TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖNDER ACER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/10564)
|
|
Karar Tarihi: 25/2/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
Başvurucu
|
:
|
Önder ACER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, emniyet mensubu iken başka bir kuruma memur
olarak atanmaya ilişkin işlemin dayanağı olan yasal düzenlemenin daha sonra
yapılmış olması nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 11/4/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, polis memuru olarak görev yapakta iken 2011
yılında sosyal paylaşım sitelerine yazdıkları nedeniyle siyasal partilere
üye olmak veya bunların yararına veya zararına çalışmak veya siyasal eylemlerde
bulunmak suçunu işlediği gerekçesiyle dört defa meslekten çıkarma cezası
ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
10. Başvurucu hakkındaki meslekten çıkarma cezalarının
zamanaşımına uğradığı belirtilerek 21/4/2014 tarihli disiplin kurulu kararıyla
meslekten çıkarma cezalarının işlemden kaldırılmasına, bu şekilde
uygulanmamasına karar verilmiştir.
11. Başvurucu 4/6/1937 tarihli ve 3201 sayılı Emniyet
Teşkilatı Kanunu’nun (27/3/2015 sayılı Kanun ile değişik) geçici 28. maddesi
uyarınca bir ay içinde kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilmek üzere İçişleri
Bakanlığı tarafından Devlet Personel Başkanlığına bildirilmiş, 5/5/2015 tarihli
işlemle Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanlığı Aydın ili emrine memur olarak
atanmıştır.
12. Başvurucu, memur olarak atanmasına ilişkin işleminin
iptali istemiyle Yozgat İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme
18/5/2017 tarihli kararıyla dava konusu işlemde yetki yönünden hukuka aykırılık
bulunduğunu belirterek işlemin iptaline karar vermiştir. Kararda başvurucu
hakkında ceza verme yetkisinin zamanaşımına uğraması nedeniyle dava konusu
atama işleminin hukuka aykırı olduğu belirtilmiştir.
13. Davalı idarelerin istinaf başvurusunda bulunması
üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi (Daire) 13/12/2017
tarihli kararıyla istinaf talebinin kabulüne, mahkeme kararının kaldırılmasına
ve davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde meslekten çıkarma
cezasını verme yetkisinin zamanaşımına uğraması nedeniyle dosyanın işlemden
kaldırıldığı belirtilmiş ve bu karar esas alınarak 3201 sayılı Kanun'un Geçici
28. maddesi uyarınca tesis edilen atama işleminin hukuka uygun olduğu
ifade edilmiştir.
14. Nihai karar 12/3/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 11/4/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 3201 sayılı Kanun'un geçici 28. maddesi şöyledir:
“Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten
önceki son beş yıl içinde disiplin kurullarınca meslekten veya Devlet
memurluğundan çıkarma cezasıyla tecziye edilmesi gerektiği hâlde 657 sayılı
Kanunun 127 nci maddesine göre ceza verme yetkisi zamanaşımına uğradığı için
cezalandırılamayan Emniyet Teşkilatı mensupları, bir ay içinde kamu kurum ve
kuruluşlarına nakledilmek üzere İçişleri Bakanlığı tarafından Devlet Personel
Başkanlığına bildirilir.
Bu personelin, Devlet Personel
Başkanlığınca 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları
Hakkında Kanunun 22 nci maddesinin ikinci, üçüncü, beşinci ve altıncı
fıkralarında belirtilen esas ve usuller çerçevesinde diğer kamu kurum ve kuruluşlarına,
Devlet Personel Başkanlığına bildirim tarihinden itibaren kırk beş gün içinde
atama teklifleri yapılır. Bunlardan müdür ve üstü kadrolarda olanlar
araştırmacı unvanlı kadrolara, diğerleri ise Devlet Personel Başkanlığınca
tespit edilen kadrolara atanırlar. Personel nakledildiği kurumda göreve
başlayıncaya kadar eski kurumunda çalışmaya devam eder ve bu personelin her
türlü mali ve sosyal hakları çalıştıkları kurum tarafından karşılanır.
Bu madde kapsamında yer alan personele
ilişkin kadrolar; atama teklifi gerçekleştirilen kamu kurum ve kuruluşları
tarafından ilgililere ilişkin atama onaylarının alındığı tarih itibarıyla diğer
kanunlardaki hükümlere bakılmaksızın ve başka bir işleme gerek kalmaksızın
ihdas, tahsis ve vize edilmiş sayılır. İhdas edilmiş sayılan memur kadroları,
13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye ekli cetvellerin ilgili bölümüne eklenmiş sayılır. Atama işlemi
yapılan personele ilişkin bilgiler ve bu bilgilerdeki değişiklikler, en geç on
beş gün içinde Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.”
17. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu'nun "Zamanaşımı" kenar başlıklı 127. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“Bu Kanunun 125 inci maddesinde sayılan
fiil ve halleri işleyenler hakkında, bu fiil ve hallerin işlendiğinin
öğrenildiği tarihten itibaren;
a) ...
b) Memurluktan çıkarma cezasında altı ay
içinde disiplin kovuşturmasına, Başlanmadığı takdirde disiplin cezası verme
yetkisi zamanaşımına uğrar.
Disiplin cezasını gerektiren fiil ve
hallerin işlendiği tarihten itibaren nihayet iki yıl içinde disiplin cezası
verilmediği takdirde ceza verme yetkisi zamanaşımına uğrar.”
B. Uluslararası
Hukuk
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"1. Herkes davasının, medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde
görülmesini isteme hakkına sahiptir...
2. Bir suç ile itham edilen herkes,
suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır."
19. Sözleşme'nin 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"1. Hiç kimse, işlendiği zaman
ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden
dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan
cezadan daha ağır bir ceza verilemez."
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin
7. maddesinde yer alan "suç oluşturmayan eylem" ifadesinden ne
anlaşılması gerektiğini de Sözleşme'nin 6. maddesinde yer alan "suç ile
itham edilme" kavramına ilişkin ortaya koyduğu üç kıstas ile
açıklamaktadır.
21. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında yer bulan "suç ile itham edilme" kavramının taraf
devletlerin iç hukuklarındaki karşılıklarından bağımsız, otonom bir yapıya sahip
olduğunu vurgulamaktadır (Adolf/Avusturya, B. No: 8269/78, 26/3/1982, §
30). Yine AİHM'e göre tek başına "itham" kavramı da
Sözleşme'nin anlamı dâhilinde anlaşılmalıdır. Bu kapsamda "itham"
kavramı yetkili makamlarca bir kişiye suç işlediği iddiasının resmî olarak
bildirimi şeklinde açıklanabilir. Böyle bir tanım aynı zamanda şüpheli
kişilerin sonuçlarından büyük ölçüde etkilendikleri durumları da içine alır (Deweer/Belçika,
B. No: 6903/75, 27/2/1980, §§ 42-46; Eckle/Almanya, B. No: 8130/78,
15/7/1982, § 73).
22. AİHM, suç isnadını değerlendirirken üç kriter dikkate
almaktadır. Bunlar iç hukuktaki sınıflandırma, suçun türü ve cezanın
türü ile ağırlığıdır (Engel ve diğerleri/Hollanda [GK], B. No:
5100/71, 5101/71, 5102/71, 5354/72, 5370/72, 8/6/1976, §§ 82, 83).
23. AİHM'e göre birinci kriterin diğer kriterlere göre
göreceli olarak ağırlığı olsa da değerlendirme için birinci kriter ancak bir
başlangıç noktası oluşturur. Şöyle ki eğer taraf devletin iç hukuku bir eylemi
suç olarak nitelendirmiş ise bu, 6. maddenin kapsamının uygulanması bakımından
belirleyicidir. Ancak eğer ulusal hukukta böyle bir nitelendirme yok ise AİHM
yine de başvuru konusu edilen cezai sürecin ulusal sınıflandırmasının ötesine
bakacak ve maddi gerçeği inceleyecektir (Engel ve diğerleri/Hollanda, §
81).
24. Sözleşme'nin 6. maddesinin kapsamının uygulanmasını
belirleyecek daha önemli bir kriter olarak değerlendirilen (Jussila/Finlandiya
[BD], B. No: 73053/01, 23/11/2006) suçun türü kriteri ise şu
faktörlerin hesaba katılmasını gerektirmektedir:
i. Başvuruya konu cezai sürecin doğrudan -örneğin bir
meslek grubu gibi- belirli bir gruba mı yönelik olduğu yoksa herkes için
bağlayıcılığı olan genel bir etki mi yarattığı (Bendenoun/Fransa, B. No:
12547/86, 24/2/1994, § 47)
ii. Cezai sürecin kamu gücünü kullanan bir kamu otoritesi
tarafından yürütülüp yürütülmediği (Benham/Birleşik Krallık [BD], B. No:
19380/92, 10/6/1996, § 56)
iii. Cezai sürecin cezalandırıcı ya da caydırıcı bir
amacının bulunup bulunmadığı (Öztürk/Almanya [GK], B. No: 8544/79,
21/2/1984, § 53; Bendenoun/Fransa, § 47)
iv. Cezai sürecin sonunda öngörülen cezanın
uygulanmasının bir suç tespitine bağlı olup olmadığı (Benham/Birleşik Krallık,
§ 56)
v. Benzer cezai süreçlerin diğer taraf devletlerin
hukuklarında nasıl sınıflandırıldığı (Öztürk/Almanya, § 53)
25. Üçüncü ve son kriter cezanın türü ve ağırlığı
ise 6. maddenin uygulanma kapsamının belirlenmesinde cezai sürecin sonunda
öngörülen cezanın olası en yüksek miktarının da dikkate alındığını ortaya
koymaktadır (Campbell ve Fell/Birleşik Krallık, B. No: 7819/77, 7878/77,
28/6/1984, § 72; Demicoli/Malta, B. No: 13057/87, 27/8/1991, § 34).
26. AİHM'e göre Sözleşme'nin 6. maddesinin cezai süreçler
bakımından kapsamının belirlenmesinde Engel ve diğerleri/Hollanda başvurusuna
ilişkin kararda altı çizilen ikinci ve üçüncü kriterlerin birlikte uygulanması
gerekli değildir. Yine de her bir kriterin ayrı ayrı analizi üzerinden sonuca
varılamayan durumlarda kriterlerin kümülatif olarak değerlendirilmesine ilişkin
bir yaklaşım da benimsenebilir (Bendenoun/Fransa, § 47).
27. AİHM, söz konusu üç kriteri uygulayarak sonuca
ulaştığı disiplin işlemine karşı yapılan bir başvuruda (Çelikateş ve
diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 45824/99, 7/11/2000), kamu görevine giriş
ile kamu görevine son verilmesi şartlarına karşı yapılan bir başvuruda (Sidabras
ve Džiautas/Litvanya (k.k.), B. No: 55480/00 ve 59330/00, 1/7/2003) ve
anayasa ihlalleri nedeniyle cumhurbaşkanı aleyhine başlatılan itham sürecine
karşı yapılan bir başvuruda (Paksas/Litvanya [BD], B. No: 34932/04,
6/1/2011, §§ 64-69) şikâyetlerin Sözleşme'nin 6. ve 7. maddelerinin kapsamı
dışında kaldığı sonucuna varmıştır.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
28. Mahkemenin 25/2/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
29. Başvurucu; memur olarak atanmasına ilişkin işlemin
dayanağı olan yasal değişikliğin meslekten çıkarılma cezalarının zamanaşımına
uğradığına ilişkin karardan sonra yapıldığını, daha önce tesis edilmiş
işlemlerin doğurduğu hukuki sonuçları ortadan kaldıracak şekilde yasama
tasarrufunda bulunulduğunu, bunun hukuk güvenliği ilkesiyle bağdaşmadığını
belirterek suçta ve cezada kanunilik ile cezaların şahsiliği ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmektedir. Öte yandan başvurucu özel hayata saygı hakkı ve
çalışma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
30. Bakanlık görüşünde; başvurucunun 22/11/2016 tarihli
ve 677 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu görevinden çıkarıldığı, bu şekilde
memuriyetle ilişiğinin kesildiği, yürürlükteki mevzuat uyarınca bir daha kamu
görevi üstlenmesi hukuken mümkün olmadığından memuriyet görevini sürdürdüğü
sırada kamu personel hukuku ile ilgili hakkında tesis edilmiş bir işleme
ilişkin mahkemelerce iptal veya ret kararı verilmesinin hukuki statüsünde
herhangi bir değişikliğe yol açmayacağı vurgulanmıştır. Somut başvuru açısından
başvurucunun kişi yönünden yetkisinin bulunup bulunmadığının
değerlendirilmesinde bu hususun dikkate alınmasının uygun olacağı
bildirilmiştir. Diğer yandan 3201 sayılı Kanun'a eklenen geçici 28. madde ile
belirli koşulları taşıyan polis memurlarının başka bir kuruma naklen
atanmalarının öngörüldüğü, anılan düzenlemenin amacının başvurucunun
cezalandırılması olmadığı, idarenin takdir yetkisi dâhilinde kamu yararı ve
kamu hizmetinin gerekliliklerinin sağlanması olduğu, bu sebeple konunun
Anayasa'nın 38. ve Sözleşme'nin 7. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği
belirtilmiştir. Bahsedilen düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olup olmadığı
sorununu Anayasa Mahkemesinin 4/5/2017 tarihli ve E.2015/41, K.2017/98 sayılı
kararıyla değerlendirdiği ve aykırılık olmadığı sonucuna vardığı ifade
edilmiştir. Emniyet mensuplarının yürüttüğü görevlerin gerek kamu güvenliğinin
gerekse kişilerin bireysel güvenliklerinin sağlanması yönünden son derece
önemli görevler olduğu, dolayısıyla devletin bu görevi yürütecek personelle
çalışma ilişkisinin aynı mahiyette işler yapmayan diğer personelle çalışma
ilişkisinden farklı mahiyette olduğunun kabul edilmesi gerektiği, bu yönüyle
kanun koyucunun anılan kişiler yönünden daha sıkı sadakat ilişkisine dayalı bir
personel çalıştırma rejimi öngörerek meslekten veya memuriyetten atılmayı
gerektirecek ağırlıkta görevle bağdaşmayan fiiller işleyen kişilerin başka kamu
kurum ve kuruluşlarına naklini hükme bağlamasında kamu yararının bulunmadığı ve
söz konusu ölçütün objektif olmadığı veya adalet ve hakkaniyetle bağdaşmadığının
söylenemeyeceği bildirilmiştir.
31. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında
hakkındaki ceza yargılamasında beraat kararı verilmesi üzerine ihraç kararına
karşı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonuna başvurduğunu, Bakanlık
görüşünde yer alan "...bir daha kamu görevi üstlenmesi hukuken mümkün
olmadığı..." ifadesinin talihsiz bir açıklama olduğunu belirtmiştir.
Anayasa Mahkemesinin anılan kararının gerekçesinde kamu yararının gözetilmesine
ve objektif kriterlerin uygulanmasına vurgu yapıldığına ancak dava konusu
ettiği işlem tesis edilirken bu hususların gözetilmediğine dikkat çekmiştir.
B. Değerlendirme
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
Başvurucu her ne kadar cezaların şahsiliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüş ise de şikâyetin özü işlemin kanuni dayanaktan yoksun olduğu iddiasına
yönelik olduğundan değerlendirmenin suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamda
yapılması uygun görülmüştür. Başvurucu, özel hayata saygı hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşse de başvurucunun iddiasının ilk bakışta
temellendirilmemiş olduğunun anlaşılması nedeniyle anılan iddia için ayrıca
değerlendirme yapılmasına gerek bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca
başvurucu her ne kadar çalışma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de
Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadı (Serkan Acar, B. No: 2013/1613,
2/10/2013) uyarınca çalışma hakkı Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
ile Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin ortak koruma alanına
girmediğinden bu iddia yönünden de ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
33. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel
başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia
edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra
Sözleşme'nin ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına
da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan
hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir
(Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
34. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru
bağlamında Anayasa'nın 38. maddesine ilişkin inceleme yetkisi, anılan maddenin
norm alanına dâhil olan her türlü yaptırımı kapsayacak şekilde geniş olmayıp
Sözleşme çerçevesinde suç isnadı olarak nitelenebilen yaptırımlarla
sınırlı tutulmuştur. Diğer bir ifadeyle Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruda
Anayasa'nın 38. maddesi kapsamına giren her türlü yaptırımın değil sadece
Anayasa ile Sözleşme'nin ortak koruma alanına giren suç isnadı sayılan
yaptırımların anılan maddedeki güvenceleri ihlal edip etmediğini denetleme
yetkisini haizdir (D.M.Ç, B. No: 2014/16941, 24/1/2018, § 33).
35. Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kimse, işlendiği zaman yürürlükte
bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu
işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza
verilemez."
36. Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında "Kimse,
... kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz."
denilerek suçun kanuniliği, üçüncü fıkrasında da "Ceza ve ceza
yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." ifadesine yer
verilerek cezanın kanuniliği ilkesi getirilmiştir. Anayasa'nın 38.
maddesinde yer alan "suçta ve cezada kanunilik" ilkesi
uyarınca, hangi eylemlerin yasaklandığının ve bu yasak eylemlere verilecek
cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi buna
ilişkin Kanunun açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekir (D.M.Ç,
§ 35).
37. Uyuşmazlığın suç ve cezalara ilişkin olması, ihlal
iddiasının Sözleşme'nin 7. ve Anayasa'nın 38. maddesinin ortak koruma alanı
kapsamında değerlendirilebilmesinin ön şartıdır. Bu durumda bireysel başvuruya
konu somut olayda, disiplin cezasının ve sonuçlarının -suçlarda ve cezalarda
kanunilik ilkesine yönelik ihlal iddiası açısından- Anayasa ve Sözleşme'nin
ortak koruma alanı içinde yer alıp almadığı belirlenmelidir.
38. Anayasa'nın 38. maddesi uyarınca kanunun suç
saymadığı bir fiilden dolayı bir kimsenin cezalandırılamayacağına ilişkin kural
bağlamında "kanunun suç saymadığı bir fiil" ifadesiyle
kastedilenin Sözleşme'nin 6. maddesinde yer alan "suç ile itham
edilme" kavramına ilişkin ortaya konulan kıstaslar ile uyumlu olarak
açıklanması gerekmektedir.
39. Suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinden inceleme
yapılabilmesi için bir suç isnadının varlığı gerekir. Suç isnadının özerk bir
kavram olması nedeniyle bir isnadın Anayasa'nın 38. ve Sözleşme'nin 7. maddesi
kapsamında olup olmadığının tespiti amacıyla üç ayrı kriter kullanılmaktadır.
İlk olarak isnadın ulusal ceza mevzuatında suç olarak düzenlenip
düzenlenmediğine bakılmalı ve isnat edilen eylem, ulusal ceza mevzuatında suç
addedilmişse yapılan isnat diğer kriterlerin uygulanmasına gerek kalmadan suç isnadı
olarak kabul edilmelidir (B.Y.Ç., B. No: 2013/4554, 15/12/2015, § 31).
40. İsnada konu eylemin ulusal mevzuatta suç
addedilmediği durumlarda ise eylemin suç karakteri ve özelliği taşıyıp
taşımadığı ile eylem için öngörülen cezanın ağırlığı ve amacı dikkate
alınacaktır. Bu bağlamda, disiplin hukuku çerçevesinde yapılan bir isnadın
cezai anlamda bir suç isnadı olup olmadığının belirlenmesinde disiplin
cezasının belirli bir grubu mu yoksa herkesi mi bağladığı, caydırma ve
cezalandırma amacı içerip içermediği, ilgili suçun ceza hukukunda yer alan
suçlarla benzerlik taşıyıp taşımadığı, uygulanan usullerin ceza hukuku
alanındaki yargısal usullere benzeyip benzemediği gibi faktörler dikkate
alınacaktır (B.Y.Ç., § 32).
41. Buna göre ceza hukuku anlamında suçun herkes
tarafından işlenebilmesi mümkün iken genellikle bir kurumun iç işleyişiyle veya
bir meslek grubunun faaliyetleriyle ilgili olan disiplin suçları, belli sıfata,
mesleki unvana sahip kişiler tarafından işlenebildiğinden yalnızca belirli bir
grubu bağlamakta ve bu nedenle cezai anlamda suç niteliği taşımamaktadırlar.
Diğer taraftan disiplin hukuku kapsamında uygulanan bir yaptırımın ciddi
şekilde caydırıcı olması veya yaptırımın sonucunun belirli şartlar dahilinde
-para cezasının ödenmemesi durumunda- hürriyeti bağlayıcı ceza ile
ilintilendirilmesi halinde mevzuatta disiplin suçu olarak düzenlenmiş olmasına
rağmen cezai anlamda bir suçun mevcut olduğu kabul edilebilir (B.Y.Ç., §
33).
42. Somut olayda başvurucu işlemiş olduğu eylemler
nedeniyle 4 defa meslekten çıkarılması cezası ile cezalandırılmıştır. Daha
sonra ise meslekten çıkarma cezasını verme yetkisinin zamanaşımına uğraması
nedeniyle dosyası işlemden kaldırılmıştır. Söz konusu durumun ise 3201 sayılı
Kanun'un Geçici 28. maddesinde özel olarak düzenlenmesine bağlı olarak
başvurucu Türkiye Halk Sağlığı Kurumu nezdinde memur olarak atanmıştır. Derece
mahkemelerince tartışılan verilen cezanın niteliğinden ziyade atama işleminin
hukuka uygun olup olmadığıdır. Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında somut
başvuru değerlendirildiğinde başvurucuya isnat edilen siyasal partilere üye
olmak veya bunların yararına veya zararına çalışmak veya siyasal eylemlerde
bulunmak eylemi 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda ve
ceza hukuku mevzuatında suç olarak düzenlenmediği görülmektedir. Başvurucu
polis memuru olarak görev yapmaktayken belirtilen eylem nedeniyle meslekten
çıkarma cezası almıştır. Başvurucuya uygulanan disiplin yaptırımının mesleğin
yerine getirilmesine dair edimlere ilişkin bulunduğu açıktır. İsnat edilen
eylemin belirli bir meslek grubu tarafından gerçekleştirilmesinin mümkün
olduğu, bu meslek grubunda yer almayan kişileri ilgilendirmediği ve disiplin
yaptırımının hürriyeti bağlayıcı ceza sonucu doğurmadığı anlaşılmaktadır. Bu
nedenlerle başvurucuya yöneltilen isnadın disiplin hukuku alanında kaldığı ve
başvurunun bir suç isnadının karara bağlanmasına ilişkin bir uyuşmazlığı konu
edinmediği açıktır.
43. Bu durumda başvurucunun meslekten çıkarma cezası ile
cezalandırılması işlemi ve bu işleme bağlı olarak tesis edilen atama işleminin
Anayasa'nın 38. maddesi ile Sözleşme'nin 7. maddesinin ortak koruma alanı
kapsamında dikkate alınabilecek nitelikte olmadığının kabul edilmesi
gerekmektedir.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 25/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.