TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MUSTAFA YÜKSEL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/13052)
Karar Tarihi: 20/9/2023
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Kenan YAŞAR
Raportör
Duygu KALUKÇU
Başvurucu
Mustafa YÜKSEL
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/4/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. İşe İade Davasına İlişkin Süreç
6. 1973 doğumlu olan başvurucu, 2011 yılından itibaren Basın İlan Kurumunda (Kurum) çalışmaya başlamış, 2012 yılından itibaren de Kurumun Sivas Şube Müdürlüğüne atanmış ve 2016 yılına kadar şube müdürü olarak çalışmaya devam etmiştir.
7. Kurum 22/7/2016 tarihli Yönetim Kurulu toplantısında, başvurucunun iş akdinin feshedilmesine karar vermiş ve 23/7/2016 tarihli yazı ile fesih kararı başvurucuya bildirilmiştir.
8. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle Kurum aleyhine 15/8/2016 tarihinde dava açmıştır. Sivas 1. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu; fesih gerekçesinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, feshin usule aykırı olduğunu, savunmasının dahi alınmadığını ileri sürmüştür.
9. Davalı Kurum, cevap dilekçesinde usule ilişkin olarak süre aşımı ve görevsizlik itirazında bulunmuş; davalının kamu kurumu olması münasebetiyle taraflar arasında iş akdinin bulunmadığını ve davanın idare mahkemesinde görülmesi gerektiğini ileri sürmüş; esasa ilişkin olarak da Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile ilgili yapı, oluşum ve gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kişilerin görevlerine son verildiğini, başvurucunun iş akdinin de bu sebeplerle feshedildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
10. Mahkeme; Sivas Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık), Sivas İl Emniyet Müdürlüğüne (Emniyet) ve Sivas Valiliğine ayrı ayrı müzekkere yazarak başvurucu hakkında bilgi ve belge toplama yoluna gitmiştir.
11. Başvuruya konu yargılamada dava dosyasına gelen belgeler şöyledir:
- Başsavcılıktan gelen 26/1/2017 tarihli yazıda, başvurucu hakkında FETÖ\PDY'ye üye olma suçlamasıyla soruşturma yürütüldüğü ancak dosyada gizlilik kararı bulunduğundan bu aşamada herhangi bir belge gönderilemeyeceği, 14/3/2017 tarihli yazıda ise 2016/5485 sayılı dosya üzerinden başvurucu hakkında yapılan soruşturmanın tefrikine karar verildiği, 2016/1652 esasına kaydedilen soruşturma dosyasının yetkisizlik kararı ile Tokat Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği belirtilmiştir.
- Emniyetten gelen 22/2/2017 tarihli yazıda, başvurucu hakkında Başsavcılığın 2016/5485 ve 2016/10367 sayılı dosyalarında FETÖ/PDY kapsamında soruşturma yürütüldüğü ancak başvurucunun henüz ifadesinin alınmadığı belirtilmiş, ayrıca başvurucu hakkında Alo 140 Terör hattına 12/8/2016 tarihinde yapılan bir ihbar kaydından bahsedilmiştir. Bahsi geçen ihbarda başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olduğu, daha önce Zaman Gazetesinde yazılar yazdığı yönünde isnatlarda bulunulmuştur. Yine başvurucu hakkında Ankara Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde üç ayrı ihbar kaydı olduğu, FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu gerekçesi ile kapatılan Feza Gazetecilik A.Ş./İzmir isimli işyerinde SGK kaydının bulunduğu tespitleri yapılmıştır.
- Tokat Cumhuriyet Başsavcılığından gelen 27/3/2017 tarihli yazıda başvurucu hakkında FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan soruşturma yürütüldüğü ancak soruşturmanın derdest olduğu, kararın henüz açıklanmadığı belirtilmiştir.
12. Mahkeme 28/4/2017 tarihinde davanın reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Dosya kapsamı evraka göre, her ne kadar davacının iş akdinin feshinde davalı tarafça somut belge sunulamamış ise de, davacı hakkında Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı veTokat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçundan soruşturma yürütüldüğü, Sivas Emniyet Müdürlüğünden gelen cevabi yazıda, davacı Mustafa Yüksel hakkında Alo 140 Terör hattına 12.08.2016 tarihinde 'Sivas İl Merkezinde ikamet eden Mustafa Yüksel isimli şahsın FETÖ/PDY üyesi olduğu, daha önce Zaman gazetesinde yazılar yazdığı' şeklinde ihbar kaydının bulunduğu, Ankara Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde TC kimlik numarası belirtilmeksizin Mustafa Yüksel isimli şahıs hakknıda 3 ayrı ihbar kaydı bulunduğu, şube müdürlüğünde kullanılan sistemler üzerinden yapılan sorgulamalarda FETÖ/PDYile irtibatlı olduğu gerekçesi ile 667 sayılı KHK ile kapatılan Feza Gazetecilik A.Ş İzmir isimli işyerinde SGK kaydının bulunduğu, ayrıca davacının işyeri dosyası arasında bulunan cv'sinde KHK ile kapatılan Zaman gazetesi ve Cihan Haber Ajansı Ege Bölge Temsilciliğinde istihbarat şefi olarak çalıştığını beyan ettiği dosya kapsamından anlaşılmış, bu yönü ile şüphe uyandıran somut olgular bulunduğu, işçinin bir suç işlediğinden şüphe edildiği ve bu yüzden taraflar arasında iş ilişkisinin devamı için gerekli olan unsurların ortadan kalktığı, zira işverenin, FETÖ/PDY terör örgütü ile bağlantılı olduğuna dair kuvvetli şüphe duyduğu bir işçiyi istihdam etmeye zorlanmasının beklenemeyeceği değerlendirilerek, işverence duyulan kuvvetli şüphe Mahkememizce geçerli fesih için yeterli görülmüş olup davacının davasının reddine karar verilmiştir."
13. Başvurucu, anılan karara karşı 18/5/2017 tarihli dilekçeyle istinaf talebinde bulunmuş; Mahkemenin davalı Kurum tarafından bildirilen fesih gerekçesi ile bağlı olduğu hâlde resen araştırma yoluna gittiğini, sadece hakkında bir soruşturma bulunduğundan bahisle işe iade davasını reddettiğini, bu kapsamda kararın usul ve esas açısından kanuna aykırı olduğunu belirterek kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Kurum 8/6/2017 tarihli cevap dilekçesinde özellikle kamu kurumu niteliğini ön plana çıkararak görev ve işleyişin öneminden bahsetmiş; başvurucunun hiçbir gerekçe gösterilmeden işine son verildiği iddiasının yersiz olduğunu, iş akdinin 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (667 sayılı KHK) kapsamında feshedildiğini, fesih gerekçesinin mahkeme ve emniyet birimlerine yazılan müzekkerelerin cevaplarından anlaşılacağını, dolayısıyla istinaf talebinin reddi gerektiğini belirtmiştir.
14. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi 4/10/2017 tarihinde istinaf talebini reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı tarafın yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun HMK.nun 353/1-b.1maddesi gereğince esastan reddine..."
15. Başvurucu, Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyiz etmiş ancak temyiz talebi Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 14/2/2018 tarihli kararı ile istinaf incelemesi sonucu verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
16. Nihai karar 27/3/2018 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 16/4/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Ceza Yargılamasına İlişkin Süreç
18. Başvurucunun FETÖ/PDY'yle iltisakı olduğu gerekçesiyle görevine son verilmesinin akabinde Tokat İl Olağanüstü Hâl Bürosu, başvurucu hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Bunun üzerine Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatmış; çeşitli kereler tefrik ve yetkisizlik kararları vermiş, en nihayetinde 27/1/2020 tarihli iddianameyi hazırlamıştır.
19. İddianamede başvurucuya ilişkin şu tespitlerde bulunulmuştur:
- FETÖ/PDY ile iltisaklı olduğu tespit edilerek kapatılan ve İzmir'de faaliyet göstermiş olan Feza Gazetecilik A.Ş. isimli şirkette 2004-2011 yılları arasında SGK kaydının bulunduğu,
- Çocuğunun FETÖ/PDY'ye ait eğitim öğretim kurumlarından olan Özel Sivas Ufuk Lisesinde 2015-2016 eğitim öğretim döneminde kaydının olduğu,
- FETÖ/PDY'nin finans kaynağı olan Bank Asyada 19/11/1999 açılış tarihli hesabının bulunduğu, İzmir, Güneşli, Bornova, Gazibulvarı, Salihli ve Sivas Şubelerinde toplan 89 ek hesap açıp çalıştırdığı, 2013 yılından 2016 yılına kadar toplam 1.178 işlem gerçekleştirdiği, 2014 yılından 2016 yılına kadar TL, USD ve altın dövizlerinden altı vadesiz cari hesap açtığı, TL ve altın dövizlerinden on sekiz vadeli katılım hesabı açıp kapattığı, 2013 yılında yirmi bir, 2014 yılında 480, 2015 yılında 538 ve 2016 Mart ayına kadar 139 işlem yaptığı, 15/10/2014 tarihinden itibaren düzenli olarak altın alarak altın cari hesabına yatırdığı, 16/1/2015 tarihinde altınların bir kısmını TL'ye çevirerek 60.500 TL'lik katılım hesabı açtığı, 15/1/2014 tarihinde 45.000 TL'lik katılım hesabı açtığı, başvurucunun Bank Asya ile çalışmalarının Bankanın faaliyet izninin sonlandığı 2016 Mart ayı sonuna kadar artarak yoğun şekilde devam ettiği,
- 12/8/2016 tarihinde H.Ö. isimli kişinin Alo 140 Terör hattına başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olduğu, Sivas'ta Basın İlan Kurumunun müdürlüğünü yaptığı, daha önce Zaman gazetesinde yazılar yazdığı şeklinde ihbarda bulunduğu, 28/11/2019 tarihinde H.Ö.nün alınan beyanında benzer ifadeleri tekrar ettiği,
- Tanık olarak 2016 yılı içinde ifadelerine başvurulan Bizim Sivas isimli yerel gazetenin sahibi M.K. ile gazetede köşe yazarlığı ve fahri danışmanlık yaptığını ifade eden B.D.nin beyanlarında özetle Zaman gazetesinin eski sahibi A.K. tarafından oluşturulan ekibin Anadolu'ya yerleştirilmek istendiği, bu kapsamda Zaman gazetesinin İzmir ekonomi başmuhabiri olan başvurucunun 2012 yılından itibaren Basın ve İlan Kurumunun Sivas'ta açtığı şubenin müdürlüğüne getirildiğini, başvurucunun müdür olmasından sonraki süreçte Sivas'ta yayın yapan yerel gazetelerin bir çatı altında birleştirilmesinin gündeme geldiğini, böylece Anadolu basınının FETÖ/PDY kontrolüne geçmesini sağlamaya çalıştıklarını, bu fikre sadece Bizim Sivas gazetesinin karşı çıktığını, ne birleşmeye ne de satış işlemlerine yanaştığını, bu tavır nedeniyle de gazetenin ve gazetede çalışanlarının sıkı takibe alındığını, sürekli denetim gördüklerini, Kurumun elinde bulunan yetkiyi usulsüzce kullanmaya başladığını, 6/3/2013 tarihinde birkaç çalışanın basın sigortası olmadığı gerekçesiyle ilan haklarını elinden aldığından 6 ila 9 ay sonrasında iflas noktasına geldiğini ifade ettikleri,
- Tanık olarak ifadesine başvurulan, bir turizm firmasının işletmesini yürüten E.C.nin beyanında başvurucunun 2013 yılı sonlarında FETÖ/PDY'ye yakınlığı ile bilenen şahısların organize ettiği bir geziye katıldığını belirttiği tespitleri yapılmıştır.
20. İddianamede ayrıca Manisa ve Salihli Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından FETÖ/PDY'nin darbe teşebbüsünden sonra yeniden yapılanma faaliyetlerine ilişkin soruşturma yürütüldüğü belirtilmiş, bu kapsamda başvurucunun da Salihli Cumhuriyet Başsavcılığınca belirlenen hedef şahıslarca irtibata geçtiği tespiti soruşturmaya dâhil edilmiş, bu soruşturma kapsamında 9/7/2019-10/7/2019 tarihleri arasında gözaltı tedbiri uygulanmıştır. Bu kapsamda güvenlik kamerası kayıtları incelenerek 22/1/2019 ve 29/4/2019 tarihlerinde başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatı olan yahut bu kapsamda hakkında soruşturma yürütülen kişilerle görüşme yaptığı tespit edilmiştir. Sonrasında başvurucunun dosyasının tefrik edilerek Sivas Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmiştir.
21. Başvurucu; hakkındaki iddialara ilişkin olarak 2/4/2018 tarihli ifadesinde özetle 1996 yılında İzmir'de Feza Gazetecilik A.Ş.de (Şirket) spor servisi oluşturulduğunu, muhabir aradıklarını duyması üzerine başvurduğunu, 1996 yılında bu Şirkette işe başladığını, 2011 yılına kadar çalıştığını, Zaman gazetesi ve Cihan Haber Ajansının da bu Şirket bünyesinde olduğunu, çalıştığı dönemde Şirketin FETÖ/PDY ile ilişkisi hakkında herhangi bir bilgisi olmadığını, ailesinin rızkını kazanmak için çalıştığını ifade etmiştir. Şirkette çalıştığı dönemde maaşlarının Bank Asya aracılığıyla ödendiğini belirten başvurucu; Sivas'ta çalışırken de otomatik ödeme talimatlarının devam ettiğini, Bankanın kendisine kredi kartı gönderdiğini ancak bu kartı kullanmadığını, 2016 yılının Mayıs ayı gibi Bank Asyadaki otomatik ödemeleri iptal ettirdiğini, hesaplarını kapattırdığını, hesabının açık olduğu sürede yüklü miktarda bir para hareketliliğinin olmadığını, kimsenin talimatı ile bu Bankaya para yatırmadığını belirtmiştir. 2011 yılında direkt Başbakanlığa bağlı, yarı özerk bir kurum olan Basın İlan Kurumunun Sivas Şubesine müdür alımı yapılacağını duyduğunu, başvuru yaptığını, referans olarak o dönem milletvekili olan S.Ö. ve Başbakan'ın danışmanı olan S.R.yi gösterdiğini, Yönetim Kurulu kararı ile başvurusunun kabul edildiğini ve şube müdürü olarak atandığını belirtmiştir. Bu kurumda çalıştığı dönemde kendisinin FETÖ/PDY ile bir bağlantısının olmadığını ifade eden başvurucu; gazeteleri denetleme ve ceza kesme yetkisinin genel merkeze ait olduğunu, burada çalışmaya başladıktan sonra gazeteleri birleştirme ve tekel oluşturma gibi bir çaba ve gayretinin kesinlikle olmadığını, gazetelerin tiraj ve çalışan giderlerini karşılayabilmek için bazı gazetelerin birleşme kararı aldığını, birleşme kararı alan gazetelerin bu konu ile ilgili konulardaki toplantılarına davet üzerine katıldığını, birleşmeleri yönünde bir telkin yahut baskı uygulamasının söz konusu olmadığını, bu gazetelerin birleşme onayını dahi kendilerinin değil genel merkezin verdiğini, 2012 yılında üç dört aylık sürede Bizim Sivas gazetesi hariç diğer gazetelerin üç farklı gazete çatısı altında birleştiğini, sadece bu gazetenin diğer gazeteler ile birleşmediğini, bu gazete çalışanlarının basın sigortası olmadığı için resmî ilan yayımlama cezası aldıklarını fakat bu durumun kendisi ile ilgili olmadığını, cezanın genel merkez tarafından verildiğini beyan etmiştir.
22. Başvurucu ayrıca 16/7/2019 tarihinde Salihli Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde örgütün yeniden yapılanmasına yönelik yürütülen soruşturma kapsamında hakkındaki isnatlara ilişkin savunma yapmış; örgütün yeni yapılanması hakkında bilgi sahibi olmadığını, işten çıkarıldıktan sonra ailesinin yanına Manisa'ya döndüğünü, pazarcılık yapmaya başladığını, örgütsel buluşma gerçekleştirdiği iddia edilen kişilerle yalnız bu kapsamda bir tanışıklığı ve muhabbeti olduğunu ifade etmiştir.
23. Manisa 3. Ağır Ceza Mahkemesi 15/6/2021 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Yukarıda anlatılan deliller ve mahkememizce yapılan değerlendirmeler sonucunda; Basın İlan Kurumu Sivas Şube Müdürlüğündeki müdürlük görevinden 22.07.2016 tarihli yönetim kurulu kararı ile ihraç edilen ve evinde yapılan aramada örgüt ile bağını gösterecek şekilde örgüt liderinin vaazlarının yer aldığı çok sayıda video kaydı, örgütün gizli haberleşme programı olan kakaotalk adlı tanıtıcılı uygulama paketi ve örgütün temel eylemlerinin listelendiği çok sayıda örgütsel döküman içeren dijital materyal ele geçirilen sanığın Bank Asya hesap hareketlerinin banka mudilerine örgüt lideri tarafından talimat olarak verilen Bank Asya'nın işlem hacmini yükseltmek, mali yönden desteklemek ve rasyonel durumunu korumak amacına yönelik olduğu, FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne ait medya kuruluşu olan Feza Gazatecilik A.Ş.'de 2004 yılının 5. ayı ile 2011 yılının 10. ayına kadar SGK kaydı ile muhabir olarak çalıştığı, Manisa İl Emniyet Müdürlüğü'nce düzenlenen dosyada mevcut tutanaklardan da anlaşılacağı üzere şüphelinin 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminden sonra haklarında işlem yapılan, yakalama kararı bulunan ve üst düzey konumda bulunan örgüt mensupları ile irtibatlı olduğu ve görüşmeler gerçekleştirdiği, dolayısıyla söz konusu terör örgütü ile irtibatının darbe girişiminden sonra da devam ettiği ve özellikle tanıklar [B.D. ile M.K.]'nın beyanları ve tüm dosya kapsamı ile daha öncesinde Zaman Gazetesinde uzun yıllar çalışan ve o referansla resmi bir kurum olan Basın ve İlan Kurumunda müdür sıfatı ile görevlendirilen sanığın paralel yapının güdümünde hareket edip yerel basının FETÖ/PDY kontrolüne geçmesini sağlamaya çalıştığı hususları hep birlikte değerlendirildiğinde, sanığın örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğu ve FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile süreklilik, yoğunluk ve çeşitlilik arz eden organik bağının bulunduğu sanığın eylemlerinin bir bütün halinde 5237 sayılı TCK'nın 314/2 maddesinde düzenlenen Silahlı Terör Örgütü üyesi olma suçunu oluşturduğu anlaşılmıştır. Sanık savunmalarında hakkındaki terör örgütü üyeliği iddiasını kabul etmediğini beyan etmişse de; yukarıda tartışılan tespit ve değerlendirmeler karşısında sanığın savunmalarının suçtan kurtulmaya yönelik savunmalar olduğu ve itibar edilemeyeceği kanatine varılmıştır."
24. Karar, istinaf incelemesinde olup henüz kesinleşmemiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
25. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.
B. Yargıtay Kararları
26. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."
27. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."
28. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi' dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.
Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."
29. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 24/4/2018 tarihli ve E.2018/3002, K.2018/9593 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davacının iş akdi, hakkında .... C.Savcılığı tarafından bylock kullanıcısı olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılmış olması, hakkında yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol kararı verilmesi akabinde, davalı işyerinin faaliyet alanı bakımından stratejik önem taşıyan durumu gözetilerek çalıştırılmasında sakınca bulunduğu gerekçesiyle İş K. 25/II e-h-ı maddeleri gereğince haklı neden iddiasıyla feshedilmiştir. İlk Derece Mahkemesi ise feshin şüphe feshi olduğu ve davalının özel durumu gözetilerek geçerli nedene dayalı olduğu kabulüyle davanın reddine karar verilmiş olup, davacı tarafın istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesi taralından da aynı gerekçelerle esastan reddetmiştir.
...
Davacının hakkında derdest bulunan ecza yargılamasında, 'mor beyin' uygulaması kapsamında davacı ...'ın kullandığı telefona ait gsm hattının iradesi dışında bylock IP'lerine yönlendirilmiş olduğunun bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle beraat kararı verildiği, isnat edildiği üzere terör örgütü ile bağlantısı bulunduğunu gösterir aleyhine başkaca somut bir delil de olmadığı anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması..."
30. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 8/4//2019 tarihli ve E.2019/1352, K.2019/7992 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Somut uyuşmazlıkta davalı işveren tarafından yapılan fesih bildiriminde, fesih nedeni olarak davalı işverene ait fabrikada 04/02/2015 tarihi ve öncesinde davacı ile bir kısım çalışanların işyerinde üretilen rakıları çaldıkları ve çalışan işçilerden ...'in hırsızlık suçuna yardım ettikleri iddiasının feshe gerekçe gösterildiği ve davacının iş akdinin davalı şirkette çalışırken 17/03/2015 tarihinde ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri nedenle feshedildiği anlaşılmıştır.
...2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2015/257 esas 2015/777 karar sayılı dosyası kapsamına göre davacının hırsızlık olayından mahkum olan ... ile aynı fabrikada çalışıp, işyerinde servis bulunmaması nedeniyle aynı kişinin aracı ile muhtelif zamanlarda iş yerinden ayrıldığı, davacının sırf bu kişinin aracına binmesinin ve araçtaki alkol kokusunu farketmemesinin feshe dayanak yapılamayacağı, rakı dinlenme bölümünde çalışan davacının aynı araçta bulunan ve hırsızlığa konu olan rakının ... tarafından araçta taşındığına ilişkin bilgi sahibi olamayacağı, işverenin davacının bu hırsızlık olayından haberdar olduğu yönündeki şüphesinin makul ve objektif bir şüphe olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken aksi gerekçeler ile reddine karar verilmesi hatalıdır."
31. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 18/4/2013 tarihli ve E.2012/32147, K.2013/12471 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Somut olayda bir şüphe feshi söz konusudur. Bu tür fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir.
Davalı işyerinde fesih bildirgesinde anılan olayın davacı tarafından gerçekleştirildiği ceza yargılaması sonucunda da ispatlanmamış, davacı hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verilmiştir. Ancak davacının kendi kredi kartının sorgulanması ile bilgisi olmaksızın kredi kartından alışveriş yapılan müşterinin kredi kartının sorgulanmasının zamanlama yönünden iç içe geçmesi ve sorgulamanın yapıldığı terminalin aynı olması dikkate alındığında, bu hususun iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni ortadan kaldırmaya elverişli bir şüphe olup, davacı ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsıldığı kabul edilmelidir. Bu durumda davalı işverenin artık işçiyi çalıştırması mümkün değildir. Bu sebeple iş sözleşmesinin feshi haklı sebebe dayanmasa da, feshin geçerli nedene dayandığı kabul edilmelidir. İşverence yapılan fesih geçerli nedene dayandığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü hatalı olmuştur."
C. Uluslararası Hukuk
32. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar[ın] ... esası konusunda karar verecek olan ... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
33. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) adil yargılanma hakkının demokratik toplumda önemli bir yeri olduğunu vurgulamaktadır (Airey/İrlanda, B. No: 6289/73, 9/10/1979, § 24). AİHM'e göre hukuk devletinin temel ilkelerinden biri olan hukuki belirlilik Sözleşme'nin bütün maddelerinde mündemiçtir (Iordan Iordanov/Bulgaristan, B. No: 23530/02, 2/7/2009, § 47). Adil yargılanma hakkı, hukukun kabul edilmiş evrensel ilkelerine uygun olarak yorumlanmalıdır. Bu bağlamda hakkın tesliminden kaçınma (denial of justice) yasağı bu ilkelerin başında gelmektedir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 35).
34. AİHM iç hukukun yorumlanmasında öncelikli görevin ulusal otoritelere ait olduğunu vurgulamaktadır. AİHM’in görevi ulusal hukuk mercilerinin yorumlarının etkilerinin Sözleşme ile uyumlu olup olmadığını tespit etmekle sınırlıdır (Waite ve Kennedy/Almanya, B. No: 26083/94, 18/2/1999, § 54). AİHM kural olarak kendisinin ulusal mahkemelerin yerine geçerek değerlendirme yapma görevi bulunmadığını, ulusal hukukun yorumlanmasına ilişkin sorunları çözmenin öncelikli olarak ulusal otoritelerin -özellikle ulusal mahkemelerin- yetkisinde olduğunu ifade etmektedir. AİHM bu sebeple ulusal mahkemelerin iç hukukun yorumuna ilişkin tartışmalarına karışmayacağını belirtmektedir. Ancak AİHM keyfîliğin bulunduğu, diğer bir ifadeyle ulusal mahkemelerin iç hukuku açıkça hatalı, keyfî ya da adaleti hiçe sayacak şekilde uyguladıklarını gözlemlediği hâllerde bunu sorgulayabileceğine işaret etmektedir (Anđelkovıć/Sırbistan, B. No: 1401/08, 9/4/2013, § 24).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Anayasa Mahkemesinin 20/9/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
36. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak gelirinin olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.
37. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
38. Başvurucu; iş akdinin gerekçesiz şekilde feshedildiğini, somut bir bilgi ve belge olmaksızın keyfî olarak işten çıkarıldığını, FETÖ/PDY yapılanması ile hiçbir bağlantısının olmadığını, şu ana kadar çalıştığı tüm kurumlarda geçimini sağlayabilmek için bulunduğunu, 667 sayılı KHK yayımlanmadan bir gün önce işten çıkarıldığı hâlde İş Kanunu hükümleri yerine KHK'ya dayanılarak işlem tesis edildiğini, işe iade talebiyle başlattığı yargılama neticesinde varılan sonucun hakkaniyete aykırı olduğunu, eksik inceleme neticesinde davanın reddedildiğini, iddia ve itirazlarının incelenmediğini, yeterli araştırma yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
39. Bakanlık görüşünde; başvurucunun iddialarının mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu, buna mukabil mahkeme kararında bariz takdir hatası yahut açık bir keyfîlik bulunmadığı ileri sürülmüştür.
40. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında Kurumda çalıştığı süre boyunca disiplin cezası almadığını, kendisine herhangi bir isnatta bulunulmadığını, buna mukabil iş akdi feshedilmeden önce savunmasının dahi alınmadığını, daha önce çalıştığı şirket nedeniyle FETÖ/PDY ile irtibatlandırılmasının haksızlık olduğunu, bahsi geçen yapılanma ile bir irtibatının olmadığını ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
41. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).
42. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).
43. Somut olayda işveren nezdinde 2011 yılından itibaren çalışmakta olan başvurucunun iş sözleşmesi, terör örgütü ile irtibatı/iltisakı bulunduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanılmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmıştır.
44. Başvurucu, dava dilekçesinde hiçbir somut gerekçe gösterilmeksizin iş akdinin feshedilmesinin hukuki olmadığını ifade etmiştir. Davalı Kurum ise cevap dilekçesinde başvurucunun iş akdinin FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu şüphesi nedeniyle feshedildiğini ileri sürmüştür.
45. Başvuruya konu olay, derece mahkemeleri tarafından22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun genel hükümleri çerçevesinde incelenmiş; Kanun'un 20. ve 25. maddeleri kapsamında şüphe feshine değinilmiş ve şüphe feshinin geçerli fesih nedenleri arasında olduğu belirtilmiştir. Bu kapsamda başvurucu hakkında FETÖ/PDY mensubiyetine dair üç ayrı ihbar kaydı olduğu, FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle 667 sayılı KHK ile kapatılan Feza Gazetecilik A.Ş.de (İzmir) SGK kaydının bulunduğu, KHK ile kapatılan Zaman gazetesi ve Cihan Haber Ajansı Ege Bölge Temsilciliğinde istihbarat şefi olarak çalıştığı, ayrıca Sivas veTokat Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan soruşturma yürütüldüğü, tüm bu hususların şüphe için yeterli olduğu değerlendirmesine yer verilmiştir.
46. Gerekçeli kararda atıf yapılan Sivas ve Tokat Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından yürütülen soruşturmaların birleştirildiği, Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu hakkında iddianame hazırlandığı, en nihayetinde Manisa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/6/2021 tarihli kararı ile başvurucunun örgüt üyeliğinden mahkûmiyetine karar verildiği anlaşılmıştır. Ceza dosyası istinaf incelemesinde derdesttir. Bu yargılama kapsamındaki tespitler özet olarak şu şekilde sıralanabilir:
- Başvurucunun evinde yapılan aramada örgüt liderinin vaazlarının yer aldığı çok sayıda video kaydı, örgütün gizli haberleşme programı olan KakaoTalk adlı tanıtıcılı uygulama paketi ve örgütün temel eylemlerinin listelendiği çok sayıda örgütsel doküman içeren dijital materyal ele geçirilmiştir.
- Banka Asyanın işlem hacmini yükseltmek, Bankayı mali yönden desteklemek ve rasyonel durumunu korumak amacıyla verilen talimattan sonra başvurucunun 15/1/2014 ve 16/1/2015 tarihlerinde sırasıyla 45.000 ve 60.500 TL tutarında katılım hesabı açtığı tespit edilmiştir.
- Başvurucunun 2004-2011 yılları arasında Feza Gazatecilik A.Ş.de muhabir olarak çalıştığı belirlenmiştir.
- Başvurucunun 15/7/2016 tarihindeki darbe girişiminden sonra haklarında işlem yapılan, yakalama kararı bulunan ve üst düzey konumda olan örgüt mensupları ile irtibatlı olduğu ve görüşmeler gerçekleştirdiği değerlendirilmiştir.
- Basın ve İlan Kurumunda müdür sıfatı ile görevlendirilen başvurucunun FETÖ/PDY güdümünde hareket edip yerel basının FETÖ/PDY'nin kontrolüne geçmesini sağlamaya çalıştığı hususlarına yönelik tanık beyanları söz konusudur.
47. Hukuk ve ceza yargılaması bir bütün olarak ele alındığında başvurucu yönünden özellikle Bank Asya tespiti ile tanık beyanlarının belirleyici olduğunu, işvereni şüphe feshine götüren olgunun bu kapsamda değerlendirilmesinin isabetli olacağını ifade etmek gerekir.
48. Bank Asyanın FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine örgüt üyelerinin yatırdığı paralar üzerinden gelir elde ettiği, bu suretle örgüt faaliyetlerine mali yönden kaynak sağladığı ve örgütün finans merkezi olduğu hususu yargı kararlarıyla tespit edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 35; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E.2017/1862, K.2017/5796 sayılı kararı). Aynı zamanda mutat hesap hareketlerinin örgütsel faaliyette bulunma ya da örgüte yardım etme kapsamında değerlendirilemeyeceği de Yargıtay tarafından kabul edilmiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 25/6/2020 tarihli ve E.2020/1974, K.2020/3079 sayılı kararı). Her durumda Bank Asyaya para yatırarak FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisak içinde olunduğu, bu suretle işçi-işveren arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak sözleşmenin feshedilebilmesi için yukarıda açıklanan ilkelere uygun şekilde hareket edilmesi gerektiği açıktır (Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 137).
49. Başvuruya konu olayda başvurucu; Bank Asya hesap hareketlerine ilişkin talimat üzerine işlem yaptığı iddiasını reddederek bunun bir maaş hesabı olduğunu, yüklü miktarda işlem yapmadığını belirtmiş ise de derece mahkemelerince mutat hesap hareketlerinin dışında birtakım para yatırma ve hesap açma işlemlerinin yapıldığı değerlendirmesi yapılmıştır. Ceza yargılamasında ayrıca başvurucunun belirli bir hedef kapsamında ve örgütsel saikle Basın İlan Kurumunda şube müdürlüğüne getirildiği yönünde tanık beyanları yer almaktadır. Başvurucu, her ne kadar söz konusu beyanları reddetmiş ise de başvurucunun öncesinde uzun bir süre yine örgütle iltisaklı olduğu değerlendirilen kurum ve kuruluşlarda çalıştığı, Bank Asya hesap hareketliliği, evinde yapılan aramada elde edilen deliller ile en nihayetinde ceza yargılaması aşamasında yapılan araştırma ve tespitler bir bütün olarak değerlendirildiğinde mahkeme kararında işveren yönünden iş akdinin feshi için yeterli ve makul şüphenin oluştuğu yönündeki değerlendirmenin bariz takdir hatası yahut keyfîlik oluşturduğunu söylemek mümkün görünmemektedir.
50. Somut olayda başvurucu, eksik inceleme yapıldığını belirterek mahkeme kararının doğru olmadığını ileri sürmüştür. Başvurucunun ileri sürdüğü iddialar mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarının gerekçesinde bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
52. Başvurucu, işe iade davasının uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
53. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu konuda kararlar verilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013; Güher Ergun ve Tosun Tayfun Ergun, B. No: 2012/12, 17/9/2013; Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.
54. Başvuruya konu yargılama incelendiğinde üç dereceli yargılama sisteminde1 yıl 5 ay 30 günlük yargılama süresi dikkate alınarak başvurucunun hakkını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 20/9/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.