logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(U.Ç. [1.B.], B. No: 2018/17068, 7/11/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

U.Ç. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/17068)

 

Karar Tarihi: 7/11/2019

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Burhan ÜSTÜN

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Abdullah UÇAR

Başvurucu

:

U.Ç.

Vekili

:

Av. Vedat ÖZKAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; vekâlet ücretinin yapılan düzenlemeyle azaltılması nedeniyle mülkiyet hakkının, gözaltı tedbiri nedeniyle ödenen tazminatın yetersiz olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, adli kontrol tedbirine dayalı tazminat talebinin değerlendirilmemesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 5/6/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, olayın gerçekleştiği 15/2/2017 tarihinde çocuktur ve -diğer suça sürüklenen çocuklarla birlikte- Adana Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü bir soruşturma kapsamında PKK/KCK silahlı terör örgütü adına eylem ve faaliyetlerde bulunmak suçundan 15/3/2017 günü saat 5.15'te gözaltına alınmış; 22/3/2017 tarihinde serbest bırakılmıştır.

8. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu ve suça sürüklenen bir kısım çocuk hakkında 28/9/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş; bu karar itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.

9. Başvurucu 25/10/2017 tarihli dilekçesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesi uyarınca hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle haksız yere gözaltında kaldığından bahisle 10.000 TL maddi,25.000 TL manevi tazminatın, ayrıca soruşturma aşamasında kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden 1.500 TL vekâlet ücretinin maddi tazminata dâhil edilerek gözaltı tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tahsili talebiyle dava açmıştır.

10. Hakkında uygulanan adli kontrol tedbiri nedeniyle başvurucunun tazminat davası açmadığı başvuru dosyasının incelenmesinden anlaşılmaktadır.

11. Başvurucu 21/12/2017 tarihli duruşmada maddi tazminatın asgari ücret tarifesi üzerinden hesaplanmasına muvafakat etmiştir.

12. Adana 9. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 26/12/2017 tarihinde; başvurucunun gözaltında kaldığı süre içindeki maddi kaybının karşılığı olarak 327,61 TL, soruşturma evresinde kendisini avukat ile temsil ettirmesi nedeniyle yaptığı masrafın karşılığı olarak Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre belirlenen 600 TL vekâlet ücreti olmak üzere toplam 927,61 TL maddi tazminat ile 700 TL manevi tazminata hükmederek gözaltı tarihi olan 15/3/2017 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte bu tazminatın başvurucuya verilmesine karar vermiştir. Mahkeme ayrıca kendisini vekil ile temsil ettiren başvurucuya karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 770 TL vekâlet ücretinin ödenmesine de karar vermiştir.

13. Mahkeme maddi tazminatın hesabında asgari ücretin bir günlük tutarını esas almıştır. Mahkemenin manevi tazminatın tutarını belirlerken manevi tazminatın zenginleşme aracı olarak kullanılamayacağına vurgu yaptığı görülmektedir. Mahkeme ayrıca başvurucunun üzerine atılı suçun niteliğini, gözaltında kaldığı süreyi, sosyal ve kişisel durumunu ve özgürlüğün önemini gözönünde bulundurduğunu ifade etmiştir.

14. Öte yandan Mahkeme, başvurucu lehine 770 TL vekâlet ücretine hükmetmiştir. Mahkeme vekâlet ücretinin miktarını, 25/8/2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesine eklenen düzenlemeyi gözeterek belirlediğini kaydetmiştir.

15. Bu karara karşı istinaf yoluna başvurulmuştur. Başvurucu 23/1/2018 tarihli istinaf dilekçesinde, maddi tazminat hesaplanırken vekâlet ücretinin eksik hesaplandığını; gözaltında kaldığı sürenin uzunluğu ve isnat edilen suçun ağırlığı nedenleriyle belirlenen manevi tazminatın düşük olduğunu ve Mahkemece lehine hükmedilen vekâlet ücretinin ağır ceza mahkemelerinde takip edilen işler için belirlenen maktu ücret yerine sulh ceza mahkemelerinde takip edilen işler için belirlenen maktu ücret üzerinden hesaplandığını ileri sürmüştür. Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi 13/4/2018 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir.

16. Başvurucu, Bölge Adliye Mahkemesinin kararını 28/5/2018 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.

17. Başvurucu 5/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.                                                                                                                                                                       

IV. İLGİLİ HUKUK

18. İlgili hukuk için bkz. M.E. (B. No: 2018/696, 9/5/2019, §§ 15-25) başvurusu hakkında verilen karar.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Mahkemenin 7/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

20. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak geliri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.

21. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

22. Başvurucu, koruma tedbirlerine ilişkin tazminat davasında vekâlet ücretinin düşük belirlendiğinden yakınmıştır. Başvurucu 694 sayılı KHK ile yapılan düzenlemeye göre ağır ceza mahkemelerinde görülen davalar için öngörülen vekâlet ücretinin alt sınırı itibarıyla sulh ceza hâkimliğinde görülen işler ile eşit kılındığını belirtmiştir. Başvurucuya göre bu durum hakkaniyete aykırı olup orantılı da değildir. Başvurucu, somut olayda ağır ceza mahkemesinde görülen bir davada avukatıyla 3.960 TL üzerinden vekâlet sözleşmesi düzenlediği hâlde 770 TL tutarında vekâlet ücretine hükmedildiğini belirterek mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Adil yargılanma hakkı bağlamında medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklarda lehe hükmedilen vekâlet ücretinin oranına ilişkin bir güvence bulunmadığı (Aksaray Tır Nakliyat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2017/36736, 19/9/2018, § 86) gibi lehe vekâlet ücretine hükmedilmemesinin mahkemeye erişim hakkıyla da bir ilgisi yoktur. Başvurucu, lehine az vekâlet ücretine hükmedilmesinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer güvencelere tesir ettiğini de ortaya koyabilmiş değildir. Bu nedenle adil yargılanma hakkına yönelik bir müdahalenin bulunmadığı açık olduğundan başvurucunun şikâyetlerinin tamamı mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.

24. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).

25. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).

26. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28;Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).

27. Başvurucunun da değindiği üzere somut olayda derece mahkemelerince 694 sayılı KHK hükümlerine göre koruma tedbirlerine yönelik olarak açılan tazminat davalarında öngörülen vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Bu çerçevede söz konusu davalarda nispi vekâlet ücretine hükmedileceği ancak bu tutarın sulh ceza hâkimliklerinde görülen işler için öngörülen maktu vekâlet ücretinden az olamayacağı düzenlenmiştir. Somut olayda ise başvurucu lehine toplam 1.627,61 TL tutarında tazminata hükmedildiği için sulh ceza hâkimliklerinde görülen işler için öngörülen maktu vekâlet ücretine hükmedildiği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan başvurucunun avukatıyla yaptığı avukatlık sözleşmesinin ise taraflar arasındaki iç ilişkiyi ilgilendirdiği ve yargılama giderleri kapsamındaki vekâlet ücretinin miktarının tayini bakımından bir önem taşımadığı ortadadır.

28. Bu durumda karar tarihi itibarıyla yürürlükte olan mevzuat hükümleri çerçevesinde vekâlet ücretinin belirlendiği gözetildiğinde başvurucunun talep ettiği vekâlet ücreti yönünden mevcut bir mülkünün veya bu ücreti edinme yönünde somut bir temele dayalı meşru bir beklentisinin olduğunu kanıtlayamadığı sonucuna varılmıştır.

29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

30. Başvurucu; haksız gözaltı nedeniyle ödenen maddi ve manevi tazminat miktarlarının çok düşük olduğunu, haksız gözaltı nedeniyle lekelenme hakkı ihlal edildiğinden bu ihlali giderecek orantıda bir maddi ve manevi tazminata hükmedilmediğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

31. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası şöyledir:

"... Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.

...

Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir."

32. Başvurucunun gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğuna yönelik herhangi bir iddia öne sürmediği dikkate alınarak bireysel başvuruda Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında incelenmesini gerektirecek bir durumun varlığından söz edilemez. Dolayısıyla başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle haksız yere gözaltında kaldığı gerekçesiyle açtığı tazminat davasında ödenen tazminatın yetersiz olduğuna yönelik şikâyetinin Anayasa'nın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını düzenleyen 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.

b. Esas Yönünden

34. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunan kişilere tanınan güvencelere ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir (Safkan Aydoğdu, B. No: 2014/7498, 5/4/2017, § 43).

35. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında ise bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zararların tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devlet tarafından ödeneceği ifade edilmiştir. Anılan fıkrada yer alan "bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişiler" ifadesi ile maddenin diğer tüm fıkralarında belirtilen kurallara aykırı bir işleme tabi kılınmanın kişiye tazminat hakkı doğurduğu belirtilmiştir. Buna göre maddenin ikinci veya üçüncü fıkralarında belirtilen durumlara aykırı şekilde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunulması ya da kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale edilen kimsenin maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarındaki güvencelerden yararlandırılmaması hâlinde uğranılan zararlar devlet tarafından ödenecektir (Safkan Aydoğdu, § 44).

36. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanabilmesi için başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığının derece mahkemelerince ya da Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi gerekir. Bu bağlamda kişinin Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu ve bu kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmediği veya bir tazminat imkânının bulunmadığı tespit edilirse Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlali söz konusu olacaktır (M.E., § 46).

37. Kişinin Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu derece mahkemeleri tarafından tespit edilmişse Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme tazminat miktarının yeterli olup olmadığını belirlemekle sınırlı olacaktır (M.E., § 47).

38. Derece mahkemelerinin tazminat için somut olayın koşullarına göre takdir yetkisi bulunmakla birlikte meydana gelen ihlalle orantılı olmayan önemsiz miktarda bir tazminat Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasına aykırı olacaktır. Öte yandan tazminat miktarı Anayasa Mahkemesinin benzer davalarda verdiği tazminat miktarına göre kayda değer ölçüde düşük olmamalıdır. Bununla birlikte hükmedilen miktarın Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği tazminat miktarından düşük olması tek başına Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiği anlamına gelmez. Tazminatın Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasıyla uyumlu olup olmadığını değerlendirirken somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerekir (M.E., § 48).

39. Somut olayda başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında yedi gün gözaltında kalmış; soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir. Başvurucu, bunun üzerine haksız olarak gözaltına alınması nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararların tazmini için 5271 sayılı Kanun uyarınca tazminat talebinde bulunmuştur. Mahkeme; başvurucunun haksız olarak gözaltına alındığını kabul etmiş ve başvurucunun talebi üzerine ceza soruşturma evresinde takip edilen işler için belirlenen 600 TL vekâlet ücretini de dâhil ederek 927,61 TL maddi, 700 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Dolayısıyla burada yapılacak inceleme tazminat miktarının yeterli olup olmadığının belirlenmesiyle sınırlı olacaktır.

40. Somut olayda başvurucunun maddi kaybıyla ilgili bir belge sunmamasını, maddi tazminatın asgari ücret tarifesi üzerinden hesaplanmasına muvafakat etmesini nazara alan derece mahkemesi, yaptığı yargılama sonucunda aylık asgari ücreti otuz gün üzerinden değerlendirerek hesaplanan ve bir gün için belirlenen 46,802 TL'nin gözaltında kalınan süre sayısıyla çarpılması suretiyle elde edilen 327,61 TL maddi tazminatın ödenmesine karar vermiş; başvurucunun soruşturmada vekil ile temsil edilmesi nedeniyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi üzerinden hesaplanan 600 TL vekâlet ücretini de maddi zarara eklemiştir (bkz. § 13). Derece mahkemesince toplanan deliller doğrultusunda belirlenen maddi tazminat miktarının davanın koşullarında orantısız olduğu söylenemeyecektir.

41. Ancak 700 TL'lik manevi tazminat, Anayasa Mahkemesinin benzer davalarda belirlediği tazminat miktarına göre kayda değer ölçüde düşüktür. Manevi tazminatın zenginleşme aracı yapılamayacağı kabul edilebilir olmakla birlikte belirlenecek tazminatın özgürlük gibi demokratik toplumda vazgeçilmez bir hakkın önemiyle orantılı olması gerekir. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun şikâyete konu tutulma hâlinin Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale edilmesine imkân tanınan durumların hiçbirine girmediği sonucuna varmış ve başvurucuya 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Dolayısıyla bu kararın somut olay bakımından ölçü alınabileceği anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği tazminat miktarıyla aynı olması gerekmemekle birlikte tazminat miktarının somut olayın koşullarında -başvurucunun çocuk olması da gözönünde bulundurulduğunda- tazminat hakkının özünü zayıflatacak kadar düşük olduğu anlaşılmaktadır (benzer yönde bkz. M.E., § 51).

42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

D. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

43. Başvurucu; hakkında verilen adli kontrol tedbiri konusunda tazminat davasında herhangi bir değerlendirme yapılmadığını, kendisine herhangi bir tazminat ödenmediğini, adli kontrol nedeniyle uğradığı mağduriyetin karşılanmadığını ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

44. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesi şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun anılan iddialarının tamamının adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

46. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

47. Somut olayda başvurucunun uygulanan adli kontrol tedbiri nedeniyle tazminat davası açmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucu, bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmemiştir.

48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

E. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

50. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin uygulanmasına ilişkin olarak kabul edilen ilkeler için bkz. Mehmet Doğan (GK), B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60.

51. Başvurucu 20.000 TL maddi, 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucu ayrıca ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmasını istemiştir.

52. Gözaltı işlemi nedeniyle başvurucuya ödenen manevi tazminatın düşük olması gerekçesiyle Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasındaki tazminat hakkının mahkeme kararı neticesinde ihlal edildiği sonucuna varılmış ise de Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasındaki tazminat hakkının ihlali ile ilgili olarak yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar görülmemiş, başvurucuya 5.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmiştir.

53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

C. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Koruma tedbiri nedeniyle verilen tazminat miktarının az olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamındaki tazminat hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

3. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

D. Koruma tedbiri nedeniyle verilen tazminat miktarının az olması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

E. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlali nedeniyle başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/11/2019 tarihinde karar verildi.

 

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

Mahkememiz çoğunluğu, gözaltına alınan ve sonrasında hakkında konuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilen başvurucuya ödenen manevi tazminat miktarının düşük olması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasının kabul edilebilir olduğuna ve anılan hakkın ihlal edildiğine karar vermiştir. Söz konusu şikâyete ilişkin olarak verilen kabul edilebilirlik yönündeki karara aşağıda yer alan gerekçeler doğrultusunda katılmamaktayım:

1. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilebilmesi için başvurucunun anılan maddenin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulması ve buna rağmen kendisine bir tazminat ödenmemesi veya ödenen tazminatın başvurucunun zararını gidermekten uzak olması gerekmektedir.

2. Başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında yer alan esaslara aykırı bir işleme tabi olduğu derece mahkemelerince ve Anayasa Mahkemesince tespit edilmeden, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bağlamında tazminat hakkının ihlal edildiği sonucuna varılamaz (bkz. § 36). Yine kararda yer alan "Kişinin başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu derece mahkemeleri tarafından tespit edilmişse Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme tazminat miktarının yeterli olup olmadığını belirlemekle sınırlı olacaktır." (bkz. § 37) şeklindeki değerlendirme ilke olarak doğrudur.

3. Ancak çoğunluğun somut olayda derece mahkemesinin başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında yer alan esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğunu tespit ettiği yönündeki değerlendirmesi (bkz. § 39) derece mahkemesinde dava dosyası ve anılan mahkemenin tazminat kararının içeriği ile bağdaşmamaktadır.

4. Somut olayda başvurucu, bir soruşturma kapsamında gözaltına alınmış ve yedi gün süreyle gözaltında tutulmuştur. Sonrasında başvurucu hakkındaki soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Başvurucu, bunun üzerine 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesi kapsamında ağır ceza mahkemesinde "koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası" açmış ve bu davada gözaltına alınmasından sonra hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini belirterek tazminat talebinde bulunmuştur.

5. Bununla birlikte başvurucunun anılan davada hakkındaki gözaltı tedbirinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmesi söz konusu değildir. Bu nedenle derece mahkemesi başvurucu hakkında uygulanan gözaltı tedbirinin hukuka uygun olup olmadığını incelemeksizin yalnızca başvurucu hakkındaki soruşturmanın kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlanmasından hareket ederek başvurucu lehine tazminata hükmetmiştir. Başvurucu tarafından sunulan istinaf dilekçesinde de başvurucunun gözaltına alınmasının hukuki olmadığı yönünde bir iddianın dile getirildiği ortaya konulmamıştır.

6. Dolayısıyla başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında tazminat talep ettiği ve derece mahkemesinin de bu yönde bir inceleme yaparak tazminata hükmettiği görülmektedir. Nitekim mahkeme kararında bu husus "... Davacının gözaltında geçirdiği suç nedeniyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiğinden özgürlüğünün haksız olarak kısıtlandığı, gözaltında kaldığı süre içerisinde çalışamamaktan doğan maddi kaybının bulunduğu, duyduğu acı ve elemin CMK'nın 141/1-e maddesi gereğince tazminat ödenerek giderilmesi gerektiği anlaşılmıştır ..." denilerek açıkça ifade edilmiştir. Anılan bentte; suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen kişiler yönünden de tazminat hakkının bulunduğunu belirtirmiştir. Bu kapsamdaki tazminat hakkı Anayasa'daki güvencelerden ayrı olarak Kanundan kaynaklana bir imkandır.

7. Bu durumda derece mahkemesinin başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasındaki esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğunu tespit ettiğini söylemek mümkün değildir. Yukarıda da ifade edildiği üzere başvurucunun dava ve istinaf aşamalarında bu yönde bir iddiası bulunmamaktadır.

8. Anayasa Mahkemesinin yerleşik hâle gelen içtihadında da ifade ediliğiüzere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).

9. Buna göre hakkındaki soruşturma süreci kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla sonuçlanan başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca tazminat isteminde bulunma hakkının yanı sıra anılan fıkranın (a) bendi uyarınca bu tedbirin kanuna aykırı olduğu iddiasıyla tazminat talep etme imkânı da mevcuttur (bkz. Ertuğrul Raşit Benal, B. No:2016/25245, 17/7/2018). Nitelim değinilen (a) bendinde "Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan ve tutukluluğu devam ettirilen" kişilerin tazminat hakkının bulunduğunu ifade etmiştir. Bu durumdaki kişilerin Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan esaslar dışında bir muameleye tabi kılındıkları konusunda şüphe bulunmamaktadır.

10. Anayasa Mahkemesi ancak başvurucunun, gözaltı tedbirinin kanuna aykırı olduğunu dile getirmesi ve bu iddianın derece mahkemesince kabul edilmesi durumunda hükmedilen tazminat miktarının başvurucunun zararını telafi etmeye yeterli olup olmadığı yönünde bir inceleme yapabilir. Somut olayda başvurucunun bu yönde bir iddiayı derece mahkemeleri önünde dile getirmeden doğrudan bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesinde ileri sürdüğü anlaşılmaktadır.

11. Bu nedenle başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal ediliğine yönelik iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulunması gerektiği düşüncesindeyim.

 

 

 

 

 

Üye

Selahaddin MENTEŞ

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(U.Ç. [1.B.], B. No: 2018/17068, 7/11/2019, § …)
   
Başvuru Adı U.Ç.
Başvuru No 2018/17068
Başvuru Tarihi 5/6/2018
Karar Tarihi 7/11/2019

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, vekâlet ücretinin yapılan düzenlemeyle azaltılması nedeniyle mülkiyet hakkının, gözaltı tedbiri nedeniyle ödenen tazminatın yetersiz olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, adli kontrol tedbirine dayalı tazminat talebinin değerlendirilmemesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Kanun yolu şikâyeti Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Mülkiyet hakkı Tazminat (kamu kurumlarının tarafı olduğu uyuşmazlıklar) Konu Bakımından Yetkisizlik
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutma nedeniyle tazminat hakkı İhlal Manevi tazminat

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 141
324
1136 Avukatlık Kanunu 164
168
169
KHK 694 Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname 144
Tarife 2/1/2017 Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 14
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi