TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
K.Ş. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/70773)
|
|
Karar Tarihi: 7/11/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
K.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Nurcan
BAL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca 8/4/2019 tarihinde tutuklamanın hukuki olmadığı
şikâyeti dışındaki iddialar yönünden kısmi kabul edilemezlik kararı verilmiş,
başvurunun tutuklamanın hukukiliğine ilişkin kısmının kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl
ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihine kadar
birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere
dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine
devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü
(FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir
yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın
Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı
sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki
yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 51; Mehmet Hasan
Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Başvurucu, en son Danıştay tetkik hâkimi olarak görev
yapmıştır.
11. Darbe teşebbüsü sonrasında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından başlatılan soruşturma kapsamında başvurucu 12/8/2016 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu, Savcılık tarafından üzerine atılı silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle Ankara 9. Sulh Ceza
Hâkimliğine sevk edilmiştir.
13. Başvurucu, Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan
sorgusunun ardından 16/8/2016 tarihinde silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan tutuklanmıştır. Tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Şüpheliler S.A., K.Ş.(Başvurucu), K.B.üzerine atılı bulunan Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma
suçunu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren dosya
kapsamında somut delillerin bulunması, şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma
ihtimallerinin bulunduğu, bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağı şüphelilere isnat edilen suçun ağır cezayı gerektiren suç üstü halleri
gerektiren suç olması nedeni ile CMK 2/1-J ve 2802 sayılı Kanun'un yasanın 94.
maddesi ve CMK’nın 100. maddesi ile ilgili
düzenlemeler ile AİHS 5. maddesindeki tutuklama şartları kapsamında isnat
olunan suç ile orantılı olarak tedbir kapsamında şüphelilerin CMK.nun 101. maddesi uyarınca ayrı ayrı tutuklanmasına... [karar
verildi.]"
14. Başvurucunun söz konusu tutuklama kararına itiraz etmesi
üzerine Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliği itirazı değerlendirmiş ve 7/9/2016
tarihli kararıyla "Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği'nin ... sorgu sayılı tutuklama kararı ve bu
karara dayanak dosya kapsamının incelenmesinde, Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği'nin ... kararında herhangi bir isabetsizlik
bulunmadığı" gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir.
15. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği 4/11/2016 tarihinde
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Başvurucu, bu karara
itiraz ettiğini ancak itirazın sonucunun kendisine tebliğ edilmediğini
belirtmiştir.
16. Başvurucu 28/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
17. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği 7/3/2017 tarihinde
başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Tahliye kararının ilgili kısmı
şöyledir:
"İncelenen dosya kapsamına göre şüphelilerin
sabit ikametgah sahibi olduğu, soruşturmanın geldiği aşama ve mevcut delil
durumu itibariyle tutukluluğun orantısız olması cihetiyle, şüpheliler hakkında
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebininkabulü ile
şüpheli ... ve şüpheli K.Ş.(başvurucu) hakkındaki Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği'nin 16/8/2016 tarihli, 2016/123 Sorgu sayılı tutuklama
kararının kaldırılmasına, şüphelilerin tahliyesine başka bir suçtan hükümlü
veya tutuklu değiller ise derhal salıverilmelerine, ancak şüphelilerin üzerine
atılı suçun niteliği, hakkında kuvvetli suç süphesinin
varlığını gösteren olgular, delillerin tamamının toplanmamış olması nazara
alındığında şüpheli hakkında CMK.nun 109.maddesi
gereğince adli kontrol altına alınmalarına, CMK'nın
109. Maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendi gereğince şüphelinin
soruşturma sonuçlanıncaya kadar yurt dışını çıkışının yasaklanmalarına... [karar
verildi.]"
18. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 13/9/2018 tarihli
iddianamesiyle başvurucu hakkında silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası
açılmıştır. İddianamede başvurucuyla ilgili yapılan değerlendirmeler şöyledir:
"Şüphelinin adı geçen örgütle irtibatlı
olduğu gerekçesiyle HSYK tarafından meslekten çıkarıldığı ve bu kararın
kesinleştiği,
Alınan kararlar doğrultusunda yapılan
aramalarda ayrıntıları tutanaklarda belirtilen dijital materyaller dışında suç
unsurunun ele geçmediği, dijitallerle ilgili imaj alma işlemlerinin yapılıp
emanete kaydının yapıldığı ancak raporun henüz dosyaya girmediği, gelince
mahkemeye gönderileceği,
Cumhuriyet Başsavcılığımız bylock
bürosunca düzenlenen 13/9/2018 tarihinde evrak ve ekindeki belgelerde;
şüphelinin bylock kaydının bulunmadığının
belirtildiği, Ankara İl Emniyet Müdürlüğüne veri havuzu sorgulama raporunun
düzenlenmesi için yazılan talimatın henüz dönmediği, HTS analiz çalışmaları
neticesinde düzenlenen 2/3/2017 tarihli raporda; şüphelinin kullandığı telefon
ile; haklarında FETÖ kapsamında soruşturma yürütülen bir kısım kişilerle
görüşmesinin bulunduğunun belirtildiği ancak bu kişilerin genellikle yargı
mensubu olduğu ve örgütün üst düzey yöneticisi olduklarına dair de bir tespite
yer verilmediği,
Şüpheliyle ilgili ifadelerden;
A.A. ifadesinde; şüphelinin stajdan dönem
arkadaşı olduğunu, şüphelinin Danıştay'a atanmasından sonra FETÖ/PDY bağlantılı
Danıştay Tetkik Hakimlerinin şüpheliye çok saygı gösterdiklerini, şüphelinin
FETÖ/PDY bağlantılı olduğunu düşündüğünü beyan ettiği, şüphelinin suçlamayı
kabul etmediği anlaşılmıştır."
19. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi 1/10/2018 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2018/420 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır.
20. Başvurucu 11/2/2019 tarihli duruşmada savunmasını yapmıştır.
Başvurucunun savunmasının ilgili kısmı şöyledir:
"Eğer dönemimdeki meslektaşlarımdan 7 yaş
küçük olsaydım ve yaş olarak benden büyük meslektaşlarım hayatın olağan akışına
aykırı bir şekilde şahsıma saygı gösterselerdi bu durum FETÖ yapılanması
düşünüldüğünde örgütsel bir ilişkiyi akla getirebilirdi. Ancak kendimden 7 yaş
küçük meslektaşlarımın iş yerinde gösterdiği saygı bunu nasıl düşündürdü
anlayabilmiş değilim. Ya da tanık örgüte ilişkin bir gezide, yurtta, örgüt
evinde, örgüt toplantısında, normalde iş yerinde muhabbet etmediğim
meslektaşlarımın bana saygı gösterdiklerini gözlemlemiş olsaydı şahsımın da bu
örgütle bağlantılı olduğunu düşünmesi anormal olmazdı. Ancak böyle bir durum da
söz konusu değildir. Tanık benim ve hayatım hakkında hiçbir şey bilmemektedir.
Hayatımda iş yeri dışında onu gördüğümü hatırlamıyorum. Birbirimizle önce
stajda, daha sonra iş yerinde yemekhanede ve kafeteryada karşılaştık. Aslında
benim hakkımda bir kanaati bile yok. Dönemimizden bazı hakimlerin FETÖ ile
bağlantısı olduğunu düşünüyor, o kişilerin de bana yakın olduğu zannı ile böyle
bir çıkarsamada bulunuyor. Ancak burada çıkartılması gereken hususlar var.
Saygı gösterdiğini iddia eden şahısların isimleri, nerede,
ne zaman, ne için saygı gösterdiklerine dair açıklayıcı bir beyan
bulunmamaktadır. Şahsıma saygı gösterdikleri iddia edilen hakimler yaşı
kendisinden büyük olan dönem arkadaşlarından sadece bana mı saygı
göstermişlerdir. Ayrıca şahsıma saygı gösteren hakimler sadece FETÖ ile
irtibatlı olanlar mıdır? Tanığa bunu düşündüren nedir? Gizlilik FETÖ için bu
kadar önemliyken kafeterya, yemek salonu, servis gibi aleni ortamlarda
gözlemlenen yaşça kendimden küçük meslektaşlar arasındaki saygı ilişkisinin
temelinde örgütsel irtibatın aksine genel ahlak kuralları olamaz mı? İş yeri
gibi her kademede çalışanın genel kurallar gereği birbirine saygı gösterdiği
bir yerde tanık şahsıma gösterilen saygının farklı bir gerekçeye dayandığını,
farklı bir amacının olduğunu nasıl gözlemlemiştir? Şayet staj döneminde adalet
akademisinde, mahkemelerde, Danıştayda tanıştığım
dolayısıyla geçmişleri hakkında hiçbir bilgim olmayan hakimler FETÖ yapılanması
içinde yer alıyorsa bu tanık tarafından bilinebiliyorsa ve 16 Temmuz 2016
tarihine kadar dönemim olan tetkik hakimleri hakkında bir ihbar ve işlem
yapılmadığı için benim bilme şansım ve ihtimalim yoksa bu iddianın sorumluluğu
tarafıma yüklenebilir mi?
...
HTS raporuna ilişkin açıklamalarım şu
şekildedir. Adıma kayıtlı sistemde üç telefon çıkmış. İki telefon var. Bir
tanesini eşimin anne annesi kullanıyor. Savcılık ifadesinde de belirtmiştim
onu. O listede yer alan görüşmeler şahsımın görüşmesi olmadığı için bilgim
bulunmamaktadır. O dönem kendi kullandığım ... numaralı telefona ait açıklamam:
Oradaki numaraların 3 tanesi eşimin babası, kayın pederim üzerinedir. Onun bir
tanesini eşimin babası kendi kullanıyordu. Bir tanesi eşimin annesinin üzerine
kayıtlıydı. Bir tanesi de eşimin babasının ev telefonudur. Rapordaki bir kişi
İ.E. vergi mahkemesinde tanıştım. Dönemin tetkik hakimi.
Danıştay'da da aynı dairede staj yaptık. Daha sonra da Danıştay'a atandık.
Öğlen yemeklerini birlikte yedim. Bazen aynı servisi kullandım. Telefon
görüşmelerimin büyük çoğunluğunu da mesai saatlerinde yemek, kafetarya, servise ilişkin haberleşmelerden oluşuyor. M.A.,
A.A. ve F.K. Adalet Akademisi stajında aynı sınıfta olduğum hakimlerdir. Benim
üzerime kayıtlı numaraların hepsi hakimlerden oluşuyor FETÖ şüphelisi. M.T.
idare mahkemesi stajımı Ankara 10. İdare mahkemesinde yaptım. O zaman M.T. o
mahkemenin üye hakimiydi. Mahkeme stajında ona bağlı olarak çalıştım. Daha
sonra da Danıştay'a tayin oldu. Staj döneminden itibaren yapılan telefon
görüşmeleri bunlar da. M.A.Ö. var. Danıştay 9. Dairesinde aynı odada görev
yaptığım tetkik hakimi. Kimse Yok Mu derneği
görünüyor. Ben hiç mesaj göndermedim. Ancak bu kaydın o dernek tarafından
gönderilen standart mesajlardan olduğunu düşünüyorum yani oradan bana gelen
nasıl ismim o şeye girdi bilmiyorum. HTS raporlarından görüldüğü üzere bu
görüşmeler hakimliği kazandıktan sonra tanıştığım meslektaşlarım ile olan
görüşmeler. Bu kayıtların aleyhime delil olarak kullanılması mümkün
değildir."
21. 27/5/2019 tarihli ikinci duruşmada tanık A.A. dinlenmiştir.
Duruşma tutanağının ilgili kısmı şöyledir:
"Başkan: K.Ş.yi (Başvurucu) nereden tanıyorsunuz FETÖ ile
bağlantısı olup olmadığına dair ne biliyorsunuz bize anlatırmısınız?
Tanık A.A: Efendim şöyle biz idari yargıda 9.
dönem idari yargı hakim adayları olarak aynı dönemde
staj yapmıştık aynı dönemde Danıştay'da başladık mesleğe ve kendisi meslekten
ihraç edilen döneme kadar Danıştay'da çalıştık ama yani böyle çok olağanüstü
bir samimiyet veya tanışıklık durumu söz konusu değil kendisiyle. Yanılmıyorsam
HSYK'daki ifadem üzerine herhalde davet edildim.
Üzerinden de uzun bir zaman geçtiği için şu anda tam olarak herşeyiyle
hatırlamıyorum ifademi ama eğer sizin sormak istediğiniz ayrıca bir şey varsa.
Başkan: Ya FETÖ'yle
bir bağlantısını gördünüz mü?
Tanık A.A: Böyle yani HSYK'da
yanılmıyorsam bana sorulduğunda kendisi hakkında özellikle bir kişi hakkında İ.L.ydi yanılmıyorsam ismi İ.L. hakkında bir ifade İ.L. iki
üniversiteden tanırım. Onun hakkında gereken K.Ş. (başvurucu) ile aralarının
çok samimi olduğunu İ.L.nin sürekli K.Ş.den K. abi diye bahsettiğini duyduğumu ifade ettim diye
hatırlıyorum. Onun haricinde yani genel olarak hatırladığım bu olması üzerine
irtibatlı olabileceğini düşünüyorum şeklinde bir ifadem olmuş olabilir.
Başkan: Peki bu K.Ş. o İ.L. miydi?
Tanık A.A: Evet.
Başkan: Onların arasında bir yaş farkı var mı?
Tanık A.A: Var İ.L. benimle yaşıt K.Ş.
yanılmıyorsam bizden yaş olarak da büyük.
Başkan: Kaç yaş büyük?
Tanık A.A: Vallahi tam olarak yani muhtemelen
4-5 yaş vardır diye düşünüyorum.
Başkan: O yüzden abi demiş olabilir mi?
Tanık A.A: Ben heralde
HSYK'da bunuda söyledim yaş
itibariyle büyük olduğundan dolayı ayrı bir saygısı var derken hani yaş ile
büyük olmasından kaynaklı olabilir bu.
Başkan: İ.L.nin FETÖ'le bağlantısı var mı?
Tanık A.A: İ. üniversitedeyken sınıf arkadışımdı zaten İ. FETÖ'ye
bağlantılı yurtlarda yurtta kaldığını biliyodum. Yani
duymuştum daha doğrusu arkadaş ortamında bilinen birşeydi
İ.L.nin kaldığı ama yine onun da sonrasında ne
yaptığını bağlantısını ne derece de devam ettirdiği konusunda bilgim yok. Hatta
şöyle S.B. diye bizim dönemde bir hakim vardı onunla
beraber aynı evde kalıyordu İ. ama bu ne kadar FETÖ'yle
olduğunu gösterir tam emin değilim.
Başkan: Şey peki daha önceki beyanınızda şey
demişsiniz FETÖ bağlantılı Danıştay Tetkik hakimleri saygı gösterirdi sanığa demişşiniz.
Tanık A.A: İ.L.yi orada kast etmişimdir.
Başkan : İ.L.yi mi kast ettiniz orada?
Tanık A.A: Evet İ.L. ile muhabbetleri iyiydi.
Başkan: Savcı bey
sorunuz var mı? Avukat bey sorunuz var mı?
Başvurucu müdafii : Sorumuz yok
herhangi hiçbir tanıklık derecesinde değil."
22. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel (B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39) başvurusu
hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 7/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
Yönünden
25. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılayacak geliri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.
26. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça
dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi
gerekir.
B. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedenleri
bulunmadan tutuklandığını ileri sürmüştür.
28. Bakanlık görüşünde, tutuklamaya dair verilen kararlara
ilişkin gerekçeler ve iddianame kapsamında başvurucunun tutukluluğunun keyfî
olduğunun savunulamayacağı belirtilmiş; ayrıca tutuklamanın hukukiliğinin
belirlenmesinde olağanüstü dönemin şartlarının ve terörle mücadelenin
zorluklarının dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır. Bakanlık ayrıca
başvurucunun tahliye olduğu da dikkate alınarak 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen başvuru yolunun
tüketilip tüketilmediğinin değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
29. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; tutuklama
anındaki delillerin dikkate alınması gerektiğini, bu durumda sadece tanık A.A.nın ifadesinin
değerlendirileceğini, bu tanığın ifadesinin de soyut olduğunu, bu ifadeye
itibar edilmemesi gerektiğini belirtmiştir. Başvurucu ayrıca Bakanlığın
önerdiği tazminat yolunun somut olay bakımından etkili olmadığını ileri
sürmüştür.
C. Değerlendirme
30. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
31. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığına yönelen bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi
gerekir.
1. Uygulanabilirlik
Yönünden
33. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü
bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya
konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 187-191).
34. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama
tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki
yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa
Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla
ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk
Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
35. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek; aykırılık
saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı
meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
36. Somut olayda başvurucu 4/11/2016 tarihli tutukluluk hâlinin
devamına ilişkin karara itiraz ettiğini ancak itirazın sonucunun kendisine
tebliğ edilmediğini belirtmiştir. UYAP üzerinden yapılan incelemede de
başvurucunun itirazı hakkında karar verildiğine ilişkin bir bilgi veya belgeye
ulaşılamamıştır. Bu nedenle başvuru yollarının tüketildiği kabul edilmelidir.
Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
37. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak
genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez
(B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 99-104) başvurusu hakkında verilen karar.
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
38. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
39. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
40. Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında, başvurucu
yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğuna genel
olarak değinilmiş; herhangi bir ayrıntıya yer verilmemiştir (bkz. § 13).
41. İddianamede ise isnat edilen suçlamaya ilişkin olarak
başvurucunun meslekten ihraç edilmesine, FETÖ kapsamında soruşturma yürütülen
bir kısım kişilerle görüşmesinin bulunduğuna ve A.A. adlı tanığın ifadesine
dayanılmıştır.
42. Buna göre başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan
suçlamanın dayanaklarından biri, başvurucunun görevinden uzaklaştırılması ve
ihraç edilmesidir.
43. Anayasa Mahkemesinin daha önce birçok kez vurguladığı üzere
kişiler hakkında görevden uzaklaştırma ve/veya kamu görevinden çıkarma
tedbirlerinin uygulanmasının -tek başına- suç işlediğine dair kuvvetli bir
belirti olarak kabulü mümkün değildir (bkz. Mustafa
Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018, § 70; Mustafa Açay, B.
No: 2016/66638, 3/7/2019, § 54; Ali Aktaş,
B. No: 2016/14178, 17/7/2019, § 53).
44. Soruşturma mercileri ayrıca HTS analiz çalışmaları
neticesinde düzenlenen 2/3/2017 tarihli raporda; başvurucunun kullandığı
telefon ile haklarında FETÖ kapsamında soruşturma yürütülen bir kısım kişilerle
görüşmesinin bulunduğunun belirtildiği ancak bu kişilerin genellikle yargı
mensubu olduğu ve örgütün üst düzey yöneticisi olduklarına dair de bir tespite
yer verilmediği belirtilmiştir. Başvurucu, savunmasında; görüşme yaptığı
kişilerle mesleği gereği görüştüğünü, örgütsel bir görüşme gerçekleştirmediğini
belirtmiştir. Soruşturma makamları da başvurucunun hayatın olağan akışına uygun
savunmasının aksini ortaya koyamamışlardır. Başvurucu hakkındaki tanık
anlatımının ise oldukça soyut olduğu, yer, zaman ve eylem bilgisi ihtiva
etmediği, varsayımlara dayalı birtakım çıkarımlardan oluştuğu ve bu anlamda
yargı makamlarına denetim yaparak söz konusu beyanları doğrulama ya da çürütme
imkânı sunmadığı görülmektedir (bkz. §§ 18, 21) Bu nedenle bu beyanların da
kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi mümkün görülmemiştir (benzer yönde
değerlendirmeler için bkz. E.A., B. No: 2016/78293, 3/7/2019, §§ 59-60).
45. Bu itibarla başvurucunun savunması ve dosya kapsamına göre
somut olayda tutuklama için
gerekli olan suç işlendiğine dair kuvvetli
belirtinin yeterince ortaya konulamadığı kanaatine ulaşılmıştır.
46. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup
bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
47. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli
belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin
uygulanmasının, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan
dönemde Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere
aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
48. Bununla birlikte anılan tedbirin olağanüstü dönemlerde temel
hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını
düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının
incelenmesi gerekir.
4. Anayasa'nın 15.
Maddesi Yönünden
49. Anayasa Mahkemesi daha önceki pek çok kararında olağanüstü hâl döneminde temel hak ve
özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen
Anayasa'nın 15. maddesinin suç işlendiğine dair belirtilerin varlığı ortaya
konulmadan gerçekleştirilen tutuklamaları meşru kılmadığına, suç işlendiğine
dair belirti olduğu ortaya konulmadan tutuklama tedbirinin uygulanmasının
durumun gerektirdiği ölçüde bir müdahale olmadığına karar vermiştir (Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, §§
152-157; Turhan Günay [GK], B.
No: 2016/50972, 11/1/2018, §§ 83-89; Mustafa
Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018, §§ 83-88).
50. Somut olayda bu kararlardan ayrılmayı gerektiren bir yön
bulunmamaktadır. Bu nedenle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde de- Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
51. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası
bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
5. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının birinci cümlesi ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
53. Başvurucu; 1.000.000 TL maddi, 1.000.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
54. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875,
7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir(Aligül Alkaya ve diğerleri, B.No:
2016/12506, 7/11/2019).
55. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine
karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz
edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani
ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle
ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan
karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması,
varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu
bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
56. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmiştir. Başvurucu hakkındaki davada 7/3/2017 tarihinde başvurucunun
tahliyesine karar verilmiş ve başvurucunun tutukluluk hâli sona ermiştir.
57. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun
uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır.
Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 27.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
58. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
59. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 2.475 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
C. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
E. Başvurucuya net 27.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata
ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 22. Ağır Ceza
Mahkemesine (E.2018/420) GÖNDERİLMESİNE,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
7/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.