TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SAVAŞ ÇELİK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/11375)
|
|
Karar Tarihi: 4/11/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Murat BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
Savaş ÇELİK
|
Vekili
|
:
|
Av. Elkan ALBAYRAK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 10/4/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiası
bakımından kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine yönelik iddiaların ise kabul
edilemez olduğuna karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl
19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal
temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır
faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)
ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık,
ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik
olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok
sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK)
16/7/2016 tarihli kararı ile İstanbul Hâkimi olarak görev yapmakta olan
başvurucunun görevden uzaklaştırılmasına ve 24/8/2016 tarihinde meslekten
çıkarılmasına karar verilmiştir.
11. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla
görevden uzaklaştırılanlar hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki
yazısı üzerine başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık)
talimatıyla 18/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu 19/7/2016 tarihinde müdafi huzurunda
Başsavcılıkta ifade vermiş, ifadesinde özetle FETÖ/PDY ile bir ilgisinin
bulunmadığını savunmuştur. Başsavcılık aynı tarihte silahlı terör örgütüne üye
olma suçundan tutuklanması istemiyle başvurucuyu İstanbul Sulh Ceza Hâkimliğine
sevk etmiştir.
13. Başvurucunun sorgusu İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği
tarafından aynı tarihte yapılmış, başvurucunun müdafii de sorgu esnasında hazır
bulunmuştur. Başvurucu, ifadesinde isnat edilen suçlamaları kabul etmediğini
belirtmiştir.
14. Sorgu sonucunda başvurucunun silahlı terör örgütüne
üye olma suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili bölümü
şöyledir:
"Soruşturmanın henüz tamamlanmaması
nedeniyle şüpheliler ... Savaş Çelik ... delilleri yok etme, gizleme şüphesinin
bulunduğu, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik önlemi
değerlendirildiğinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 13. maddesinde ifade
olunan ölçülülük ilkesi uyarınca, daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol
uygulanmasının bu aşamada soruşturmaya konu suç ve bu şüpheliler açısından
yetersiz kalacağı ve amaca hizmet etmeyeceği kanaatine varılarak şüpheliler ve
müdafilerin serbest bırakılma istemlerinin reddi ile şüphelilerin üzerine atılı
olan Silahlı Fetö/Pdy Terör Örgütüne Üye Olmak suçundan 5271 sayılı CMK'nun
100. ve devamı maddeleri uyarınca ayrı ayrı tutuklanmalarına ... [karar verildi.] "
15. Başvurucu; tutuklama kararına itiraz etmiş, İstanbul
2. Sulh Ceza Hâkimliği 1/8/2016 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar
vermiştir.
16. Başsavcılık 8/6/2017 tarihli iddianamesi ile
başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma, Anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya
veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme
suçlarından cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde dava
açmıştır. 15 Temmuz darbe teşebbüsüne ve FETÖ/PDY'ye ilişkin genel
açıklamaların da yer aldığı iddianamede başvurucunun gerek organik olarak
gerekse örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer
aldığı ileri sürülmüştür. İddianamede suçlamaya esas alınan olgular şöyle
özetlenebilir:
i. Başvurucu, FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle
HSYK'nın 24/8/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edildiği belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun 2011 yılında İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesi'nde (TMK 250. madde ile görevli) üye olarak görev yaptığı ve bu
görevi sırasında kamuoyunda Ergenekon, Selam Tevhid, Balyoz, Oda TV,
Poyrayköz olarak bilinen davalar kapsamında usulsüz dinleme, teknik takip,
tutuklama vs. kararları verdiği ileri sürülmüştür. Ayrıca bu iddialar
kapsamında başvurucu hakkında yapılan ihbar ve şikâyetler nedeniyle HSYK
nezdinde çok sayıda soruşturma bulunduğu belirtilmiştir.
iii. Başvurucu hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne
irtibat ve iltisaklı olduğu yönünde beyanların yer aldığı belirtilmiştir.
17. İddianamede; başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin
olarak şüpheli sıfatı ile ifadesi alınan O.A.nın beyanına dayanılmıştır. Eski
Cumhuriyet savcısı olan O.A. ifadesinde özetle; 2014 yılı Aralık ayında
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının usulsüz dinlemeler ile ilgili yaptığı
soruşturma kapsamında 2014/86... soruşturma sayılı dosyası ile 2011 yılında
Kırklareli Başsavcısı olarak görev yaptığı tarihte, FETÖ şüphelisi olarak
tutuklu bulunan dönemin Emniyet İstihbarat Şube Müdürü İ.Ş.nin talebi üzerine,
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli) Hâkimi olan
başvurucu tarafından hakkında uydurma ve iftiraya dayalı 'organize suç örgütü
üyesi olmak' iddiasıyla teknik takip ve dinleme kararı verildiğini öğrendiğini,
başvurucunun 2011 yılında İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi olduğunu,
hakkında istihbari dinleme kararını veren kişi olduğunu, kendisinin adıyla,
sanıyla ve sıfatıyla bu kararı verebilmesi için HSYK'ya danışması gerektiğini,
dolayısıyla o dönemin HSYK'sı ile iş birliği hâlinde şahsına ve eşine kumpas
kurmaya çalışan ekibin içinde olduğunu bildirdiğini beyan etmiştir.
18. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara
ilişkin hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"15 Temmuz 2016 tarihinde Türk
Silahlı Kuvvetleri’nin hiyerarşik yapısı dışında bulunan FETÖ / PDY silahlı
terör örgütü mensuplarının bir araya gelerek ve sahip oldukları silahlı gücü
kullanarak, kaynağını Anayasa' dan ve yasalardan almayan güce dayanarak, cebir
ve şiddet yolu ile Anayasal düzeni, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ve TBMM'ni
ortadan kaldırmaya ve görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye
teşebbüs ettikleri, esasen şüphelinin de konumu ve örgüt adına gerçekleştirdiği
eylemler ile anılan örgütün adeta silah olarak kullandığı yargı yapılanmasının
en mahrem sınıfı olan özel yetkili mahkemelere Hâkim olarak yerleştirildiği,
Anayasayı ihlâl suçunun oluşumu için
failin hukuka aykırı usullere veya cebre matuf bir iradesinin mevcudiyetinin
suçun oluşması için yeterli olduğu, faildeki kusurlu iradede cebrin mevcut
bulunabileceği, Anayasa iradesine aykırı iradeler, netice olarak hukuka aykırı
bulunan her türlü vasıta ve usulün cebir unsuruna dahil olduğu, suçun oluşması
için cebrin bilfiil tahakkuk etmesine gerek bulunmadığı, suçun oluşması için
failin gayri hukuki vasıtalarla neticeye erişmek hususundaki kastının
mevcudiyeti yeterli olduğu, görevin kötüye kullanılması, yetki gasbı, hile,
keyfi işlemler yolu ile de Anayasayı ihlâl suçunun işlenebileceği,
Şüpheliye yüklenen kül halindeki
eylemler ve beraberinde kronolojik olarak gerçekleşen silahlı terör örgütünün
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu
düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını
önlemeye teşebbüs niteliğindeki amaç suçu gerçekleştirmeye yeterli 15.07.2016
tarihli darbe girişimi eylemleri birlikte dikkate alındığında;
Şüphelinin FETÖ/PDY silahlı terör
örgütünün hiyerarşik yapılanması içerisinde bilerek ve isteyerek yer aldığı,
anılan örgütün nihai amacı doğrultusunda yukarıda açıklandığı üzere bütün
halindeki ve süreklilik arz eden eylemleri ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün
üyesi olarak 5237 sayılı TCK'nın 309/1 maddesi kapsamında düzenlenen “Anayasayı
İhlâl” ve 311/1 ve 312/1 maddesi kapsamında düzenlenen “Cebir ve Şiddet
Kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ve TBMM’ni Ortadan Kaldırmaya veya
Görevlerini Yapmasını Kısmen veya Tamamen Engellemeye Teşebbüs”, TCK'nın 314/2
maddesinde düzenlenen “Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma” suçlarını işlediği
anlaşılmıştır."
19. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 22/6/2017
tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/47 sayılı dosya
üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Mahkemece 21/6/2017 tarihinde dosya
üzerinden tensiben yapılan inceleme sonucu görevsizlik kararı verilerek
dosyanın Yargıtay 16. Ceza Dairesine gönderilmesine ve başvurucunun tutukluluk
hâlinin devamına karar verilmiştir.
20. Yargıtay 16. Ceza Dairesi ilk derece mahkemesi
sıfatıyla tensiben yaptığı incelemede 19/9/2017 tarihli kararıyla dosyanın
Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmiştir.
21. Yargıtay 9. Ceza Dairesi ilk derece mahkemesi
sıfatıyla tensiben yaptığı incelemede 2/10/2017 tarihli kararıyla, karşı
görevsizlik kararı vererek İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesiyle aralarında
oluşan görev uyuşmazlığının çözümü için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna
gönderilmesine ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise 28/11/2017 tarihli kararıyla İstanbul 30. Ağır
Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasına ve yargılamanın İstanbul
30. Ağır Ceza Mahkemesince yapılmasına karar vermiştir.
22. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun kararı üzerine yargılamaya
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2018/1 sayılı dosyası üzerinden devam
edilmiştir.
23. Başvurucunun tutukluluk durumunu inceleyen Mahkeme
22/2/2018 tarihinde tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
24. Başvurucu bu karara itiraz etmiş, İstanbul 31. Ağır
Ceza Mahkemesi 28/3/2018 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar
vermiştir.
25. Başvurucu anılan kararın 4/4/2018 tarihinde kendisine
tebliğ edildiğini belirterek 10/4/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
26. Mahkemece 3/4/2018 tarihinde yapılan ilk duruşmada
başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu savunmasında eski beyanlarını
tekrar ederek suçlamaları kabul etmemiştir. Mahkeme, duruşma sonunda
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir.
27. Mahkemece 6/6/2018 tarihli duruşmada eski bir yargı
mensubu olan tanık M.H.nin beyanı alınmıştır. Tanık M.H.nin beyanı özetle
şöyledir:
"Sanığı Beşiktaş'da bulunan
İstanbul Adliyesinin ek binasında aynı katta farklı mahkemelerde
çalıştığımızdan dolayı tanırım, Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nde vermiş olduğum
2016/2 esas sayılı dosyadaki beyanım doğrudur, ben Savaş Çelik'in herhangi bir
cemaat anlamında faaliyetini o tarih itibari ile görmedim, ancak Ö.D.nin
beyanını Yargıtay'da ilettim. Ben 2006-2010 yılları arası çalıştım, sanığı
Yargıtay'dan tanımam, Ö.D. 2006 gibi Yargıtay'dan ayrılmış olabilir, dodeks
iğnesi kullanıyorum, bu iğne hafızamda hiçbir sorun yaratmıyor, Ö.D. ile
konuşmamız 2012 veya 2013 yılları arasında Çağlayan Adliyesine taşındıktan
sonra olmuştur, ben çok dilekçe yazarım ama kimseyle ilgili özel bir fişleme
çalışması yapmadım."
28. Aynı tanık M.H.nin Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin
E.2016/2 sayılı dosyasındaki beyanı ise şöyledir:
"Savaş Çelik, Yargıtay 6 Ceza
Dairesi tetkik hakimliğinden sonra İstanbul 10 Ağır Ceza Mahkemesinin
Beşiktaş'taki şeysinde çalıştı. Kendi mahkeme başkanı Ö.D. bunun cemaatçi
olduğunu söylemişti, Yargıtaydayken cemaatçi olduğunu bildiğini söylemişti.
Savaş Çelik 6 cezada çalışmış, daha önce ben tanımıyordum, kendisini orada
tanıştım."
29. Mahkeme 23/1/2019 tarihli duruşmada başvurucunun
tahliyesine karar vermiştir. Devam eden yargılamada Mahkeme 4/2/2020 tarihli
kararıyla başvurucunun ve müdafinin hazır bulunduğu duruşmada başvurucunun
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis
cezasıyla cezalandırılmasına ve diğer suçlardan beraatine karar vermiştir.
Kararın gerekçesinin ilgi kısmı şöyledir:
"...sanık hakkında HSK'ya yapılan
şikayetler ve içerikleri, tanık M.H. ve O.A.nın beyanları dikkate alındığında
sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile organik bağının olduğu, örgütün
hiyerarşik yapısına dahil olduğu, örgüt içinde emir ve talimatı altında yer
aldığı anlaşıldığından sanığın suçlamaları inkar eden savunmalarına itibar
edilmeyerek sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olduğuna kanaat
getirilerek sanığın mahkumiyetine karar vermek gerekmiştir..."
30. Başvurucu, hakkındaki mahkûmiyet hükmüne karşı
istinaf yoluna başvurmuştur.
31. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde derdesttir.
32. Öte yandan başvurucu hakkında yapılan ihbar ve
şikâyetler üzerine HSYK'nın verdiği soruşturma izni ile yapılan soruşturma
sonucunda Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 7/6/2018 tarihli iddianamesiyle
başvurucu ile birlikte görev yapan toplam 34 eski yargı mensubu hakkında
silahlı terör örgütüne üye olma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve görevi
kötüye kullanma suçlarından Yargıtay ilgili Ceza Dairesinde haklarında
kovuşturma açılıp yargılanmalarının yapılması talep edilmiştir. Bakırköy 2.
Ağır Ceza Mahkemesi E.2018/369 sayılı dosyasında verdiği 4/4/2019 tarihli
kararıyla başvurucuyla birlikte diğer şüpheliler hakkında ayrı ayrı son
soruşturmanın Yargıtayın görevli ceza dairesinde açılmasına karar vermiştir.
33. Başvurucu hakkında yapılan ihbar ve şikâyetler
üzerine HSYK'nın verdiği diğer bir soruşturma izni ile yapılan soruşturma
sonucunda da Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 6/2/2019 tarihli
iddianamesiyle başvurucu ile birlikte görev yapan toplam 16 eski yargı mensubu
hakkında silahlı terör örgütüne üye olma ve görevi kötüye kullanma suçlarından
Yargıtay ilgili Ceza Dairesinde haklarında kovuşturma açılıp yargılanmalarının
yapılması talep edilmiştir. Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi E.2019/30 sayılı
dosyasında verdiği 11/6/2019 tarihli kararıyla başvurucuyla birlikte diğer
şüpheliler hakkında ayrı ayrı son soruşturmanın Yargıtayın görevli ceza
dairesinde açılmasına karar vermiştir.
34. Başvurucu hakkında verilen son soruşturmanın açılması
kararları neticesinde davalar Yargıtayın ilgili ceza dairelerinde derdesttir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
35. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel (B. No:
2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39); Mustafa Özterzi ([GK], B. No:
2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-48) başvurularına ilişkin kararlar.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
36. Mahkemenin 4/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
37. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan somut olgu
ya da deliller olmamasına rağmen mesleğinden kaynaklanan güvencelere de riayet
edilmeksizin yasal düzenlemelere aykırı olarak hakkında tutuklama kararı
verildiğini, delilleri karartma tehlikesi ve kaçma şüphesinin de somut olayda
bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
38. Bakanlık görüşünde, başvurucu hakkında dayanılan
tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu, soruşturma yürütülen suç için
öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi, ayrıca başvurucunun
üyesi olduğu iddia edilen terör örgütünün yapılanma ve toplanma biçimleri de
gözönünde bulundurulduğunda dosyada mevcut olan somut delillere dayanılarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, bu delillerin
değerlendirilmesi sonucunda adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı
sonucuna varılmasının keyfî olduğunun savunulamayacağı ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
39. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
40. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
41. Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki
olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
1. Uygulanabilirlik
Yönünden
42. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik veya olağanüstü
hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla,
durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya
tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı
tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda
da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile
saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
43. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü
bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya
konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
44. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve
tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa
Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla
ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No:
2016/49158, 26/7/2017, § 57).
45. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
2. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
46. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
47. Genel ilkeler için bkz. Metin Evecen, B. No:
2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020,
§§ 38-45.
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
48. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe
teşebbüsü sonrasında hakkında yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör
örgütüne üye olma suçlamasıyla 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
49. Diğer taraftan başvurucu 24/2/1983 tarihli ve 2802
sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda -hâkimlerle ilgili- öngörülen usule
ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan
mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
50. Anayasa Mahkemesi, Yıldırım Turan kararında
ilgili Kanunlar çerçevesinde konuyu etraflıca değerlendirmiş ve Yargıtay
içtihatlarına da değinerek terör örgütüne üye olma suçunun kişisel bir suç
olduğunu, Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı olarak hâkim ve Cumhuriyet
savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli bulunmasa
da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için izin şartı
bulunmadığını belirterek Vergi Mahkemesi üyesi (hâkim) olan başvurucunun
tutuklanmasının kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna varmıştır (ayrıntı için
bkz. Yıldırım Turan [GK], B. No: 2017/10536, 4/6/2020, §§ 102-147).
51. Somut olayda anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir
durum söz konusu değildir. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun
kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
52. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
53. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında,
soruşturmanın henüz tamamlanmadığı, delilleri yok etme ve gizleme şüphesinin
bulunduğu belirtilmiş olup isnat edilen suçun işlendiğine dair kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut delillere ilişkin herhangi bir bilgiye yer
verilmemiştir (bkz. § 14).
54. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede ise
HSYK'nın meslekten çıkarma kararına, 2011 yılında İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesinde (TMK 250. madde ile görevli) üye olarak görev yapması ve bu görevi
sırasında kamuoyunda Ergenekon, Selam Tevhid, Balyoz, Oda TV, Poyrayköz olarak
bilinen davalar kapsamında usulsüz dinleme, teknik takip, tutuklama vs.
kararları verdiği iddiasıyla hakkında yapılan ihbar ve şikâyetler nedeniyle
HSYK nezdinde çok sayıda soruşturma bulunmasına ve FETÖ/PDY silahlı terör
örgütüyle irtibat ve iltisaklı olduğu yönünde tanık beyanlarına dayanılmıştır
(bkz. §§ 16-18).
55. Başvurucu, kamuoyundaki ismiyle Balyoz Davası olarak
bilinen davanın görüldüğü İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinde üye hâkim olarak
görev yapmış ve anılan davada heyette yer almıştır. Söz konusu davanın FETÖ/PDY
ile bağlantılı yargı mensupları tarafından örgütle ilişkisi olmayan askerî
personelin tasfiyesini sağlamak amacıyla yürütülen bir süreç olduğu ve ilgili
yargı mensuplarının örgütsel amaçla bu dava sürecinde usulsüz işlemler
yaptıkları başvurucu hakkındaki iddianamede ifade edilmiştir.
56. Diğer taraftan başvurucu hakkında İstanbul 10. Ağır
Ceza Mahkemesi'nde üye olarak görev yaptığı sırada kamuoyunda Ergenekon,
Selam Tevhid, Balyoz, Oda TV, Poyrayköz olarak bilinen davalar kapsamında
usulsüz dinleme, teknik takip, tutuklama vs. kararları verdiği iddiasıyla
hakkında yapılan ihbar ve şikayetler nedeniyle HSYK nezdinde çok sayıda
soruşturma yürütüldüğü anlaşılmaktadır (bkz. § 16). Bu soruşturmaların bir
kısmında başvurucu hakkında eski yargı mensubu bir kısım kişilerle birlikte
silahlı terör örgütüne üye olma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve görevi
kötüye kullanma suçlarından soruşturma izni verilmiş ve Yargıtayın ilgili ceza
dairelerinde kovuşturmaların hâlen devam ettiği de görülmektedir (bkz. §§ 32,
33).
57. Anılan iddialarla bağlantılı olarak İstanbul 10. Ağır
Ceza Mahkemesi başkanı olarak görev yapmış olan Ö.D. tarafından Anayasa
Mahkemesine yapılan başvuruda (B. No: 2016/37804, 18/7/2018) aşağıdaki
değerlendirmelerle kuvvetli suç belirtisinin olduğu sonucuna varılmıştır:
"45. Başvuruya
konu soruşturmada, yargı içinde aktif olarak bulunan ve abi olarak adlandırılan
sivil yöneticilerin örgüt üyesi hâkim ve savcılara, baktıkları soruşturma ve
kovuşturma dosyalarında verilecek kararlara yönelik olarak talimat verdikleri,
bu hususta gizli tanık beyanlarının mevcut olduğu, yine gizli tanık
beyanlarında bu şekilde örgüt mensubu hâkim ve savcıların yargısal yetkilerini
örgütsel olarak hiyerarşik anlamda kendilerinden üstün olan sivillerden almış
olduklarının belirtildiği, başvurucunun da görev yapmış olduğu İstanbul 10.
Ağır Ceza Mahkemesi ve Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesinde, kamuoyunda Balyoz
davası olarak bilinen davada örgütün talimatı ile yukarıda bahsedildiği şekilde
hareket ederek usulsüz kararlar verdiği ve bu nitelikteki bir davada başkan
olarak görev yapan ve bu süreçteki uygulamaları HSYK tarafından çok sayıda
soruşturmaya konu edilen başvurucunun da aynı şekilde talimatla hareket ettiği
ifade edilmiştir.
46.
Soruşturma mercilerince
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken tanık, müşteki ve itirafçı
beyanları yoluyla, mahkemelerde birer örgüt sorumlusunun bulunduğu, sorumlu
kişinin, örgütü ilgilendiren davaları takip ederek ve bu davalarla ilgili olmak
üzere örgüt üyesi hâkimlerle görüşerek kararların istenilen şekilde çıkması
yönünde telkinlerde bulunulduğu sonucuna varılmış, başvurucunun da görev yapmış
olduğu mahkemelerin bu şekilde talimat almış olması nedeniyle başvurucunun
örgütün hedef ve amaçları doğrultusunda hareket ettiği olgularına
dayanılmıştır. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli
belirtilerin bulunduğu görülmektedir."
58. Öte yandan başvurucu hakkındaki soruşturma
dosyasında, eski yargı mensubu olduğu anlaşılan O.A. isimli kişinin şüpheli
sıfatıyla verdiği ifadede, başvurucunun FETÖ/PDY mensubu olduğu yönünde
anlatımda bulunduğu görülmektedir (bkz. § 17). O.A., kendisinin Kırklareli
Başsavcısı olarak görev yaptığı tarihte, sonradan FETÖ/PDY şüphelisi olarak
tutuklu bulunan dönemin Emniyet İstihbarat Şube Müdürü İ.Ş.nin talebi üzerine,
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görevli başvurucu tarafından hakkında
uydurma ve iftiraya dayalı olarak organize suç örgütü üyesi olma
iddiasıyla teknik takip ve dinleme kararı verildiğini, kendisinin sıfatı gereği
bu kararı verebilmesi için HSYK'ya danışması gerektiğini, dolayısıyla o dönemin
HSYK'sı ile iş birliği hâlinde şahsına ve eşine kumpas kurmaya çalışan ekibin
içinde olduğunu ifade etmiştir. Kovuşturma evresinde de benzer yönde beyanda
bulunmuştur. Yine kovuşturma aşamasında tanık sıfatıyla beyanı alınan M.H.,
kendi mahkeme başkanı Ö.D.nin, başvurucunun bu yapı mensubu olduğunu
söylediğini ifade etmiştir (bkz. §§ 27, 28).
59. Bu itibarla başvurucu yönünden üye hâkim olarak görev
aldığı Balyoz davasına ilişkin olarak ilgili yargı mercilerince yapılan bu
davanın FETÖ/PDY'nin sivil imamlarının talimatıyla örgütle bağlantılı yargı
mensupları tarafından örgütün Türk Silahlı Kuvvetlerindeki etkinliğinin
artırılması amacıyla -örgütsel bir ilişki içinde- açılıp görüldüğü yönündeki
tespit ve değerlendirmeler ile başvurucu hakkındaki tanık beyanları birlikte
dikkate alındığında başvurucu yönünden kuvvetli suç belirtisi olduğu yönünde
soruşturma mercilerince ve tutukluluğa karar veren yargı organlarınca yapılan
değerlendirmelerin keyfi ve temelsiz olduğunu söylemek mümkün değildir
60. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı
edilmemelidir.
61. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların
toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin
örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz ettiği tehlike (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 15-19, 26) darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler
kapsamında ülke genelinde binlerce kişi tarafından icra edilen, suç
oluşturabilecek nitelikteki on binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı
sıra çoğunluğu önemli yerlerde kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında
doğrudan darbeyle ilişkili olmasa da FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle
ivedilikle soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında
soruşturma konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde
toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için
tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §
271; Selçuk Özdemir, § 78).
62. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle
bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan
FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş
olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede
uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili olarak
soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt dışında
barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı yöndeki değerlendirmeler için
bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir, § 79).
63. Başvurucunun tutuklanmasına esas alınan silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No:
2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2), [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017,
§ 148).
64. Somut olayda İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğince
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken; işlendiği iddia olunan silahlı
terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine, Kanun'da öngörülen yaptırımın
ağırlığına ve delilleri karartma şüphesinin bulunmasına, tutuklamanın
ölçülülüğüne dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 14).
65. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki
genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul
1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen-
delilleri karartma ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal
temellerinin olduğu söylenebilir.
66. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
67. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde
mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran
Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı
soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik,
hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık
atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate
alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve
karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
68. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu
söylenemez.
69. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
70. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve
19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Tutuklamanın hukuki olmaması iddiasıyla ilişkili
olarak Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 4/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.