TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2017/5845)
Karar Tarihi: 4/7/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör Yrd.
Yusuf Enes KAYA
Başvurucu
Meral DANIŞ BEŞTAŞ
Vekilleri
Av. Mesut BEŞTAŞ
Av. Çiğdem ERTAK
Av. Fehmile KAŞ DANIŞ
Av. Mehdi ÖZDEMİR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; milletvekili olan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, arama kararının hukuka aykırı olması nedeniyle özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 9/2/2017 ve 28/2//2017 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2017/6296 sayılı bireysel başvuru dosyasının kişi ve konu bakımından hukuki irtibat nedeniyle 2017/5845 sayılı dosya üzerinde birleştirilmesine karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
9. Suriye'nin Türkiye sınırında bulunan Ayn el-Arap (Kobani) kentinde -PKK'nın Suriye kolu olduğu kabul edilen- PYD ile DAEŞ arasındaki çatışmalar, 2014 yılının Eylül ayı sonunda ve Ekim ayı başında yoğunlaşmıştır. Bu sırada PKK'nın üst düzey yöneticilerinden Murat Karayılan'a ait olduğu belirtilen bir sosyal medya hesabından 5/10/2014 tarihinde saat 00.07'de "Gençleri kadınları 7 den 70 e herkesi Kobane'ye sahip çıkmaya onurumuzu namusumuzu korumaya metropolleri işgal etmeye çağırıyoruz." şeklinde bir açıklamada bulunulmuştur (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 40170, 16/11/2017, § 21).
10. PKK güdümünde yayın yaptığı belirtilen bir internet haber sitesinde 6/10/2014 tarihinde Komalen Ciwan Koordinasyonu (PKK'nın gençlik yapılanması) adına bir açıklama yayımlanmıştır. Açıklamada "Bilindiği üzere 23 gündür Kobani merkezli DAİŞ (DAEŞ) faşizmi son barbarlığıyla devam etmektedir. ... tüm kürt gençliği şehit Jiyan, şehit Gerilla ve şehit Militan yoldaşların ruhuyla zafere kadar Arin Mirkan (Kobani'deki çatışmalar sırasında düzenlediği intihar saldırısında ölen PYD/YPG mensubu) çizgisinde yürümeye çağırıyoruz. Kobani ile başlayan devrim dalgası tüm Kürdistan'a yayılmalı ve bu temelde Kürdistan gençliğini ayaklanması çağrısında bulunuyoruz." ifadelerine yer verilmiştir. Aynı sitede yer alan ve Kürdistan Kurumlar adına yapıldığı belirtilen bir açıklamada ise "Kobani'ye yönelik saldırılar bir katliam eşiğine gelmiş bulunmaktadır. Bütün dünya ve insanlık bu katliama kulaklarını kapamış gözlerini yummuştur. Kürdistan halkı olarak bu durumu kabul etmemiz mümkün değil. Bu nedenle bütün halkımız Suruç'a gidebilecekler hemen bir saniye zaman kaybetmeden gitmeli ve Kürdistan'ın her karış toprağı Kobani için ayağa kalkmalıdır. Kobani tüm dünyanın gözleri önünde bir katliam tehlikesi altında iken bizim yerimizde oturmamız, uyumamız, günlük yaşantımızı sürdürmemiz mümkün değildir. Tüm halkımızı yediden yetmişebulunduğu her yerde yaşamı IŞİD ve işbirlikçisi AKP'ye dar etmeye ve serhildanı en üst düzeyde genişleterek bu katliamcı çetelere karşı durmaya çağırıyoruz." denilmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 22).
11. 6/10/2014 tarihinde Halkların Demokratik Partisi (HDP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) da aynı olaylara ilişkin bir toplantı yapmıştır. Toplantı sırasında HDP'nin sosyal medya hesabından "HALKLARIMIZA ACİL ÇAĞRI! ŞUANDA TOPLANTI HALİNDE OLAN HDP MYK’DAN HALKLARIMIZA ACİL ÇAĞRI! Kobané’de durum son derece kritiktir. IŞİD (DAEŞ) saldırılarını ve AKP iktidarının Kobané’ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz", "Kobané’de yaşanan katliam girişimine karşı 7 den 70 e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz." ve "Bundan böyle her yer Kobane'dir. Kobane'deki kuşatma ve vahşi saldırganlık son bulana kadar SÜRESİZ DİRENİŞE çağırıyoruz." şeklinde açıklama ve çağrılar yapılmıştır (Gülser Yıldırım (2), § 23).
12. Yukarıda belirtilen internet haber sitesinin 7/10/2014 tarihindeki yayınında "KCK (PKK'nın üst yapılanması) Yürütme Konseyi Eş Başkanlığı: DAİŞ vahşetine karşı milyonları sokağa çağırarak, 'Kuzey halkımız IŞİD çetelerine, uzantılarına hiçbir yerde yaşam şansı tanımamalıdır.' dedi. KCK, tüm sokakları Kobani sokaklarına dönüştürmeye çağırdı. KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanlığı yaptığı yazılı açıklamada; 'Çirkin ve sinsi katliam' karşısında kürt halkından mücadeleyi her yere, her zamana taşıyarak süreklileştirmesini isterken çetelere ve uzantılarına hiçbir yerde yaşam şansı tanınma[ma]sı gerektiğini kaydetti. KCK, özellikle 'bu saatten itibaren milyonlar sokaklara akmalı, sınır insan seline dönüşmelidir. Türk Devletinin ve kanlı çete IŞİD'in ortaklığı sonucu sınır hattı boşaltılarak Kobani direnişi desteksiz bırakılmak istenmektedir. Halkımız bu çirkin ve sinsi katliam karşısında başlattığı mücadeleyi her yere, her zamana taşıyarak süreklileştirmelidir. Kuzey halkımız IŞİD çetelerine, uzantılarına ve destekçilerine hiçbir yerde yaşam şansı tanımamalıdır. Tüm sokaklar Kobani sokaklarına dönüştürülmeli, tarihin bu eşsiz direnişine denk bir direniş gücü ve örgütlüğü geliştirilmelidir. Bu saatten itibaren milyonlar sokaklara akmalı, sınır insan seline dönüşmelidir. Her Kürt ve onurlu her insan, dostlar, duyarlı kesimler bu andan itibaren eyleme geçmelidir. An direniş eylemini geliştirme ve büyütme anıdır. Bu temelde tüm halkımızı, duyarlı kesimleri, dostlarımızı Kobani direnişini sahiplenerek yürütmeye, başta kürt gençleri ... olmak üzere tüm gençlerin Kobani'de özgürlük saflarına katılarak, direnişi yükseltmeye çağırıyoruz'.[dedi]" şeklinde açıklamalar yer almıştır (Gülser Yıldırım (2), § 24).
13. Aynı sitenin 8/10/2014 tarihli yayınında ise "KCK: Milyonlar sokaklardan ve mücadele alanlarından çekilmemeli." başlıklı açıklamaya yer verilmiştir. Yazıda "...halkımız bulunduğu her yerde direniş mücadelesini büyüterek süreklileştirmelidir. Halkımız haklı ve meşru mücadelesini zafere kadar yüksek bir kararlılıkla sürdürmelidir. Milyonlar sokaklardan ve mücadele alanından çekilmemelidir. Halkımız; mücadeleden atılacak her geri adımın önümüzdeki günler, aylar ve zamanlarda daha büyük bedellere mal olacağı bilinciyle hareket ederek, mücadelesini kesintisiz yükseltmelidir. Ve kendi öz savunmasını güçlendirerek 'her yer Kobani, her yer direniş-serhildan' anlayışı ile direnişini zafere taşımalıdır." şeklinde ifadeler bulunmaktadır. Ayrıca sitede yer alan "Komalen Ciwan: Kürdistan'da devlet namına bir şey kalmamalı" başlıklı yazıda "Kürt gençlik hareketi Komalen Ciwan devrim halk savaşını her alanda güçlü yürütme çağrısında bulunarak, Devletin Kürdistan'da hiçbir meşruiyeti kalmamıştır, kalmamalıdır da, yasaklarla Kürdistan'ı zindana çevirmeye çalışan kararlarına karşı Kürdistan'ı onlar için zindana çevirmeli, mezar etmeli. Kürdistan'da devlet namına bir şey kalmamalıdır."; "Kürdistan Halk İnsiyatifi; sokağa çıkma yasağına uymayın" başlıklı yazıda ise "Kürdistan Halk İnsiyatifi yayınladığı bir açıklamayla Kürt halkı ve dostlarına Türkiye'nin Kuzey Kürdistan'da ilan ettiği sokağa çıkma yasağına uymamaları ve Kobani'deki saldırılara karşı Rojava ile dayanışma eylemlerini ve serhildanlarını sürdürmesini istedi." şeklinde açıklamalar yer almaktadır (Gülser Yıldırım (2), § 25).
14. Bu çağrılar üzerine Suriye'deki çatışmalar dolayısıyla tepkilerini dile getirdiğini ileri süren gruplar 6/10/2014 tarihinden itibaren Türkiye'nin birçok yerinde günlerce devam eden ve kamuoyunda 6-7 Ekim olayları olarak adlandırılan şiddet eylemlerini gerçekleştirmiştir. Bu eylemler sırasında ülkenin pek çok yerinde kamu binalarına, banka şubelerine, işyerlerine, araçlara, güvenlik güçlerine ve sivillere taş, sopa, molotof kokteyli ve silahlarla saldırıda bulunulmuştur. Bu sırada kamu makamlarınca güvenliğin sağlanması için birçok şehirde eğitime ara verilmiş ve sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 26).
15. Kamu makamlarının ve soruşturma mercilerinin tespitlerine göre (Aralarında İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Şanlıurfa, Van, Erzurum, Diyarbakır ve Gaziantep gibi büyük kentlerin de olduğu) otuz altı ayrı ilde gerçekleştirilen şiddet eylemleri sonucunda (2'si güvenlik görevlisi) 45 kişi hayatını kaybederken (331'i güvenlik görevlisi) 769 kişi yaralanmıştır. Ayrıca çatışmalar sırasında 5 örgüt mensubunun hayatını kaybettiği, 3 örgüt mensubunun ise yaralandığı belirtilmiştir. Öte yandan ülke genelinde gerçekleştirilen 2.389 şiddet eylemine 121.899 kişinin katıldığı, olaylarda (737'si güvenlik güçlerine ait olmak üzere) 1.881 aracın zarar gördüğü, (27'si kaymakamlık, 52'si emniyet, 283'ü okul, 73'ü siyasi parti, 12'si belediye binası olmak üzere) 2.558 binaya saldırıda bulunulduğu ve zarar verildiği tespit edilmiştir. Olaylara ilişkin olarak 4.291 şüpheli gözaltına alınmış, bunlardan 1.105'i hakkında tutuklama tedbiri uygulanmıştır (Gülser Yıldırım (2), § 27).
B. Başvurucunun Tutuklanmasına İlişkin Süreç
16. Başvurucu 7/6/2015 ve 1/11/2015 tarihlerinde HDP'den Adana milletvekili seçilmiştir. Başvurucu hâlen milletvekilidir.
17. Başvurucu hakkında işlediği iddia olunan suçlara ilişkin olarak Ankara ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılıklarınca soruşturma yürütülmüştür. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz." hükmü uyarınca yasama dokunulmazlığına sahip olan başvurucunun dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle iki ayrı fezleke düzenlenmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) sunulmak üzere Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir.
18. Birinci fezlekede 13/9/2015 tarihinde Diyarbakır Valiliği tarafından Sur ilçesinde meydana gelen terör olayları nedeniyle halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla Sur ilçesinde kalan mahallelerde ikinci bir duyuruya kadar sokağa çıkma yasağı ilan edildiği, sokağa çıkma yasağını ve güvenlik güçlerinin yapmış olduğu operasyonları protesto etmek amacıylaPKK terör örgütü güdümünde yayın yapan bir haber sitesinin 13/9/2015 tarihli yayınında "Halk İnsiyatifi Sur ve Silvan'daki direniş etrafında kenetlenelim" başlıklı haber içeriğinde; Kürdistan Demokratik Halk İnsiyatifi, her gün Kürdistan'da birçok merkezin direnişin kalesi haline geldiğini belirterek, "Cizre direnişini kıramayan faşist AKP hükümeti bugün bir kez daha Amed-Sur ve Silvan'da saldırılarını geliştirmiştir. Tüm yurtsever Kürdistan halkını ve tüm kamuoyunu Amed-Sur'da, Silvan'daki direnişin etrafında kenetlenmeye çağırıyoruz ..." şeklinde, yine aynı sitenin 13/9/2015 tarihli yayınında "Tüm duyarlı kamuoyunu Kuzey Kürdistan halkımızın geliştirdiği öz yönetimlerin yanında olmaya, eylemleriyle halkımızın özgürlük yürüyüşünde gösterdiği direnişe sahip çıkmaya çağırıyoruz. Cizre'de yükselen insanlık onuru bugün Amed-Sur'da, Silvan'da daha fazla bilinmektedir. Başta halklar, ezilenler, sosyalistler, akademisyenler, ekolojistler, barış hareketleri, kadın hareketleri önce bölgenin ve dünyanın tüm demokratik güçleri Med diyarının başkenti etrafında Kobane'de olduğu gibi bir kez daha kenetlenmeye çağırıyoruz " şeklinde çağrıların yapıldığı, bu çağrılar doğrultusunda; toplanan grubun dağıtıldığı, aynı gün saat 15.00 sıralarında dağılan eylemci grubun Dağkapı Meydanı'nda toplanmaya başladığı, bu kez başvurucunun da toplanan grup içerisinde yer aldığı, başvurucunun diğer kişiler ile birlikte Sur ilçesine girmek istediklerini beyan ettikleri, yetkili polis amirinin Valilik makamının almış olduğu yasaklama kararını ve Sur ilçesine girilmesine müsaade edilmeyeceğini göstericilere bildirdiği, buna rağmen şüphelilerin ısrarla Sur ilçesine girmek istedikleri, grubun dağılması yönünde ihtar yapıldığı, Dağkapı Meydanı'nda bulunan otobüs duraklarında tedbir alan güvenlik güçlerine karşı grup içerisinden taşlı saldırıda bulunulduğu ve grubun Sur bölgesine girmeye çalışması nedeniyle güvenlik güçlerinin guruba müdahale ettiği ve gurubu dağıttığı, yapılan protesto eylemleri sırasında katılımcı gurup tarafından terör örgütü lehine sloganlar atıldığı belirtilmiştir.
19. İkinci fezlekede başvurucunun kamuoyunda 6-7 Ekim olayları olarak adlandırılan şiddet eylemlerini tahrik ve teşvik ettiği ileri sürülmüştür. Bu bağlamda Kobani'de PKK terör örgütünün Suriye'deki uzantısı olduğu ifade edilen PYD/YPG ile DAEŞ arasındaki çatışmaların yoğunlaştığı dönemde PKK'nın yayın organlarında yapılan açıklamalarla halkın ayaklanmaya çağrıldığı -başvurucunun da üyesi olduğu- HDP MYK adına sosyal medya üzerinden yapılan açıklamayla da halkın sokağa ve direnişe davet edildiği, bu çağrılar üzerine ülkenin birçok yerinde binlerce kişi tarafından gerçekleştirilen büyük şiddet olaylarının yaşandığı belirtilmiştir (bkz. §§ 8-14).
20. 2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının artması (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-33) dolayısıyla siyasi çevrelerde ve kamuoyunda milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması hususunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda değişiklik yapılmasını öngören kanun teklifi 12/4/2016 tarihinde TBMM Başkanlığına sunulmuştur. Bu teklif; hâlihazırda Bakanlıkta, Başbakanlıkta, TBMM Başkanlığında, Anayasa ve Adalet Komisyonlarının üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan yasama dokunulmazlığı dosyalarıyla ilgili olarak Anayasa'da ve TBMM İçtüzüğü'nde öngörülen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin usulün uygulanmamasını ve bu dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili mercilere iade edilmesini öngörmektedir.
21. TBMM Genel Kurulunda 20/5/2016 tarihinde kabul edilen 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde ile "Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden; Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz./ Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde; Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Adalet Bakanlığında bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar, gereğinin yapılması amacıyla, yetkili merciine iade edilir." hükmü getirilmiştir.
22. Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre anılan maddenin TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla maddede sayılan mercilere intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hüküm (bkz. § 16) uygulanmayacaktır. Ayrıca Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, TBMM Başkanlığında, Başbakanlık ve Bakanlıkta bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili merciine iade edileceği öngörülmüştür.
23. Böylece Bakanlık verilerine göre Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) grubuna mensup 29 milletvekiline ait 50, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) grubuna mensup 59 milletvekiline ait 215, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) grubuna mensup 10 milletvekiline ait 23, HDP grubuna mensup 55 milletvekiline ait 518 ve 1 bağımsız milletvekiline ait 5 fezlekeyle ilgili olarak yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümler uygulanmamış ve bu dosyalar gereği için ilgili mercilere iade edilmiştir.
24. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki iki ayrı fezlekeye konu olan soruşturma dosyaları da Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü aracılığıyla gereğinin takdir ve ifası için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Bu soruşturma dosyaları Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma dosyası üzerinde birleştirilmiştir.
25 Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliği 27/1/2017 tarihinde, başvurucu hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak "soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği" gerekçesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca müdafinin dosya içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar vermiştir.
26. 28/1/2017 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının emriyle başvurucunun ikametgâhında gözaltına alınması amacıyla arama yapılmasına karar verilmiştir ve aynı gün başvurucunun evinde arama yapılmıştır. Başvurucu aynı gün gözaltına alınmıştır.
27. Gözaltına alınan başvurucu, aynı gün Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına getirilmiş ve burada ifade vermiştir. İfade alma işlemi sırasında başvurucunun üç avukatı hazır bulunmuştur. İfade tutanağında, ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen suçlamaların başvurucuya açıklandığı belirtilmiştir. Başvurucu ifadesinde "Hakkımda düzenlenen fezlekeye ilişkin sokağa çıkma yasağı ilan edilen Sur bölgesine benimle birlikte üç milletvekili arkadaşımla içeride yani sokağa çıkma yasağı ilan edilen mahallelerde bulunan sivil halkın bize bir şekilde ulaşması ve yardım çağrıları nedeniyle gitmeye karar vermiştik. Fakat bu esnada basın açıklaması dahi yapmadık. Orada bulunan emniyet yetkilileriyle konuşarak olayı çözmeye çalıştık, hatta bu esnada bizim olduğumuz yöne doğru akrep denilen araçtan havaya taciz ateşi yapıldı. Buna ilişkin diyaloglarım görüntülerden tespit edilebilir. Dolayısıyla üzerime atılı bulunan 2911 Sayılı Yasaya Muhalefet suçlamasını kabul etmiyorum. Hakkımda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen kamuoyunda 6-7-8 Ekim olarak bilinen olaylara ilişkin mecliste defalarca araştırma önergesi verdik ve aynı zamanda soru önergeleri de verdik fakat tüm önergelerimiz iktidar partisinin oylarıyla reddedildi. Aynı zamanda soruşturmalarda faillerin bulunmasına yönelik taleplerimizde sonuçsuz kaldı. Ben o tarihlerde HDP MYK üyesi idim. Bahsedilen twitter hesabından yapılan açıklamaya ilişkin işin özü Kobani bölgesinde IŞİD'in sivil halka yaptığı saldırı ve katliamları önleme amaçlıdır. Tüm çabalarımıza rağmen olayların failleri bulunmadı, hatta olaylara ilişkin çokça adı geçen Yasin BÖRÜ'nün öldürülmesine ilişkin araştırma önergemizde kabul edilmedi. Ben aynı zamanda meclis Anayasa Komisyonu üyesiyim. Anayasa değişikliği sürecinde hem komisyon hemde genel kurul aşamasında her gün 14-16 saat mesai harcadım. Şuanda da bu değişiklik teklifi muhtemelen Nisan'ın ilk haftasında referanduma sunulacak. Dolayısıyla bu referandum sürecinde bizim ve diğer milletvekilleri arkadaşlarımızın ve partililerimizin gözaltına alınmaları ve tutuklanmaları siyasi çalışmalarımızı ve referandum kampanyamızı hedeflemektedir." şeklinde beyanda bulunmuştur. Başvurucunun müdafileri de benzer açıklamalarda bulunarak başvurucunun serbest bırakılmasını talep etmişlerdir.
28. Başvurucu28/1/2017 tarihinde tutuklanması istemiyle Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Tutuklama talep yazısında HDP'ye ait olan sosyal medya hesabından atılan tweetlerin terör örgütünün çağrı ve talimatı ile atıldığı, başvurucunun da HDP MYK üyesi olduğu, PKK terör örgütünden gelen talimat üzerine sosyal medyadan yapılan açıklamaya iştirak ettiği, ayrıca Diyarbakır Sur bölgesinde bazı mahallelerde ilan edilen sokağa çıkma yasağına rağmen yasaklı olan bölgeye girmeye çalıştığı ve emniyet görevlilerince yapılan ihtara rağmen toplulukla beraber dağılmadığı, bütün bu eylemler bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucununPKK terör örgütünün üyesi olarak hareket ettiği yönünde dosya kapsamında kuvvetli suç şüphesi bulunduğu, dolayısıyla başvurucu yönünden tutuklama nedenlerinin var olduğu belirtilmiştir.
29. Anılan yazı, sorgu işlemi öncesinde Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında, başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı ve başvurucunun da isnat edilen suçu anladığını beyan ettiği belirtilmiştir. Bu sırada da başvurucunun üç avukatı hazır bulunmuştur. Başvurucu sorgu sırasında önceki ifadesini yinelediğini belirtmiştir.
30. Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliği 28/1/2017 tarihli kararıyla başvurucunun tutuklanması talebinin reddine karar vermiştir. Bununla birlikte Hâkimlik tarafından, yurt dışına çıkmasının yasaklanması ve soruşturması tamamlanıncaya kadar en yakın polis karakoluna ayda bir kez imza atması yükümlülükleri uygulanmak suretiyle başvurucunun adli kontrol altına alınmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"Şüpheli Meral Danış Beştaş'ın üzerine atılı suçla ilgili mevcut dosya ve delil durumu göz önünde bulundurulduğunda (dosyada tutuklama sebebi olarak HDP adı ile bir tivit atıldığı ve bu tivit'in MYK toplantısı kararıyla atıldığı iddia edilse de dosyada MYK'nın böyle bir karar aldığına dair belgeye rastlanmadığı kaldı ki MYK böyle bir karar alsa bile kararın oy çokluğuyla mı alındığı, ya da oy birliğiyle mi alındığı hususun önem arz edeceği, zira suçta şahsilik ilkesi gereğince alındığı iddia edilen bu karara şüphelinin katılma iradesi ve saikinin bulunup bulunmadığının önem arz edeceği, aksi takdirde suça karışma irade ve saiki olmayan bir kişinin suçlanmış olacağı, dosyada da şüpheli hakkında böyle bir karar alındığı ve bu karara da şüphelinin katıldığına dair delil ve belgeye rastlanmadığı bu nedenle sırf bu tivit nedeniyle şüpheli hakkında tutuklama kararının verilmesinin bu aşamada haksız ve ağır bir tedbir olacağı, dosyada da şüphelinin terör örgütü üyeliğiyle ilgili Yargıtay içtihatları doğrultusunda süreklilik, amaçsal, paralellik, eylemsel bütünlük doğrultusunda yan bir delil bulunmaması, tutuklama tedbirinin bu aşamada orantısız ve ağır bir tedbir olacağı ancak atılı suçun ağırlığı, şüphelinin sosyal ve ekonomik durumu ile yurt dışı bağlantılarının olabileceği göz önünde bulundurulduğunda bihakkın serbest bırakılmasında da soruşturmanın selameti açısından sıkıntı doğuracağı kanaatine varılmakla gerek soruşturmanın selameti açısından ve gerekse şüphelinin soruşturma dosyasındaki durumu açısından orantılı bir tedbir olan adli kontrol kararının yeterli orantıda bir tedbir olacağı kanaatine varıldığında ntutuklama talebinin reddine [karar verildi.]"
31. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tutuklama talebinin reddine ilişkin karara itiraz etmiştir. İtiraz yazısında; başvurucunun da üyesi olduğu HDP MYK'sında verilen sokağa çıkma ve alan tutma çağrılarına ilişkin kararın PKK terör örgütü yöneticilerinin güdüm ve talimatları neticesinde alındığı, başvurucunun geniş halk kitlelerini etkileyebilecek konumu da gözönüne alındığında yapılan açıklamanın toplum üzerindeki etkisinin büyük olduğu, açıklamalar neticesinde kamuoyunda 6-7-8 Ekim olayları olarak bilinen olaylarda elliye yakın kişinin hayatını kaybettiği, birçok insanın yaralandığı ve kamu adına takibi gereken suçların işlendiği, başvurucunun ayrıca sokağa çıkma yasağı bulunan Sur bölgesine girmeye yönelik eylemde de bulunduğu, MYK'dan yapılan açıklamaya katılmadığı yönünde herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı gibi ifadesinde de katılmadığını beyan etmediği belirtilmiş; başvurucu hakkında tutuklamaya yönelik yakalama emri düzenlenmesine karar verilmesi talep edilmiştir.
32. Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliği 30/1/2017 tarihinde itirazın kabulüne, başvurucu hakkında tutuklamaya yönelik yakalama emri çıkarılmasına karar vermiştir.
33. 30/1/2017 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının emriyle başvurucunun ikametgâhında gözaltına alınması amacıyla arama yapılmasına karar verilmiştir ve aynı gün başvurucunun evinde arama yapılmıştır.
34. Başvurucu 31/1/2017 tarihinde Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliği önünde hazır edilmiştir. Başvurucunun buradaki sorgusu sırasında da üç avukatı hazır bulunmuş; sorgu tutanağında, isnat edilen suçların başvurucuya okunup anlatıldığı belirtilmiştir. Başvurucu, ifadesinde "...bahsi geçen twitlere ilişkin olarak bu yönde alınmış bir yazılı resmi MYK kararı yoktur. Benim imzamın bulunduğu herhangi bir belge de tarafıma sunulmamıştır. Böyle bir belge de mevcut değildir. Twitlerin kim tarafından atıldığını bilmiyorum. Benim kendi adıma kayıtlı twitter hesabım vardır. Hesabımdan da bu yönde atılmış bir mesaj yoktur. Üzerime atılı suçu işlediğime dair somut delil mevcut değildir. Ben tek bir örgütün üyesiyim o da Halkların Demokrat Partisi'dir. Bu parti de mecliste grubu bulunan üçüncü büyük partidir. Ben milletvekili olarak seçilmeden önce aktif olarak avukatlık yapıyordum. Ayrıca sözü edilen twit ile şahsım arasında herhangi bir illiyet bağı da kurulamaz. Ayrıca kobane olayları ile ilgili olarak partimiz grubu adına ölümlerin failinin bulunması ve olayların araştırılması için meclise birden fazla araştırma önergeleri verdik ancak iktidar partisi ve bir muhalefet partisi tarafından olumsuz oy verildiği için bu yönde meclis araştırması açılamadı ve yapılamadı. Tüm bu nedenlerle serbest bırakılmayı talep ederim..." şeklinde anlatımda bulunmuştur. Başvurucunun müdafileri de benzer açıklamalarda bulunarak başvurucunun serbest bırakılmasını talep etmişlerdir.
35. Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliği 31/1/2017 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Tutuklama kararında, öncelikle "6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na eklenen geçici 20. madde uyarınca atılı suçlar yönünden yasama dokunulmazlığının bulunmadığı ve bu nedenle soruşturma ve kovuşturma işlemi yapılabileceği" şeklinde değerlendirme yapılmıştır.
36. Anılan kararda, başvurucuya isnat edilen eylemlere ilişkin olarak aşağıdaki değerlendirmelere yer verilmiştir:
"...Kamuoyunda Kobani Eylemleri olarak bilinen 6-10 Ekim 2014 tarihindekieylemlerde; Suriye ülkesinin Ayn-el Arap Bölgesinde Daiş Terör Örgütüyle PKK-KCK Silahlı Terör Örgütünün Suriye Kolu olan PYD-YPG Terör Örgütü arasında çatışmaların yaşanmasından sonra PKK-KCK Terör Örgütünün sözde lideri olan Murat KARAYILAN tarafından 6-10 Ekim olaylarının hemen öncesinde halkın sokağa çıkması yönünde çağrı yapıldığı, bu çağrıların PKK Terör Örgütüne müzahir internet sitelerinde yayınlandığı, bu olaylar nedeniyle şüphelinin de üyesi olduğu HDP Merkez Yürütme Kurulunun 06.10.2014 tarihinde toplandığı, aynı gün partiye ait resmi twitter adresinden ' halklarımıza acil çağrı, kobanede durum son derece kiritktir. İşid saldırılarının ve Akp iktidarının kobaneye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz.' şeklinde çağrı yapıldığı, yine aynı gün HDP'ye ait resmi twitter hesabından 'Kobane'de yaşanan katliam girişimine karşı 7'den 70'e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz.' şeklinde çağrı yapıldığı, yine aynı gün aynı twitter hesabından 'Bundan böyle her yer kobanedir. Kobanedeki kuşatma ve vahşi saldırganlık son bulana kadar süresiz direnişe çağırıyoruz.' şeklinde paylaşım yapıldığı, bu çağrıların HDP Merkez Yürütme Kurulu toplantısının devam ettiği zamanda ve sonrasında HDP MYK'sının kararı olarak basın yoluyla kamuoyuna duyurulduğunun anlaşıldığı, bu çağrılarla eş zamanlı olarak PKK-KCK Terör Örgütünün sözde liderleri ve örgüte müzahir internet sitelerinde KCK açıklaması olarak sokağa çıkma yönünde çağrıların yapıldığı, bu çağrılar sonrasında Güneydoğu ve doğu illerinde sokağa çıkan terör örgütü sempatizanları tarafından gerçekleştirilen olaylar nedeniyle elliye yakın vatandaşın hayatını kaybettiği yine Diyarbakır ilinde oniki vatandaşın hayatını kaybettiği; kamu binalarına, bankalara ve vatandaşların iş yerlerine saldırılar düzenlendiği, aynı zamanda güvenlik güçlerine karşı saldırılar yapıldığı, iş yerlerinin ve bankaların yağmalandığı, bu nedenle kamu güvenliğinin tesisinin uzun bir süre aldığı ve soruşturma dosyalarında müştekiler tarafından yapılan çağrılar nedeniyle olaylarda yer alan kişiler hakkında suç duyurularında bulunulduğunun anlaşıldığı, bu şekilde 6-10 Ekim 2014 olaylarının PKK-KCK Terör Örgütünün çağrıları ile şüphelinin üyesi olduğu parti MYK'sının çağrıları üzerine başladığı, HDP Genel Merkezine ait resmi twitter hesabından MYK Toplantısının sonucu olarak söz konusu çağrıların yapıldığı, soruşturma dosyası içerisine bir haber sitesinin aslı gibidir yapılarak alınan 15 Ekim 2014 tarihli HDP Genel Başkanı S.D ile yapılan röportaj içeriğinde "O eylem çağrısını yapan da ben değilim. Partimin MYK'sının kararıydı. Üstlenirim tabii ama o çağrıyı tek başıma yapmışım gibi benim üzerimden bir algı operasyonuna girişildi." şeklinde beyanatının bulunduğunun anlaşıldığı,
Yukarıda belirtilen gerekçelerle şüphelinin üyesi olduğu ve katıldığı MYK toplantısı sırasında ve sonrasında yapılan çağrı neticesi gerçekleşen olaylar ile yapılan çağrının PKK-KCK Terör Örgütünün çağrıları ile aynı zamanda yapılması ile sonrasında yaşanan vehamet arz eden öldürme yaralama yağmalama olayları bir arada değerlendirildiğinde şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesi oluşturan somut deliller bulunması Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 5. Maddesinde öngörülen geçerli şüphe sebeplerinin, 1982 Anayasası'nn 19. maddesinde belirtilen kuvvetli belirtinin ve CMK'nın 100/1 maddesinde öngörülen kuvvetli suç şüphesini gösterir somut delillerin mevcut olduğu ,müsnet suç için kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırı, müsnet suçun CMK 100/3 maddesinde belirtilen katalog suçlardan oluşu, verilmesi beklenen cezaya göre tutuklama tedbirinin ölçülü olması bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşıldığından şüphelinin CMK 100 ve devamı maddeleri gereğince tutuklanmasına, tutuklanmasına [karar verildi.]"
37. Başvurucu 31/1/2017 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiş, Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği 2/2/2017 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
38. Başvurucu 9/2/2017 tarihinde 2017/5845 sayılı bireysel başvuruyu yapmıştır.
39. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 6/2/2017 tarihli iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma, suç işlemeye tahrik etme, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etme suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
40. İddianamede, başvurucu hakkında daha önce düzenlenen iki ayrı fezlekedeki olaylar (bkz. § 20) suçlamaya konu edilmiştir. Savcılık suçlamaya konu eylemlere ilişkin hukuki değerlendirmelerini ortaya koymuştur. Bu değerlendirmeler şöyledir:
"...Şüphelinin söylem ve eylemleri, bulunmuş olduğu konum, toplumun geniş halk kitlelerini PKK terör örgütünün emir ve talimatları doğrultusunda yönlendirme kabiliyeti nazara alınarak, eylemler bir bütün olarak silahlı terör örgütü üyeliği şeklinde nitelendirilmiştir.
PKK terör örgütü tarafından yapılan açıklama ve çağrı üzerine partinin karar organı olan MYK'da yapılan görüşme ve alınan karar üzerine partinin kurumsal twitter hesabından MYK kararı olarak açıklama yapılmış, akabinde binlerce insan sokağa dökülerek birçok menfureylem gerçekleştirmişlerdir. Şüpheli Meral Danış Beştaş her ne kadar suçlamayı kabul etmese bile,partinin MYK üyesi olduğundan karara iştirak etmiştir. Zira partinin Genel Başkanı Selahattin DEMİRTAŞ 30/11/2014 tarihinde haber7.com isimli haber sitesine vermiş olduğu beyanatta özetle; 'O eylem çağrısını yapan da ben değilim. Partimin MYK'sının kararıydı. Üstlenirim tabi. Ama o çağrıyı tek başıma yapmışım gibi bir algı operasyonuna girişildi. Çünkü kitlelerin sempatisini kazanmıştım.' şeklinde ifadede bulunarak sorumluluğun tüm MYK üyelerine ait olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla şüphelinin eylemi TCK'nın 214/1 ve 214/son yollamasıyla 2911 sayılı Yasanın 27. maddesi delaletiyle aynı Yasanın 34/1-2. (cümle) maddesinde yazılı bulunan suç tipine uymaktadır..."
41. Başvurucu 6/2/2017 tarihli dilekçesiyle kısıtlama kararına 28/1/2017 ve 30/1/2017 tarihlerinde verilen arama kararlarına itiraz etmiştir.
42. Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliği 9/2/2017 tarihli kararıyla anılan kararlarda herhangi bir isabetsizlik olmadığı, verilen kararların usul ve yasaya uygun olduğu gerekçeleriyle itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
43. Başvurucu bu karar üzerine 28/2/2017 tarihinde 2017/6296 sayılı başvuruyu yapmıştır.
44. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/2/2017 tarihinde iddianameyi kabul etmesiyle birlikte kovuşturma aşaması başlamıştır.
45. Davanın ilk duruşması 21/4/2017 tarihinde yapılmış ve Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunan başvurucunun ifadesi, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) vasıtasıyla alınmıştır. Başvurucu, ifadesinde "...Biz HDP olarak Sur ilçesine ilişkin de diğer bölgelere ilişkin de ölümlerin önüne geçmek için arabuluculuk yapmak için elimizden geleni yapmaya çalışmaktı. Bizim varlık sebebimiz HDP olarak şiddetsiz bir çözüm için biz varız. Bu nedenle bizim orada sokağa çıkma yasakları, ya da hendeklerin çözüm olmadığını, aksine siyasetle bu işin çözülmesi gerektiği yönünde sayısız açıklamamız vardır. 13 Eylül de bunlardan bir tanesidir. Ben o gün kimsenin talimatı ile oraya gitmedim, eş genel başkanının talimatı ile gittim. Ben Diyarbakır'da o gün tesadüfen bulunuyordum. Bölge gezisi sırasındaydık ...Aniden bize haberler geldi, Sur'da sivil ve yaralıların olduğunu, çocukların olduğunu çok acil destek istediklerini söylediler. O anda görevlendirme yapıldı .... ve ben Sur ilçesine doğru gittik. Orada bir barikat vardı. TOMA'larla çok ciddi bir yığınak vardı. Parkta da 200-300 kadar insan bulunuyordu. Biz de o arada içişleri bakanlığını, valiliği, emniyeti arıyorduk. Her arayan ölmek üzereyiz bizi çıkarın diye feryat ediyordu. Sonra polis memurları geldiler. Biz görüşmek istediğimizi söyledik. Ne kadar sürdüğünü bilemeyeceğim ama saatlerce görüştük. Bir defa değil, onlarca defa görüştük. Her seferinde tamam biz valiye, emniyet müdürlüğüne ileteyim deyip gidip telefonla konuşuyorlardı ve tekrar gelerek biz sizi alamayız şeklinde açıklamalar yapıyordu. Bizim orada tek derdimiz vardı, çatışma arasında kalan sivil, çocuk yaşlıları alabilmek. Nitekim, diğer gün 14 Eylül günü ise milletvekilleri ve yöneticiler gidip bir kısım sivilleri çıkardılar. Bizim tek derdimiz çok acele şekilde sorunu çözmekti. En son biz Dağkapı Meydanında konuşurken bizim bulunduğumuz kavşağın karşı tarafında 3-4 tane askerlerin içinde olduğu akrebin üzerimize ateş ettiğini gördük. Panik olduk, bir arkamı döndüm, bütün bizimle birlikte olan kişiler yere yatıyordu. Ben polis memuruna ne oluyor dedim, onlar da bizim gibi panik yaşadılar. 1-2 dakika sonra bunlar bizden değil dediler. Biz gerekli soruşturmayı yapacağız dediler. Asker olduğunu akrebin üstünde olduğunu ben bizzat gördüm. Bizim yaptığımız bu görüşmelerin tümü ama tümü kameraya alındı. Bu tarama anı da mutlaka çekilmiştir. Bunlar bizden değildir açıklamalarının da duyulmaması mümkün değildir. Biz o gün Sur'da herhangi bir örgütün çağrısı ile gitmedik. Biz vatandaşın yaşam hakkının ortadan kalkacağı bir yardım çağrısına gitmeyip nereye gideceğiz. Biz onun yanında olmak zorundayız biz bu nedenle oradaydık. Biz o meseleyi çözmek için gittik, maalesef o gün çözemedik, ancak diğer gün çözdük. Sonra arabaya binip gittik, sonra gözaltına alınmalar olmuş ... Bizim orada vatandaşların taleplerini gözardı etmemiz bizim milletvekilliği yapamayacağımızı gösterir. Aksi de bizim açımızdan büyük bir handikaptır ...6 Ekimde bizim parti meclisi toplantımız vardı. Parti meclisi toplantısı gündüzdü. Ben toplantıya katıldım ve parti meclisi toplantısında Kobani'de yaşanan son olayları tartıştık ancak bir karar alınmadı. Ben daha sonra Adana'ya gittim. Hatta Adana'da 7 Ekim'de sabah erken saatlerde H.Ö'nün cenaze işlemleri vardı, ben birkaç arkadaşımla birlikte defin işlemine katıldık. Sonra oradaki önceden planladığımız toplantılara katıldım. O akşam Ankara'da değildim. O toplantıya katılmadım. Ben MYK toplantısına katılmadım. O akşam yapılan toplantı planlı değildi. MYK toplantıları bir rutin olur, bazen de olağanüstü toplantılar olur. O günkü toplantı tümüyle olağanüstü bir toplantı idi. Orada bir MYK kararı yok, iddianamede büyük bir yanılgı var. Yazılı deftere geçen bir karar yoktur, bizim imzamız da yoktur. MYK'dan çağrı olmasıiçin bütün MYK üyelerinin hazır olması gerekmiyor, orada bulunanlar böyle bir çağrı yapmıştır. Bu twitlerin atıldığı zaman orada olmadığımı daha önce de ifade ettim. O MYK toplantısına kimin katıldığını da bilmiyorum. Siyasi partiler sicil dosyası Yargıtay'da bulunan, dernek vakıf ve şirketlerden ayrı çalışırlar. Her MYK üyesi de çağrı yapar, Eşgenel başkan da çağrı yapar. MYK'nın bir bölümü de çağrı yapabilir. Bu konuda bunlar önemli değildir. Ben uzun yıllar MYK üyeliği yaptım. Bu hiçbir partide de öyle değildir. Kobani'nin IŞİD saldırısına uğramasından sonra HDP'nin resmi ve siyasi tutumu her zaman Kobani halkının yanında olmuştur. Suruç'ta aylarca nöbetler tutuldu. Yine HDP'den defalarca Kobani halkı ile dayanışma çağrıları yapıldı. Demokratik tepki çağrıları yapıldı. Bunların hiçbiri, 6 Ekim de dahil, bunların hiçbiri bir şiddet çağrısı değildir, olamaz. Çağrının içeriğine bakacak olursanız muhatap kurumlardır. Katliam tehdidinden kurtarılma amaçlıdır. Biz partimizin tüzüğüne bağlıyız. Demokratik direniş, demokratik protestodur. Bir siyasi parti şiddet çağrısı yapmaz, yapamaz. Bizim varlık sebebimiz şiddetsizliktir. Böyle bir şey asla ve asla kabul edilemez. Ölen, yaşamını yitiren insanların %90'ı HDP üyesidir. Biz de olay yerlerinde incelemede bulunduk. HDP MYK'sının çağrısını sadece HDP MYK'sı yapmadı. Bir çok kurum ve kuruluş yaptı. Bu çağrı yapılmadan evvel de çok kitlesel etkinlikler vardı. Dünyanın her yerinde yapıldı. Arjantin ve Japonya'da bile Kobani ile dayanışma çağrısı yapıldı. Bu nedenle bu çağrı şiddet çağrısıdır diye değerlendirilemez. Partinin çağrısı demokratik bir protesto hakkıdır. Bizim başka kurumların çağrılarına uyma, uymama gibi bir durumumuz söz konusu değildir..." şeklinde beyanda bulunmuştur.
46. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi bu duruşmada başvurucunun üzerine atılı suçun katalog suçlardan olması karşısında tutuklama nedenleri var kabul edilebilir ise de savunmasının alınmış olması, toplanması gereken ve etki edebileceği delil bulunmaması birlikte değerlendirildiğinde, tutuklama tedbirinden elde edilmek istenen sonucun adli kontrol tedbirleri ile de elde edilebileceği gerekçesiyle tahliyesine karar vermiştir.
47. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tahliye kararına itiraz etmiştir. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi 25/4/2017 tarihinde Başsavcılığın itirazının reddine karar vermiştir.
48. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
49. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 64-89.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
50. Mahkemenin 4/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Arama Kararının Hukuka Aykırı Olması Nedeniyle Özel Hayata Saygı ve Konut Dokunulmazlığı Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
51. Başvurucu 2017/6296 sayılı başvurusunda makul şüphe olmaksızın evinde ve üstünde arama yapıldığını, koşulları oluşmadan gece arama yapıldığını, dokunulmazlığa sahip olması nedeniyle evinde arama yapılmasının hukuka aykırı olduğunu, arama kararında arama kararını gerektirecek herhangi bir gerekçenin bulunmadığını, arama kapsamının ne olduğunun belli olmadığını, soruşturma dosyası kapsamında arama yapılmasını gerektiren bir durum olmamasına rağmen iki kez bu kapsamda arama işlemi yapıldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
52. Bakanlık görüşünde, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca arama kararının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla tazminat yoluna başvurulabileceği fakat başvurucu tarafından bu usule ilişkin yola başvurulmadan bireysel başvuru yapıldığı ifade edilmiştir.
53. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru dilekçesinde dile getirdiği açıklamalara benzer açıklamalarda bulunmuştur.
2. Değerlendirme
54. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucu vekilinin şikâyetinin özü, arama kararının hukuka aykırı olduğu iddiasıdır. Bu kapsamda iddiaların Anayasanın 20. ve 21. maddelerinde güvence altına alınan özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı hakları kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
55. Bununla birlikte, bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
56. Arama tedbirinin hukuka aykırılığını tespit edip gerektiğinde yeterli giderim sağlama potansiyeli olduğu kabul edilen 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen yola başvurulduğunda, derece mahkemelerinin hukuka aykırılığı tespit ve yeterli giderim sağlama hususlarında karar verirken tedbirin özel hayata saygı hakkına müdahale teşkil edip etmediği de dâhil olmak üzere somut olayın tüm koşullarını dikkate almak durumunda olduğu açıktır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde öngörülen yol, arama tedbirinin özel hayata saygı hakkına müdahale ettiği durumlarda da etkili bir başvuru yolu niteliğindedir (Alaaddin Akkaşoğlu ve Akis Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş. Başvurusu, B. No: 2014/18247, 20/12/2017, § 30).
57. Somut olayda başvurucunun, hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
59. Başvurucu; gözaltı ve tutuklama süreçlerinde suçlamalara dair ayrıntılı şekilde bilgilendirilmediğini, soruşturma dosyasını inceleme talebinin kısıtlama kararı gerekçe gösterilerek kabul edilmediğini, soruşturma konusu suçların işlendiği iddia edilen tarihten uzun bir süre sonra -gözaltına alınmasının hemen öncesinde- verilen kısıtlama kararında neden soruşturmanın tehlikeye düşeceğinin açıklanmadığını, kısıtlama kararı dolayısıyla kendisine yönelik suçlamaları ve bunların delillerini öğrenemediğini ve suçlamalara cevap verme imkânı bulamadığını ileri sürmüştür. Başvurucuya göre soruşturma mercilerinin bu tutumu silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Zira bu durum kendisini Savcılık makamına göre dezavantajlı konuma getirmektedir. Başvurucu sonuç olarak tutuklamaya karşı etkili bir şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun bırakıldığını ve savunma hakkının kısıtlandığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
60. Başvurucu, 2017/6296 sayılı başvurusunda da yukarıdaki şikâyetlere ek olarak kısıtlama kararına yaptığı itirazın itiraz yolu açık olmak üzere reddedilmesi gerekirken kesin olarak reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
61. Bakanlık görüşünde, başvurucunun ve müdafilerinin tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere erişiminin olduğu ve bu nedenle bu şikayetin açıkça dayanaktan yoksun olduğu ifade edilmiştir.
62. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru dilekçesinde dile getirdiği açıklamalara benzer açıklamalarda bulunmuştur.
b. Değerlendirme
63. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
64. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Kısıtlama kararına yapılan itirazın itiraz yolu açık olmak üzere reddedilmesi gerekirken kesin olarak reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasının ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir. Buradaki temel mesele kısıtlama kararı nedeniyle başvurucunun tutuklamaya karşı etkili bir şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun bırakılıp bırakılmadığının tespit edilmesidir. Bu nedenle başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
65. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasıyla ilgili genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2) [GK], §§ 169- 174.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
66. Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliği 27/1/2017 tarihinde 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucu hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak "soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği" gerekçesiyle müdafiinin dosya içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar vermiştir.
67. Kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir belge veya bilgi bulunmamakla birlikte Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği 21/2/2017 tarihi (bkz. § 43) itibarıyla kısıtlılık 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
68. Başvurucuya yöneltilen suçlama, yasama dokunulmazlıklarıyla ilgili Anayasa değişikliği yapılmadan önce Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen fezlekelerde belirtilen eylemlere ilişkindir. Bu fezlekeler ve fezlekelere ekli soruşturma dosyalarının içeriğinin kısıtlama kararının öncesinde milletvekili olan başvurucunun veya müdafilerinin erişimine açık olmadığı yönünde herhangi tespit ya da iddia bulunmamaktadır.
69. Öte yandan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi sırasında başvurucuya, isnat edilen suçlamalara ilişkin açıklamalarda bulunulduğu ve sorular yöneltildiği görülmektedir. Bu sorularda, suça konu edilen olaylarla ilgili bilgi ve delillere ayrıntılı bir şekilde yer verilmiştir. Başvurucu ve müdafileri ifade alma işlemi sırasında suçlamaya konu olgulara yönelik savunmalarını dile getirmişlerdir (bkz. § 27). Yine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının tutuklama talep yazısında ve Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliğince verilen tutuklama talebinin reddi kararına yönelik itiraz yazısında (bkz. §§ 28, 31) başvurucuya isnat edilen suçlamalara dair ayrıntılı bilgi ve değerlendirmeler bulunmaktadır. Ayrıca Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından yapılan sorgu işlemi sırasında başvurucuya üzerine atılı suçlamaların anlatıldığı, başvurucunun da suçlama konusu olayların esasına yönelik savunmasını etraflıca ifade ettiği görülmektedir (bkz. § 34). Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken de isnat konusu suçlarla ilgili değerlendirmelerde bulunulmuştur (bkz. § 36). Son olarak başvurucu tarafından verilen tutukluluğa itiraz dilekçesinde, suçlamalara ilişkin maddi olgulara da değinilmek suretiyle detaylı bir savunma yapıldığı görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafilerinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
70. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında kısa bir süre devam eden soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
72. Başvurucu; yasama dokunulmazlığından yararlanmasına rağmen hukuka aykırı bir şekilde tutuklandığını, olayda kuvvetli suç şüphesinin veya suç işlediğine dair somut bir delilin olmadığını, suça konu paylaşımların yapıldığı gün gerçekleştirilen HDP MYK toplantısına katıldığına veya bu HDP MYK toplantısında suç işleme çağrısı yapıldığına yönelik bir karar alındığına ilişkin herhangi bir tespit veya araştırmanın soruşturma makamlarınca yapılmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
73. Anayasa'nın 38. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca kendisini suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye hiç kimsenin zorlanamayacağını ifade eden başvurucuya göre Savcılıkta ve sorgudaki ifadelerinde, Twitter üzerinden yapılan suça konu açıklamaya karşı aleyhe bir hususu beyan etmediğinden bahisle tutuklanması anılan güvencenin ihlali sonucunu doğurmuştur.
74. Başvurucu, ayrıca tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının gerekçeden yoksun olduğunu ifade etmiştir.
75. Öte yandan -adli kontrol tedbiri uygulanarak- serbest bırakılmasına ilişkin karara karşı Cumhuriyet savcısının itiraz yetkisinin bulunduğu yönünde özel bir düzenlemenin olmadığına dikkat çeken başvurucu, bu durumda Savcılığın anılan karara itirazda bulunmasının mümkün olmadığını, buna rağmen itiraz yolu (Savcılık yönünden) kapalı olan bir karara karşı yapılan başvuru neticesinde tutuklanmasına karar verildiğini, kararın bu bakımdan da hukuka aykırı olduğunu iddia etmiştir.
76. Başvurucu son olarak hakkındaki tutuklama tedbirinin suçların önlenmesi amacıyla değil HDP mensubu bir milletvekili olarak siyasi faaliyetlerini engelleme ve muhalefetin susturulması amacıyla uygulandığını belirtmiştir.
77. Bakanlık görüşünde; öncelikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ve Anayasa Mahkemesinin tutukluluğa ilişkin benzer kararlarını hatırlatmıştır. Bakanlık devamla Hâkimliğin karar verirken bireyselleştirmede bulunduğunu, başvurucunun isnat edilen suçları işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delilleri ortaya koyduğunu, tutuklama nedenlerini açıkladığını, somut delillerle ilişkilendirmede bulunduğunu ve tutuklamanın ölçülülüğü konusunda da bir değerlendirme yaptığını, milletvekilliğinin tek başına tutuklamayı ölçüsüz kılmayacağını belirtmiştir. Bakanlık, başvurucunun itirazın reddi kararının gerekçesiz ve şablon olduğu yönündeki şikâyetine ilişkin olarak ise itiraza bakan Hâkimliğinin verdiği kararda tutuklama kararının gerekçelerini aynen kabul etmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edilmediği görüşündedir. Bakanlık, başvurucunun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasıyla kendisinin ve mensubu olduğu partinin milletvekillerin hedef alındığı yönündeki iddialarına karşılık sadece HDP'nin değil TBMM'de grubu bulunan dört siyasi partinin 154 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırıldığına dikkat çekmiştir. Bakanlık, tutuklamanın hukuki olduğu için tutuklama tedbirinin siyasi amaçla uygulandığı iddiasının doğru olmadığını ifade etmiştir. Bakanlık, açıklanan nedenlerle tutuklamanın hukuki olmadığı iddiaları yönünden başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğunu belirtmiştir.
78. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında, Ayhan Bilgen (2017/5974, 21/12/2017) kararına atıf yaparak tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunun açık olduğunu,üzerine atılı suçların unsurlarının oluşmadığını, her iki fezlekedeki eylemlerin her hangi bir suça vücut vermediğini, kuvvetli suç şüphesi olmadan tutuklandığını ileri sürmüştür.
79. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
80. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
81. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Kabul Edilebilirlik Yönünden
82. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan bu bölümdeki iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
(1) Genel İlkeler
83. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 110-124.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
84. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, ikinci fezlekeye konu eylem (bkz. § 18) nedeniyle PKK silahlı terör örgütünün üyesi olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
85. Diğer taraftan başvurucu, yasama dokunulmazlığından yararlanmasına rağmen hakkında tutuklama tedbirinin uygulandığını iddia etmektedir.
86. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde; seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin "Meclisin kararı olmadıkça" tutulamayacağı, sorguya çekilemeyeceği, tutuklanamayacağı ve yargılanamayacağı belirtilmiştir.
87. Bununla birlikte 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen geçici 20. maddeyle bu maddenin TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla Bakanlığa, Başbakanlığa, TBMM Başkanlığına veya -Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu- Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hükmün uygulanmayacağı düzenlenmiştir (bkz. § 20).
88. Başvurucunun da aralarında bulunduğu yetmiş milletvekili tarafından dokunulmazlıkların kaldırılmasına dair TBMM kararı niteliğinde olduğu ileri sürülerek anılan düzenlemenin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur. Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemenin Anayasa'nın 85. maddesi kapsamında yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin bir karar olmadığı, Anayasa değişikliği niteliğinde bulunduğu sonucuna ulaşmış; Anayasa değişikliklerinin iptali istemine dair usule uyulmadığından talebin reddine karar vermiştir (AYM, E.2016/54, K.2016/117, 3/6/2016, §§ 4-15).
89. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı dikkate alındığında yapılan Anayasa değişikliği ile belirli aşamalardaki dosyalarla ilgili olarak yasama dokunulmazlığı yönünden bir istisna getirildiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun, hakkındaki tutuklama kararına konu suçların bu istisna kapsamında olmadığı yönünde bir iddiası bulunmamaktadır.
90. Nitekim Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliğince de başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken "6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na eklenen geçici 20. madde uyarınca atılı suçlar yönünden yasama dokunulmazlığının bulunmadığı ve bu nedenle soruşturma ve kovuşturma işlemi yapılabileceği" değerlendirmesinde bulunulmuştur (bkz. § 34).
91. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun yasama dokunulmazlığı nedeniyle tutuklanamayacağı söylenemez. Bu yönüyle başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır (Benzer yöndeki karar için bkz. Gülser Yıldırım (2), § 132).
92. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
93. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliği, tutuklama kararında 6-7 Ekim olayları kapsamında HDP'nin sosyal medya hesabından HDP MYK adına yapılan çağrıları ve başvurucunun HDP MYK üyesi olmasını dikkate alarak PKK silahlı terör örgütü üyesi olma suçu yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 35).
94. Hakimlik, tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesi yönünden sadece 6-7 Ekim olaylarına ilişkin açıklamalarda bulunduğundan birinci fezlekedeki (bkz. § 18) eyleme ilişkin bir değerlendirme Mahkememizce yapılmamıştır.
95. Anayasa Mahkemesi Gülser Yıldırım (2) kararında HDP MYK'sı adına yapılan çağrı (bkz. § 11) ile PKK tarafından yapılan çağrılar (bkz. §§ 9,10 ) arasında, yine bu çağrılar ile söz konusu şiddet olayları (bkz. §§ 14, 15) arasında illiyet bağı kurulmasının olgusal ve hukuki temellerinin olduğunun söylenebileceğini belirtmiştir. Mahkeme Gülser Yıldırım yönünden bu sonuca ulaşırken başvurucunun anılan çağrının iradesi dışında yapıldığını iddia etmediğine, aksine çağrıyı sahiplenecek şekilde beyanda bulunduğuna dikkat çekmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 136-139).
96. HDP'nin sosyal medya hesabından HDP MYK adına, halkın sokağa çıkması ve direnişe katılması yönünde çağrı yapıldığı ve başvurucunun HDP MYK üyesi olduğu hususlarında kuşku bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucu suça konu çağrının yapılması yönünde bir iradesinin olmadığını her aşamada ifade etmiştir. Başvurucu, bu ifadelerinde kendisinin katıldığı herhangi bir toplantıda çağrı yapılması yönünde bir karar alınmadığını da istikrarlı bir şekilde söylemiştir (bkz. §§ 34, 45).
97. Suça konu çağrının yapılmasının kararlaştırıldığı iddia edilen HDP MYK toplantısında çağrının yapılmasına karar verildiği sırada başvurucunun da hazır bulunduğuna ve bu çağrının başvurucu tarafından sahiplenildiğine, dolayısıyla çağrının başvurucunun iradesi doğrultusunda yapıldığına dair soruşturma makamlarının somut olgulara dayalı bir tespiti bulunmamaktadır. Nitekim ilk kez tutuklamaya sevk edildiğinde başvurucunun tutuklanması talebini reddeden Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliği de 28/1/2017 tarihli kararında benzer yönde gerekçelere yer vermiştir (bkz. § 29). Soruşturma makamlarının aksi yöndeki değerlendirmelerinin dayanağı olan haber metninde ise çağrı yapılmasına karar verildiği sırada başvurucunun HDP MYK toplantısında hazır bulunduğuna ilişkin bir ibare bulunmamaktadır (bkz. § 35).
98. Bu itibarla eldeki belgelere göre somut olayda "suç işlendiğine dair kuvvetli belirti"nin soruşturma makamlarınca yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır (Benzer yöndeki karar için bkz. Ayhan Bilgen, 2017/5974, 21/12/2017,§§ 118-122).
99. Anayasa Mahkemesince varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının, tutuklamanın ölçülü olup olmadığının ve tutuklamanın hukuki olmadığına yönelik başvurucunun diğer iddialarının ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
100. Son olarak tutuklama süreci ve eldeki belgeler dikkate alındığında somut olayda başvurucunun Anayasa'da öngörülen amaç dışında siyasi saikle tutuklandığına ilişkin şikâyetinin yeterli temelinin bulunmadığı değerlendirilmiştir.
101. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
102. Diğer taraftan başvurucu -Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarını emsal göstererek- tutuklanması nedeniyle seçilme hakkının doğrudan sonucu olan yasama faaliyetine katılmasının engellendiğini, siyaset yapamaz hâle geldiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıyla bağlantılı olarak seçilme hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun temel şikâyetiyle ilgili olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Bu nedenle somut olayın koşulları dikkate alınarak başvurucunun seçilme hakkının ihlal edildiği iddiasının ayrıca incelenmesi gerekli görülmemiştir (Benzer yöndeki karar için bkz. Ayhan Bilgen, § 126).
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
103. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1)Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
104. Başvurucu 200.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
105. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Başvurucu hakkındaki davada 21/4/2017 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar verilmiş ve başvurucu aynı gün serbest bırakılmıştır (bkz. § 46). Dolayısıyla başvurucunun tutukluluk hâli sona ermiştir. Bu durumda tazminat dışında ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir hususun bulunmadığı anlaşılmaktadır.
106. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
107. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 515 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.495 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Arama kararının hukuka aykırı olması nedeniyle özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 515 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.495 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/196) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.