logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ayla Akat Ata (2) [1.B.], B. No: 2017/5037, 11/10/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYLA AKAT ATA BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2017/5037)

 

Karar Tarihi: 11/10/2018

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan y.

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

Raportör

:

Hüseyin TURAN

Başvurucu

:

Ayla AKAT ATA

Vekili

:

Av. Gülşen ÖZBEK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü kapsamındaki eylemlere ilişkin olması nedenleriyle de ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 23/1/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

A. Genel Bilgiler

6. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar tarafından kabul edilmiş tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün gerçekleştirdiği terörist şiddet bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).

7. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik açılım süreci, çözüm süreci ve Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde azalmıştır. Ancak Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye'nin güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden artmaya başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim olayları ve hendek olayları olarak bilinen terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2), §§ 21-30).

8. Türkiye 2015 yılı Haziran ayından itibaren yeniden yoğun bir şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu kapsamda PKK tarafından Şırnak il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında yaklaşık iki yüz güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca patlayıcı ve bomba imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).

9. Terör saldırılarının gittikçe yoğunlaştığı ve ülkenin birçok bölgesine yayıldığı bu dönemde hem güvenlik güçleri hem de siviller hedef alınmıştır. Bu bağlamda PKK tarafından başvurucunun konuşmalar yaptığı Diyarbakır'da da çok sayıda terör saldırısı gerçekleştirilmiştir. Bu terör saldırılarında önemli bir bölümü sivillerden oluşan çok sayıda kişi hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştır.

B. Başvurucunun Tutuklanmasına İlişkin Süreç

10. Başvurucu 23/7/2007 tarihinde bağımsız olarak Batman'dan ve 12/6/2011 tarihinde yapılan milletvekili seçimlerinde ise Halkların Demokrasi Partisi (HDP) Batman milletvekili olarak seçilmiştir. 7/6/2015 tarihinde yapılan 25. dönem seçimlerine kadar devam eden milletvekilliği bu tarihte sona ermiştir.

11. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında PKK terör örgütüyle bağlantılı olarak değişik tarihlerde yürütülen çok sayıda soruşturma dosyaları "eylem bütünlüğü" açısından -2015/31910 sayılı soruşturma dosyasında- birleştirilmesine karar verilmiştir.

12. Bu soruşturma dosyası kapsamında başvurucu 26/10/2016 tarihinde Diyarbakır'da yakalanarak gözaltına alınmış ve sonrasında hakkında soruşturma işlemlerinin yürütüldüğü Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne getirilerek burada dört gün süre ile gözaltında tutulmuştur.

13. Başvurucu 30/10/2016 tarihinde ifadesi alınmak üzere Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmiştir. İfade alma işlemi sırasında başvurucunun avukatları da hazır bulunmuştur. İfade tutanağında belirtildiğine göre başvurucuya, ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen suçlamalar açıklanmıştır. Başvurucuya Demokratik Toplum Kongresi (DTK) kapsamındaki faaliyetlerine, PKK lehine değişik tarihlerde yaptığı basın açıklamalarına, PKK tarafından yapılan çağrılar üzerine toplantı ve yürüyüş yapması ile bunlara katılmasına ilişkin sorular yöneltilmiştir. Başvurucu anılan suçlamaların hiçbirini kabul etmemiştir. Başvurucunun müdafilerinin ise tutuklama koşullarının oluşmadığını iddia ederek müvekkillerinin serbest bırakılmasını talep ettikleri görülmüştür.

14. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 30/10/2016 tarihinde "kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu ... suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi" gerekçesiyle başvurucuyu tutuklanması istemiyle Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısında, başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı açıklamalara yer verilmiş; bu kapsamda başvurucunun bazı konuşmalarına ve DTK bünyesindeki faaliyetlerine değinildiği anlaşılmıştır.

15. Savcılığın talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında, başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu sırada da başvurucunun üç avukatı hazır bulunmuştur. Başvurucunun Hâkimlikteki ifadesi şöyledir:

"...2007 de bağımsız olarak milletvekili seçildim, daha sonra öteki arkadaşlarım ile birlikte DTP ye geçtik, ve mecliste grup kurduk, aynı yılın Ekim ayında Demokratik Toplum Kongresi kuruldu, ben DTP ve DTK daki görevlerimi eş zamanlı olarak yaptım, DTP de Adalet Komisyonunda görevler aldım, grup başkan vekili olarak görev yaptım, DTK daki görevim kordinasyon kurulu üyesi olarak görev yaptım, zaten şuanda daimi meclis üyesi olarak görev yapmaktayım, şuanda 101 kişiden oluşan daimi meclis üyesi görev yapmaktadır, Aynı zamanda ben anayasa hukuk ve insan hakları komisyonunda görev yapmaktayım, 8 yıl aralıksız olarak millet vekilliği yaptım, ben aralıksız bir şekilde çözüm için silahların durması için bir siyasetçinin ne yapması gerekiyorsa onu yaptım, Meclis'te kurulan yeni anayasa kurulu üyesiydim, anayasa ve kürt sorunun çözümü için ilk olarak atılması gereken adımlar için görüşme ve temaslarımız oldu,

 [DTK'nın PKK, KCK terör örgütü talimatları doğrultusunda kurulduğuna yönelik tanık beyanlarıyla ilgili olarak] Ben DTK'nın hangi koşullarda kurulduğunu ifade ettim. DTK gizli tanık ifadeleri ile aydınlanacak bir kuruluş değildir, başta hükümet yetkilileri tarafından da bu husus bilinmektedir, DTK çözümsüzlüğün açığa çıkarmış olduğu siyasi muhattaplardan biridir, tıpkı BDP, KJA gibi, meşrudur, bu güne kadar bir kapatılmaya konu olmamıştır,

 [Abdullah Öcalan'ın avukat görüşme tutanaklarında geçen ifadeleriyle ilgili olarak] Tutanakta da belirtiği üzere barışın sağlanması, cumhuriyetin demokratikleşmesi için DTK sayın Öcalan'ın önerisi ile kurulmuş bir çatı yapıdır, kendi içerisinde birden fazla bileşeni vardır, kurulduğu ilk günden bu yana yaptığı çalışmaların hepsi kamuoyuna açık bir şekilde yapılmıştır, hiçbir şekilde gizli toplantı yapmamıştır, şeffaf ve kamuoyuna açık bir şekilde faaliyetlerimize devam ettik, toplum nezdinde demokratik özerklik, özellikle Türkiye toplumu açısından demokratik özerkliğin ne anlam ifade ettiğini anlatmaya çalıştık,

Bir bütün olarak değerlendirdiğimizde DTK'daki KJA daki siyasi çalışmalarımın hepsini inanarak bilinçli bir şekilde yaptık, şiddetin tek hak arama yöntemi olmadığını anlattım, bu kurumlar olmasaydı Türkiye hakkımızda bilgi sahibi olmayacaktı, biz 2007 de DTK'yı kurarken Türkiye için yeni bir başlangıcın arefesindeydik, şiddet bir hak arama yöntemi olmaktan çıkacaksa, savaş ve çatışma sona erecekse insanların kendilerini ifade edebileceği bu tarz çatı yapıların yaşatılması gerekmektedir, bu gün tartıştığımız konular ise şiddeti reddeden bu tarz yapıların kapatılmasıdır, bu da Türkiye için bir dönüm noktası olabilir, dosyanın bir bütün olarak değerlendirildiğinde herhangi bir şiddet çağrısı olmadığı açıktır, Türkiye toplumu yeni bir toplumsal sözleşme ile nasıl bir arada yaşayabilir, yeni bir vatandaşlık tanımı, bizim projemiz demokratik özerklik bütün Türkiye içindir,

Öz yönetim bir siyasi taleptir, biz bu yönde silahı kınayan bir çok açıklama yaptık, ben çözüm sürecinin bir seçim için bittiğini düşünüyorum, hiçbir zaman kendim silahlı mücadeleyi tasvip etmedim,

Benim şuanda sizin karşınızda olmamın tek sebebi siyasi faaliyetlerim ve savunmuş olduğum demokratik özerklik, Türkiye de kadın haklarına olan tahammülsüzlük, bunların hepsi burada olmamın bir nedeni, yargı Kürt sorunun çözüm yeri değildir, bu ağır bir sorumluluktur ve yargıya yüklenemez, sorunun çözümsüzlüğü yargıya havale edilmektedir, ben hakkımdaki dosyalardan haberdardım, benim henüz aldığım bir ceza yoktur,

KJA 1,5 yıl oldu kurulalı, 2 defa basıldı, üyeleri gözaltına alındı, birçoğu tutuklandı, Silopi de çalışan bir arkadaşımız katledildi, kendisi örgüt üyesi değildi, baştan beri kadınlar bu sürecin dışında tutulmaya çalışıldı, İmralı adasına çözüm süreci kapsamında görüşmeye giden ilk heyetin içerisindeyim, sayın öcalan görüşmede devlet heyetine şunu söyledi: 20 yıldır konuşuyoruz, ancak bu konuştuklarımızın arkasında bir siyasi irade konulacak mı diye sordu, devletin ilgili heyeti ise buna evet diye cevap verdi, parlementoda bu görüşmelerle ilgili olarak sadece 1 yasa çıktı, benim şuanda önünüzde olmamın sebebi bu görüşmelerde alınan kararlar çerçevesinde çözüm için çalışmamdır, dediğim gibi KJA bu görüşmelerde karar alınıp kurulmuştur, çıkan yasada bu faaliyetlerin cezasızlık sebebi olduğu belirtilmesine rağmen bu gün yargıya konu edilmiştir,

Direnme hakkı uluslar arası belgelerde geçen bir haktır, direnmek sadece savaşmak kaos anlamına gelmemektedir, Demokratik çözüm yolları her zaman için açık olmalıdır, açık olmadığı takdirde şiddet ortaya çıkar, yaptığım siyasetten ve demokratik kurumların faaliyetlerinden dolayı burada bulunmaktayım ..."

16. Başvurucunun müdafileri ise tutuklama nedenlerinin bulunmadığını belirterek müvekkillerinin serbest bırakılmasını talep etmişlerdir.

17. Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 30/10/2016 tarihli kararı ile başvurucunun silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir.

18. Hâkimliğin tutuklama kararının ilgili bölümü şöyledir:

"Şüphelinin üzerine atılı silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçunu işlediğine dair kuvvetli suç varlığını gösterir somut delillerin (Şüphelinin,PKK/KCK terör örgütü kurucusu ve yönetici olmak suçundan hükümlü Abdullah Öcalan isimli şahsın terör örgütünün amaçları doğrultusunda faaliyet yürütmesi için kurulması talimatı verdiği legal yapı altında örgütlenerek illegal faaliyet yürüten Demokratik Toplum Kongresi isimli yapının kordinasyon kurulu üyesi olması, DTK isimli yapının terör örgütü talimatlarına istinaden kurulduğuna dair terör örgütü lideri Abudlah Öcalan'ın avukatları ile yapmış olduğu görüşmelere ilişkin tutanaklar, çeşitli soruşturmalar çerçevesinde alınmış dosyda mevcut şüpheli ve tanık beyanları, dinleme tutanakların içeriği, örgüt mensuplarınca yapılan telsiz konuşmalarının içeriğine ilişkin dökümlerin mevcut olması, şüphelinin bu yapı içerisinde aktif olarak yönetici pozisyonunda görev aldığını ve yapılan çalışmaları benimsediğini beyan etmesi, şüphelinin terör örgütünün propagandası haline dönüşen yasadışı pankarların açıldığı, terör örgütü lideri lehine sloganlar atılan, teröristlerden şehit adı altında bahsedilen 20'den fazla kanun dışı gösteriye katıldığı, bu gösterilerin bir kaçında konuşma yaparak terör örgütünün amaçlarını benimsediği, terör örgütü liderinden önder sayın öcalan diye bahsettiği, silahlı terör örgütü'nün kolluk kuvvetlerine karşı girişmiş olduğu yasa dışı silahlı eylemleri direniş diye nitelendirdiği, tüm bu yukarıdaki hususlar birlikte değerlendirildiğinde Yargıtay 16. Ceza Dairesinin yerleşmiş içtihatlarında belirtildiği gibi şüphelinin eylemlerinin terör örgütü üyeliği veya yöneticiliği suçunun oluşması bakımandan gerekli olan süreklilik, yoğunluk ve çeşitlilik unsurlarını bir arada taşıdığı ve tüm dosya kapsamı) mecut olması dikkate alındığında,

Şüpheli hakkında 5271 Sayılı CMK’ 100/1 maddesinde belirtilen “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin”, Anayasanın 19/3. maddesinde belirtilen “kuvvetli belirti“ in (şüphe) ve AİHS’ in 5/1-c. maddesinde belirtilen “makul şüphenin” bulunduğuna dair hakimliğimizi ikna edebilecek bilgi ve somut deliller var olduğu...

... Şüphelinin üzerine atılı silahı terör örgütü kurma ve yönetme suçunun nitelik itibariyle 5271 Sayılı CMY'nun 100/3-a11 maddesindeki belirtilen katalog suçlar içerisinde yer olması, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğuna yönelik yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında isnad edilen suçlamanın işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunduğu anlaşılmakla; şüpheli hakkında CMY'nun 100/3-a11 maddesinde belirtilen tutuklama nedeni var olduğu ... tutuklama tedbirinin ölçülü olması bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşıldığından tutuklanmasına ... [karar verildi.]"

19. Başvurucu 8/11/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiştir. Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliği 11/11/2016 tarihinde "soruşturma dosyasında mevcut olay tutanakları görüntü tespit tutanakları terör örgütüne müzahir internet sitelerinde yayınlanan örgüt çağrıları alıntıları ile değerlendirme tutanakları nazara alındığında şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetlu suç şüphesi oluşturan somut delillerin bulunması sorgu tutunaklarında belirtilen delil durumunda herhangi bir değişiklik bulunmadığı atılı suç için öngörülen cezanın miktarı dikkate alındığında kaçma ve delilleri karartma şüphesi bulunduğu bu aşamada adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı, tutuklama tedbirinin orantılı ve ölçülü olduğu" gerekçeleriyle itirazın reddine karar vermiştir.

20. Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliği 11/1/2017 tarihinde yaptığı inceleme sonunda başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. Başvurucunun itirazı üzerine Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği 19/1/2017 tarihinde "delil durumunda herhangi bir değişiklik olmadığı, Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliği'nin 2017/337 D.İşile verilen kararda herhangi bir isabetsizlik görülmediği, kararda belirtilen gerekçeler dikkate alındığında kararın usul ve yasaya uygun olduğu, şüphelinin tutukluluk halinin sonlandırılmasını gerektirecek nitelikte henüz yeni bir delilin bulunmadığı, tutuklama nedenlerinin ortadan kalkmadığı anlaşıldığından tutuklama tedbirinin bu aşamada ölçülü olduğu" gerekçeleriyle itirazın reddine karar vermiştir.

21. Anılan karar 23/1/2017 tarihinde başvurucu tarafından öğrenilmiştir.

22. Başvurucu 23/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

23. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 23/1/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, bunların hareketlerine katılma ve terör örgütü propagandası yapma suçlarından cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.

24. İddianamede başvurucu hakkında ileri sürülen iddialar özetle şöyledir:

i. Başvurucunun PKK/KCK terör örgütünün tabana yayılması için oluşturulduğu iddia edilen DTK'nın kuruluş sürecinde görev aldığı, ayrıca DTK tarafından organize edilen birçok etkinliğe katıldığı soruşturma mercilerince ileri sürülmüştür. İddianamede PKK/DTK ilişkisi şu şekilde ifade edilmiştir:

"PKK/KCK terör örgütünün amacının ülkemiz doğu ve güneydoğu bölgelerini de içine alacak şekilde Suriye, İran ve Irak toprakları üzerinde Kürdistan olarak adlandırdıkları bölgede marksist/leninist ilkeler doğrultusunda Bağımsız Birleşik Kürdistan Devleti kurmak olduğu bilinmektedir. Bu kapsamda birinci aşama olarak Türkiye, Suriye, İran ve Irak ülkelerinde özerk yönetimlerin oluşturulması, ikinci aşama olarak Türkiye, Suriye, İran ve Irak ülkelerinde oluşturulan özerk yönetimlerin birleştirilmesinden müteşekkil Kürdistan Demokratik Konfederalizminin oluşturulması, üçüncü ve son aşama olarak ise 4 parçada oluşturulan yönetimin Bağımsız Birleşik Demokratik Kürdistan adı altında devletleştirilmesi şeklinde planlandığı, örgüt tarafından hayata geçirilmeye çalışılan Bağımsız Birleşik Demokratik Kürdistan hedefinin ilk aşaması olan demokratik özerklik stratejisinin (siyasi boyut, hukuki boyut, özsavunma boyutu, kültürel boyut, sosyal boyut, ekonomik boyut ve diplomasi boyutu) 8 boyutta hayata geçirilmesinin hedeflendiği, belirlenen bu hedeflerin hayata geçirilmesi kapsamında Demokratik Toplum Kongresi, Kent Meclisleri, Mahalle Meclisleri, Köy Komünleri/Komiteleri, YDG-H, Komalen Jinen Azadi (Özgür Kadınlar Birliği) gibi yapılanmalar ile aktif faaliyet yürütüldüğü, devlet kurumlarının işlevsiz hale getirilmesi amacıyla bazı il ve ilçelerde öz yönetim adı altında demokratik özerklik ilan edildiği, Abdullah Öcalan tarafından 'Yerel birimlerin daha güçlü hale getirilmesini, idari yapıda özerk yönetim birimleri olarak yapılandırılacak bölgesel meclislerin kurulmasını, tüm yerel birimlerde meclis sistemini esas alan bir modelin geliştirilmesini, bölgede emniyet ve adalet hizmetlerinin ortak yürütülmesini' şeklinde ifade edilen ve politik idari bir yapılanma olarak tanımlanan demokratik özerkliğin ilk aşama olarak değerlendirildiği, uzun vadedeki ana hedefin ise Birleşik Bağımsız Demokratik Kürdistan olduğu ...

PKK/KCK silahlı terör örgütünce ... önderlik olarak nitelendirilen Abdullah Öcalan’ın 26/9/2007 tarihinde avukatları ve ... önderlik komitesi aracılığıyla terör örgütünün yönetimine ve müzahir oluşumlara vermiş olduğu talimatlar neticesinde terör örgütünün 2000 yılı sonrası süreçte yeniden yapılandırıldığı, özellikle 2007 yılında KCK örgütlenmesinin teorik ve pratik olarak bizzat Abdullah Öcalan’ın talimatlarıyla şekillendirildiği, bahsi geçen süre zarfında KCK' nın PKK/KCK silahlı terör örgütünün çatı örgütlenmesi pozisyonuna ulaştığı, yine yurdumuzda ... özerk bir bölge oluşturma amacı kapsamında bölgesel bir meclis pozisyonunda olması hedeflenen ve KCK tarafından doğrudan yönetilen/yönlendirilen DTK örgütlenmesinin de bizzat Abdullah Öcalan’ın talimatlarıyla 26-27-28/10/2007 tarihinde Diyarbakır ilinde Demokratik Toplum Partisi (DTP) il binası içerisinde bu partiye ait milletvekilleri, çevre il ve ilçelerden gelen DTP Belediye Başkanları ve delegeler ile birlikte yaklaşık 500 kişinin katıldığı sözde 1. Olağan Genel Kurul ile kuruluş aşamasına geçtiği ..."

ii. Başvurucunun Kongeya Jinen Azad Derneğinin -Özgür Kadınlar Kongresi Derneği- (KJA) yöneticisi ve bu derneğin çıkarmış olduğu Kovara Jinen Azad (KJA) isimli dergide imtiyaz sahibi olduğu, söz konusu KJA Derneğinde yapılan aramada Abdullah Öcalan'a ait, PKK örgüt mensuplarının posterlerinin ve PKK propagandası içeren basılı dergi ve kitapların ele geçirildiği, bu Derneğin ve Dernek çerçevesinde yayımlanan yayınlarda PKK propagandası yapıldığı, bu kapsamda suç teşkil eden eylemlerde Derneğin yöneticisi ve yayınlarının imtiyaz sahibi olan başvurucun sorumlu olduğu ileri sürülmüştür. 22/11/2016 tarihli ve 677 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile söz konusu Dernek kapatılmıştır.

iii. Başvurucunun DTK yönetciliği dışında çeşitli tarihlerde PKK/KCK'nın propagandasını yaptığı, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet ettiği ileri sürülmüş ancak bu eylemelerin 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun kapsamına dâhil olmasından dolayı erteleme kararı verildiği belirtilmiştir.

iv. Başvurucunun çeşitli tarihlerde PKK/KCK silahlı terör örgütünün propagandasını yaptığı, 2911 Sayılı Kanun'a muhalefet ettiği ve kendine ait Twitter hesabından PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

- Başvurucu tarafından yapıldığı belirtilen eylemlerin ve konuşmaların bazıları özetle şöyledir:

i. 29/1/2012 tarihinde Diyarbakır'da yapılması planlanan Kürt Sorununun Çözümü için Müzekkere ve Özgürlük konulu açık hava toplantısının Valilik tarafından yasaklanmasını protesto etmek amacıyla Barış ve Demokrasi Partisi İl Başkanlığınca yapılan toplantıda Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) il yönetimi ve milletvekillerinin olduğu, başvurucunun da bu eyleme katıldığı ve yaptığı konuşmasında "... bu mitingi yasaklayanlar kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecriti protesto etmek amacıyla miting düzenleyen halkımızın önüne yasaklama kararı koyanlar bu yasakların halkların demokratik birliğine koymuşlardır." şeklinde açıklamalarda bulunduğu, açıklamanın yapıldığı sırada topluluğun Abdullah Öcalan'ın fotoğrafının olduğu flamaları ve PKK'yı simgeleyen pankartların taşındığı, böylece terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

ii. 2012 yılı nevruz kutlamalarıyla ilgili olarak www.fıratnews.ws isimli sitenin 13/3/2012 tarihli yayınında “KCK yürütme konseyi başkanı Murat Karayılan’ın Amed ve İstanbul nevrozu önemli, nevroz isyanın zafere ulaştığı bir gündür, nevroz her tarafta özgürlük mücadelesinin verildiği bir gündür, Amed nevrozunu büyük bir şenlik havasıyla kutlamak üzere herkesi Amed nevrozuna katılmaya çağırıyorum ... KCK operasyonlarına karşı bir duruş olacak” şeklindeki çağrısı üzerine 18/3/2012 tarihinde, içinde başvurucunun da bulunduğu BDP yöneticilerinin Diyarbakır'da nevruz programı düzenledikleri, bu kapsamdaki protestolarda birçok olayın çıktığı, başvurucunun ön saflarda yer aldığı, güvenlik güçlerinin tedbirlerine zor kullandığı, böylece 2911 sayılı Kanun'a muhalefet ettiği ve terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

iii. 15/4/2012 tarihinde Diyarbakır'da yapılacak açık hava konserinin Diyarbakır Valiliği kararı ile yasaklanmasını protesto etmek için birden çok kişinin bir araya geldiği, BDP İl Başkanlığı tarafından organize edilen eylemde başvurucunun basın açıklaması yaptığı, bu açıklamasında Abdullah Öcalan'ı övdüğü, “Bahar Ortadoğuya dayanmışken bu baharı Kürtlerin yaşamaması (yaşaması) engellenmektedir.” sözleriyle ülkenin güneyinde gerçekleşen halk ayaklanmalarına atıfta bulunarak Kürt halkını ayaklanmaya teşvik ettiği, söz konusu yasa dışı eylemlerin en ön safında yer aldığı, böylece terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

iv. 18/9/2015-19/9/2015 tarihlerinde Diyarbakır'da bir parkta Demokratik Bölgeler Partisince (DBP) öz yönetim konulu bir etkinlik düzenlendiği, bu toplantıda KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bese HOZAT'ın özerklik ilanlarının her yerde yapılmasını savunduğu, bu kişinin Özgür Gündem gazetesinde yayımlanan açıklamasında "Öz yönetim ilanlarının ve uygulamalarının her yerde geliştirilmesi gerekiyor, devletin her türlü yönelimi karşısında daha çok güçlü bir şekilde toplumsal direniş ve öz savunmayla kendi sistemini halkımızın savunması gerekiyor. Öyle olmalı ki polis tek bir kişiyi tutuklamaya dahi cesaret edemesin, polisin mahallellere girişine izin verilmemelidir, halkımız devletin hiç biri kurumuna ihtiyaç duymadan kendi sistemini inşa edip, kendini yönetmeli ve savunmalıdır." şeklinde özerklik konusunda açıklamalarda bulunduğu, başvurucunun da aynı tarihte PKK/KCK terör örgütünün talimatları ve yol haritasından hareketle yapmış olduğu basın açıklamasında terör örgütü propagandası yaptığı ileri sürülmüştür.

v. 6/2/2016 tarihinde PKK mensuplarınca Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde PKK/KCK terör örgütülerine yönelik olarak güvenlik güçlerinin yapmış olduğu operasyonları kınamak amacıyla barış nöbeti tutma eylemi ve bu eylem kapsamında basın açıklamalarının yapıldığı, başvurucunun burada yaptığı konuşmada "...bugün burada daha sürecin başında E.V.nın cenazesine ölümü bile fazla görüp, soyup sokağın ortasına atıp, onun bedeninin çıplaklığıyla çıplak kalan devlete, katil devlete, utanın demek için biraraya geldik buraya... Kürdistan bu ülkenin parçasıdır ve demokratik özerk Kürdistan demokratik Türkiye'nin olmazsa olmazıdır." şeklinde açıklamalarda bulunduğu, böylece terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

vi. 13/2/2016 tarihinde PKK/KCK'ya müzahir bir televizyonda KCK yürütme konseyince “Sur ve Cizre’de gerçekleşen öz yönetim direnişlerini sahiplenelim.” çağrısı üzerine 15/2/2016 tarihinde Diyarbakır'ın Sur bölgesinde PKK mensuplarına karşı gerçekleştirilen operasyonları protesto etmek amacıyla başvurucunun da ön saflarında yer aldığı bir grup tarafından Diyarbakır'da eylem gerçekleştirildiği, bu eylemde aynı zamanda Abdullah Öcalan’ın yakalanmasının protesto edildiği, eylemde yer alan grubun “Yaşasın Sur direnişi”, “Öndersiz yaşam olmaz.” şeklinde sloganlar attığı, başvurucunun burada yaptığı açıklamada ise Abdullah Öcalan’ın yakalanmasını uluslararası bir komplo olarak ifade ettiği, böylece terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

vii. 27/2/2016 tarihinde Diyarbakır'ın Sur bölgesinde PKK mensuplarınca hendeklerin kazılması, yollara ve sokaklara barikat kurularak PKK mensuplarınca ilçede devlet egemenliğinin engellendiği, bu kapsamda Sur ilçesinde başlatılan operasyonları protesto etmek amacıyla Diyarbakır'da yaklaşık bin beş yüz kişilik bir grubun toplandığı, bu grubun “Her yer Suriçi, her yer direniş”, “PKK halktır, halk burada”, Suriçinde direnen gerillaya bin selam”, “PKK intikamdır”, “Gerilla gerilla şeklinde sloganlar atıldığı, olaydan bir gün önce 26/2/2016 günü PKK/KCK'ya müzahir bir televizyona konuşmacı olarak katılan başvurucunun PKK'nın Cizre ve Sur’da gerçekleştirmiş olduğu eylemlerden dolayı başlatılan operasyonları protesto etmek amacıyla 27/2/2016 tarihinde yapılan bu eylemlere halkın destek vermesi yönünde çağrıda bulunduğu, organizasyon içinde yöneticisi olduğu KJA Derneğinin de yer aldığını belirttiği, böylece terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

viii. 8/3/2016 tarihinde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında yapılan toplantının PKK/KCK'ya müzahir bir televizyonda canlı olarak yapılan yayında başvurucunun bir konuşma yaptığı, bu konuşmasında "Değerli arkadaşlar sevgili kadınlar eğer 2016, 8 Martında bir yerlere selam göndereceksek ve gurur duyduğumuzu ifade edecekseko da direnenler olacaktır. Sur'a selam olsun, Nusaybin'e selam olsun, Cizre'ye selam olsun, Silopi'ye selam olsun...", PKK mensuplarına yönelik yürütülen operasyonları kastederek "Buralara selam olsun." dediği, bu operasyonlarda yaşamını yitiren bölücü terör örgütü mensuplarını ve gerçekleştirilmek istenen öz yönetim, özerklik eylemlerini övdüğü, böylece terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

ix. 12/4/2016 tarihinde Diyarbakır'da Demokratik Bölgeler Partisi tarafından parti binası önünde siyasi tutuklamalar adı altında basın açıklaması yapıldığı, başvurucunun burada yaptığı konuşmada "... sayın Öcalan'a özgürlük istedik, çözüm yolu imralıdan geçer dedik, ... öz yönetimleri tanıyın dedik... Sur'daki abluka kalksın diye günlerce nöbet tutarken aynı şeyleri söyledik, demokrasi dedik, özgürlük dedik, eşitlik dedik... AKP Hukuk Devletinin ruhuna fatiha okumuştur, öldürmüştür, fiziki olarak bir imha, katliam politikası vardır..." şeklinde beyanda bulunduğu, böylece terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

x. 5/8/2016 tarihinde Diyarbakır'da "Önderliğe Sahip Çıkıyoruz" adı altında yapılan toplantının PKK/KCK güdümünde yayın yapan bir televizyonda canlı olarak yayımlandığı, başvurucunun burada yaptığı konuşmasında Abdullah Öcalan'ı övdüğü ve öz yönetimi savunduğu, böylece terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

xi. 11/8/2016 tarihinde Diyarbakır Barış Anneleri adlı oluşum tarafından Abdullah Öcalan'a tecrit uygulandığı ve Siirt ilinde yapılan saldırıyla ilgili Dernek binasında basın toplantısı düzenlendiği, bu toplantıda başvurucunun yapmış olduğu konuşmasında "...analara 15 gün verilmiştir, 15 gün sonra sizinde sonunuz gelecek denmiştir, 15 gün sonra devletni yapacağı bir operasyon daha mıdır?,... bu analar tam da Diyarbakır'da koşu yolu parkında öcalan siyasi idaremdir dedikleri için aylarca cezaevinde tutuklu kaldılar, yargılandılar..." şeklinde açıklamalarda bulunduğu, böylece terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

xii. PKK/KCK'ya müzahir bir televizyonda 31/8/2016 tarihinde başvurucu ile yapılan röportajda "...siz posteri engelleyebilirsiniz, asılmasın engelleyebilirisiniz sayın Öcalan'ı İmralı Cezaevinde tutubilirisiniz dört duvar arasında ama onun şahsında Türkiye'de yaşayan tüm kürdistanlı halkları özellikle kürt halkını, ortadoğuda yaşayan Kürtleri Avrupa'da yaşana Kürtleri esir alma arayışınız önünde bugün var olan bir özgürlük iddiası vardır ve sayın Öcalan'ın ortaya koyduğu proje ile şekillenmiştir..." şeklinde açıklamalarda bulunduğu, böylece terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

- Başvurucu tarafından yapılan başlıca sosyal medya paylaşımları ile ilgili tespitler ise şöyledir:

"5 Eylül 2015 tarihli paylaşımında bölücü terör örgütü liderinin basılı fotoğrafının olduğu tişörtleri giyen birden fazla kadın fotoğrafı paylaşılarak 'direnişi ören kadınlarımızı dönüşümsüz açlık grevine girdi' paylaşımının yapıldığı,

7 Eylül 2015 tarihli paylaşımında F.S. twitini reedtweedleyerek propaganda yaptığı,

7 Eylül 2015 tarihli paylaşımında N.A. twitini reedtweedleyerek propaganda yaptığı,

5 Eylül 2015 tarihli paylaşımında Z.P. tiwitini reedtweedleyerek propaganda yaptığı,

6 Mart 2015 tarihinde yapmış olduğu iki paylaşımla PKK terör örgütünün Suriye'deki kadın örgütlenmesi olan YPJ'li iki teröristin ölümüyle ilgili propaganda yaptığı,

3 Mart 2015 tarihli yapmış olduğu paylaşımında PKK terör örgütünün Suriye kolu olan YPG terör örgütüne mensup olduğu öldürülmüş bir teröristin fotoğrafını paylaştığı [ileri sürülmüştür.]"

25. Savcılık, suçlamaya konu olaylarla ilgili dosyaların "eylem bütünlüğü açısından birleştirildiğini ve bir bütün olarak suç nitelendirilmesi yapılması yoluna gidildiğini" belirttikten sonra başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin hukuki değerlendirmelerini ortaya koymuştur. Bu değerlendirmeler özetle şöyledir:

"...Şüphelinin PKK/KCK terör örgüt yapısı içerisinde yer alan DTK'da DTK sözcülüğü, koordinasyon kurulu üyeliği gibi üst düzey yönetici olarak görev yaptığı, şüphelinin bu eylemiyle silahlı terör örgütünün yapısı içerisinde üst düzey yönetici olduğu, şüphelinin kendi ikrarı, iletişimin tespiti, teknik araçlarla izleme ve dosya kapsamındaki tüm delil ve belgeler neticesinde somut delillerle tespit edildiği, şüphelinin bu eylemiyle Türk Ceza Kanunu 314/1 fıkrasında belirtilen suçu işlediği...

...Şüphelinin 2012 yılından başlayarak yakalandığı tarihe kadar gerek PKK/KCK terör örgütüne destek vermek amacıyla organize eden toplantılara katılarak yapmış olduğu konuşmalarda gerekse de yukarıda belirtilen açık kaynak araştırması sonucu elde edilen terör örgütü propagandası niteliğindeki paylaşımları ile yöneticisi olduğu KJA Derneğinde elde edilen delil ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde şüphelinin farklı tarihlerde terör örgütü propagandası suçunu işlediği,

...Şüphelinin 14 defa terör örgütü propagandası suçunu işlediği, 1 defa 2911 sayılı yasanan 28/1 fıkrasına muhalefet ettiği, şüphelinin sosyal medya hesabı olan twitter hesabı üzerindeki paylaşımlarının birden çok olması ve yapılan paylaşımlarının zaman aralığının kısa olmasından kaynaklanarak TCK 43 kapsamındaki zincirleme suç hükümlerinin oluştuğu, bu çerçevede şüphelinin 1 defa 2911 sayılı yasanan 28/1 fıkrası gereği, 14 defa terör örgütü propagandası yapmak suçu kapsamında cezalandırılması,

...Şüphelinin DTK kapsamındaki eylemleri çerçevesinde örgüt yöneticisi olduğu hususunun tespitiyle beraber şüphelinin farklı tarihlerde birden çok kez terör örgütü propagandası suçunu işlediği hususlarının tespit edildiği... [anlaşılmaktadır.]"

26. Başvurucu hakkındaki dava Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesine tevzi edilmiş,3/2/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar verilmiş ve E.2017/110 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Aynı tarihte yapılan tensip incelemesiyle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar verilmiştir.

27. Başvurucu 4/5/2017 tarihli duruşmada savunmasının alınmasından sonra söz konusu yargılama kapsamında tahliye edilmiştir.

28. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.

IV. İLGİLİ HUKUK

29. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Gözaltı" kenar başlıklı 91. maddesinin (1) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Yukarıdaki maddeye göre yakalanan kişi, Cumhuriyet Savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için gözaltına alınmasına karar verilebilir. Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren yirmidört saati geçemez. Yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz.

...

 (5) Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, müdafii veya kanunî temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı, hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Sulh ceza hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak derhâl ve nihayet yirmidört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır. Yakalamanın veya gözaltına alma veya gözaltı süresini uzatmanın yerinde olduğu kanısına varılırsa başvuru reddedilir ya da yakalananın derhâl soruşturma evrakı ile Cumhuriyet Savcılığında hazır bulundurulmasına karar verilir."

30. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

 (2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

 (3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

...

11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),

..."

31. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.

 (2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;

a) Kuvvetli suç şüphesini,

b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,

c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,

gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."

32. 5271 sayılı Kanun'un "Adlî kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.

 (3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:

a) Yurt dışına çıkamamak.

b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.

c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.

d) Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek.

...

f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.

g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek.

...

j) Konutunu terk etmemek.

k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek.

l) Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek."

33. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:

"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,

...

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."

34. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."

35. 5271 sayılı Kanun'un "Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi" kenar başlıklı 153. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili bölümü ile (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:

"(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda verilebilir:

a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

...

7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),

...

(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz."

 (4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir."

36. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 (2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."

37. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun "Terör tanımı" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir."

38. 3713 sayılı Kanun'un "Terör suçlusu" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:

"Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.

Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır."

39. 3713 sayılı Kanun'un "Terör suçları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:

"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."

40. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

41. Mahkemenin 11/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Yakalama ve Gözaltına Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

42. Başvurucu; haksız ve hukuka aykırı olarak hakkında yakalama ve gözaltı tedbirlerinin uygulandığını, bu tür müdahalelere karşı etkili bir itiraz yolunun bulunmadığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

43. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

45. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).

46. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olması yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).

47. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü açıktır. Bununla birlikte aynı Kanun'un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği belirtilmektedir (Zeki Orman, B. No: 2014/8797, 11/1/2017, § 27).

48. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).

49. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruda ihlal sonucuna varılmasının -özgürlükten mahrum kalmanın sona ermesi bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin olması mümkün görünmemektedir. Zira gözaltına alma kararı hukuka aykırı da olsa kişi, hâkim tarafından tutuklandığından gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu yönündeki bir tespit ve ihlal kararı tutuklu kişinin serbest kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel başvuru kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı, ancak -talep etmesi hâlinde- başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).

50. Başvurucu, yakalama ve gözaltı kararlarına karşı etkili bir itiraz yolunun bulunmadığını ileri sürmüş ise de somut olayda başvurucu hakkında verilen yakalama ve gözaltı kararının hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı) da bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.

51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak yakalandığı ve gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

52. Başvurucu; isnat edilen eylemlerin ifade özgürlüğü ve toplantı ve gösteri hakkı kapsamında olduğu gerekçeleriyle tutuklanmasının hukuki olmadığını, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

53. Başvurucuya göre soruşturmaya ve isnada konu suçların tamamı değişik tarihlerde bir milletvekiliyken katıldığı miting, basın açıklaması ve konferanslar gibi etkinliklerde yaptığı konuşmalardır. Bu faaliyetler ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekirken suça konu edilmiştir.

54. Başvurucu, tutuklama kararının hukuka aykırı olarak verildiğini, tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının somut ve hukuki gerekçeden yoksun olduğunu, kuvvetli suç şüphesini ortaya koyan bir delilin bulunmadığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca eski bir milletvekili olması nedeniyle adli kontrol hükümlerinin uygulanması yerine ölçülük ilkesinin ihlal edilerek hakkında tutuklama kararı verildiğini belirtmiştir.

55. Başvurucu ayrıca tutuklama kararının HDP mensubu eski bir milletvekili olarak siyasi faaliyetlerini engelleme ve bu faaliyetleri nedeniyle kendisini cezalandırma amacını taşıdığını ileri sürmüştür. Son dönemde Kürt siyasetçilerin ve muhalefet odağındaki herkesin yargı ve Hükûmet tarafından hedef alındığını ve onlarcasının gözaltına alınıp tutuklandığını, böylelikle muhalefetin susturulmasının hatta muhalif milletvekillerinin siyaset yapmasının imkânsız hâle gelmesinin hedeflendiğini söyleyen başvurucuya göre hakkındaki tutuklama tedbiri, Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi saiklerle uygulanmıştır.

56. Sonuç olarak başvurucu, Anayasa'nın 19. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 5. ve 18. maddelerinde belirtilen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliye talebinde bulunmuştur.

b. Değerlendirme

57. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

58. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

59. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Genel İlkeler

60. Genel ilkeler için Gülser Yıldırım (2),§§ 110-124.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

61. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.

62. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

63. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

64. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliği başvurucunun bazı konuşmalarına ve DTK bünyesindeki faaliyetlerine değinerek PKK silahlı terör örgütünü kurma ve yönetme suçu yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 18).

65. Kamuoyunda hendek olayları olarak bilinen terör olaylarının yaşandığı dönemde PKK aralarında Sur, Cizre, Nusaybin ve Silopi'nin de bulunduğu -PKK Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki- bazı yerleşim yerlerinde cadde ve sokaklara hendekler kazıp barikatlar kurmak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirmek suretiyle şehirlerin bir kısmında hâkimiyet kurmaya çalışmıştır. Güvenlik görevlileri bu hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması, böylelikle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmıştır. Bu kapsamda Sur, Cizre, Silopi, Silvan ve İdil'de de operasyonlar gerçekleştirilmiş, bu operasyonlarda çok sayıda ağır silah ve patlayıcı madde ele geçirilmiş, hendekler kapatılmış, barikatlar kaldırılmış ve ayrıca çok sayıda terörist etkisiz hâle getirilmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında yaklaşık iki yüz güvenlik görevlisi de hayatını kaybetmiştir (bkz. § 8).

66. Soruşturma mercilerinin yaptığı tespitlere göre başvurucunun bu olayların yaşandığı dönemde Diyarbakır'da yaptığı açıklamada Cizre, Sur, Nusaybin ve Silopi’de PKK mensuplarına yönelik yürütülen operasyonlarda yaşamını yitiren PKK mensuplarını övdüğü, bunlara selam gönderdiği, bu yerlerde PKK mensuplarınca gerçekleştirilmek istenen öz yönetim, özerklik gibi eylemleri desteklediği, buna karşılık güvenlik kuvvetlerinin yürüttüğü mücadeleyi ise katliam olarak nitelediği ileri sürülmüştür.

67. Başvurucunun aynı tarihlerde PKK terör örgütüne müzahir bir televizyondaki PKK'nın Cizre ve Sur’da gerçekleştirmiş olduğu eylemlerden dolayı başlatılan operasyonları protesto etmek amacıyla yapılan eylemlere halkın destek vermesi yönünde çağrıda bulunduğu, yöneticisi olduğu KJA Derneğinin debu faaliyetin yanında yer aldığını belirttiği, bu çağrılar üzerine 27/2/2016 tarihinde yaklaşık bin beş yüz kişilik bir grubun toplandığı ve“Her yer Suriçi, her yer direniş”, “PKK halktır, halk burada”, “Suriçinde direnen gerillaya bin selam”, “PKK intikamdır”, “Gerilla gerilla” şeklinde sloganlar atıldığı ifade edilmiştir.

68. Hâkimliğin kararında başvurucunun farklı tarihlerde yaptığı konuşmalarda PKK'nın hendek kazmak suretiyle özerk yönetimler oluşturma hedefi doğrultusundaki eylemlerini meşru gösterdiği, bu konuda yapılan protesto eylemlerine katılmak için çağrıda bulunduğu ve kendisinin de bu eylemlere katıldığı, KCK sözleşmesi kapsamında faaliyet gösteren DTK'nın faaliyetlerine katıldığı belirtilerek terörle bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu ifade edilmiştir.

69. Öte yandan başvurucu tarafından yapılan konuşmalar hendek olaylarının en yoğun şekilde yaşandığı yerlerden biri olan Diyarbakır'da gerçekleşmiştir. Bu itibarla soruşturma mercilerinin başvurucunun siyasi konumunu -eski bir BDP milletvekili olması-, söz konusu konuşmaların yapıldığı dönemi ve yerleri, konuşmaların içeriğini ve bağlamını birlikte dikkate alarak terörle bağlantılı bir suç işlendiğine dair belirti olarak kabul etmelerinin temelsiz olduğu söylenemez.

70. Başvurucunun ayrıca 3/3/2015-6/3/2015 ve 5/9/2015-7/9/2015 tarihlerinde kendine ait Twitter hesabından Abdullah Öcalan'ın basılı fotoğrafının olduğu tişörtleri giyen birden fazla kadının fotoğrafını ve "Direnişi ören kadınlarımızı dönüşümsüz açlık grevine girdi." şeklindeki yazıyı, PKK'nın Suriye'deki örgütlenmesi olan YPJ'li iki kişinin ölümüyle ilgili fotoğrafı ve PKK'nın Suriye kolu olan YPG örgütüne mensup öldürülmüş bir kişinin fotoğrafını paylaştığı ileri sürülmüştür. Soruşturma mercilerinin PKK'yı olumlayan ve sempatik gösteren ifadeler içeren söz konusu konuşmaların, resimlerin terörle bağlantılı bir suç işlendiğine dair belirti olarak kabul edilmesinin de temelsiz olduğu söylenemez.

71. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.

72. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.

73. Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçuna ilişkin olarak kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. §§ 18, 19).

74. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçları, Türk hukuk sisteminde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleridir. İsnat edilen suça ilişkin kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan bu suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.

75. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında açıklanan ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.

76. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülü olup olmadığının belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/06/2017, § 268; Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/07/2017, § 76).

77. Başvurucunun tutuklanmasına konu suçların genel olarak 2012 yılı Ocak ayı ile 2016 yılı Ekim ayı arasındaki eylemlere ilişkin olması, dolayısıyla iddia edilen suçların işlendiği tarihten uzunca bir süre sonra tutuklama tedbirine başvurulması nedeniyle somut olayda ayrıca soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak gerekli olup olmadığının da incelenmesi gerekir. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer durumdaki -suç tarihi ile tutuklama tarihi arasında önemli zaman diliminin bulunduğu- bazı olaylara ilişkin başvurularda tutuklamanın gerekliliğine dair incelemede bulunmuştur (Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016§§ 139-141; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 228-232).

78. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararında ve iddianamede beş yıllık süre içinde işlendiği ileri sürülen birçok eylem mevcuttur. Bu kapsamda çok sayıda soruşturma yürütüldüğü görülmektedir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi tarafından kuvvetli belirti olduğu kabul edilen eylemler genel olarak 2015 yılı sonu ve 2016 yılı başlarında işlenmiştir. Başvurucunun terörle bağlantılı olarak suç işlediğine yönelik kuvvetli belirti oluşturan fillerin gerçekleşme tarihinden kısa bir süre sonra başvurucu hakkındaki çok sayıda soruşturma dosyasının -eylemlerin birlikte değerlendirilmesi bakımından- birleştirildiği ve başvurucunun 2016 yılı Ekim ayında gözaltına alınıp tutuklandığı görülmektedir. Dolaysıyla somut olayda soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülü/gerekli olmadığını söylemek mümkün değildir.

79. Öte yandan terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 214; Devran Duran, § 64).

80. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suçlar için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez (Aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin Demirtaş [GK], B. No: 2016/25189, 21/12/2017, § 176).

81. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi bir amaçla gerçekleştirildiği iddiasının incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu değildir.

82. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

83. Başvurucu; hakkındaki gözaltı ve ifade süreçlerinde suçlamalara dair ayrıntılı şekilde bilgilendirilmediğini, soruşturma dosyasını inceleme talebinin kısıtlama kararı gerekçe gösterilerek kabul edilmediğini, kendisine yönelik suçlamaları ve bunların delillerini öğrenemediğini, böylelikle silahların eşitliği ilkesine riayet edilmediğini, bu nedenle savunma yapma ve tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun bırakıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

84. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:

"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."

85. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Genel İlkeler

86. Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya tutuklanan kişiye yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl, toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 168).

87. Diğer taraftan Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde adil yargılanma hakkının bütün güvencelerini sağlamak mümkün değilse de iddia edilen tutmanın koşullarına uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).

88. Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma taleplerinin incelenmesinde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, B. No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30). Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usul hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını, bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, §§ 70, 71).

89. Yakalanan bir kişiye, yakalanmasının temel maddi ve hukuki sebepleri teknik olmayan ve anlayabileceği basit bir dilde açıklanmalı; böylece kişi, uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Bununla birlikte Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalama veya tutuklama sırasında verilen bilgilerin yakalanan veya tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir listesini içermesini, bir başka deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm delillerin bildirilmesini ya da açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 175).

90. İfadesi ya da savunması alınırken başvurucuya, erişimi kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş veya başvurucunun tutukluluk kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş olması durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere erişiminin olduğunun, içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğunun ve bu nedenle de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme imkânını elde ettiğinin kabulü gerekmektedir. Böyle bir durumda kişi, tutukluluğa temel teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye sahiptir (Hidayet Karaca, § 107).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

91. Başvuru formunda soruşturma dosyası hakkında gizlilik kararı bulunduğu ileri sürülmüş ancak bu kararın Savcılık ya da hangi mahkeme tarafından, hangi tarihte verildiğine ilişkin bir açıklamada bulunulmamıştır.

92. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla birlikte Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği/tensip zaptının hazırlandığı 3/2/2017 tarihi (bkz. § 26) itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.

93. Başvurucuya yöneltilen suçlamalar, değişik tarihlerde yaptığı basın açıklamaları, katıldığı toplantılar veDTK kapsamındaki faaliyetlerine ilişkindir. Başvurucu, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi sırasında üzerine atılı suçlamaları anladığını belirtmişve bu kapsamda sorulan sorulara cevap verdiği görülmüştür (bkz. § 13).

94. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 3/10/2016 tarihli tutuklama talep yazısı incelendiğinde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı şekilde açıklamada bulunulduğu görülmektedir. Bu bağlamda suça konu edilen olaylarla ilgili bilgi ve delillere yer verilmiş, bu eylemlerin hukuki niteliğine yönelik olarak da değerlendirmelerde bulunulmuştur (bkz. § 14). Anılan talep yazısı sorgu işlemi öncesinde Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuş, ayrıca sorgu tutanağında başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı belirtilmiştir. Başvurucunun sorgu sırasında suçlama konusu olaylarla ilgili anlatımda bulunduğu, sorulan sorulara cevap verdiği görülmektedir (bkz. § 15). Hâkimlik, tutuklama kararında da tutuklamaya konu edilen suçlamalarla (eylemlerle) ilgili ayrıntılı değerlendirmelerde bulunmuştur (bkz. § 18). Ayrıca başvurucunun tutukluluğa itiraz dilekçesinde de usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde beyanda bulunulmuştur. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.

95. Dolayısıyla suç işlendiği şüphesine bağlı olarak özgürlükten yoksun bırakılmanın ilk aşamasında yapılan yargısal denetimin kapsamı ile suçlamalara dayanak olan temel unsurların başvurucuya veya müdafiine bildirildiği, başvurucuya bunlara itiraz etme imkânı verildiği ve tutuklamaya temel oluşturan delillerin nitelikleri dikkate alındığında salt kısıtlılık kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânından yoksun bırakıldığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.

96. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânı verilmediği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Başvurucunun İddiaları

97. Başvurucu, soruşturmaya ve tutuklamaya konu suçların tamamının ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri hakkı kapsamında kalan değişik tarihlerde katıldığı miting, basın açıklaması, konferanslar gibi etkinliklerde yaptığı konuşmalar olduğunu belirterek ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

98. Anayasa Mahkemesi tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu, §§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§ 105-116; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No: 2014/85, 3/1/2014 §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, B. No: 2014/9, 3/1/2014, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, B. No: 2013/9895, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, §§ 60-74).

99. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 61-82). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.

100. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade özgürlüğünün ihlal ettiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 11/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Ayla Akat Ata (2) [1.B.], B. No: 2017/5037, 11/10/2018, § …)
   
Başvuru Adı AYLA AKAT ATA (2)
Başvuru No 2017/5037
Başvuru Tarihi 23/1/2017
Karar Tarihi 11/10/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü kapsamındaki eylemlere ilişkin olması nedenleriyle de ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Yakalama, gözaltı Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tutulan kişinin yargı merciine başvuru hakkı (hakim önüne çıkarılma) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
İfade özgürlüğü Terör örgütünün propagandasını yapma Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4721 Türk Medeni Kanunu 339
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 91
100
101
109
141
142
153
5237 Türk Ceza Kanunu 314
3713 Terörle Mücadele Kanunu 2
3
5
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi