TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA AYRAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/7575)
|
|
Karar Tarihi: 4/11/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Duygu KALUKÇU
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa AYRAL
|
Vekili
|
:
|
Av. Yılmaz KELEŞ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 2/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca tutuklamanın hukuki olmadığı şikâyeti
dışındaki iddialar yönünden kısmi kabul edilemezlik kararı verilmiş, başvurunun
tutuklamanın hukukiliğine ilişkin kısmının kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl
19/7/2018 tarihine kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı
organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok
uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör
Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen
bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri
[GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık,
ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik
olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok
sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Başvurucu en son İstanbul Bölge İdare Mahkemesi üyesi
olarak görev yapmakta iken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK)
10/8/2016 tarihli kararı ile görevinden uzaklaştırılmış, 31/8/2016 tarihli
kararı ile meslekten ihraç edilmiş ve bu karar 29/11/2016 tarihinde
kesinleşmiştir.
11. Darbe teşebbüsü sonrasında İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından FETÖ/PDY'nin yargıdaki örgütlenmesine
ilişkin olarak başlatılan bir soruşturma kapsamında başvurucu 11/8/2016 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu 12/8/2016 tarihinde Kocaeli Cumhuriyet
Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında
müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu; ifadesinde özetle 2016 yılında
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi üyesi olarak atandığını, devlet okullarında
eğitim aldığını, eğitim hayatı süresince örgüte müzahir ev ve yurtlarda
kalmadığını, sadece 1995 yılında lise döneminde ikamet ettikleri ilçede tek
dershane olması münasebetiyle örgütün dershanesine gittiğini ancak söz konusu
kurumun örgüt ile iltisakına dair bilgisinin olmadığını, eski eşi ile
üniversite döneminde tanıştığını, çocuklarını örgüte ait okullara
göndermediğini, dergi yahut gazete aboneliğinin bulunmadığını, Bank Asyada
hesabının olmadığını, 2011 yılında Somali için başlatılan kurban bağışı
kampanyası için bir kereye mahsus olmak üzere bağış yaptığını ancak bu
davranışının örgütsel saik taşımadığını, örgütsel iletişime hizmet eden
herhangi bir programı kullanmadığını, HSYK seçimlerinde herhangi bir çalışma
yahut faaliyet içinde bulunmadığını belirtmiştir.
13. Başvurucu, Başsavcılık tarafından silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle 13/8/2016 tarihinde Kocaeli
2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Başvurucu, müdafi huzurunda yaptığı
savunmasında önceki anlatımlarına benzer beyanlarda bulunmuştur.
14. Başvurucu, Kocaeli 2. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan
sorgunun ardından 13/8/2016 tarihinde silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
tutuklanmıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
15/07/2016 günü saat 21.00 sıralarında
TSK bünyesinde görevli bir grup muvazzaf askerler öncülüğünde örgüte bağlı
polis ve bir kısım sivilin de katılımıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin
Anayasal Düzenine karşı siyasal iktidarı sonlandırmak, cebir ve şiddet
kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini
ortadan kaldırma, kamu kurum ve kuruluşlarını ele geçirip işlevsiz kılmak ve
yönetimi ele geçirmek maksadıyla darbe eyleminin yapılmaya çalışıldığı, yurdu
ve vatanı savunmak amacıyla hareket eden çok sayıda insanın hayatını kaybettiği
ve binlerce insanın yaralandığı, milyonlarca maddi zararın ortaya çıktığı,
kalkışma ile demokratik düzenin büyük bir yara aldığı, halen açık ve yakın
tehlikenin devam ettiği, bu nedenle suçun temadi etmekte olduğu, Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun 10/08/2016 tarihli kararı ile günü gerçekleştirdiği
toplantıda ilgililerin darbe eylemini gerçekleştiren aynı örgüte mensup
kişilerden olduğu gerekçesiyle hakimlik ve savcılık mesleğinden el çektirildiği
ve Ankara C. Başsavcılığı Anayasal Suçlar Bürosu'na suç ihbarında bulunulduğu,
dosyadaki mevcut delil durumu, bilgi ve belge ile isnat edilen suçla ilgili
eylemin vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, öngörülen ceza miktarının
yüksek oluşu, atılı suçlama ile ilgili soruşturmanın Türkiye genelinde
yapılması ve şüpheli beyanlarının tamamının alınmamış, suç ve şüpheli hakkında
delillerin henüz toplanmamış olması, atılı suçların CMK'nun 100/3-a maddesinde
belirtilen ve tutuklama nedeni varsayılan katalog suçlardan oluşu, öngörülen
ceza miktarı ile talep edilen tedbir karşılaştırıldığında ev ortaya çıkan
netice ve zarar dikkate alındığında tutuklama tedbirinin bu aşamada ölçülü
kabul edilmesinin gerektiği ve adli kontrol uygulamasının yetersiz olacağı kanaatiyle
şüphelinin eylemi Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs (Darbeye
Kalkışma) suçu ile birlikte değerlendirildiğinde 2802 sayılı Yasa'nın 94.
maddesindeki suçüstü şartlarının oluştuğu gözetilerek atılı suçtan dolayı
CMK'nun 100 ve devamı maddeleri gereğince TUTUKLANMASINA... [karar verildi.]"
15. Devam eden soruşturma sürecinde İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından 26/9/2016 tarihli yetkisizlik kararı ile dosyanın
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından da 12/1/2017 tarihli yetkisizlik kararı ile dosyanın İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmiştir.
16. İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/9/2016 tarihli
kararı ile başvurucu hakkında tutukluluğun devamına hükmedilmiş, başvurucu
tarafından bu karara karşı yapılan itiraz ise Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin
18/10/2016 tarihli kararı ile kesin olmak üzere reddedilmiştir. Anılan kararın
başvurucuya tebliğ edildiğine ilişkin bir veriye erişilememiştir.
17. Başvurucu 2/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
18. 6/3/2017 tarihinde başvurucu hakkında yapılan
tutukluluk incelemesi neticesinde İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliğince adli
kontrol tedbirleri uygulanarak başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Şüphelinin FETÖ/ PDY Silahlı Terör
Örgütünün şifreli haberleşme aracı olan Bylock programını bu aşamada
kullanmadığının anlaşıldığı, sabit ikametgah sahibi olduğu, soruşturmanın
geldiği aşama ve mevcut delil durumu itibariyle tutuklama tedbiri yerine Adli
Kontrol Tedibirinin bu aşamada uygulanmasının daha uygun olduğu kanaatine
varılmakla, 5271 sayılı CMK'nun 103/1 maddesine istinaden şüpheli hakkında adlî
kontrol altına alınarak TAHLİYESİNE..."
19. Soruşturmanın devamında başvurucudan elde edilen
dijital materyallere ilişkin bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve bir tanığın
başvurucu hakkındaki ifadesi dosyaya alınmıştır. Dijital verilere dair
27/11/2019 tarihli bilirkişi raporunda; başvurucuya ait telefon, bilgisayar ve
haricî belleğin incelendiği, inceleme sonunda suç unsuru içeren herhangi bir
veriye rastlanmadığı belirtilmiştir. Başka bir soruşturma kapsamında şüpheli
sıfatı ile ve etkin pişmanlık kapsamında ifadesine başvurulan C.U.nun 4/11/2016
tarihli beyanının başvurucu ile ilgili kısmı ise şu şekildedir:
“…cemaat mensubu olmadığı halde bu
süreçte ihraç edilip tutuklanan Vergi Mahkemesi Başkanı Mustafa AYRAL’ın mağdur
olduğunu düşünüyorum. Kendisi H.B. ve K.K. ile samimiyeti nedeniyle cemaatçi
olarak algılanmış olabilir. 2014 seçimlerindeki tavrı bu intibaya sebep olmuş
olabilir.”
20. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından 8/6/2020 tarihli iddianameyle başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle İstanbul Bölge
Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesinde kamu davası açılmıştır. İddianamede
belirtilenler özetle şöyledir:
- Başvurucunun hâkim olarak görev yaptığı cinsel taciz
davasında haksız eylem ve işlemler yapıldığını yönünde ihbar dilekçesi
bulunmaktadır.
- A.D. tanık olarak 13/3/2018 tarihinde verdiği beyanında
özetle İstanbul 2. İdare Mahkemesi başkanı olarak görev yapmakta olduğunu,
başvurucuyu üniversiteden tanıdığını, aynı sınıfta okuduklarını, öğrenci olduğu
dönemde Ankara Hacı Bayram Camisi çevresinde kurulan kitap stantlarında
başvurucunun FETÖ/PDY lideri Fettullah Gülen'in kitaplarını sattığını
gördüğünü, başvurucunun öğrencilik hayatı boyunca örgüt evlerinde kaldığını,
2001 yılında hâkimlik stajına beraber başladıklarını, 2003 yılında İstanbul’da
beraber kura çektiklerini, meslek hayatı boyunca başvurucunun FETÖ/PDY ile
irtibatının olduğunu bildiğini, kendisinin FETÖ/PDY hakkında olumsuz beyanlarda
bulunması üzerine adı geçenin kendisi ile irtibatını kestiğini, 2014 yılında
HSYK seçimlerinde FETÖ/PDY'nin desteklediği sözde bağımsız adaylar için dönem
arkadaşları olan A.M., M.B., D.Y. ve A.E.den oy istediğini bildiğini
belirtmiştir.
- A.E. tanık olarak 15/3/2018 tarihinde verdiği beyanında
özetle İstanbul 7. Vergi Mahkemesi başkanı olarak görev yaptığını, başvurucuyu
birlikte staj yapmaları sebebiyle tanıdığını, onunla çalışmadığını ancak 2014
yılı HSYK seçimleri öncesinde başvurucunun görev yaptığı mahkemeye gelip
kendisini ziyaret ederek bağımsız adaylardan E.D.D. isimli şahıs için oy
istediğini belirtmiştir.
- A.M. tanık olarak 14/3/2018 tarihinde verdiği beyanında
özetle İstanbul 5. İdare Mahkemesi başkanı olarak görev yaptığını, başvurucuyu
üniversiteden tanıdığını, aynı sınıfta okuduklarını, o dönemde başvurucuyla
fazla samimiyetinin olmadığını, 2001 yılında staja beraber başladıklarını,
birlikte görev yapmadıklarını, 2014 yılı HSYK seçimlerinde İstanbul'da görev
yapan arkadaşları arayıp oy istediğini duyduğunu, kendisinden oy istemediğini
ancak FETÖ/PDY destekli bağımsız adaylar lehine söylemlerde bulunduğunu ifade
etmiştir.
- D.Y. tanık olarak 14/3/2018 tarihinde verdiği beyanında
özetle İstanbul 6. İdare Mahkemesi başkanı olarak görev yaptığını, başvurucuyu
üniversiteden tanıdığını, aynı sınıfta okuduğunu, o dönemde başvurucuyla fazla
samimiyetinin olmadığını, 2001 yılında staja beraber başladıklarını, 2008-2009
yılları arasında Gaziantep İdare Mahkemesinde farklı mahkemelerde üye olarak
görev yaptıklarını, 2014 yılı HSYK seçimlerinde İstanbul'da görev yapan
arkadaşları arayıp oy istediğini duyduğunu, kendisinden oy istemediğini ancak
FETÖ/PDY'nin desteklediği bağımsız adaylar lehine birçok ili gezerek oy
topladığını bildiğini belirtmiştir.
- M.B. tanık olarak 14/3/2018 tarihinde verdiği beyanında
özetle İstanbul 6. Vergi Mahkemesi başkanı olarak görev yaptığını, başvurucuyu
üniversiteden tanıdığını, aynı sınıfta okuduğunu, o dönemde fazla samimiyetinin
bulunmadığını, 2001 yılında staja beraber başladıklarını, 2011-2013 yılları
arasında Gaziantep İdare Mahkemesinde farklı vergi mahkemelerinin başkanı olarak
görev yaptıklarını, 2013 Yaz Kararnamesi öncesinde odasına gittiğinde telefonla
görüşme hâlinde olduğunu, kendisine de sessiz olmasını işaret ettiğini,
sonrasında görüştüğü kişinin eski HSYK Üyesi A.B. olduğunu anladığını, Manisa
Vergi Mahkemesi başkanlığı talebinin bu sene olamayacağını, Manisa Bölge İdare
Mahkemesi üyeliği veya görev süresinin bir yıl daha devam etmesi seçeneğinin
ona sunulduğuna şahit olduğunu, 2014 yılı HSYK seçimlerinde İstanbul'da görev
yapan arkadaşları arayıp oy istediğini duyduğunu, kendisinden oy istemediğini
belirtmiştir.
- R.Ş. tanık olarak 15/3/2018 tarihinde verdiği beyanında
özetle İstanbul İdare Mahkemesi 4. İdare Dava Dairesi üyesi olarak görev
yaptığını, başvurucuyu Kocaeli idare ve vergi mahkemelerinde görev yaptığı
2011-2015 döneminde tanıdığını, 2014 yılı HSYK seçimlerinde FETÖ/PDY'nin
desteklediği E.D.D. lehine olumlu fikirler beyan ettiğine, o dönemdeki HSYK ve
Hükûmet aleyhinde siyasi fikirler beyan ettiğine şahit olduğunu belirtmiştir.
- FETÖ/PDY örgüt üyeliği suçundan hakkında soruşturma
yürütülen T.Ç., İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/61017 numaralı
soruşturması kapsamında verdiği 16/6/2017 tarihli ek ifadesinde başvurucu ile
ilgili özetle 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 221. maddesinden
yararlanmak istediğini, bu kapsamda örgüte ait kaldığı yer ve görüştüğü
kişilerle ilgili bilgiler verdiğini, 2003 yılında İstanbul İdare Mahkemesi
üyeliğine atandığını, kalacak yer sorunu sebebiyle Sulhi Dönmezer Eğitim
Merkezinde kaldığını, bu süre içinde cemaatle ilgisi olmayan ve İstanbul Vergi
Mahkemesi üyesi olan başvurucu ile birlikte farklı odalarda kaldıklarını
belirtmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
21. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No:
2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39; Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597,
31/10/2019, §§ 33-48 ve ilgili Yargıtay kararları için bkz. A.L., B. No:
2016/63999, 9/1/2020, §§ 33-35.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 4/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
23. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesi olmaksızın ve
görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin görevli olmayan bir
mahkeme tarafından tutuklandığını, olayda tutuklama nedenlerinin bulunmadığını,
tutuklamanın orantısız bir tedbir olduğunu ve adli kontrol tedbirinin neden
yetersiz kalacağının değerlendirilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Bakanlık görüşünde, kabul edilebilirlik yönünden başvurucunun
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesindeki
tazminat yolunu tüketmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Esas yönünden yapılan
değerlendirmede ise tutuklama kararına ve iddianamedeki delillere atıf
yapılarak somut olayda suç işlendiğine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğu belirtilmiştir.
25. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
B. Değerlendirme
26. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
27. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
28. Başvurucunun bu bölümdeki şikâyetleri Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında incelenmiştir.
1. Genel
İlkeler
29. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate
alınacak genel ilkeler için bkz. Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354,
4/4/2018, §§ 54-60; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-69.
2. İlkelerin
Olaya Uygulanması
30. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe
teşebbüsü sonrasında hakkında yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör
örgütüne üye olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır.
31. Diğer taraftan başvurucu 24/2/1983 tarihli ve 2802
sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda -hâkimlerle ilgili- öngörülen usule
ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan
mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
32. Anayasa Mahkemesi, Yıldırım Turan ([GK], B.
No: 2017/10536, 4/6/2020, §§ 102-147) kararında ilgili kanunlar çerçevesinde
konuyu etraflıca değerlendirmiş ve Yargıtay içtihatlarına da değinerek terör
örgütüne üye olma suçunun kişisel bir suç olduğunu, Yüksek Mahkeme üyelerinden
farklı olarak hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin
görevine giren suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak
soruşturma yürütülmesi için izin şartı bulunmadığını belirterek hâkim olan
başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna varmıştır.
33. Somut olayda anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir
durum söz konusu değildir. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun
kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
34. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
35. Kocaeli 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunduğu genel
olarak belirtilmiş fakat bunlara ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir (bkz.
§ 14).
36. Soruşturma kapsamında başvurucunun suçluluğu hakkında
ortaya konulan hususların ise meslekten ihraç edilmiş olması ve tanık beyanları
olduğu görülmektedir.
37. Buna göre Anayasa Mahkemesince tutuklamanın
hukukiliği bağlamında başvurucunun suç işlediğine dair kuvvetli belirtinin
bulunup bulunmadığı yönündeki incelemenin bu olgular temelinde yapılması
gerekmektedir.
38. Somut olayda tanık beyanlarında başvurucu ile
FETÖ/PDY arasındaki bağlantıya ilişkin anlatımların bulunduğu görülmektedir. Bu
kapsamda İdare Mahkemesi başkanı olan tanık A.D. başvurucunun öğrencilik
döneminde örgütün kurucusu ve lideri olan Fetullah Gülen'in kitaplarını
sattığını, başvurucunun meslek hayatı boyunca da FETÖ/PDY ile irtibatının
olduğunu bildiğini, FETÖ/PDY hakkında olumsuz beyanlarda bulunması üzerine adı
geçenin kendisi ile irtibatını kestiğini, 2014 yılında yapılan HSYK
seçimlerinde FETÖ/PDY ile bağlantılı adaylar için kendisinde oy istediğini
ifade etmiştir. İdare ve vergi mahkemesi başkanı olan tanıklar A.E., A.M. ve
DY.nin de başvurucunun 2014 yılı HSYK seçimleri öncesinde FETÖ/PDY ile
bağlantılı adaylar için çalışma yaptığına ve oy istediğine dair anlatımları
bulunmaktadır.
39. 2014 yılında yapılan HSYK üye seçimlerinde ilk derece
mahkemelerinde görev yapan hâkim ve savcılar da aday olmuş ve oy kullanmıştır.
Belirlenen seçim sistemi uyarınca hâkim ve savcılar adli yargıdan yedi asıl,
dört yedek; idari yargıdan üç asıl iki yedek üyeyi seçecek olup Yargıda Birlik
Platformu (YBP) ile Yargıçlar Savcılar Birliği (YARSAV) seçimde destekledikleri
adaylarını açıklamıştır. Bu iki yargı örgütünün desteklediklerinin dışında bazı
adaylar seçime bağımsız olarak (bir başka adayla birlikte hareket etmeden)
girdiklerini ifade etmiştir. Kendilerini bağımsız adaylar olarak tanımlayan ve
seçim sürecinde hukuk çevrelerinde FETÖ/PDY ile bağlantılarının olduğuna dair
iddialar bulunan -ve darbe teşebbüsünden sonra bu yapılanmayla iltisak ve
irtibatlarının bulunduğu gerekçesiyle meslekten çıkarılmış olan- bu yargı
mensupları lehine çok sayıda hâkim ve savcının propaganda faaliyetinde bulunduğu,
seçim çalışmalarına destek verdiği bilinmektedir. Nitekim yargı mensupları
hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen soruşturmalar kapsamında
alınan birçok şüpheli veya tanık ifadesinde bu hususa yer verilmiştir. Seçim
sonuçları incelendiğinde seçime bağımsız olarak girdiğini beyan eden adli
yargıdan on adayın binlerce hâkim savcıdan blok olarak oy aldığı ve bunlardan
ikisinin HSYK yedek üyeliğine seçildiği, idari yargıdan ise beş adayın yüzlerce
hâkimden blok olarak oy aldığı ve bunlardan ikisinin HSYK asıl üyeliğine
seçildiği görülmüştür (Zafer Özer, § 60).
40. Bu kapsamda anılan seçim sürecinde örgütsel ilişki
çerçevesinde söz konusu adaylar lehine propaganda faaliyetinde bulunmanın veya
seçim çalışmalarına katılmanın yargı mensupları hakkında FETÖ/PDY ile
bağlantılı suçlar bakımından yürütülen soruşturmalarda önemli bir olgu olarak
değerlendirilmesi söz konusu olabilir (Zafer Özer, § 61).
41. Yargı teşkilatı içinde mahkeme başkanı olarak görev
yapan ve başvurucuyu uzun yıllar tanıdıkları anlaşılan tanıklar, başvurucunun
2014 yılında yapılan HSYK seçimlerinde FETÖ/PDY ile bağlantılı adaylar lehinde
çalışma yaptığını ve -tanıklar da dâhil olmak üzere- hâkimlerden bu adaylar
için oy istediğini ifade etmiştir. Bu bağlamda benzer mahiyetteki bu tanık
beyanlarının duyumdan çok bilgi ve görgüye dayalı olduğu anlaşılmıştır. Öte
yandan tanık A.D.nin anlatımlarında başvurucu ile FETÖ/PDY arasındaki örgütsel
ilişkiye işaret eden ifadeler bulunmaktadır. Bu bağlamda tanık beyanlarının
somut olayın koşullarında kuvvetli suç belirtisi olarak kabul edilmesi gerekir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi Bekir Demirci (2) (B. No: 2017/8553, 3/6/2020)
kararında yargı mensubu olan başvurucunun eski görev yerine giderek 2014
yılındaki HSYK seçimlerinde FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu bilinen adaylar için
oy istediği ve seçim çalışması yaptığı yönündeki tanık ifadesinin kuvvetli suç
belirtisi niteliğinde olduğunu değerlendirmiştir (Bekir Demirci (2), §§
62-64).
42. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı
edilmemelidir.
43. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya
doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı
kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, [GK], B. No: 2016/49158,
26/7/2017, §§ 78, 79).
44. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı
terör örgütüne üye olma suçu Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No:
2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 148).
45. Somut olayda Kocaeli 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlediği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan katalog suçlar arasında olmasına, suça ilişkin Kanun'da öngörülen
yaptırımın ağırlığına göre kaçma şüphesinin bulunmasına ve adli kontrolün
yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 14).
46. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki
genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Kocaeli 2.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma tehlikesine yönelen tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
47. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
48. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran
Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı
soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik,
hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık
atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate
alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve
karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
49. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Kocaeli 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 14) keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın
hukuki olmadığı iddiasına ilişkin bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
51. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve
19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 4/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.