TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OZAN ALPKAYA BAŞVURUSU (3)
|
(Başvuru Numarası: 2018/19681)
|
|
Karar Tarihi: 16/12/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Fatih ALKAN
|
Başvurucu
|
:
|
Ozan ALPKAYA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan
başvurucunun göndermek istediği mektuba el konulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 27/6/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, PKK silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan hükümlü olarak İzmir 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz
Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.
9. Başvurucu, 30/4/2018 tarihinde bir gazeteciye mektup
göndermek istemiştir. Söz konusu mektupta başvurucu; yaşanan sorunlar ve hak
gaspları nedeniyle açlık grevinin devam ettiğini, mahkûmların farklı bloklarda
tutularak baskı rejimi kurulmaya çalışıldığını, posta yoluyla ya da aileler
tarafından getirilen kitapların alınmadığını, aramalarda keyfîliğin olduğunu,
sosyal ihtiyaçların karşılanmadığını ileri sürerek Ceza İnfaz Kurumundaki bazı
uygulamalardan şikâyetçi olmuştur.
10. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı
(Disiplin Kurulu), 4/5/2018 tarihli kararıyla sakıncalı olduğu gerekçesiyle
mektubun alıcısına gönderilmemesine karar vermiştir. Anılan kararda, ilgili
mevzuat hükümleri hatırlatılmış ve Kurumda hukuka aykırı bir uygulama
yapılmamasına rağmen söz konusu ifadelere yer verilmesi nedeniyle mektubun
yakınma amacı taşımadığının anlaşıldığı, Kurumun işleyişini kötüleme ve
yıpratma amacıyla hareket edildiği, yalan yanlış ifadeler ile terör örgütü
üyelerince Kurumun hedef gösterildiği, diğer mahpuslarca da benzer şekilde
mektupların kaleme alındığı ve kamuoyu oluşturma gayesiyle davranıldığı
belirtilmiştir.
11. Başvurucu, söz konusu karara karşı İzmir 2. İnfaz
Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) sunduğu şikâyet dilekçesinde göndermek istediği
mektuba soyut gerekçelerle el konulduğunu, bu suretle temel haklarının
engellendiğini belirterek Disiplin Kurulunca verilen kararın kaldırılmasını
talep etmiştir.
12. İnfaz Hâkimliği, 16/5/2018 tarihli kararıyla
şikâyetin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde görevlileri hedef
gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri
mensuplarının haberleşmelerine neden olan, terör ve terörizmi övücü ve hatta
teşvik edici ve yalan yanlış bilgiler ve hakaret içeren mektupların ve
dilekçelerin gönderilmesini yasaklayan düzenlemeler dikkate alındığında
Disiplin Kurulunca verilen kararda hukuka aykırı bir yönün bulunmadığı şeklinde
değerlendirmelere yer verilmiştir.
13. Anılan karara karşı yapılan itiraz, İzmir 1. Ağır
Ceza Mahkemesinin (Ağır Ceza Mahkemesi) 1/6/2018 tarihli kararıyla İnfaz
Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.
14. Nihai karar 7/6/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 27/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
16. İlgili hukuk için bkz. (Ahmet Temiz B. No:
2013/1822, 20/5/2015, §§ 16-20; Tayfur Tunç, B. No: 2017/36327,
10/3/2020, §§ 15-28; Rıdvan Türan, B. No: 2017/20669, 10/3/2020, §§
15-28; Ahmet Kağanarslan ve Diğerleri, B. No: 2017/16227, 10/3/2020, §§
18-31).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 16/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
18. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılayacak gelirinin olmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
19. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Haberleşme
Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
20. Başvurucu; mektubunda Ceza İnfaz Kurumunda yaşadığı
hukuka aykırı uygulamaları anlattığını, dile getirdiği hangi ifadelerin
sakıncalı kabul edildiği konusunda idari ve yargısal organlar tarafından
herhangi bir somut açıklamada bulunulmadığını ve gerekçe gösterilmediğini ileri
sürmüştür. Mektubun muhatabına gönderilmemesinin keyfi bir uygulama olduğunu
vurgulayan başvurucu, haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
21. Bakanlık görüşünde; başvurucunun göndermek istediği
mektubun sakıncalı görülerek muhatabına gönderilmemesine karar verilmesi
suretiyle gerçekleştirilen müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu, kamu
düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi meşru amacını taşıdığı,
ayrıca demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadığı ve müdahalenin
ulaşılmak istenen amaçla orantılı olduğu belirtilmiştir. Disiplin Kurulu, İnfaz
Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi kararlarının ilgili ve yeterli gerekçeler
içerdiği, kararlardaki tespit ve sonuçların mevzuatın uygulanması niteliğinde
olduğu, Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükleri ihlal eder nitelikte olmadığı
veya adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermediği
değerlendirmesine yer verilmiştir.
22. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı sunduğu
dilekçesinde başvuru dilekçesindeki beyanlarını ve taleplerini yinelemiştir.
2. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddialarının özü, göndermek istediği mektubun Disiplin
Kurulunca sakıncalı görülerek alıkonulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin
engellenmesine ilişkindir. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında bu tür
başvurular haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmiştir (Ahmet Temiz, §
23; Özkan Kart (2), B. No: 2013/1201, 20/5/2015, § 22; Akif İpek,
B. No: 2013/9456, 24/6/2015, § 23; Ramazan Vural, B. No: 2013/1148,
7/7/2015, § 24; Eren Yıldız, B. No: 2013/759, 7/7/2015, § 25; Mustafa
Aydin, B. No: 2013/275, 6/10/2015, § 24; Tayfur Tunç, § 36; Rıdvan
Türan, § 36). Somut başvuruda da bu durumdan ayrılmayı gerektirecek bir
durum bulunmamaktadır.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşılan
haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Müdahalenin
Varlığı
25. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme
hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 8. maddesinde de
herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu
düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme
hürriyetinin yanı sıra içeriği ve biçimi ne olursa olsun haberleşmenin
gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında, bireylerin
karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan
ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik posta, telefon,
faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetlerinin haberleşme
hürriyeti ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet
Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 49; Ahmet Temiz, § 31).
26. Kamu makamlarının bireyin haberleşme hürriyetine ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfî bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır.
Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla
haberleşme hürriyetine yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte
haberleşme hürriyeti mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara
tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50; Ahmet
Temiz, § 32).
27. Somut olayda Disiplin Kurulu, başvurucunun göndermek
istediği mektubun sakıncalı olduğunu değerlendirerek alıkonulmasına karar
vermiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun
haberleşme hürriyetine bir müdahalede bulunulduğu açıktır.
ii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
28. Haberleşme hürriyetine yapılan müdahale, Anayasa'nın
22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha
fazlasına dayanmadığı ve Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun
olmadığı takdirde Anayasa'nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler,
...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin
...gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
29. Müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve
somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha
fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir
(Ahmet Temiz, § 36).
(1) Kanunilik
30. Anayasanın 13. ve 22. maddeleri uyarınca haberleşme
hürriyetine yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin
yasal dayanağını oluşturan mevzuatın ulaşılabilir, yeterince açık ve belirli
bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir olması gerekir (Ahmet
Temiz, §§ 37, 38).
31. Anayasa Mahkemesinin Ahmet Temiz kararında,
somut olayda da uygulanan 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 68. maddesinin hükümlülerin ceza infaz
kurumlarından yaptıkları yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının kanuni
dayanağını oluşturduğu ve düzenlemenin kanunilik ölçütünü karşıladığı tespiti
yapılmıştır (Ahmet Temiz, §§ 37-46). Öte yandan Anayasa'nın haberleşme
hürriyetinin düzenlendiği 22. maddesinin ikinci fıkrasında, söz konusu
sınırlama sebeplerine bağlı kalınarak yapılacak sınırlamanın ancak usulüne
uygun olarak verilecek hâkim kararıyla mümkün olabileceği belirtildikten sonra
üçüncü fıkrasında "İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları
kanunda belirtilir." denilerek bu kuralın da mutlak olmadığı ve bu
kurala bazı kurumlar yönünden kanunla sınırlamalar getirilebileceği açıkça
düzenlenmiştir (AYM, E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, § 71). Bu bağlamda
ceza infaz kurumları, Anayasa'nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
istisnaların uygulanacağı kamu kurumlarındandır (Mehmet Koray Eryaşa, §§
74-76; Ahmet Temiz, § 41).
(2) Meşru Amaç
32. Haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin meşru
kabul edilebilmesi için bu müdahalenin Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve ahlakın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir (Ahmet
Temiz, § 47).
33. Somut olayda haberleşme hürriyetine yapılan
müdahalenin Ceza İnfaz Kurumunun düzeni ile disiplinin sağlanması, kamu düzeninin
ve güvenliğinin sağlanması kapsamında yapıldığı, bu bağlamda yazışmaların
denetlenmesine yönelik uygulamanın meşru amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel
İlkeler
34. Tutuklu ve hükümlüler, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak
sahiptir (Recep Bekik ve diğerleri [GK], B. No: 2016/12936, 27/3/2019, §
27; Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, §
65). Bu bağlamda tutuklu ve hükümlülerin haberleşme hürriyeti de Anayasa ve
Sözleşme kapsamında koruma altındadır (Ahmet Temiz, § 66; Musa Kaya
(2), B. No: 2013/2351, 16/9/2015, § 62).
35. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın
kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi kurumda
güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması
durumunda tutuklu ve hükümlülerin sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan
Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35; Ahmet Temiz, § 66).
36. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır
ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı
gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen
ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik
toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki
kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat
Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).
37. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli
olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak
kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya
ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat
Üstündağ, § 46).
38. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen
amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret
etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret
etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin
diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran
açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden
bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).
(b) Hükümlü ve
Tutukluların Mektuplarının Denetlenmesi Suretiyle Haberleşme Hürriyetine
Yapılan Müdahalelerin Demokratik Toplum Gereklerine Uygunluğunun Denetiminde
Gözetilmesi Gereken Hususlar
39. Ceza infaz kurumu yetkilileri, mektup gönderme ve
almanın ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya
ile bağlantısında en önemli araçlardan biri olduğu gerçeğini gözönünde
bulundurarak dış dünya ile yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahkûmlara
yardım etmeli ve bunun için onlara uygun desteği sunmalıdır (Kahraman
Güvenç, B. No: 2013/2072, 3/2/2016, § 49; Musa Kaya (2), § 66; Orhan
Bingöl, B. No: 2016/9154, 12/11/2019, § 29; Mustafa Baysal, B. No:
2016/58482, 11/9/2019, § 33, 34).
40. Haberleşme hürriyetine yönelik bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması
gerekir (benzer yöndeki karar için bkz. Ahmet Temiz, § 58; Musa Kaya
(2), § 54; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
41. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması,
başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini
göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ahmet Temiz,
§§ 64, 65; Özkan Kart (2), §§ 66, 67). Orantılılık ise bireyin hakkına
yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında adil bir dengenin
gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Mehmet
Koray Eryaşa, § 89; Veysi Aktaş (2), B. No: 2015/15982, 6/2/2019, §
36).
42. Haberleşme hürriyetine yönelik bir müdahale
bakımından adil dengenin sağlanıp sağlanmadığının tespitinde müdahaleyi
gerçekleştiren kamu makamlarının ve derece mahkemelerinin karar gerekçesi büyük
önem taşır. Kamu makamlarının ve derece mahkemelerinin temel hak ve
özgürlüklere yönelik müdahalenin zorunlu bir ihtiyaca karşılık geldiğini ve
orantılı olduğunu ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyma yükümlülüğü
vardır. Aksi durumda temel haklara yönelik müdahalelerin demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun olarak kabul edilebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla
haberleşme hürriyetine gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya
konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler Anayasa'nın
22. maddesini ihlal edecektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Ahmet
Temiz, §§ 67, 68; Musa Kaya (2), §§ 64-66; Mehmet Reşit Arslan
(3), B. No: 2013/1770, 10/3/2016, §§ 48, 49; Kahraman Güvenç, B.
No: 2013/2072, 3/2/2016, §§ 43, 44).
43. Mevcut başvuruya benzer şikâyetlerde derece
mahkemelerinin ve kamu gücünü kullanan diğer organların gerekçelerinin ilgili
ve yeterli sayılabilmesi için kararlarda bulunması gereken ve benzer
başvuruların koşullarına göre değişebilecek unsurlar şu şekilde sıralanabilir:
i. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan
gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek
makul nedenler, somut olayın tüm koşulları dâhilinde objektif bir gözlemciyi
haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte olaya özgü
olgu ve bilgilerle, somut mektuba özgü kabul edilebilir makul gerekçelerle
açıklanmalıdır. Sakıncalı bulunan mektuptaki hangi ifadelerin hangi nedenlerle
ceza infaz kurumu güvenliğini tehlikeye düşürdüğünün somut verilere dayanılarak
gerekçelendirilmesi gerekir. 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri
hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri
mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe
yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve
telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise
gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Ceza infaz kurumu disiplin kurulu kararında
veya infaz hâkimliğinin kararında sadece bu madde hükmünün yazılmış olması ilgili
ve yeterli gerekçe sayılmaz (benzer değerlendirmeler için bkz. Ahmet Temiz,
§§ 69, 70; Ramazan Vural, §§ 71, 72; Musa Kaya (2), § 67; Kahraman
Güvenç, §§ 50-52; Mehmet Reşit Arslan (3), §§ 56-58; Ercan Oral,
B. No: 2013/3827, 3/2/2016, §§ 43, 44; Musa Kaya (3), 2013/3828,
1/12/2015, §§ 60, 61; Veysel Kaplan, B. No: 2013/1830, 18/11/2015, §§
63-65; Turan Günana (4), B. No: 2013/8554, 4/11/2015, §§ 67, 68; Abdulvahap
Kavak, B. No: 2013/7477, 6/10/2015, §§ 66, 67; Mustafa Aydin, § 74; Akif
İpek, §§ 72-74; Eren Yıldız, §§ 80, 81; Mehmet Sabri Yakut,
B. No: 2013/9709, 23/3/2016, §§ 48-50; Cumali Karsu, B. No: 2014/971,
19/4/2017, §§ 33, 35; Özkan Kart (3), B. No: 2016/2251, 12/6/2019, § 34;
Orhan Bingöl, § 35; K.Ö., B. No: 2017/34068, 28/1/2020,§§ 35,
36).
ii. Mektubun içeriği ile birlikte muhatabının kim olduğu
da yapılan değerlendirmede dikkate alınmalı, mektubun bu muhataba
gönderilmesinin hangi nedenlerle ceza infaz kurumu güvenliğini ve kamu düzenini
tehlikeye düşüreceğinin açıklanması gerekir. Muhatabın kim olduğuna yönelik
olarak imkânlar ölçüsünde bir araştırma yapılması, bu hususta idari ve yargısal
makamlarca elde edilen bilgilerin karar gerekçelerine yansıtılması
gerekmektedir (Ercan Oral, § 40; avukata gönderilen mektup ile ilgili
olarak bkz. Kemal Yiğit, B. No: 2013/1700, 20/1/2016, § 56; Süleyman
Araç, B. No: 2016/9882, 12/6/2019, §§ 39-41; hükümlünün avukatına ve
vasisine gönderdiği mektuplar ile ilgili olarak bkz. Mehmet Reşit Arslan (3),
§§ 53, 54, 56-58; başbakana gönderilen mektup ile ilgili olarak bkz. Abdulvahap
Kavak,§ 66; milletvekillerine gönderilen mektup ile ilgili olarak bkz. Kahraman
Güvenç, §§ 47, 50; Mecit Şahinkaya ve Tamer Korkmaz, B. No:
2016/463, 12/9/2019, § 39; bir siyasi partinin genel merkezine gönderilen
mektup ile ilgili olarak bkz. Mehmet Sabri Yakut, §§ 43, 44;
gazetecilere gönderilen mektup ile ilgili olarak bkz. Musa Kaya (2), §
60; Ercan Oral, § 44; Mustafa Baysal, §§ 33, 34; sivil toplum
kuruluşlarına ve insan hakları derneklerine gönderilen mektup ile ilgili olarak
bkz. Orhan Bingöl, §§ 31-33; Keyfo Başak ve Şeyhmus Musa, B. No:
2015/17258, 20/9/2018, § 36; Murat Türk (5), B. No: 2016/2826,20/9/2018,
§§ 36, 37;Naif Bal, B. No: 2015/17982, 20/9/2018, § 42; Mustafa Aydin,
§ 71; Musa Kaya (2), § 66; Akif İpek, § 72; Ramazan Vural,
§ 71).
iii. Mektup içeriği hakkında yapılan değerlendirmede
mahpus hakkında uygulanan infaz rejiminin ve mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate
alınması gerekir (Ahmet Temiz, § 67; Mehmet Reşit Arslan (3), §
48; Kahraman Güvenç, § 43; Musa Kaya (2), § 57; Veysel
Kaplan, § 60; Mustafa Aydin, § 68; Murat Karayel, B. No:
2013/2125, 16/9/2015, § 70; Ramazan Vural, § 68; Eren Yıldız, §
69). Söz konusu bilgilerin somut mektubun alınması veya gönderilmesine olan
etkilerinin (terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri
mensuplarının haberleşmelerine neden olan yahut örgüt üyeleri arasında
motivasyonu artırmaya yönelik mektuplar gibi) karar gerekçelerinde
gösterilmesi gerekmektedir.
iv. Her somut olayın kendine özgü koşulları çerçevesinde
mektubun tamamının alıkonulmasına karar vermek yerine mektup içinde sakıncalı
olduğu değerlendirilen bazı cümlelerin okunmayacak şekilde karalanarak mektubun
gönderilmesinin veya muhatabına verilmesinin mümkün olup olmadığı
değerlendirilmelidir. Bu şekilde mektubun tamamının alıkonulması şeklindeki
müdahalenin orantılı olup olmadığı ortaya konulmalıdır (Musa Kaya (3),
§§ 69, 70; Mehmet Çelebi Çalan (6), B. No: 2016/14536, 10/12/2019, § 31;
Osman Evcan, B. No: 2016/10176, 12/6/2019, § 35; Murat Karayel (6),
B. No: 2013/5034, 9/3/2016, § 45; Zeyni Arat, B. No: 2013/3951,
18/2/2016, § 46; Turan Günana (4), § 73; Ahmet Temiz (4), B. No:
2013/6208, 18/11/2015, § 65; Özkan Kart (2), § 72).
(c) İlkelerin
Olaya Uygulanması
44. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, ceza infaz
kurumlarına gelen veya bu kurumlardan gönderilen yazışmalara yapılan
müdahalelerin mektubu gönderen, mektubun muhatabı ve mektup içeriği gözetilerek
mektuba özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi ve haberleşme hakkının
kötüye kullanıldığının objektif bir şekilde ortaya konulması gerektiği
söylenebilir. Dolayısıyla bu kapsamda öncelikle mektubun içeriğindeki hangi
sözlerin neden sakıncalı olduğu yeterli bir gerekçe ile gösterilmek zorundadır.
Ayrıca yazışmanın kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, sakıncalı görülen
kısımların çizilmesi suretiyle yazışmanın muhatabına ulaştırılma imkânının olup
olmadığı hususunun da ilgili kararlarda tartışılması gerekir.
45. Somut olayda mektubun alıkonulmasına yönelik Disiplin
Kurulu kararında, gönderen, muhatap ve içerik gözetilerek başvuruya konu mektup
içeriğinde yer alan hangi sözlerin kişi ve kurumları paniğe sevk edecek
nitelikte yalan yanlış bilgiler olduğu belirtilmeden mektubun tamamının
sakıncalı olduğu ifade edilmiştir. İnfaz Hâkimliğinin ise bu gerekçeyi
tekrarlamakla yetindiği mektubun neden sakıncalı olduğunun mektubun
içerikleriyle ilişkilendirilerek gerekçelendirmediği görülmüştür. Ayrıca
başvurucunun içinde bulunduğu durumdan kaynaklandığını ileri sürdüğü ve
bireysel sıkıntılarını dile getirdiği mektuptaki hususların anılan kararlarda
dikkate alınmadığı ve mektubun 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinde yer verilen
sebeplerden en az birini içerdiğinin somut olarak ortaya konulamadığı
değerlendirilmiştir. Bununla birlikte mektubun sakıncalı görülen kısımlarının
çizilerek gönderilmesinin mümkün olup olmadığı hususunun da tartışılmadığı
gözetildiğinde, Disiplin Kurulu ve derece mahkemelerinin karar gerekçelerinde,
mektubun alıkonulmasına dair mektupla ilişkili, somut bilgilere dayalı ve
yeterli bir gerekçe bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
46. Neticede, başvuruya konu olayda kamu düzeninin
korunması, suçun önlenmesi ile ceza infaz kurumunda disiplinin ve güvenliğin
sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gereklilikler somut gerekçelerle
ortaya konulmadığından, diğer bir deyişle başvurucunun göndermek istediği
mektubun alıkonulması suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahale ilgili
ve yeterli gerekçelere dayandırılmadığından müdahalenin demokratik bir toplumda
gerekli olmadığı kanaatine varılmıştır (benzer yönde değerlendirmeler için
bkz. Tayfur Tunç, §§ 57-60; Rıdvan Türan, §§ 57-60; Ahmet
Kağanarslan ve Diğerleri, §§ 58-61).
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
49. Başvurucu, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılarak
mektubun muhatabına gönderilmesini ve 10.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini
talep etmiştir.
50. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan (B. No:
2014/8875, 7/6/2018, [GK]) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
51. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından
söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani
ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle
ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan
karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması,
varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu
bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan, §§ 55, 57).
52. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
53. İncelenen başvuruda, Disiplin Kurulunun yeterli ve
ilgili gerekçe içermeyen kararı nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal
edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idari işlemden
kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte İnfaz Hâkimliği de ihlali
giderememiştir.
54. Bu durumda haberleşme hürriyetinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 2. İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine
karar verilmesi gerekmektedir.
55. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için haberleşme hürriyetinin ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan
haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğin haberleşme hürriyetine yönelik
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere İzmir 2. İnfaz Hâkimliğine (E.2018/3124; 2018/3147) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için İzmir 1. Ağır Ceza
Mahkemesine ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/12/2020 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.