TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET ŞERİF ÇELİK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/14651)
|
|
Karar Tarihi: 21/10/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Şerif ÇELİK
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüseyin AKÇARA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, vazife malulü olarak aylık bağlanması
talebinin reddedilmesi üzerine açılan davada yargılama sonucuna etkili
iddiaların karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının; aylık
bağlanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 15/5/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun makul süre şikayetleri
yönünden başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmiş, diğer iddialarının kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, geçici köy korucusu olarak görev
yapmaktayken 26/11/1993 tarihinde meydana gelen çatışmada el bombasının
patlaması sonucu yaralanmıştır. Batman Devlet Hastanesinde tedavisinin
yapılmasından sonra Diyarbakır Asker Hastanesince 10/4/2008 tarihli sağlık
raporuyla sağ peroneal ve tibial sinir lezyonu tanısı konulan
başvurucu hakkında "Geçici köy korucusu görevine devam edemez"
kararı verilmiştir.
7. Başvurucu, sağlık raporuyla 3/11/1980 tarihli ve 2330
sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında malul
sayılarak aylık bağlanması talebiyle idareye başvuruda bulunmuş; talebinin
reddi üzerine dava açmıştır.
8. Ankara 9. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 15/10/2010 tarihli
kararla davanın reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinde başvurucunun
malullüğünün tespiti için hakem hastane olarak Ankara Numune Eğitim Araştırma
Hastanesine (Hastane) sevk edildiği, alınan 3/8/2010 tarihli raporda "Ateşli
silah yaralanması sağ alt ekstremitede N tibiali ve peronealin kronik süreçte
hafif persiyal lezyonu hafif yürüyüş bozukluğu %15, ekteki vazife
malullüklerinin nevileri ile dereceleri hakkında nizamnameye göre herhangi bir
derecede yer almamaktadır" görüşünün açıklandığı belirtilmiştir.
Kararda, malullük koşullarını taşımayan başvurucuya 2330 sayılı Kanun uyarınca
aylık bağlanması olanaklı olmadığından başvuru konusu işlemin hukuka uygun
olduğu kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
9. Başvurucunun temyiz talebi üzerine Danıştay Onbirinci
Dairesi 16/9/2014 tarihli kararla mahkeme kararını bozmuştur. Kararın
gerekçesinde; alınan sağlık raporunda iş gücü kaybının başvurucunun korucu
olarak görev yapmasına engel oluşturup oluşturmadığına ilişkin herhangi bir
değerlendirmede bulunulmadığı belirtilerek eksik incelemeye dayalı karar
verildiği belirtilmiştir. Karar düzeltme talep edilmişse de istem aynı Daire
tarafından 15/4/2015 tarihinde reddedilmiştir.
10. Mahkeme bozmaya uyarak Hastaneden tekrar rapor istemiş,
14/7/2016 tarihli raporla "1993 yılında ateşli silah yaralanması. Ayak
bilek romları açık. Motor defisit yok. X-Ray: Kemik yapılar ve eklem ilişkileri
normaldir. İki adet metalik dansite mevcut. EMG: sağ paroneal ve tibial
sinirler normaldir. Kişi köy korucusu olarak görev yapabilir."
şeklinde görüş bildirilmiştir. Sağlık kurulu raporunda başvurucunun köy
korucusu olarak görev yapabileceğinin belirtilmesi nedeniyle başvurucunun
geçici köy koruculuğu vazifesinden kaynaklanan yaralanmasının görevini yapmasına
engel olacak derecede olmadığı değerlendirilmiştir. Bu nedenle başvurucuya
vazife malullüğü aylığı bağlanamayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
11. Başvurucu temyiz talebinde bulunduktan sonra ek
dilekçeyle vazife malullüğüyle ilgili olarak 23/1/2017 tarihli ve 29957 sayılı
Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 2/1/2017 tarihli ve 684 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname'nin (684 sayılı KHK) yeni düzenlemeler içerdiğini, terör eylemi nedeniyle
yaralanmış olup ilgili mevzuata göre malul sayılmamaları nedeniyle aylık
bağlanamayanlara talep üzerine aylık bağlanacağı düzenlemesinin getirildiğini,
bu yeni hukuki durumun kendisine de uygulanması gerektiğini ileri sürmüştür.
12. Başvurucunun temyiz talebi Danıştay Onbirinci Dairesi
tarafından 8/2/2018 tarihli "İdare Mahkemesince verilen karar ve
dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir sebep
de bulunmadığı..." gerekçeyle reddedilmiştir. Karar başvurucuya
18/4/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 15/5/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
14. 684 sayılı KHK'nın 1. maddesiyle 12/4/1991 tarihli ve
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'na eklenen 3. madde şöyledir:
"EK MADDE 3- 21 inci maddenin
birinci fıkrasının (a), (h), (i) ve (j) bentleri kapsamında terör eylemi
nedeniyle yaralanmış olup ilgili mevzuatına göre malul sayılmamaları nedeniyle
aylık bağlanamayanlardan, talepleri üzerine 13/7/1953 tarihli ve 4/1053 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Vazife Malullüklerinin Nevileri ile
Dereceleri Hakkında Nizamname hükümlerine göre derece tespiti yapılanlara, bu
dereceleri esas alınarak aşağıda yazılı gösterge rakamlarının memur aylık
katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda, nakdi tazminat karar tarihini
takip eden aybaşından başlamak üzere aylık bağlanır."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 21/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu; dava konusu uyuşmazlıkla ilgili olarak 684
sayılı KHK'nın çıktığını, KHK'nın yeni düzenlemeler içerdiğini, temyiz
aşamasındayken çıkan bu KHK'nın kendisine uygulanmasını ek dilekçeyle talep
etmesine rağmen temyiz incelemesinin gerekçesiz olarak reddedildiğini, davanın
hukuka aykırı olarak sonuçlandığını belirterek mahkemeye erişim ve gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). İddiaların özü, temyiz incelemesinde gerekçesiz karar verildiğine
ilişkin olduğundan şikâyet adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar
hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
18. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar
hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil
yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf
olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da
dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır.
Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının
gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah
Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
19. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün
mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” denilerek
mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
20. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm
iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu
nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun
yolu incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca
ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla kararına yansıtması,
kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi,
B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
21. Somut olayda Mahkeme, başvurucunun sağlık durumuna
ilişkin gerekli sağlık raporlarını istemiş; bu raporları ve mevzuatı
değerlendirerek sonuca ulaşmıştır. Bu bağlamda yapılan yargılama sonunda
tarafların davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmaları
tartışılarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu
(bkz. §§ 8-10) görülmektedir. Ayrıca temyiz aşamasında değerlendirme konusu
hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu belirtilmiştir.
22. Başvurucu her ne kadar 684 sayılı KHK'ya ilişkin
olarak Danıştaya ek dilekçe verdiğini ve buna ilişkin açıklama yapılmadığını
ileri sürmüşse de KHK ile getirilen düzenleme, ilgili madde (bkz. § 14)
kapsamına giren kişilerin talepleri hâlinde yapacakları başvuru üzerine idarece
karar verileceğine ilişkin yeni bir başvuru imkânıdır. Dolayısıyla gelişen bu
yeni hukuki durumun başvurucuya uygulanıp uygulanmama durumu idarenin
takdirinde olan bir husustur. Bu bağlamda Danıştayın karar gerekçesinde ayrıca
bu iddiaya ilişkin açıklama yapılmaması yargılamanın sonucuna etkili iddiaya
yanıt verilmediği anlamına gelmemektedir. Bu durumda gerekçeli karar hakkına
yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
23. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu, hak ettiği maluliyet aylığını alamaması
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
25. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir
kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa
Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle
öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren
mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki
durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382,
16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
26. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı
mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda
sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki
menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı
içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut
bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil
mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli
durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde
etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı
güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No:
2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478,
25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).
27. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti
olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek
olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da aynî menfaatle ilgili
hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk
Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42).
Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru
beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia
edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri
ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti.,
B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya
sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru
beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi,
§ 37).
28. Başvurucu 2330 sayılı Kanun uyarınca malul sayılarak
lehine aylık bağlanmasını talep etmiştir. İdare ve yargı mercileri ise anılan
yardıma ilişkin şartları başvurucunun taşımadığı gerekçesiyle talebi hukuki dayanaktan
yoksun bulmuştur. Yargı makamları önünde özlük haklarına ilişkin iddiasını
ispat edemeyen ve belirli bir kanun hükmüne ya da istikrarlı bir içtihada
dayanmayan başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkı kapsamına giren bir ekonomik değeri veya en azından böyle bir
değeri elde etme yönünde meşru beklentisi bulunmadığı anlaşılmaktadır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 35.
maddesi kapsamına giren korunmaya değer bir menfaati bulunmadığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeni ile kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 21/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.