TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
S.Z. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/5934)
|
|
Karar Tarihi: 11/2/2021
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Duygu KALUKÇU
|
Başvurucu
|
:
|
S.Z.
|
Vekili
|
:
|
Av. Özgür KUMAŞ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklamanın hukuki olmaması,
tutukluluğun makul süreyi aşması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması,
tutukluluğa itiraz ve tahliye taleplerinin kısa sürede incelenmemesi,
tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmaması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; usulüne uygun olmayan arama
ve elkoyma kararları ile soruşturma listesinin basına sızdırılması nedeniyle
özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile masumiyet karinesinin; gözaltında
tutma koşulları ile maruz kalınan birtakım muameleler nedeniyle de işkence ve
kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 14/2/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
5. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve
belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl
19/7/2018 tarihine kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı
organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok
uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör
Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen
bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK],
B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık,
ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik
olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok
sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 12).
8. En son Ankara İdare Mahkemesi hâkimi olarak görev
yapmakta iken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) 16/7/2016 tarihli
kararı ile başvurucunun görevden uzaklaştırılmasına ve 24/8/2016 tarihinde
meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir.
9. Darbe teşebbüsü sonrasında Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında başvurucu 17/7/2016
tarihinde gözaltına alınmıştır.
10. Başvurucu 20/7/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığında (Başsavcılık) ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi
sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde özetle sadece
üniversite hazırlık döneminde (1997-1998 yıllarında) örgüte müzahir dershaneye
gittiğini, bunun dışında ne üniversite döneminde ne de meslek hayatında örgüte
müzahir herhangi bir evde ya da yurtta kaldığını, örgütün toplantılarına
katılmadığını, burs ya da bağış altında örgüte para göndermediğini, Bank Asyada
hesabının bulunmadığını, HSYK seçimleri sürecinde herhangi bir çalışmanın
içinde yer almadığını, mesleği süresince herhangi bir sebeple yurt dışı görevi
almadığını, aynı şekilde adaylık döneminde Adalet Akademisinde de herhangi bir
görev üstlenmediğini ve suçlamaları kabul etmediğini beyan etmiştir.
11. Başvurucu, Başsavcılık tarafından silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle 21/7/2016 tarihinde Ankara 2.
Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Başvurucu, müdafii huzurunda yaptığı
savunmasında önceki anlatımlarına benzer beyanlarda bulunmuştur.
12. Başvurucu, Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan
sorgusunun ardından 21/7/2016 tarihinde, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
tutuklanmıştır. Tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...isnat edilen Silahlı Terör
Örgütüne üye olma suçundan vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, dosyada
mevcut tutanaklar, üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması, üzerlerine atılı
suçun CMK 100 maddesinde öngörülen katalog suçlardan olması, yasada öngörülen
ceza miktarı nedeni ile verilen tutuklama kararının ölçülü oluşu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelilerin CMK 100. ve
devamı maddeleri gereğince ayrı ayrı TUTUKLANMALARINA... [karar verildi.]"
13. Başvurucu tutuklama kararına itiraz etmiş, Ankara 3.
Sulh Ceza Hâkimliği 19/8/2016 tarihinde itirazın reddine kesin olarak karar
vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin
... sorgu sayılı tutuklama kararının gerekçesinde hukuka aykırı herhangi bir
isabetsizlik bulunmadığı, tutuklama tarihinden bu yana ....[S.Z.] ... lehlerine
herhangi bir değişiklik olmadığı ve ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü hal de
dikkate alınarak itirazlarının ayrı ayrı REDDİNE, .. tutukluluk hallerinin ayrı
ayrı DEVAMINA ... kesin olarak karar verildi."
14. Başsavcılık nezdinde devam eden soruşturma sürecinde
başvurucunun tutukluluk hâli ile ilgili olarak Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği
8/11/2016 tarihli karar ile tutukluluğun devamına hükmetmiş, bu karara karşı
yapılan itiraz ise Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 10/1/2017 tarihli kararı
ile kesin olarak reddedilmiştir. Nihai karar başvurucuya 23/1/2017 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 14/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
16. Başsavcılığın 8/1/2018 tarihli iddianamesiyle
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle
hakkında kamu davası açılmıştır. İddianamede bu suçlamaya esas alınan olgular
şöyle özetlenebilir:
- Başvurucu, HSYK'nın 24/8/2016 tarihli kararı ile
meslekten ihraç edilmiştir.
-Emniyet Genel Müdürlüğünce ByLock veri tabanı üzerinde yapılan
inceleme neticesinde düzenlendiği ifade edilen ByLock Tespit ve Değerlendirme
Tutanağı'nda başvurucunun 14/8/2014 tarihinde ByLock uygulamasını kullandığı
belirtilmiş, UYAP kayıtlarına göre tespit edilen hattın başvurucuya ait olduğu
belirlenmiştir.
- Gizli tanık Yıldırım, Başsavcılık tarafından alınan
5/10/2016 tarihli ifadesinde başvurucunun örgüt mensubu olduğunu bildiğini
beyan etmiştir.
-Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen
soruşturma kapsamında şüpheli sıfatı ile 28/10/2016 tarihinde ifadesi alınan
İ.E. başvurucunun örgüt mensubu olduğunu bildiğini beyan etmiştir.
- T.A., Başbakanlık İletişim Merkezine (BİMER)
23/7/2016 tarihinde yaptığı müracaatta başvurucunun örgüt mensubu olduğunu
iddia etmiştir.
17. Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesi 25/1/2018 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2018/10 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır.
18. Başvurucunun örgütle irtibatlı olduğunu iddia eden
gizli tanık Yıldırım'ın kovuşturma aşamasında alınan beyanının ilgili kısmı
şöyledir:
"Ben 2009 yılından beri idari
hakimlik görevi yapmaktayım. Bu şahısla2007 yılında hakimlik stajı yaparken
gitmiş olduğum cemaatin toplantılarında tanıştım. 2007-2009 yılları arasında
Ankara dayapmış olduğumuz cemaat toplantılarında görüştük. 2009 yılında farklı
yerlere atandık. Ben Urfa da görev yaparken kendisi Antep'teydi. Busüreçte de
bir iki defa görüştük. 2011 yılında ben Malatya'ya atandım. Bu tarihten sonra
bu şahısla iletişimimiz kopmuştur. Bu şahısla gitmiş olduğum sohbetlerde dini
konuların yanında Fethullah Gülen'in kitapları okunur, videoları izletiliyordu.
Bu sohbetlerde bağış adı altında bizden herhangi bir talepte bulunulmadı,
himmet arada alınıyordu. Himmet aldığım aylığın %10 u kadarıydı. [S.Z.] de himmet veriyordu...bu
şahısla 2011 yılından sonra görüşmedim. Bu nedenle 17-25 Aralık sürecindeki
tutumunu bilmiyorum. Diyeceklerim bunlardan ibarettir."
19. Başvurucunun örgütle irtibatlı olduğuna dair ifade
veren diğer tanık İ.E. nin kovuşturma aşamasında alınan beyanının ilgili
kısmı şöyledir:
"... iddianamede ismi geçen Sanık [S.Z.] isimli şahsı tanırım, 2010
yılında Gaziantep idare mahkemesi hakimliğine geçici olarak
görevlendirilmiştim, sanık [S.Z.] da Gaziantep 1. İdare mahkemesine
hakim olarak görev yapmaktaydı, göreve başladıktan belli bir süre sonra hayırlı
olsun manasında benim ev ziyaretime geldi, belirli bir süre geçtikten sonra
bana dönem arkadaşım olan Yüksel'in selamını ileterek bana Fethullah Gülen'in
sonsuz Nur isimli kitabını verdi, benimle olan görüşmelerinde Kuranı Kerim,
Cevşen ve risale okumayı teklif etti, bana her ay görüşelim diyordu ancak ben
2-3 ayda bir [S.Z.] ile görüşebiliyordum, görüşmelerimiz 2012 yılı Yaz
aylarına kadar devam etti, bu süreç içerisinde ben sanığın her hangi bir
şiddet, siyasi eylem içeren her hangi bir ifadesine şahit olmadım, sanığın bir
program kullandığına, gazete, dergi gibi yayınlara abone olduğuna veya himmet
verdiğine şahit olmadım, görüşmlerimiz sohbet ortamında değil birebir benim
evimde yada kendisinin evinde yukarıda dediğim gibi 2-3 ayda bir oluyordu,
başkaca bir eylemine şahit olmadım, sadece bir kez kurban parası verdiğimi
hatırlıyorum diyeceklerim bundan ibarettir."
20. Başvurucunun örgütle irtibatlı olduğuna dair BİMER'e
müracaatta bulunan T.A.nın kovuşturma aşamasında alınan beyanının ilgili kısmı
şöyledir:
"Ben sanıkla 1999-2003 yılları
arasında Süleyman Demirel Üniversitesinde birlikte okuduk, bu dönemde sanığın
Fetöye ait örgüt evlerinde kaldığını biliyorum, bende arkadaşım olduğu için
sanığı ziyarete gittiğimde evde ismini hatırlamadığım ve tanımadığım başka
kişiler de vardı, bu evde Fetöye ait videolar izlenirdi."
21. Kovuşturma aşamasında yapılan araştırmalar
neticesinde başvurucunun Digitürk abonesi olduğu ancak sonrasında aboneliğini
iptal ettirdiği, aboneliğin iptaline ilişkin ses kaydında ise ''Yumurcak TV
kapatıldığı için iptal ettirmek istiyorum.'' dediği tespit edilmiştir.
22. Başvurucunun katılımı ile 25/4/2018 tarihinde yargılamanın
ilk duruşması gerçekleştirilmiş; 30/10/2018 tarihinde görülen duruşmada da
başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir. Tahliye kararının gerekçesi
şöyledir:
"Sanığın üzerine atılı suç ile
ilgili savunmasını tamamladığı, sabit ikametgah sahibi olduğu, karartacak bir
delil bulunmadığı, şahsi ve ailevi mağduriyeti, tutukluluktan beklenen amacın
hasıl olduğu gözetilerek, CMK 109 madde gereğince yurtdışı çıkış yasağı ve
pazar günü olmak üzere haftada bir gün imza adli kontrol tedbirleri uygulanmak
sureti ile TAHLİYESİNE... [karar
verildi.]"
23. Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesi 10/4/2019 tarihli
kararı ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay
hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkûmiyet kararının
gerekçesinde genel olarak ByLock tespiti, tanık beyanları ile Yumurcak TV ve
Digitürk aboneliğine ilişkin kayıtlara dayanıldığı anlaşılmıştır.
24. Dava, bireysel başvuru incelemesinin yapıldığı tarih
itibarıyla istinaf incelemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
25. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No:
2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39; Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597,
31/10/2019, §§ 33-48.; Salih Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§
33-56.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
26. Mahkemenin 11/2/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltının
Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
27. Başvurucu; atılı suç açısından makul şüphenin
varlığını gösteren maddi olgular bulunmadan gözaltına alındığını, suç şüphesi
olmaksızın dört gün gözaltında kaldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
28. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen
hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil
niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013 §§ 16, 17).
29. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı
süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu
iddiaları ile olağanüstü hâl şartları altında geçici bir süre için azami olarak
otuz güne kadar uygulanan gözaltı süresinin uzunluğunun makul olup olmadığı
şikâyetlerine ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
asıl dava sonuçlanmamış da olsa 4/12/2004 tarihli ve5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve
diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca
[GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B.
No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47; Neslihan Aksakal, B. No:
2016/42456, 26/12/2017, §§ 30-37). Somut olayda başvurucunun bu kapsamda kalan
iddiaları bakımından anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut
değildir.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Tutuklamanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
31. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesi olmaksızın ve
görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin görevli olmayan bir
mahkeme tarafından tutuklandığını, olayda tutuklama nedenlerinin bulunmadığını,
tutuklamanın orantısız bir tedbir olduğunu ve adli kontrol tedbirinin neden
yetersiz kalacağının değerlendirilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
32. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
33. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik veya olağanüstü
hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla,
durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya
tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı
tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda
da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile
saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
34. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği"
kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci
cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
i. Uygulanabilirlik Yönünden
35. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü
bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya
konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
36. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve
tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin üyesi olduğu iddiasıdır.
Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan
olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No:
2016/49158, 26/7/2017, § 57).
37. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde
yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması
hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp
kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195,
242; Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden
(1)Genel İlkeler
38. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate
alınacak genel ilkeler için bkz. Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354,
4/4/2018, §§ 54-60; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, §§ 38-45.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
39. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
40. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma
olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin üyesi olduğu suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
41. Diğer taraftan başvurucu 24/2/1983 tarihli ve 2802
sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda hâkimlerle ilgili olarak öngörülen usule
ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin, yetkili ve görevli olmayan
mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
42. Anayasa Mahkemesi Yıldırım Turan ([GK], B. No:
2017/10536, 4/6/2020) kararında ilgili kanunlar çerçevesinde konuyu etraflıca
değerlendirmiş ve Yargıtay içtihatlarına da değinerek terör örgütüne üye olma
suçunun kişisel bir suç olduğunu, Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı olarak
hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren
suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma
yürütülmesi için izin şartı bulunmadığını belirterek Vergi Mahkemesi üyesi
(hâkim) olan başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna
varmıştır (Yıldırım Turan, §§ 102-147).
43. Somut olayda anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir
durum söz konusu değildir. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun
kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
44. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
45. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında,
başvurucu hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak dosyada
somut delillerin olduğu ifade edilmiştir. Ancak bu delillerin neler olduğu
belirtilmemiştir (bkz. § 12).
46. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede ise
HSYK'nın meslekten çıkarma kararına, ByLock tespiti ile aleyhe tanık
beyanlarına dayanılmıştır (bkz. § 16).
47. Anayasa Mahkemesi ByLock uygulamasının
özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya
kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma
makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak
değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§
106, 267; M.T. [GK], 2018/10424, 4/6/2020). Buna göre soruşturma
makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren hâkimliklerce FETÖ/PDY üyesi
olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının somut
olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak
kabul edilmesi, anılan programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir
tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Selçuk Özdemir, § 74, Neslihan
Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, § 57). Nitekim Anayasa Mahkemesi M.T.
kararında Bylock ile ilgili içtihadını geliştirmiş ve sonuç olarak
ByLock uygulamasının oluşturulması, kullanım şekli ve yöntemi, içindeki
şifreleme teknikleri, program içindeki kullanıcı ve grup adlarının niteliği, bu
uygulama vasıtasıyla yapılan iletişimin içeriği gibi hususlarla ilgili olarak
kolluk birimleri ve kamu makamları tarafından yapılan -ve yargı organlarınca da
kabul edilen- tespitler, bu bağlamda ByLock'a ilişkin ulaşılan bilgi ve
belgeler ile programın özelliklerinin FETÖ/PDY'nin örgütlenme biçimiyle
neredeyse tümüyle örtüşmesi, bir kısım ByLock kullanıcısının ifadeleri, söz
konusu programı kullandığı tespit edilen kişilerin önemli bir bölümünün
FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğuna işaret eden diğer olgu ve delillerin
bulunması, kişilerin bu uygulamayı kullanıp kullanmadıklarının tam bir hukuki
kesinlik içinde belirlenmesine yönelik olarak yargı makamlarınca inceleme ve
araştırmalar yapılması gibi olgular bir bütün olarak dikkate alındığında Aydın
Yavuz ve diğerleri kararında ifade edilen değerlendirmelerden ve ulaşılan
sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunmadığını ifade etmiştir (ayrıntı
için bkz. M.T., §§ 97-116).
48. Gerçekleşen darbe teşebbüsü sonrasında soruşturma
mercilerince, başvurucu hakkındaki FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna
dair somut olgu isnadı barındıran tanık anlatımlarının ve başvurucunun ByLock
uygulaması kullanıcısı olmasının somut olayın koşullarına göre suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin de temelsiz ve keyfî
olduğu söylenemez. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
49. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı
edilmemelidir.
50. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya
doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
51. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı
terör örgütüne üye olma suçu Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No:
2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır (bkz. § 19; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No:
2016/40170, 16/11/2017, § 148).
52. Somut olayda Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğince
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı
terör örgütüne üye olma suçunun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına, suça ilişkin
kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına göre kaçma şüphesinin bulunmasına ve
adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 12).
53. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki
genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 2.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma tehlikesine yönelen tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
54. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
55. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran
Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı
soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik,
hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık
atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate
alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve
karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
56. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 12) keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın
hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
58. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve
19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın
15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
59. Başvurucu; tutukluluk süresinin makul olmadığını
ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca tahliye talebi ve itiraz dilekçelerinde ileri
sürdüğü iddiaları incelenmeden, ilgisiz ve yetersiz gerekçelerle taleplerinin
reddedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
60. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Buna göre somut olayda başvurucunun iddialarının özünün ilgili ve
yeterli olmayan gerekçelerle tutukluluğun devam ettirilmesine ve tutukluluğun
makul süreyi aşmasına ilişkin olduğu değerlendirilmiş, bu şikâyet Anayasa'nın
19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında incelenmiştir.
61. Anayasa Mahkemesi tutukluluğun kanunda öngörülen
azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş veya hükümlü hâle gelmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili
Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde
öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk
yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§
33-45; Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, § 26). Somut
olayda 10/4/2019 tarihinde mahkûmiyetine karar verilen başvurucu yönünden
anılan içtihatlardan ayrılmayı gerektirir bir durumun olmadığı anlaşılmıştır.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
4. Soruşturma
Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
63. Başvurucu; soruşturma dosyasında gizlilik kararının
bulunması nedeniyle hakkındaki suçlamaları öğrenemediğini, savunmasını
hazırlayamadığını ve iddia makamı ile eşit şartlarda bulunmadığını belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
64. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun,
hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
65. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
66. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının
verildiği belirtilen soruşturma dosyasında başvurucuya yöneltilen suçlama,
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgilidir. Bu nedenle
kısıtlamanın hukuki olup olmadığı, bir başka ifadeyle kararın kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlamanın Anayasa'nın
19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Genel
İlkeler
67. Genel ilkeler için bkz. Günay Dağ ve diğerleri , §§
166-179.
iii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
68. Soruşturma aşamasında başvurucuya yöneltilen
suçlamaların başvurucunun FETÖ/PDY üyesi ve bu örgütün yargıdaki yapılanmasında
yer aldığı iddiası olduğu anlaşılmaktadır. Bu suçlamaların içeriğinin Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi sırasında başvurucuya
sorulan sorularda açıklandığı ve başvurucunun ifadesinde anılan suçlamalarla
ilgili beyanda bulunduğu görülmektedir (bkz. §§ 10, 11).
69. Öte yandan başvuru formunda belirtilen, başvurucunun
tutukluluğa itiraz dilekçesinde de usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde
beyanda bulunulmuştur. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin isnat edilen
suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde
gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
70. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların
ve tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin
başvurucuya veya müdafilerine bildirilmiş, başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında soruşturma
aşamasında dosyanın incelenmesine izin verilmemesi nedeniyle başvurucunun
tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün
görülmemiştir (Salih Sönmez, § 153).
71. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun dosyayı
incelemesine izin verilmemesi nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda
bulunamadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
72. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına yönelik olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi
suretiyle yapıldığı belirtilen müdahalenin Anayasa'da ve özellikle 19. maddenin
sekizinci fıkrasında yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına
gerek bulunmamaktadır.
5. Tahliye
Taleplerinin ve İtirazlarının Süresinde Değerlendirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
73. Başvurucu; tutukluluğun devamına dair kararlara
yaptığı itirazlarının ve tahliye taleplerinin süresinde değerlendirilmediğini,
bir kısım kararların ya tebliğ edilmediğini ya da geç tebliğ edildiğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
74. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§
16, 17).
75. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (k) bendi, yakalanan veya tutuklanan kişilere yakalama ve tutuklama
işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları
durumunda maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine
imkân sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla tahliyesine karar verilen başvurucular yönünden anılan yolun
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Cafer
Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No:
2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40).
76. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada
ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla
kişinin tutukluluk hâli sona erer (Korcan Polatsü, B. No: 2012/726,
2/7/2013, § 33). Başvurucu hâlihazırda tahliye olmuş ya da hükümlü hâle gelmiş
ise itirazların geç değerlendirilmesi nedeniyle Anayasa Mahkemesince verilecek
bir ihlal kararı başvurucunun serbest kalması sonucunu doğurmayacak, ayrıca
serbest bırakma talebine ilişkin başvuru hakkı bakımından da bir etki sağlamayacaktır.
Bu durumda yalnızca hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar
tazminata hükmedilmesiyle yetinilecektir. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları
bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru yollarının
tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel başvuruda
bulunulması gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Efendi
Peksak, B. No: 2017/29428, 17/7/2019, §§ 101-112).
77. Anayasa Mahkemesi, yukarıda atıf yapılan Ali
Efendi Peksak, Cafer Yıldız ve Yaşar Saçlı kararlarında
kişinin tahliye edilmesi ya da hükümlü hâle gelmesi durumunda asıl dava
sonuçlanmamış da olsa bu şikâyetler bakımından 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır. Somut olayda başvurucu, 30/10/2018
tarihinde tahliye edilmiş; 10/4/2019 tarihli karar ile de mahkûmiyetine karar
verilmiştir. Mahkûmiyet kararıyla birlikte tahliye kararında olduğu gibi
tutukluluk hâli sona erdiği için 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen
tazminat davasının bu durumda da etkili bir yol olduğu kabul edilmelidir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Efendi Peksak, §§
101-112).
78. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde
belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz,
etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan
bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile
bağdaşmamaktadır.
79. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
6. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne
Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
80. Başvurucu; soruşturma süresince tüm tutukluluk
incelemelerinin dosya üzerinden yapıldığını, bu incelemelerde duruşma
yapılmadığını ve dinlenilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
81. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
§§16, 17).
82. Anayasa Mahkemesi Salih Sönmez kararında
tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapılması ve/veya makul sürede
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama şikâyetini incelemiştir. Anayasa Mahkemesi
anılan kararda başvurucunun inceleme tarihi itibarıyla hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmış olması hususunu nazara alarak verilecek bir ihlal kararının
başvurucunun yeniden hâkim önüne çıkarılmasını sağlamayacağını ve serbest
kalması sonucunu doğurmayacağını belirtmiş ve bu durumda yalnızca kişinin uzun
süre hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa
belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna varmıştır (Salih
Sönmez, §§ 166-177).
83. Öte yandan Anayasa Mahkemesi anılan kararda, bu tür
ihlal iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru
yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel
başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru
yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır.
84. Somut olayda başvurucu, tutuklandığı 21/7/2016
tarihinden 1 yıl 9 ay 4 gün sonra 25/4/2018 tarihinde mahkeme önüne çıkmış ve
itirazlarını etkili bir biçimde ileri sürme fırsatına sahip olmuştur.
Dolayısıyla somut başvuru yönünden anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir
durum söz konusu değildir.
85. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Özel Hayata
ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
86. Başvurucu; görevli ve yetkili olmayan merciler
tarafından hukuka aykırı olarak, ağır cezalık suçüstü hâli olmadan arama kararı
verildiğini, haksız olarak evinde ve iş yerinde yapılan arama ve elkoyma
işlemleri nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Arama Kararı Yönünden
87. Anayasa Mahkemesi Hülya Kar (B. No:
2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma tedbirlerinin maddi hakları ihlal
ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması gereken denetimin
sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren makamların tedbir
uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme yapabilecek konumda
olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları kabul edilmiştir. Bu
doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan
ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak
kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden daha ileri bir değerlendirme yapılması
gerektiği kabul edilmiştir (Hülya Kar, §§ 21-46).
88. Somut olayda soruşturma mercilerince verilmiş arama
kararına dayanılarak başvurucunun konutunda ve işyerinde arama yapılmıştır.
Başvurucu bu tedbir nedeniyle özel hayatın gizliliği ve aile hayatına saygı
haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin suç
delillerini elde etme amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
89. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa
Mahkemesi kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu
koruma tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç
şüphesi bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir ve
kesin bir hukuki düzenlemeye dayanmakta olup itirazlarını sorumlu makamlar
önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı başvurucuya tanınmıştır.
Bundan başka tedbir süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır. Koruma
tedbirinin durumun gerektirdiğinden daha uzun sürdüğü veya hedeflenen amaca
ulaşmak bakımından açıkça elverişsiz olduğu değerlendirilmemiştir.
90. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi,
uygulanma tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte
değerlendirildiğinde başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır
olduğu veya koruma tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu
da bireysel başvuru formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
91. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Elkoyma
Kararı Yönünden
92. Somut olayda başvurucunun dijital materyallerine 5271
sayılı Kanun'un 134. maddesi kapsamında el konulmuştur. Bu elkoyma işleminin
hukukiliği ve kesin sonuçları derece mahkemeleri tarafından yapılacak yargılama
sonucunda ortaya çıkacaktır. Öte yandan el konulan dijital materyaller ve cep
telefonlarının incelenmesi tamamlandıktan başvurucuya iade edilmesi mümkün
olacaktır. Son olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (j) bendinde "Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine,
koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler
alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan
veya zamanında geri verilmeyen" kişilerin uğramış olduğu maddi
zararları isteyebileceği belirtilmiştir. Başvurucunun yargılama sonunda elkoyma
nedeniyle uğradığı zararları bu tazminat yoluna başvurmak suretiyle tazmin
edebilmesi de mümkün olacaktır. Öte yandan başvurucu, elkoyma kararına karşı
itiraz yoluna başvurduğu yönünde bir iddia ve kanıt da sunmamıştır. Dolayısıyla
başvurunun hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yollar tüketilmeksizin
yapıldığı anlaşılmaktadır.
93. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
C. Masumiyet
Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
94. Başvurucu, soruşturma yapılan hâkim ve savcılara ait
listenin -listede eşlerinin isimleri ve görev yerleri de yazdığı hâlde- basına
sızdırıldığını, bu nedenle masumiyet karinesi ile özel hayat ve aile hayatına
saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
95. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Bu itibarla somut
olayda başvurucunun bu bölümdeki iddialarının özünün masumiyet karinesine
yönelik olduğu anlaşılmakla bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın 38.
maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
96. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün
ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların
tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin
gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276,
9/1/2014, §§ 19, 20; Ünal Yiğit, B. No: 2013/1075, 30/6/2014, §§ 18, 19;
Musa Yılmaz Acar, B. No: 2013/1664, 16/7/2014, § 42; Emrullah
Tayıpoğlu, B. No: 2017/21511, 4/4/2018, § 108).
97. Somut olayda başvuru formu incelendiğinde
başvurucunun ihlal iddialarını soyut ve genel ifadelerle ileri sürdüğü, bunun
haricinde ne basına sızdırıldığını iddia ettiği belgelere ilişkin ne de hangi
basın yayın organında adı geçen belgelerin yayımlandığına ilişkin herhangi bir
bilgi vermediği, iddiasını bir kanıt unsuruna dayandırmadığı görülmüştür.
Dolayısıyla başvurucu, bu koşulları yerine getirmeyerek iddialarını
temellendirmediğinden başvurusunun esasının incelenmesi imkânı bulunmamaktadır
(Veli Özdemir, § 26).
98. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
D. Kötü Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
99. Başvurucu; gözaltında tutulma koşullarının insani
olmadığını, beslenme için temin edilen gıdanın yeterli olmadığını, kalabalık
nezarethanede ters kelepçeli olduğu hâlde tutulduğunu, tuvalet ihtiyaçlarının
dahi karşılanmasında sorun çıkartıldığını, ters kelepçe uygulamasının ilk
gözaltına alındığı günün gecesi de devam ettiğini, bu nedenle bileğinde yaralar
oluştuğunu, ertesi gün yine ters kelepçe olduğu hâlde işyeri araması için
adliyeye götürüldüğünü ve insanlara teşhir edildiğini, aynı şekilde sağlık
kontrolüne de özellikle darbe girişimine tepki göstermek için bekleyen
insanların arasından geçirilmek suretiyle götürüldüğünü, nezarethanede aynı
şekilde duvara karşı uzun süre ayakta bekletildiğini, gözaltının üçüncü günü
adliyeye sevk edildiği esnada da kelepçe uygulamasının devam ettiğini, sorgu
için adliyeye sevk edildikleri günün gecesi adliyenin mescidinde ters kelepçeli
olarak yatırıldığını, ertesi gün sorguya kadar geçen süreçte de yine aç ve
susuz bir şekilde ayakta bekletildiğini, bu şekilde yorgun ve bitkin olduğu
hâlde ifadesinin alındığını, söz konusu kötü muamele iddialarını tahliye
talepli ve tutukluluğa itiraz dilekçelerinde ileri sürmesine rağmen kamu
makamlarının harekete geçmediğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
100. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
101. Somut olayda başvurucu, gözaltı sürecindeki kötü
muamele iddialarına ilişkin genel olarak gözaltında iken kamu görevlileri
tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan gözaltı
koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu bölümdeki
iddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan
itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi
olduğu görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden
bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu
görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı
kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların
Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge bulunmadığı
anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun anılan
iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp
kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması
gerekmektedir.
102. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini ve varsa bu
konudaki kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve
çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
103. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kötü muamele
yasağının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal
başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun
bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Gözaltının hukuki olmaması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tahliye taleplerinin ve itirazların süresinde
değerlendirilmemesi dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Arama kararı dolayısıyla özel hayata ve aile hayatına
saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Elkoyma kararı dolayısıyla özel hayata ve aile
hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
10. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 11/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.