TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MUSA ŞAHİN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/12780)
Karar Tarihi: 9/5/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Raportör
Yakup MACİT
Başvurucu
Musa ŞAHİN
Vekili
Av. Eray TOPRAK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; işe iade davasında esaslı iddiaların mahkeme ve Yargıtay kararında cevaplandırılmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvurucu, Verem Savaş Derneğine (Dernek, işveren) bağlı Ankara'nın Ulus semtindeki birimde 1/5/1999-31/3/2010 tarihleri arasında hizmetli olarak çalışmıştır.
8. Sağlık Bakanlığının kararıyla Ulus'taki birim kapatılarak Ankara Çukurambar'daki yerine taşınması nedeniyle yeni işyerinde davacının çalışabileceği pozisyon bulunmadığı belirtilmiş ve başvurucunun iş sözleşmesi feshedilmiştir.
9. Başvurucu 6/4/2010 tarihinde, Ankara 8. İş Mahkemesinde (Mahkeme) açtığı davada işyerinin Ankara merkezde olduğunu, taşınılan yerin de aynı il sınırları içinde yer aldığını, işin niteliği, kapasitesi ve teknik donanımında herhangi bir değişikliğin söz konusu olmadığını, iş akdinin sona erdirilmesinden sonraki üç yıllık sürede işyerine yirmiye yakın işçi alındığını, bu açıdan iş akdinin haksız olarak feshedildiğini belirterek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
10. Yargılama sırasında dinlenen davalı işveren tanıkları beyanlarında; başvurucunun taşınılan işyerinde istihdam edilme imkânının olmadığını, nakil yapılan yerde Sağlık Bakanlığı elemanlarının çalıştığını, Verem Savaş Derneği çalışanlarının Derneğin Cebeci'de bulunan merkezinde ve Ulus'taki hastanede çalıştıklarını, başvurucunun işine son verildikten sonra ablasının da işten ayrılmasıyla yerine bir bayan elemanın alındığını ifade etmişlerdir. Başvurucunun yargılama sırasında dinlenen tek tanığı beyanında; Sağlık Bakanlığının başvurucunun çalıştığı birimi kapatması üzerine taşınılan yerde Bakanlığın kadrolu elemanlarını çalıştırdığını, davalı işverenin kapanan birimi dışında başka dispanserleri de olduğunu, buralarda çalışan birçok personelin işten çıkarıldığını belirtmiştir.
11. Mahkeme 29/3/2011 tarihli kararında, dinlenen tanık beyanlarına göre davacının Derneğe ait Ankara Ulus'taki hastanede ya da Cebeci'deki merkezde istihdam edilme imkânının olduğunu, bu nedenle feshin geçersiz sebebe dayandığını belirterek başvurucunun işe iadesine karar vermiştir.
12. Temyiz üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi (Daire) 21/5/2012 tarihli kararında, tanık sözlerine dayanılarak sonuca ulaşılamayacağını, başvurucunun çalıştığı birimin başka bir yere taşınmasının ve bu birimde başvurucuyu çalıştırabilecek herhangi bir yer olmamasının işveren tarafından iş sözleşmesinin fesih sebebi olarak gösterildiğini belirtmiştir. Daire ayrıca, uzman bir bilirkişiye inceleme yaptırılarak başvurucunun davalı Derneğin Ankara'daki işyerlerinde çalıştırılma olanağının bulunup bulunmadığının tespit ettirilmesi ve bundan sonra delillerin yeniden değerlendirilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiğini belirterek hükmü bozmuştur.
13. Mahkemece bozma kararına uyularak bilirkişiden rapor aldırılmıştır. Mahkeme 31/1/2014 tarihli kararında, 2010 yılının Ocak ayında davalı Dernekçe çalıştırılan işçi sayısının elli olduğunu, işçi sayısının iş akdinin feshedildiği tarihte kırk yedi, Temmuz 2013 döneminde ise kırk iki kişiye düştüğünü belirtmiştir. Mahkeme, iş akdinin feshinden sonra davacının yapabileceği işleri yapmak üzere yeni işçi alınmadığını, dosyaya gelen davalı başkanlık yazısına göre, davadan sonra işe alındığı anlaşılan iki hizmetlinin de kadın olduğunu, iş akdi çeşitli nedenlerle sona eren diğer işçilerin de yerine yenilerinin alınmadığını, bu nedenle davacının Derneğe bağlı başka bir işyerinde veya başka bir görevde istihdam edilmesinin mümkün olmadığını, feshin geçerli nedene dayandığı belirtilerek davanın reddine karar vermiştir.
14. Temyiz üzerine karar, Dairenin 8/5/2014 tarihli kararıyla onanmıştır.
15. Onama kararı başvurucuya 16/7/2014 tarihinde tebliğ edilmiş, 6/8/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 18. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.
..."
17. Olay tarihinde yürürlükte olan 4857 sayılı Kanun'un 12/10/2017 tarihli ve 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 11. maddesi ile değiştirilmeden önceki 20. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir...
...
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
...".
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 9/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; iş akti sona erdirildikten sonra üçü kadın, biri erkek dört kişinin işe alındığını, Mahkemenin gerekçeli kararında işten çıkarıldıktan sonra iki bayan hizmetlinin işe alındığının belirtildiğini, davalı Dernek bünyesinde neden kadın personelin tercih edildiği ve kendisinin çalıştırılamayacağına ilişkin hususun açıklanmadığını, iş tanımı değişmediği hâlde on bir yıl hizmetli olarak çalıştığı işyerinde -başka kişilerin işe alındığı gözönüne alındığında- çalıştırılmama nedeninin makul olarak açıklanmadığını belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
20. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
21. Başvurucunun davanın esasına yönelik itirazının Mahkeme ve Yargıtay kararlarında karşılanmaması nedeniyle ileri sürdüğü ihlal iddiasının gerekçeli hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği anlaşılmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
23. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Canan Tosun, B. No: 2014/8891, 10/5/2017, § 22).
24. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Canan Tosun, § 23).
25. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
26. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
27. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
28. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
29. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
30. Başvurucu, işyerinin taşınması ve yeni birimde hizmetliye ihtiyaç olmaması nedeniyle iş akdinin sona erdirildiğini ancak fesih tarihinden sonra dört kişinin hizmetli olarak işe alındığını, bu olguya dayanarak feshin geçerli bir nedene dayanmadığına ilişkin itirazlarının Mahkeme ve Yargıtay tarafından ilgili ve yeterli bir gerekçeyle cevaplandırılmadığını ileri sürmüştür.
31. Dosya kapsamına alınan resmi kurum yazıları ve elde edilen delillere göre fesih ve dava tarihinden sonraki süreçte davalı işverenin 15/4/2010-2/4/2012-5/6/2012 ve 17/12/2014 tarihlerinde üçü kadın, biri erkek olmak üzere dört kişiyi hizmetli olarak işe aldığı anlaşılmaktadır.
32. Mahkeme "2010 yılının Ocak ayında davalı dernekçe çalıştırılan işçi sayısının 50 olduğu, bu sayının iş akdinin feshi tarihinde 47'ye, Temmuz 2013 döneminde ise 42'ye düştüğü, davacının iş akdinin feshinden sonra davacının yapabileceği işleri yapmak üzere yeni işçi alınmadığı, davadan sonra işe alındığı anlaşılan 2 hizmetlinin de bayan olmasının dışında, iş akdi çeşitli nedenlerle sona eren diğer işçilerin de yerine yenilerinin alınmadığı, bu açıdan, davacının derneğe bağlı başka bir işyerinde veya başka bir görevde çalıştırılmasının mümkün olmadığı" gerekçesine dayanarak hüküm kurmuş, Daire formül kararla hükmü onamıştır.
33. Başvurucunun yargısal süreçte, iş akdinin feshine dayanak gösterilen olgunun gerçekliğinin mevcut delillere göre kabul edilebilir nitelikte olmadığı, başka bir ifadeyle Mahkemenin gerekçeli kararındaki kabule göre fesih tarihinden sonra iki kadın işçi, gelen yazı içeriğine göre üçü kadın, biri erkek olmak üzere dört işçinin farklı tarihlerde işyerinde istihdam edilmesine rağmen hangi objektif ve kabul edilebilir nedenlerle işe devam edemeyeceği, dolayısıyla fesih nedeninin geçersiz olduğuna yönelik esaslı iddialarının Mahkeme ve Yargıtay tarafından ilgili ve yeterli bir gerekçe ile karşılanmadığı anlaşılmıştır.
34. Buna göre başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren ve uyuşmazlığın çözümü için esaslı olan iddiaların Mahkeme ve Yargıtay kararında değerlendirilmediği, dava koşullarında bu taleple ilgili olarak hangi gerekçelerle ret kararı verildiğinin makul ve kabul edilebilir ölçüde ortaya konulmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
36. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Bireysel başvuru sonrasında, 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
38. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Komisyon) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
39. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
40. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
41. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduklarına karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma Hakkına İlişkin Diğer İhlal İddiaları
43. Başvurucu; açtığı işe iade davasında tanık beyanlarıyla davasını ispatlamasına rağmen Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin tanık delilinin yetersiz olduğunu ve dosyada bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini belirterek hükmü bozduğunu, bozma kararına uyularak yapılan yargılamada dosyanın usulsüz bir şekilde Mahkemece resen bilirkişiye tevdi edilerek rapor aldırıldığını, bilirkişinin yemin etmediğini, bu açıdan raporun hukuken yok hükmünde olduğunu, çözümü teknik inceleme gerektirmeyen bir mesele olmasına rağmen dosyanın bilirkişiye tevdi edilmesinin de usulsüz olduğunu, raporun cinsiyet ayrımcılığı düşüncesi esas alınarak düzenlendiğini belirtmiştir. Başvurucu ayrıca işten çıkarıldıktan sonra başka kişilerin işe alındığı hususunun resmî belgelerle ispatlandığını, Mahkemenin deliller arasında hiyerarşik bir değerlendirme yaparak tanık beyanlarına değerlenmediğini, bu açıdan kararın usul ve kanuna aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
44. Somut başvuruda, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı ile ilgili ihlal sonucuna varıldığından başvurucunun bu başlık altında dile getirdiği şikâyetler hakkında ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
46. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
47. Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
48. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
49. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 40.000 TL maddi, 60.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
50. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun işe iade istemiyle açmış olduğu davada gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
51. Bu durumda mahkemeye erişim hakkına yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda yargılama yapılarak esas hakkında bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 8. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
52. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.681,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Adil yargılanma hakkına ilişkin diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK BULUNMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Ankara 8. İş Mahkemesine(E.2012/719, K.2014/120) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.681,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.