TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
LEYLA BİRLİK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/40882)
|
|
Karar Tarihi: 4/7/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Leyla BİRLİK
|
Vekili
|
:
|
Av. Ramazan
DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, milletvekili olan başvurucu hakkında uygulanan
yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve
soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve siyasi
faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin olması ve tutukluluk nedeniyle
milletvekilliği görevinin yerine getirilememesi nedenleriyle ifade özgürlüğü
ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/9/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
6. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar
tarafından kabul edilmiş tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün
gerçekleştirdiği terörist şiddet, bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene,
millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağırtehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak
bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati
sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2)
[GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).
7. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik
açılım süreci, çözüm süreci
ve Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi
gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden
itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde
azalmıştır. Ancak Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye'nin
güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden
artmaya başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim
olayları ve hendek olayları
olarak bilinen terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2), §§ 19-27).
8. Türkiye 2015 yılı Haziran ayından
itibaren yeniden yoğun bir şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu
kapsamda PKK tarafından Şırnak il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil
ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve
Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş'un
Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak, bu
barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu
yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim
adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda
terörist, halkın bu yerlere giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik
güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın
normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle
çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında
yaklaşık 200 güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı
imha edilmiştir.
9. Terör saldırılarının gittikçe yoğunlaştığı ve ülkenin birçok
bölgesine yayıldığı bu dönemde hem güvenlik güçleri hem de siviller hedef
alınmıştır. Bu bağlamda PKK tarafından başvurucunun seçim bölgesi olan
Şırnak'ta ve Cizre'de çok sayıda terör saldırları
gerçekleştirilmiştir. Bu terör saldırılarında önemli bir bölümü sivillerden
oluşan çok sayıda kişi hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştır.
B. Başvurucunun
Tutuklanmasına İlişkin Süreç
10. Başvurucu 7/6/2015 ve 1/11/2015 tarihlerinde yapılan
seçimlerde Halkların Demokratik Partisinden (HDP) Şırnak milletvekili olarak
seçilmiştir.
11. Başvurucu hakkında milletvekili olarak görev yaptığı dönemde
işlediği iddia olunan bazı suçlara ilişkin olarak Cumhuriyet başsavcılıklarınca
soruşturmalar yürütülmüştür. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının
birinci cümlesinde yer alan "Seçimden
önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin
kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve
yargılanamaz." hükmü uyarınca yasama dokunulmazlığına sahip
olan başvurucunun dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle on ayrı fezleke
düzenlenmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) sunulmak üzere Adalet
Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir.
12. Bu fezlekelerde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin
olay ve olgular şöyle özetlenebilir:
i. PKK terör örgütüyle bağlantılı olduğu belirtilen Fıratnews
adlı internet sitesinden 21/6/2015 tarihinde yapılan eylem çağrısı üzerine
3/7/2015 günü saat 22.00'de Abdullah Öcalan'a uygulandığı belirtilen tecridi
protesto etmek amacıyla yaklaşık 400 kişilik bir grubun önceden izin alınmadan
ve bildirim yapılmaksızın toplandığı, grubun içinde "Önderliğimize uygulanan tecridin hesabını soracağız"
[Dem-Genç demokratik gençlik, KJA kürdistan jinen azad (Kürdistan özgür kadın
hareketi] yazılı afiş, Abdullah Öcalan'a ait poster ve YPG flamalarının
taşındığı, grubun "Biji serok apo",
"Gençlik aponun
fedaisidir", "PKK
halktır, halk burada", "Be
serok jiyan na be" (Öndersiz yaşam olmaz.), "Selam selam imralıya bin selam" şeklinde sloganlar
atarak yürüdüğü, akabinde örgütün Devrim
Çarkı isimli marşını okudukları ve örgüt için ölenlere saygı
duruşunda bulundukları, bu gösteriye başvurucunun da katıldığı, başvurucunun
Abdullah Öcalan'ın posterinin önünde durarak örgütün silahlı mücadele eylemini
övdüğü, örgüt liderinin posteri önünde bulunmak suretiyle silahlı yönteme
başvurmayı teşvik ettiği, izinsiz ve kanuna aykırı toplantı yürüyüşüne dönüşen
toplantıya katılarak 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet ettiği ileri sürülmüştür.
ii. 15/7/2015 tarihinde 2911 sayılı Kanun'a muhalefet etmek ve
terör örgütü propagandası yapmak suçları iddiasıyla yakalanarak haklarında adli
işlem yapılan üniversite öğrencileri ile ilgili olarak aralarında başvurucunun
da bulunduğu yaklaşık 250 kişilik bir grubun HDP Şırnak İl Başkanlığı önünde
toplandığı, grubun "Kürdistan faşizme
mezar olacak, faşizme karşı omuz omuza, PKK halktır halk burada, katil Erdoğan
hesap verecek, katil devlet hesap verecek, Cizre halkı yanlız
değildir, Silopi halkı yanlız değildir, devrim isyan
özgürlük, her yer direniş her yer Suriçi"
şeklinde sloganlar atıldığı, ardından grubun yürüyüşe başladığı, Cumhuriyet
Meydanına geldikleri esnada "katil
devlet hesap verecek, katil devlet Kürdistan'dan defol, vur vur inlesin,
hepiniz or.. çocuğusunuz,
yaşasın öğrenci dayanışması" şeklinde sloganlar attığı ve
bölücü terör örgütü PKK'nın marşını okuduğu, yapılan basın açıklamasının
ardından başvurucunun buarada yaptığı konuşmasında "... yedi
aydır Kürdistan'da bir katliam, bir vahşet yaşanmakta. Kürt halkının kendi
sorunlarını çözmesi için ve iradesinin tanınmaması üzerine, kendi öz gücüyle,
kendi kendini idare etme hakkını, talebiniöz yönetim
ilan ederek vermiştir. Malesef bu öz yönetim talimine
karşı devlet, AKP iktidarı savaş ilan etmiştir. Yedi aydır Silvan'da,
Nusaybin'de, Sur'da, Cizre'de ve maalesef son iki
gündür Silopi ve Cizre eklenmek üzere sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Bu
sokağa çıkma yasağında gayri ahlaki, gayri insani bir durumdur. Ahlaksızca,
vicdansızca evler tek tek basılmakta hukuksuzca,
yargısızca insanlar sokak ortasında infaz edilmektedir. Şu bilinsin burası
Botan. Kürdistan'ın kalbidir. Kürdistan'da, Botan'dan kürt
halkı kırk yıldır mücadele vermektedir. Kürt halkının
ilinden düşürmediği eşitlik, kardeşlik, temel hak ve hürriyetler karşılığını
savaş ilanı ile bulmuştur. Bu yedi aylık süreçte yedine yetmiş çocuk, onlarca
çocuk, onlarca kadın, onlarca yurtever çocuğumuz
öldürülmüş, genç çocuklarımız sokak ortasında vurulmuş, vurulduktan sonra hala
vicdanı ve ahlakı yetmemiş olan kolluk kuvvetleri çocuklarımızın boynuna ip
bağlayarak zırhlı aracın arkasında sürüklemiştir. Bu da yetmemiş Van'da , Muş'ta,
Varto'da E.V gerilla arkadaşın bedeni işkence edildikten sonra çırılçıplak
soyulup yolun ortasına atılmıştır. Bu onların ahlaksızlığıdır. Yaşamın her
alanında, her şeyinde, her alanında bir herşeyin de
ahlakı vardır. Savaşın da bir ahlakı vardır. Maalesef ahlaklarını yitirmişler,
vicdanlarını yitirmişler. Dün gece yine Şırnak' ta kız öğrenci yurdu Cizre ve
Silopi' deki olayları protesto etmek için gürültü yapan dokuz kız çocuğu
hakaret edilerek, taciz edilerek yurdun içinden çıkartılıp emniyete
götürülmüştür. Bu görünmeyen yüzüdür. Şu anda Silopi'de yapılan katliamın ve
hazırlığın haddi hesabı yoktur. Yetmiş tane, yetmiş kişilik doktor ekibi,
yüzlerce biliyoruz tank hastanelere nakil edilmiştir. Yine Silopi hastanesi şu
anda abluka altına alınmış. Cizre'den, Silopi'den telefonlar alıyoruz. İnsanlar
hastaların olduğunu ve hastaneye götüremediklerini söylüyorlar. Biz buradan
yine söylüyoruz. Kürt halkı nasıl ki Rojova'da bir
devrim gerçekleştirmiş, Kürt halkı bu gün Kürdistan'da o devrimi tekrar yeniliyecektir.kendi öz gücüyle
defalardır çağrıda bulunuyoruz. Tekrar ediyorz. Bütün
demokratik güçlere. Insanım diyen vicdanımvar
diyen herkesin kürdistanda yapılan bu savaşa, bu
katliama sessiz kalmamaları çağrısını yineliyoruz. Bütün demokratik güçler,
buradan Kürt halkına, Avrupadaki kürt
halkına, yine rojhilat, bakur,
başudaki kürt halkına.
Bugün Kürdistan'da yürütülen savaşa sahip çıkmasını bulundukları her alanda
vicdanı olan herkesin bu savaşa dur demesini ve iradesini ortaya koymasını
bekliyoruz." şeklinde beyanda bulunarak halkı kin ve düşmanlığa
alenen tahrik suçunu işlediği vekanuna aykırı hâle
gelen gösteriye katılması nedeniyle 2911 sayılı Kanun'a muhalefet ettiği ileri
sürülmüştür.
iii.20/7/2015 tarihinde Suruç'ta (Diyarbakır) gerçekleştirilen
bombalı saldırıyı protesto etmek amacıyla 21/7/2015 günü yaklaşık 600 kişilik
bir grubun toplandığı, grubun önünde Abdullah Öcalan'ın posterinin taşındığı,
yürüyüş esnasında grubun "Biji serok apo",
"Her yerde intikam",
"PKK halktır halk burada",
"Katil İŞİD, işbirlikçi AKP",
"Katil devlet hesap verecek"
şeklinde sloganlar atıldığı ve toplanan kalabalığın zafer işareti yaparak
örgütün marşını okuduğu, başvurucunun da bu gösteriye katıldığı, başvurucunun
Abdullah Öcalan'ın posterinin yanında bulunmak suretiyle örgütün silahlı
mücadele eylemini övdüğü, silahlı yönteme başvurmasını teşvik ettiği, izinsiz
ve kanuna aykırı toplantı yürüyüşüne dönüşen toplantıya katılarak 2911 sayılı
Kanun'a muhalefet ettiği ileri sürülmüştür.
iv. 3/12/2015 tarihinde Şırnak'ta güvenlik güçlerince PKK'ya
yönelik operasyon esnasında öldürülen H.L.B. adlı örgüt mensubunun cenazesinin
adli işlemler için Şırnak Devlet Hastanesi morguna getirildiği, burada
başvurucunun da bulunduğu yaklaşık 350 kişilik grubun toplandığı, grup
tarafından "Şehit namırın
(Şehitler ölmez.), PKK halktır halk burada,
Öcalan, katil devlet hesap verecek, intikam" şeklinde sloganlar
atıldığı, cenazenin terör örgütü PKK'yı simgeleyen beze sarılı tabut ile
çıkarıldığı, grup tarafından yapılan yürüyüş ve cenazenin taşınması esnasında
Abdullah Öcalan posteri ile H.L.B.nin ve örgütün
simgesi bulunan fotoğraflarının taşındığı, başvurucunun da örgüt mensubunun
cenaze merasimine katılarak örgütün silahlı yönteme başvurmasını övdüğü ve bu yönteme
başvurmayı teşvik ettiği ileri sürülmüştür.
v. 20/12/2015 günü,başvurucunun Şırnak
Devlet Hastanesinde görevli polis memurunun yanında hastanedeyken, çatışmada
yaralanan ve durumunun ağır olduğu ifade edilen bir askerî personelhakkında
"Bizimkiler bir pislik daha indirip
temizlemişler." şeklinde, polis memurunun uyarısı üzerine
başvurucunun "Siz hepiniz işgalcisiniz,
Kürdistanımızda kendi topraklarımızda insanları
öldürüyorsunuz, Kürt halkını öldürüp zulmediyorsunuz, size bu yaptıklarınızın
hesabını tek tek soracağız." ve "Siz hepiniz işgalcisiniz, Kürdistanımızda
kendi topraklarımızda insanları öldürüyorsunuz, kürt
halkını öldürüp zulmediyorsunuz." şeklinde beyanlarda bulunduğu, bu ifadeleriyle PKK'nın
korkutucu gücünü kullanarak polis memurunu tehdit ve ona hakaret ettiği, ayrıca örgütün silahlı eylemini
sahiplenerek meşru gösterdiği ve silahlı mücadele yöntemini benimseyerek
şiddete teşvik ettiği ileri sürülmüştür.
vi. Cizre'de gerçekleştirilen operasyon esnasında Cizre Devlet
Hastanesi çalışanı A.Y.nin hayatını kaybetmesi
nedeniyle başvurucunun da aralarında bulunduğu yaklaşık 100 kişilik bir grubun
31/12/2015 ve 1/1/2016 tarihlerinde Şırnak Devlet Hastanesi önünde toplandığı
ve "Katilleri tanıyoruz, unutmayacağız,
hesap soracağız, şehit namırın"
yazılı bir pankartın arkasında yer aldığı, başvurucunun bu şekilde örgütün
şiddet içeren silahlı mücadelesini övdüğü ileri sürülmüştür.
vii. 7/1/2016 günü, Şırnak'ta etkisiz hâle getirilen PKK örgüt
mensubu iki kişinin cenazelerini alamadıkları gerekçesiyle Şırnak Devlet
Hastanesi önünde aralarında başvurucunun da bulunduğu yaklaşık 250 kişilik bir
grubun toplandığı, grubun "Şehit namırın" şeklinde slogan attığı,
başvurucunun burada yaptığı konuşmada
"Dirliğiniz ve mücadeleniz için size saygılar sunuyoruz. Aileler burada.
Diyorlar ki cenazeler yerdedir. Cizre'de ve Silopi'de bu yasaklamalar devam
ettikçe, morglarda bu cenazeler duracaktır. Biz cenazelerimizi defnetmeyeceğiz.
Bu ktliam ve vahşet gerçekten kabul edilemez. Şimdi
buradan sessizce dağılıyoruz. Şehitler ölmez." şeklinde söz
söylemesi nedeniyle terör örgütünün silahlı mücadele içeren yöntemini övdüğü ve
şiddet içeren bu silahlı mücadeleyi de alenen teşvik ettiği, kanuna aykırı hâle
gelen gösteriye katılması nedeni ile 2911 sayılı Kanun'a muhalefet ettiği ileri
sürülmüştür.
viii. Cizre'de güvenlik güçlerince PKK'ya yönelik operasyon
esnasında öldürülen örgüt mensuplarının cenazelerinin defnedilmek üzere
12/1/2016 günü Şırnak'ta belediye mezarlığına götürülürken cenazelerin araçtan
indirildiği ve tabutların üzerine terör örgütünü simgeleyen bezlerin örtüldüğü,
cenaze merasimine katılan topluluğun "Şehitler ölmez, yaşasın Kürdistan direnişi, yaşasın
önder Apo" şeklinde sloganlar attığı,
örgütün marşının çalındığı, başvurucunun burada gruba hitaben “...Zahmetli dönemdir ama başımız diktir, bilsinler
ki S.nin gözleriyle, P.nin
yüreğiyle, F.nin gülüşüyle biz bu mücadeleye devam
edeceğiz, biz mücadelemizi yükselteceğiz, işgalci
devlet kuvvetiyle bu gün kutsal değerlerimiz üzerine gelmişlerdir, mezarlığımız,
şehitlerimiz, istiyorlar ki şehitlerimiz mahallelerde kalsın, izin vermiyorlar
şehitlerimizi gönlümüze göre ve değerlerimize göre defnedelim.” şeklinde
konuşma yaparak örgüt mensubu kişilerin mücadelesini, örgütün amacını ve şiddet
içeren silahlı mücadelesini övdüğü, örgütün alenen şiddet içeren eylemlerine
kişileri teşvik ettiği ileri sürülmüştür.
ix. Cizre'de güvenlik güçlerince PKK'ya yönelik operasyon
esnasında öldürülen M.K., A.P. ve A.T. adlı örgüt mensuplarının cenazelerinin
defnedilmek üzere 22/1/2016 günü Şırnak'ta belediye mezarlığına götürülürken
cenazelerin araçtan indirildiği ve tabutların üzerine bölücü terör örgütünü
simgeleyen bezlerin örtüldüğü, cenaze merasimine katılan topluluğun "Ey şehit kanın yerde kalmayacak",
"Yaşasın başkan Apo" şeklinde
Kürtçe sloganlar attığı, başvurucunun da terör örgütünün propagandasına dönüşen
bu cenaze merasimine katılarak terör örgütünün şiddet içeren silahlı
mücadelesini övdüğü, bu mücadeleyi meşru göstermek amacı ile şiddet içeren bu
yöntemi teşvik ettiği ileri sürülmüştür.
13. 2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir
bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının
artması dolayısıyla siyasi çevrelerde ve kamuoyunda milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması hususunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda değişiklik yapılmasını öngören kanun teklifi
12/4/2016 tarihinde TBMM Başkanlığına sunulmuştur. Bu teklif, hâlihazırda Bakanlıkta,
Başbakanlıkta, TBMM Başkanlığında, Anayasa ve Adalet Komisyonlarının
üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan yasama dokunulmazlığı dosyalarıyla
ilgili olarak Anayasa ve TBMM İçtüzüğü'nde öngörülen
yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin usulün uygulanmamasını ve bu
dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili mercilere iade edilmesini
öngörmektedir.
14. Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre
maddenin TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla maddede
sayılan mercilere intikal etmiş dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin
ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin
hüküm uygulanmayacaktır. Ayrıca Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren on beş gün içinde; Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, TBMM Başkanlığında, Başbakanlıkta ve
Adalet Bakanlığında (Bakanlık) bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına
ilişkin dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili mercie iade edileceği
öngörülmüştür.
15. Böylece Bakanlık verilerine göre Adalet ve Kalkınma Partisi
(AKP) grubuna mensup 29 milletvekiline ait 50, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)
grubuna mensup 59 milletvekiline ait 215, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)
grubuna mensup 10 milletvekiline ait 23, HDP grubuna mensup 55 milletvekiline
ait 518 ve 1 bağımsız milletvekiline ait 5 fezlekeyle ilgili olarak yasama donulmazlığına ilişkin hükümler uygulanmamış; bu dosyalar
gereği için ilgili mercilere iade edilmiştir.
16. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki 10 adet fezlekeye konu olan
soruşturma dosyaları da Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü aracılığıyla
2016 yılının Haziran ayında gereğinin takdir ve ifası içinŞırnak Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
17. Şırnak Başsavcılığı, uhdesinde bulunan soruşturma
dosyalarının "gerek tarafları gerekse
de yapılan soruşturmaların niteliği ve içeriği itibari ile hukuki ve fiili
irtibat bulunduğu ve usul ekonomisi açısından soruşturmanın birlikte
yürütülmesinin gerektiği" gerekçesiyle birleştirilmesine karar
vermiştir.
18. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkındaki
fezlekelere konu tüm soruşturma dosyalarının 2016/1622 sayılı soruşturma
dosyasında birleştirilmesine karar verilmiştir. Böylece başvurucu hakkında
düzenlenen fezlekelerde suça konu edilen fiillerin birlikte değerlendirilmesi
söz konusu olmuştur.
19. Diğer taraftan başvurucu, ifadesi alınmak üzere soruşturma
makamları tarafından 30/92016, 3/10/2016 ve 4/10/2016 tarihlerinde kendisine
çağrı kâğıdı gönderilerek savcılıklara davet edilmiş ancak bu çağrılara uymamış
ve ifade vermek üzere Savcılığa gitmemiştir. Bu sürecin öncesinde dokunulmazlıklara
ilişkin Kanun teklifinin TBMM Başkanlığına sunulmasından sonra HDP Eş Genel
Başkanı Selahattin Demirtaş 19/4/2016 tarihinde TBMM'de yaptığı grup
konuşmasında "Biz mahkemelerde
süründürüleceğiz, yok öyle bir şey. Sunu da net olarak söyleyeyim: Bu hafta
öbür hafta dokunulmazlıklarımızı kaldırabilirler. Fakat tek bir arkadaşım kendi
ayağıyla ifade vermeye gitmeyecek. Nasıl götürüyorlarsa kendileri bilirler. Bu
iş öyle kolay olmayacak. Zannediyorlar ki dokunulmazlığı kaldırırız,
tereyağından kıl çeker gibi bunları mahkemenin önüne atarız, yok öyle yağma."
şeklinde ifadeler kullanmıştır.
20. Şırnak
Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu hakkında yürütülen soruşturma dosyasında
kısıtlama kararı verilmesi talebiyle Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda
bulunmuştur. Anılan Hâkimlik 3/11/2016 tarihinde, başvurucu hakkındaki
soruşturma dosyasına ilişkin olarak
"soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği" gerekçesiyle
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin (2)
numaralı fıkrasıuyarınca müdafiinin
dosya içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına
karar vermiştir.
21. Öte yandan Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca 3/11/2016 tarihinde, başvurucunun "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak"
suçlamasıyla gözaltına alınmasına karar verildiği belirtilerek "yakalanarak gözaltına alınabilmesi
amacıyla" evinde veya işyerinde 3/11/2016-4/11/2016 tarihleri
arasında arama işlemi yapılması talebiyle Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğine
başvuruda bulunulmuştur. Hâkimliğin 3/11/2016 tarihli kararı ile başvurucunun yakalanarak gözaltına alınabilmesi
amacıyla arama yapılmasına karar verilmiştir.
22. Başvurucu bu kapsamda 4/11/2016 tarihinde Mardin'in Midyat
ilçesinde yakalanarak gözaltına alınmış, aynı gün helikopterle Diyarbakır'a,
buradan da hakkında soruşturma işlemlerinin yürütüldüğü Şırnak Cumhuriyet
Başsavcılığına getirilmiştir.
23. Başvurucu 4/11/2016 günü ifadesi alınmak üzere Şırnak
Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmiştir. İfade tutanağında belirtildiğine
göre başvurucuya ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen suçlamalar
açıklanmıştır. Başvurucu "... Söz
konusu soruşturma kapsamında ifade vermeyeceğim. İfade vermeme gerekçem şudur.
Sizin makamınıza veya şahsınıza karşı herhangi bir tavrım yoktur. Ancak
Türkiye'de Anayasaya aykırı bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisinde
talimatla yasama dokunulmazlıklarımız kaldırıldı. Bir suç işlendi ve eğer şimdi
siz de bu suça ifade talebinizle ortak olmaktasınız. Çünkü yasaya aykırıdır. Bu
yüzden geldiğimiz son aşamada dün gece itibariyle eş başkanlarımız da dahil
olmak üzere yapılan operasyon bir darbedir, siyasi bir darbedir, AKP
hükümetinin ve Sayın Recep Tayip Erdoğan'ın talimatı ile maalesef yargı ve
emniyet işlem yapmaktadır. Tam bağımsız bir yargılamadan korkmuyor ve
bağımsızlığına inansaydım gerekli sorularak cevap verecektim."şeklinde beyanda bulunarak
suçlama hakkında bir açıklama yapmamıştır.
24. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı 4/11/2016 tarihinde "kuvvetli
suç şüphesinin bulunması, suça
dair yasada yazılı cezanın üst haddi, kaçma şüphesinin bulunması ve katalog
suçlardan oluşu" gerekçesiyle başvurucuyu tutuklanması
istemiyle Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
25. Savcılığın talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde Şırnak Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında,
başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu
sırada da başvurucunun avukatları hazır bulunmuştur. Başvurucu, Hâkimlikteki
ifadesinde Savcılık aşamasında verdiği ifadesini tekrar ettiğini belirtmiş ve
devamında "... 7 Haziran'da biz
seçildik ve 6 milyon oy aldık. Şu an HDP milletvekili sıfatıyla buradayım ... O
zaman da Kürt sorununun çözülmesi için bir müzakere masası kuruldu ve sayın
Abdullah Öcalan ile görüşmeler yapılmaktaydı. Hem AKP hükümeti hem de
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bizim müzakere masasını devirdiler ve bizim
seçilmemizi kabul etmediler, yine kavga ve savaş ortamını hazırlayarak 1
Kasım'da tekrar seçimlerin olmasını amaçladı, yine de biz seçildik. Kaos ve
savaş ortamına rağmen yine biz seçilerek meclise gittik. Ne yazık ki AKP
hükümeti bunu sindiremedi ve hem dokunulmazlığımızı elimizden aldılar hem de
Mecliste hukuk dışı yasalar çıkardılar. Ne yazık ki seçimlerden sonra savaş
ortamı oluştu, akabinde 15 Temmuz darbesi gerçekleşti, bizim mücadelemiz
tamamıyla birlikte yaşam ve barış ortamı hazırlanacak diye umut ediyorduk, ne
yazık ki AKP kendi çıkarları ve iktidarı uğruna yine kaos ortamına ülkeyi
sürükledi. Şu an Türkiye devleti KHK ve OHAL süreciyle yönetiliyor. Herhangi
bir yasa ve hukuk kalmamıştır, tamamı ayaklar altına alınmıştır. Hâkimlik
makamına saygım sonsuzdur ve hesabını veremeyeceğim bir suçum yoktur. Ben bu
halkı temsil ediyorum ve yalnızca bu halk bana hesap sorabilir, muhatabım halktır
ve siyasetçi olduğum için muhatabım da halktır. Ama ne yazık ki Recep Tayyip
Erdoğan tek iktidar ve tek adam olmak için şuan ne
hukuku bıraktı ne demokrasiyi ne de basın özgürlüğünü bıraktı. Şu an bir
tiyatro oynanıyor. Bu tiyatronun figüranı olmayacağım bu yüzden bana sorulan
soruları cevaplamayacağım, beni buraya getirmeleri dahi suçtur. Şu an bile yasa
çiğneniyor, çünkü halen vekilim. Hakların kardeşliği için onurlu bir barış için
mücadelemize devam edeceğiz, biliyoruz ki er ya da geç bu vatanı AKP zihniyetine
ve faşist zihniyete bırakmayacağız. Üzerime atılı olan suçlamayı kabul
etmiyorum. Yapılan yargılamayı kabul etmediğim için herhangi bir talepte de
bulunmuyorum." şeklinde beyanda bulunmuş ve kendisine isnat
edilen suçlamalara ilişkin bir açıklama yapmamıştır. Başvurucunun müdafileri
ise tutuklama işleminin hukuka aykırı olduğunu ve tutuklama nedenlerinin
bulunmadığını belirterek başvurucunun serbest bırakılmasını talep etmişlerdir.
26. Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğinin 4/11/2016 tarihli kararı ile başvurucunun
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir.
27. Anılan kararda kuvvetli suç şüphesinin varlığı "Şüphelinin beyanlarının AİHS 10/2 ve T.C.
Anayasası'nın 26/2 hükümlerine aykırı olduğu, AİHM kararlarında belirtildiği
üzere şiddet çağrısı ve terör propagandasının ifade özgürlüğü kapsamında
değerlendirilmediği, buna ilişkin kanuni düzenlemelerin bulunduğu, ulusal
güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin
sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu
güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin, ülkesi ve milleti ile
bölünmez bütünlüğünün korunması, suçluların cezalandırılması gibi meşru
amaçların olması, şüphelinin beyanlarının içeriği ve dosya kapsamında birleşen
dosyalar, bu dosyaların içeriği, ayrıca hakkında yazılan fezleke içerikleri gözönüne alındığında şüphelinin eylemlerinin propaganda
boyutunu aştığı, silahlı terör örgütü PKK'nın hiyerarşik yapısına dahil olduğu,
örgütün stratejisini ve eylemlerini benimsediği, dolayısıyla şüphelinin
eyleminin artık Türk Ceza Kanunu'nun 314/2 maddesinde belirtilen silahlı terör
örgütüne üye olma suçunu oluşturduğu" şeklinde ifade
edilmiştir.
28. Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğinin başvurucunun tutuklanmasına
ilişkin kararın tutuklama koşullarına ilişkin bölümü ise şöyledir:
" Suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil
durumu, suç için kanunda öngörülen cezanın üst sınırı ve atılı suç için yasada
öngörülen ceza miktarı, isnat edilen suçun CMK 100'de belirtilen katalog
suçlardan olması ve bu nedenle yasal olarak tutuklama nedeninin var olması,
tutukluluğun bu aşamada ölçülülük ilkesine uygun olacağı, bu aşamada adli
kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz olacağı gerekçeleriyle tutuklanmasına
[karar verildi.]"
29. Başvurucu 17/11/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiştir. Şırnak 2. AğırCeza Mahkemesinin 1/12/2016
tarihli kararıyla itirazın reddine karar verilmiştir.
30. Anılan karar 7/12/2016 tarihinde başvurucu tarafından
öğrenilmiştir.
31. Başvurucu 23/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
32. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığının 18/11/2016 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma, halkı kin ve
düşmanlığa alenen tahrik etme, suç örgütlerinin isimlerini kullanarak tehditte
bulunma, hakaret ve kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme,
yönetme, bunların hareketlerine katılma suçlarını
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde
kamu davası açılmıştır.
33. İddianamede, PKK silahlı terör örgütüne ilişkin bazı
değerlendirmeler yapıldıktan sonra başvurucu hakkında daha önce düzenlenen on
ayrı fezlekedeki olaylar (bkz. § 13) suçlamaya konu edilmiştir. İddianamede
ayrıca "6718 sayılı Kanun'un 1.
maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na eklenen geçici 20. madde uyarınca
atılı suçlar yönünden yasama dokunulmazlığının bulunmadığı ve bu nedenle
soruşturma ve kovuşturma işleminin yapılabileceği"
değerlendirmesinde bulunulmuştur. Son olarak Savcılık, başvurucuya yöneltilen
eylemlere ilişkin hukuki değerlendirmelerini ortaya koymuştur. Bu
değerlendirmeler özetle şöyledir:
"... Örgütün lideri Abdullah Öcalan'ın
posterinin önünde durduğu, gerek örgütün sözde marşının çalınıp ölen örgüt mensupları
için saygı duruşunda bulunulması ilesilahlı mücadele
eylemini övdüğü, sözde örgüt liderinin posteri önünde bulunmak suretiyle
silahlı yönteme başvurmayı teşvik ettiği, söz konusu izinsiz ve kanuna aykırı
toplantı yürüyüşüne dönüşen toplantıya katılarak 2911 sayılı yasanın 28/1
maddesinde belirtilen suçu da işlediği;
...
... Terör örgütünün propagandasına dönüşen
çatışmada öldürülen örgüt mensubunun cenaze merasimine katılarak örgütün
silahlı yönteme başvurmasını övdüğü ve bu yönteme başvurmayı teşvik ettiği;
... Şüphelinin örgütün amacını ve şiddetini
meşrulaştırmak için silahlı mücadeleyi övdüğü ve bu yönteme başvurmayı açıkça
teşvik ettiği ve meşrulaştırdığı,
...
Şüphelinin [fezlekelerde] anlatılan 10 olayın oluş şekli ve içeriklerine
bakıldığında, terör örgütünün toplantısı haline gelen olaylara katılmış olması,
örgütün siyasi kanadı içerisinde olması nedeniyle organik bağın gerçekleşmiş
olduğu, şüphelinin eylemlerinde süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk bulunması,
bazen de bu olmadan örgüt ile girdiği organik bağ çerçevesinde, yine geri cephe
ve kent çalışmalarına yönelik yoğunluk, süreklilik ve çeşitlilik gösteren kent
faaliyetlerinde bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde şüphelinin
eylemlerinin propaganda boyutunu aştığı silahlı terör örgütü PKK ile arasında
organik bağın kurulduğu, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olması nedeni ile
silahlı terör örgütü PKK terörörgüte üye olmak suçunu
işlediği anlaşıl[mıştır].
34. Başvurucu hakkındaki dava Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesine
tevzi edilmiş,21/11/2016 tarihinde iddianamenin kabulüne karar verilmiş ve
E.2016/80 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Aynı tarihte
yapılan inceleme sonucunda başvurucunun tutukluluğunun devamına karar
verilmiştir.
35. Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/1/2017 tarihli kararıyla
başvurucunun tahliyesine karar verilmiş ve hakkında yurt dışına çıkmama şeklinde
adli kontrol tedbiriuygulanmıştır.
36. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
37. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2),
§§ 64-89.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
38. Mahkemenin 4/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Yakalama ve Gözaltına
Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu; milletvekili oluşunun ve dokunulmazlığının devam
ettiği hususları dikkate alınmaksızın hakkında yakalama ve gözaltı
tedbirlerinin uygulandığını, bu tedbirlerin ölçülü olmadığını belirterek
Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
40. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
42. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
43. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olması yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
44. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, kanunlarda belirtilen koşullar
dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile
kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna
çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve
manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin
bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir. Bununla birlikte
aynı Kanun'un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği
belirtilmektedir (Zeki Orman, B.
No: 2014/8797, 11/1/2017, § 27).
45. Anayasa Mahkemesi, Kanun'da öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
46. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan
kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel
başvuruda ihlal sonucuna varılmasının -özgürlükten mahrûm
kalmanın sona ermesi bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin
olması mümkün görünmemektedir. Zira gözaltına alma kararı hukuka aykırı da olsa
kişi, hâkim tarafından tutuklandığından gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu
yönündeki bir tespit ve ihlal kararı tutuklu
kişinin serbest kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel
başvuru kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı, ancak (talep etmesi
hâlinde) başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).
47. Somut olayda başvurucu hakkında verilen gözaltı kararının
hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza
Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı; Günay Dağ ve diğerleri, § 145) da bu
kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek
olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla gözaltı
kararının hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Öte yandan başvurucunun yasama dokunulmazlığından
yararlanmaya devam ettiği yönündeki iddiasının tutuklamanın hukuki olmadığı
yönündeki şikâyetiyle birlikte incelenmesi uygun görülmüştür.
48. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
50. Başvurucu; Anayasa ile öngörülen usulün dışında
dokunulmazlığı kaldırılarak tutuklandığını, ayrıca isnat edilen eylemlerin
ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve siyasi
faaliyette bulunma hakkı kapsamında olduğu gerekçeleriyle tutuklanmasının
hukuki olmadığını, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
51. Başvurucuya göre soruşturmaya ve isnada konu suçların
tamamının değişik tarihlerde milletvekili sıfatıyla katıldığı miting, basın
açıklaması gibi etkinliklerde yaptığı konuşmalardır ve bu faaliyetlerin ifade
özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekirken bunlar suça konu edilmiştir.
52. Başvurucu; tutuklama kararının hukuka aykırı olarak
verildiğini, tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının somut vehukuki gerekçeden yoksun olduğunu, kuvvetli suç şüphesini
ortaya koyan bir delilin bulunmadığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca
milletvekili olması nedeniyle adli kontrol hükümlerinin uygulanması yerine ölçülük ilkesinin ihlal edilerek tutuklama kararı
verildiğini vekaçma şüphesini gösteren somut bir
olgunun bulunmadığını belirtmiştir.
53. Tutuklama dolayısıyla milletvekili olarak siyasi
faaliyetlerini yerine getiremediğine değinen başvurucu; hakkındaki tutuklama
tedbirinin Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi saiklerle
uygulandığını, bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıyla bağlantılı
olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 18. maddesinin de ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
54. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
55. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
56. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
57. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2),§§
110-124.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
58. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, on ayrı fezlekeye
konu eylemler (bkz. § 13) nedeniyle PKK silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
59. Diğer taraftan başvurucu; Anayasa ile öngörülenin dışında
bir usulle dokunulmazlığının kaldırıldığını, bu nedenle yasama
dokunulmazlığından yararlandırılması gerektiğini ve hakkında tutuklama tedbiri
uygulanamayacağını iddia etmektedir.
60. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci
cümlesinde; seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir
milletvekilinin "Meclisin kararı
olmadıkça" tutulamayacağı, sorguya çekilemeyeceği,
tutuklanamayacağı ve yargılanamayacağı belirtilmiştir.
61. Bununla birlikte 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle
Anayasa'ya eklenen geçici 20. maddeyle, bu maddenin TBMM'ce kabul edildiği
20/5/2016 tarihi itibarıyla Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına veya -Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden
kurulu- Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş olan dosyalar hakkında
Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama
dokunulmazlığına ilişkin hükmün uygulanmayacağı düzenlenmiştir (bkz. § 14).
62. Başvurucunun da aralarında bulunduğu 70 milletvekili
tarafından "dokunulmazlıkların kaldırılmasına dair TBMM kararı niteliğinde
olduğu" ileri sürülerek anılan düzenlemenin iptali istemiyle Anayasa
Mahkemesine başvurulmuştur. Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemenin Anayasa'nın 85.
maddesi kapsamında yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin bir karar
olmadığı, Anayasa değişikliği niteliğinde olduğu sonucuna ulaşmış; Anayasa
değişikliklerinin iptali istemine dair usule uyulmadığından talebin reddine
karar vermiştir (bkz. AYM, E.2016/54, K.2016/117, 3/6/2016, §§ 4-15).
63. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı dikkate
alındığında somut olayda başvurucunun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına
dair bir karar alınmadığı, yapılan Anayasa değişikliği ile belirli aşamalardaki
dosyalarla ilgili olarak yasama dokunulmazlığı yönünden bir istisna getirildiği
anlaşılmaktadır. Başvurucunun, hakkındaki tutuklama kararına konu suçların bu
istisna kapsamında olmadığı yönünde bir iddiası bulunmamaktadır.
64. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun yasama
dokunulmazlığından yararlanması nedeniyle tutuklanamayacağı söylenemez. Bu
yönüyle başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin Demirtaş [GK], B. No: 2016/25189, 21/12/2017, §
143).
65. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
66. Şırnak Sulh Ceza Hâkimliği başvurucunun tutuklanmasına karar
verirken fezeleklerdeki faaliyetlerine değinerek PKK
silahlı terör örgütünün üyesi olma suçu yönünden kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 27).
67. Kamuoyunda "hendek olayları" olarak bilinen terör
olaylarının yaşandığı dönemde PKK aralarında Şırnak, Cizre, Silopi ve idil'in de bulunduğu -PKK Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerindeki- bazı yerleşim yerlerinde cadde ve sokaklara hendekler kazıp
barikatlar kurmak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirmek
suretiyle şehirlerin bir kısmında hakimiyet kurmaya çalışmıştır. Güvenlik
görevlileri, bu hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması,
böylelikle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmıştır.
Bu kapsamda Cizre, Silopi ve İdil'dede operasyonlar
gerçekleştirilmiş, bu operasyonlarda çok sayıda ağır silah ve patlayıcı madde
ele geçirilmiş, hendekler kapatılmış, barikatlar kaldırılmış ve ayrıca çok
sayıda terörist etkisiz hâle getirilmiştir (bkz. §§ 8,9).
68. Soruşturma mercilerinin yaptığı tespitlere göre başvurucu bu
olayların yaşandığı dönemde Şırnak'ta "...
yedi aydır Kürdistan'da bir katliam, bir
vahşet yaşanmakta. Kürt halkının kendi sorunlarını çözmesi için ve iradesinin
tanınmaması üzerine, kendi öz gücüyle, kendi kendini idare etme hakkını, talebiniöz yönetim ilan ederek vermiştir. Malesef bu öz yönetim talimine karşı devlet, AKP iktidarı
savaş ilan etmiştir. Yedi aydır Silvan'da, Nusaybin'de, Sur' da,
Cizre'de ve maalesef son iki gündür Silopi ve Cizre eklenmek üzere sokağa çıkma
yasağı ilan edilmiştir. Bu sokağa çıkma yasağında ... ahlaksızca, vicdansızca
evler tek tek basılmakta hukuksuzca, yargısızca
insanlar sokak ortasında infaz edilmektedir. Şu bilinsin burası Botan.
Kürdistan'ın kalbidir. Kürdistan'da, Botan'dan kürt
halkı kırk yıldır mücadele vermektedir ... yedi aylık süreçte yedine yetmiş
çocuk, onlarca çocuk, onlarca kadın, onlarca yurtever
çocuğumuz öldürülmüş, genç çocuklarımız sokak ortasında vurulmuş ... Şu anda
Silopi' de yapılan katliamın ve hazırlığın haddi hesabı yoktur ... Kürt halkı
nasıl ki Rojova'da bir devrim gerçekleştirmiş, Kürt
halkı bu gün Kürdistan'da o devrimi tekrar
yenileyecektir. Kendi öz gücüyle defalardır çağrıda bulunuyoruz. Tekrar ediyorz. Bütün demokratik güçlere. İnsanım diyen vicdanımvar diyen herkesin Kürdistan'da yapılan bu savaşa,
bu katliama sessiz kalmamaları çağrısını yineliyoruz. Bütün demokratik güçler,
buradan Kürt halkına, Avrupadaki Kürt halkına, yine Rojhilat, Bakur, Başudaki Kürt halkına. Bugün Kürdistan'da yürütülen savaşa
sahip çıkmasını ... bekliyoruz." şeklinde beyanlarda
bulunmuştur.
69. Başvurucu, 2016 yılında hendek olayları devam ederken
öldürülen iki PKK mensubunun cenazelerinin hastaneden alınması sırasında halka
yaptığı konuşmada "Dirliğiniz ve
mücadeleniz için size saygılar sunuyoruz. Aileler burada. Diyorlar ki cenazeler
yerdedir. Cizre'de ve Silopi'de bu yasaklamalar devam ettikçe, morglarda bu
cenazeler duracaktır. Biz cenazelerimizi defnetmeyeceğiz. Bu katliam ve vahşet
gerçekten kabul edilemez ... Şehitler ölmez." şeklinde
açıklamalarda bulunmuştur.
70. Başvurucu ayrıca Cizre'de güvenlik güçlerince PKK'ya yönelik
operasyon esnasında öldürülen örgüt mensuplarının cenaze merasimi esnasında
halka yaptığı konuşmada “...zahmetli
dönemdir ama başımız diktir, bilsinler ki S.nin
gözleriyle, P.nin yüreğiyle, F. nin
gülüşüyle biz bu mücadeleye devam edeceğiz, biz mücadelemizi yükselteceğiz,
işgalci devlet kuvvetiyle bu gün kutsal değerlerimiz üzerine gelmişlerdir,
mezarlığımız, şehitlerimiz, istiyorlar ki şehitlerimiz mahallelerde kalsın,
izin vermiyorlar şehitlerimizi gönlümüze göre ve değerlerimize göre defnedelim”
şeklinde açıklamada bulunmuştur.
71. Başvurucunun 20/12/2015 günü Şırnak Devlet Hastanesinde
hastanede yatmakta olan yaralı bir asker kişiyi kastederek "Bizimkiler bir pislik daha indirip temizlemişler.",
orada bulunan güvenlik görevlisinin uyarısı üzerine de "Siz hepiniz işgalcisiniz, Kürdistanımızda
kendi topraklarımızda insanları öldürüyorsunuz, Kürt halkını öldürüp
zulmediyorsunuz, size bu yaptıklarınızın hesabını tek tek soracağız" ve
"Siz hepiniz işgalcisiniz, kürdistanımızda kendi topraklarımızda insanları
öldürüyorsunuz, Kürt halkını öldürüp zulmediyorsunuz." şeklinde
açıklamalarda bulunmuştur.
72. Başvurucunun yaptığı konuşmalarda, PKK'nın mensuplarını gerilla ve şehit olarak, bu kişilerin
öldürülmesini katliam ve vahşet olarak, hendek ve barikatları
kapatmak için hareket eden devletin silahlı kolluk kuvvetlerini ise işgalci olarak nitelendirerek PKK'nın
silahlı mücadelesini övdüğü, sahiplendiği ve bunu meşrulaştıran sözler sarf
ettiği soruşturma mercilerince belirtilmiştir (bkz. § 12). Anılan bu konuşmalar
ve eylemler hendek olaylarının
yoğunlaştığı dönemde, çatışmaların yaşandığı yerlerde yapılmıştır. Bu itibarla
soruşturma mercilerinin başvurucunun siyasi konumunu, söz konusu konuşmaların
yapıldığı dönemi ve yerleri, konuşmaların içeriğini ve bağlamını birlikte
dikkate alıp yukarıda yer verilen ifadeleri içeren konuşmaları terörle
bağlantılı bir suç işlendiğine dair belirti olarak kabul etmelerinin temelsiz
olduğu söylenemez.
73. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
74. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
75. Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına
karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçuna
ilişkin kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında
olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 28).
76. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipidir (bkz. § 37).
İsnat edilen suça ilişkin kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine
işaret eden durumlardan biridir (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (Gülser Yıldırım (2),
§ 148).
77. Bunların yanı sıra yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girmesinden sonra ilgili Cumhuriyet başsavcılıklarının
başvurucuyu ifadesini almak üzere farklı tarihlerde birçok kez çağrı kâğıdıyla
davet ettikleri ancak başvurucunun bu çağrılara uymadığı görülmektedir. Ayrıca
milletvekili dokunulmazlıklarına ilişkin Anayasa değişikliği teklifinin TBMM'ye
verilmesi üzerine -başvurucunun mensubu olduğu- HDP'nin
Eş Genel Başkanı, yaptığı bir konuşmada kesin bir tavırla hiçbir
milletvekilinin ifade vermeye gitmeyeceğini belirtmiştir (bkz. § 19).
Dolayısıyla başvurucunun bu tutumunun kişisel bir yaklaşımın ötesinde
soruşturma ve kovuşturma süreçlerini zorlaştırmaya yönelik siyasi bir tavır olduğu,
bu nedenle devamlılık arz edebileceği söylenebilir.
78. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında
açıklanan ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal
temellerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
79. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülüğü olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bir
tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülü olup
olmadığının belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır
(Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın
Yavuz ve diğerleri, [GK],
B. No: 2016/22169, 20/06/2017, § 268; Selçuk
Özdemir,[GK],
B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 76).
80. Somut olayda başvurucu, tutuklanmasının siyasi
faaliyetlerini yerine getirmesine engel olacağını belirtmiş; bu nedenle Anayasa
Mahkemesinin bazı kararlarını emsal göstererek tutuklanmasının ölçüsüz olduğunu
ileri sürmüştür.
81. Anayasa Mahkemesi, milletvekillerinin tutukluluğuyla ilgili
verdiği Mehmet Haberal (B. No:
2012/849, 4/12/2013), Mustafa Ali Balbay (B.
No: 2012/1272, 04/12/2013) Kemal Aktaş ve
Selma Irmak (B. No: 2014/85, 3/1/2014), Faysal Sarıyıldız (B. No: 2014/9, 3/1/2014), İbrahim Ayhan (B. No: 2013/9895,
2/1/2014), Gülser
Yıldırım (B. No: 2013/9894, 2/1/2014) kararlarında seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma haklarıyla bağlantılı olarak sadece tutukluluğun makul
süreyi aştığına ilişkin şikâyetleri incelemiştir. Anılan kararlarda Anayasa
Mahkemesi, milletvekillerinin -hiçbir durumda- tutuklu olarak yargılanamayacakları
yönünde bir değerlendirmede bulunmamıştır.
82. Öte yandan Anayasa Mahkemesi yakın tarihte verdiği Gülser Yıldırım (2), ve Selahattin Demirtaş kararlarında
başvurucuların milletvekili olmaları
dolayısıyla tutuklamanın ölçüsüz olduğu yönündeki iddialarını
-tutuklamanın hukukiliği bağlamında- incelerken yasama dokunulmazlığına
istisnanın getirildiği veya bu dokunulmazlığın kaldırıldığı durumlarda
milletvekillerinin tutuklanamayacağına ilişkin anayasal bir kural bulunmadığını
ve milletvekilliğinin başlı başına tutuklamaya engel teşkil etmediğini
belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi bu kapsamda yaptığı inceleme sonucunda,
milletvekili olan başvurucuların tutuklanmalarının ölçüsüz olmadığını
değerlendirmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 163; Selahattin Demirtaş, § 176).
83. AİHM'in de milletvekilleri hakkında tutuklama tedbirinin
hiçbir koşulda uygulanamayacağına ya da böyle bir tutuklamanın -otomatik
olarak- ölçüsüz olduğuna dair bir yaklaşımı söz konusu değildir. Aksine AİHM,
PKK ile bağlantılı suçlamalar dolayısıyla dokunulmazlıkları kaldırılan ve
sonrasında tutuklanan milletvekillerinin tutuklanmalarının hukuki olmadığı
iddialarını kabul etmemiştir (Sakık ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 23878/94..., 26/11/1997, § 40).
84. Son olarak başvurucunun tutuklanmasına konu suçların genel
olarak 2015 yılı Temmuz ayı ile 2016 yılı Mart ayı
arasındaki eylemlere ilişkin olması, dolayısıyla iddia edilen suçların
işlendiği tarihten uzunca bir süre sonra tutuklama tedbirine başvurulması
nedeniyle somut olayda ayrıca soruşturma süreci bakımından tutuklamanın
ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak
gerekli olup olmadığının da incelenmesi gerekir. Nitekim Anayasa
Mahkemesi benzer durumdaki -suç tarihi ile tutuklama tarihi arasında önemli zaman
diliminin bulunduğu- bazı olaylara ilişkin başvurularda tutuklamanın
gerekliliğine dair incelemede bulunmuştur.
85. Somut olayda öncelikle Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci
fıkrasının birinci cümlesi uyarınca, yasama dokunulmazlığından yararlandığı sürece
başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının mümkün olmadığı göz ardı
edilmemelidir. Yasama dokunulmazlığının belirli aşamadaki dosyalar için
uygulanmayacağına ilişkin Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihinde yürürlüğe
girmiş; akabinde başvurucu hakkındaki soruşturma dosyaları, ilgili Cumhuriyet
başsavcılıklarına gönderilmiştir. Başvurucu, anılan Anayasa değişikliğinin
yürürlüğe girmesinden yaklaşık beş ay sonra tutuklanmıştır.
86. Bu süre içinde yapılan işlemler incelendiğinde Anayasa değişikliğinin
yürürlüğe girmesini müteakip Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilen dosyalarla
ilgili fezleke düzenlenmesi, dosyaların birleştirilmesi ve başvurucunun
ifadesinin alınması için talimat yazılması ve çağrı kâğıdı çıkarılması gibi
usule ilişkin işlemlerin yapıldığı anlaşılmıştır (bkz. §§ 14-19).
Dolayısıyla soruşturma süresince soruşturma mercileri başta olmak üzere kamu
makamlarının hareketsiz kalmaları söz konusu değildir.
87. Öte yandan terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64).
88. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen
özellikleri dikkate alındığında Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen
suçlar için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve
adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez (Aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin Demirtaş, § 176).
89. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak
yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi bir amaçla
gerçekleştirildiği iddiasının incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu
değildir.
90. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
91. Başvurucu; hakkındaki gözaltı ve ifade süreçlerinde
suçlamalara dair ayrıntılı şekilde bilgilendirilmediğini, soruşturma dosyasını
inceleme talebinin kısıtlama
kararı gerekçe gösterilerek kabul edilmediğini, kendisine yönelik suçlamaları
ve bunların delillerini öğrenemediğini, bu nedenlerle silahların eşitliği
prensibi gereği gibi savunma yapma ve itirazda bulunma imkânından yoksun
bırakıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
92. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
93. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
94. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2),§§ 169-174.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
95. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı, 5271 sayılı Kanun'un 153.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucu hakkındaki soruşturma
dosyasına ilişkin olarak "soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürebileceği" gerekçesiyle müdafinin dosya
içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar
verilmesi için Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunmuş, bu talep anılan
Mahkemece yerinde görülerek 3/11/2016 tarihinde
kısıtlılık kararı verilmiştir. Başvurucu, kısıtlama kararının
verildiği tarihten bir gün sonra 4/11/2016 günü tutuklanmıştır.
96. Kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı
hususunda herhangi bir belge veya bilgi bulunmamakla birlikte Şırnak 2. Ağır
Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği 21/11/2016 tarihi itibarıyla
kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca
kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır (bkz. § 34).
97. Başvurucuya yöneltilen suçlamalar, yasama dokunulmazlıklarıyla
ilgili Anayasa değişikliği yapılmadan önce Cumhuriyet başsavcılıkları
tarafından düzenlenen fezlekelerde belirtilen eylemlere ilişkindir. Bu
fezlekeler ile fezlekelere ekli soruşturma dosyalarının içeriğinin kısıtlama
kararının öncesinde milletvekili olan başvurucunun veya müdafilerinin erişimine
açık olmadığı yönünde herhangi tespit ya da iddia bulunmamaktadır. Öte yandan başvurucu, Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca
yapılan ifade alma işlemi sırasında üzerine atılı suçlamaları anladığını
belirtmiş ancak soruşturmanın siyasi olduğuna inandığı içinsuçlamalara
karşı beyanda bulunmak istemediğini söylemiştir (bkz. § 23).
98. Öte yandan sorgu işlemi öncesinde Şırnak Sulh Ceza Hâkimliği
tarafındanbaşvurucuya isnat edilen suçların okunup
anlatıldığı sorgu tutanağında belirtilmiştir. Başvurucunun sorgu sırasında
suçlama konusu olaylarla ilgili anlatımda bulunmadığı, sorulan sorulara cevap
vermeyeceğini ifade ettiği görülmektedir (bkz. § 25). Hâkimlik tutuklama
kararında da tutuklamaya konu edilen suçlamalarla (eylemlerle) ilgili
değerlendirmelerde bulunmuştur (bkz. § 27). Ayrıca başvurucunun tutukluluğa itiraz dilekçesinde de usul ve
esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde beyanda bulunulmuştur. Dolayısıyla
başvurucunun ve müdafilerinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel
teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında
erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
99. Dolayısıyla suç işlendiği şüphesine bağlı olarak özgürlükten
yoksun bırakılmanın ilk aşamasında yapılan yargısal denetimin kapsamı ile
suçlamalara dayanak olan temel unsurların başvurucuya veya müdafisine
bildirildiği, başvurucuya bunlara itiraz etme imkânı verildiği ve tutuklamaya
temel oluşturan delillerin nitelikleri dikkate alındığında salt kısıtlılık
kararı nedeniyle (bkz. § 20) soruşturma dosyasına erişim imkânından
yoksun bırakıldığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna
varılmıştır.
100. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İfade Özgürlüğü ile
Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
101. Başvurucu; soruşturmaya ve tutuklamaya konu suçların
tamamının değişik tarihlerde milletvekili sıfatıyla katıldığı miting, basın
açıklaması gibi etkinliklerde yaptığı konuşmalardan ibaret olduğunu,
tutuklanması nedeniyle yasama faaliyetine katılma hakkının engellendiğini
belirterek Anayasa'nın 19, 26. ve 67. maddeleri, Sözleşme'nin 5 ve 10.
maddeleri ile Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 3.
maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
102. Anayasa Mahkemesi tutuklama tedbirinin ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken
öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi
aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/02/2016, §§ 92-100; Hidayet
Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/05/2016, §§
157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§
105-116; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, §§ 60-74).
103. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığına
ilişkin iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden
şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama
nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği
sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 64-89). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler
dikkate alındığında başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma hakları kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya
maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını
gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
104. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade
özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını ihlal ettiği
iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun
bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
4/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.