TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BEYZA GÜMÜŞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2018/17517)
|
|
Karar Tarihi: 2/12/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Tuğba TUNA IŞIK
|
|
|
Başvurucular 1. Beyza
GÜMÜŞ
|
|
|
2. Faysal ÜZEYİROĞLU
|
|
|
3. Kamil ERCAN
|
|
|
4. Mehmet ÜZÜMLÜOĞLU
|
|
|
5. Mustafa BAYKAN
|
|
|
6. Şenal OSKAY
|
|
|
7. Şükrü EVKURAN
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Kenan MUTLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, dolomit ocağı ve kırma, eleme tesisi kapasite
artırımı projesine ilgili idarece verilen çevresel etki değerlendirmesi
olumlu kararının iptali istemiyle açılan davanın süre yönünden reddedilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 8/6/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Muğla'nın Merkez ilçesi Hamursuz Dağı Eteği,
Karabağlar Yolu mevkii civarında Dolomit Ocağı ve Kırma- Eleme Tesisi Kapasite
Artırımı Projesi'ne hakkında Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 7/10/2010
tarihinde çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararı verilmiştir.
9. Karar, Muğla Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü (İl
Müdürlüğü) ilan panosunda 14/10/2010 tarihinden itibaren on gün süreyle ilan
edilmiştir.
10. Başvurucular, karardan 25/4/2017 tarihinde haberdar
olduklarını ileri sürmüş ve anılan kararın iptali talebiyle Muğla 1. İdare
Mahkemesinde (Mahkeme) 17/5/2017 tarihinde dava açmıştır.
11. Mahkeme 21/12/2017 tarihinde davanın süresinde
açılmadığı gerekçesiyle reddine karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde, dava
açma süresinin başlangıcı olarak dava konusu ÇED olumlu kararının ilan
edildiği tarihin esas alınması gerektiği vurgulanmıştır. Dava konusu işlemin İl
Müdürlüğünce 14/10/2010 tarihinde ilan edildiği, ilan tarihinden itibaren
altmış gün içinde en geç 23/12/2010 tarihinde dava açılması gerekirken
17/5/2017 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasının inceleme
olanağı bulunmadığı ifade edilmiştir.
12. Başvurucuların temyiz talebi Danıştay Ondördüncü
Dairesinin 4/4/2018 tarihli kararıyla karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere reddedilmiştir.
13. Nihai karar başvuruculara 10/5/2018 tarihinde tebliğ
edilmiş, başvurucular8/6/2018tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
14. Konu hakkındaki ilgili ulusal ve uluslararası hukuk
için bkz. Demirdöven Köyü Tüzel Kişiliği ve diğerleri, B. No:
2014/14359, 25/12/2018, §§ 20-24 , §§ 28-32.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 2/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
16. Başvurucular; kapasite artırımı yapılan tesis
yakınında mülklerinin olduğunu, tesisin 1969 yılından beri faaliyette
bulunduğunu, kapasite artırımının bir vatandaşın dışarıdan anlayabileceği bir
durum olmadığını, dava konusu işleme dair ilanın sadece İl Müdürlüğü panosunda
yapıldığını, başka hiçbir tebligat veya duyuru yapılmadığını, anılan ilanın
dava açma süresi ve yerini göstermemesi sebebiyle tebligat hükmünde olmadığını,
kapasite artırımının çevreye zarar verdiğini ve davanın işlemden haberdar
oldukları tarihten itibaren süresinde açtıklarını belirtmiştir. Başvurucular
yukarıda yer verilen sebeplerle adil yargılanma, sağlıklı bir çevrede yaşama,
maddi ve manevi varlığın korunması haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmektedir.
B. Değerlendirme
17. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti"
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özü, açtıkları davanın süre aşımından
reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesidir. Bu itibarla
belirtilen ihlal iddiası adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan
mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Hakkın
Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
20. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme)
yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım
Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156,
20/4/2017,§ 34).
21. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak
arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve
özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan
en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından
görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden
faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının
tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının
sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B.
No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
22. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
23. Somut olayda idari işlemin iptali istemiyle açılan
davanın süre aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle
başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu
görülmektedir.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
24. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ...
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
25. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
26. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, haklı bir
sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
27. Başvurucuların idari işlemin iptali istemiyle
açtıkları davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin derece mahkemesi
kararının 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7.
ve 11. maddelerine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda
başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının
mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
28. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının
ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem
ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel
ifadesiyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna
işaret etmiştir (ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No:
2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714,
26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik
İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354,
9/11/2017, § 52).
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
29. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak
Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan
sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede
zorlaştırmaması gerekir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya
fiilî sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen,
B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
30. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken
yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten
kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan
kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil
Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen
dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış
uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava
açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).
31. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an
da mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük
önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava
açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle
yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun
ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin
belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa
Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten
itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının
mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir
(Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 46). Bu kapsamda dava açma
süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve
somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin
bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız
kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban, § 66).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
32. Başvurucular, dava açma süresinin başlangıcı olarak
ÇED olumlu kararının İl Müdürlüğü ilan panosunda ilan edildiği tarihin
(14/10/2010) esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet
etmektedir.
33. 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesinde belirtilen dava
açma süresinin yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı
belirtilmiştir. Söz konusu hükmün amacı idari işlemlerin idare tarafından
ilgililere açık ve anlaşılır biçimde duyurulması ve ilgililerin bu işlemlere
karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmalarına olanak sağlanmasıdır. Dava
açma süresinin başlangıcı olarak ilgililere yazılı bildirim yapılması esas olsa
da bazen işlemin niteliği ve işlemin muhatabının sayısının çokluğu sebebiyle
yazılı bildirim olmamasına rağmen dava açma süresinin başladığı kabul
edilebilir. Yazılı bildirimin yapılmadığı ve dava açma süresinin başladığının
kabul edildiği bu hâllerde de idare tarafından ilgililerin dava açma haklarını
kullanabilmelerine yönelik en uygun vasıtaların kullanılmış olması gerekir.
İdare tarafından yapılan bildirime ilişkin vasıtanın dava açma süresini
başlatır nitelikte olup olmadığını belirlerken kullanılan ölçütün işlem sahibi
idareyi de ağır bir külfet altında bırakır nitelikte olmamasına dikkat
edilmelidir.
34. Anayasa Mahkemesi benzer bir başvuruda ÇED'e ilişkin
mevzuatta; gerçekleştirilmesi planlanan projenin ÇED süreci hakkında projeden
etkilenecek veya etkilenmesi muhtemel halkın yaşadığı yer veya yerlerde ilan
yapılmasının öngörüldüğünü, bu ilan ile kararın yöre halkına duyurularak kişi
ve kurumların süreç hakkında bilgilendirilmesinin amaçlandığını ifade etmiştir
(Egeçep Derneği ve diğerleri, B. No: 2015/4453, 3/7/2018, § 40).
Dolayısıyla ÇED olumlu kararı verildikten sonra yöre halkına yapılacak
bilgilendirmenin halkın haberdar olmasını sağlayacak şekilde yapılması
gerekmektedir.
35. Olay tarihinde yürürlükte olan Çevresel Etki
Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin 14. maddesinde ÇED kararlarının uygun
araçlarla halka duyurulması gerektiği düzenlenmiştir. 25/11/2014 tarihli ve
29186 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi
Yönetmeliği'nin 14. maddesinin (y) bendine göre askıda ilan tanımının
valilik, kaymakamlık ve muhtarlık binaları veya köy odasında bulunan askı ilan
yerlerinde yapılan duyuru olduğunu ifade etmekle halkın idari işlemden haberdar
olmasına yönelik araçların belirlendiği görülmüştür. İdarenin ilan vasıtalarını
tercih etmede halkın daha sık irtibatta bulunduğu ve işlemden haberdar olma
kapasitesinin yüksek olduğu yerleri öncelikle tercih etmesinin işleme karşı
dava açma süresinin başlatılması bakımından önemli olduğu belirtilmelidir.
36. Dosya kapsamında başvurucuların hakkında ÇED
olumlu kararı verilen tesisin bulunduğu bölgede ikamet etmediklerine
ilişkin bir bilgi yer almamaktadır. Bu bağlamda kapasite artırımı yapılan tesis
ile aynı yörede mülkleri bulunan başvurucuların sadece İl Müdürlüğü ilan
panosunda yayımlanan ÇED olumlu kararını takip ederek ilan
tarihinden itibaren dava açmalarını beklemenin hukuki güvenlik ve belirlilik
ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde olmadığı kanaatine
varılmıştır. Bu bakımdan başvurucuların dava açma süresinin başvurucuların
henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar
çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir
dönemde işletilmeye başlaması, mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleyi
ölçüsüz kılmaktadır.
37. Bu açıklamalar çerçevesinde İdare Mahkemesi
tarafından başvuruya konu somut olayın koşulları çerçevesinde herhangi bir
değerlendirme yapılmaksızın, uygun araçlarla ilân edilmeyen işlemin salt ilan
tarihi esas alınarak 60 gün içinde dava açılmadığı gerekçesiyle davanın
süresinde olmadığına dair yapılan yorumun başvurucuların mahkemeye erişim
hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucuların mahkemeye
erişim hakkını kullanmasını aşırı derecede güçleştirdiği tespit edilmiştir.
38. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Rıdvan GÜLEÇ ve Yıldız SEFERİNOĞLU bu görüşe
katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
39. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
40. Başvurucular yargılamanın yenilenmesi talebinde
bulunmuştur.
41. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No:
2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da
işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
42. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
43. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı
mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
44. İncelenen başvuruda İdare Mahkemesinin dava açma
süresine ilişkin yorumu neticesinde mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
45. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Muğla 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekmektedir.
46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin
başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Rıdvan GÜLEÇ ve Yıldız
SEFERİNOĞLU'nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Muğla 1. İdare Mahkemesine (E.2017/761, K.2017/2631) GÖNDERİLMESİNE,
D. 294,70TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 2/12/2020tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Somut olayda idari işlemin iptali istemiyle açılan
davanın süre aşımından reddedilerek uyuşmazlığın esasının incelenmemesi
nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin
bulunduğu görülmektedir.
"Derece mahkemesinin ÇED raporu ve ÇED olumlu
kararının öğrenilmesine ve değerlendirilmesine imkan tanımayan nitelikteki ilan
tarihini esas alarak dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun
başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu
yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkını kullanmasını aşırı derecede güçleştirdiği
gerekçesiyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine" dair
çoğunluk görüşüne katılmamaktayız. Şöyle ki;
Olay tarihinde yürürlükte olan Çevresel Etki
Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin 14. maddesinde ÇED kararlarının uygun
araçlarla halka duyurulması gerektiği düzenlenmiştir. Somut olayda
İdarenin, ilan vasıtası olarak il müdürlüğü panosuna asılması şeklinde
yapılmasını tercih ettiği anlaşılmaktadır. ÇED olumlu raporunun sadece il
müdürlüğünün divanhanesinde ilan edilmiş olması söz konusu Yönetmelik açısından
yeterlidir. Kaldı ki yetersiz olduğu kabul edilse bile, bu ilandan tam 6,5
yıldan fazla bir süre sonra açılan dava açısından bu ilanın tamamen yok
sayılarak, sınırsız bir dava açma imkanı oluşturulması hukuki belirsizlik ve
güvensizlik oluşturmaktadır.
İlgili işletme sahipleri ÇED raporuna istinaden
işletmelerinde kapasite artırımına gitmek suretiyle ilave yatırım ile değişim
gerçekleştirmişlerdir. Başvurucular, kapasite artırımının dışardan anlaşılmasının
mümkün olmadığını dile getiriyorlar, buna karşın kapasite artırımının çevreye
olumsuz etkilerinin olacağını dile getirmeleri de ayrıca bir çelişkili
durumdur.
İlanın yetersiz olduğu kabul edilse dahi, en geç
23/12/2010 tarihinde açılması gerekirken, 17/05/2017 tarihinde açılan bir
davayı makul gösterecek bir gerekçe ortaya konabilmiş değildir.
Başvurucunun dava açma hakkını kullanabilmesindeki
bireysel yarar ve hukuki güvenlik ve istikrar ilkesinin sağlanmasındaki kamu
yararı arasında dava açmanın süreye bağlanmış olmasını anlamsız kılmayacak
şekilde bir denge kurulmalıdır. Aksi takdirde dava açmak için belirlenen
sürenin öngörülmesi anlamsız hale gelecek ve kamu yararı ile bireysel yarar
arasında gözetilmesi gereken denge kamu yararı aleyhine bozulmuş olacaktır.
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|