TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALEXANDRA LIANA VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/20732)
|
|
Karar Tarihi: 13/1/2022
|
R.G. Tarih ve Sayı: 1/3/2022-31765
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Ayhan KILIÇ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Alexandra LIANA
|
|
|
2. Benjamin Schaller STEINER
|
|
|
3. Eric IRVING STEINER
|
|
|
4. Natalia STEINER HERCOT
|
|
|
5. Steiner Gayrimenkul Yatırım
ve Danışmanlık Ltd. Şti.
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Ramazan ARSLAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, özel kolleksiyona kayıtlı olan taşınmaz
kültür varlıklarının bedelsiz olarak müzeye tesliminin istenmesi nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 4/7/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular,
Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Gerçek kişi olan başvurucular 2007 yılında ölen
Y.E.S.nin çocukları ve mirasçılarıdır. Başvurucuların beyanına göre Y.E.S. nin
Türk ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) vatandaşlığı bulunmaktadır. Gerçek
kişi olan başvurucular Alexandra Liana Avusturya vatandaşı, Benjamin Schaller
Steiner ABD vatandaşı, Eric Irving Steiner ABD vatandaşı ve Natalia Steiner
Hercot Fransız vatandaşıdır. Beşinci başvurucu ise murislerinden kalan kültür
varlıklarıyla koleksiyonculuk faaliyetinde bulunmak üzere gerçek kişi
başvurucular tarafından kurulan bir tüzel kişiliktir.
A. Olayın Arka
Planı
9. Y.E.S., Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdürlüğünde
(Müdürlük) kayıtlı bir kültür varlığı koleksiyoncusudur. Y.E.S.nin
koleksiyonuna kayıtlı 300'ün üzerinde kültür varlığı bulunmaktadır. Başvurucuların
beyanına göre Y.E.S. 1990 yılında kendisi de koleksiyoncu olan Y.D.den kültür
varlığı niteliğinde bir taşınmaz satın almış ve bu taşınmazda koleksiyonculuk
faaliyetine başlamıştır. Başvurucuların beyanına göre Y.E.S. içindeki yedi
parça kültür varlığıyla birlikte evi satın almıştır. Y.E.S.nin
koleksiyonuna hiçbir zaman kaydedilmeyen söz konusu yedi parça kültür varlığı
evin duvarlarında süs unsuru olarak monteli bulunmaktadır. Y.D. de başvuru
dosyasından anlaşılamayan bir tarihte ölmüştür. Ayrıca anılan evde Y.E.S.nin
koleksiyonuna kayıtlı bulunmayan iki kültür varlığı daha bulunmaktadır.
10. Y.E.S.nin ölümünden sonra hiçbiri Türk vatandaşı
olmayan gerçek kişi başvurucular, Steiner Gayrimenkul Yatırım ve Danışmanlık
Limitet Şirketini (beşinci başvurucu) kurmuştur. Şirket 19/2/2014 tarihinde
koleksiyon izin belgesi alarak Müdürlük gözetiminde koleksiyonculuk faaliyetine
başlamıştır. Y.E.S.nin koleksiyonuna kayıtlı tüm kültür varlıkları Şirketin
koleksiyonuna aktarılmıştır.
11. 27/1/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu'na 4/2/2009 tarihli ve 5835 sayılı Kanun'un 4.
maddesiyle eklenen geçici 8. maddeyle 11/3/2005 tarihinden önce bir şekilde
koleksiyoncular tarafından edinilmiş ve bağlı bulunduğu müzedeki envanter
defterine kaydı yaptırılmış taşınmaz kültür varlıklarının koleksiyoncular
arasında hiçbir surette değiştirilemeyeceği ve satılamayacağı hükme bağlanmış,
bu taşınmaz kültür varlıklarından müze ve ören yerlerindeki eserlerin
bütünleyicisi olduğu tespit edilen parçalar ile müze koleksiyonlarını tamamlar
nitelikte olanları Kültür ve Turizm Bakanlığının bedelsiz olarak alma hakkının
saklı olduğu belirtilmiştir.
12. Müdürlük 20/8/2010 tarihli işlemle Y.E.S.nin
koleksiyonuna kayıtlı eserlerin veraset davası sonuçlanıncaya kadar yediemin
olarak Müze Müdürlüğüne teslim edilmesini gerçek kişi başvuruculara ihtar
etmiştir. Başvurucular bu işleme karşı Muğla 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme)
iptal davası açmıştır. Mahkeme 23/12/2011 tarihli kararla davayı reddetmiştir.
Kararın gerekçesinde, murisin Avusturya (Başvuru formunda ABD olarak
belirtilmiştir.) mirasçıların ise üç farklı ülke vatandaşı olması sebebiyle
veraset ilamı alınmasının gecikebileceği belirtilmiş ve bu nedenle devlet malı
niteliğindeki taşınır kültür varlıklarının yediemin olarak Müdürlüğe tesliminin
hukuka uygun olduğu ifade edilmiştir. Karar, Danıştay Ondördüncü Dairesinin
(Daire) 18/3/2014 tarihli kararıyla onanmıştır. Karar düzeltme istemi ise
Dairenin 26/11/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
13. Müdürlük 6/4/2011 tarihli işlemle Y.E.S.nin Y.D.den
satın aldığı yedi kültür varlığının on beş gün için bulunduğu yerden sökülerek
Müdürlüğe getirilmesini ihtar etmiştir. Gerçek kişi başvurucular bu işleme
karşı Muğla 2. İdare Mahkemesinde iptal davası açmıştır. Muğla 2. İdare
Mahkemesi 13/12/2011 tarihli kararıyla davayı incelemeksizin reddetmiştir.
Kararın gerekçesinde, dava konusu işlemin Muğla 1. İdare Mahkemesinde dava
konusu 20/8/2010 tarihli işlemin uygulanması mahiyetinde olduğu belirtilmiştir.
Karar, Dairenin 18/3/2014 tarihli kararıyla onanmıştır. Karar düzeltme istemi
de Daire tarafından 28/1/2015 tarihinde reddedilmiştir.
14. Müdürlük 7/12/2011 tarihli işlemle Y.E.S.nin evinin
duvarlarında yer alan ve taşınmaz kültür varlığı niteliğindeki yedi eserin
bulunduğu yerden alınarak Müdürlüğe getirilmesi için söz konusu adreste
çalışmalara başlanacağını, ayrıca müteveffanın koleksiyonuna kayıtlı diğer
eserlerin mirasçıların koleksiyoner belgesi alma işlemleri sonuçlanıncaya kadar
Müdürlüğe yediemin olarak teslim edilmesini ihtar etmiştir. Gerçek kişi
başvurucular bu işleme karşı Mahkemede dava açmıştır. Mahkeme 21/9/2012 tarihli
kararıyla davayı reddetmiştir. Ancak Mahkeme davanın kapsamının müteveffanın
koleksiyonuna kayıtlı diğer eserlerin Müdürlüğe yediemin olarak teslim
edilmesiyle sınırlı olduğunu kabul etmiştir. Mahkeme, yine başvurucuların
vatandaşlık durumuna atıf yaparak mirasçılık belgesi alınmasının uzaması
ihtimali nedeniyle kolleksiyonculuk belgesinin alınmasının da uzayabileceğini,
bu sebeple devlet malı niteliğindeki taşınır kültür varlıklarının yediemin
olarak Müdürlüğe tesliminin hukuka uygun olduğunu ifade etmiştir. Karar,
Dairenin 26/11/2015 tarihli kararıyla işlemin Y.E.S.nin evinin duvarlarında yer
alan yedi adet taşınmaz kültür varlığı eserin bulunduğu yerden alınacağı
ihtarıyla ilgili kısmı yönünden karar verilmediği gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozma kararına uyan Mahkeme 30/12/2016 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın
gerekçesinde, taşınmaz kültür varlığı niteliğindeki eserlerin koleksiyonlara
kaydettirilmesinin mümkün olmadığına vurgu yapılarak bunların yediemin olarak
Müdürlüğe teslim edilmesi yolunda işlem tesis edilmesinin hukuka uygun olduğu
belirtilmiştir. Kararda ayrıca yedi adet taşınmaz kültür varlığının Y.E.S.nin
koleksiyonuna kayıtlı olmadığına da işaret edilmiştir. Bu kararın sonraki
aşamalarıyla ilgili olarak dosyada herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
B. Bireysel
Başvuruya Konu Süreç
15. Müdürlük 14/12/2015 tarihli yazıyla Y.D.nin
koleksiyonunda kayıtlı yedi adet taşınmaz kültür varlığı ile Y.E.S.nin
koleksiyonunda kayıtlı diğer taşınmaz kültür varlıklarının Müdürlüğe teslim
edilmesini ihtar etmiştir. Söz konusu işlemde Dairenin 28/1/2015 tarihli karar
düzeltme kararına atıfta bulunularak Y.D.nin koleksiyonunda kayıtlı yedi adet
taşınmaz kültür varlığının Müdürlüğe teslimi gerektiğine ilişkin işleme dair
yargısal sürecin kesinleştiğinden söz edilmiştir. Yazıda mirasçıların Steiner
Gayrimenkul Yatırım ve Danışmanlık Limitet Şirketini kurdukları ve anılan
Şirketin 19/2/2014 tarihinde koleksiyonculuk belgesi alarak murislerinin
koleksiyonundaki kültür varlıklarıyla koleksiyonculuk faaliyetine başladığı
hatırlatılmış ancak 23/3/2010 tarihli ve 27530 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren Korunması Gerekli Taşınır Kültür ve Tabiat
Varlıkları Koleksiyonculuğu ve Denetimi Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) 7.
maddesinin (3) numaralı fıkrası karşısında taşınmaz kültür varlıklarının
koleksiyonculuk faaliyetine konu edilmesinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir.
16. Başvurucular bu işlemin iptali istemiyle 22/1/2016
tarihinde Mahkemede dava açmıştır. Dava dilekçesinde özetle şunlar ileri
sürülmüştür:
i. Murislerinin koleksiyonundaki eserlerin mirasçılık ve
komisyonculuk belgelerinin alınmasına kadar Müdürlüğe teslim edilmesi yolundaki
işlemlerle ilgili açılan davalar, anılan belgelerin alınmış olması sebebiyle
konusuz kalmıştır.
ii. Teslimi istenen eserlerin taşınmaz kültür varlığı
niteliğinde olduğunun ne şekilde belirlendiği izah edilmemiştir. Bilirkişi
incelemesi yaptırılması hâlinde bunların taşınmaz niteliğinde olmadığı
anlaşılacaktır. Eserler taşınmaz nitelikte olsa bile bunların iadesinin kanuni
dayanağı bulunmamaktadır. Müdürlük 23/3/2010 tarihli Yönetmelik hükmüne
dayanmış ise de murislerinin anılan eserleri edindiği 1990'lı yıllarda taşınmaz
kültür varlıklarının envantere kaydedilemeyeceğine ilişkin bir hüküm mevcut
değildir.
iii. 2863 sayılı Kanun'a 4/2/2009 tarihinde eklenen
geçici 8. maddede "bir şekilde" elde edilen taşınmaz kültür
varlıklarından bahsedilmiştir. Bu da 11/3/2005 tarihinden önce envanter
defterine kaydedilen taşınmaz kültür varlıklarının koleksiyoncularında
kalabileceğini göstermektedir.
iv. Müdürlük tarafından gerekçe gösterilen Yönetmelik
hükmü bütün taşınmaz kültür varlıklarının müzelere teslimini
gerektirmemektedir. Zira taşınmaz kültür varlıklarının özel mülkiyette
bulunması hukuken mümkündür. Nitekim 2863 sayılı Kanun'da buna imkân veren
hükümler mevcuttur.
v. Müdürlüğün hâlihazırda özel mülkiyette bulunan bir
kültür varlığına bedelini ödemeden el koyması mümkün değildir.
17. Davalı Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verilen
cevap dilekçesinde özetle şu hususlar ileri sürülmüştür:
i. Kültür ve Turizm Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığınca
hazırlanan 13/3/2009 tarihli raporda Y.D.nin envanterinde kayıtlı olan yedi
parça kültür varlığı incelenmiştir. Söz konusu raporda da tespit edildiği üzere
taşınmaz kültür varlığı niteliğindeki yedi eser sehven Y.D.nin envanterine
kaydedilmiştir. Ayrıca bunların el değiştirme işlemi Yönetmelik'in 12.
maddesine uygun olarak gerçekleşmemiştir. Gerçekte taşınmaz kültür varlığının
bir parçası olan eserlerin orijinallerinden koparılması onları taşınır kültür
varlığına dönüştürmez.
ii. Başvuruculardan defalarca söz konusu yedi parçanın
teslimi istendiği hâlde başvurucular bunun gereğini yerine getirmemiştir. Bunun
üzerine dava konusu işlemin tesis edilmesi ihtiyacı hasıl olmuştur.
iii. Başvurucuların 1990'lı yıllarda taşınmaz kültür
varlıklarının envantere kaydedilemeyeceği yolunda bir hüküm bulunmadığı iddiası
gerçeği yansıtmamaktadır. 2863 sayılı Kanun'un 6. ve 26. maddeleri dikkate
alındığında taşınır kültür varlıklarının envantere kaydedilmesine imkân
sağlandığı anlaşılmaktadır. Taşınmaz kültür varlıklarının özel müze ve
koleksiyonlarda bulundurulamayacağı hususunda mevzuat açık ve nettir. Nitekim
bu hususta mevzuatın yeterince açık olmadığı gerekçesiyle açılan davanın
reddine ilişkin ilk derece mahkemesi kararı Dairece onanmıştır.
iv. Y.E.S. ve Y.D.nin envanterlerinde bulunan eserler
sehven kaydedilmiş taşınmaz kültür varlığı niteliğindedir. Bu sebeple bunların
iadesi gerekmektedir. Müze görevlilerinin mevzuata yeterince hâkim olmaması
nedeniyle taşınmaz kültür varlıklarının özel koleksiyonlara kaydedildiğinin
tespiti üzerine 2863 sayılı Kanun'a 5835 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle geçici
8. madde eklenmiştir. Başvurucuların eserlerin taşınmaz kültür varlığı
niteliğinde olmadığı şeklindeki iddiaları bilinçli bir saptırmadır.
v. 2863 sayılı Kanun'un 6. maddesi uyarınca devlet malı
niteliğinde olan taşınmaz kültür varlıklarının özel mülkiyete geçmesi ve miras
yoluyla intikal etmesi mümkün değildir. Ayrıca başvurucuların Y.D.nin
koleksiyonuna kayıtlı ve Y.E.S.nin koleksiyonuna hiçbir şekilde kaydedilmeyen
yedi adet taşınmaz kültür varlığı üzerinde hak iddia etmeleri hukuken
olanaksızdır.
18. Mahkeme 12/5/2017 tarihli kararıyla davayı
reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, taşınmaz kültür varlıklarından kopmak ya da
ayrılmak sureti ile taşınır hâle gelen ve 2863 sayılı Kanun'un 6. maddesinde
örnekleme yoluyla sayılan parçaların koleksiyonculuk faaliyetine konu taşınır
kültür varlığı olarak nitelendirilmesine imkân bulunmadığı ifade edilmiştir.
Kararda, taşınmaz kültür varlığından ayrılan parçaların taşınır kültür varlığı
niteliği kazanacağının kabulünün eski eserlerin tahribatını ve beraberinde
ticaretini artırıcı bir etkiye yol açacağı belirtilmiştir. Kararda nihai olarak
taşınmaz kültür varlığı niteliğinde olması nedeni ile kolleksiyonculuk
faaliyetine konu edilmesi mümkün bulunmayan, devlet malı niteliğini haiz yedi
kültür varlığının duvarlarına monteli olduğu evin satışı ile birlikte özel
mülkiyete geçmesinin hukuken söz konusu olamayacağı vurgulanmış ve dava konusu
işlemin hukuka uygun olduğu açıklanmıştır.
19. Gerçek kişi başvurucular bu karara karşı istinaf
yoluna başvurmuştur. Tüzel kişi başvurucu ise istinaf yoluna başvurmamıştır.
İstinaf dilekçesinde esas itibarıyla dava dilekçesinde ileri sürülen iddialar
tekrarlanmıştır. İstinaf dilekçesinde ek olarak Mahkemenin kararının gerekçesiz
olduğundan yakınılmıştır. Dilekçede, Mahkemece hiçbir araştırma yapılmadan
eserlerin taşınmaz kültür varlığı niteliğinde olduğunun kabul edildiği
belirtilmiştir. Dilekçeye göre söz konusu yedi eser 2863 sayılı Kanun'un 23.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan taşınır kültür varlıklarındandır. Nitekim
Müdürlük de bunları taşınır kültür varlığı olarak tescil etmiştir.
20. Bu arada davalı idare 5/9/2017 tarihli dilekçe ile
açıklama talebinde bulunmuştur. Mahkeme 19/9/2017 tarihli kararla davalı
idarenin açıklama talebini kabul ederek hüküm fıkrasından önceki paragrafa
yaptığı eklemeyle Y.E.S.nin koleksiyonuna kayıtlı diğer kültür varlıklarının
tesliminin istenmesinde de hukuka aykırılık bulunmadığını açıklığa
kavuşturmuştur. Başvurucular 3/1/2018 tarihli dilekçe ile bu hususu bölge idare
mahkemesinin dikkatine sunmuş ve Mahkemenin davanın kapsamının ötesine
geçtiğini iddia etmiştir.
21. İzmir Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi
(Bölge İdare Mahkemesi) 10/4/2018 tarihli kararıyla istinaf istemini esastan ve
kesin olarak reddetmiştir. Bu karar 4/6/2018 tarihinde başvuruculara tebliğ
edilmiştir.
22. Başvurucular 4/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
23. Başvurucular temyiz yoluna da başvurmuştur. Temyiz
dilekçesinde, ilk derece mahkemesi ve istinaf kararlarının gerekçesiz
olduğundan, ayrıca Mahkemenin hükmün açıklanması kapsamında verdiği kararla
davanın kapsamını genişletecek şekilde hüküm kurduğundan şikâyet etmiştir.
Temyiz dilekçesindeki diğer iddialar önceki aşamalarda sunulan dilekçelerdekilerle
paralel niteliktedir. Bölge İdare Mahkemesi 2/8/2018 tarihinde temyiz istemini,
kararın kesin olduğu gerekçesiyle reddetmiştir. Kararda, bu karara karşı yedi
gün içinde temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.
24. Başvurucular, temyiz isteminin reddine ilişkin karara
karşı temyiz yoluna başvurmuştur. Temyiz istemini inceleyen Daire 27/12/2018
tarihli kararıyla gerçek kişi başvurucular yönünden temyiz istemini esastan
reddetmiş, tüzel kişi başvurucu yönünden ise Şirketin istinaf yoluna başvurmamış
olması sebebiyle incelemeksizin reddetmiştir. Daireye göre temyiz ancak istinaf
yoluna gidildikten sonra başvurulabilecek bir kanun yoludur. Bu nedenle istinaf
yoluna başvurmayan Şirketin temyiz isteminin incelenmesi mümkün değildir. Nihai
karar 22/5/2019 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
25. 2863 sayılı Kanun'un "Tanımlar ve kısaltmalar"
kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Tanımlar:
(1) 'Kültür varlıkları'; tarih öncesi
ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan
veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve
kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yer altında veya su altındaki
bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır.
...
(14) (Ek: 8/8/2011-KHK-648/41 md.)
'Taşınır tabiat varlıkları'; jeolojik devirlere ait olup, ender bulunmaları
nedeniyle olağanüstü özelliklere sahip yer üstünde, yer altında veya su altında
bulunan korunması gerekli taşınır tabii değerlerdir.
..."
26. 2863 sayılı Kanun'un "Devlet malı niteliği"
kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Devlete, kamu kurum ve
kuruluşlarına ait taşınmazlar ile özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve
tüzelkişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazlarda varlığı bilinen veya ileride
meydana çıkacak olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat
varlıkları Devlet malı niteliğindedir."
27. 2863 sayılı Kanun'un "Korunması gerekli
taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları" kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
"Korunması gerekli taşınmaz kültür
ve tabiat varlıkları şunlardır:
a) Korunması gerekli tabiat varlıkları
ile 19 uncu yüzyıl sonuna kadar yapılmış taşınmazlar,
b) Belirlenen tarihten sonra yapılmış
olup önem ve özellikleri bakımından Kültür ve Turizm Bakanlığınca
korunmalarında gerek görülen taşınmazlar,
c) Sit alanı içinde bulunan taşınmaz
kültür varlıkları,
d) Milli tarihimizdeki önemleri
sebebiyle zaman kavramı ve tescil söz konusu olmaksızın Milli Mücadele ve
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda büyük tarihi olaylara sahne olmuş binalar ve
tesbit edilecek alanlar ile Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kullanılmış evler.
Ancak, Koruma Kurullarınca mimari,
tarihi, estetik, arkeolojik ve diğer önem ve özellikleri bakımından korunması
gerekli bulunmadığı karar altına alınan taşınmazlar, korunması gerekli taşınmaz
kültür varlığı sayılmazlar.
Kaya mezarlıkları, yazılı, resimli ve
kabartmalı kayalar, resimli mağaralar, höyükler, tümülüsler, ören yerleri,
akropol ve nekropoller; kale, hisar, burç, sur, tarihi kışla, tabya ve
isihkamlar ile bunlarda bulunan sabit silahlar; harabeler, kervansaraylar, han,
hamam ve medreseler; kümbet, türbe ve kitabeler, köprüler, su kemerleri, su
yolları, sarnıç ve kuyular; tarihi yol kalıntıları, mesafe taşları, eski sınırları
belirten delikli taşlar, dikili taşlar; sunaklar, tersaneler, rıhtımlar; tarihi
saraylar, köşkler, evler, yalılar ve konaklar; camiler, mescitler, musallalar,
namazgahlar; çeşme ve sebiller; imarethane, darphane, şifahane, muvakkithane,
simkeşhane, tekke ve zaviyeler; mezarlıklar, hazireler, arastalar, bedestenler,
kapalı çarşılar, sandukalar, siteller, sinagoklar, bazilikalar, kiliseler,
manastırlar; külliyeler, eski anıt ve duvar kalıntıları; freskler, kabartmalar,
mozaikler, peri bacaları ve benzeri taşınmazlar; taşınmaz kültür varlığı
örneklerindendir.
Tarihi mağaralar, kaya sığınakları;
özellik gösteren ağaç ve ağaç toplulukları ile benzerleri; taşınmaz tabiat
varlığı örneklerindendir."
28. 2863 sayılı Kanun'un "Korunması gerekli
taşınır kültür ve tabiat varlıkları" kenar başlıklı 23. maddesi
şöyledir:
"Korunması gerekli taşınır kültür
ve tabiat varlıkları şunlardır:
a) (Değişik: 17/6/1987 - 3386/9 md.)
Jeolojik, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait, jeoloji, antropoloji, prehistorya,
arkeoloji ve sanat tarihi açılarından belge değeri taşıyan ve ait oldukları
dönemin sosyal, kültürel, teknik ve ilmi özellikleri ile seviyesini yansıtan
her türlü kültür ve tabiat varlıkları;
Her çeşit hayvan ve bitki fosilleri,
insan iskeletleri, çakmak taşları (sleks), volkan camları (obsidyen), kemik
veya madeni her türlü aletler, çini, seramik, benzeri kab ve kacaklar,
heykeller, figürinler, tabletler, kesici, koruyucu ve vurucu silahlar, putlar
(ikon), cam eşyalar, süs eşyaları (hülliyat), yüzük taşları, küpeler, iğneler,
askılar, mühürler, bilezik ve benzerleri, maskeler, taçlar (diadem), deri, bez,
papirus, parşümen veya maden üzerine yazılı veya tasvirli belgeler, tartı
araçları, sikkeler, damgalı veya yazılı levhalar, yazma veya tezhipli kitaplar,
minyatürler, sanat değerine haiz gravür, yağlıboya veya suluboya tablolar,
muhallefat (religue'ler), nişanlar, madalyalar, çini, toprak, cam, ağaç, kumaş
ve benzeri taşınır eşyalar ve bunların parçaları,
Halkın sosyal heyetini yansıtan, insan
yapısı araç ve gereçler dahil, bilim, din ve mihaniki sanatlarla ilgili
etnografik nitelikteki kültür varlıkları.
Osmanlı Padişahlarından Abdülmecit,
Abdülaziz, V. Murat, II. Abdülhamit, V. Mehmet Reşat ve Vahidettin ve aynı
çağdaki sikkeler, bu Kanuna göre tescile tabi olmaksızın yurt içinde alınıp
satılabilirler.
Bu madde kararına girmeyen sikkeler bu
Kanunun genel hükümlerine tabidir.
b) Milli tarihimizdeki önemleri
sebebiyle, Milli Mücadele ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna ait tarihi değer
taşıyan belge ve eşyalar, Mustafa Kemal ATATÜRK'e ait zati eşya, evrak, kitap,
yazı ve benzeri taşınırlar."
29. 2863 sayılı Kanun’un 26. maddesinin altıncı, yedinci
ve sekizinci fıkraları şöyledir:
"Gerçek ve tüzelkişiler, Kültür ve
Turizm Bakanlığınca verilecek izin belgesiyle korunması gerekli taşınır kültür
varlıklarından oluşan koleksiyonlar meydana getirebilirler.
Koleksiyoncular faaliyetlerini, Kültür
ve Turizm Bakanlığına bildirmek ve yönetmelik gereğince, taşınır kültür
varlıklarını envanter defterine kaydetmek zorundadırlar.
Koleksiyoncular, ilgili müzeye tescil
ettirerek, koleksiyonlarındaki her türlü eseri onbeş gün önce Kültür ve Turizm
Bakanlığına haber vermek şartı ile kendi aralarında değiştirebilir veya
satabilirler. Satın almada öncelik Kültür ve Turizm Bakanlığına aittir."
30. 2863 sayılı Kanun'a 5835 sayılı Kanun'un 4.
maddesiyle eklenen geçici 8. maddesi şöyledir:
"11/3/2005 tarihinden önce bir
şekilde koleksiyoncular tarafından edinilmiş ve bağlı bulunduğu müzedeki
envanter defterine kaydı yaptırılmış taşınmaz kültür varlıkları,
koleksiyoncular arasında hiçbir surette değiştirilemez ve satılamaz. Ancak bu
taşınmaz kültür varlıklarından; müze ve ören yerlerindeki eserlerin bütünleyicisi
olduğu tespit edilen parçalar ile müze koleksiyonlarını tamamlar nitelikte
olanları Kültür ve Turizm Bakanlığının bedelsiz olarak alma hakkı
saklıdır.."
31. 15/3/1984 tarihli ve 18342 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan mülga Korunması Gerekli Taşınır Kültür ve Tabiat Varlıkları
Koleksiyonculuğu ve Denetimi Hakkında Yönetmelik'in ilgili maddeleri şöyledir:
"Amaç
Madde 1 – Bu Yönetmeliğin amacı,
korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıklarına sahip olanlar ile
koleksiyoncuların uymaları zorunlu esasları ve bunların gözetim ve denetim
ilkelerini belirlemektir.
Kapsam
Madde 2 – Bu Yönetmelik, korunması
gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıklarına sahip olanlar ile
koleksiyoncuların uyması gereken işlemlerin esaslarını ve bunların hak ve
sorumluluklarını kapsar.
...
El değiştirme
Madde 12 – Koleksiyoncular, ilgili
müzeye tescil ettirerek koleksiyonlarındaki her türlü eseri on beş gün önce en
yakın müze müdürlüğüne haber vermek şartı ile kendi aralarında değiştirebilir
veya satabilir. Satın almada öncelik Bakanlığa aittir."
32. Yönetmelik'in ilgili maddeleri şöyledir:
" Amaç
MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı,
korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıklarına sahip olanlar ile
koleksiyoncuların uymaları zorunlu usul ve esaslar ile bunların gözetim ve
denetim ilkelerini belirlemektir.
Kapsam
MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik, korunması
gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıkları ile bunlara sahip olanları ve
koleksiyoncuları kapsar.
...
El değiştirme
MADDE 9 – (1) Koleksiyoncular,
koleksiyonlarındaki her türlü taşınır kültür ve tabiat varlığını on beş gün
önce bağlı olduğu müze müdürlüğüne haber vermek şartı ile kendi aralarında
değiştirebilir, Bakanlık denetimindeki özel müzelere ve koleksiyonculara
devredebilir veya öncelik Bakanlığa ait olmak üzere satabilirler.
(2) Kamu kurum ve kuruluşları, gerçek ve
tüzel kişiler satacakları eşya ve terekeler arasında bulunan veya yapacakları
müzayedelerdeki satışlara konu olan koleksiyonları, müzayedede satılacağını
ilan etmeden otuz gün önce müze müdürlüklerine haber vermeye ve göstermeye
mecburdurlar. Bu koleksiyonlar hakkında, 20/4/2009 tarihli ve 27206 sayılı
Resmî Gazete’de yayımlanan Korunması Gerekli Taşınır Kültür ve Tabiat
Varlıklarının Tasnifi, Tescili ve Müzelere Alınmaları Hakkında Yönetmelik
hükümlerine uygun olarak işlem yapılır. Bunlardan hazineye intikal etmiş olup
da müze koleksiyonlarına girmesi lüzumlu görülenler, 18/1/2007 tarihli ve 26407
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Taşınır Mal Yönetmeliği hükümlerine göre
Bakanlığa devredilir.
..."
B. Uluslararası
Hukuk
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1
No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve
mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse,
ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası
hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin,
mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin
ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadında,
mülkiyet hakkının kapsamı konusunda mevzuat hükümlerinden ve derece
mahkemelerinin bunlara ilişkin yorumundan bağımsız olarak özerk bir yorum
esas alınmaktadır (Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010, §
62; Anheuser-Busch Inc./Portekiz [BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, § 63;
Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya
[BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004, § 129).
35. AİHM, mülkiyet hakkına ilişkin Sözleşme'ye ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesinin mülkiyeti elde etme hakkını koruma altına almadığını
kabul etmektedir (Slivenko ve diğerleri/Letonya [BD], B. No: 48321/99,
23/1/2002, § 121; Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı/Türkiye, B. No: 34478/97,
9/1/2007, § 52).
36. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının
ancak müdahalenin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin anlamı
kapsamında bir mülk ile ilişkili olması durumunda ileri sürülebileceğini
belirtmektedir. Buna göre alacak haklarını da içeren mevcut mülk veya mal varlığı
yanında mülkiyet hakkının elde edilebileceği yönündeki en azından bir meşru
beklenti de mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya
[BD], B. No: 44912/98, 28/9/2004, § 35; Lihtenştayn Prensi Hans-Adam
II/Almanya [BD], B. No: 42527/98, 12/7/2001, § 83; meşru beklenti
kavramının ilk defa geliştirildiği kararlar için Pine Valley Developments
Ltd. ve diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87, 29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik
Krallık, B. No: 44277/98, 24/6/2003, § 35; Pressos Companía Naviera S.A.
ve diğerleri/Belçika, B. No: 17849/91, 20/11/1995, § 31).
37. AİHM içtihadında bir şeyin mülkiyete konu olabilecek
ekonomik bir değer ifade edip etmediği; bunun kişisel mülkiyete konu olup
olmadığı, devredilebilip devredilemeyeceği veya intikale konu olup olamayacağı
gibi bazı unsurlar dikkate alınarak belirlenmektedir (Smith Kline and French
Laboratories Ltd/Hollanda (k.k.), B. No: 12633/87, 4/10/1990; Lenzing
AG/Birleşik Krallık, B. No: 38817/97, 9/9/1998). AİHM, Anheuser-Busch
Inc./Portekiz kararında daha önce daireler tarafından verilen kararları ve
bu kararlardaki başvurucuların mülkiyet hakkı bağlamında yasal statüsünü
değerlendirdikten sonra başvurucu şirketin ticari marka tescili için başvuru
sahibi olarak yasal statüsünün mülkiyete ilişkin menfaate yol açtığı için -ek 1
No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamında bulunduğunu gösterdiğine işaret
etmiştir. AİHM, işarete ilişkin tescilin ve tescilin sağladığı yüksek korumadan
yararlanacağını ancak üçüncü tarafın meşru haklarını ihlal etmemesi koşuluyla
kesinleşeceğini, bu anlamda tescil başvurusuna ekli hakların şarta bağlı
olduğunu ifade etmiştir. Bununla birlikte tescil başvurusunda bulunduktan sonra
başvuru sahibi şirketin diğer ilgili maddi koşullar ve usul koşullarını yerine
getirmesi hâlinde ilgili mevzuat kapsamında incelenmesini beklemeyi hak edeceği
açıktır. Bu nedenle başvurucu şirket, belirli koşullar altında iptal
edilebilmelerine rağmen bir ticari markanın tescili başvurusu ile bağlantılı
olarak yasalara göre tanınan, mülkiyete ilişkin bir dizi hak kazanmaktadır.
AİHM, bu durumun mevcut davada ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesini uygulamayı
yeterli kıldığını ve mahkemenin başvuran şirketin meşru bir beklentiye
sahip olduğunu iddia edip edemeyeceğini değerlendirmesine gerek bırakmadığını
belirtmiştir (Anheuser-Busch Inc./Portekiz, §§ 66-78).
38. Beyeler/İtalya (B. No: 33202/96, 5/1/2000) kararına
konu olayda başvurucu bir koleksiyoncudan müzayedeci aracılığıyla ünlü ressam
Vincent Van Gogh'un bir tablosunu satın almıştır. Bu satış, ilgili mevzuat
çerçevesinde kamu makamlarına bildirilmiş ancak ilgili bakanlık iki aylık
zamanaşımı süresi içinde ön alım hakkını kullanmamıştır. Ancak başvurucunun bu
tabloyu yurt dışına satması engellenmiş ve kamu makamlarınca ön alım hakkı
çerçevesinde bu tablo satın alınmıştır. AİHM, İtalyan kanunlarına ve somut
olaydaki uygulamalara işaret ederek ön alım hakkı kullanılmadan önce bu tablo
yönünden mülkiyet hakkı kapsamında başvurucunun bir menfaatinin olduğunu ve
tablonun satışından ön alım hakkının kullanıldığı tarihe kadar bu tablonun
maliki olduğunun kamu makamlarınca tanındığını vurgulamıştır (Beyeler/İtalya,
§ 105).
39. AİHM, olayın karmaşıklığı ve başvurucunun hukuki
durumunun müdahalenin belirli bir kategori içinde değerlendirilmesini
önlediğini belirterek müdahaleyi mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin
genel kural çerçevesinde incelemiştir (Beyeler/İtalya, § 106). AİHM,
somut olayda zamanaşımı süresinden sonra da ön alım hakkının kullanılmasının
müdahaleyi kanunilik ölçütü yönünden öngörülemez ve keyfî olmasına yol açtığını
belirtmiştir. Bununla birlikte AİHM müdahalenin sonuçlarını ölçülülük
bağlamında incelemeyi tercih etmiştir (Beyeler/İtalya, §§ 109, 110).
Kararda, kültürel mirasın korunması yönündeki meşru amaca vurgu yapılmakla
birlikte kamu makamlarının zamanında harekete geçmemesi ve piyasa değerinin
altında tabloyu satın alması nedeniyle başvurucunun mülkiyet hakkı ile
müdahalenin taşıdığı kamu yararı arasındaki adil dengenin bozulduğu sonucuna
varılmıştır (Beyeler/İtalya, §§ 117-122).
40. Waldemar Nowakowoski/Polonya (B. No: 55167/11,
24/7/2012) kararında ise başvurucunun antika silah koleksiyonu mülkiyet hakkı
kapsamında görülmüştür. AİHM'e göre antika silah koleksiyonu yapan başvurucunun
koleksiyonunun müsadere edilmesi, başvurucunun bu konuda üzerine düşen gerekli
özeni yerine getirmediği söylenebilirse de ruhsatı bulunan diğer antika
silahların da koleksiyonun bozulmaması amacıyla müsadere edilmesi tazminat gibi
herhangi bir güvence ölçütü de sağlanmadığından ölçülü değildir (Waldemar
Nowakowoski/Polonya, §§ 44-58).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
41. Anayasa Mahkemesinin 13/1/2022 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
42. Başvurucular;
i. Türk ve Amerikan vatandaşlığı bulunan murislerinin
1990 yılında Y.D.den aldığı tarihî eser niteliğindeki evde koleksiyonculuk
faaliyetine başladığını ve 300'ün üzerinde kültür varlığının bulunduğunu
belirtmiştir. Murisin ölmesi üzerine koleksiyonundaki parçaların mirasçılara intikal
ettiğini ancak mirasçıların yabancı olması sebebiyle kültür varlığı
koleksiyoncusu sıfatını kazanamadıklarını, bu sebeple tüzel kişi başvurucu
Şirketi kurduklarını ifade etmiştir.
ii. Derece mahkemelerinin kararlarının gerekçesiz olması
sebebiyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin
bilirkişi incelemesi yaptırmadan eserlerin taşınmaz kültür varlığı olduğunu
kabul etmesinden yakınmıştır.
iii. Davanın konusu sadece Y.D.den alınan yedi kültür
varlığı olduğu hâlde Mahkemenin hükümden sonra verdiği tavzih kararında davanın
kapsamını genişleterek murislerinin diğer eserleri hakkında da karar verdiğini
öne sürmüştür.
iv. 2863 sayılı Kanun uyarınca özel kişilerin elinde
bulunan kültür varlıklarının ancak bedeli ödenerek müzelere alınabileceğini
savunmuştur. Miras hukukuna göre mülkiyetlerine geçen kültür varlıklarının
bedeli ödenmeksizin Müdürlüğe tesliminin istenmesinin mülkiyet hakkını ihlal
ettiğini iddia etmiştir.
43. Bakanlık görüşünde, beşinci başvurucunun istinaf yoluna
başvurmaması sebebiyle olağan başvuru yollarını tüketip tüketmediğinin
değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık, Y.E.S.nin koleksiyonuna
kaydedilmeyen yedi parça eser yönünden başvurucuların mağdur statüsünün
bulunmadığının tartışılması gerektiğini ifade etmiştir. Kültür varlıklarının
devlet malı niteliğinde olduğunu belirten Bakanlık, taşınmaz kültür varlıkları
için koleksiyonculuk izni verilmesinin mümkün olmadığı ve bunların satılmasının
ya da devredilmesinin de yasak olduğu gözetildiğinde mülkün var olup
olmadığının tartışılması gerektiğini vurgulamıştır. Bakanlık esas yönünden ise
müdahalenin kanuni dayanağının ve meşru amacının bulunduğunu, ölçülü olduğunu
ileri sürmüştür.
44. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında
esas itibarıyla başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
B. Değerlendirme
45. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras
haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz."
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların şikâyetinin özü, murislerinden kalan kültür varlığı
koleksiyonunun tazminatsız olarak Müdürlüğe teslimle yükümlü kılınmalarının
mülkiyet hakkını ihlal ettiğidir. Başvurucuların adil yargılanma hakkıyla
ilgili olarak ileri sürdüğü iddiaların mülkiyet hakkının usul güvenceleri
kapsamında incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Beşinci
Başvurucunun Olağan Başvuru Yollarını Tüketip Tüketmediği Sorunu
47. Başvurucu Şirketin mahkeme kararına karşı istinaf
yoluna başvurmamış olması sebebiyle Şirket yönünden olağan başvuru yollarının
tüketilip tüketilmediği meselesinin tartışılması gerekir.
48. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel
başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da
ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini
öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının
tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B.
No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 26).
49. Öte yandan başvuru yollarının tüketilmesi, çok katı
olarak uygulanması gereken mutlak bir kural değildir (Rasul Kocatürk [GK],
B. No: 2016/8080, 26/12/2019, § 38). Başvurucu, anayasal şikâyetiyle ilgili
olarak oluşturulmuş olağan başvuru yoluna bizzat başvurmamış veya başvursa bile
söz konusu anayasal şikâyetini açıkça ileri sürmemiş olsa dahi başvurucunun
anayasal şikâyeti anılan yargı merciinin önüne bir şekilde taşınmış ve ilgili
yargı mercii başvurucunun anayasal şikâyetiyle ilgili olarak değerlendirme
yapmışsa bu takdirde -bizzat başvurucu tarafından yapılması hâlinde farklı bir
sonuca ulaşılacağı ortaya konulmadıkça veya işin mahiyetinde bu durum
anlaşılmadıkça- olağan başvuru yolunun tüketildiğinin kabulü gerekir. Aksi
yaklaşım başvuru yollarının tüketilmesi kuralının amacıyla bağdaşmaz. Bireysel
başvurunun kabul edilebilirliği yönünden önemli olan husus bireysel başvuru
konusu anayasal şikâyetin olağan başvuru mercileri önünde tartışılmış
olmasıdır. Meselenin olağan başvuru mercii önüne başvurucu tarafından taşınması
önemli olmakla birlikte bunun bireysel başvuru açısından mutlak bir gereklilik
olarak yorumlanması aşırı katı ve şekilci bir yaklaşım olur. Bu sebeple bazı
hâllerde başvurucu dışındaki kişilerin müracaatı üzerine olağan başvuru
mekanizmalarınca değerlendirme yapılması hâlinde de başvuru yolunun
tüketildiğinin kabul edilmesi uygun olacaktır.
50. Somut olayda istinaf yoluna sadece gerçek kişi
başvurucular tarafından müracaat edilmiştir. Öncelikle somut olaydaki Şirketin
kuruluş amacının Türk vatandaşı olmamaları sebebiyle koleksiyonculuk yapmaları
mümkün bulunmayan başvurucuların, murislerinden kalan kültür varlıklarıyla
ilgili olarak koleksiyonculuk faaliyetinde bulunulması olduğu dikkate
alınmalıdır. Diğer bir ifadeyle Şirketin tek faaliyetinin miras yoluyla
başvuruculara intikal eden kültür varlıklarına ilişkin olarak koleksiyonculuk
faaliyetinde bulunulması olduğu hesaba katılmalıdır. Dolayısıyla Şirketin
envanterine kayıtlı kültür varlıkları ile başvurucular arasında sıkı bir
bağlantı bulunmaktadır. Öte yandan başvurucu Şirket istinaf yoluna başvurmamış
ise de bireysel başvuruda ileri sürülen tüm şikâyetler istinaf dilekçesinde
dile getirilmiş ve Bölge İdare Mahkemesi bu şikâyetleri inceleyerek istinaf
istemini esastan reddetmiştir. Başka bir deyişle başvurucunun tüm
şikâyetlerinin bunlar yönünden tüketilmesi zorunlu olağan başvuru mercii
tarafından incelendiği görülmektedir. Ayrıca bizzat beşinci başvurucunun
müracaat etmesi hâlinde Bölge İdare Mahkemesinin farklı bir sonuca ulaşacağına
inanılması için hiçbir neden bulunmamaktadır. Bu sebeple beşinci başvurucu
yönünden de olağan başvuru yollarının tüketildiği sonucuna ulaşılmıştır.
b. Gerçek Kişi
Başvurucuların Beşinci Başvurucunun Koleksiyonuna Kayıtlı Eserler Yönünden
Mağdur Statüsüne Sahip Olup Olmadığı Sorunu
51. Başvurucuların murisinin koleksiyonuna kayıtlı olan
kültür varlıkları, idari işlemin tesis edildiği tarihte başvurucular tarafından
kurulan Şirketin envanterine kayıtlıdır. Dolayısıyla bu parçalar -öncesinde
Y.E.S.nin envanterine kayıtlı olan parçalar- yönünden gerçek kişi
başvurucuların mağdur statüsünün bulunup bulunmadığı tartışılmalıdır.
52. 6216 sayılı Kanun’un "Bireysel başvuru
hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrası uyarınca bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler
tarafından yapılabilir.
53. Buna göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması
gerekmektedir. Bunlar, başvuruya konu edilen kamu gücü eylem veya işleminden ya
da ihmalinden başvurucunun güncel bir hakkı nedeniyle kişisel olarak
ve doğrudan etkilenmesidir. Bu çerçevede ortaya çıkan sonuç nedeniyle
başvurucunun mağdur olduğunu ileri sürmesi gerekir (Onur Doğanay,
B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).
54. Kural olarak tüzel kişilerin mal varlığına kamu makamlarınca
müdahale edilmesi hâlinde bu işlemin doğrudan mağduru şirket olup bireysel
başvurunun da şirket tarafından yapılması gerekir. Bununla birlikte istisnai
hâllerde şirket aleyhine tesis eden işlemden menfaati etkilenen kişiler de
şirket tüzel kişiliğinden ayrı olarak bireysel başvuruda bulunabilir.
55. Olayda öncesinde Y.E.S.nin koleksiyonuna kayıtlı olan
kültür varlıkları mirasçılar tarafından kurulan Şirketin envanterine 2014
yılında geçirilmiştir. Dolayısıyla kamu makamlarınca 14/12/2015 tarihinde tesis
edilen bireysel başvuru konusu işlemin mağdurunun Şirket olduğu
anlaşılmaktadır. Ayrıca Şirketin ortaklarının başvuru yapmasını haklı kılan
istisnai hâllerden biri de somut olayda mevcut değildir. Bu sebeple öncesinde
Y.E.S.nin koleksiyonuna kayıtlı olan kültür varlıkları yönünden gerçek kişi
başvurucular tarafından yapılan başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Diğer
Hususlar Yönünden
56. Başvurunun diğer kısmının açıkça dayanaktan yoksun
olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden
de bulunmadığı anlaşıldığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Mülkün Varlığı
i. Genel
İlkeler
57. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir
kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa
Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle
öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren
mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki
durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382,
16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
58. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan
mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her
türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, §
20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan
menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni
haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da
mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No:
2014/11441, 1/2/2017, § 60).
59. Mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul
edilen mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu
alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı
içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin
Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31; Mustafa Ateşoğlu ve
diğerleri, § 51).
60. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı
mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda
sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki
menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı
içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut
bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil
mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli
durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde
etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı
güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No:
2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478,
25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
61. Somut olayda mülkün varlığı bağlamında öncelikle
kültür varlıklarının özel mülkiyete konu olmasının mümkün olup olmadığı,
ardından da başvurucuların mülkiyetinin bulunup bulunmadığı hususlarının
tartışılması gerekir.
(1) Kültür
Varlıklarının Özel Mülkiyete Konu Olabilirliği Meselesi
62. 2863 sayılı Kanun'un 5. maddesinin birinci fıkrasında
devlete, kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlar ile özel hukuk hükümlerine
tabi gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazlarda varlığı bilinen
veya ileride meydana çıkacak olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür
ve tabiat varlıklarının devlet malı niteliğinde olduğu hükme
bağlanmıştır. Belirtilmelidir ki taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının devlet
malı niteliğinde olması bunların özel mülkiyete konu olmasına engel teşkil
etmemektedir. Nitekim 2863 sayılı Kanun'un çeşitli maddelerinde taşınır ve
taşınmaz kültür varlıklarıyla ilgili olarak maliklerin yetkilerini kısıtlayan,
devlete gözetim ve denetim yetkisi veren birtakım hükümler sevk edilmekle
birlikte bunların hâlihazırda özel mülkiyette bulunanların üzerindeki özel
mülkiyetin kalkmasını öngören veya kamu mülkiyetinde bulunanların özel
mülkiyete geçmesini engelleyen açık bir hüküm bulunmamaktadır. Kanun koyucu
kültür varlıklarının daha iyi korunabilmesi için bunlara devlet malı statüsü
vermiş ise de özel mülkiyeti yasaklamış değildir. Devlet malı niteliği özel bir
statü olup kamu mülkiyetini zorunlu kılmamaktadır. Devlet malı niteliğindeki
varlıklara ilişkin olarak birçok kanunda devlete geniş gözetim ve denetim
yetkisi bahşeden hükümler sevk edilmiştir. Devlet malı niteliğinde olma
devletin denetim ve gözetim yetkisini genişleten bu hükümleri harekete geçiren
bir statüden ibarettir. Dolayısıyla Türk hukuk sisteminde taşınır ve taşınmaz
kültür varlıklarının özel mülkiyete konu edilmesinin yasaklanmadığı
anlaşılmıştır.
(2) Başvurucuların
Mülkünün Bulunup Bulunmadığı
63. İkinci olarak başvurucuların bireysel başvuruya konu
kültür varlıkları üzerinde mülkiyet haklarının bulunup bulunmadığının
incelenmesi gerekir. Bu bağlamda öncesinde gerçek kişi başvurucuların murisinin
koleksiyonuna kayıtlı olan parçalar ile Y.D.nin koleksiyonuna kayıtlı
parçaların ayrı ayrı ele alınması gerekir.
(a) Öncesinde
Y.E.S.nin Koleksiyonuna Kayıtlı Eserler Yönünden
64. Başvurucuların murisinin koleksiyonuna kayıtlı olan
kültür varlıklarının mirasçılar tarafından kurulan Şirkete 2014 yılında
devredildiği ve Şirketin envanterine kayıtlı olduğu tartışmasızdır. Kamu
makamları bu eserlerin taşınmaz kültür varlığı olduğunu ve dolayısıyla özel
koleksiyonun parçası olamayacağını iddia ederek müzeye teslim edilmesi yolunda
işlem tesis etmiştir. Kamu makamlarının bu eserlerin özel mülkiyete konu
edilemeyeceği gerekçesine değil özel koleksiyonun parçası olamayacağı
gerekçesine dayandıkları not edilmelidir. Kamu makamlarının temel iddiası
taşınmaz kültür varlıklarından bir şekilde koparılan parçaların da taşınmaz
kültür varlığı niteliğinde olduğu, mevzuatın sadece taşınır kültür
varlıklarıyla ilgili olarak özel koleksiyonculuk faaliyeti yapılmasına müsaade
ettiği, bu durumda koleksiyona dâhil edilmesi mümkün olmayan taşınmaz kültür
varlıklarının müzeye teslimi gerektiği yolundadır. Başvurucu Şirket ise
öncelikle bu eserlerin taşınmaz kültür varlığı niteliğinde olduğunun ortaya
konulmadığını ileri sürmekte, bir an için aksi kabul edilse bile 1990'lı
yıllarda taşınmaz kültür varlıklarının koleksiyonculuk envanterine
kaydedilmesinin önünde kanuni bir engel bulunmadığını iddia etmektedir.
65. Başvurucu Şirket, eserlerin taşınmaz niteliğinde
olduğunun kamu makamlarınca ortaya konulamadığını ileri sürmekte ise de
bunların taşınmaz kültür varlıklarından bir şekilde kopan veya koparılan
parçalar olmadığı yolunda bir iddiası bulunmamaktadır. Başvurucu bu hususun
bilirkişi tarafından ortaya konabileceğini soyut olarak belirtmektedir.
Başvurucunun soyut nitelikteki bu iddiası kültür varlıkları konusunda uzman
olan kamu makamlarınca ulaşılan kanaatin keyfî ve temelsiz olduğundan
kuşkulanılması için yeterli görülmemiştir. Bu durumda öncesinde Y.E.S.nin
koleksiyonuna kayıtlı eserlerin taşınmaz kültür varlığı olduğunun kabulü
gerekir.
66. Öte yandan 2863 sayılı Kanun'un 26. maddesinin
altıncı, yedinci ve sekizinci fıkraları gözetildiğinde yalnızca taşınır kültür
varlıklarının özel koleksiyonculuk faaliyetine konu edilebileceği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla 2863 sayılı Kanun'un anılan hükmü karşısında
taşınmaz kültür varlıklarının koleksiyonculuk faaliyetine konu edilmesinin
mümkün olmayacağı açıktır. Esasen taşınmaz kültür varlıklarının mahiyeti
gözetildiğinde bunların koleksiyonculuk faaliyetine konu edilmesi de
düşünülemez.
67. Bununla birlikte taşınmaz kültür varlıklarının
mütemmim cüzü mahiyetinde olup bunlardan bir şekilde kopan veya koparılan
parçaların mahiyetiyle ilgili olarak bir dönem hukuki karmaşa yaşandığı
anlaşılmıştır. Taşınmaz kültür varlıklarından koparılan bu parçaların taşınır
kültür varlığı biçiminde işlem gördüğü ve somut olaydaki gibi özel
koleksiyonların envanterlerine kaydedildiği görülmüştür. Bu uygulamanın taşınmaz
kültür varlıklarının orijinal dokusuna zarar verdiğini gözlemleyen kanun koyucu
5835 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle 2863 sayılı Kanun'a eklenen geçici 8.
maddeyle özel bir düzenleme sevk etmiştir. Bu düzenlemeyle 11/3/2005 tarihinden
önce bir şekilde koleksiyoncular tarafından edinilmiş ve bağlı bulunduğu
müzedeki envanter defterine kaydı yaptırılmış taşınmaz kültür varlıklarının
koleksiyoncular arasında hiçbir surette değiştirilemeyeceği ve satılamayacağı
hükme bağlanmıştır. Ayrıca bu taşınmaz kültür varlıklarından müze ve ören
yerlerindeki eserlerin bütünleyicisi olduğu tespit edilen parçalar ile müze
koleksiyonlarını tamamlar nitelikte olanları Kültür ve Turizm Bakanlığının
bedelsiz olarak alma hakkının saklı olduğu belirtilmiştir.
68. Görüldüğü üzere anılan hüküm dahi 11/3/2005
tarihinden önce özel koleksiyonlara dâhil edilen taşınmaz kültür varlıkları
üzerindeki özel mülkiyeti otomatik olarak ortadan kaldırmamakta, sadece devir
ve satış yasağı getirmekte ve bunların bedelsiz olarak müzelere alma hususunda
idareye takdir yetkisi tanınmaktadır. Tüm bunlardan ortaya çıkan sonuç
11/3/2005 tarihinden önce taşınır kültür varlığı gibi kabul edilerek özel
koleksiyonlara kaydedilmiş bulunan taşınmaz kültür varlıklarının koleksiyon
sahipleri veya bunların mirasçıları yönünden mülk teşkil ettiğidir.
69. Somut olayda ihtilaf konusu eserlerin 11/3/2005
tarihinden önce Y.E.S.nin koleksiyonuna kayıtlı olduğu konusunda bir ihtilaf
bulunmamaktadır. Taşınmaz kültür varlığı niteliğindeki söz konusu eserlerin
kamu makamlarınca taşınır kültür varlığı olarak işlem gördüğü ve özel
koleksiyona kaydedildiği anlaşılmaktadır. Değinilen parçaların Y.E.S.nin
mirasçıları tarafından kurulan Şirketin mülkiyetine geçişinin usulüne uygun
olmadığına yönelik olarak kamu makamlarının bir iddiası da mevcut olmadığına
göre Şirketin öncesinde Y.E.S.nin koleksiyonuna kayıtlı olan kültür
varlıklarıyla ilgili olarak mülkiyet hakkına sahip olduğu sonucuna
varılmaktadır.
(b) Y.D.nin
Koleksiyonuna Kayıtlı Olan Yedi Eser Yönünden
70. Y.D.nin koleksiyonuna kayıtlı olan yedi adet kültür
varlığının durumunun da değerlendirilmesi gerekir. Sözü edilen yedi parçanın
Müdürlük kayıtlarına göre Y.D.nin koleksiyonuna kayıtlı olduğu ve hiçbir
dönemde Y.E.S.nin koleksiyonuna kaydedilmediği anlaşılmıştır. Başvurucuların da
aksi yönde bir iddiası bulunmamaktadır. Ancak başvurucular, bu parçaların
içinde bulunduğu ev ile birlikte 1990 yılında satın alınmakla murislerinin
mülkiyetine geçtiğini, dolayısıyla murisin ölümüyle de mirasçılara intikal
ettiğini savunmaktadır.
71. Anılan yedi eser Y.D.nin koleksiyonuna kaydedilmekle taşınır
kültür varlığı olarak işlem görmüştür. 2863 sayılı Kanun'un 1990 tarihinde
de yürürlükte bulunan 26. maddesinin sekizinci fıkrasında koleksiyoncuların
ilgili müzeye tescil ettirerek koleksiyonlarındaki her türlü eseri on beş gün
önce Kültür ve Turizm Bakanlığına haber vermek şartı ile kendi aralarında
değiştirebileceği veya satabileceği hükme bağlanmıştır. Buna göre taşınır
kültür varlıklarının koleksiyoncular arasındaki satışının geçerli olabilmesi
için Kültür ve Turizm Bakanlığına haber verilmesi ve satışın tescil ettirilmesi
gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Olayda ise başvurucular Y.D. ile Y.E.S.
arasındaki satış işleminin Kültür ve Turizm Bakanlığına bildirildiğini ve
tescil ettirildiğini ortaya koyamamaktadır. Bu durumda Y.D.nin koleksiyonuna
kayıtlı bulunan yedi parçanın mülkiyetinin usulüne uygun olarak Y.E.S.ye
devredildiğinin ve akabinde de mirasçılara intikal ettiğinin kabulü mümkün
değildir.
72. Bu durumda Y.D.nin koleksiyonuna kayıtlı bulunan yedi
parça yönünden başvurucuların mülkünün bulunduğu ortaya konulamadığından
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Müdahalenin Varlığı ve Türü
73. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas
eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına
müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş;
ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi
belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi
koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun
bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son
fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını
kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer
bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel
hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma
ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
74. Başvurucu Şirketin envanterine kaydedilen kültür
varlıklarının Müdürlüğe teslim edilmekle yükümlü kılınması mülkiyet hakkına
müdahale teşkil etmektedir. Başvurucunun koleksiyonunun müzeye devredilmesi
mülkten yoksun bırakılmasına yol açmaktadır. Bireysel başvuruya konu işlem
başvurucunun fiillerinin bir yaptırımı olarak tesis edilmediği de
gözetildiğinde müdahalenin mülkten yoksun bırakma biçimindeki ikinci kural
çerçevesinde incelenmesi gerekir.
c. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
75. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
76. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız
bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya
uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması
ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve
Afife Tarhan, § 62).
i. Kanunilik
77. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında,
mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği
belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda
öngörülmesi gerektiği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesi
de hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini temel bir ilke
olarak benimsemiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate
alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır (Ford Motor
Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).
78. Başvurucu Şirketin koleksiyonuna kayıtlı eserlerin
müzeye teslimi yolunda tesis edilen idari işlemin dayanağı olarak 5835 sayılı
Kanun'un 4. maddesiyle 2863 sayılı Kanun'a eklenen geçici 8. madde
gösterilmiştir. Anılan kural 11/3/2005 tarihinden önce bir şekilde
koleksiyoncular tarafından edinilmiş ve bağlı bulunduğu müzedeki envanter
defterine kaydı yaptırılmış taşınmaz kültür varlıklarından müze ve ören
yerlerindeki eserlerin bütünleyicisi olduğu tespit edilen parçalar ile müze
koleksiyonlarını tamamlar nitelikte olanlarının bedelsiz olarak alınması
konusunda Kültür ve Turizm Bakanlığına yetki tanımaktadır. Dolayısıyla
başvurucu Şirketin envanterine kayıtlı olan ve taşınmaz nitelikte olduğu kabul
edilen kültür varlıklarının bedelsiz olarak müzeye teslim edilmesi yönündeki
işlemin kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.
ii. Meşru Amaç
79. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet
hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı
mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması
imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının
kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir
sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır.
Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde
getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her
somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah, B.
No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239,
20/3/2014, §§ 28, 29).
80. Başvurucu Şirketin envanterindeki taşınmaz kültür
varlıklarının müzeye teslim etmekle yükümlendirilmesinin amacı bunların
korunmasıdır. Anayasa'nın 63. maddesinde devletin tarih, kültür ve tabiat
varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlama ödevi düzenlenmiştir. 2863
sayılı Kanun'un taşınmaz kültür varlıklarından koparılan parçaların
koleksiyonculuk faaliyetinde kullanılmasını yasaklayan hükümlerinin Anayasa'nın
63. maddesi kapsamında kamu otoritelerine yüklenen ödevden bağımsız olduğu
düşünülemez. Dolayısıyla başvuru konusu kültür varlıklarının müzeye teslimi
mecburiyeti getirilmesinin kamu yararına yönelik bir amacının bulunduğu
anlaşılmaktadır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
81. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk
devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun
gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir.
Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla
sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına
geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014).
82. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin amacı gerçekleştirmeye
elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından müdahalenin zorunlu
olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün
olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37,
5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §
38).
83. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasının yanında gerekli olması da gerekir. Gereklilik yukarıda
da belirtildiği üzere hakka müdahale teşkil eden birden fazla araç arasından
hakkı en az zedeleyen aracın seçilmesini ifade etmektedir. Hak ve özgürlüğü
sınırlayan tedbirlerden hangisi diğerlerine nazaran hakkın norm alanına daha az
müdahale edilmesi sonucunu doğuruyorsa o tedbirin tercih edilmesi gerekir.
Bununla birlikte hakka müdahale oluşturacak aracın seçiminde kamu
otoritelerinin belli ölçüde takdir payının bulunduğu da kabul edilmelidir. Zira
yetkili kamu makamları, öngörülen amaca ulaşılması bakımından hangi aracın
etkili ve verimli sonuçlar doğuracağına ilişkin olarak isabetli karar verme
noktasında daha iyi bir konumdadır. Özellikle alternatif aracın bulunmadığı
veya mevcut alternatiflerin öngörülen meşru amaca ulaşılması bakımından etkili
olmadığı ya da daha az etkili olduğu durumlarda kamu makamlarının araç seçimi
hususundaki tercih yetkisinin gereklilik kriterini sağlamadığının
söylenebilmesi için çok güçlü nedenlerin bulunması gerekir (D.C., B. No:
2018/13863, 16/6/2021, § 48).
84. Öte yandan mülkiyet hakkına yönelik müdahaleler
orantılı olmalıdır. Orantılılık, sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile
başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret
etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, amaç ile araç arasında adil bir
denge kurulmasını gerektirmektedir. Buna göre mülkiyet hakkına getirilen
sınırlamayla ulaşılmak istenen meşru amaç ve başvurucunun mülkiyet hakkından
yararlanmasındaki bireysel yarar arasında makul bir orantı kurulmalıdır.
Hedeflenen amaca ulaşıldığında elde edilecek kamusal yararla kıyaslandığında
sınırlama ile kişiye yüklenen külfetin aşırı ve orantısız olmaması gerekir (D.C.,
§ 49).
85. Seçilen aracın ulaşılmak istenen amaçla
kıyaslandığında bireye orantısız bir külfet yüklemiş olduğunun saptanması,
ihlal sonucuna ulaşılabilmesi için bazı hâllerde tek başına yeterli
olmayabilir. Kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların var olup
olmadığı da büyük önem taşımaktadır. Elverişli ve gerekli olduğu hükmüne
varılan aracın seçilmiş olması nedeniyle kişiye yüklenen aşırı külfeti
hafifleten hukuksal mekanizmalar mevcutsa bir ihlalin olmadığı sonucuna
varılabilir (D.C., § 50).
86. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olup
olmadığı değerlendirilirken başvurucunun ve idarenin kusurlarının bulunup
bulunmadığı da gözönünde bulundurulur. Bu bağlamda tarafların yasal
yükümlülüklerinin neler olduğu, bunların yerine getirilmesinde ihmalkârlık
gösterilip gösterilmediği ve ihmalin varlığının tespiti hâlinde bunun hukuka
aykırı sonucun doğmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı da dikkate alınır (D.C.,
§ 51).
87. Öte yandan idarenin iyi yönetişim ilkesine
uygun hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. İyi yönetişim ilkesi, kamu
yararı kapsamında bir konu söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun
zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini
gerektirir (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014,
§ 68; Ayten Yeğenoğlu, B. No: 2015/1685, 23/5/2018, § 44).
88. Anayasa Mahkemesi kamu makamlarının kamu yararı
bulunan hâllerde özel mülkiyette bulunan taşınmazların mülkiyetini tek taraflı
bir iradeyle kamuya geçirmelerinin anayasal olarak mümkün olduğuna ancak
başvurucunun mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında adil bir denge
kurulabilmesi için zararının tazminat veya başka yollarla telafi edilmesi
gerektiğine karar vermiştir (devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmaz
yönünden bkz. Hüseyin Akbulut ve Yusuf Akbulut, B. No: 2014/7643,
6/4/2017, § 32; orman niteliğindeki taşınmaz yönünden bkz. Ahmet Hilmi
Serter, B. No: 2014/10954, 17/11/2016, § 37).
89. Usule ilişkin güvencelerin varlığı orantılılık
değerlendirmesinde önemli bir rol oynayabilir. Bu bağlamda müdahalenin hukuka
aykırılığının ileri sürülebileceği veya müdahale nedeniyle oluşan maddi ve
manevi zararların tazmin edilmesinin istenebileceği hukuk yollarının olmaması
da bazı durumlarda kişiye yüklenen külfeti ağırlaştıran bir unsur olarak
görülebilir. Bu bakımdan kişinin hukuka aykırılık iddialarının bir mahkeme
tarafından etkili bir biçimde incelenmesi müdahalenin orantılılığı bakımından
ehemmiyet arz etmektedir (D.C., § 52).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
90. Olayda başvurucu Şirketin koleksiyonunda kayıtlı olan
taşınmaz kültür varlıklarının sehven envantere kaydedildiği belirtilerek
bunların müzeye teslimi yolunda idari işlem tesis edilmiştir. Taşınmaz kültür
varlıklarından koparılan parçaların korunması oldukça önemlidir. Dahası
bunların korunması Anayasa'nın 63. maddesiyle kamu makamlarına yüklenen bir
ödevdir. Kamu makamlarının bu koruma ödevini hangi yöntemle yerine
getireceklerine ilişkin olarak Anayasa herhangi bir sınırlama getirmemiştir.
Dolayısıyla bunların kamu mülkiyetine geçirilerek mi yoksa devletin geniş gözetim
ve denetimi altında olmak şartıyla özel mülkiyette bırakılarak mı korunması
gerektiği hususunda kanun koyucunun takdir yetkisinin bulunduğu kabul
edilmelidir.
91. 2863 sayılı Kanun incelendiğinde gerek taşınır
gerekse taşınmaz kültür varlıklarının özel mülkiyete konu edilmesinin
yasaklanmadığı görülmektedir. Bununla birlikte Kanun özel mülkiyette bulunan
kültür varlıklarıyla ilgili olarak maliklerin kullanım ve tasarruf yetkilerini
sınırladığı gibi devlete bunlar üzerinde geniş bir denetim ve gözetim yetkisi
de tanımıştır. Örneğin taşınır kültür varlıklarının özel mülkiyette tutma
biçimini koleksiyonculuk faaliyetiyle sınırlamıştır. Koleksiyonculuk belgesi
alınması koşuluyla taşınır kültür varlıklarının devletin gözetimi ve denetimi
altında özel mülkiyette bulundurulması mümkün hâle getirilmiştir. Bunun yanında
2863 sayılı Kanun'un 15. maddesinde taşınmaz kültür varlıklarından, 24. ve 25.
maddelerinde ise taşınır kültür varlıklarından uygun görülenlerin mülkiyetinin
anılan maddelerde öngörülen usul ve esaslar çerçevesinde kamuya geçirilmesine
de imkân sağlanmıştır.
92. Somut olaya konu eserler ise gerçekte taşınmaz kültür
varlıklarının parçası iken bir şekilde orijinallerinden kopmuş veya
koparılmıştır. Taşınmazların parçası olan bu tür kültür varlıkları bir dönem
taşınır kültür varlığı gibi işlem görmüş ve özel koleksiyonların envanterlerine
kaydedilmiştir. Danıştay Altıncı Dairesinin mahkeme kararında da atıfta
bulunulan kararında belirtildiği üzere taşınmaz kültür varlığından ayrılan
parçaların taşınır kültür varlığı niteliği kazanacağının kabulünün eski
eserlerin tahribatını ve beraberinde ticaretini artırıcı bir etkiye yol açacağı
düşüncesiyle kanun koyucu birtakım yasal düzenlemeler yapmıştır. Bu manada
11/3/2005 tarihinden sonrası için bunların taşınır mal gibi koleksiyonlara
kaydedilmesi kesin biçimde yasaklanmıştır. Bu tarihten öncesinde koleksiyonlara
kaydedilenler yönünden ise koleksiyoncular arasındaki devir ve satışlar
yasaklanmış, bunun yanında kamu makamlarına bunları bedelsiz olarak müzeye alma
yetkisi tanınmıştır. Olayda idarenin bedelsiz olarak müzeye alma yetkisini
kullandığı anlaşılmıştır.
93. Taşınmaz kültür varlıklarının bir parçası
mahiyetindeki kültür varlıklarının bedelsiz olarak müzeye alınmasının bunların
korunması amacının sağlanması için elverişli bir araç olduğu görülmektedir.
94. İkinci olarak belirtilen aracın gerekli olup olmadığı
incelenmelidir. Gereklilik, hedeflenen amaca ulaşılması için hakka en az
müdahale teşkil eden aracın seçilmesini ifade etmektedir. Somut olayda başvurucu
Şirketin koleksiyonuna kayıtlı bulunan eserlerin müzeye tesliminin istenmesinin
sebebinin bunların koleksiyoncusu tarafından iyi korunamaması değil gerçekte
taşınmaz kültür varlığının bir parçasını teşkil etmesi olduğu bir kez daha
anımsanmalıdır. Öte yandan 5835 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle 2863 sayılı
Kanun'a eklenen geçici 8. madde 11/3/2005 tarihinden önce bir şekilde
koleksiyoncular tarafından edinilmiş ve bağlı bulunduğu müzedeki envanter
defterine kaydı yaptırılmış taşınmaz kültür varlıklarının her durumda müzelere
aktarılması mecburiyeti getirmediğinin, bu konuda kamu makamlarına takdir
yetkisi tanıdığının vurgulanması gerekir.
95. Özel mülkiyette bulunan kültür varlıklarının bedelsiz
olarak müzelere teslim edilmek suretiyle özel mülkiyetin ortadan kaldırılması
oldukça ağır bir müdahaledir. Bu şekildeki ağır bir müdahalenin müstahak
görülebilmesi için son derece zorlayıcı nedenlerin bulunması gerekir. Salt
kültür varlıklarının korunması ihtiyacı -bunların başvurucuda kalması hâlinde
daha az korunacağı ortaya konulmadıkça- özel mülkiyetteki bir kültür varlığının
tazminatsız olarak kamu mülkiyetine geçirilmesini haklı hâle getirmez. Önceki
mevzuatın aslında bunların mülk edinilmesine müsaade etmediği ancak memurların
bilgi eksikliği sebebiyle bunların sehven özel koleksiyonların envanterlerine
kaydedildiği düşüncesi de tazminatsız nakli haklılaştırmamaktadır. 11/3/2005
tarihinden önceki mevzuatın taşınmazlardan kopan parçaların taşınır kültür
varlığı gibi muamele görmesine izin vermemesi anılan dönemde bunların
koleksiyoncularca edinilmiş olmasının kamu makamlarınca tanındığı gerçeğini
değiştirmemektedir. Kamu makamları taşınmaz kültür varlıklarının bütünleyicisi
olup bunlardan kopan parçaların özel koleksiyoncuların envanterine
kaydedilebileceği yolunda bir inancın oluşmasına kendi tutum ve davranışlarıyla
neden olmuştur. Kamu makamlarının eylemsizliği ve hatta aktif katkısı sebebiyle
oluşan hukuksal duruma güvenerek söz konusu kültür varlıklarını edinen
kişilerin bu güvenlerinin korunması gerekir.
96. Kuşkusuz bu durum taşınmaz kültür varlıklarının
parçasını oluşturan eserlerin kamu mülkiyetine geçirilemeyeceği anlamına
gelmemektedir. Ancak bunların tazminatsız olarak müzeye teslim
edilebilmesi için çok daha güçlü nedenlere ihtiyaç vardır. Somut olayda ise
kamu otoriteleri bunların korunması gereksiniminden başka bir neden
gösterememiştir. Dahası kamu makamları başvurucu Şirketin bunları gereği gibi
korumadığını ve müzeye teslimi hâlinde daha iyi korunacağını da iddia
etmemiştir. Bu koşullarda idarenin başvurucu Şirketin envanterine kayıtlı olan
kültür varlıklarının tazminatsız olarak müzeye teslim edilmesini haklılaştıran
bir sebep ortaya koyabildiğini kabul etmek güçtür.
97. Öte yandan mahkeme kararında açıklanan ihtilaf konusu
eserlerin taşınmaz kültür varlığı niteliğinde olması nedeni ile
kolleksiyonculuk faaliyetine konu edilmesinin mümkün olmadığı görüşünün de
yukarıda değinilen mevzuat karşısında sorunlu olduğu görülmektedir. 5835 sayılı
Kanun'un 4. maddesiyle 2863 sayılı Kanun'a eklenen geçici 8. madde dahi
11/3/2005 tarihinden önce koleksiyoncuların envanterlerine kaydedilenlerle
ilgili olarak oluşan mülkiyet durumunu kendiliğinden ortadan kaldırmamakta, bu
konuda idareye takdir yetkisi tanımaktadır. Dolayısıyla Mahkemenin mevzuatın
taşınmaz kültür varlığının koleksiyonculuk faaliyetine imkân sağlamadığı
yönündeki gerekçesinin ilgili ve yeterli olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
98. Bu koşullarda Şirketin koleksiyonuna dâhil olan
taşınmaz kültür varlıklarının tazminatsız olarak müzeye teslim edilmesi
biçiminde başvurucuya ağır külfet yükleyen bir aracın kültür varlığının
korunması amacına ulaşılması için en hafif müdahale teşkil eden araç
olduğu sonucuna ulaşılamamıştır. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin gereklilik kriterini karşılamadığı değerlendirilmiştir.
99. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
100. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
101. Başvurucular ihlalin tespit edilmesi, yeniden
yargılama yapılmasına ancak bu talebin kabul edilmemesi hâlinde fazlaya ilişkin
hakları saklı kalmak üzere 1.000.000 TL maddi, 1.000.000 TL manevi tazminata
hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
102. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
103. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi,
ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan, §§ 55, 57).
104. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından
ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul
hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin
yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir
yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı
mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
105. İncelenen başvuruda idarenin başvurucu Şirketin
koleksiyonuna kayıtlı olan kültür varlıklarının tazminatsız olarak müzeye
teslim edilmesini haklılaştıran bir sebep ortaya koyamaması nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlal idarenin
işleminden kaynaklanmıştır. Bununla birlikte derece mahkemeleri de bu ihlali
giderememiştir.
106. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Muğla 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekmektedir.
107. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç
ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin
başvurucu Şirkete ödenmesine, diğer başvurucular tarafından yapılan yargılama
giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Y.D.nin koleksiyonuna kayıtlı olan yedi eser
yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Şirketin koleksiyonuna kayıtlı olan eserler yönünden
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın gerçek kişi başvurucular
açısından kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Şirketin koleksiyonuna kayıtlı olan eserler yönünden
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvurucu Şirket açısından
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucu Şirketin koleksiyonuna kayıtlı olan eserler
yönünden Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Muğla
1. İdare Mahkemesine (E.2016/159, K.2017/922) GÖNDERİLMESİNE,
D. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucu Şirkete ÖDENMESİNE, diğer
başvurucular tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde
BIRAKILMASINA,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucu Şirketin
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 13/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.