleyhe hüküm
kurarak yargılama masraflarına hükmettiğini, resen emekliye sevk edildiğini, bu
durumun performans notunun haksız olarak düşük verildiğine bir gösterge olduğunu,
Bölge İdare Mahkemesinin bağımsız ve tarafsız olmadığını, kararının gerekçesiz
olduğunu, masumiyet karinesini ihlal ettiği gibi özel hayata ve aile hayatını
ihlal eder nitelikte olduğunu, performans notuna ilişkin değerlendirmenin
mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
56. Somut başvuruya konu mahkeme kararının Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında karar hakkını ihlal ettiği sonucuna varıldığından
başvurucunun ileri sürdüğü diğer şikâyetler hakkında ayrıca değerlendirme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
57. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden
yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya
üzerinden karar verir.”
58. Başvurucu, manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
59. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.No:
2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
60. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
61. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine
ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
62. İncelenen başvuruda başvurucunun açtığı dava hakkında
karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş olması sebebiyle Anayasa'nın
36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar
hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
63. Bu durumda karar hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava
Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
64. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması için
Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesine (E.2017/1357,
K.2017/1217) gönderilmek üzere Diyarbakır 3. İdare Mahkemesine (E.2015/298,
K.2017/414) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harçtan oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme
tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 15/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.