TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MÜSLÜM BASILGAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/18612)
|
|
Karar Tarihi: 16/12/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
Başvurucu
|
:
|
Müslüm BASILGAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, yasal dayanağı bulunmamasına karşın disiplin
cezası verilmesi nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 12/6/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Uludağ Üniversitesi İnegöl İşletme
Fakültesinde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
9. Başvurucu 2015 yılı Nisan döneminde doçentlik unvanı
alabilmek için başvuruda bulunmuştur.
10. Başvurucunun eserleri üzerinde yapılan inceleme
neticesinde Yükseköğretim Kurulu (YÖK) 24/4/2016 tarihli kararıyla başvurucunun
etik ihlali yaptığı sonucuna varmıştır. Kararda, başvurucunun B2 numaralı
eseriyle "akademik atama ve yükselme başvurularında bilimsel araştırma
ve yayınlara ilişkin yanlış ve yanıltıcı beyanda bulunmak" ve D2
numaralı eseriyle de "tekrar yayım yoluyla" etik ihlalinde
bulunduğu belirtilmiştir.
11. Anılan durum YÖK'ün 30/6/2016 tarihli yazısı ile
Uludağ Üniversitesi Rektörlüğüne (Rektörlük) bildirilmiş ve başvurucu hakkında
soruşturma açılması istenmiştir. Bunun üzerine Rektörlük tarafından 25/7/2016
tarihinde etik ihlali iddiasıyla başvurucu hakkında disiplin soruşturması
başlatılmıştır.
12. Yürütülen soruşturma kapsamında 17/8/2016 tarihli
yazı ile başvurucudan yazılı savunması istenmiştir. Başvurucu 31/8/2016
tarihinde yazılı savunmasını yapmıştır. Savunmasında, etik ihlal iddiası ile
disiplin soruşturması yürütülemeyeceğini ve disiplin cezası verilemeyeceğini
belirtmiştir. Anayasa Mahkemesinin 14/1/2015 tarihli kararıyla 4/11/1981
tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun disiplin cezalarını düzenleyen
53. maddesinin iptal edildiğini ve disiplin cezalarının kanuni dayanağının
ortadan kalktığını ifade etmiştir. Yasa koyucu tarafından yeni düzenleme
yapılmadığı müddetçe kendisi hakkında disiplin cezası verilemeyeceğini
vurgulamıştır. Hakkında yürütülen soruşturmanın usule aykırı olduğunu ve herhangi
bir etik ihlalin söz konusu olmadığını ileri sürmüştür. Bu hususlar gözönünde
bulundurularak hakkında ceza tayinine yer olmadığı şeklinde işlem tesis
edilmesini talep etmiştir.
13. Rektörlüğün 6/10/2016 tarihli işlemiyle başvurucu,
etik ihlali fiilinin 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu'nun 125. maddesinde düzenlenen "Devlet memuru vakarına
yakışmayan tutum ve davranışta bulunmak" kapsamında olması nedeniyle uyarma
cezası ile tecziye edilmiştir.
14. Başvurucu 18/10/2016 tarihinde cezaya itiraz
etmiştir. Dilekçesinde; şahsı ile ilgili olarak geçmişte almış olduğu iyi hâl,
başarı ve ödüllerin değerlendirilerek bir alt ceza uygulanmak suretiyle ceza
verilmesine yer olmadığı şeklinde karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.
31/8/2016 tarihli savunmasında belirtildiği üzere hakkında disiplin cezası
verilemeyeceğini ve yayınlarında herhangi bir etik ihlalinin bulunmadığını
ileri sürmüştür.
15. Disiplin Kurulunun 20/10/2018 tarihli kararıyla
uyarma cezasına karşı yapılan itiraz reddedilmiştir. Söz konusu karar
Rektörlüğün 9/11/2016 tarihli işlemiyle başvurucuya tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 26/12/2016 tarihinde uyarma cezasının
iptali istemiyle dava açmıştır. Dava dilekçesinde, cezanın verildiği tarihte
etik ihlali nedeniyle disiplin cezası verilmesine yönelik kanuni dayanak
bulunmaması nedeniyle verilen cezanın suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı
olduğu belirtilmiştir. Başvurucu, Anayasa Mahkemesi tarafından 2547 sayılı
Kanun'un disiplin cezalarını düzenleyen 53. maddesinin iptal edildiğini ve
disiplin cezalarının kanuni dayanağının ortadan kalktığını, bu sebeple
doçentlik başvurusunun kabul ya da reddedilmesi şeklinde karar verilebileceğini
ancak başvurusundan yola çıkılarak etik ihlali gerekçesi ile kendisine ceza
verilemeyeceğini ifade etmiştir. Öte yandan başvurucu, disiplin soruşturması
ile ilgili birçok usule aykırılık bulunduğunu ileri sürmüştür.
17. Rektörlük 12/1/2017 tarihinde savunmasını yapmıştır.
Savunma dilekçesinde, Anayasa Mahkemesinin 14/1/2015 tarihli iptal kararı
sonrasında 12/11/2015 tarihinde YÖK Genel Kurulunun toplandığı ve yürütülen
disiplin soruşturmalarında 2547 sayılı Kanun'un 53. maddesinin (a) bendi ile
diğer maddelerinde özel olarak düzenlenen disipline dair hususlar dışında 657
sayılı Kanun'un disipline ilişkin düzenlemelerin geçerli olduğu kararının
alındığı belirtilmiştir. Bu nedenle verilen cezanın kanuni dayanağının
bulunduğu vurgulanmıştır. Disiplin soruşturmasının ve soruşturma sonucunda
verilen cezanın usule uygun olduğu ifade edilmiştir.
18. Bursa 3. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 6/6/2017 tarihinde
dava konusu uyarma cezasının iptaline karar vermiştir. Kararda, 2547 sayılı
Kanun'un 53. maddesinin b bendinde 1/3/2014 tarihli ve 6528 sayılı Kanun'un 7.
maddesiyle değişiklik yapıldığı ancak anılan değişikliğin Anayasa Mahkemesinin
14/01/2015 tarihli kararıyla iptal edildiği belirtilmiştir. Anayasa
Mahkemesinin kararının ilgili kısmına yer verildikten sonra konuya ilişkin
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 29/4/2015 tarihli kararından bahsedilmiştir.
Kararda yine yukarıda bahsi geçen YÖK Genel Kurulunun 12/11/2015 tarihli
toplantısına ve toplantıda alınan yürütülen disiplin soruşturmalarında 2547
sayılı Kanun'un 53. maddesinin (a) bendi ile diğer maddelerinde özel olarak
düzenlenen disipline dair hususlar dışında 657 sayılı Kanun'un disipline
ilişkin düzenlemelerin geçerli olduğu yer almıştır. Bununla birlikte Mahkeme;
yükseköğretim elemanlarının 657 sayılı Kanun'a tabi olmadığını, 657 sayılı
Kanun’un 2547 sayılı Kanun’a tabi personel için de uygulanmasının ancak öğretim
elemanlarına ilişkin yasal düzenlemelerde 657 sayılı Kanun’a açık bir şekilde
atıf yapılması hâlinde mümkün olabileceğini vurgulamıştır. Bu sebeple 2547
sayılı Kanun'da disiplin işleri yönünden 657 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağına
ilişkin açık bir düzenleme bulunmadığını belirterek başvurucu hakkında tesis
edilen işlemin hukuka aykırı olduğu sonucuna varmıştır.
19. Rektörlük 22/6/2017 tarihinde kararı istinaf
etmiştir. İstinaf dilekçesinde, başvurucunun 657 sayılı Kanun'a tabi olmadığına
ilişkin mahkeme yorumunun yanlış ve hatalı olduğu belirtilmiştir. 11/10/1983
tarihli ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu'nun 20. maddesi uyarınca
Kanun'da hüküm bulunmayan hâllerde 2547 sayılı Kanun ile 657 sayılı Kanun
hükümleri uygulanacağı, bu sebeple davacıya 657 sayılı Kanun'un disiplin
hükümleri uygulanmasında hukuka aykırı bir durum olmadığı ifade edilmiştir.
Disiplin soruşturmasının usule uygun olması ve fiiline karşılık gelen ceza ile
cezalandırılmış olması nedeniyle mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine
karar verilmesi gerektiği savunulmuştur.
20. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi
22/3/2018 tarihinde istinaf talebini kabul ederek mahkeme kararını kaldırmış ve
davayı kesin olarak reddetmiştir. Kararda yapılan soruşturma sonrasında
davacının etik ihlalde bulunduğunun sübuta erdiği belirtilmiştir.
21. Nihai karar 17/5/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 12/6/2018tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 657 sayılı Kanun’un “Disiplin cezalarının
çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller” kenar başlıklı 125.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
A- Uyarma : Memura, görevinde ve
davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir.
Uyarma cezasını gerektiren fiil ve
haller şunlardır:
...
e) Devlet memuru vakarına yakışmayan
tutum ve davranışta bulunmak,
..."
23. Anayasa Mahkemesinin 14/1/2015 tarihli ve E.2014/100,
K.2015/6 sayılı kararı ile iptal edilen 6528 sayılı Kanun’un 7. maddesi şu
şekildedir:
"4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun 53 üncü maddesinin (b) fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“b. Öğretim elemanları, memur ve diğer
personele uygulanabilecek disiplin cezaları uyarma, kınama, yönetim görevinden
ayırma, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması, üniversite öğretim
mesleğinden çıkarma ve kamu görevinden çıkarma cezalarıdır. Hangi fiillere
hangi disiplin cezasının uygulanacağı, bu bentte sayılan kişilerin disiplin
işlemleri ve disiplin amirlerinin yetkileri, Devlet memurlarına uygulanan usul
ve esaslar da göz önüne alınmak suretiyle Yükseköğretim Kurulunca
düzenlenir."
24. 2547 sayılı Kanun’un “Genel esaslar” kenar
başlıklı 53. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"
...
b. (Değişik: 2/12/2016 - 6764/26 md.)
Devlet ve vakıf yükseköğretim kurumlarının öğretim elemanlarına uygulanabilecek
disiplin cezaları uyarma, kınama, aylıktan veya ücretten kesme, kademe
ilerlemesinin durdurulması veya birden fazla ücretten kesme, üniversite öğretim
mesleğinden çıkarma ve kamu görevinden çıkarma cezalarıdır. (Ek
cümleler:15/4/2020-7243/7 md.) Öğretim elemanları dışında iş sözleşmesiyle
çalışan personel 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu ve iş sözleşmesi
veya toplu iş sözleşmesine tabidir. Memurlar hakkında ise 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun 125 inci maddesi uygulanır.
(1) (Değişik:15/4/2020-7243/7 md.)
Uyarma: Öğretim elemanına, görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması
gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir. Uyarma cezasını gerektiren fiiller
şunlardır:
...
c) Görevin tam ve zamanında
yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine
getirilmesinde, kayıtsızlık göstermek veya düzensiz davranmak.
..."
B. Uluslararası
Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"1. Herkes davasının, medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde
görülmesini isteme hakkına sahiptir...
2. Bir suç ile itham edilen herkes,
suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır."
26. Sözleşme'nin 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"1. Hiç kimse, işlendiği zaman
ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden
dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan
cezadan daha ağır bir ceza verilemez."
27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin
7. maddesinde yer alan "suç oluşturmayan eylem" ifadesinden ne
anlaşılması gerektiğini de Sözleşme'nin 6. maddesinde yer alan "suç ile
itham edilme" kavramına ilişkin olarak ortaya koyduğu üç kıstas ile
açıklamaktadır.
28. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında yer bulan "suç ile itham edilme" kavramının taraf
devletlerin iç hukuklarındaki karşılıklarından bağımsız, otonom bir yapıya
sahip olduğunu vurgulamaktadır (Adolf/Avusturya, B. No: 8269/78,
26/3/1982, § 30). Yine AİHM'e göre tek başına "itham" kavramı
da Sözleşme'nin anlamı dâhilinde anlaşılmalıdır. Bu kapsamda "itham"
kavramı yetkili makamlarca bir kişiye suç işlediği iddiasının resmî olarak
bildirimi şeklinde açıklanabilir. Böyle bir tanım aynı zamanda şüpheli
kişilerin sonuçlarından büyük ölçüde etkilendikleri durumları da içine alır (Deweer/Belçika,
B. No: 6903/75, 27/2/1980, §§ 42-46; Eckle/Almanya, B. No: 8130/78,
15/7/1982,§ 73).
29. AİHM, suç isnadını değerlendirirken üç kriter dikkate
almaktadır. Bunlar iç hukuktaki sınıflandırma, suçun türü ve cezanın
türü ile ağırlığıdır (Engel ve diğerleri/Hollanda [GK], B. No:
5100/71, 5101/71, 5102/71, 5354/72, 5370/72, 8/6/1976,§§ 82, 83).
30. AİHM'e göre birinci kriterin diğer kriterlere göre
göreceli olarak ağırlığı olsa da değerlendirme için birinci kriter ancak bir
başlangıç noktası oluşturur. Şöyle ki eğer taraf devletin iç hukuku bir eylemi
suç olarak nitelendirmiş ise bu, 6. maddenin kapsamının uygulanması bakımından
belirleyicidir. Ancak eğer ulusal hukukta böyle bir nitelendirme yok ise AİHM
yine de başvuru konusu edilen cezai sürecin ulusal sınıflandırmasının ötesine
bakacak ve maddi gerçeği inceleyecektir (Engel ve diğerleri/Hollanda, §
81).
31. Sözleşme'nin 6. maddesinin kapsamının uygulanmasını
belirleyecek daha önemli bir kriter olarak değerlendirilen (Jussila/Finlandiya
[BD], B. No: 73053/01, 23/11/2006) suçun türü kriteri ise şu
faktörlerin hesaba katılmasını gerektirmektedir:
i. Başvuruya konu cezai sürecin doğrudan -örneğin bir
meslek grubu gibi- belirli bir gruba mı yönelik olduğu yoksa herkes için
bağlayıcılığı olan genel bir etki mi yarattığı (Bendenoun/Fransa, B. No:
12547/86, 24/2/1994, § 47)
ii. Cezai sürecin kamu gücünü kullanan bir kamu otoritesi
tarafından yürütülüp yürütülmediği (Benham/Birleşik Krallık [BD], B. No:
19380/92, 10/6/1996, § 56)
iii. Cezai sürecin cezalandırıcı ya da caydırıcı bir
amacının bulunup bulunmadığı (Öztürk/Almanya [GK], B. No: 8544/79,
21/2/1984, § 53; Bendenoun/Fransa, § 47)
iv. Cezai sürecin sonunda öngörülen cezanın
uygulanmasının bir suç tespitine bağlı olup olmadığı (Benham/Birleşik Krallık,
§ 56)
v. Benzer cezai süreçlerin diğer taraf devletlerin
hukuklarında nasıl sınıflandırıldığı (Öztürk/Almanya, § 53)
32. Üçüncü ve son kriter cezanın türü ve ağırlığı
ise 6. maddenin uygulanma kapsamının belirlenmesinde cezai sürecin sonunda
öngörülen cezanın olası en yüksek miktarının da dikkate alındığını ortaya
koymaktadır (Campbell ve Fell/Birleşik Krallık, B. No: 7819/77, 7878/77,
28/6/1984, § 72; Demicoli/Malta, B. No: 13057/87, 27/8/1991, § 34).
33. AİHM'e göre Sözleşme'nin 6. maddesinin cezai süreçler
bakımından kapsamının belirlenmesinde Engel ve diğerleri/Hollanda başvurusuna
ilişkin kararda altı çizilen ikinci ve üçüncü kriterlerin birlikte uygulanması
gerekli değildir. Yine de her bir kriterin ayrı ayrı analizi üzerinden sonuca
varılamayan durumlarda kriterlerin kümülatif olarak değerlendirilmesine ilişkin
bir yaklaşım da benimsenebilir (Bendenoun/Fransa, § 47).
34. AİHM, söz konusu üç kriteri uygulayarak sonuca
ulaştığı disiplin işlemine karşı yapılan bir başvuruda (Çelikateş ve
diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 45824/99, 7/11/2000), kamu görevine giriş
ile kamu görevine son verilmesi şartlarına karşı yapılan bir başvuruda (Sidabras
ve Džiautas/Litvanya (k.k.), B. No: 55480/00 ve 59330/00, 1/7/2003) ve
anayasa ihlalleri nedeniyle cumhurbaşkanı aleyhine başlatılan itham sürecine
karşı yapılan bir başvuruda (Paksas/Litvanya [BD], B. No: 34932/04,
6/1/2011, §§ 64-69) şikâyetlerin Sözleşme'nin 6. ve 7. maddelerinin kapsamı
dışında kaldığı sonucuna varmıştır.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
35. Mahkemenin 16/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
36. Başvurucu, disiplin cezasının tesis edildiği tarihte Anayasa
Mahkemesinin 14/1/2015 tarihli kararı uyarınca cezanın dayanağı olan maddenin
iptal edildiğini belirtmiştir. Söz konusu maddenin iptal edilmiş olması
nedeniyle öğretim elemanlarına disiplin cezası verilebilecek yasal dayanak
kalmadığını ifade etmiştir. Kendisine yasal dayanağı bulunmaksızın uyarma
cezası verilmesi nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
37. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel
başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia
edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra
Sözleşme'nin ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına
da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan
hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir
(Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
38. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru
bağlamında Anayasa'nın 38. maddesine ilişkin inceleme yetkisi, anılan maddenin
norm alanına dâhil olan her türlü yaptırımı kapsayacak şekilde geniş olmayıp
Sözleşme çerçevesinde suç isnadı olarak nitelenebilen yaptırımlarla
sınırlı tutulmuştur. Diğer bir ifadeyle Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruda
Anayasa'nın 38. maddesi kapsamına giren her türlü yaptırımın değil sadece
Anayasa ile Sözleşme'nin ortak koruma alanına giren suç isnadı sayılan
yaptırımların anılan maddedeki güvenceleri ihlal edip etmediğini denetleme
yetkisini haizdir (D.M.Ç, B. No: 2014/16941, 24/1/2018, § 33).
39. Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kimse, işlendiği zaman yürürlükte
bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu
işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza
verilemez."
40. Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında "Kimse,
... kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz."
denilerek suçun kanuniliği, üçüncü fıkrasında da "Ceza ve ceza
yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." ifadesine yer
verilerek cezanın kanuniliği ilkesi getirilmiştir. Anayasa'nın 38.
maddesinde yer alan suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca, hangi
eylemlerin yasaklandığının ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir
kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi buna ilişkin Kanun'un
açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekir (D.M.Ç, § 35).
41. Uyuşmazlığın suç ve cezalara ilişkin olması, ihlal
iddiasının Sözleşme'nin 7. ve Anayasa'nın 38. maddesinin ortak koruma alanı
kapsamında değerlendirilebilmesinin ön şartıdır. Bu durumda bireysel başvuruya
konu somut olayda, disiplin cezasının ve sonuçlarının -suçlarda ve cezalarda
kanunilik ilkesine yönelik ihlal iddiası açısından- Anayasa ve Sözleşme'nin
ortak koruma alanı içinde yer alıp almadığı belirlenmelidir.
42. Anayasa'nın 38. maddesi uyarınca kanunun suç
saymadığı bir fiilden dolayı bir kimsenin cezalandırılamayacağına ilişkin kural
bağlamında "kanunun suç saymadığı bir fiil" ifadesiyle
kastedilenin Sözleşme'nin 6. maddesinde yer alan "suç ile itham
edilme" kavramına ilişkin ortaya konulan kıstaslar ile uyumlu olarak
açıklanması gerekmektedir.
43. Suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinden inceleme
yapılabilmesi için bir suç isnadının varlığı gerekir. Suç isnadının özerk bir
kavram olması nedeniyle bir isnadın Anayasa'nın 38. ve Sözleşme'nin 7. maddesi
kapsamında olup olmadığının tespiti amacıyla üç ayrı kriter kullanılmaktadır.
İlk olarak isnadın ulusal ceza mevzuatında suç olarak düzenlenip
düzenlenmediğine bakılmalı ve isnat edilen eylem, ulusal ceza mevzuatında suç
addedilmişse yapılan isnat diğer kriterlerin uygulanmasına gerek kalmadan suç
isnadı olarak kabul edilmelidir (B.Y.Ç., B. No: 2013/4554, 15/12/2015, §
31).
44. İsnada konu eylemin ulusal mevzuatta suç
addedilmediği durumlarda ise eylemin suç karakteri ve özelliği taşıyıp
taşımadığı ile eylem için öngörülen cezanın ağırlığı ve amacı dikkate
alınacaktır. Bu bağlamda disiplin hukuku çerçevesinde yapılan bir isnadın cezai
anlamda bir suç isnadı olup olmadığının belirlenmesinde disiplin cezasının
belirli bir grubu mu yoksa herkesi mi bağladığı, caydırma ve cezalandırma amacı
içerip içermediği, ilgili suçun ceza hukukunda yer alan suçlarla benzerlik
taşıyıp taşımadığı, uygulanan usullerin ceza hukuku alanındaki yargısal
usullere benzeyip benzemediği gibi faktörler dikkate alınacaktır (B.Y.Ç.,
§ 32).
45. Buna göre ceza hukuku anlamında suçun herkes
tarafından işlenebilmesi mümkün iken genellikle bir kurumun iç işleyişiyle veya
bir meslek grubunun faaliyetleriyle ilgili olan disiplin suçları belli sıfata,
mesleki unvana sahip kişiler tarafından işlenebildiğinden yalnızca belirli bir
grubu bağlamakta ve bu nedenle cezai anlamda suç niteliği taşımamaktadırlar.
Diğer taraftan disiplin hukuku kapsamında uygulanan bir yaptırımın ciddi
şekilde caydırıcı olması veya yaptırımın sonucunun belirli şartlar dâhilinde
-para cezasının ödenmemesi durumunda- hürriyeti bağlayıcı ceza ile
ilintilendirilmesi hâlinde mevzuatta disiplin suçu olarak düzenlenmiş olmasına
rağmen cezai anlamda bir suçun mevcut olduğu kabul edilebilir (B.Y.Ç., §
33).
46. Somut olayda başvurucu hakkında yürütülen disiplin
soruşturması sonucunda etik ihlali yaptığının tespit edilmesi üzerine uyarma
cezası ile cezalandırılmıştır. Derece mahkemelerince tartışılan verilen cezanın
niteliğinden ziyade cezanın 657 sayılı Kanun'a dayanılarak verilip verilemeyeceğidir.
Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında somut başvuru değerlendirildiğinde
başvurucuya isnat edilen etik ihlalinde bulunma eylemi 26/9/2004 tarihli
ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda ve ceza hukuku mevzuatında suç olarak
düzenlenmediği görülmektedir. Başvurucu, Uludağ Üniversitesinde öğretim elemanı
olarak görev yapmaktadır. Başvurucuya uygulanan disiplin yaptırımının mesleğin
yerine getirilmesine dair edimlere ilişkin bulunduğu açıktır. İsnat edilen
eylemlerin belirli bir meslek grubu tarafından gerçekleştirilmesinin mümkün
olduğu, bu meslek grubunda yer almayan kişileri ilgilendirmediği ve disiplin
yaptırımlarının hürriyeti bağlayıcı ceza sonucu doğurmadığı anlaşılmaktadır. Bu
nedenlerle başvurucuya yöneltilen isnadın disiplin hukuku alanında kaldığı ve
başvurunun bir suç isnadının karara bağlanmasına ilişkin bir uyuşmazlığı konu
edinmediği açıktır.
47. Bu durumda başvurucunun disiplin cezası ile
cezalandırılması işlemi ve bu yaptırımın sonuçlarının Anayasa'nın 38. maddesi
ile Sözleşme'nin 7. maddesinin ortak koruma alanı kapsamında dikkate
alınabilecek nitelikte olmadığının kabul edilmesi gerekmektedir.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine
ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 16/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.