TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SELİM ÖZTÜRK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/4834)
|
|
Karar Tarihi: 8/5/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
Selim ÖZTÜRK
|
Vekili
|
:
|
Av. Güntaç DEĞER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması, tutukluluğun
makul süreyi aşması, tutukluluğa ilişkin kararların bağımsız ve tarafsız
olmayan sulh ceza hâkimliklerince karara bağlanması ve soruşturma dosyasına
erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının,
yetkisi olmayan soruşturma mercileri tarafından verilen kararlar uyarınca
konutta ve işyerinde arama yapılması nedeniyle özel
hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının, elkoyma
işlemi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihine kadar
birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere
dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine
devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü
(FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir
yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın
Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı
sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki
yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 51; Mehmet Hasan
Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
8. Başvurucu, en son Danıştay tetkik hâkimi olarak görev
yapmıştır.
9. Darbe teşebbüsü sonrası Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından başlatılan soruşturma kapsamında Cumhuriyet savcısının 16/7/2016
tarihli yazılı talimatıyla "Türkiye
genelinde hükümeti devirmeye ve anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs etmek
suçunun hâlen işlenmeye devam edildiği, bu suçu işleyen Fetullah[çı] Terör Örgütlenmesi
üyelerinin yurt dışına kaçıp saklanma ihtimali bulunduğu"
gerekçesiyle başvurucunun gözaltına alınmasına, konutu, aracı ve işyerinde
arama yapılmasına karar verilmiştir.
10. Öte yandan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 18/7/2016
tarihinde soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre şüphelinin ve müdafiinin dosya
içindeki belgeleri incelemelerinin ve belgelerden örnek almalarının
kısıtlanmasına karar verilmesini Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğinden talep
etmiştir. Hâkimlik 19/7/2016 tarihinde dosya içeriğini incelenmesinin veya
belgelerden örnek alınmasının kısıtlanmasına karar vermiştir.
11. Ankara Emniyet Müdürlüğüne bağlı polislerce başvurucunun
konutunda, aracında ve işyerinde 18/7/2016 tarihinde arama yapılmış ve suç
delili olabileceği değerlendirilen bazı dijital materyaller ile başvurucuya ait
iki silaha el konmuş; aynı gün başvurucu gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu 19/7/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. Savcılık, ifade alma
işleminden önce başvurucuya isnat edilen suçu anlatmıştır. Başvurucu ifadesinde
özetle FETÖ/PDY ile bir ilgisinin bulunmadığını, bu örgüte para yardımında
bulunmadığını, Asya Finans Grubuna bağlı yerlere para yatırmadığını, yargı
imamları olduğu iddia edilen A.C., O.K. ve A.A.yı tanımadığını, hâkim olarak görev yaptığı süre
boyunca eğitim ya da gezme amacıyla hiçbir yurt dışı gezisine katılmadığını ifade
etmiştir. Başvurucu ayrıca darbe teşebbüsü sırasında bir arkadaşı ile
Ankara'nın Balgat Mahallesi'nde bir arkadaşı ile bir mekânda oturduklarını,
darbeye ilişkin olarak kendisine herhangi bir kimse tarafından görev
verilmesinin ya da teklif edilmesinin söz konusu olmadığını belirtmiştir. Son
olarak başvurucu, hakkında yapılan soruşturmanın ilgili mevzuatta öngörülen
usullere aykırı bir şekilde yürütüldüğünü savunmuştur.
13. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucuyu 21/7/2016
tarihinde tutuklanması istemiyle Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
Tutuklama talep yazısında "[başvurucunun
da aralarında olduğu bir kısım] şüphelilerin
üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu anlaşılmakla; şüphelilerin
üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada
yazılı cezanın üst haddi" gerekçesine dayanılarak tutuklama
talebinde bulunulmuştur.
14. Başvurucunun sorgusu Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğinde aynı
gün yapılmıştır. Savcılığın talep yazısı ve kısıtlama kararı kapsamı dışında
kalan belgeler, sorgu işlemi öncesinde Ankara
6. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında,
başvurucuya isnat edilen suçun anlatıldığı da belirtilmiştir. Sorgu işlemi
sırasında başvurucunun avukatı da hazır bulunmuştur. Sorgu işlemi, Ses ve
Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla kayda alınmıştır. Başvurucu,
sorgu sırasındaki ifadesinde genel olarak herhangi bir örgütün üyesi olmadığı
ve suçlamaları kesinlikle kabul etmediği yönünde beyanlarda bulunmuştur.
15. Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliği 21/7/2016 tarihinde
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar
vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Şüpheliler ...Selim Öztürk, ...'inüzerlerine atılı bulunan silahlı terör örgütüne üye olma
suçunu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından haklarında alınan karar içerikleri,
dosyada mevcut bilgi, belge ve araştırma tutanakları, arama ve el koyma
tutanakları ile tüm dosya kapsamındaki somut delillere göre soruşturmanın henüz
tamamlanmadığı, şüphelilerin üzerlerine atılı suçun temadi eder nitelikte
suçlardan olduğu, şüpheliler hakkında delillerin henüz toplanamadığı,
şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma ihtimallerinin mevcut olduğu,
açıklanan nedenlerle adli kontrol uygulamasının da yetersiz kalacağı,
şüphelilerin üzerlerine atılı suçun CMK [Ceza Muhakemesi
Kanunu] 100/2-11 maddesi hükmündeki
suçlardan olması da değerlendirilerek CMK’nun 100.
maddesi ile ilgili düzenlemeler ile AİHS [Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi] 5. maddesindeki tutuklama
şartları kapsamında isnat olunan suç ile orantılı olarak tedbir kapsamında
şüphelilerin CMK.nun 101 maddeleri uyarınca ayrı ayrı
tutuklanmalarına... [karar verildi.]"
16. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Ankara 7. Sulh
Ceza Hâkimliği 15/8/2016 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar
vermiştir.
17. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği 8/11/2016 tarihinde, Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine başvurucunun da aralarında bulunduğu
çok sayıda şüphelinin tutukluluk durumunu incelemiş ve tutukluluğun devamına karar vermiştir.
18. Başvurucu, anılan karara itiraz etmiş; Ankara 3. Sulh Ceza
Hâkimliğince 23/12/2016 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar
verilmiştir.
19. Başvurucu, itirazın reddine dair kararı 23/12/2016 tarihinde
öğrendiğini bildirmiştir.
20. Başvurucu 18/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
21. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 29/1/2018 tarihli
iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle
cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası
açılmıştır. İddianamede başvurucunun üzerine atılı suçu işlediğine dair temel
olarak başvurucunun ByLock programını kullanmış olması ve bir kısım
beyanda adının örgüt üyesi olarak geçmesi hususlarına dayanıldığı
görülmektedir.
22. Ankara 27. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 5/2/2018 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve başvurucu hakkındaki yargılama,
Mahkemenin E.2018/97 sayılı dosyası üzerinden ve başvurucu tutuklu hâldeyken
sürdürülmüştür.
23. Yapılan yargılama sonucunda Ankara 27. Ağır Ceza
Mahkemesinin 24/7/2018 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne
üye olma suçundan 8 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir. Mahkeme hükümle birlikte başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına
da karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...sanığın 2002 yılında Gazi
Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdiği, 2004 yılında Ankara idari yargı hakim
adayı olarak çalışmaya başladığı, tanık R.M.'un
beyanında geçtiği üzere sanığın idari yargı hakim adaylığı döneminde Ankara
Hukuk Fakültesi mezunu örgüt üyelerinin kaldığı örgüt evinde ikamet ettiği,
2006 yılında stajını tamamlayarak Van İdare Mahkemesi üyesi olarak atandığı,
tanık R.Ü. beyanlarında özetle, sanığın 2011 yılında Batman İlinde hakim M.T., c.savcı[sı] M.G. ile birlikte sohbet gurubu oluşturduğunu,
dönemsel olarak düzenlenen bu toplantıları organize ve idare eden kişinin sanık
Selim Öztürk olduğunu, toplantılarda Selim Öztürk'ün sohbet adı altındaki
konuşmalarını dinlediklerini, her ay maaşının %10.luk bir kısmını himmet adı
altında sanık Selim Öztürk'e verdiğini, sanığın daha sonra bu paraları
Diyarbakır ilinde bulunan tanımadığı başka bir örgüt üyesine aktardığını
söylediği, sohbet adı altında düzenlenen toplantılarda terör örgütü lideri Fetulah Gülen'e ait kitapların okunarak konuşmalarının
bulunduğu CD.lerin izlenildiği, bu şekilde örgütsel
bağlılığın canlı tutulmaya çalışıldığı, Mahkememizce dinlenilen 'Defne' kod
isimli gizli tanık beyanında özetle, sanığın 2011 yılında örgütsel saik ile
Ankara ilinde düzenlenen toplantıya katıldığını, bu toplantıda görev yeri olan Batmanilinde bulunan ve terör örgütü FETÖ/PDY. ile irtibatlı hakim-savcılar ve aileleri ile ilgili
konularda kendisine görev verildiğini söylediği, gizli tanığın bu anlatımların
tanık R.Ü.'ın beyanları ile uyumlu bulunduğu, Ankara C.Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma neticesinde
sanığın 73686 USER İD.numarası ile adına kayıtlı
bulunan 0546 223 23 55 numaralı GSM hattı ile Bylock
isimli programı kullandığının tespit edildiği,
...
-Netice olarak zaman içerisine yayılan süreçte
sanığın gösterdiği ısrar, süreklilik, çeşitlilik ve eylemsel yoğunluk birlikte
değerlendirildiğinde, Fetulahçı Terör Örgütü-FETÖ/PDY.nin hiyerarşik yapısı içerisine giren, Bylock isimli kriptolu haberleşme programını cep telefonuna
yükleyerek değişik zamanlarda çok kere kullanan, hakim-savcı adayı olduğu
dönemde kendisi gibi örgüt üyesi hakim-savcı adayları [ile] birlikte kalan, Batman ilinde görevli örgüt üyesi
hakim-savcılar arasında oluşturulan gruba liderlik eden, onlara sohbet adı
altında ders veren, bu şekilde örgütsel bağlılığı canlı tutmaya çalışan,
grubunda bulunan hakim-savcılardan himmet adı altında para toplayan, daha sonra
topladığı bu paraları örgütün finans kaynaklarına aktaran sanığın bizzat terör
örgütü üyesi olarak kabul edilmesi gerektiği, sanık ile örgüt arasındaki
organik bağın bu şekilde kurulduğu,
...
-Sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi
olmak suçunun yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere sübut bulduğu
anlaşılmakla..."
24. Hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla davanın istinaf incelemesi devam
etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
25. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel (B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39) kararı.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 8/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu, kendisine ait birtakım eşyaya hukuka aykırı
olarak el konulduğunu belirterek özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının bu kapsamında incelenmesi gerekir.
29. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
31. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince
düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur.
Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi
zorunludur (Ayşe Zıraman
ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
32. Anayasa Mahkemesi, elkoyma
tedbirinin hukuka aykırı olmasından dolayı mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkin olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu
olduğunu kabul etmiştir (Nuray Işık,
B. No: 2014/7561, 28/9/2016, §§ 58-69). Somut olayda başvurucunun bu kapsamdaki
şikâyeti bakımından anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut
değildir.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata Saygı ve
Konut Dokunulmazlığı Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kanunu ile 5271 sayılı Kanun'da yer alan hukuki düzenlemelere açıkça
aykırılık taşıyan arama kararlarına dayanılarak konutunda ve işyerinde arama
yapıldığını belirterek özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı
haklarının ihlal edildiğine ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının bu kapsamında incelenmesi gerekir.
36. Anayasa Mahkemesi Hülya
Kar ([GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma
tedbirlerinin maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda
yapılması gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren
makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme
yapabilecek konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları
kabul edilmiştir. Bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan
zararın kaçınılmaz olandan ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî
uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden
daha ileri bir değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için
bkz. Hülya Kar, §§21-46).
37. Somut olayda başvurucu hakkında başlatılan bir soruşturma
kapsamında başvurucunun aracında, konutunda ve işyerinde arama yapıldığı
görülmektedir (bkz. § 11). Başvurucu bu tedbir nedeniyle özel hayata ve aile
hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin
bir soruşturma kapsamında maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla
gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
38. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi
kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma
tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi
bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir ve kesin bir
hukuki düzenlemeye dayanmaktadır ve başvurucuya itirazlarını sorumlu makamlar
önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı tanınmıştır. Bundan başka
tedbir, süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır.
39. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma
tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde
başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma
tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru
formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, özel hayata
saygı ve konut dokunulmazlığı haklarına yönelik bir ihlalin olmadığının açık
olması nedeniyle açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
41. Başvurucu; somut olayda kuvvetli suç şüphesinin ve tutuklama
nedenlerinin bulunmadığını, tutuklamaya neden olabilecek hiçbir maddi olgunun
kararda gösterilmediğini, tutuklama kararının gerekçesiz olduğunu ve tutuklama
kararında ölçülülük ilkesinin dikkate alınmadığını belirterek masumiyet
karinesi ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş
ve tazminat talebinde bulunmuştur.
42. Başvurucu ayrıca soruşturma tarihi itibarıyla hâkimlik
sıfatının devam ettiğini, bu nedenle ilgili mevzuatta belirtilen özel
soruşturma usulüne uyularak hakkındaki soruşturmanın yürütülmesi gerektiğini
ancak hakkında öngörülen özel soruşturma usulüne aykırı davranılarak, genel
hükümlere göre soruşturma yürütüldüğünü, olayda kendisi yönünden ağır ceza
mahkemesinin görev alanına giren bir suçun ve suçüstü hâlinin mevcut olmadığını
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
43. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
44. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
45. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir.
Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
47. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
48. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
49. İlgili genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez (B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 99-104)
kararı.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
50.Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
51. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır.
52. Diğer taraftan başvurucu, 2802 sayılı Kanun'da -hâkimlerle
ilgili olarak- öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet
edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını iddia
etmektedir.
53. 2802 sayılı Kanun'a göre suçun ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli
kapsamında işlenmesi durumunda uygulanacak soruşturma usulü Kanun'un 94.
maddesinde hüküm altına alınmıştır. Bu maddeye göre "Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü
hâllerinde hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yapılır. Hazırlık
soruşturması yetkili Cumhuriyet savcıları tarafından bizzat yürütülür. Bu halde
durumun hemen Adalet Bakanlığına bildirilmesi zorunludur.". Benzer yöndeki diğer bir düzenleme de
5271 sayılı Kanun'un161. maddesinin 8. fıkrasında yer alan "Türk Ceza Kanununun
302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı
maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı
işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır.
01.11.1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26. maddesi hükmü
saklıdır." şeklindeki hükümdür. 2802 sayılı Kanun'un 94.
maddesinin uygulanma koşulları açısından ayrıca ağır ceza mahkemesinin görevi
ve suçüstü kavramının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
54. Başvurucuya isnat edilen, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu'nun 314. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütü üyesi olma
suçunun ağır cezalık (ağır ceza mahkemelerinin görev alanında bulunan)
suçlardan olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır (Adem Türkel, §§ 28-34, 54).
55. Yargıtayın yerleşik uygulamasına
göre silahlı terör örgütü üyesi olma suçu temadi eden suçlardandır (Adem Türkel §§ 36-39; aynı doğrultudaki
kararlar için bkz. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 6/3/2008 tarihli ve E.2007/2495,
K.2007/1358 sayılı; 9/3/2011 tarihli ve E.2010/16588, K.2011/1626 sayılı;
6/11/2014 tarihli ve E.2014/6090, K.2014/10958 sayılı; Yargıtay 5. Ceza
Dairesinin 12/10/2010 tarihli ve E.2010/8491, K.2010/7430 sayılı kararları).
56. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu, darbe teşebbüsü
sonrasında başlatılan soruşturmalar kapsamında Cumhuriyet savcısı olarak görev
yapan bir şüpheli hakkında FETÖ/PDY'ye üye olma,
Anayasa'yı ihlal etme, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet
Meclisini ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini
yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme suçlarından İstanbul
23. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davada bu Mahkeme ile Yargıtay 16. Ceza
Dairesi arasında çıkan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesine ilişkin
kararında anılan suçun temadi eden suçlardan olduğunu belirtmiş ve isnat edilen
suçların kişisel suç olduğuna da değinerek ağır ceza mahkemesinin görevsizlik
kararının kaldırılmasına karar vermiştir (Adem
Türkel, § 36; aynı doğrultudaki kararlar için diğerleri arasından
bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10/10/2017 tarihli ve E.2017/YYB-996,
K.2017/403 sayılı; 10/10/2017 tarihli ve E.2017/YYB-998, K.2017/388 sayılı
kararları).
57. Ayrıca Yargıtay Ceza Genel Kurulu, iki hâkim (anılan
hâkimlerin tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasıyla yaptıkları bireysel
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunduğuna
dair karar için bkz. Mustafa Başer ve Metin
Özçelik, B. No:
2015/7908, 20/1/2016, §§ 134-161) hakkında darbe teşebbüsü öncesinde
görevleriyle bağlantılı eylemler dolayısıyla işledikleri ileri sürülen FETÖ/PDY
üyesi olma ve görevi kötüye kullanma suçlarından mahkûmiyetlerine ilişkin
olarak Yargıtay 16. Ceza Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen
hükmün temyiz incelemesi sırasında bu kişiler tarafından ileri sürülen "hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ağır cezayı
gerektiren suçüstü hâli hariç yakalanamayacakları, sorguya çekilemeyecekleri ve
tutuklanamayacakları kuralının ihlal edildiği, olayda suçüstü hâlinin de
bulunmadığı" yönündeki iddiaları incelerken "Yargıtayın istikrar
bulan ve süregelen kararlarında açıklandığı üzere; mütemadi suçlardan olan
silahlı terör örgütüne üye olma suçunda, daha önce örgütün kendisini
feshetmesi, kişinin örgütten ayrılması gibi bazı özel durumlar hariç olmak üzere
kural olarak temadinin yakalanmayla kesileceği, dolayısıyla suçun işlendiği yer
ve zaman diliminin buna göre belirlenmesi gerektiği, bu nedenle silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan şüpheli konumunda bulunan hâkim ve Cumhuriyet
savcıları yakalandıkları anda ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü
halinin mevcut olduğu" değerlendirmesinde bulunmuş ve bu
husustaki temyiz itirazlarını kabul etmemiştir.
58. Yukarıda yer verilen veya atıf yapılan Yargıtay kararları
ile başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de devam eden darbe
teşebbüsünün savuşturulması sırasında gözaltına alınıp darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı makamlarınca silahlı bir terör
örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi olma suçundan tutuklanması
birlikte dikkate alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütü
üyesi olma suçu yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma
mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve
keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir. 2802 sayılı Kanun'un 94. maddesi
gereğince soruşturmanın genel hükümlere göre yapılacağı anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla bu soruşturmada tutuklama tedbirine genel yetkili yargı organı
olarak sulh ceza hâkimliklerince karar verilebilecektir. Bu durumda
başvurucunun görev yaptığı yerdeki sulh ceza hâkimliğince tutuklanmasının
olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün
görülmemiştir.
59. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun kanuna
aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
60. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
61. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında, isnat edilen
silahlı terör örgütüne üye olma suçunun işlendiğine dair kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin dosyada bulunduğu belirtilmiştir
(bkz. § 15).
62. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede ise başvurucunun
FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi sağlamak için kullandığı ifade
edilen ByLock
uygulamasının kullanıcısı olduğu ve örgüt üyesi olduğu yönünde bir kısım tanık
beyanının bulunduğu belirtilmiştir (bkz.§ 21).
63. Anayasa Mahkemesi ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı
kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına
yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir
belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
hâkimliklerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının
somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın
özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir, § 74).
64. Öte yandan iddianamede ve mahkûmiyet kararında, FETÖ/PDY
üyesi olmakla suçlanan R.M. ve R.Ü. ile gizli tanık Defne'nin tanık olarak
verdiği ifadelerinde başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu
yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarda bulunduğu görülmektedir. Bu
itibarla da başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin
bulunduğu görülmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi Selçuk Özdemir başvurusunda, FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan
bazı şüphelilerin ifadelerinde hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun
FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik
anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti
olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 75).
65. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını
doğrulayan belirtilerin dosya kapsamında bulunduğu görülmektedir.
66.Başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin
bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru
bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil olmak üzere somut
olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir.
67. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların
toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz
ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 15-19, 26), darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde
binlerce kişi tarafından icra edilen, suç oluşturabilecek nitelikteki on
binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı sıra çoğunluğu önemli yerlerde
kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında doğrudan darbeyle ilişkili
olmasa da FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle ivedilikle
soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında soruşturma konusu
olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 271; Selçuk Özdemir,
§ 78).
68. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle
bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan
FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve
kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve
ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili
olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt
dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 272; Selçuk Özdemir, § 79).
69. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk
hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup
(bkz. §§ Adem Türkel, 28-34) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (Adem Türkel, § 25; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
70. Somut olayda Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun vasıf ve mahiyetine, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına,
kaçma şüphesinin varlığına ve delillerin toplanmamış olmasına dayanıldığı
görülmektedir (bkz. § 15).
71. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 6. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
72. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
73. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle
bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve
niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de (gizlilik,
hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık
atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme) dikkate alındığında bu
soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
74. Ayrıca başvurucunun darbe teşebbüsünün savuşturulması
sürecinde gözaltına alındığı ve sonrasında tutuklandığı dikkate alındığında
soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak
gerekli olmadığı sonucuna
varılması için herhangi bir nedenin bulunmadığı değerlendirilmiştir.
75. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında
Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı
sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
76. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
77. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da bu hakka dair (13. ve 19.
maddeler) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
2. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme
Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
78. Başvurucu, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın dosya üzerinden yapıldığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
79. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
§§ 16, 17).
80. Anayasa Mahkemesi Erdal
Tercan ([GK], B. No: 2016/15637, 12/4/2018, §§ 217-251) kararında;
bu şikayete ilişkin olarak yaptığı inceleme
kapsamında, başvurucunun inceleme tarihi itibarıyla hâlâ hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmamış olması hususunu nazara alarak tutukluluk incelemelerinin on sekiz
ayı aşan bir süreyle hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının
olağanüstü hâl döneminde dahi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal ettiği
sonucuna varmıştır.
81. Anayasa Mahkemesi Salih
Sönmez kararında tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapılması
ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama şikâyetini incelemiştir.
Anayasa Mahkemesi anılan kararda başvurucunun inceleme tarihi itibarıyla
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması hususunu nazara alarak verilecek bir
ihlal kararının başvurucunun yeniden hâkim önüne çıkarılmasını sağlamayacağı ve
serbest kalması sonucunu doğurmayacağını belirtmiş, bu durumda yalnızca kişinin
uzun süre hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin tespiti
ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna
varmıştır.
82. Öte yandan Anayasa Mahkemesi anılan kararda bu tür ihlal
iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru
yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel
başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru
yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır (Salih
Sönmez, §§ 162-177).
83. Somut olayda başvurucu 21/7/2016 tarihinde tutuklanmış ve
tutuklandıktan sonra ilk kez kovuşturma aşamasında 9/5/2018 tarihinde yapılan
duruşmada mahkeme önüne çıkmış ve itirazlarını etkili bir biçimde ileri sürme
fırsatına sahip olmuştur. Başvurucunun hâkim/mahkeme önüne çıkmadığı süre 1 yıl
9 ay 18 gündür. Dolayısıyla somut başvuru yönünden anılan karardan ayrılmayı
gerektiren bir durum söz konusu değildir.
84. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
85. Başvurucu; tutukluluğunun makul süreyi aştığını, şablon
gerekçelerle tutukluluğunun devam ettirildiğini, tutukluluğa itirazlarında
ileri sürdüğü gerekçeler irdelenmeden itirazlarının formül gerekçelerle
reddedildiğini belirterek masumiyet karinesi ile kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
86. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
§§ 16, 17).
87. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece
mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise hüküm kesinleşmemiş olsa da 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473,
25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B.
No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
88. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 24/7/2018 tarihinde
mahkûmiyetine karar verilen başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığına
ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada
incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun
tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece
başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun,
telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
89. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğun makul süreyi aştığı
iddiasının yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Tutuklamaya Karşı
İtiraz Hakkının Etkin Olarak Kullanılamadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
90. Başvurucu, tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarını
veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmadıklarını belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
91. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim
güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve
tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten
yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle
getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2),
B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
92. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
93. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddialarına ilişkin
olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
94.Başvurucu; soruşturma dosyasındaki gizlilik kararı nedeniyle
suçlamalara ilişkin temel bilgi ve belgelere erişemediğini, tutukluluğa etkili
bir şekilde itiraz edemediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
95. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin sekizinci
fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
96. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
97. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının
verildiği belirtilen soruşturma dosyasında başvurucuya yöneltilen suçlama,
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgilidir. Bu nedenle
kısıtlamanın hukuki olup olmadığı, bir başka ifadeyle kararın kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlamanın
Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit
edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki
ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195,
242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
98. İlgili genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§169-174.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
99. Başvuru formunda soruşturma dosyasını incelemeye izin
verilmediği ileri sürülmüş ancak iznin verilmemesine neden olan kararın
savcılık ya da hangi mahkeme tarafından hangi tarihte verildiğine ilişkin bir
açıklamada bulunulmamıştır.
100. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra
kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla
birlikte Mahkemece iddianamenin kabul edildiği 5/2/2018 tarihi (bkz. § 22)
itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı
fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
101. Soruşturma aşamasında başvurucuya yöneltilen suçlamanın
başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olması hususuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu
suçlamaların Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi
sırasında başvurucuya açıklandığı görülmektedir (bkz. § 12).
102. Öte yandan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 21/7/2016
tarihinde düzenlenen tutuklama talep yazısı incelendiğinde başvurucuya isnat
edilen suçlamaya ilişkin açıklamalara yer verildiği görülmektedir (bkz. § 13).
Anılan talep yazısı sorgu işlemi öncesinde Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliği
tarafından başvurucuya okunmuş, ayrıca sorgu tutanağında başvurucuya isnat
edilen suçların anlatıldığı belirtilmiştir. Başvurucunun sorgu sırasında
suçlama konusu olaylarla ilgili anlatımda bulunduğu anlaşılmaktadır (bkz. §
14). Ayrıca başvurucunun ve müdafiinin tutukluluğa
itiraz dilekçesinde usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde beyanda
bulunulmuştur. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin
isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu
öncesinde gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu açıktır.
103. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgiler başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında soruşturma
aşamasında dosyanın incelenmesine izin verilmemesi nedeniyle başvurucunun
tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün
görülmemiştir.
104. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun dosyayı incelemeye izin
verilmemesi nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı
iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
105. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik
olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi suretiyle yapıldığı
belirtilen müdahalenin Anayasa'da (özellikle 19. maddenin sekizinci fıkrası)
yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15.
maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
4. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılmasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutukluğun makul süreyi aşmasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutuklamaya karşı itiraz hakkının etkin olarak
kullanılamamasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasından dolayı kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
8/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.