TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KEMAL TURAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/18194)
|
|
Karar Tarihi: 25/2/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Selçuk KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Kemal TURAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, vergi incelemesi sonucu vergi ziyaı cezalı
geçici vergi ve gelir vergisi tarh edilmesine ilişkin işlemlerin iptali
istemiyle açılan davalarda esasa etkili iddiaların karşılanmaması nedeniyle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 18/6/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından 2018/18194 ve 2018/18996 numaralı
bireysel başvuru dosyalarının aralarında konu yönünden hukuki irtibat bulunması
nedeniyle 2018/18194 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve
incelemenin 2018/18194 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmasına
karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1984 yılından beri taksi işletmeciliği,
müteahhitlik, tekstil ticareti ve inşaat malzemeleri toptan pazarlama işleriyle
uğraşmaktadır.
10. Başvurucu hakkında 2007 yılında F.Ü. adlı şahsa
gayrimenkulünü teminat göstermek koşuluyla %5 faizle 150.000 TL borç para
verdiği, daha sonra F.Ü.nün zor durumundan istifade ederek söz konusu
gayrimenkulü üzerine aldığı ve ardından gayrimenkulü satması sonucu haksız
gelir elde ettiği yönündeki ihbar üzerine inceleme yapılmıştır. Düzenlenen
vergi tekniği raporunda (VTR) başvurucunun inşaat malzemeleri alım satım
faaliyetinde bulunmak üzere mükellefiyet tesis ettirdiği ancak bu faaliyetinin
dışında çok sayıda emlak alım satımı yaptığı, bunlarla ilgili vergi dairesine
herhangi bir bildirimde bulunmadığı, işlemlerinde banka hesaplarını
kullanmadığı, tefecilik yaptığı, faiz karşılığı borç verdiği kişilerden
genellikle gayrimenkullerinin teminat olarak gösterilmesini istediği
ifadelerine yer verilmiştir. Yapılan değerlendirmeler sonucunda, diğer şahıslar
ile ilgili olarak net bir tespit yapılamadığından başvurucu hakkında sadece
F.Ü. ile olan ilişkisi nedeniyle işlem yapılması gerektiği vurgulanmış ve
başvurucunun faizle verdiği borç para karşılığında üzerine aldığı F.Ü.ye ait
gayrimenkulü daha sonra satması sonucunda elde ettiği faiz gelirini beyan
etmemesi nedeniyle başvurucu hakkında tarhiyat yapılması ve vergi ziyaı cezası
kesilmesi gerektiği belirtilmiştir.
11. Başvurucu hakkında VTR esas alınarak bir kısmı 2007
ve bir kısmı da 2008 yıllarına ilişkin olmak üzere vergi ziyaı cezalı banka ve
sigorta muameleleri vergisi tarhı, vergi ziyaı cezalı gelir stopaj ve damga
vergisi tarhı, vergi ziyaı cezalı geçici gelir vergisi ile vergi ziyaı cezalı
gelir vergisi tarhı işlemleri tesis edilmiştir.
12. Başvurucu anılan işlemlerin iptali istemleriyle
İstanbul 10. Vergi Mahkemesinde (Mahkeme) dört ayrı dava açmıştır.
13. Başvurucunun vergi ziyaı cezalı banka ve sigorta
muameleleri vergisi tarhiyatının iptali istemiyle açtığı davada Mahkeme
21/6/2011 tarihli kararıyla dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir.
Mahkeme kararında "... davacının bir takvim yılı içerisinde bir kişiye
verdiği borç karşılığında bu kişiye ait gayrimenkulün tapusunu üzerine aldığı,
bu taşınmazı sattığı tutar ile borç verdiği tutar arasında kalan farkın
davacının elde ettiği faiz geliri olduğu iddia edilmişse de, davacı ile söz
konusu şahıs arasındaki ilişkinin bir gayrimenkul alım satımı olduğu, alım
satım işlemlerinin tapu memuru önünde her iki tarafın iradelerini açıklayarak
yapılıp devlet kayıtlarına girdiği ve bu kayıtların aksini ortaya koyacak
kuvvette somut belgeler olmadıkça doğru olarak kabulünün zorunlu olduğu, alım
satımın banka kanalıyla yapılmamasının bu durumu değiştirmeyeceği,
gayrimenkulün her hangi bir faiz ilişkisi içerisinde el değiştirdiği yönünde
idarece somut ve geçerli bir belge veya tapudaki tescilin iptali yönünde bir
mahkeme kararı sunulamadığı, davacının sattığı taşınmaz için değer artışı
kazancını beyan edip ödediği, ayrıca adı geçen şahıs ile davacı arasında
İstanbul Onbirinci Asliye Ceza Mahkemesinde görülen dava nedeniyle
husumetlerinin de bulunduğu, tapuda resmi makamlar önünde kararlaştırılmış
tutarlar üzerinden yapılan satış işlemini ikrazatçılık olarak değerlendirip bu
konuda borç verenin ifadesinden başka itibar edilebilecek kesin ve somut
belgeler sunulmadan yapılan tarhiyatta hukuka uyarlılık görülmediği..." gerekçesine
yer verilmiştir. Karar, Danıştay Yedinci Dairesi tarafından onanmış; karar
düzeltme isteminin de 2017 yılında reddedilmesinin ardından kesinleşmiştir.
14. Başvurucunun vergi ziyaı cezalı gelir stopaj ve damga
vergisi tarhiyatının iptali istemiyle açtığı davada Mahkeme 30/3/2010 tarihli
kararıyla dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkeme kararında "...ilgili
dönemler muhtasar beyannamelerinin verilmemesi nedeniyle davacı adına resen tarhiyat
yapılmış ise de, re’sen takdir ile ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunun
gerçeğe en yakın şekilde tespit edilmesi amacı esas olduğundan, takdir
komisyonunca, davacının ilgili dönemde işçi çalıştırıp çalıştırmadığı, nakden
veya hesaben tevkifata tabi bir ücret veya kira ödemesinde bulunulduğu ve ödeme
miktarının ne kadar olduğu, işçilerin ilgili dönemde işte çalıştığı yönünde bir
tespit bulunduğu ve bu nedenle ödeme yapıldığı somut bilgi ve belgelerle
saptanmadan matrah takdir edildiği, matrah takdirine ilişkin komisyon kararında
tespit edilen matraha nasıl ulaşıldığına ilişkin somut tespitlerin yer almadığı
gerekçeleriyle yapılan cezalı tarhiyatlarda hukuka uyarlık bulunmadığı..." gerekçesine
yer verilmiştir. Karar, kanun yolu incelenmesinden geçerek kesinleşmiştir.
15. Başvurucunun bireysel başvuruya konu ettiği vergi
ziyaı cezalı geçici gelir vergisi ile aynı yıla ilişkin vergi ziyaı cezalı
gelir vergisi tarhiyatlarının iptali istemiyle açtığı davalarda ise Mahkeme ilk
olarak iptal kararları vermiştir. Bu kararlar temyiz aşamasında Danıştay
Dördüncü Dairesi tarafından önce onanmış ise de karar düzeltme aşamasında
bozulmuştur. Mahkeme bozma kararlarına uyarak 8/9/2015 ve 9/9/2015 tarihli
kararlarla davanın kısmen kabulüne kısmen reddine, başvurucu adına kesilen
vergi ziyaı cezasının tek katı aşan kısmının kaldırılmasına, tek kat cezalı
tarhiyat yönünden davanın reddine karar vermiştir.
16. Mahkeme kararlarının gerekçesi şöyledir:
"... davacının faiz karşılığı borç
verdiği kişilerden genellikle gayrimenkullerinin teminat olarak gösterilmesini
istediği, daha sonra borç verdiği kişilerin zor durumundan yararlanarak
gayrimenkulleri satış yoluyla kendi üzerine geçirdiği, bazen ikinci ve üçüncü
kişileri de araya koyarak izini kaybettirmeye çalıştığı ve dolayısıyla davacının
ikrazatçılık faaliyetinde bulunduğu sonucuna varılmış olup dava konusu
tarhiyatta ve kesilen tek kat vergi ziyaı cezasında hukuka aykırılık
görülmemiştir.
Tekerrür sebebiyle % 50 fazlasıyla
kesilen vergi ziyaı cezasına gelince;
...
tekerrür nedeniyle ceza kesilebilmesi
için öncelikle kesilmiş bir vergi ziyaı cezası olması, bu cezanın usulüne uygun
olarak kesinleşmesi, cezanın kesinleştiği tarihten sonra yeniden aynı neviden
bir ceza kesilmesi gerekli ve zorunlu olup bu halde vergi ziyaı cezasında,
önceki cezanın kesinleşme tarihinden itibaren 5 yıl içinde vergi ziyaı cezası
kesilecek bir durum söz konusu olduğunda kesilecek cezanın yüzde elli
artırılarak kesinleşmesi gerekmektedir.
...
Olayda, davacı adına yapılan ve tekerrür
cezasına konu olan vergi ziyaı cezalı tarhiyatların ait olduğu dönem öncesinde
davacı hakkında kesinleşmiş bir vergi ziyaı cezasının varlığına ilişkin olarak
davalı idare tarafından ortaya somut bilgi ve belgenin konulamadığı dolayısıyla
da tekerrür şartlarının oluşup oluşmadığının tevsik edilemediği görüldüğünden,
dava konusu vergi ziyaı cezasının tekerrür nedeniyle artırılan kısmında hukuka
uyarlık bulunmamaktadır."
17. Başvurucu, kararları temyiz etmiştir. Temyiz
dilekçelerinde başvurucu, aynı maddi olaya yönelik lehine verilen vergi
mahkemeleri, asliye hukuk mahkemesi ve ceza mahkemesi kararlarına vurgu yaparak
hakkında tesis edilen işlemlerin hukuka aykırı olduğunu belirtmiş ve mahkeme
kararlarının bozulması isteminde bulunmuştur. Temyiz taleplerini inceleyen
Danıştay Üçüncü Dairesince kararların onanmasına hükmedilmiştir. Daire,
tarafların karar düzeltme istemini de 13/3/2018 tarihli kararlarla reddetmiş ve
mahkeme kararları kesinleşmiştir.
18. Başvurucu tarafından sunulan belgelere göre aynı
maddi olaya ilişkin olan ve F.Ü.ye ait uyuşmazlığa konu taşınmazın başvurucuya
satışının iptal edilmesi istemiyle başvurucu aleyhine açılan tapu iptali ve
tescili davası İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesince reddedilmiştir. Söz konusu
karara yönelik temyiz ve kararın düzeltilmesi istemleri de Yargıtayca reddedilerek
karar kesinleşmiştir. Yine aynı maddi olaya ilişkin İstanbul 11. ve 38. Asliye
Ceza Mahkemelerinde dolandırıcılık ve tefecilik suçlarından yapılan
yargılamalarda başvurucu beraat etmiş ve anılan beraat kararları da
kesinleşmiştir.
19. Nihai kararlar başvurucuya 17/5/2018 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucu 18/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
21. 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun "Vergi
Kanunlarının uygulanması ve ispat" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"...
B) İspat: Vergilendirmede vergiyi
doğuran olay ve bu olaya, ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır.
Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin
muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. Şu
kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi
ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz.
İktisadi, ticari ve teknik icaplara
uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia
olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir."
22. 213 sayılı Kanun'un "Re'sen vergi tarhı"
kenar başlıklı 30. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Resen vergi tarhı, vergi
matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere
dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından
takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi
inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh
olunmasıdır. İnceleme raporunda bu maddeye göre belirlenen matrah veya matrah
farkı resen takdir olunmuş sayılır.
..."
23. 213 sayılı Kanun'un 134. maddesinin "Maksat"
kenar başlıklı birinci fıkrası şöyledir:
"Vergi incelemesinden maksat,
ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak tespit etmek ve
sağlamaktır..."
24. 213 sayılı Kanun'un "Vergi ziayı" kenar
başlıklı 341. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Vergi ziyaı, mükellefin veya
sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi
veya eksik yerine getirmesi yüzünden, verginin zamanında tahakkuk
ettirilmemesini veya eksik tahakkuk ettirilmesini ifade eder"
25. 213 sayılı Kanun'un "Vergi ziyaı cezası"
kenar başlıklı 344. maddesinin birinci fıkrası ile ikinci fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"341 inci maddede yazılı hallerde
vergi ziyaına sebebiyet verildiği takdirde, mükellef veya sorumlu hakkında
ziyaa uğratılan verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilir."
26. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Dolandırıcılık" kenar başlıklı 157. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Hileli davranışlarla bir kimseyi
aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir
yarar sağlayan kişiye ..."
27. 5237 sayılı Kanun'un "Tefecilik" kenar
başlıklı 241. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Kazanç elde etmek amacıyla
başkasına ödünç para veren kişi ..."
28. 21/11/2012 tarihli ve 6361 sayılı Finansal Kiralama,
Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu'nun 52. maddesiyle yürürlükten
kaldırılan 30/9/1983 tarihli ve 90 sayılı mülga Ödünç Para Verme İşleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin "Tanımlar" kenar
başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanun Hükmünde Karanamede
geçen;
a) İkrazatçı: Devamlı ve mutad meslek
halinde, faiz veya her ne ad altında olursa olsun bir ivaz karşılığı veya
ipotek almak suretiyle, ödünç para verme işleriyle uğraşan veya ödünç para
verme işlerine aracılık eden ve kendilerine faaliyet izni verilen gerçek
kişileri,
...
ifade eder."
29. 6361 sayılı Kanun'un "İkrazatçılarla ilgili
hükümler" kenar başlıklı geçici 5. maddesi şöyledir:
"90 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameden aldıkları yetkiye istinaden ikrazatçılık faaliyetinde bulunanlar
bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde bu Kanunda sayılı
faaliyetlerden birini yürütmek amacıyla Kuruma başvuruda bulunabilirler. Bu
süre içinde mevcut sözleşmelerinden kaynaklanan alacaklarının tahsiline yönelik
işlemler dışında yeni bir ikrazatçılık faaliyetinde bulunamazlar. Kuruma
başvuruda bulunan ikrazatçılar Kuruldan gerekli izinleri almak suretiyle
faaliyetlerine faktoring, finansal kiralama veya finansman şirketi olarak devam
edebilirler. Kurulacak bu şirketler bu Kanunun 5 inci maddesinin birinci
fıkrasının (e) bendinde yer alan sermaye yükümlülüğünü üç yıl içinde yerine
getirmek zorundadır. Kuruma başvuruda bulunmayan veya başvurduğu halde Kuruldan
gerekli izinleri alamayanların ikrazatçılık faaliyet izinleri başka bir işleme
gerek kalmaksızın kendiliğinden sona erer."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
30. Mahkemenin 25/2/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu; aynı konu nedeniyle adına düzenlenen aynı
maddi olaydan ve incelemeden kaynaklanan vergi ve cezaların iptali için vergi
mahkemelerinde dört ayrı dava açtığını, bunlardan iki tanesinin kabul edilerek
söz konusu vergi ve cezaların kaldırıldığını, anılan kararların kesinleştiğini,
diğer iki davanın ise aynı konu hakkında olmasına rağmen aleyhine
sonuçlandığını ifade etmektedir. Başvurucu çelişkili kararlar verildiğini,
aleyhine verilen kararların hukuk düzeninden çıkarılması gerektiğini, ceza
mahkemesinin beraat kararları ile tapu iptali ve tescili istemleriyle aleyhine
açılan davanın reddine ilişkin kararının dikkate alınmadığını, haksız kararlar
nedeniyle büyük miktarda vergi ve cezaya muhatap kılındığını belirterek adil
yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini öne sürmüştür.
B. Değerlendirme
32. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun yukarıda yer verilen şikâyetlerinin özü, yargılama
sürecinde aynı maddi olaydan kaynaklanan işlemlerin değerlendirilmesinde esasa ilişkin
iddialarının karşılanmayarak reddedilmesi ile ilgilidir. Bu itibarla
başvurucunun ihlal iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar
hakkı yönünden incelenmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
35. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar
hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine
"adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil
yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında Avrupa İnsan Hakları
Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu
vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul
edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
36. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün
mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek
mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa'nın
bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır.
37. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014,
§§ 31, 34).
38. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri
sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B.
No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu
gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
39. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması
gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık
ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili
olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması
hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir
gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
40. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili
olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt
vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların
cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 39).
41. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan
mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya
da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus temyiz
merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini,
derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu
göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
42. Başvurucu aynı maddi olay nedeniyle yapılan vergi
ziyaı cezalı banka ve sigorta muameleleri vergisi tarhiyatının iptal edildiğini
ve kararın kesinleştiğini, tefecilik ve dolandırıcılık suçlarından beraat
ettiğini ve kararın kesinleştiğini, aynı olaya ilişkin aleyhine açılan tapu
iptali ve tescili davasının ise reddedilerek lehine sonuçlandığını ve kararın
kesinleştiğini ancak aynı olay nedeniyle yapılan gelir vergisi tarhiyatına
karşı açtığı davaların ise anılan kararlarla çelişir şekilde reddedildiğini
belirtmektedir.
43. Başvurucunun aynı maddi olay nedeniyle adına
düzenlenen vergi ve cezaların kaldırılması istemiyle açtığı davalarda lehine
verilen kararların dikkate alınması gerektiği iddialarını yargılamanın her
aşamasında ileri sürdüğü anlaşılmaktadır (bkz. §§ 17, 18).
44. Kural olarak yargılamayı yapan mahkemelerinin aynı
maddi olayları değerlendirerek farklı sonuçlara varmış olmaları, neden farklı
sonuçlara vardıklarını yeterince açıkladıkları sürece adil yargılanma hakkının
ihlali sonucunu doğurmaz. Bir başka ifadeyle mahkemeler -ulaşılan sonuçlar
birbirinden farklı olmakla birlikte- varılan sonuca hangi nedenle ulaşıldığını
başvurucu ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak anlaşılmasına imkân
verecek yeterli gerekçeler sundukları sürece adil yargılanma hakkı yönünden
ihlal sonucuna varılmayabilir (pek çok karar arasından bkz. Trakya Kalıp ve
Plastik Kapak İmalatı Sanayi ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2017/30526,
18/11/2020, §§ 31-35).
45. Somut olayda gerçekten de aynı maddi olaydan (F.Ü.
ile olan hukuki ilişkiden) kaynaklı olarak yapılan bankacılık ve sigorta
muameleleri vergisi tarhiyatında başvurucunun faiz geliri elde etmediği
sonucuna varılarak tarhiyat kaldırılmıştır (bkz. § 13). Başvurucu, aynı olaya
ilişkin tefecilik ve dolandırıcılık suçlarından beraat etmiş; gelir vergisi ve
geçici vergi tarhiyatının dayanaklarından biri olan ve gerçek bir gayrimenkul
alım satım ilişkisinin bulunmadığı yönündeki iddiaya dayalı olarak açılan tapu
iptali ve tescili davasında da başvurucu lehine karar verilmiştir. Anılan
kararlar mahiyeti gereği gelir vergisi tarhiyatına karşı açılan başvuruya konu
davanın sonucuna doğrudan etkili olduğundan açık ve ayrı bir cevap verilmesi
gerektiği anlaşılmaktadır.
46. Öte yandan başvuruya konu olayda tefecilikten elde
edilen gelirin vergilendirilmesi amacıyla, yapılan tarhiyata karşı açılan
davada söz konusu gelirin elde edildiğine yönelik olarak varılan kararda diğer
yargı yerlerinin vardığı sonucun -başvurucunun lehine olan kararları yargılama
aşamalarında sunduğu hâlde- aksi yönünde sonuca ulaşmayı haklı gösterecek
gerekçeye yer verilmediği anlaşılmaktadır. Temyiz ve karar düzeltme istemleri
üzerine verilen kararlarda da bu iddialara yönelik herhangi bir açıklama
bulunmamaktadır (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Nail Hacıimamoğlu,
B. No: 2016/8362, 30/9/2020, §§ 39-43).
47. Sonuç olarak başvurucunun uyuşmazlığın çözümü için
esaslı nitelikteki iddia ve itirazları derece mahkemelerince konu ile ilgili
makul ve yeterli bir gerekçe ile karşılanmamıştır. Bu sebeple yargılama süreci
bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
50. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini ve yeniden
yargılama yapılmasını istemiştir.
51. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
52. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından
söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani
ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle
ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan
karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması,
varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu
bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan,
§§ 55, 57).
53. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki
kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama
sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu
öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı
olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın
yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama
sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
54. İncelenen başvuruda başvurucunun davasının esaslı
iddiaları karşılanmadan reddedilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
55. Bu durumda gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 10. Vergi Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekmektedir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 589,40 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 10. Vergi
Mahkemesine (E.2015/1678, K.2015/1623; E.2015/1711, K.2015/1625)
GÖNDERİLMESİNE,
D. 589,40 TL harçtan oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 25/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.