TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
G.K. VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/16625)
|
|
Karar Tarihi: 3/11/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucular
|
:
|
G.K. ve diğerleri (bkz ekli
tablonun (B) sütunu)
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Özcan GÜZEL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine
dayalı olarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasının esası
incelenmeden reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular muhtelif tarihlerde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Ekli tablonun (A) sütununda numaraları belirtilen
başvuruların konu yönünden irtibatları nedeniyle 2018/16625 numaralı başvuru
ile birleştirilmesine ve incelemenin 2018/16625 numaralı başvuru üzerinden
sürdürülmesine karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan
Bilgisi
10. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmıştır. Devletin yetkili organları tarafından
tehdit değerlendirmesi yapılarak demokratik anayasal düzene, bireylerin temel
hak ve hürriyetlerine, millî güvenliğe yönelik tehdit oluşturan tüm terör
örgütlerine ve illegal yapılanmalara karşı tedbirler alınması
kararlaştırılmıştır (ayrıntılar için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK],
B. No: 2016/22169, 20/6/2017).
11. Anılan tedbirler kapsamında olağanüstü hâl ilan
edilmiş ve olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri çıkarılmıştır. Bu
çerçevede 22/7/2016 tarihinde kararlaştırılan 667 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (667 sayılı KHK)
23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir.
12. 667 sayılı KHK'nın 4. maddesinde devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca karar verilen
yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya
iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen her türlü kadro,
pozisyon ve statüde (işçi dâhil) istihdam edilen personelin kamu görevinden
çıkarılmaları öngörülmüştür.
13. 667 sayılı KHK, 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı
Kanun'un 29/10/2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe girmesi sonucunda kanunlaşmıştır.
B. Somut
Başvurulara İlişkin Olay ve Olgular
14. Başvurucular, Kayapınar Belediyesine (Belediye)
hizmet veren özel şirketlerde (Şirket) işçi olarak çalışmakta iken Kayapınar
Belediye Başkanlığı İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürlüğünün fesih yazısı ve
ekli listesiyle başvurucuların terör örgütü ile iltisaklı olduklarının
bildirilmesi üzerine Belediye, iş akitlerinin feshedilmesini Şirketten
istemiştir. Şirket, bu talep üzerine başvurucuların iş akdini feshetmiştir.
15. Başvurucular, iş akdinin usulüne uygun olarak
feshedilmediğini ve fesih için somut bir olguya dayanılmadığını belirterek işe
iade istemiyle Şirket ve Belediye aleyhine dava açmıştır. Davalı Belediye cevap
dilekçesinde, davanın reddini savunmuştur. Davalı Şirket ise işe alım ve iş
akdinin feshinin asıl işveren konumundaki Belediyenin tasarrufunda olduğunu
belirtmiştir.
16. Diyarbakır İş Mahkemesi açılan davaların reddine
karar vermiştir. Mahkeme kararlarında; başvurucuların millî güvenliği tehdit
eden yapılar ile irtibatlı ve iltisaklı oldukları gerekçesiyle 667 sayılı
KHK'ya dayalı olarak iş akitlerinin feshedildiği aynı maddenin (2) numaralı
fıkrası uyarınca da bu kişilerin bir daha kamu hizmetinde çalıştırılmasının
mümkün olmadığı gerekçesine yer verilmiştir.
17. Başvurucular, karara karşı istinaf yoluna
başvurmuştur. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye
Mahkemesi) başvurucuların istinaf istemlerini reddetmiştir. Kararda;
başvurucuların millî güvenliği tehdit eden yapılar ile irtibatı ve iltisakı
olabileceğinin Belediye tarafından bildirilmesi üzerine davalı işveren
bakımından iş sözleşmesinin devam etmesinde yasal engel bulunduğu
vurgulanmıştır.
18. Nihai kararların tebliğinin ardından başvurucular
süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
19. İlgili hukuk için bakınız Berrin Baran Eker,
[GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-35.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 3/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
21. Başvurucular; işverence iş akdine KHK gereği son
verildiği belirtilmesine rağmen terör örgütü ile irtibatlı ve iltisaklı
olduğuna dair kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmadığını bu nedenle masumiyet
karinesinin ve adil yargılanma hakkının diğer ilkelerinin ihlal edildiğini
iddia etmiştir. Başvurucular; haklarında tutulan gizli bilgiler nedeniyle özel
hayata ve aile hayatına saygı haklarının; işten çıkarılmaları nedeniyle gelir
kaybı ve emeklilik haklarının ellerinden alındığını ileri sürerek mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
22. Bakanlık görüşünde özetle somut olayda ilk derece
mahkemelerinin şüphe feshi kapsamında verdiği kararların istinaf ve temyiz
mercilerince değerlendirildiği ve başvurucuların bireysel başvurudaki
iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde olduğu belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
23. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Somut olayda başvurucuların temel iddiası; Belediye tarafından
gönderilen bilgilerin derece mahkemelerince yeterli kabul edilerek esası
hakkında herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmadan işe iade davalarının
reddedilmesidir. Bu nedenle başvurucuların iddialarının adil yargılanma hakkı
kapsamındaki mahkeme hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkeme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
26. Anayasa Mahkemesi eldeki başvuruda uygulanacak
ilkeleri başvuruya benzer olgu ve iddiaları içeren Berrin Baran Eker
kararında belirlemiştir (Berrin Baran Eker §§ 53-60). Anılan kararda
belirtildiği üzere demokratik bir toplumda vazgeçilmez bir hak niteliğindeki
adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı uyuşmazlığın
bir mahkeme önüne getirilebilmesini, dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin
esaslı iddia ve savunmaların yargı merciince incelenerek değerlendirilmesini ve
bir karara bağlanmasını, ayrıca verilen kararın icra edilmesini gerektirir.
Buna göre mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası
haklarını içerir (Berrin Baran Eker § 55).
27. Mahkemenin önündeki uyuşmazlığı karara bağlarken
taraflardan birinin iddia ve savunmasına bağlı kalarak buna karşı diğer tarafın
öne sürdüğü esaslı itirazları tartışmadan yargılamayı sonuçlandırması hâlinde
-ortada şeklî anlamda bir karar bulunsa bile- gerçek anlamda bir yargılama
yapıldığından bahsedilemeyecektir. Bu durumda uyuşmazlığa karşı yargı yolunun
teorik olarak açık olması pratikte bir anlam ifade etmeyecek, böylece mahkeme
hakkı ve dolayısıyla adil yargılanma hakkı bir yanılsamadan ibaret kalacaktır (Berrin
Baran Eker § 56).
28. Diğer taraftan mahkemelerin önündeki uyuşmazlığın
esasını incelememesi sadece adil yargılanma hakkını zedelemekle kalmaz, aynı
zamanda davanın konusunu oluşturan medeni hakkın bağlantılı bulunduğu diğer
(maddi) hak ve özgürlükler yönünden etkili başvuru hakkının ihlal edilmesine de
yol açabilir. Yargısal başvuru yolları, çoğunlukla bir hak veya özgürlükle
bağlantılı uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulması amacıyla ihdas edilmiştir.
Kişiler dava açmak suretiyle mahkemelerden hak ve özgürlükleriyle ilgili olarak
yargısal koruma talep etmektedir. Bireylerin yargısal koruma taleplerine cevap
vermek, bu bağlamda dava konusu uyuşmazlığın esasını inceleyerek iddia ve
savunmaları değerlendirdikten sonra davayı karara bağlamak yargı mercilerinin
anayasal yükümlülüğüdür (Berrin Baran Eker § 57).
29. Bununla birlikte adil yargılanma hakkı davanın
sonucuna yönelik bir güvence içermemekte yargılama sürecinin adil olarak
yürütülmesini temin edecek birtakım usul güvenceleri sunmaktadır. Dolayısıyla
bireysel başvuru incelemelerinde adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirme
yapılırken davanın sonucuna ilişkin bir çıkarım yapılması mümkün değildir. Anayasa
Mahkemesinin tarafların öne sürdüğü ve esasa etkili olan iddiaların -mahkeme
hakkının gereği olarak- derece mahkemelerince işin mahiyetinin gerektirdiği
ölçüde incelenip incelenmediğini denetleme görevi bulunmaktadır (Berrin
Baran Eker § 58).
30. Öte yandan Anayasa Mahkemesi Berrin Baran Eker kararında
vurgulandığı üzere 667 sayılı KHK'da, devletin millî güvenliğine karşı
faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut
bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen işçilerin iş sözleşmelerinin
feshedilmesi öngörülmüş ancak yargı mercilerinin denetim yetkisini kısıtlayan
herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Bu bakımdan 667 sayılı KHK'nın 4. maddesi
dayanak gösterilerek iş sözleşmesi feshedilen işçiler tarafından açılan işe
iade davalarının esasının incelenmesini önleyen herhangi bir düzenleme
bulunmamaktadır (Berrin Baran Eker § 69).
31. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu ve bu
Kanun'u yorumlayan Yargıtay içtihatlarına göre asıl işverenin alt işverenden
sözleşmenin feshini istemesi feshi kendiliğinden tek başına geçerli hâle
getirmemektedir. Ayrıca her ne kadar işten çıkarmanın şüphe feshine dayalı
olduğu, dolayısıyla niteliği gereği şüphenin veya şüpheye götüren olguların
ispatının imkânsız olduğu haklı olarak ileri sürülebilirse de -Yargıtay
kararlarında da belirtildiği üzere- derece mahkemelerince işvereni şüpheye
götüren olguların ispat koşulu aranmadan bir bütün olarak değerlendirilmesine
engel bir durum yoktur. Aksi takdirde işverenin şüphesine dayanak olguların
değerlendirilememesi, böylece feshin geçerli nedene dayanıp dayanmadığının
incelenememesi şüphe feshinde yargı yolunun açık olmasını anlamsız kılar.
Dolayısıyla derece mahkemelerinin başvurucunun iş sözleşmesinin feshinin
geçerli nedene dayanıp dayanmadığını inceleme yükümlülüğünün bulunmadığı
sonucuna ulaşılmasını gerektirecek herhangi bir neden söz konusu değildir (Berrin
Baran Eker § 69).
32. Kısacası 667 sayılı KHK'nın 4. maddesinde belirtilen
örgüt, yapı, oluşum veya gruplara üye olunması ya da bunlara mensubiyetin veya
iltisakın yahut irtibatın bulunması geçerli bir fesih sebebi olarak
öngörülmüştür. Ancak bu düzenleme sözü edilen yapılarla irtibatının bulunduğu
gerekçesiyle iş sözleşmesi feshedilen bir işçinin açtığı işe iade davasında
derece mahkemelerinin geçerli fesih sebebi olarak gösterilen olguyu, diğer bir
ifadeyle işçinin kuralda belirtilen yapılarla irtibatının bulunup bulunmadığını
iş hukukunun kurallarını da gözeterek araştırma ve ortaya koyma yükümlülüğünü
ortadan kaldırmamaktadır (Berrin Baran Eker § 71).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
33. Somut olayda da anılan karardan ayrılmayı gerektiren
bir durumun bulunmadığı anlaşılmaktadır. Derece mahkemeleri, adil yargılanma hakkının
bir unsuru olan mahkeme hakkı gereği asıl işverenin başvurucu hakkındaki
değerlendirmesinin objektif ve makul dayanakları olup olmadığını, dolayısıyla
geçerli feshin koşullarının oluşup oluşmadığını incelemeden asıl işverenin
şüphesine bağlı kalarak sonuca varmıştır. Başka bir ifadeyle derece mahkemeleri
yargısal fonksiyonun esasını oluşturan uyuşmazlığın içinde yer alan maddi ve
hukuki sorunların bütünüyle ele alınması ve karara bağlanması işlevini yerine
getirmemiş, gerçek anlamda bir yargısal faaliyet icra etmemiştir. Dolayısıyla
hukuk düzeni tarafından başvurucuya tanınan feshe karşı yargı yolunun açık
olması teorik olmaktan öteye geçememiştir. Bu durumda başvurucuların mahkeme
hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmaktadır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan mahkeme hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
35. Adil yargılanma hakkı yönünden ulaşılan sonuç
gözetildiğinde başvurucuların diğer ihlal iddialarının ayrıca incelenmesine
gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
37. Başvurucular, yargılamanın yenilenmesine ve
zararlarının tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
38. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
39. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
40. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı ve
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir
yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan
mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
41. İncelenen başvuruda, derece mahkemelerinin dava
konusu uyuşmazlığın esasını incelememeleri sebebiyle adil yargılanma hakkı
kapsamındaki mahkeme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla
ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
42. Bu durumda mahkeme hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216
sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken
iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna
ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir
karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere esas numaraları ekli tablonun (D) sütununda gösterilen
Diyarbakır İş Mahkemelerine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
43. İşbu ihlal kararının başvurucular tarafından açılan
davaların esasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği
vurgulanmalıdır. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini
gözeterek ve söz konusu işlemlerle ilgili olarak yeniden bir değerlendirme
yaparak gereken kararı vermek ekli tablonun (D) sütununda gösterilen Diyarbakır
İş Mahkemelerinin takdirindedir.
44. İhlalin tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
45. Dosyadaki belgelerden tespit edilen ekli tablonun (E)
sütununda gösterilen miktarlardaki harcın başvuruculara ayrı ayrı 3.000 TL
vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucuların kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mahkeme hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Diyarbakır İş Mahkemelerine (Esas numaraları ekli tablonun (D) sütununda
gösterilmiştir.) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. Ekli tablonun (E) sütununda gösterilen harcın
başvuruculara AYRI AYRI, 3.000 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 3/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.