TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MENFİYE GÜLMÜŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/15200)
|
|
Karar Tarihi: 16/11/2022
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Muhterem İNCE
|
Raportör
|
:
|
Hasan SARAÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Menfiye GÜLMÜŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdulhekim GİDER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, murisinin silahla kasten öldürülmesine ilişkin yapılan nakdi tazminat talebinin reddedilmesi üzerine açılan davanın hakkaniyete aykırı şekilde reddedilmesi ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle yaşam ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/5/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucunun murisi M.E.G., Siirt'in Baykan ilçesinde geçici köy korucusu olarak görev yaptığı 10/4/2003 tarihinde Obalı Köyü Akbduak mezrasında nöbet bölgesine giderken kimliği belirsiz kişi veya kişilerce yapılan silahlı saldırı sonucunda ölmüştür.
6. Bu saldırıya ilişkin olarak Siirt Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında iki şüpheli hakkında iddianame düzenlenmiştir. İddianamede şu hususlara yer verilmiştir.
"Yapılan hazırlık tahkikatı sonucu her ne kadar görgüye dayalı tanık beyanı olmasa da, maktülü yukarıda açık kimlikleri yazılı sanıkların plan ve pusu kurarak taamüden öldürdüğü kanaatine varılmıştır.
Şöyle ki,
1-Maktulün kardeşi [N.G.] olay tarihinden önce sanık [A.G.nin] amcası olan ... [S.G.nin] kızının ırzına geçmesi, daha sonra mecburi evlilik yapmaları nedeniyle sanıkların bu aileye karşı kin besledikleri,
2-Tüm tanıklarca sakin ve sessiz olarak bilinen ve sanıklar dışında kimse ile bir husumeti bulunmayan maktulün, öldürüldüğü gün nöbet yerine her zamanki mutat yolunu kullanmaksızın sote bir yoldan gitmiş olmasının şüphe çekici olduğu ve maktulün mutat yolunu değiştirip bu yolu kullanmasının ancak bir plan dahilinde ve kendisini kandırabilecek bir yakını yada yakınları tarafından yapılabileceği,
3-Dosyada mevcut otopsi raporundan da anlaşılacağı üzere, maktul üzerinde hiçbir darp, cebir ve boğuşma izinin bulunmaması, maktulün yakınları olan sanıklar tarafından öldürülmüş olduğunun açıkça gösterdiği, zira maktulün silahının güven ilişkisine dayalı olarak elinden alabilecek kişinin ancak yakınlarının olabileceği,
4-Olay önce sanık [H.G.nin] tedirgin bir halde maktulün babasının evine geldiği, sanık [H.G.] ile maktulün babasına ait evinin mesafesinin 20 metre kadar olmasına rağmen sanığını üzerinin ıslak, ayaklarının çamur olması ve aynı şekilde sanık [A.G.nin] de olay gecesi üzeri ıslak bir şekilde eve geldiği, eşinin 'Hayırdır neredeydin, üzerin ıslak' diye üç kez sormasına rağmen cevap alamadığı, olağan olmayan hareketlerinin nedeninin soran eşi [V.'ye] üzerinde bir sıkıntı olduğunu belirttiği,
5-Olay öncesi sanık [H.G.nin] maktulün kardeşi [N.G.yi] tehdit etmesi,
6-Tüm müşteki ve yakınlarını kimse ile husumeti bulunmayan maktulü öldüren kişinin yukarıda izah edilen nedenlerden dolayı sanık [H.G.nin] yaptığını iddia etmeleri, olaydan sonra elde edilen nedenlerle bu işin her iki sanık tarafından birlikte gerçekleştirdiklerinin ortaya çıktığı anlaşılmıştır.
Her ne kadar sanıklar savunmalarında atılı suçlamaları kabul etmeseler de, toplanan tüm delillerden sanıkların üzerlerine atılı suçu işledikleri kanaatine varılmış olduğundan ilgili sevk maddeleri gereğince sanıkların ayrı ayrı cezalandırılmalarına(...) kamu adına iddia ve talep olunur."
7. Siirt Ağır Ceza Mahkemesi 2005 yılında sanıkların üzerine atılı suçu işlediklerinin sabit olmasını gerektirecek herhangi bir delile ulaşılamadığı gerekçesiyle sanıkların beraatine karar vermiştir.
8. Başvurucu, murisinin ölümü sonrasında kendisine 3/11/1980 tarihli ve 2330 Sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında aylık bağlanması için İçişleri Bakanlığı Nakdi Tazminat Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur. Komisyon yaptığı inceleme sonucu başvuruyu reddetmiştir. Komisyon kararının gerekçesi şu şekildedir:
"10. 04.2003 tarihli tutanağa göre, şahsın muhtemelen nöbete giderken mevcut elinde bulunan kendisine zimmetli 67 B 4238 seri no'lu kaleşnikof 7,62 mm çaplı piyade tüfeği ile öldürülmüş olabileceği, ancak tüfeğin bulunamadığı, bu olayın yasa dışı herhangi bir örgütle bağlantılı olabileceğinin değerlendirilmediği, şahsın öldürüldüğü yer ile boş kovanlar, mermi giriş ve çıkışları göz önüne alınarak yapılan atışın maktule çok yakın mesafeden ateş edildiğini gösterdiği, şahsın kişiliğinin civardan sorulduğunda çok saf ve temiz bir yapıya sahip olduğu, düzenli olarak kullandığı yolu kullanmayıp öldürüldüğü yerdeki yolu kullanmasının şüphe çekici olduğu, yine maktul üzerinde herhangi bir darp, cebir ve boğuşma izinin olmamasının maktulün ölmeden önce tanıdık biri veya birileri tarafından bu yola saptırıldığı, mevcut kendine zimmetli kaleşnikof piyade tüfeğini zorlanmadan kandırılarak elinden alındığını ve öldürüldüğünü gösterdiği sonucuna varıldığından [talebin reddine karar verilmiştir.] "
9. Başvurucu 7/1/2008 tarihinde Ankara 16. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açmıştır.
10. İdare Mahkemesi, davanın reddine 19/2/2009 tarihinde karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şu şekildedir:
"..Uyuşmazlık, geçici koy korucusu [M.E.G.nin] 09.04.2003 tarihinde öldürülmesi olayının, 2330 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususundaki ihtilaftan kaynaklanmakta olup; davacı tarafından Siirt Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2004/55 esas sayılı dosyası ile kasten adam öldürmekten [H.G.] ve. [A.G.] hakkında kamu davası açılmış ise de bu şahıslar hakkında beraat kararı verildiği ve bu kararın kesinleştiği, [M.E.G.nin] kimse ile bir husumetinin bulunmadığı, sessiz ve sakin bir kişi olduğu da dikkate alındığında meydana gelen öldürme olayının görevi ile ilgili olduğu ileri sürülmüşse de süreç bir bütün olarak ele alındığında [M.E.G.nin] 09.04.2003 tarihinde kimliği belirsiz kişi veya kişilerce öldürülmesi olayının 2330 sayılı Kanun kapsamında güvenlik ve asayişin korunması ile ilgili bir görevin tesiriyle meydana geldiğine ilişkin hiç bir somut bilgi ve belgenin ortaya konulamaması karşısında, idare tarafından olayın 2330 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmemesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır."
11. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbirinci Dairesi, İdare Mahkemesinin kararına karşı yapılan temyiz talebini reddetmiş ve kararı onamıştır.
12. Başvurucunun karar düzeltme başvurusu da, Danıştay Onbirinci Dairesinin 1/2/2018 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
13. 18/3/1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanunu'nun 74. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Köy Korucuları ve Güvenlik Korucularının görevde bulundukları süre içinde yaralanmaları, engelli hâle gelmeleri veya ölümleri halinde '2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun' hükümleri uygulanır.”
14. 2330 sayılı Kanun’un "Amaç" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Bu kanunun amacı; barışta güven ve asayişi korumak, kaçakçılığı men, takip ve tahkikle, trafik ve yol güvenliğini veya tutuklu ve hükümlülerin sevk ve nakillerini sağlamakla görevli olanların; Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Emniyet Teşkilatında bulunan patlayıcı maddelerin incelenmesi, muhafazası, nakli, imha edilmesi ve zararsız hâle getirilmesi işlemlerinde görevlendirilenlerin bu görevlerinden dolayı ya da görevleri sona ermiş olsa bile yaptıkları hizmet nedeniyle derhal veya bu yüzden maruz kaldıkları yaralanma veya hastalık sonucu ölmeleri veya engelli hâle gelmeleri halinde ödenecek nakdi tazminat ile birlikte bağlanacak aylığın ve bu yüzden yaralanmaları halinde ödenecek nakdi tazminatın esas ve yöntemlerinin düzenlenmesidir."
15. 25/11/1992 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Yönetmelik’in 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''a) İç güvenlik ve asayişin korunmasında, kaçakçılığın men, takip ve tahkikinde, trafik ve yol güvenliğini veya tutuklu ve hükümlülerin sevk ve nakillerini sağlamada, güven ve asayişi ihlal eden eylemler nedeniyle yakalanan, gözaltına alınan, tutuklanan veya hükümlü bulunanların muayene ve tedavilerinde, kaçakçılığın men, takip ve tahkiki maksadıyla mayınlanmış sahaların temizlenmesinde, 2935 sayılı Kanunun 28 inci maddesinde belirtilen görev ve işlerin yerine getirilmesinde, Devlet istihbarat faaliyetlerinde, Devletin kara sınırlarının korunması ve güvenliğinin sağlanmasında ve terörle mücadele faaliyetlerinde ve patlayıcı madde ve şüpheli cisimlerin tespiti, incelenmesi, muhafazası, nakli, imhası ve zararsız hale getirilmesinde görevlendirilen;
...
bu görev ve yardımlarından dolayı veya görev ve yardımları sona ermiş olsa bile yaptıkları bu görev ve yardımları nedeniyle ya da Devlet güçlerini sindirme amacına yönelik saldırı sonucu, derhal veya bu yüzden maruz kaldıkları yaralanma ve hastalık sonucu ölmeleri halinde, 2330 sayılı Kanunda belirtilen hak sahiplerine verilecek nakdi tazminat ile dul ve yetimlerine bağlanacak aylıkların, engelli hale gelmeleri halinde kendilerine verilecek nakdi tazminat ile bağlanacak aylığın, yaralanmaları halinde ise kendilerine verilecek nakdi tazminatın ve yapılacak öğrenim ve sağlık yardımının esaslarını kapsar."
16. 2330 sayılı Kanun ve diğer ilgili mevzuat için ayrıca bkz. Fuat Başkaya, B. No: 2019/26701, 22/2/2022, §§ 16-22.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Anayasa Mahkemesinin 16/11/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
18. Başvurucu Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkına ilişkin ilgili maddeleri başvuru formunda tekrarladıktan sonra, bireyin yaşam hakkının, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının devletin güvencesi altında olduğunu, İdare Mahkemesi kararının Anayasa'nın 17. maddesi ile bağdaşmadığını ileri sürmüştür.
19. Bakanlık görüşünde, bireysel başvuru formu ile ilgili mahkeme kararlarında anlatıldığı şekliyle süreç özetlendikten sonra Anayasa'nın 17. maddesinin başvurucuya üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı ya da idari yargılamada gerekli tedbirleri almadığı şeklinde yorumlanamayacağı belirtilmiş ve ilgili kurumlardan temin edilen belgelerle birlikte meselenin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği beyan edilmiştir.
20. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu, bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü hususları tekrarlamıştır.
2. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi içtihadına göre bireysel başvurularda, başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri ibraz etmek suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendisine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayandığı delillerle ihlale neden olduğunu ileri sürdüğü işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçelerle deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20; Ünal Yiğit, B. No: 2013/1075, 30/6/2014, §§ 18, 19; Sabah Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi [GK], B. No: 2014/12727, 25/5/2017, § 19).
22. Benzer şekilde Sinan Oğan (B. No: 2017/32685, 2/6/2020, §§ 22-28) başvurusunda Anayasa Mahkemesi, başvurucunun başvuru formunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) atıfla ve Anayasa'nın 36., 10., 25., 26., 67. madde numaralarına yer verdikten sonra iddialarını yalnızca adil yargılanma hakkı çerçevesinde dile getirdiğini, bu hakkın dışındaki iddiaları yönünden yalnızca Anayasa veya Sözleşme maddelerine atıf yapmakla yetindiğini ve anılan maddelerde güvence altına alınan haklarının ne şekilde ihlal edildiğine ilişkin asgari düzeyde dahi herhangi bir açıklamada bulunmadığını değerlendirmiş; soyut şekilde ileri sürülen hususlarda herhangi bir inceleme yapmamış ve netice olarak iddiaları sadece adil yargılanma hakkı bağlamında inceleyerek başvuruyu kabul edilemez bulmuştur.
23. Somut olayda başvurucu, bu başlık altında gösterilen içtihatlarda açıklandığı üzere, ihlal iddialarını Anayasa'nın sadece ilgili maddelerine yer vermek suretiyle soyut ve genel ifadelerle ileri sürmüş, kendisine hangi temelde hangi sebeple ilgili anayasal güvencelerin ihlal edildiğine ilişkin olarak hiçbir açıklama yapmamış ve bu iddialarını elverişli belgeleri başvuru dosyasına eklememiştir. Dolayısıyla anılan şikâyetlerin tamamının temellendirilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, açılan davanın hukuka aykırı olarak reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
26. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun şikâyetlerinin özünün İdare Mahkemesinde açılan davanın hakkaniyete uygun şekilde incelenmeyerek reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
28. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).
29. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).
30. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).
31. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai durumlarda aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149; M.B., § 83).
32. Başvurucuların medeni haklarıyla ilgili uyuşmazlıklarda uygulanan hukuk kurallarının açıkça keyfî veya hakkın tesliminden kaçınacak (adaleti hiçe sayacak) biçimde yorumlanması usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getireceği için adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden söz edilebilir. Zira bu durumda derece mahkemesinin yorumunun başvurucu tarafından öngörülmesi mümkün olmayıp hukuk kurallarının öngörülemez biçimde yorumlanması hukuk devleti ilkesini örseler (M.B., § 86).
33. Somut olayda, başvurucu tarafından açılan davada İdare Mahkemesi ileri sürülen iddialara ilişkin olarak yasal şartların bulunup bulunmadığını ilgili mevzuat çerçevesinde değerlendirmiştir. İdare Mahkemesi, iddianamede de belirtilen bazı tespit ve değerlendirmeleri göz önünde bulundurmuştur. İdare Mahkemesine göre sürecin bütünü değerlendirildiğinde başvurucunun murisinin kimliği belirsiz kişiler tarafından öldürülmesi olayının 2330 sayılı Kanunu'nun amaç ve kapsamına dahil olduğuna ilişkin yeterli bilgi ve bilgi ortaya konulamamıştır. Bir başka ifadeyle İdare Mahkemesi, başvurucunun 2330 sayılı Kanun kapsamına girebilmesi için aranan barışta güven ve asayişi korumak, kaçakçılığı men, takip ve tahkikle, trafik ve yol güvenliğini veya tutuklu ve hükümlülerin sevk ve nakillerini sağlamak görevi ile olanların bu görevlerinden dolayı ya da görevi sona ermiş olsa bile yaptıkları hizmet nedeniyle ölmesi şartının başvurucunun murisi açısından gerçekleşip gerçekleşmediği hususunun başvurucu tarafından yeterince ortaya konulamadığını değerlendirmiştir.
34. Bu tespit ve değerlendirmeler sonrasında başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu tespit edilmiş, kararda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Bakanlık görüşünde, bireysel başvuru yapıldıktan sonra 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklendiğini belirterek somut olayın koşulları çerçevesinde değerlendirme yapılmasının Anayasa Mahkemesinin takdirinde olduğu belirtilmiştir.
b. Değerlendirme
38. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
39. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§ 27-36) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir, başarı şansı sunan ve yeterli giderim sağlama kapasitesi bulunan etkili bir yol olarak görmüştür. Bu çerçevede başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
40. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianınaçıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 16/11/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.