TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ENVER ERARSLAN VE İSMAİL CEYLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/10601)
|
|
Karar Tarihi: 25/2/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
Başvurucular
|
:
|
1. Enver ERARSLAN
|
|
|
2. İsmail CEYLAN
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Devran GÜMÜŞ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ilave tediye alacağının tahsili amacıyla
açılan davanın Yargıtay daireleri arasında süregelen görüş ayrılığı dolayısıyla
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular 9/4/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2018/10806 numaralı başvuru dosyasının hukuki ve fiilî
irtibat nedeniyle 2018/10601 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine,
incelemenin 2018/10601 numaralı dosya üzerinden yürütülmesine ve diğer dosyanın
kapatılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular; Başkent Ulaşım Doğalgaz Hizmetleri Proje
Taahhüt San. Tic. A.Ş.den (BUGSAŞ) 19/2/1998 tarihinde emekli olmuş, 27/7/2016
tarihine kadar aynı Şirkette güvenlik görevlisi olarak çalışmaya devam
etmiştir.
10. Başvurucular, BUGSAŞ'taki görevlerinin sona
ermesinden sonra belediyelerde çalışan personelin işçi vasfında olması
nedeniyle 4/7/1956 tarihli ve 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde
Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkında Kanun uyarınca her bir yıllık
çalışma süresi içinde ödenmesi gereken iki aylık tutarındaki ilave tediye
alacağının ödenmesi amacıyla BUGSAŞ aleyhine 23/11/2016 tarihinde ayrı ayrı
dava açmıştır.
11. Ankara 34. İş Mahkemesi (Mahkeme) 14/9/2017 tarihli
kararlarla başvurucuların davalarının kabulüne karar vermiştir. Gerekçeli
kararlarda, BUGSAŞ'ın yarısından fazlasına Ankara Büyükşehir Belediyesine ait
Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresi (ASKİ) Genel Müdürlüğünün sahip olduğu
belirtilmiştir. Maliye Bakanlığının BUGSAŞ'ın sermayesinin yarısından fazlasına
Ankara Büyükşehir Belediyesine ait teşekküllerin sahip olması nedeniyle
BUGSAŞ'ın 6772 sayılı Kanun kapsamında olduğu gerekçesiyle işçi olarak
çalışanlarına ilave tediye ödenmesi gerektiği görüşünde olduğu ifade edildikten
sonra başvurucuların anılan alacağa hak kazandıkları sonucuna varılmıştır.
12. Davalı BUGSAŞ, kararları istinaf etmiştir. Ankara
Bölge Adliye Mahkemesi (Ankara BAM) 7. Hukuk Dairesi 7/2/2018 tarihli
kararlarıyla istinaf istemini kabul etmiş ve ilk derece mahkemesi kararlarını
ortadan kaldırarak davaların reddine kesin olarak karar vermiştir. Kararların
gerekçesinde, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin emsal kararlarına göre muvazaalı
alt işverenlik ilişkileri kapsamı dışında, belediye şirketlerinde çalışanların
ilave tediye hakkı bulunmadığı belirtilmiş ve belediyelerin hissedarı olduğu
şirketlerin 6772 sayılı Kanun kapsamında bulunmadığı ifade edilmiştir.
13. Nihai kararlar başvuruculara 9/3/2018 tarihinde
tebliğ edilmiştir. Başvurucular 9/4/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun
Hükümleri
14. 6772 sayılı Kanun’un 1. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Umumi, mülhak ve hususi bütçeli
dairelerle mütedavil sermayeli müesseseler, sermayesinin yarısından fazlası
Devlete ait olan şirket ve kurumlarla belediyeler ve bunlara bağlı teşekküller,
3460 ve 3659 sayılı kanunların şümulüne giren İktisadi Devlet Teşekkülleri ve
diğer bilcümle kurum, banka, ortaklık ve müesseselerinde müstahdem olanlardan
İş Kanununun şümulüne giren veya girmiyen yerlerde çalışmakta olan ve İş
Kanununun muaddel birinci maddesindeki tarife göre işçi vasfında olan
kimselere, ücret sistemleri ne olursa olsun, her yıl için birer aylık
istihkakları tutarında ilave tediye yapılır.''
15. 6772 sayılı Kanun’un 2. maddesi şu şekildedir:
"Birinci maddede sözü geçen
işçilerden maden işletmelerinin munhasıran yeraltı işlerinde çalışanlarına bu
işlerde çalıştıkları müddetle mütenasip olarak her yıl için ayrıca birer aylık
istihkakları tutarında bir ilave tediye daha yapılır.''
16. 6772 sayılı Kanun’un 3. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Birinci ve ikinci maddelerde
yazılı olan işçilere mezkür maddeler gereğince yapılan tediyelerden ayrı olarak
her yıl için bir aylık istihkakları tutarını geçmemek üzere Cumhurbaşkanı
karariyle aynı nispette bir ilave tediye daha yapılabilir.''
17. 6772 sayılı Kanun’un 7. maddesi şöyledir:
"Bu kanun neşri tarihinden itibaren
mer'idir.''
2. Yargıtay
Kararları
18. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 23/1/2020 tarihli ve
E.2017/25846, K.2020/1088 sayılı kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
''6772 sayılı Kanun’un 1. maddesindeki
düzenleme uyarınca, 'belediyeler ve bunlara bağlı teşekküller' kanun
kapsamındadır. Belediyelerin hissedarı olduğu şirketler ise, Ticaret Kanunu
hükümlerine tabi, belediyeden ayrı ve bağımsız özel hukuk tüzel kişiliğine
sahip olduğundan, bu şirketlerin belediyeye bağlı teşekkül sayılması mümkün
değildir. Anılan maddede, sermayesinin yarısından fazlası Devlete ait olan
şirketlerin kanun kapsamında olduğu açıkça belirtilmiş olmasına rağmen, madde
metninde sermayesi belediyeye ait olan şirketlere yer verilmemesi kanun
koyucunun tercihidir. Keza, 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun, 15.07.1934
tarihinde yürürlüğe giren 2571 sayılı Kanun’la değişik 19. maddesi hükmünde,
belediyelerin iştirak edecekleri şirketler ifadesine açıkça yer verilmiş olduğu
halde, bu tarihten sonraki bir tarih olan 11.07.1956 tarihinde yürürlüğe giren
6772 sayılı Kanun’da, belediyelerin hissedarı olduğu şirketlerden bahsedilmemiş
olması da bu durumun bir göstergesidir. Dolayısıyla, 6772 sayılı Kanun’un 1.
maddesindeki, belediyeye bağlı teşekkül ifadesinden, kanun koyucunun,
belediyelerin hissedarı olduğu şirketleri kastettiği söylenemez.
Anılan sebeplerle, belediyelerin
hissedarı olduğu şirketler 6772 sayılı Kanun kapsamında bulunmadıklarından,
davalı şirket ilave tediye ödemekle yükümlü değildir. Bu halde, ilave tediye
alacağı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmesi
hatalı olmuştur.
Yukarıda yazılı sebeplerden kararın
bozulması gerekmiştir."
19. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 13/1/2020 tarihli ve
E.2017/25655, K.2020/106 sayılı kararının gerekçesinin ilgili kısmı da yukarıda
anılan karar gerekçesi (§ 18) ile benzer mahiyettedir.
20. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 5/2/2020 tarihli ve
E.2017/13347, K.2020/1420 sayılı kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Belediye tarafından ortak olarak
Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi olarak kurulan şirketlerin 6772 Sayılı
Kanun’un kapsamındaki konumuna gelince;
Yukarıda belirtildiği gibi yasal
düzenlemelerden ilave tediyenin, devlet tarafından yasa ve yasanın verdiği
yetki ile idari işlemle kurulan ve kamusal yetki ve ayrıcalıklardan yararlanan
kamu tüzel kişilikleri ve bunlara bağlı kuruşlarda iş sözleşmesi ile
çalışanlara uygulanacağı görülmektedir. Söz konusu düzenlemelerde Belediyeler
ve Belediyelere bağlı kuruluşlardan söz edilmiştir
Bağlı kuruluşlardan söz edilebilmesi
için, Belediye'nin bazı hizmetlerinin Belediye dışında özel bir kanunla
kurulan, genel bütçe içinde ayrı bütçeli ya da katma bütçeli kuruluş olması
gerekir. Genel Müdürlük biçiminde özel bir kanunla kurulmuş ve belediye ana
hizmetlerinin bir kısmını yürüten bu kuruluşlara bağlı kuruluş denmektedir. Bu
nedenle Belediye tarafından ortak olarak Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi
olarak kurulan şirketler bağlı kuruluş olarak nitelenemez. Bu nedenle Belediye
Başkanlığı'nın ortak olduğu şirket bağlı kuruluş olmadığından 6772 sayılı kanun
kapsamında kalmaz ve işçisi de ilave tediyeden yararlanmaz.
Her ne kadar, aynı davalıya karşı ilave
tediye alacak talebiyle açılmış ve bu talebin kabul edildiği bir kısım yerel
mahkeme kararları Dairemizce onanmış ve ayrıca yine ilk derece ve bölge adliye
mahkemelerinin gerekçeli kararlarında söz edildiği üzere, Yargıtay 7. Hukuk
Dairesinin davalı şirketin 6772 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi
gerektiği yönünde kararları bulunmakta ise de, Yargıtay 7. 9. ve 22. Hukuk
Daireleri arasında bu yönde oluşan içtihat farklılığın giderilmesi için
Yargıtay 1. Başkanlık Makamına İçtihadı Birleştirme amacıyla 22. Hukuk
Dairesince yapılan başvuru üzerine, Dairemizce Yargıtay 1. Başkanlığına yazılan
30/09/2016 tarihli görüş yazısında; Belediye Başkanlıklarının ortak olduğu
şirketlerin bağlı kuruluş olmadığından, bu şirketlerin 6772 sayılı kanun
kapsamında kalmadıkları ve işçilerinin de ilave tediyeden yararlanamayacakları
ve hukuk dairelerinin kendi içinde verdiği çelişkili kararlara karşı içtihat
birleştirmesi yolu bulunmadığı ve içtihat birleştirilmesinin mümkün olmadığı
yönünde görüş bildirilmiştir. Yargıtay Daireleri arasında bu hususta görüş
farklılığı bulunmaması nedeniyle de, bu hususta içtihat birleştirme yoluna da
gidilmemiştir.
Bu durumda Yargıtay Dairelerince
benimsenen ortak görüşe göre, Belediyelerin hissedarı olduğu özel hukuk
hükümlerine tabi şirketler 6772 sayılı Kanun kapsamında kabul edilmemektedir.
Dolayısıyla bu şirketlerin işçilerine ilave tediye ödeme yükümlülüğü
bulunmamaktadır.
Somut uyuşmazlıkta da, davacı devlet
tarafından yasa ve yasanın verdiği yetki ile idari işlemle kurulan ve kamusal
yetki ve ayrıcalıklardan yararlanan kamu tüzel kişilikleri ve bunlara bağlı
kuruşlardan olmayan Bursa Belediyesinin hissedarı olduğu, özel hukuk
hükümlerine tabi şirket işçisi olduğundan ilave tediyeden yararlanma hakkı
bulunmamaktadır. Bu nedenlerle, davacının ilave tediye alacak talebinin reddine
karar verilmesi gerekirken, kabulü isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.''
21. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 19/6/2019 tarihli ve
E.2016/8643, K.2019/13775 sayılı kararının ilgili kısmı da yukarıda anılan
karar gerekçesi (§ 20) ile benzer mahiyettedir.
B. Uluslararası
Hukuk
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes davasının medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde,
görülmesini isteme hakkına sahiptir...”
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) adil yargılanma
hakkının hukukun üstünlüğünün Sözleşmeci devletlerin ortak mirası olduğunu
belirten Sözleşme’nin ön sözüyle birlikte yorumlanması gerektiğini
belirtmektedir. Hukukun üstünlüğünün temel unsurlarından biri, hukuki
durumlarda belirli bir istikrarı garanti altına alan ve kamuoyunun mahkemelere
olan güvenine katkıda bulunan hukuki güvenlik ilkesidir. Toplumun yargısal
sisteme olan güveni hukuk devletinin esaslı unsurlarından biri olmasına rağmen
birbirinden farklı yargı kararlarının devamlılık arz etmesi, bu güveni
azaltacak nitelikte bir hukuki belirsizlik durumu yaratabilecektir (Nejdet
Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye [BD], B. No: 13279/05, 20/10/2011, § 57).
24. Diğer yandan hukuki güvenlik ilkesinin gerekleri ve
bireylerin meşru beklentilerinin korunması, içtihadın değişmezliği şeklinde bir
hak bahşetmemektedir (Unédic/Fransa, B. No: 20153/04, 18/12/2008, § 74; Nejdet
Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 58). Mahkemelerin yorumlarında dinamik ve
evrilen bir yaklaşımın sürdürülememesi reform ya da gelişimi engelleyeceğinden
kararlardaki değişim, adaletin iyi idaresine aykırılık teşkil etmez (Atanasovski/Makedonya
Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 36815/03, 14/1/2010, § 38).
25. Yüksek mahkemelerin oynaması gereken rol, tam da
yargı kararları arasında doğabilecek içtihat farklılıklarına bir çözüm
getirmektir. Bununla birlikte yeni kabul edilmiş bir kanunun yorumlanmasında
olduğu gibi bazı hâllerde içtihadın müstakar hâle gelmesinin belirli bir zamana
ihtiyaç duyacağı açıktır (Zielinski ve Pradal ve Gonzalez ve
digerleri/Fransa [BD], B. No: 24846/94, ...34173/96, 28/10/1999, §
59; Schwarzkopf ve Taussik/Çek Cumhuriyeti (k.k.), B. No: 42162/02,
2/12/2008).
26. AİHM, açık bir keyfîlik bulunan durumlar hariç ulusal
mahkemelerin iç hukuku yorumlama şeklini sorgulamanın kendi görevi olmadığına
dikkat çekmektedir. Benzer şekilde bu konuda -görünüşe göre benzer davalarda
verilmiş olsalar bile- ulusal mahkemelerin farklı kararlarını karşılaştırmak da
prensipte AİHM'in görevi değildir. AİHM, söz konusu mahkemelerin bağımsızlığına
saygı göstermek durumundadır (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, §
50).
27. AİHM, iki ihtilafa farklı muamele yapılmasının
incelenen gerçek olayların farklılığından kaynaklanmış olması hâlinde çelişkili
içtihatlardan bahsedilmesinin mümkün olmadığını belirtmektedir (Ucar/
Türkiye (k.k.) B. No: 12960/05, 29/9/2009).
28. AİHM, mahkeme kararlarının çatışma ihtimalinin her
biri kendi yargı alanında yetkili olan yargılama ve temyiz mahkemeleri ağına
dayalı yargı sistemlerinin doğal bir özelliği olduğunu kabul etmiştir. Bu tip
uyuşmazlıklar aynı mahkeme içinde de ortaya çıkabilmektedir. Bu durum, kendi
içinde Sözleşme'ye aykırı olarak değerlendirilemez (Santos Pinto /Portekiz, B.
No: 39005/04, 20/5/2008, § 41; Tudor Tudor/Romanya, B. No: 21911/03,
24/3/2009, § 29; Remuszko/Polonya, B. No: 1562/10, 16/7/2013, § 92; Nejdet
Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 51).
29. AİHM, bu konuda hüküm verirken değerlendirmesinin
dayandığı kriterleri açıklamıştır. Söz konusu kriterler yüksek mahkemenin
içtihadında derin ve süregelen farklılıklar olup olmadığının, iç hukukta
bu tutarsızlıkların üstesinden gelmek için bir mekanizma bulunup
bulunmadığının, bu mekanizmanın uygulanıp uygulanmadığının ve uygulandı ise ne
ile sonuçlandığının tespitine dayanmaktadır (Beian/Romanya, B. No:
30658/05, 6/12/2007, §§ 37, 39; Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, §
53).
30. AİHM, bu bağlamda mahkemelerin uygulamalarında
tutarlılığın ve içtihatlarında yeknesaklığın sağlanması için mekanizmalar
oluşturulmasının önemini birçok defa hatırlatmış; yargı sistemlerini birbirine
zıt kararlar verilmesini önleyecek şekilde yapılandırmanın devletlerin
sorumluluğunda olduğunu ifade etmiştir. Ne var ki bu ilkelerin AİHM'in
incelemek durumunda kaldığı çelişen yorumların bir yüksek mahkemenin
birleştirici yetkisini uygulayabileceği yasal hükümlerle bağlantılı olarak
yargı sisteminin aynı dalında meydana gelen davalar için öngörüldüğü
belirtilmelidir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, §§ 55, 80).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
31. Mahkemenin 25/2/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
32. Başvurucular; Dairelerinin benzer davalarda ilave
tediye ödenmesi gerektiği yönünde kararlar verdiğini, benzer uyuşmazlıkların
farklı şekilde sonuçlanmasının daha önce bu uyuşmazlıkların temyiz incelemesini
yapan Yargıtay daireleri arasındaki görüş ayrılığından kaynaklandığını
belirtmiştir. Bu bağlamda Yargıtayın 9. Hukuk Dairesinin kendileri ile aynı
durumda olanlara ilişkin 6772 sayılı Kanun kapsamında olması nedeniyle tediye
alacağı ödenmesi gerektiğine ilişkin kararları bulunmasına karşın Yargıtayın
22. Hukuk Dairesinin vermiş olduğu kararlar nedeniyle BAM tarafından
davalarının reddine karar verildiğini ifade etmiştir. Başvurucular içtihat
farklılığı nedeniyle yargıya olan güvenin zedelendiğini belirterek adil
yargılanma hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
33. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
''Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların içtihat farklılığı nedeniyle adil yargılanma hakkının ve
eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarının özünün adil yargılanma hakkının
güvencelerinden biri olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin olduğu
ve bu kapsamda bir inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
36. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında;
herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal
sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36.
maddesinin birinci fıkrasına "adil yargılanma" ibaresinin
eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesine göre "değişiklikle
Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence
altına alınmış olan adil yargılama hakkı metne dahil" edilmiştir.
Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip
olduğu ibaresinin eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma
hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK],
B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54).
37. Adil yargılanma hakkı, uyuşmazlıkların
çözümlenmesinde hukuk devleti ilkesinin gözetilmesini gerektirmektedir.
Anayasa'nın 2. maddesinde Cumhuriyet'in nitelikleri arasında sayılan hukuk
devleti ilkesi, Anayasa'nın tüm maddelerinin yorumlanması ve uygulanmasında
gözönünde bulundurulması zorunlu olan bir ilkedir.
38. Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de
hukuk güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010;
E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012). Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı
amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de
idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık,
net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM,
E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013).
39. Hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı veya
birden fazla yorumunun mümkün olduğu durumlarda bu yorumlardan hangisinin
benimseneceği derece mahkemelerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa
Mahkemesinin bireysel başvuruda derece mahkemelerince benimsenen yorumlardan
birine üstünlük tanıması veya derece mahkemelerinin yerine geçerek hukuk
kurallarını yorumlaması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Anayasa
Mahkemesinin kanunilik ilkesi bağlamındaki görevi, hukuk kurallarının birden
fazla yorumunun varlığının hukuki belirlilik ve öngörülebilirliği etkileyip
etkilemediğini tespit etmektir (Mehmet Arif Madenci, B. No: 2014/13916,
12/1/2017, § 81).
40. Yargısal kararlardaki değişiklikler, hukukun
dinamizmini ve mahkemelerin yaklaşımlarını yaşanan gelişmelere uyarlama
kabiliyetlerini yansıtması yönüyle olumludur. Ancak uygulamadaki birlikteliği
sağlaması beklenen yüksek mahkemeler içinde yer alan dairelerin benzer
davalarda tatmin edici bir gerekçe göstermeksizin farklı sonuçlara ulaşması,
bir kararın belirli bir daireye düştüğü takdirde onanacağı, başka bir daire
tarafından ele alındığı takdirde bozulacağı gibi ihtimale dayalı ve birbirine
zıt sonuçları ortaya çıkarır. Bu ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik
ilkelerine ters düşecektir. Ayrıca böyle bir algının toplumda yerleşmesi
hâlinde bireylerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına duymaları beklenen
güven zarar görebilir (Türkan Bal [GK], B. No: 2013/6932, 6/1/2015, §
64).
41. Anayasa Mahkemesi; bu noktada derece mahkemelerinin
hukuk kurallarını yorumlamasından kaynaklanan içtihat farkının süregelen bir
hâl aldığı, başka bir anlatımla kısa sayılamayacak bir zaman dilimi içinde
uygulamada birliğin sağlanamadığı durumlarda uygulamadaki tutarsızlıkları
ortadan kaldıracak nitelikteki tedbirlerin önemine işaret etmektedir.
42. Hukukun üstünlüğü ilkesi gereği yargı sistemine olan
güveni sağlamak ve korumakla yükümlü olan devlet, aynı yargı koluna dâhil
mahkemeler arasındaki derin ve süregelen içtihat farklılıklarını ortadan
kaldırabilecek nitelikte bir mekanizmayı kurmak ve bu mekanizmanın etkin bir
şekilde işleyişini sağlayacak düzenlemeler yapmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük,
adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olarak kabul edilmelidir. (Engin
Selek, B. No: 2015/19816, 8/11/2017, § 58).
43. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, içtihat farklılığını
değerlendirdiği bir kararında Yargıtayın istikrarlı olarak uygulanan içtihattan
ayrılarak yeni bir yaklaşımı benimsemesi hâlinde kamuoyu nezdinde yargıya olan
güvenin muhafaza edilmesi bakımından yeni yaklaşımın istikrarlı bir şekilde
uygulanması gerektiğine dikkat çekmiş ve içtihat değişikliği sonucunda
benimsenen yaklaşımın uygulamada birliği sağlamakla görevli yüksek mahkemeler
tarafından istikrarlı olarak uygulanmamasının adil yargılanma hakkını ihlal
edebileceğine karar vermiştir (Hakan Altıncan [GK], B. No: 2016/13021,
17/5/2018, § 48).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
44. Başvuruya konu somut davanın niteliği aslında tediye
alacağına ilişkindir. Derece mahkemesi hisselerinin yarısından fazlasının
belediyelere ait olan şirketlerin 6772 sayılı Kanun kapsamında olduğunu
belirterek işçilere ilave tediye alacağı ödenmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Ankara BAM ise Yargıtay kararlarını emsal göstererek belediye şirketlerinin
6772 sayılı Kanun kapsamında olmadığından ilave tediye alacağı ödenmeyeceğini
söylemiştir. Belediyelerin hissedarı olduğu şirketlerde çalışanların ilave
tediye alacağına hak kazanıp kazanmayacağı hususu Yargıtay kararlarına da konu
olmuştur. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi belediyelerin hissedarı olduğu şirketlerin
belediyelerden ayrı bir tüzel kişiliği olduğu ve bu şirketlerin belediyelere
bağlı teşekkül sayılamayacağını ifade etmiştir. 6772 sayılı Kanun'da
sermayesinin yarısından fazlası devlete ait olan şirketlerin kanun kapsamında
olduğu açıkça belirtildiği, madde metninde sermayesi belediyeye ait olan
şirketlere yer verilmediğini ifade etmiştir. Bu sebeple belediyelerin hissedarı
olduğu şirketler 6772 sayılı Kanun kapsamında bulunmadığı sonucuna varmıştır
(bkz. §§ 18, 19). Yargıtay 9. Hukuk Dairesi de belediyelerin hissedarı olduğu
özel hukuk hükümlerine tabi şirketler 6772 sayılı Kanun kapsamında kabul
etmemekte ve bu şirketlerin işçilerine ilave tediye ödeme yükümlülüğü
bulunmadığını ifade etmektedir (bkz. §§ 20, 21). Sonuç olarak Yargıtay
Daireleri arasında belediyenin hissedarı olduğu şirketlerin 6772 sayılı Kanun
kapsamında olmadığı konusunda görüş ayrılığı bulunmamaktadır.
45. Somut olaya gelince derece mahkemesi başvurucuların
çalıştığı Şirketin hisselerinin yarısından fazlasının belediyeye ait olması
nedeniyle 6772 sayılı Kanun kapsamında olduğunu ve bu nedenle de başvuruculara
ilave tediye alacağı ödenmesine karar vermiştir. Ankara BAM ise belediyelere
ait şirketlerin belediyelerden ayrı bir özel hukuk tüzel kişiliği bulunduğu, bu
nedenle 6772 sayılı Kanun kapsamına alınamayacağını belirterek davaları
reddetmiştir.
46. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, Yargıtayın ilgili
Daireleri tarafından istikrarlı olarak uygulanan bir içtihattan ayrılma söz
konusu olmadığından somut olayın Yasemin Bodur (B. No: 2017/29896,
25/12/2018) başvurusundan farklı olduğuna işaret etmektedir.
47. Yargıtay dairelerinin vermiş oldukları kararlarda
vardıkları sonuca hangi nedenle ulaşıldığını başvurucu ve üçüncü kişiler
tarafından objektif olarak anlaşılmasına imkân verecek yeterli gerekçeler
sunulmaktadır.
48. Somut olaya konu belediyelerin hissedarı olduğu
şirketlerde çalışan personelin ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanmayacağı
hususunda derin ve süregelen içtihat farklılığı bulunmamaktadır. Aksine
Daireler belediyelerin hissedarı olduğu şirketlerin 6772 sayılı Kanun
kapsamında olmadığına ilişkin görüş birliğine sahiptirler. Ankara BAM 7. Hukuk
Dairesi de belediyenin hissedarı olduğu Şirketin 6772 sayılı Kanun kapsamında
bulunmadığından başvurucuların ilave tediye alacağından faydalanamayacakları
sonucuna varmıştır. Sonuç itibarıyla yapılan tespit ve varılan sonucun
öngörülemez olmadığı gibi bu hususun yargılamanın hakkaniyetini zedelemediği
sonucuna ulaşılmıştır.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde
BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 25/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.