TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2017/5845)
|
|
Karar Tarihi: 4/7/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Meral DANIŞ
BEŞTAŞ
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Mesut
BEŞTAŞ
|
|
|
Av. Çiğdem
ERTAK
|
|
|
Av. Fehmile KAŞ DANIŞ
|
|
|
Av. Mehdi
ÖZDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; milletvekili olan başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, arama kararının hukuka
aykırı olması nedeniyle özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 9/2/2017 ve 28/2//2017 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2017/6296 sayılı bireysel başvuru dosyasının kişi ve konu
bakımından hukuki irtibat nedeniyle 2017/5845 sayılı dosya üzerinde
birleştirilmesine karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
9. Suriye'nin Türkiye sınırında bulunan Ayn
el-Arap (Kobani) kentinde -PKK'nın Suriye kolu olduğu
kabul edilen- PYD ile DAEŞ arasındaki çatışmalar, 2014 yılının Eylül ayı
sonunda ve Ekim ayı başında yoğunlaşmıştır. Bu sırada PKK'nın üst düzey
yöneticilerinden Murat Karayılan'a ait olduğu belirtilen bir sosyal medya
hesabından 5/10/2014 tarihinde saat 00.07'de "Gençleri
kadınları 7 den 70 e herkesi Kobane'ye sahip çıkmaya
onurumuzu namusumuzu korumaya metropolleri işgal etmeye çağırıyoruz." şeklinde
bir açıklamada bulunulmuştur (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 40170, 16/11/2017, § 21).
10. PKK güdümünde yayın yaptığı belirtilen bir internet haber
sitesinde 6/10/2014 tarihinde Komalen Ciwan Koordinasyonu (PKK'nın gençlik
yapılanması) adına bir açıklama yayımlanmıştır. Açıklamada "Bilindiği üzere 23 gündür Kobani
merkezli DAİŞ (DAEŞ) faşizmi son
barbarlığıyla devam etmektedir. ... tüm kürt gençliği
şehit Jiyan, şehit Gerilla ve şehit Militan
yoldaşların ruhuyla zafere kadar Arin Mirkan
(Kobani'deki çatışmalar sırasında düzenlediği intihar
saldırısında ölen PYD/YPG mensubu)
çizgisinde yürümeye çağırıyoruz. Kobani ile başlayan
devrim dalgası tüm Kürdistan'a yayılmalı ve bu temelde Kürdistan gençliğini
ayaklanması çağrısında bulunuyoruz." ifadelerine yer
verilmiştir. Aynı sitede yer alan ve
Kürdistan Kurumlar adına yapıldığı belirtilen bir açıklamada ise "Kobani'ye yönelik
saldırılar bir katliam eşiğine gelmiş bulunmaktadır. Bütün dünya ve insanlık bu
katliama kulaklarını kapamış gözlerini yummuştur. Kürdistan halkı olarak bu
durumu kabul etmemiz mümkün değil. Bu nedenle bütün halkımız Suruç'a
gidebilecekler hemen bir saniye zaman kaybetmeden gitmeli ve Kürdistan'ın her
karış toprağı Kobani için ayağa kalkmalıdır. Kobani tüm dünyanın gözleri önünde bir katliam tehlikesi
altında iken bizim yerimizde oturmamız, uyumamız, günlük yaşantımızı
sürdürmemiz mümkün değildir. Tüm halkımızı yediden yetmişebulunduğu
her yerde yaşamı IŞİD ve işbirlikçisi AKP'ye dar etmeye ve serhildanı
en üst düzeyde genişleterek bu katliamcı çetelere karşı durmaya
çağırıyoruz." denilmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 22).
11. 6/10/2014 tarihinde Halkların Demokratik Partisi (HDP) Merkez
Yürütme Kurulu (MYK) da aynı olaylara ilişkin bir toplantı yapmıştır. Toplantı
sırasında HDP'nin sosyal medya hesabından "HALKLARIMIZA ACİL ÇAĞRI! ŞUANDA TOPLANTI
HALİNDE OLAN HDP MYK’DAN HALKLARIMIZA ACİL ÇAĞRI! Kobané’de
durum son derece kritiktir. IŞİD (DAEŞ) saldırılarını ve AKP iktidarının Kobané’ye
ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa
çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz", "Kobané’de yaşanan
katliam girişimine karşı 7 den 70 e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve
harekete geçmeye çağırıyoruz." ve "Bundan böyle her yer Kobane'dir. Kobane'deki kuşatma ve vahşi saldırganlık son bulana kadar
SÜRESİZ DİRENİŞE çağırıyoruz." şeklinde açıklama ve çağrılar
yapılmıştır (Gülser Yıldırım (2), § 23).
12. Yukarıda belirtilen internet haber sitesinin 7/10/2014
tarihindeki yayınında "KCK (PKK'nın
üst yapılanması) Yürütme Konseyi Eş
Başkanlığı: DAİŞ vahşetine karşı milyonları sokağa çağırarak, 'Kuzey halkımız
IŞİD çetelerine, uzantılarına hiçbir yerde yaşam şansı tanımamalıdır.' dedi.
KCK, tüm sokakları Kobani sokaklarına dönüştürmeye
çağırdı. KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanlığı yaptığı yazılı açıklamada; 'Çirkin
ve sinsi katliam' karşısında kürt halkından
mücadeleyi her yere, her zamana taşıyarak süreklileştirmesini isterken çetelere
ve uzantılarına hiçbir yerde yaşam şansı tanınma[ma]sı gerektiğini kaydetti. KCK, özellikle 'bu saatten
itibaren milyonlar sokaklara akmalı, sınır insan seline dönüşmelidir. Türk
Devletinin ve kanlı çete IŞİD'in ortaklığı sonucu
sınır hattı boşaltılarak Kobani direnişi desteksiz
bırakılmak istenmektedir. Halkımız bu çirkin ve sinsi katliam karşısında
başlattığı mücadeleyi her yere, her zamana taşıyarak süreklileştirmelidir. Kuzey
halkımız IŞİD çetelerine, uzantılarına ve destekçilerine hiçbir yerde yaşam
şansı tanımamalıdır. Tüm sokaklar Kobani sokaklarına
dönüştürülmeli, tarihin bu eşsiz direnişine denk bir direniş gücü ve örgütlüğü
geliştirilmelidir. Bu saatten itibaren milyonlar sokaklara akmalı, sınır insan
seline dönüşmelidir. Her Kürt ve onurlu her insan, dostlar, duyarlı kesimler bu
andan itibaren eyleme geçmelidir. An direniş eylemini geliştirme ve büyütme
anıdır. Bu temelde tüm halkımızı, duyarlı kesimleri, dostlarımızı Kobani direnişini sahiplenerek yürütmeye, başta kürt gençleri ... olmak üzere tüm gençlerin Kobani'de özgürlük saflarına katılarak, direnişi
yükseltmeye çağırıyoruz'.[dedi]"
şeklinde açıklamalar yer almıştır (Gülser Yıldırım (2), § 24).
13. Aynı sitenin 8/10/2014 tarihli yayınında ise "KCK: Milyonlar sokaklardan ve mücadele
alanlarından çekilmemeli." başlıklı açıklamaya yer verilmiştir.
Yazıda "...halkımız bulunduğu her yerde
direniş mücadelesini büyüterek süreklileştirmelidir. Halkımız haklı ve meşru mücadelesini
zafere kadar yüksek bir kararlılıkla sürdürmelidir. Milyonlar sokaklardan ve
mücadele alanından çekilmemelidir. Halkımız; mücadeleden atılacak her geri
adımın önümüzdeki günler, aylar ve zamanlarda daha büyük bedellere mal olacağı
bilinciyle hareket ederek, mücadelesini kesintisiz yükseltmelidir. Ve kendi öz
savunmasını güçlendirerek 'her yer Kobani, her yer
direniş-serhildan' anlayışı ile direnişini zafere
taşımalıdır." şeklinde ifadeler bulunmaktadır. Ayrıca sitede
yer alan "Komalen
Ciwan: Kürdistan'da devlet namına bir şey
kalmamalı" başlıklı yazıda "Kürt
gençlik hareketi Komalen Ciwan
devrim halk savaşını her alanda güçlü yürütme çağrısında bulunarak, Devletin
Kürdistan'da hiçbir meşruiyeti kalmamıştır, kalmamalıdır da, yasaklarla
Kürdistan'ı zindana çevirmeye çalışan kararlarına karşı Kürdistan'ı onlar için
zindana çevirmeli, mezar etmeli. Kürdistan'da devlet namına bir şey
kalmamalıdır."; "Kürdistan
Halk İnsiyatifi; sokağa çıkma yasağına uymayın" başlıklı
yazıda ise "Kürdistan Halk İnsiyatifi yayınladığı bir açıklamayla Kürt halkı ve
dostlarına Türkiye'nin Kuzey Kürdistan'da ilan ettiği sokağa çıkma yasağına
uymamaları ve Kobani'deki saldırılara karşı Rojava ile dayanışma eylemlerini ve serhildanlarını
sürdürmesini istedi." şeklinde açıklamalar yer almaktadır (Gülser Yıldırım (2), § 25).
14. Bu çağrılar üzerine Suriye'deki çatışmalar dolayısıyla
tepkilerini dile getirdiğini ileri süren gruplar 6/10/2014 tarihinden itibaren
Türkiye'nin birçok yerinde günlerce devam eden ve kamuoyunda 6-7 Ekim olayları olarak adlandırılan
şiddet eylemlerini gerçekleştirmiştir. Bu eylemler sırasında ülkenin pek çok
yerinde kamu binalarına, banka şubelerine, işyerlerine, araçlara, güvenlik
güçlerine ve sivillere taş, sopa, molotof kokteyli ve
silahlarla saldırıda bulunulmuştur. Bu sırada kamu makamlarınca güvenliğin
sağlanması için birçok şehirde eğitime ara verilmiş ve sokağa çıkma yasağı ilan
edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 26).
15. Kamu makamlarının ve soruşturma mercilerinin tespitlerine
göre (Aralarında İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Şanlıurfa, Van,
Erzurum, Diyarbakır ve Gaziantep gibi büyük kentlerin de olduğu) otuz altı ayrı
ilde gerçekleştirilen şiddet eylemleri sonucunda (2'si güvenlik görevlisi) 45
kişi hayatını kaybederken (331'i güvenlik görevlisi) 769 kişi yaralanmıştır.
Ayrıca çatışmalar sırasında 5 örgüt mensubunun hayatını kaybettiği, 3 örgüt
mensubunun ise yaralandığı belirtilmiştir. Öte yandan ülke genelinde
gerçekleştirilen 2.389 şiddet eylemine 121.899 kişinin katıldığı, olaylarda
(737'si güvenlik güçlerine ait olmak üzere) 1.881 aracın zarar gördüğü, (27'si
kaymakamlık, 52'si emniyet, 283'ü okul, 73'ü siyasi parti, 12'si belediye
binası olmak üzere) 2.558 binaya saldırıda bulunulduğu ve zarar verildiği
tespit edilmiştir. Olaylara ilişkin olarak 4.291 şüpheli gözaltına alınmış,
bunlardan 1.105'i hakkında tutuklama tedbiri uygulanmıştır (Gülser Yıldırım (2), § 27).
B. Başvurucunun
Tutuklanmasına İlişkin Süreç
16. Başvurucu 7/6/2015 ve 1/11/2015 tarihlerinde HDP'den Adana milletvekili seçilmiştir. Başvurucu hâlen
milletvekilidir.
17. Başvurucu hakkında işlediği iddia olunan suçlara ilişkin
olarak Ankara ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılıklarınca soruşturma
yürütülmüştür. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde
yer alan "Seçimden önce veya sonra bir
suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça
tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz."
hükmü uyarınca yasama dokunulmazlığına sahip olan başvurucunun dokunulmazlığının
kaldırılması istemiyle iki ayrı fezleke düzenlenmiş ve Türkiye Büyük Millet
Meclisine (TBMM) sunulmak üzere Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne
gönderilmiştir.
18. Birinci fezlekede 13/9/2015 tarihinde Diyarbakır Valiliği
tarafından Sur ilçesinde meydana gelen terör olayları nedeniyle halkın can ve
mal güvenliğinin sağlanması amacıyla Sur ilçesinde kalan mahallelerde ikinci
bir duyuruya kadar sokağa çıkma yasağı ilan edildiği, sokağa çıkma yasağını ve
güvenlik güçlerinin yapmış olduğu operasyonları protesto etmek amacıylaPKK terör örgütü güdümünde yayın yapan bir haber
sitesinin 13/9/2015 tarihli yayınında
"Halk İnsiyatifi Sur ve Silvan'daki direniş
etrafında kenetlenelim" başlıklı haber içeriğinde; Kürdistan Demokratik
Halk İnsiyatifi, her gün Kürdistan'da birçok merkezin
direnişin kalesi haline geldiğini belirterek, "Cizre direnişini kıramayan
faşist AKP hükümeti bugün bir kez daha Amed-Sur ve
Silvan'da saldırılarını geliştirmiştir. Tüm yurtsever Kürdistan halkını ve tüm
kamuoyunu Amed-Sur'da, Silvan'daki direnişin
etrafında kenetlenmeye çağırıyoruz ..." şeklinde, yine aynı
sitenin 13/9/2015 tarihli yayınında "Tüm
duyarlı kamuoyunu Kuzey Kürdistan halkımızın geliştirdiği öz yönetimlerin
yanında olmaya, eylemleriyle halkımızın özgürlük yürüyüşünde gösterdiği
direnişe sahip çıkmaya çağırıyoruz. Cizre'de yükselen insanlık onuru bugün Amed-Sur'da, Silvan'da daha fazla bilinmektedir. Başta
halklar, ezilenler, sosyalistler, akademisyenler, ekolojistler, barış
hareketleri, kadın hareketleri önce bölgenin ve dünyanın tüm demokratik güçleri
Med diyarının başkenti etrafında Kobane'de
olduğu gibi bir kez daha kenetlenmeye çağırıyoruz " şeklinde
çağrıların yapıldığı, bu çağrılar doğrultusunda; toplanan grubun dağıtıldığı,
aynı gün saat 15.00 sıralarında dağılan eylemci grubun Dağkapı
Meydanı'nda toplanmaya başladığı, bu kez başvurucunun da toplanan grup
içerisinde yer aldığı, başvurucunun diğer kişiler ile birlikte Sur ilçesine
girmek istediklerini beyan ettikleri, yetkili polis amirinin Valilik makamının
almış olduğu yasaklama kararını ve Sur ilçesine girilmesine müsaade
edilmeyeceğini göstericilere bildirdiği, buna rağmen şüphelilerin ısrarla Sur
ilçesine girmek istedikleri, grubun dağılması yönünde ihtar yapıldığı, Dağkapı Meydanı'nda bulunan otobüs duraklarında tedbir alan
güvenlik güçlerine karşı grup içerisinden taşlı saldırıda bulunulduğu ve grubun
Sur bölgesine girmeye çalışması nedeniyle güvenlik güçlerinin guruba müdahale
ettiği ve gurubu dağıttığı, yapılan protesto eylemleri sırasında katılımcı
gurup tarafından terör örgütü lehine sloganlar atıldığı belirtilmiştir.
19. İkinci fezlekede başvurucunun kamuoyunda 6-7 Ekim olayları olarak adlandırılan
şiddet eylemlerini tahrik ve teşvik ettiği ileri sürülmüştür. Bu bağlamda Kobani'de PKK terör örgütünün Suriye'deki uzantısı olduğu
ifade edilen PYD/YPG ile DAEŞ arasındaki çatışmaların yoğunlaştığı dönemde
PKK'nın yayın organlarında yapılan açıklamalarla halkın ayaklanmaya çağrıldığı
-başvurucunun da üyesi olduğu- HDP MYK adına sosyal medya üzerinden yapılan
açıklamayla da halkın sokağa ve direnişe davet edildiği, bu çağrılar üzerine
ülkenin birçok yerinde binlerce kişi tarafından gerçekleştirilen büyük şiddet
olaylarının yaşandığı belirtilmiştir (bkz. §§ 8-14).
20. 2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir
bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından
itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının artması (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-33) dolayısıyla siyasi çevrelerde ve
kamuoyunda milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması hususunda yoğun
tartışmalar yaşanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda değişiklik
yapılmasını öngören kanun teklifi 12/4/2016 tarihinde TBMM Başkanlığına
sunulmuştur. Bu teklif; hâlihazırda Bakanlıkta, Başbakanlıkta, TBMM
Başkanlığında, Anayasa ve Adalet Komisyonlarının üyelerinden kurulu Karma
Komisyonda bulunan yasama dokunulmazlığı dosyalarıyla ilgili olarak Anayasa'da
ve TBMM İçtüzüğü'nde öngörülen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin usulün uygulanmamasını ve bu
dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili mercilere iade edilmesini
öngörmektedir.
21. TBMM Genel Kurulunda 20/5/2016 tarihinde kabul edilen 6718
sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde ile "Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni
vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden;
Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin
dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın
83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz./ Bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş
gün içinde; Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Adalet
Bakanlığında bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar,
gereğinin yapılması amacıyla, yetkili merciine iade edilir." hükmü
getirilmiştir.
22. Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre
anılan maddenin TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla
maddede sayılan mercilere intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83.
maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama
dokunulmazlığına ilişkin hüküm (bkz. § 16) uygulanmayacaktır. Ayrıca Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde Anayasa ve
Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, TBMM
Başkanlığında, Başbakanlık ve Bakanlıkta bulunan yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına ilişkin dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili merciine
iade edileceği öngörülmüştür.
23. Böylece Bakanlık verilerine göre Adalet ve Kalkınma Partisi
(AK Parti) grubuna mensup 29 milletvekiline ait 50, Cumhuriyet Halk Partisi
(CHP) grubuna mensup 59 milletvekiline ait 215, Milliyetçi Hareket Partisi
(MHP) grubuna mensup 10 milletvekiline ait 23, HDP grubuna mensup 55
milletvekiline ait 518 ve 1 bağımsız milletvekiline ait 5 fezlekeyle ilgili
olarak yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümler uygulanmamış ve bu dosyalar
gereği için ilgili mercilere iade edilmiştir.
24. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki iki ayrı fezlekeye konu
olan soruşturma dosyaları da Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü
aracılığıyla gereğinin takdir ve ifası için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına ve
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Bu soruşturma dosyaları
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma dosyası üzerinde
birleştirilmiştir.
25 Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine
Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliği 27/1/2017 tarihinde, başvurucu hakkındaki
soruşturma dosyasına ilişkin olarak
"soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği" gerekçesiyle
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin (2)
numaralı fıkrası uyarınca müdafinin dosya içeriğini incelemesinin ve
belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar vermiştir.
26. 28/1/2017 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının
emriyle başvurucunun ikametgâhında gözaltına alınması amacıyla arama
yapılmasına karar verilmiştir ve aynı gün başvurucunun evinde arama
yapılmıştır. Başvurucu aynı gün gözaltına alınmıştır.
27. Gözaltına alınan başvurucu, aynı gün Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığına getirilmiş ve burada ifade vermiştir. İfade alma işlemi
sırasında başvurucunun üç avukatı hazır bulunmuştur. İfade tutanağında, ifade
alma işlemi öncesinde isnat edilen suçlamaların başvurucuya açıklandığı
belirtilmiştir. Başvurucu ifadesinde "Hakkımda
düzenlenen fezlekeye ilişkin sokağa çıkma yasağı ilan edilen Sur bölgesine
benimle birlikte üç milletvekili arkadaşımla içeride yani sokağa çıkma yasağı
ilan edilen mahallelerde bulunan sivil halkın bize bir şekilde ulaşması ve
yardım çağrıları nedeniyle gitmeye karar vermiştik. Fakat bu esnada basın
açıklaması dahi yapmadık. Orada bulunan emniyet yetkilileriyle konuşarak olayı
çözmeye çalıştık, hatta bu esnada bizim olduğumuz yöne doğru akrep denilen araçtan
havaya taciz ateşi yapıldı. Buna ilişkin diyaloglarım görüntülerden tespit
edilebilir. Dolayısıyla üzerime atılı bulunan 2911 Sayılı Yasaya Muhalefet
suçlamasını kabul etmiyorum. Hakkımda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca
düzenlenen kamuoyunda 6-7-8 Ekim olarak bilinen olaylara ilişkin mecliste
defalarca araştırma önergesi verdik ve aynı zamanda soru önergeleri de verdik
fakat tüm önergelerimiz iktidar partisinin oylarıyla reddedildi. Aynı zamanda
soruşturmalarda faillerin bulunmasına yönelik taleplerimizde sonuçsuz kaldı.
Ben o tarihlerde HDP MYK üyesi idim. Bahsedilen twitter
hesabından yapılan açıklamaya ilişkin işin özü Kobani
bölgesinde IŞİD'in sivil halka yaptığı saldırı ve
katliamları önleme amaçlıdır. Tüm çabalarımıza rağmen olayların failleri
bulunmadı, hatta olaylara ilişkin çokça adı geçen Yasin BÖRÜ'nün
öldürülmesine ilişkin araştırma önergemizde kabul edilmedi. Ben aynı zamanda
meclis Anayasa Komisyonu üyesiyim. Anayasa değişikliği sürecinde hem komisyon hemde genel kurul aşamasında her gün 14-16 saat mesai
harcadım. Şuanda da bu değişiklik teklifi muhtemelen Nisan'ın ilk haftasında
referanduma sunulacak. Dolayısıyla bu referandum sürecinde bizim ve diğer
milletvekilleri arkadaşlarımızın ve partililerimizin gözaltına alınmaları ve
tutuklanmaları siyasi çalışmalarımızı ve referandum kampanyamızı
hedeflemektedir." şeklinde beyanda bulunmuştur. Başvurucunun
müdafileri de benzer açıklamalarda bulunarak başvurucunun serbest bırakılmasını
talep etmişlerdir.
28. Başvurucu28/1/2017 tarihinde tutuklanması istemiyle
Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Tutuklama talep yazısında HDP'ye ait olan sosyal medya hesabından atılan tweetlerin terör örgütünün çağrı ve talimatı ile atıldığı,
başvurucunun da HDP MYK üyesi olduğu, PKK terör örgütünden gelen talimat
üzerine sosyal medyadan yapılan açıklamaya iştirak ettiği, ayrıca Diyarbakır
Sur bölgesinde bazı mahallelerde ilan edilen sokağa çıkma yasağına rağmen
yasaklı olan bölgeye girmeye çalıştığı ve emniyet görevlilerince yapılan ihtara
rağmen toplulukla beraber dağılmadığı, bütün bu eylemler bir bütün olarak
değerlendirildiğinde başvurucununPKK terör örgütünün
üyesi olarak hareket ettiği yönünde dosya kapsamında kuvvetli suç şüphesi
bulunduğu, dolayısıyla başvurucu yönünden tutuklama nedenlerinin var olduğu
belirtilmiştir.
29. Anılan yazı, sorgu işlemi öncesinde Diyarbakır 2. Sulh Ceza
Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında, başvurucuya
isnat edilen suçların okunup anlatıldığı ve başvurucunun da isnat edilen suçu
anladığını beyan ettiği belirtilmiştir. Bu sırada da başvurucunun üç avukatı
hazır bulunmuştur. Başvurucu sorgu sırasında önceki ifadesini yinelediğini
belirtmiştir.
30. Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliği 28/1/2017 tarihli
kararıyla başvurucunun tutuklanması talebinin reddine karar vermiştir. Bununla
birlikte Hâkimlik tarafından, yurt dışına çıkmasının yasaklanması ve
soruşturması tamamlanıncaya kadar en yakın polis karakoluna ayda bir kez imza
atması yükümlülükleri uygulanmak suretiyle başvurucunun adli kontrol altına
alınmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"Şüpheli Meral Danış
Beştaş'ın üzerine atılı suçla ilgili mevcut dosya ve delil durumu göz önünde
bulundurulduğunda (dosyada tutuklama sebebi olarak HDP adı ile bir tivit atıldığı ve bu tivit'in MYK
toplantısı kararıyla atıldığı iddia edilse de dosyada MYK'nın böyle bir karar
aldığına dair belgeye rastlanmadığı kaldı ki MYK böyle bir karar alsa bile
kararın oy çokluğuyla mı alındığı, ya da oy birliğiyle mi alındığı hususun önem
arz edeceği, zira suçta şahsilik ilkesi gereğince alındığı iddia edilen bu
karara şüphelinin katılma iradesi ve saikinin bulunup
bulunmadığının önem arz edeceği, aksi takdirde suça karışma irade ve saiki olmayan bir kişinin suçlanmış olacağı, dosyada da
şüpheli hakkında böyle bir karar alındığı ve bu karara da şüphelinin
katıldığına dair delil ve belgeye rastlanmadığı bu nedenle sırf bu tivit nedeniyle şüpheli hakkında tutuklama kararının
verilmesinin bu aşamada haksız ve ağır bir tedbir olacağı, dosyada da şüphelinin
terör örgütü üyeliğiyle ilgili Yargıtay içtihatları doğrultusunda süreklilik, amaçsal, paralellik, eylemsel bütünlük doğrultusunda yan
bir delil bulunmaması, tutuklama tedbirinin bu aşamada orantısız ve ağır bir
tedbir olacağı ancak atılı suçun ağırlığı, şüphelinin sosyal ve ekonomik durumu
ile yurt dışı bağlantılarının olabileceği göz önünde bulundurulduğunda bihakkın
serbest bırakılmasında da soruşturmanın selameti açısından sıkıntı doğuracağı
kanaatine varılmakla gerek soruşturmanın selameti açısından ve gerekse
şüphelinin soruşturma dosyasındaki durumu açısından orantılı bir tedbir olan adli
kontrol kararının yeterli orantıda bir tedbir olacağı kanaatine varıldığında ntutuklama talebinin reddine [karar
verildi.]"
31. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tutuklama talebinin
reddine ilişkin karara itiraz etmiştir. İtiraz yazısında; başvurucunun da üyesi
olduğu HDP MYK'sında verilen sokağa çıkma ve alan tutma çağrılarına ilişkin
kararın PKK terör örgütü yöneticilerinin güdüm ve talimatları neticesinde
alındığı, başvurucunun geniş halk kitlelerini etkileyebilecek konumu da gözönüne alındığında yapılan açıklamanın toplum üzerindeki
etkisinin büyük olduğu, açıklamalar neticesinde kamuoyunda 6-7-8 Ekim olayları
olarak bilinen olaylarda elliye yakın kişinin hayatını kaybettiği, birçok
insanın yaralandığı ve kamu adına takibi gereken suçların işlendiği,
başvurucunun ayrıca sokağa çıkma yasağı bulunan Sur bölgesine girmeye yönelik
eylemde de bulunduğu, MYK'dan yapılan açıklamaya katılmadığı yönünde herhangi
bir bilgi ve belge bulunmadığı gibi ifadesinde de katılmadığını beyan etmediği
belirtilmiş; başvurucu hakkında tutuklamaya yönelik yakalama emri
düzenlenmesine karar verilmesi talep edilmiştir.
32. Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliği 30/1/2017 tarihinde
itirazın kabulüne, başvurucu hakkında tutuklamaya yönelik yakalama emri
çıkarılmasına karar vermiştir.
33. 30/1/2017 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının
emriyle başvurucunun ikametgâhında gözaltına alınması amacıyla arama yapılmasına
karar verilmiştir ve aynı gün başvurucunun evinde arama yapılmıştır.
34. Başvurucu 31/1/2017 tarihinde Diyarbakır 5. Sulh Ceza
Hâkimliği önünde hazır edilmiştir. Başvurucunun buradaki sorgusu sırasında da
üç avukatı hazır bulunmuş; sorgu tutanağında, isnat edilen suçların başvurucuya
okunup anlatıldığı belirtilmiştir. Başvurucu, ifadesinde "...bahsi geçen twitlere
ilişkin olarak bu yönde alınmış bir yazılı resmi MYK kararı yoktur. Benim
imzamın bulunduğu herhangi bir belge de tarafıma sunulmamıştır. Böyle bir belge
de mevcut değildir. Twitlerin kim tarafından
atıldığını bilmiyorum. Benim kendi adıma kayıtlı twitter
hesabım vardır. Hesabımdan da bu yönde atılmış bir mesaj yoktur. Üzerime atılı
suçu işlediğime dair somut delil mevcut değildir. Ben tek bir örgütün üyesiyim
o da Halkların Demokrat Partisi'dir. Bu parti de mecliste grubu bulunan üçüncü
büyük partidir. Ben milletvekili olarak seçilmeden önce aktif olarak avukatlık
yapıyordum. Ayrıca sözü edilen twit ile şahsım
arasında herhangi bir illiyet bağı da kurulamaz. Ayrıca kobane
olayları ile ilgili olarak partimiz grubu adına ölümlerin failinin bulunması ve
olayların araştırılması için meclise birden fazla araştırma önergeleri verdik
ancak iktidar partisi ve bir muhalefet partisi tarafından olumsuz oy verildiği
için bu yönde meclis araştırması açılamadı ve yapılamadı. Tüm bu nedenlerle
serbest bırakılmayı talep ederim..." şeklinde anlatımda
bulunmuştur. Başvurucunun müdafileri de benzer açıklamalarda bulunarak
başvurucunun serbest bırakılmasını talep etmişlerdir.
35. Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliği 31/1/2017 tarihinde
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar
vermiştir. Tutuklama kararında, öncelikle
"6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na
eklenen geçici 20. madde uyarınca atılı suçlar yönünden yasama
dokunulmazlığının bulunmadığı ve bu nedenle soruşturma ve kovuşturma işlemi
yapılabileceği" şeklinde değerlendirme yapılmıştır.
36. Anılan kararda, başvurucuya isnat edilen eylemlere ilişkin
olarak aşağıdaki değerlendirmelere yer verilmiştir:
"...Kamuoyunda Kobani
Eylemleri olarak bilinen 6-10 Ekim 2014 tarihindekieylemlerde;
Suriye ülkesinin Ayn-el Arap Bölgesinde Daiş Terör Örgütüyle PKK-KCK Silahlı Terör Örgütünün Suriye
Kolu olan PYD-YPG Terör Örgütü arasında çatışmaların yaşanmasından sonra
PKK-KCK Terör Örgütünün sözde lideri olan Murat KARAYILAN tarafından 6-10 Ekim
olaylarının hemen öncesinde halkın sokağa çıkması yönünde çağrı yapıldığı, bu
çağrıların PKK Terör Örgütüne müzahir internet sitelerinde yayınlandığı, bu
olaylar nedeniyle şüphelinin de üyesi olduğu HDP Merkez Yürütme Kurulunun
06.10.2014 tarihinde toplandığı, aynı gün partiye ait resmi twitter
adresinden ' halklarımıza acil çağrı, kobanede durum
son derece kiritktir. İşid
saldırılarının ve Akp iktidarının kobaneye
ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa
çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz.' şeklinde çağrı yapıldığı, yine
aynı gün HDP'ye ait resmi twitter
hesabından 'Kobane'de yaşanan katliam girişimine
karşı 7'den 70'e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye
çağırıyoruz.' şeklinde çağrı yapıldığı, yine aynı gün aynı twitter
hesabından 'Bundan böyle her yer kobanedir. Kobanedeki kuşatma ve vahşi saldırganlık son bulana kadar
süresiz direnişe çağırıyoruz.' şeklinde paylaşım yapıldığı, bu çağrıların HDP
Merkez Yürütme Kurulu toplantısının devam ettiği zamanda ve sonrasında HDP
MYK'sının kararı olarak basın yoluyla kamuoyuna duyurulduğunun anlaşıldığı, bu
çağrılarla eş zamanlı olarak PKK-KCK Terör Örgütünün sözde liderleri ve örgüte
müzahir internet sitelerinde KCK açıklaması olarak sokağa çıkma yönünde
çağrıların yapıldığı, bu çağrılar sonrasında Güneydoğu ve doğu illerinde sokağa
çıkan terör örgütü sempatizanları tarafından gerçekleştirilen olaylar nedeniyle
elliye yakın vatandaşın hayatını kaybettiği yine Diyarbakır ilinde oniki vatandaşın hayatını kaybettiği; kamu binalarına,
bankalara ve vatandaşların iş yerlerine saldırılar düzenlendiği, aynı zamanda
güvenlik güçlerine karşı saldırılar yapıldığı, iş yerlerinin ve bankaların
yağmalandığı, bu nedenle kamu güvenliğinin tesisinin uzun bir süre aldığı ve
soruşturma dosyalarında müştekiler tarafından yapılan çağrılar nedeniyle
olaylarda yer alan kişiler hakkında suç duyurularında bulunulduğunun
anlaşıldığı, bu şekilde 6-10 Ekim 2014 olaylarının PKK-KCK Terör Örgütünün
çağrıları ile şüphelinin üyesi olduğu parti MYK'sının çağrıları üzerine
başladığı, HDP Genel Merkezine ait resmi twitter
hesabından MYK Toplantısının sonucu olarak söz konusu çağrıların yapıldığı,
soruşturma dosyası içerisine bir haber sitesinin aslı gibidir yapılarak alınan
15 Ekim 2014 tarihli HDP Genel Başkanı S.D ile yapılan röportaj içeriğinde
"O eylem çağrısını yapan da ben değilim. Partimin MYK'sının kararıydı.
Üstlenirim tabii ama o çağrıyı tek başıma yapmışım gibi benim üzerimden bir
algı operasyonuna girişildi." şeklinde beyanatının bulunduğunun
anlaşıldığı,
Yukarıda belirtilen gerekçelerle şüphelinin
üyesi olduğu ve katıldığı MYK toplantısı sırasında ve sonrasında yapılan çağrı
neticesi gerçekleşen olaylar ile yapılan çağrının PKK-KCK Terör Örgütünün
çağrıları ile aynı zamanda yapılması ile sonrasında yaşanan vehamet
arz eden öldürme yaralama yağmalama olayları bir arada değerlendirildiğinde
şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesi oluşturan
somut deliller bulunması Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 5. Maddesinde
öngörülen geçerli şüphe sebeplerinin, 1982 Anayasası'nn
19. maddesinde belirtilen kuvvetli belirtinin ve CMK'nın
100/1 maddesinde öngörülen kuvvetli suç şüphesini gösterir somut delillerin
mevcut olduğu ,müsnet suç için kanunda öngörülen
cezanın alt ve üst sınırı, müsnet suçun CMK 100/3
maddesinde belirtilen katalog suçlardan oluşu, verilmesi beklenen cezaya göre
tutuklama tedbirinin ölçülü olması bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının
yetersiz kalacağı anlaşıldığından şüphelinin CMK 100 ve devamı maddeleri
gereğince tutuklanmasına, tutuklanmasına [karar verildi.]"
37. Başvurucu 31/1/2017 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiş, Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği 2/2/2017 tarihinde itirazın kesin
olarak reddine karar vermiştir.
38. Başvurucu 9/2/2017 tarihinde 2017/5845 sayılı bireysel
başvuruyu yapmıştır.
39. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 6/2/2017 tarihli
iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma, suç işlemeye
tahrik etme, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Kanunu'na muhalefet etme suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması
istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
40. İddianamede, başvurucu hakkında daha önce düzenlenen iki
ayrı fezlekedeki olaylar (bkz. §
20) suçlamaya konu edilmiştir.
Savcılık suçlamaya konu eylemlere ilişkin hukuki değerlendirmelerini ortaya
koymuştur. Bu değerlendirmeler şöyledir:
"...Şüphelinin söylem ve eylemleri,
bulunmuş olduğu konum, toplumun geniş halk kitlelerini PKK terör örgütünün emir
ve talimatları doğrultusunda yönlendirme kabiliyeti nazara alınarak, eylemler
bir bütün olarak silahlı terör örgütü üyeliği şeklinde nitelendirilmiştir.
PKK terör örgütü tarafından yapılan açıklama
ve çağrı üzerine partinin karar organı olan MYK'da yapılan görüşme ve alınan
karar üzerine partinin kurumsal twitter hesabından
MYK kararı olarak açıklama yapılmış, akabinde binlerce insan sokağa dökülerek
birçok menfureylem gerçekleştirmişlerdir. Şüpheli
Meral Danış Beştaş her ne kadar suçlamayı kabul etmese bile,partinin
MYK üyesi olduğundan karara iştirak etmiştir. Zira partinin Genel Başkanı
Selahattin DEMİRTAŞ 30/11/2014 tarihinde haber7.com isimli haber sitesine
vermiş olduğu beyanatta özetle; 'O eylem çağrısını yapan da ben değilim.
Partimin MYK'sının kararıydı. Üstlenirim tabi. Ama o çağrıyı tek başıma
yapmışım gibi bir algı operasyonuna girişildi. Çünkü kitlelerin sempatisini
kazanmıştım.' şeklinde ifadede bulunarak sorumluluğun tüm MYK üyelerine ait
olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla şüphelinin eylemi TCK'nın 214/1 ve 214/son
yollamasıyla 2911 sayılı Yasanın 27. maddesi delaletiyle aynı Yasanın 34/1-2.
(cümle) maddesinde yazılı bulunan suç tipine uymaktadır..."
41. Başvurucu 6/2/2017 tarihli dilekçesiyle kısıtlama kararına
28/1/2017 ve 30/1/2017 tarihlerinde verilen arama kararlarına itiraz etmiştir.
42. Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliği 9/2/2017 tarihli kararıyla
anılan kararlarda herhangi bir isabetsizlik olmadığı, verilen kararların usul
ve yasaya uygun olduğu gerekçeleriyle itirazın kesin olarak reddine karar
vermiştir.
43. Başvurucu bu karar üzerine 28/2/2017 tarihinde 2017/6296
sayılı başvuruyu yapmıştır.
44. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/2/2017 tarihinde
iddianameyi kabul etmesiyle birlikte kovuşturma aşaması başlamıştır.
45. Davanın ilk duruşması 21/4/2017 tarihinde yapılmış ve
Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunan başvurucunun ifadesi, Ses
ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) vasıtasıyla alınmıştır. Başvurucu,
ifadesinde "...Biz HDP olarak Sur ilçesine ilişkin de diğer
bölgelere ilişkin de ölümlerin önüne geçmek için arabuluculuk yapmak için
elimizden geleni yapmaya çalışmaktı. Bizim varlık sebebimiz HDP olarak
şiddetsiz bir çözüm için biz varız. Bu nedenle bizim orada sokağa çıkma
yasakları, ya da hendeklerin çözüm olmadığını, aksine siyasetle bu işin çözülmesi
gerektiği yönünde sayısız açıklamamız vardır. 13 Eylül de bunlardan bir
tanesidir. Ben o gün kimsenin talimatı ile oraya gitmedim, eş genel başkanının
talimatı ile gittim. Ben Diyarbakır'da o gün tesadüfen bulunuyordum. Bölge
gezisi sırasındaydık ...Aniden bize haberler geldi, Sur'da
sivil ve yaralıların olduğunu, çocukların olduğunu çok acil destek
istediklerini söylediler. O anda görevlendirme yapıldı .... ve ben Sur ilçesine
doğru gittik. Orada bir barikat vardı. TOMA'larla çok
ciddi bir yığınak vardı. Parkta da 200-300 kadar insan bulunuyordu. Biz de o
arada içişleri bakanlığını, valiliği, emniyeti arıyorduk. Her arayan ölmek
üzereyiz bizi çıkarın diye feryat ediyordu. Sonra polis memurları geldiler. Biz
görüşmek istediğimizi söyledik. Ne kadar sürdüğünü bilemeyeceğim ama saatlerce
görüştük. Bir defa değil, onlarca defa görüştük. Her seferinde tamam biz
valiye, emniyet müdürlüğüne ileteyim deyip gidip telefonla konuşuyorlardı ve
tekrar gelerek biz sizi alamayız şeklinde açıklamalar yapıyordu. Bizim orada
tek derdimiz vardı, çatışma arasında kalan sivil, çocuk yaşlıları alabilmek.
Nitekim, diğer gün 14 Eylül günü ise milletvekilleri ve yöneticiler gidip bir
kısım sivilleri çıkardılar. Bizim tek derdimiz çok acele şekilde sorunu
çözmekti. En son biz Dağkapı Meydanında konuşurken
bizim bulunduğumuz kavşağın karşı tarafında 3-4 tane askerlerin içinde olduğu
akrebin üzerimize ateş ettiğini gördük. Panik olduk, bir arkamı döndüm, bütün
bizimle birlikte olan kişiler yere yatıyordu. Ben polis memuruna ne oluyor
dedim, onlar da bizim gibi panik yaşadılar. 1-2 dakika sonra bunlar bizden
değil dediler. Biz gerekli soruşturmayı yapacağız dediler. Asker olduğunu
akrebin üstünde olduğunu ben bizzat gördüm. Bizim yaptığımız bu görüşmelerin
tümü ama tümü kameraya alındı. Bu tarama anı da mutlaka çekilmiştir. Bunlar
bizden değildir açıklamalarının da duyulmaması mümkün değildir. Biz o gün Sur'da herhangi bir örgütün çağrısı ile gitmedik. Biz
vatandaşın yaşam hakkının ortadan kalkacağı bir yardım çağrısına gitmeyip nereye
gideceğiz. Biz onun yanında olmak zorundayız biz bu nedenle oradaydık. Biz o
meseleyi çözmek için gittik, maalesef o gün çözemedik, ancak diğer gün çözdük.
Sonra arabaya binip gittik, sonra gözaltına alınmalar olmuş ... Bizim orada
vatandaşların taleplerini gözardı etmemiz bizim
milletvekilliği yapamayacağımızı gösterir. Aksi de bizim açımızdan büyük bir
handikaptır ...6 Ekimde bizim parti meclisi toplantımız vardı. Parti meclisi
toplantısı gündüzdü. Ben toplantıya katıldım ve parti meclisi toplantısında Kobani'de yaşanan son olayları tartıştık ancak bir karar
alınmadı. Ben daha sonra Adana'ya gittim. Hatta Adana'da 7 Ekim'de sabah erken
saatlerde H.Ö'nün cenaze işlemleri vardı, ben birkaç
arkadaşımla birlikte defin işlemine katıldık. Sonra oradaki önceden
planladığımız toplantılara katıldım. O akşam Ankara'da değildim. O toplantıya
katılmadım. Ben MYK toplantısına katılmadım. O akşam yapılan toplantı planlı
değildi. MYK toplantıları bir rutin olur, bazen de olağanüstü toplantılar olur.
O günkü toplantı tümüyle olağanüstü bir toplantı idi. Orada bir MYK kararı yok,
iddianamede büyük bir yanılgı var. Yazılı deftere geçen bir karar yoktur, bizim
imzamız da yoktur. MYK'dan çağrı olmasıiçin bütün MYK
üyelerinin hazır olması gerekmiyor, orada bulunanlar böyle bir çağrı yapmıştır.
Bu twitlerin atıldığı zaman orada olmadığımı daha
önce de ifade ettim. O MYK toplantısına kimin katıldığını da bilmiyorum. Siyasi
partiler sicil dosyası Yargıtay'da bulunan, dernek vakıf ve şirketlerden ayrı
çalışırlar. Her MYK üyesi de çağrı yapar, Eşgenel
başkan da çağrı yapar. MYK'nın bir bölümü de çağrı yapabilir. Bu konuda bunlar
önemli değildir. Ben uzun yıllar MYK üyeliği yaptım. Bu hiçbir partide de öyle
değildir. Kobani'nin IŞİD saldırısına uğramasından
sonra HDP'nin resmi ve siyasi tutumu her zaman Kobani halkının yanında olmuştur. Suruç'ta aylarca nöbetler
tutuldu. Yine HDP'den defalarca Kobani
halkı ile dayanışma çağrıları yapıldı. Demokratik tepki çağrıları yapıldı.
Bunların hiçbiri, 6 Ekim de dahil, bunların hiçbiri bir şiddet çağrısı
değildir, olamaz. Çağrının içeriğine bakacak olursanız muhatap kurumlardır.
Katliam tehdidinden kurtarılma amaçlıdır. Biz partimizin tüzüğüne bağlıyız.
Demokratik direniş, demokratik protestodur. Bir siyasi parti şiddet çağrısı
yapmaz, yapamaz. Bizim varlık sebebimiz şiddetsizliktir.
Böyle bir şey asla ve asla kabul edilemez. Ölen, yaşamını yitiren insanların
%90'ı HDP üyesidir. Biz de olay yerlerinde incelemede bulunduk. HDP MYK'sının
çağrısını sadece HDP MYK'sı yapmadı. Bir çok kurum ve kuruluş yaptı. Bu çağrı
yapılmadan evvel de çok kitlesel etkinlikler vardı. Dünyanın her yerinde
yapıldı. Arjantin ve Japonya'da bile Kobani ile
dayanışma çağrısı yapıldı. Bu nedenle bu çağrı şiddet çağrısıdır diye
değerlendirilemez. Partinin çağrısı demokratik bir protesto hakkıdır. Bizim
başka kurumların çağrılarına uyma, uymama gibi bir durumumuz söz konusu
değildir..." şeklinde
beyanda bulunmuştur.
46. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi bu duruşmada başvurucunun
üzerine atılı suçun katalog suçlardan olması karşısında tutuklama nedenleri var
kabul edilebilir ise de savunmasının alınmış olması, toplanması gereken ve etki
edebileceği delil bulunmaması birlikte değerlendirildiğinde, tutuklama
tedbirinden elde edilmek istenen sonucun adli kontrol tedbirleri ile de elde
edilebileceği gerekçesiyle tahliyesine karar vermiştir.
47. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tahliye kararına itiraz
etmiştir. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi 25/4/2017 tarihinde Başsavcılığın
itirazının reddine karar vermiştir.
48. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
49. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2),
§§ 64-89.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
50. Mahkemenin 4/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Arama Kararının Hukuka
Aykırı Olması Nedeniyle Özel Hayata Saygı ve Konut Dokunulmazlığı Haklarının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
51. Başvurucu 2017/6296 sayılı başvurusunda makul şüphe
olmaksızın evinde ve üstünde arama yapıldığını, koşulları oluşmadan gece arama
yapıldığını, dokunulmazlığa sahip olması nedeniyle evinde arama yapılmasının
hukuka aykırı olduğunu, arama kararında arama kararını gerektirecek herhangi
bir gerekçenin bulunmadığını, arama kapsamının ne olduğunun belli olmadığını,
soruşturma dosyası kapsamında arama yapılmasını gerektiren bir durum olmamasına
rağmen iki kez bu kapsamda arama işlemi yapıldığını belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
52. Bakanlık görüşünde, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi
uyarınca arama kararının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla tazminat yoluna
başvurulabileceği fakat başvurucu tarafından bu usule ilişkin yola
başvurulmadan bireysel başvuru yapıldığı ifade edilmiştir.
53. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
dilekçesinde dile getirdiği açıklamalara benzer açıklamalarda bulunmuştur.
2. Değerlendirme
54. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucu vekilinin şikâyetinin özü, arama kararının hukuka aykırı
olduğu iddiasıdır. Bu kapsamda iddiaların Anayasanın 20. ve 21. maddelerinde
güvence altına alınan özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı hakları
kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
55. Bununla birlikte, bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu
şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu
makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli
özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra
İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
56. Arama tedbirinin hukuka aykırılığını tespit edip
gerektiğinde yeterli giderim sağlama potansiyeli olduğu kabul edilen 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen
yola başvurulduğunda, derece mahkemelerinin hukuka aykırılığı tespit ve yeterli
giderim sağlama hususlarında karar verirken tedbirin özel hayata saygı hakkına
müdahale teşkil edip etmediği de dâhil olmak üzere somut olayın tüm koşullarını
dikkate almak durumunda olduğu açıktır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141.
maddesinde öngörülen yol, arama tedbirinin özel hayata saygı hakkına müdahale
ettiği durumlarda da etkili bir başvuru yolu niteliğindedir (Alaaddin Akkaşoğlu ve Akis
Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş. Başvurusu, B. No: 2014/18247,
20/12/2017, § 30).
57. Somut olayda başvurucunun, hukuk sisteminde mevcut yargısal
yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
59. Başvurucu; gözaltı ve tutuklama süreçlerinde suçlamalara
dair ayrıntılı şekilde bilgilendirilmediğini, soruşturma dosyasını inceleme
talebinin kısıtlama kararı gerekçe gösterilerek kabul edilmediğini, soruşturma
konusu suçların işlendiği iddia edilen tarihten uzun bir süre sonra -gözaltına
alınmasının hemen öncesinde- verilen kısıtlama kararında neden soruşturmanın
tehlikeye düşeceğinin açıklanmadığını, kısıtlama kararı dolayısıyla kendisine
yönelik suçlamaları ve bunların delillerini öğrenemediğini ve suçlamalara cevap
verme imkânı bulamadığını ileri sürmüştür. Başvurucuya göre soruşturma
mercilerinin bu tutumu silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
Zira bu durum kendisini Savcılık makamına göre dezavantajlı konuma
getirmektedir. Başvurucu sonuç olarak tutuklamaya karşı etkili bir şekilde
itirazda bulunma imkânından yoksun bırakıldığını ve savunma hakkının
kısıtlandığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği, adil yargılanma ve
etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
60. Başvurucu, 2017/6296 sayılı başvurusunda da yukarıdaki
şikâyetlere ek olarak kısıtlama kararına yaptığı itirazın itiraz yolu açık
olmak üzere reddedilmesi gerekirken kesin olarak reddedilmesi nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının, etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
61. Bakanlık görüşünde, başvurucunun ve müdafilerinin
tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere erişiminin olduğu ve bu nedenle bu
şikayetin açıkça dayanaktan yoksun olduğu ifade edilmiştir.
62. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
dilekçesinde dile getirdiği açıklamalara benzer açıklamalarda bulunmuştur.
b. Değerlendirme
63. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin sekizinci
fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
64. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Kısıtlama kararına yapılan itirazın itiraz yolu
açık olmak üzere reddedilmesi gerekirken kesin olarak reddedilmesi nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasının ayrıca incelenmesine gerek
görülmemiştir. Buradaki temel mesele kısıtlama kararı nedeniyle başvurucunun
tutuklamaya karşı etkili bir şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun
bırakılıp bırakılmadığının tespit edilmesidir. Bu nedenle başvurucunun bu
bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
65. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasıyla ilgili genel
ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2) [GK], §§ 169- 174.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
66. Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliği 27/1/2017 tarihinde 5271
sayılı Kanun'un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucu
hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak
"soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği" gerekçesiyle
müdafiinin dosya içeriğini incelemesinin ve
belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar vermiştir.
67. Kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı
hususunda herhangi bir belge veya bilgi bulunmamakla birlikte Diyarbakır 5.
Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği 21/2/2017 tarihi (bkz. § 43)
itibarıyla kısıtlılık 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası
uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
68. Başvurucuya yöneltilen suçlama, yasama dokunulmazlıklarıyla
ilgili Anayasa değişikliği yapılmadan önce Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından düzenlenen fezlekelerde belirtilen eylemlere ilişkindir. Bu
fezlekeler ve fezlekelere ekli soruşturma dosyalarının içeriğinin kısıtlama
kararının öncesinde milletvekili olan başvurucunun veya müdafilerinin erişimine
açık olmadığı yönünde herhangi tespit ya da iddia bulunmamaktadır.
69. Öte yandan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan
ifade alma işlemi sırasında başvurucuya, isnat edilen suçlamalara ilişkin
açıklamalarda bulunulduğu ve sorular yöneltildiği görülmektedir. Bu sorularda,
suça konu edilen olaylarla ilgili bilgi ve delillere ayrıntılı bir şekilde yer
verilmiştir. Başvurucu ve müdafileri ifade alma işlemi sırasında suçlamaya konu
olgulara yönelik savunmalarını dile getirmişlerdir (bkz. § 27). Yine Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığının tutuklama talep yazısında ve Diyarbakır 4. Sulh Ceza
Hâkimliğince verilen tutuklama talebinin reddi kararına yönelik itiraz
yazısında (bkz. §§ 28, 31) başvurucuya isnat edilen suçlamalara dair ayrıntılı
bilgi ve değerlendirmeler bulunmaktadır. Ayrıca Diyarbakır 5. Sulh Ceza
Hâkimliği tarafından yapılan sorgu işlemi sırasında başvurucuya üzerine atılı
suçlamaların anlatıldığı, başvurucunun da suçlama konusu olayların esasına
yönelik savunmasını etraflıca ifade ettiği görülmektedir (bkz. § 34).
Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar
verilirken de isnat konusu suçlarla ilgili değerlendirmelerde bulunulmuştur
(bkz. § 36). Son olarak başvurucu tarafından verilen tutukluluğa itiraz
dilekçesinde, suçlamalara ilişkin maddi olgulara da değinilmek suretiyle
detaylı bir savunma yapıldığı görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun ve
müdafilerinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden
bilgilere erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
70. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında kısa bir
süre devam eden soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı
nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda
bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
72. Başvurucu; yasama dokunulmazlığından yararlanmasına rağmen
hukuka aykırı bir şekilde tutuklandığını, olayda kuvvetli suç şüphesinin veya
suç işlediğine dair somut bir delilin olmadığını, suça konu paylaşımların
yapıldığı gün gerçekleştirilen HDP MYK toplantısına katıldığına veya bu HDP MYK
toplantısında suç işleme çağrısı yapıldığına yönelik bir karar alındığına
ilişkin herhangi bir tespit veya araştırmanın soruşturma makamlarınca
yapılmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
73. Anayasa'nın 38. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca
kendisini suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye hiç
kimsenin zorlanamayacağını ifade eden başvurucuya göre Savcılıkta ve sorgudaki
ifadelerinde, Twitter üzerinden yapılan suça konu açıklamaya
karşı aleyhe bir hususu beyan etmediğinden bahisle tutuklanması anılan
güvencenin ihlali sonucunu doğurmuştur.
74. Başvurucu, ayrıca tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi
kararlarının gerekçeden yoksun olduğunu ifade etmiştir.
75. Öte yandan -adli kontrol tedbiri uygulanarak- serbest
bırakılmasına ilişkin karara karşı Cumhuriyet savcısının itiraz yetkisinin
bulunduğu yönünde özel bir düzenlemenin olmadığına dikkat çeken başvurucu, bu
durumda Savcılığın anılan karara itirazda bulunmasının mümkün olmadığını, buna
rağmen itiraz yolu (Savcılık yönünden) kapalı olan bir karara karşı yapılan
başvuru neticesinde tutuklanmasına karar verildiğini, kararın bu bakımdan da
hukuka aykırı olduğunu iddia etmiştir.
76. Başvurucu son olarak hakkındaki tutuklama tedbirinin
suçların önlenmesi amacıyla değil HDP mensubu bir milletvekili olarak siyasi
faaliyetlerini engelleme ve muhalefetin susturulması amacıyla uygulandığını
belirtmiştir.
77. Bakanlık görüşünde; öncelikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
(AİHM) ve Anayasa Mahkemesinin tutukluluğa ilişkin benzer kararlarını
hatırlatmıştır. Bakanlık devamla Hâkimliğin karar verirken bireyselleştirmede
bulunduğunu, başvurucunun isnat edilen suçları işlemiş olabileceğinden
şüphelenilmesi için inandırıcı delilleri ortaya koyduğunu, tutuklama
nedenlerini açıkladığını, somut delillerle ilişkilendirmede bulunduğunu ve
tutuklamanın ölçülülüğü konusunda da bir değerlendirme yaptığını,
milletvekilliğinin tek başına tutuklamayı ölçüsüz kılmayacağını belirtmiştir.
Bakanlık, başvurucunun itirazın reddi kararının gerekçesiz ve şablon olduğu
yönündeki şikâyetine ilişkin olarak ise itiraza bakan Hâkimliğinin verdiği
kararda tutuklama kararının gerekçelerini aynen kabul etmesi nedeniyle
gerekçeli karar hakkının ihlal edilmediği görüşündedir. Bakanlık, başvurucunun
yasama dokunulmazlığının kaldırılmasıyla kendisinin ve mensubu olduğu partinin
milletvekillerin hedef alındığı yönündeki iddialarına karşılık sadece HDP'nin değil TBMM'de grubu bulunan dört siyasi partinin
154 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırıldığına dikkat çekmiştir.
Bakanlık, tutuklamanın hukuki olduğu için tutuklama tedbirinin siyasi amaçla
uygulandığı iddiasının doğru olmadığını ifade etmiştir. Bakanlık, açıklanan
nedenlerle tutuklamanın hukuki olmadığı iddiaları yönünden başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olduğunu belirtmiştir.
78. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında, Ayhan Bilgen
(2017/5974, 21/12/2017) kararına atıf yaparak tutuklanmasının hukuka aykırı
olduğunun açık olduğunu,üzerine atılı suçların
unsurlarının oluşmadığını, her iki fezlekedeki eylemlerin her hangi bir suça
vücut vermediğini, kuvvetli suç şüphesi olmadan tutuklandığını ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
79. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
80. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
81. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
82. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan bu
bölümdeki iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
(1) Genel
İlkeler
83. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 110-124.
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
84. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, ikinci fezlekeye
konu eylem (bkz. § 18) nedeniyle PKK silahlı terör örgütünün üyesi olma
suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
85. Diğer taraftan başvurucu, yasama dokunulmazlığından
yararlanmasına rağmen hakkında tutuklama tedbirinin uygulandığını iddia
etmektedir.
86. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci
cümlesinde; seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir
milletvekilinin "Meclisin kararı olmadıkça" tutulamayacağı, sorguya
çekilemeyeceği, tutuklanamayacağı ve yargılanamayacağı belirtilmiştir.
87. Bununla birlikte 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle
Anayasa'ya eklenen geçici 20. maddeyle bu maddenin TBMM tarafından kabul
edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla Bakanlığa, Başbakanlığa, TBMM Başkanlığına
veya -Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu- Karma Komisyon
Başkanlığına intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin
ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin
hükmün uygulanmayacağı düzenlenmiştir (bkz. § 20).
88. Başvurucunun da aralarında bulunduğu yetmiş milletvekili
tarafından dokunulmazlıkların kaldırılmasına
dair TBMM kararı niteliğinde olduğu ileri sürülerek anılan
düzenlemenin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur. Anayasa
Mahkemesi, bu düzenlemenin Anayasa'nın 85. maddesi kapsamında yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin bir karar olmadığı, Anayasa
değişikliği niteliğinde bulunduğu sonucuna ulaşmış; Anayasa değişikliklerinin
iptali istemine dair usule uyulmadığından talebin reddine karar vermiştir (AYM,
E.2016/54, K.2016/117, 3/6/2016, §§ 4-15).
89. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı dikkate
alındığında yapılan Anayasa değişikliği ile belirli aşamalardaki dosyalarla
ilgili olarak yasama dokunulmazlığı yönünden bir istisna getirildiği
anlaşılmaktadır. Başvurucunun, hakkındaki tutuklama kararına konu suçların bu
istisna kapsamında olmadığı yönünde bir iddiası bulunmamaktadır.
90. Nitekim Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliğince de başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken "6718
sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na eklenen geçici
20. madde uyarınca atılı suçlar yönünden yasama dokunulmazlığının bulunmadığı
ve bu nedenle soruşturma ve kovuşturma işlemi yapılabileceği" değerlendirmesinde
bulunulmuştur (bkz. § 34).
91. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun yasama
dokunulmazlığı nedeniyle tutuklanamayacağı söylenemez. Bu yönüyle başvurucu hakkında
uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır (Benzer yöndeki
karar için bkz. Gülser Yıldırım (2), § 132).
92. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
93. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Diyarbakır 5. Sulh
Ceza Hâkimliği, tutuklama kararında 6-7 Ekim
olayları kapsamında HDP'nin sosyal medya
hesabından HDP MYK adına yapılan çağrıları ve başvurucunun HDP MYK üyesi
olmasını dikkate alarak PKK silahlı terör örgütü üyesi olma suçu yönünden
kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 35).
94. Hakimlik, tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesi yönünden
sadece 6-7 Ekim olaylarına ilişkin
açıklamalarda bulunduğundan birinci fezlekedeki (bkz. § 18) eyleme ilişkin bir
değerlendirme Mahkememizce yapılmamıştır.
95. Anayasa Mahkemesi Gülser Yıldırım (2) kararında HDP MYK'sı adına yapılan çağrı (bkz.
§ 11) ile PKK tarafından yapılan çağrılar (bkz. §§ 9,10 ) arasında, yine bu
çağrılar ile söz konusu şiddet olayları (bkz. §§ 14, 15) arasında illiyet bağı
kurulmasının olgusal ve hukuki temellerinin olduğunun söylenebileceğini
belirtmiştir. Mahkeme Gülser Yıldırım yönünden bu sonuca ulaşırken
başvurucunun anılan çağrının iradesi dışında yapıldığını iddia etmediğine,
aksine çağrıyı sahiplenecek şekilde beyanda bulunduğuna dikkat çekmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 136-139).
96. HDP'nin sosyal medya hesabından
HDP MYK adına, halkın sokağa çıkması ve direnişe katılması yönünde çağrı
yapıldığı ve başvurucunun HDP MYK üyesi olduğu hususlarında kuşku
bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucu suça konu çağrının yapılması yönünde
bir iradesinin olmadığını her aşamada ifade etmiştir. Başvurucu, bu
ifadelerinde kendisinin katıldığı herhangi bir toplantıda çağrı yapılması
yönünde bir karar alınmadığını da istikrarlı bir şekilde söylemiştir (bkz. §§
34, 45).
97. Suça konu çağrının yapılmasının kararlaştırıldığı iddia
edilen HDP MYK toplantısında çağrının yapılmasına karar verildiği sırada
başvurucunun da hazır bulunduğuna ve bu çağrının başvurucu tarafından
sahiplenildiğine, dolayısıyla çağrının başvurucunun iradesi doğrultusunda
yapıldığına dair soruşturma makamlarının somut olgulara dayalı bir tespiti
bulunmamaktadır. Nitekim ilk kez tutuklamaya sevk edildiğinde başvurucunun
tutuklanması talebini reddeden Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliği de 28/1/2017
tarihli kararında benzer yönde gerekçelere yer vermiştir (bkz. § 29).
Soruşturma makamlarının aksi yöndeki değerlendirmelerinin dayanağı olan haber
metninde ise çağrı yapılmasına karar verildiği sırada başvurucunun HDP MYK
toplantısında hazır bulunduğuna ilişkin bir ibare bulunmamaktadır (bkz. § 35).
98. Bu itibarla eldeki belgelere göre somut olayda "suç
işlendiğine dair kuvvetli belirti"nin soruşturma
makamlarınca yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır (Benzer yöndeki
karar için bkz. Ayhan Bilgen,
2017/5974, 21/12/2017,§§ 118-122).
99. Anayasa Mahkemesince varılan bu sonuç karşısında tutuklama
nedenlerinin bulunup bulunmadığının, tutuklamanın ölçülü olup olmadığının ve
tutuklamanın hukuki olmadığına yönelik başvurucunun diğer iddialarının ayrıca
incelenmesine gerek görülmemiştir.
100. Son olarak tutuklama süreci ve eldeki belgeler dikkate
alındığında somut olayda başvurucunun Anayasa'da öngörülen amaç dışında siyasi saikle tutuklandığına ilişkin şikâyetinin yeterli temelinin
bulunmadığı değerlendirilmiştir.
101. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
102. Diğer taraftan başvurucu -Anayasa Mahkemesinin bazı
kararlarını emsal göstererek- tutuklanması nedeniyle seçilme hakkının doğrudan
sonucu olan yasama faaliyetine katılmasının engellendiğini, siyaset yapamaz
hâle geldiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıyla bağlantılı
olarak seçilme hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi,
başvurucunun temel şikâyetiyle ilgili olarak kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Bu nedenle somut olayın koşulları
dikkate alınarak başvurucunun seçilme hakkının ihlal edildiği iddiasının ayrıca
incelenmesi gerekli görülmemiştir (Benzer yöndeki karar için bkz. Ayhan Bilgen, § 126).
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
103. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının birinci cümlesi ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1)Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
104. Başvurucu 200.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
105. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmiştir. Başvurucu hakkındaki davada 21/4/2017 tarihinde başvurucunun
tahliyesine karar verilmiş ve başvurucu aynı gün serbest bırakılmıştır (bkz. §
46). Dolayısıyla başvurucunun tutukluluk hâli sona ermiştir. Bu durumda
tazminat dışında ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gereken bir hususun bulunmadığı anlaşılmaktadır.
106. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik
müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
107. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 515 TL harç ve 1.980 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.495 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Arama kararının hukuka aykırı olması nedeniyle özel hayata
saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 515 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.495 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Diyarbakır 8. Ağır Ceza
Mahkemesine (E.2017/196) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.