TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EKREM AYSU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/13227)
|
|
Karar Tarihi: 15/12/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Volkan ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Ekrem AYSU
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat BOZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; devlet memurluğundan çıkarılma işleminin
iptali istemiyle açılan davada hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
ile sonuçlanan ceza yargılaması ve bu yargılama neticesinde ulaşılan sonuç esas
alınarak karar verilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin, yargılamanın uzun
sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 2/5/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
7. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiası Anayasa Mahkemesinin 25/12/2018 tarihli ve
2018/34972 sayılı kararı ile başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul
edilemez bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Nevşehir'in Ürgüp Belediye Başkanlığı
bünyesinde zabıta memuru olarak görev yapmıştır.
10. Başvurucunun görev yaptığı dönemde Ürgüp pazar
yerinde toplanan işgaliye ve etiket bedelleri ile ilgili olarak belediye
çalışanları hakkında idari soruşturma yapılmıştır. Soruşturma sürecinde
başvurucuya kullanılan tahsildar makbuzlarının aslına ve dip koçanına farklı
rakamlar yazmak ve kayıt dışı pazar etiketi bastırarak gelir elde etmek
filleri isnat edilmiştir.
11. Soruşturma sonucunda isnat edilen fiileri
gerçekleştirdiği kanaatine varılan başvurucu 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin (E) bendinin (g) alt bendi (memurluk
sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici
hareketlerde bulunmak) uyarınca 16/1/2008 tarihli işlemle devlet
memurluğundan çıkarılmıştır.
12. Diğer taraftan başvurucu hakkında zimmet,
resmî belgede sahtecilik ve güveni kötüye kullanma suçlarının isnadıyla
kamu davası açılmıştır.
13. Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesi 17/9/2013 tarihli
kararıyla başvurucuyu isnat edilen eylemler yönünden suçlu bularak her suç için
ayrı ayrı hapis cezasına hükmetmiş ancak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar vermiştir. Hüküm itiraz edilmeden kesinleşmiştir. Nevşehir
Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık Ekrem Aysu'nun, diğer
sanıklar A.T. ve E.T. ile birlikte sahte olarak bastırmış olduğu pazar
etiketlerin bir kısmı karşılığında almış olduğu paralarla, gerçek pazar
etiketleri sonucunda almış olduğu bir kısım paraları ilgili yerlere yatırmayıp
mal edinmek suretiyle teselsülen basit zimmet suçunu, özel belge niteliğinde
bulunan çok sayıda pazar etiketi bastırmak suretiyle teselsülen özel belgede
sahtecilik suçunu ve düğün kirası olarak yatırılmak üzere kendisine verilen
birden fazla kira bedellerini mal edinmek suretiyle güveni kötüye kullanmak
suçunu işlediği sabit olmuştur."
14. Başvurucu, hakkında tesis edilen devlet memurluğundan
çıkarılma işlemine karşı Kayseri 1. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde iptal
davası açmıştır.
15. Mahkeme 4/10/2013 tarihli kararıyla davayı
reddetmiştir.
16. Ret gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Uyuşmazlık konusu olayda davacının
'zimmet' suçlaması nedeniyle yargılandığı Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesi'nin
E.2010/253 sayılı esasına kayıtlı dava dosyasında 17.09.2013 tarihinde verilen
K.2013/269 sayılı kararı ile davacının diğer sanıklar A.T. İle E.T. ile
birlikte sahte olarak bastırmış olduğu pazar etiketleri karşılığında almış
olduğu paraları ve gerçek pazar etiketleri karşılığında tahsil etmiş olduğu
paraları, yasal olarak yatırması gereken ilgili yerlere yatırmayarak mal
edinmek suretiyle basit zimmet suçunu, özel belge niteliğinde bulunan çok
sayıda pazar etiketi bastırmak suretiyle özel belgede sahtecilik suçunu, düğün
kirası olarak yatırılmak üzere kendisine verilen kira bedelleri ile özel mülk
edinmek suretiyle de güveni kötüye kullanma suçunu işlediği gerekçesiyle
TCK.nun 61. maddesine göre suçun işleniş biçimi yeri, zamanı ve özeni göz
önünde bulundurularak eylemine uyan 5237 sayılı TCK. 37. maddesi delaletiyle aynı
yasanın 247/1. Maddesi uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırıldığı ve
yasal olarak yapılması gerekli teşdid ve tahfif maddeleri uygulanarak neticeten
1 yıl 8 ay 25 gün hapis cezası ile cezalandırıldığı, sanığa verilen sonuç
cezanın iki yıldan az olması nedeniyle, oluşan zararların aynen geri verilmek
suretiyle tarafından giderilmiş olduğundan ve bir daha suç işlemeyeceği
kanaatine varılarak 5271 sayılı CMK.nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği görülmektedir.
Bu durumda davacının memuriyetten
çıkarılması işleminin dayanağı olan fiillerinden dolayı hakkında açılan ceza
davası neticesinde Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesinin E.2010/253, K.2013/269
sayılı ilamı ile zimmet, özel belgede sahtecilik ve güveni kötüye kullanma
suçlarını işlediğine karar verildiği, davacı tarafından işlenen fiillerin,
memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç
verici nitelikte bulunduğu anlaşıldığından, davacının eylemine uyan 657 sayılı
Yasanın 125/E-g maddesi uyarınca devlet memurluğundan çıkarma cezasıyla
cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı
sonuç ve kanaatine varılmıştır."
17. Danıştay Onikinci Dairesi 27/9/2017 tarihli kararıyla
ret hükmünü onamış ve 5/2/2018 tarihinde de karar düzeltme istemini
reddetmiştir.
18. Başvurucu nihai kararı 2/4/2018 tarihinde tebellüğ
etmesinin ardından 2/5/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 657 sayılı Kanun'un "Disiplin cezalarının
çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller" kenar başlıklı 125.
maddesinin (E) bendi ile bendin (g) alt bendi şöyledir:
" E - Devlet memurluğundan çıkarma
: Bir daha Devlet memurluğuna atanmamak üzere
memurluktan çıkarmaktır.
Devlet memurluğundan çıkarma cezasını
gerektiren fiil ve haller şunlardır:
...
g) Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak
nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak,"
20. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (5) numaralı
fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade
eder."
B. Uluslararası
Hukuk
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6.
maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Kendisine
bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz
sayılır."
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme’nin 6.
maddesinin ikinci fıkrasının kişilerin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya
kadar masum sayılma hakkını güvence altına aldığını belirtir. AİHM
içtihatlarında, masumiyet karinesi ile sağlanan güvencenin iki yönünün
bulunduğu ifade edilmiştir. Ceza yargılamasının yürütülmesine dair usule
ilişkin bu güvence ile, sonucunda mahkûmiyet kararı dışında bir hüküm kurulan ceza
yargılaması ile bağlantılı olan durumlarda, daha sonra yürütülecek yargılamalar
boyunca kişinin masumiyetine saygı gösterilmesinin sağlanması amaçlanır. Bu
usule ilişkin yön kapsamında masumiyet karinesi ilkesi, ceza yargılamasının
kendisinin adil olmasını sağlayacak usule ilişkin güvence olarak kamu
görevlilerinin davalının suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda
bulunmasını yasaklar. Ancak bu husus, cezai meselelerde usule ilişkin güvence
ile sınırlı olmayıp daha geniştir ve devletin hiçbir temsilcisinin mahkeme ile
suçluluğu ispatlanıncaya kadar kişinin bir suçtan suçlu olduğunu söylememesini
gerekli kılar. Bu bağlamda, sadece ceza yargılaması kapsamında değil aynı
zamanda ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen bağımsız hukuk yargılamaları,
disiplin işlemleri veya diğer yargılamalarda da masumiyet karinesinin ihlali
söz konusu olabilir. Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki
güvencenin ilk yönü, kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar ceza
gerektiren bir suçla suçlandığı süreye ilişkin iken masumiyet karinesi
güvencesinin ikinci yönü, ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir
hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren
suç karşısında kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını gerektirir (Seven/Türkiye,
B. No: 60392/08, 23/1/2018, § 43).
23. AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasının
disiplin yetkisini haiz makamların ceza yargılaması kapsamında kendisine suç
isnat edilen ve eylemi usule uygun bir şekilde tespit edilen bir kamu
görevlisine yaptırım uygulamasını engellemek gibi bir amacı veya etkisi
bulunmadığına kanaat getirmiştir. AİHM, Sözleşme’nin herhangi bir eylem
nedeniyle hem ceza hem de disiplin yargılamalarının başlatılmasına veya söz
konusu iki yargılama türünün eş zamanlı olarak yürütülmesine halel
getirmediğine vurgu yapmaktadır. AİHM ayrıca, cezai sorumluluğun kaldırılması
hâlinde bile daha hafif bir ispat külfeti temelinde aynı olaylardan doğan
hukuki veya diğer sorumlulukların tesis edilmesine halel getirilmediğine işaret
etmektedir. Ancak nihai bir cezai hüküm olmaksızın disiplin yargılaması
kapsamında başvurana iddia konusu eylemi nedeniyle cezai sorumluluk yükleyen
bir ifadenin bulunması hâlinde 6. maddenin (2) numaralı fıkrası kapsamına giren
bir mesele söz konusu olacaktır (Seven/Türkiye, § 51).
24. Bu bağlamda Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci
fıkrasının sağladığı korumanın ikinci yönüne göre sanığın beraatiyle veya
davanın düşmesiyle sonuçlanan ceza yargılamaları sonrasında söz konusu kişiye,
masumiyetine uygun bir muamelede bulunulması gerekir. Bu ikinci yönde maddenin
genel amacı bir suçtan beraat eden bireyleri veya ceza yargılaması düşen
kişileri, itham edildikleri suçtan aslında suçlu olduklarını düşünen kamu
görevlileri ve makamlarına karşı korumaktır. Bu davalarda masumiyet karinesi
-adil olmayan bir cezai hükmün önlenmesi için- sağladığı usule ilişkin
güvencenin çeşitli koşullarının yargılamada uygulanması suretiyle hayata
geçirilmiştir. Beraat veya herhangi bir düşme kararına riayet edilmesi hakkının
korunmaması hâlinde Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan adil
yargılanma güvenceleri teorik ve hayalî olma riskiyle karşı karşıya kalabilir (Seven/Türkiye,
§ 54).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Mahkemenin 15/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile
sonuçlanan ceza yargılaması esas alınarak davanın reddedildiğini, hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararının 5271 sayılı Kanun uyarınca aleyhine
hukuki sonuç doğurmaması gerektiğini belirterek masumiyet karinesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
27. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
28. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
29. Anayasa Mahkemesi masumiyet karinesinin ihlali
iddialarını incelediği başvurularda (çok sayıda karar arasından bkz. Selim
Misafir [GK], B. No: 2016/6038, 20/6/2019; Galip Şahin [GK], B. No:
2015/6075,11/6/2018) suç isnadına ilişkin bir güvence olan masumiyet
karinesinin medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklarda hangi hâllerde
uygulanabileceğine ilişkin ilkeleri belirlemiştir. Buna göre masumiyet
karinesinin medeni hak ve yükümlülükler kapsamında kalan bir yargılamada
uygulanabilmesi için başvurucunun söz konusu medeni hak ve yükümlülüklere
ilişkin yargılama ile hakkında yürütülen veya sona eren ceza yargılaması
arasında bağlantı bulunduğunu göstermesi gerekmektedir. Medeni hak
yargılamasında, ceza yargılamasında verilen kararın sonucunun dikkate alındığı
ve değerlendirildiği veya ceza dosyasında yer alan delillerin irdelendiği ya da
başvurucunun hakkındaki suçlamayı doğuran olaylara dahli ile ilgili
irdelemelerde bulunulduğu veyahut başvurucunun muhtemel suçluluğuyla ilgili
yorum yapıldığı hâllerde söz konusu bağlantının var olduğu kabul edilebilir.
Bununla birlikte idare/hukuk yargılaması ile ceza yargılaması arasındaki
bağlantının varlığına işaret eden olguların tüketme yoluyla sayılmasının mümkün
olmadığı, bunların kararların verildiği yargılamaların türüne ve içeriğine göre
değişebileceği kabul edilmelidir.
30. Somut olayda başvurucunun ihlal iddiası, devlet
memurluğundan çıkarma işleminin iptali istemiyle açtığı davada çıkarma işlemine
konu eylem nedeniyle yapılan ceza yargılamasında hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilmesine karşın İdare Mahkemesince eylemin sabit
görülerek işlemin hukuka uygun bulunmasına ilişkindir. Gerek mahkeme kararında
gerekse disiplin makamlarının işlemlerinde ceza yargılamasına konu eylemlerle
ilgili olarak değerlendirme yapıldığı gözlemlenmektedir. Bu değerlendirmeler
-herhangi bir ihlale yol açıp açmadıkları hususu aşağıda değerlendirilecek
olmakla birlikte- disiplin işleminin denetlendiği yargı süreci ile ceza
yargılaması arasında bağlantının bulunduğu sonucuna ulaşılması bakımından
yeterli görülmüştür. Bu bağlamda masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin
devreye girdiği somut başvuruda Anayasa'nın 36. ve 38. maddelerinin
uygulanabileceği sonucuna varılmaktadır. Bu itibarla ihlal iddialarının Anayasa
ve Sözleşme'nin ortak koruma alanının kapsamında yer aldığı, bir başka ifadeyle
başvurunun Anayasa ve Sözleşme hükümleriyle konu bakımından bağdaşmazlık
göstermediği anlaşılmaktadır.
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
32. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin
dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu
sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise
herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmektedir. Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de
güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında,
kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya
kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir
unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu
sayılamayacağına dair 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir
(Fameka İnş. Plastik San ve Tic. Ltd. Şirketi, B. No: 2014/3905,
19/04/2017, § 27).
33. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir
kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis
edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti
ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169,
26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı
kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır.
Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve
kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine
tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
34. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet
karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır.
35. Güvencenin ilk yönü; kişi hakkındaki ceza yargılaması
sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir
suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu
olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında
erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı
sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı
zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da
açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu
ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak
yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi)
masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, § 39).
36. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda
mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki
yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe
duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu
izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip
Şahin, § 40).
37. Bilindiği gibi ceza muhakemesi hukuku ile disiplin
hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Disiplin hukuku kurumun iç
düzenini korumayı amaçlayan ve bunun için kamu görevlilerinin mevzuata, çalışma
düzenine, hizmetin gereklerine aykırı fiillerine yönelik olarak uygulanacak
yaptırımları ve bu yaptırımların uygulanmasındaki usul ve esasları düzenleyen
bir hukuk alanıdır. Bazı hâllerde ise kamu görevlisinin fiili ceza hukuku
kapsamında suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin hukuku yönünden de
sorumluluk gerektiren bir mahiyet taşıyabilir (benzer yönde değerlendirmeler
için bkz. Özcan Pektaş, B. No: 2013/6879, 2/12/2015, § 25; Kürşat
Eyol, § 30). Böyle bir durumda Anayasa'da güvence altına alınan masumiyet
karinesinin bir eylemi nedeniyle ilgili hakkında hem ceza hem de disiplin
işlemlerinin yürütülmesine engel teşkil etmediğini, bu iki sürecin eş zamanlı
olarak devam etmesinin de önünde anılan güvence bakımından bir mâni
bulunmadığını belirtmek gerekir (M.E.T., B. No: 2014/11920, 3/7/2018, §
61).
38. Öte yandan ceza muhakemesi sonucunda kişinin müsnet
suçu işlemediğine dair hükümler dışında ceza mahkemesi hükmü, disiplin
makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir. Ancak cezai sorumluluğu
ortadan kalkmış olsa dahi aynı olaylar nedeniyle -daha hafif bir ispat külfeti
temelinde- kişi hakkında başka tür bir sorumluluğun tesis edilmesinin önünde
bir engel bulunmamaktadır (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Özcan
Pektaş, § 25; Kürşat Eyol, § 30).
39. Ceza muhakemesiyle eş zamanlı olarak yürütülen, bir
başka ifadeyle kişinin henüz suç isnadı altında olduğu, ceza makamları
tarafından hakkında herhangi bir hüküm kurulmadığı süreçte devam eden disiplin
soruşturma ve yargılamalarında masumiyet karinesi bakımından önemli olan husus;
kamu makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya
kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza
mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge
düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir (Galip Şahin, § 47).
40. Bununla birlikte ceza yargılamasına konu maddi olay
ve olguların disiplin hukuku esasları çerçevesinde diğer kamu makamlarınca
(idari/adli) ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda ulaşılacak
kanaate göre işlem/karar tesis edilmesi mümkündür. Bu bağlamda disiplin işlem
ve yargılamalarında ceza yargılamasında elde edilen bir delile istinat edilmesi
ya da kişi hakkında yapılan ceza yargılamasına bir olgu olarak atıf yapılmış
olması tek başına masumiyet karinesinin sağladığı güvencelere aykırılık teşkil
etmez. Ancak adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını aşarak kişiyi suçlu
ilan etmesi veya bu bağlamda birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet
karinesinin ihlaline yol açabilir. Masumiyet karinesi kapsamındaki güvencelerin
sağlanıp sağlanmadığının tespiti yapılırken ise kararın gerekçesinin bir bütün
olarak değerlendirilmesi gerekir (Galip Şahin, § 48).
41. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilen durumlarda sanığın suçlu olduğu konusunda ulaşılmış bir vicdani kanaat
bulunmakta ve bu kanaat kasten yeni bir suç işlenmemesi şartına bağlı
olarak hüküm ifade etmemektedir. Gerçekten hükmün açıklanmasının geri
bırakılması, mahkûmiyet konusunda vicdani kanaate ulaşmış mahkemenin buna
ilişkin hükmü açıklamayı belirli bir süre ertelemesini, bu süre zarfında hükmün
sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ve bu süre sonunda kişinin başka
suç işlememesi hâlinde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak
davanın düşmesine karar verilmesini ifade eder. Bu çerçevede ceza davası
dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari
uyuşmazlıklarda açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet kararına dayanılması
masumiyet karinesi ile çelişebilir (Kürşat Eyol, §§ 28, 29).
42. İdari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi
bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına dair karardan söz edilmesi, masumiyet karinesinin ihlal
edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın
gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının
incelenmesi gerekir (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013, §
63; Hüseyin Şahin, B. No: 2013/1728, 12/11/2014, § 40).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
43. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucu, kullanılan
tahsildar makbuzlarının aslına ve dip koçanına farklı rakamlar yazdığı ve kayıt
dışı pazar etiketi bastırarak gelir elde ettiği iddialarıyla hakkında
açılan idari soruşturma sonucunda devlet memurluğundan çıkarılmıştır. Aynı
eylemler nedeniyle hakkında açılan kamu davası sonucunda zimmet, resmî belgede
sahtecilik ve görevi kötüye kullanma suçları nedeniyle başvurucu hapis cezasına
mahkûm edilmiş ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmiştir. Başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılma işlemine karşı açtığı
dava da reddedilmiştir. Başvurucu; hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararı ile sonuçlanan ceza yargısı süreci esas alınarak davanın reddedildiğini,
bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
Başvurucunun şikâyeti dikkate alındığında somut başvurunun masumiyet
karinesinin ikinci yönü bakımından incelenmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
44. Yukarıda alıntılanan ilkeler uyarınca masumiyet
karinesinin ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken önemli olan husus,
yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği, ceza
yargılaması kararını sorgulayıp sorgulamadığı ve münhasıran ceza yargılaması
sonucunda verilen hükme dayanıp dayanmadığıdır.
45. Somut olayda Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesi,
başvurucunun isnat edilen suçu işlediğine kanaat getirmiş ancak 5271 sayılı
Kanun'un 231. maddesinin başvurucuya isnat edilen suça uygulanabilir olduğunu
tespit ederek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiş ve
dolayısıyla beş yıllık denetim süresinin suç işlenilmeden geçirilmesi hâlinde
başvurucu hakkında açılan kamu davasının düşmesi imkânını tanımıştır. Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararının 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesi
uyarınca sanık hakkında hukuki sonuç doğurmadığı dikkate alındığında
başvurucunun masumiyet karinesinin devam ettiği açıktır.
46. Yukarıda anılan ilkeler çerçevesinde, ceza gerektiren
herhangi bir suç isnat edilen ancak kesin olarak mâhkum edilmemiş bulunan bir
kişiye yönelik hukuki kararın kişinin suçlu olduğu yönünde bir görüşü
yansıtması hâlinde masumiyet karinesinin ihlal edilmiş olacağı unutulmamalıdır.
47. Mahkeme ret gerekçesinde münhasıran Nevşehir Ağır
Ceza Mahkemesinin kararına dayanmıştır. Mahkeme gerekçesinde ceza mahkemesi
kararına atıfla "...davacı tarafından işlenen fillerin..."
ifadesine yer vererek başvurucunun eylemine uyan disiplin cezası ile
cezalandırıldığı sonucuna ulaşmıştır (bkz. § 16). Mahkeme, disiplin cezasının
hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşırken disiplin hukuku bağlamında bir
delillendirmeyi esas alarak idare hukuku çerçevesinde somut olaya dair yeni bir
hukuki değerlendirmede bulunmamıştır.
48. Bu bağlamda uyuşmazlık konusu disiplin cezasına esas
olan olaylara ilişkin yeni bir değerlendirme yapmadan başvurucuya isnat edilen
fiillerin gerçekleştiğini ifade eden Mahkemenin disiplin cezasının hukuka
uygun bulunduğu yönündeki gerekçesini kendi değerlendirmesinden ziyade hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza mahkemesi kararına
dayandırdığı açıktır.
49. Ceza yargılamasından bağımsız, kendi kanaatini ortaya
koyacak herhangi bir delili kararında irdelemeyen, olay ve olgular hakkında
yeni bir değerlendirme yapmayan derece mahkemesinin münhasıran hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza yargılamasına
dayandığı ve eyleme yönelik ifadelerinin de (bkz. § 47) masumiyet karinesini
ihlal edici mahiyette olduğu anlaşılmaktadır.
50. Sonuç olarak kararda yapılan değerlendirme ve
kullanılan ifadelerin masumiyet karinesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
51. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde Kayseri 1. İdare
Mahkemesi kararının gerekçesinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
ile sonuçlanan ceza yargılaması esas alınarak başvurucunun ceza yargılamasına
konu eylemi işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı anlaşıldığından
Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
52. Diğer taraftan yargılama sürecine ilişkin usul
güvencesi sağlayan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verildiğinden
yargılamanın sonucuyla ilintili bulunan diğer ihlal iddialarının
değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
Muammer TOPAL bu görüşe katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
53. 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
54. Başvurucu, yeniden yargılama yapılması ve tazminata
hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
55. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da
işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506,
7/11/2019).
56. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
57. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda
Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi
uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder.
Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı
olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve
bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama
kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan
farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul
hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir
karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini
beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama
kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve
diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
58. İncelenen başvuruda Kayseri 1. İdare Mahkemesi
tarafından yapılan yargılama sonucu masumiyet karinesinin ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
59. Bu durumda masumiyet karinesinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan
benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216
sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama
sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan
mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun
yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
60. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
61. Dosyadaki
belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.849,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 36. maddesi ile 38. maddesinin dördüncü
fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE Muammer
TOPAL'ın karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kayseri 1. İdare Mahkemesine
(E.2008/381, K.2013/877) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 3.600,00 TL vekâlet ücretinden
oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 15/12/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Mahkememiz çoğunluğunca, teselsülen basit zimmet ve
teselsülen özel belgede sahtecilik suçunu işlediği iddiasıyla ilgili olarak
hakkında eş zamanlı bir şekilde hem ceza hem de disiplin soruşturması
başlatılan başvurucu hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
(HAGB) dair karara atıfla “…zimmet, özel belgede sahtecilik ve güveni kötüye
kullanma suçlarını işlediğine karar verildiği…”nden söz edilerek, memurluk
sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici
hareketlerde bulunmak nedeniyle hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali
istemiyle açılan davanın reddedilmiş olması nedeniyle başvurucu bakımından
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci ve 38. maddesinin dördüncü fıkralarında
güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiği sonucuna
ulaşılmıştır. Bu sonuca ulaşılırken de İdare Mahkemesi kararında, HAGB kararı
ile sonuçlanan ceza yargılaması esas alınarak başvurucunun ceza yargılamasına
konu eylemi işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtılıp, başvurucunun
masumiyetine gölge düşürüldüğü belirtilmiştir.
Mahkememiz çoğunluğunca ulaşılan sonuca aşağıda açıklanan
nedenlerle iştirak edilmemiştir.
Öncelikle Mahkemenin verdiği HAGB kararına herhangi bir
beraat kararının sonucu bağlanmak istenmektedir ki bu son derece yanlıştır.
HAGB kararıyla beraat kararının gerekçesi ve sonucu aynı olamaz. Ceza mahkemesi
kararında açıkça “… sahte olarak bastırmış olduğu pazar etiketlerinin bir kısmı
karşılığında almış olduğu paralarla, gerçek pazar etiketleri sonucunda almış
olduğu bir kısım paraları ilgili yerlere yatırmayıp mal edinme suretiyle
teselsülen basit zimmet suçunu, özel belge niteliğinde bulunan çok sayıda pazar
etiketi bastırmak suretiyle teselsülen özel belgede sahtecilik suçunu ve düğün
kirası olarak yatırılmak üzere kendisine verilen birden fazla kira bedellerini
mal edinmek suretiyle güveni kötüye kullanmak suçunu işlediği sabit olmuştur.”
denilmek suretiyle başvurucunun suçlu bulunduğu; ancak Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca HAGB kararı verildiği anlaşılmakla
başvurucunun suçluluğunun hükmen sabit olduğu, dolayısıyla masumiyet
karinesinden yararlanamayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu karara başvurucunun itiraz etmemesi de kendisini masum
olarak kabul etmediğinin göstergesidir. Anılan maddenin beşinci fıkrasının son
cümlesinde, hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasının, kurulan hükmün sanık
hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade edeceği belirtilerek suçlu
bulunan, hakkında cezaya hükmedilen şahsın ceza hükmünden etkilenmeyeceği
açıklanmıştır.
Olayda idare mahkemesi, ceza mahkemesi kararında yapılan
değerlendirmelerden bir olgu olarak söz ettikten sonra başvurucunun işlediği
fiilin "memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz
kızartıcı ve utanç verici nitelikte bulunduğu" kanaatine varmıştır.
Olayda ceza soruşturması ile disiplin soruşturması
birbirinden farklı olgulara dayandırılmıştır.
Ceza soruşturması zimmet, resmi belgede sahtecilik ve
güveni kötüye kullanma suçlaması temelinde yapılmakta iken disiplin soruşturması
memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç
verici hareketlerde bulunmak fiili temelinde yapılmıştır.
Kuşkusuz bu iki suçlamanın da temelinde aynı fiiller
bulunmaktadır. Masumiyet karinesinin, hakkındaki ceza soruşturması beraat
dışında bir kararla sonuçlanan kişinin aynı fiil nedeniyle disiplin yaptırımına
maruz bırakılmasını engellemesi düşünülemez. Aksine, suçu işlediği sabit olan
kişi hakkında disiplin yaptırımı uygulanmasının gerekçesini güçlendirir. Masumiyet
karinesinin yasakladığı husus, ceza mahkemesince işlenmediği kabul edilen bir
suçun işlendiğinin kabulüyle bu kişiye disiplin cezası verilmesidir. Aynı
fiilin disiplin hukuku sınırları içinde kalan bir suçlamaya konu edilmesi
masumiyet karinesini zedelemez.
Somut olayda idare mahkemesinin başvurucunun zimmet,
resmi belgede sahtecilik ve güveni kötüye kullanma fiillerini işlediğine
yönelik bir kabulü bulunmamaktadır. İdare mahkemesi kararında, bu durumdan ceza
mahkemesi kararına atfen sadece bir olgu olarak bahsetmektedir. İdare mahkemesi
başvurucunun memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz
kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak fiilini işlediğini kabul
etmiştir. Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı
ve utanç verici hareketlerde bulunmak fiili tamamen disiplin hukuku sınırları
içinde kalan bir fiildir. Şayet idare mahkemesi başvurucunun zimmet, resmi
belgede sahtecilik ve güveni kötüye kullanma fiillerini işlediğini ifade etmiş
olsaydı masumiyet karinesinin ihlal edildiği söylenebilecekti.
Hal böyle olunca bu koşullarda idare mahkemesinin
başvurucunun masumiyet karinesini ihlal ettiği söylenemez.
Öte yandan idare mahkemesinin olay ve olguları sıralarken
ceza mahkemesi kararından da söz etmiş olması masumiyet karinesini ihlal etmez.
Nitekim Urat/Türkiye kararında da benzer bir durum söz konusu iken AİHM ihlal
bulmamıştır.
Son olarak vurgulanmalıdır ki AİHM kararlarında disiplin
uyuşmazlığına bakan mahkemenin olguları kendisinin değerlendirerek bir sonuca
ulaşması gerektiği biçimindeki ilkenin doğru anlaşılması gerekir. Söz konusu
ilkeyle kastedilen ceza mahkemesinde yürütülen yargılamadaki suçlama temelinde
bir disiplin soruşturması yürütülmemesi, disiplin hukukuna özgü suçlama
temelinde bir soruşturma yürütülmesidir. Somut olayda da disiplin hukuku
temelinde bir soruşturma yürütülmüştür. Diğer bir ifadeyle disiplin
yargılamasındaki suçlama ile ceza yargılamasındaki suçlama aynı değildir. İdare
mahkemesi disiplin hukukunun sınırları içinde kalarak değerlendirmesini
yapmıştır. Disiplin hukuku kapsamındaki suçlamanın temelini oluşturan fiilin
işlendiği söylenirken olgu olarak ceza mahkemesi kararına atıf yapılması tek
başına masumiyet karinesini ihlal eden bir husus değildir.
Açıklanan nedenlerle başvurucu hakkında uygulanan
disiplin cezasının iptali istemiyle açılan davada verilen karardan dolayı
masumiyet karinesinin ihlal edilmediği düşüncesiyle çoğunluğun aksi yöndeki
görüşüne dayalı karara katılmadım.