TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
OKAN BALCI VE EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/18397)
Karar Tarihi: 1/3/2023
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Ali Erdem ŞAHİN
Başvurucular
1. Okan BALCI
2. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası
Başvurucular Vekili
Av. Asuman TOKGÖZ SUCU
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, kamu görevlisi başvurucunun üyesi olduğu sendikanın çağrısı üzerine göreve gitmemesi ve katıldığı basın açıklamasında attığı sloganlar nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte Kırklareli'de bir ortaokulda Türkçe öğretmeni olarak görev yapan başvurucu, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) üyesidir.
3. Somut olay 2015 yılı Haziran ayından itibaren yoğun bir şekilde maruz kalınan terör eylemleriyle mücadele kapsamında bazı ilçelerde sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi etrafında şekillenmiştir (arka plan bilgisi için bkz. Dilek Kaya, B. No: 2018/14313, 17/7/2019, §§ 8-11). Anılan olaylar nedeniyle Eğitim-Sen'in bağlı olduğu Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) 22/2/2015 tarihli kararıyla kendisine bağlı tüm sendika üyelerinin sokağa çıkma yasaklarını kınamak amacıyla 29/12/2015 tarihinde (bir gün) işyerlerinden çıkıp tüm illerde merkezi alanlarda basın açıklamaları yapmaları çağrısında bulunmuştur (kararın tam metni için bkz. Dilek Kaya, § 14). Eğitim-Sen anılan çağrı çerçevesinde 25/12/2015 tarihinde "29 Aralık 2015 tarihinde Konfederasyonumuz KESK'in diğer emek ve meslek örgütleri ile birlikte almış olduğu 92 sayılı kararı gereğince Savaşa Hayır Barışı Savunacağız şiarıyla gerçekleştireceği üretimden gelen gücümüzü kullanarak 1 günlük hizmet üretmeme kararının iş kolumuzda hayata geçirilmesine" şeklinde bir karar almıştır.
4. Başvurucu, yukarıda yer verilen karar doğrultusunda 29/12/2015 tarihinde (bir gün) göreve gitmemiş ve yine aynı gün düzenlenen basın açıklamasına katılarak "Savaşa hayır barış hemen şimdi; Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek; Susma haykır savaşa hayır; Faşizme karşı omuz omuza" sloganlarını atmıştır.
5. Anılan eylemler nedeniyle başvurucu hakkında disiplin soruşturması yapılmış ve eylemlerin 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (D) bendinin (n) alt bendi uyarınca kendisine "verilen görev ve emirleri kasten yapmamak" kapsamında kaldığı gerekçesiyle başvurucunun kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
6. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali istemiyle idare mahkemesine başvurmuştur. İlk derece mahkemesi, öğretmen olan başvurucunun eğitim-öğretim görevini yerine getirmek yerine bölücü terör örgütünün faaliyetlerinin haklı barış direnmesi olarak nitelendirildiği gösteriye katılarak bu mahiyette sloganlar attığını, ancak eylemin dayandığı sendika kararının kamu görevlileri sendikalarının normal faaliyetleriyle hiçbir ilgisi bulunmaması nedeniyle eylemin sendikal faaliyet kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varmıştır. Nihayetinde eylemin sendika kararına dayanmasının eğitim-öğretim görevini kasten yerine getirmemenin geçerli bir mazereti olarak kabul edilemeyeceği ve eylemin verilen görevi kasten yapmamak fiiline uyduğu belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir. Söz konusu karar istinaf kanun yolunda kesinleşmiştir.
7. Başvurucu nihai kararı 4/5/2018 tarihinde öğrendikten sonra 30/5/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Gerçek Kişi Başvurucu Yönünden
9. Başvurucu; üyesi olduğu sendikanın almış olduğu kararı icra etmesi nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırılmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, dernek ve sendika kurma, adil yargılanma hakları ile ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına atıfta bulunularak kamu görevlisinin sadakat yükümlülüğü ile görevi gereği yüklendiği güven ve itibarı sarsacak eylemlerden kaçınma yükümlüğünün üzerinde durulmuştur. Bunun yanında somut olay değerlendirilirken Anayasa ve ilgili güncel mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının da gözetilmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formunda daha önce belirttiği açıklamalarını yinelemiştir.
10. Anayasa Mahkemesi, önceki kararlarında kamu görevlileri sendikalarının faaliyet alanlarına ilişkin oldukça geniş açıklamalarda bulunmuştur (Ahmet Parmaksız [GK], B. No: 2017/29263, 22/5/2019, §§ 50,62; Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, B. No: 2018/24874, 31/3/2022, §§ 26,36). Bu bağlamda sendikanın somut olaydaki eylem çağrısının çalışma hayatına ilişkin olmadığı ve çekirdek faaliyet alanında kalmadığı anlaşıldığından başvurunun sendika hakkı kapsamında kalmadığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvuru ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir (sendika kararından kaynaklı benzer eylemlerin ifade özgürlüğü kapsamında incelendiği kararlar için bkz. Elif Özkan, B. No: 2018/7757, 8/6/2021, §§ 18-21; Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 36).
11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
12. İfade özgürlüğüne yönelik müdahalenin dayanağı olan 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (D) bendinin (n) alt bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır. Müdahalenin kamu hizmetlerinin sürekliliğinin sağlanmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amacını taşıdığı değerlendirilmiştir. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Bu itibarla müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme yapılacaktır.
13. Somut olayda, başvurucu Eğitim-Sen'in çağrısı üzerine bir gün süreyle göreve gitmemiş ve aynı tarihte organize edilen basın açıklamasına katılarak slogan atması nedeniyle kademe ilerlemesinin durdurulması disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Mahkeme, başvurucunun derse girerek eğitim-öğretim görevini yerine getirmek yerine bölücü terör örgütünün faaliyetlerinin haklı barış direnmesi olarak nitelendirildiği gösteriye katılarak bu mahiyette sloganlar atmasının sendikal faaliyet kapsamında değerlendirilemeyeceği sonucuyla davanın reddine karar vermiştir. Anılan karar istinaf yolunda kesinleşmiştir (bkz. § 6).
14. Anayasa Mahkemesi Dilek Kaya kararında başvuru konusu ile aynı sendika kararından kaynaklı olarak göreve gitmeyen başvurucuya yapılan aylıktan kesme disiplin cezası şeklindeki müdahaleyi örgütlenme özgürlüğü yönünden incelemiştir. Buna göre eylemin ülkenin iç siyasetine ilişkin sosyo-politik unsurların ağırlıkta olduğu bir amaca ilişkin olduğu ve konusunun sendikaların çekirdek faaliyet alanında kalmadığı belirtilerek sendika üyelerinin ekonomik ve sosyal menfaatleriyle doğrudan ilgili olmayan ve politik yönü ağır basan bir amaçla işe gitmemek şeklinde bir eylemin yol açacağı sonuçlara devlet idaresinin ve toplumun katlanmasını gerektiren bir sebep bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır (Dilek Kaya, § 60). Buna göre başvuru konusu müdahalenin de göreve gitmeme yönünden aynı sendika kararının uygulanmasından kaynaklandığı anlaşıldığından bahse konu kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
15. Bununla birlikte başvurucu, göreve gitmemenin yanı sıra devletin terör örgütü ile giriştiği meşru mücadele kapsamında uyguladığı sokağa çıkma yasaklarını protesto eden basın açıklamasına katılarak çeşitli sloganlar atmıştır. Söz konusu basın açıklaması başvurucunun üyesi olduğu Eğitim-Sen'in bağlı olduğu Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonunun (KESK) kendisine bağlı tüm sendika üyelerinin 29/12/2015 tarihinde işyerlerinden çıkıp tüm illerin merkezî alanlarında basın açıklaması yapmasına ilişkin kararı üzerine tertip edilmiştir (bkz. § 3). Dolayısıyla başvurucunun anılan basın açıklamasına kamu görevlisi sıfatıyla -öğretmen- katılarak slogan attığı tartışmasızdır (kamu görevinin niteliğine ilişkin olarak bkz. Adem Talas [GK], B. No: 2014/12143, 16/11/2017, § 47; Sinan Akbulut, B. No: 2019/1396, 2/11/2022, § 34; Emre Kaya, 2018/26675, 20/12/2022, § 15).
16. Anayasa Mahkemesi birçok kararında öğretmenlik mesleğinin diğer kamu görevlilerine ve herhangi bir vatandaşa kıyasla toplum nezdindeki özellikli konumuna vurgu yaparak öğretmenlerin toplumsal meselelere ilişkin olarak yaptıkları ifade açıklamalarının toplumda daha fazla karşılık bulduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte öğretmenin tabi olduğu ödev ve yükümlülüklerin okulla sınırlı olmadığı, öğretmenin bir otorite figürü olmasından hareketle meslek hayatında tabi olduğu ödev ve yükümlülükleri belirli bir dereceye kadar okul dışında da devam ettirmesi gerektiğinin de altını çizmiştir (diğerleri arasından bkz. Elif Güneysu, B. No: 2017/31733, 7/10/2021, § 54; Cem Özaydın, B. No: 2017/26800, 13/1/2022, § 42; Hatice Deniz Aktaş ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, B. No: 2019/18481, 23/11/2022, § 41; ilgili AİHM kararı için bkz. Mahi/Belçika, B. No: 57462/19, 3/9/2020, § 32).
17. Elbette bir kamu görevlisi olarak öğretmenlerin de herkes gibi bir olaya ilişkin herhangi bir düşünceye sahip olması ve onu paylaşması ifade özgürlüğü kapsamında mümkündür. Ancak somut olayda görevi gereği eğitim ve öğretime ilişkin kamu hizmetinden sorumlu olan başvurucu, ülkenin belirli bir bölgesinde uzun süre devam eden vahim şiddet olaylarını yalnızca tek bir perspektiften değerlendiren basın açıklamasına katılmış ve attığı sloganla belirli bir siyasi partiyi işaret ederek suçlayıcı bir dil kullanmıştır. İdare ise başvurucunun eylemini özürsüz olarak göreve gelmemenin ötesinde katıldığı basın açıklaması ve attığı sloganlarla birlikte ele alarak öğretmenlik görevini kasıtlı olarak yerine getirmediği şeklinde değerlendirmiştir. Gerçekten de başvurucunun kamuya açık bir alanda yapılan ve basın yoluyla görüşlerin yayılmasını amaçlayan toplantıya katılarak slogan atmasının spontane bir tepkinin sonucu olmadığı ve beraberinde birtakım riskleri getirdiği de söylenebilir. Dolayısıyla başvurucunun bu eylemiyle -öğretmenlik mesleğinin etki alanı değerlendirildiğinde- başta öğrencileri olmak üzere ondan nesnel davranması beklentisi olan diğer kişiler üzerinde tek yanlı, uygunsuz ve şiddetli etkiler yaratmaya elverişli fikirlerin aşılanması tehlikesi yarattığı kabul edilmelidir (hendek olaylarına ilişkin yapılan sosyal medya paylaşımlarının değerlendirildiği benzer bir karar için bkz. Hatice Deniz Aktaş ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, § 42).
18. Yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında Anayasa Mahkemesi, başvurucunun eylemiyle özürsüz olarak göreve gelmemenin ötesinde katıldığı basın açıklaması ve attığı sloganlarla asli görevi olan eğitim-öğretim faaliyetlerini kasıtlı olarak yerine getirmeyerek kamu görevlisinin hakkında disiplin cezasına hükmedilmesini gerektirecek davranışlardan kaçınma yükümlülüğünün gereklerine aykırı davrandığı ve bu itibarla uygulanan disiplin cezasının zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği sonucuna ulaşmıştır (disiplini etkileyen davranışlardan kaçınma yükümlülüğüne ilişkin olarak bkz. Yasin Agin ve diğerleri, § 63; Şah İsmail Harmancı, B. No: 2018/15359, 17/11/2021, § 38; disiplin hukukunun amaçları için bkz. Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, B. No: 2018/24874, 31/3/2022, § 53).
19. Hiç şüphesiz disiplin cezaları memurların kariyerleri üzerinde bir tesir bıraktığı gibi kanunlarda yazılı hâllerde memur statüsünün sona ermesine de neden olabilir. Somut olayda ise başvurucunun mevcut müdahale seçenekleri arasından eyleminin ağırlığına karşılık gelen disiplin cezası uyarınca cezalandırıldığı görüldüğünden müdahalenin orantısız olmadığı değerlendirilmiştir.
20. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu ve Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Tüzel Kişi Başvurucu Yönünden
21. Başvuru, münhasıran gerçek kişi başvurucunun aldığı disiplin cezasına ilişkindir. Başvurucu tüzel kişi, başvuru formunda temel hak ve özgürlüklere ilişkin olarak herhangi bir iddia ileri sürmemiştir. Bu anlamda tüzel kişi başvurucunun ihlale konu edilen işlem nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkının doğrudan etkilendiği söylenemez. Bu nedenle başvurunun tüzel kişi başvurucu yönünden kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § § 39-47).
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gerçek kişi başvurucu yönünden ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Tüzel kişi başvurucu yönünden başvurunun kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 1/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.