TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KADİR SAVCI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/21119)
|
|
Karar Tarihi: 21/10/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Volkan ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Kadir SAVCI
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tam yargı davasının süre aşımından
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/7/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Çanakkale İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünde
şube müdürü olarak görev yapmakta iken 5/7/2013 tarihli işlemle aynı görev
unvanıyla Elâzığ iline atanmıştır.
9. Başvurucunun bu işleme karşı açtığı dava, Çanakkale
İdare Mahkemesinin (Mahkeme) 14/11/2013 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
Gerekçede, başvurucunun iş yerinde çalışanlar ile yaşadığı uyum sorunu ve
yapılan şikâyetlerin kamu hizmeti gerekleri dikkate alındığında görev yerinin
değiştirilmesi adına yeterli bir hukuki sebep oluşturduğu ifade edilmiştir.
10. Ret kararı, Danıştay Beşinci Dairesi tarafından
18/11/2014 tarihli kararla bozulmuştur. Bozma gerekçesinde, başvurucunun
atanmasına esas olan teftiş raporlarının bir başka işleme de esas olduğu, bu
işlemin kesinleşmiş bulunan yargı kararı ile iptal edildiği ve bu nedenle söz
konusu teftiş raporlarına dayanan atama işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı belirtilmiştir.
11. Bozma kararına uyan Mahkeme 13/2/2015 tarihli kararı
ile atama işlemini iptal etmiştir.
12. İptal hükmü, Danıştay Beşinci Dairesi nezdinde temyiz
ve karar düzeltme aşamalarından geçerek kesinleşmiştir. Başvurucunun sunduğu
belgelerden karar düzeltme talebinin reddine dair 9/3/2016 tarihli nihai hükmün
21/6/2016 tarihinde tebellüğ edildiği görülmektedir.
13. Başvurucu 22/6/2016 tarihinde Kültür ve Turizm
Bakanlığına verdiği dilekçe ile hukuka aykırılığı yargı kararı ile tespit
edilmiş işlem nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü maddi ve manevi zararın tazmin
edilmesini istemiş ancak talep 1/7/2016 tarihinde reddedilmiştir. Başvurucu
talebinin reddi üzerine 5/8/2016 tarihinde aynı Mahkemede tam yargı davası
açmıştır.
14. Mahkeme 20/10/2017 tarihli kararı ile davayı esastan
reddetmiştir. Gerekçede özetle, yargı kararı ile iptal edilen idari işlemin
tesisinde ve uygulanmasında idarenin tazminat sorumluluğunu gerektirecek kadar
ağır ve önemli bir hizmet kusurunun bulunmadığı ifade edilmiştir.
15. İzmir Bölge İdare Mahkemesi 1. Dava Dairesi (istinaf
mahkemesi) 5/6/2018 tarihli kararı ile başvurucunun itirazını ret hükmünün
gerekçesini değiştirmek suretiyle kesin olarak reddetmiştir. Değişik gerekçede
davanın süresinde açılmaması nedeniyle reddi gerektiği belirtilmiştir. Buna
göre, başvurucunun açtığı davanın 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 12. maddesi uyarınca iptal davası üzerine açılan tam
yargı davası niteliğinde olduğu, 9/3/2016 tarihinde kesinleşen iptal kararı
üzerine altmış gün içinde idari başvuru yapılmadığı veya dava açılmadığı,
dolayısıyla yasal sürenin geçirilmesinden sonra açılan davanın süresinde
olmadığı ifade edilmiştir.
16. Başvurucu, nihai kararı 25/6/2018 tarihinde tebellüğ
etmesinin ardından 2/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
17. 2577 sayılı Kanun'un "Dava açma süresi"
kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1.
Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda
ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı
bildirimin yapıldığı,
...
Tarihi izleyen günden başlar. "
18. 2577 sayılı Kanun'un "Üst makamlara
başvurma" kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
"1. İlgililer tarafından idari dava
açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya
yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan
makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye
başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.
2.
Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.
3.
İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi
yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba
katılır."
19. 2577 sayılı Kanun'un "İptal ve tam yargı
davaları" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
"İlgililer haklarını ihlal eden bir
idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan
doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte
açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması
üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde
verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan
dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası
açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma
hakları saklıdır."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 21/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu; iptal hükmünün kesinleşmesine ilişkin
kararın 21/6/2016 tarihinde gününde tebliğ edilmesinin ardından süresinde idari
başvuru yapılarak dava açıldığını, buna karşın davanın süre aşımı nedeniyle
reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
22. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti"
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, dava açma süresine dair hukuk kurallarının
ve somut olayın hatalı değerlendirildiği iddiasına ilişkin olduğundan başvuru
mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Hakkın
Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
25. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme)
yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım
Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156,
20/4/2017, § 34).
26. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak
arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve
özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan
en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından
görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden
faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının
tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının
sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B.
No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
27. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında
yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
28. Somut olayda tam yargı davasının süre aşımından
reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir
müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
29. Adil yargılanma hakkının görünümlerinden biri olan
mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması
mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa'nın
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen 13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
30. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması " kenar başlıklı 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ...
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
31. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini
teşkil edecektir.
32. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir
sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
33. Bu bakımdan öncelikle başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığının
incelenmesi gerekir.
34. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin
ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî
müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin
en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246,
6/2/2014, § 60).
35. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada
bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet
Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı
altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale
edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici
işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM
tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan
müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK],
B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
36. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının
da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik
taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun
sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve
diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı
olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir
kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK],
B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).
37. Bir uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarının ve
özellikle müdahalenin kanuni dayanağını oluşturan kanun hükümlerinin
yorumlanması derece mahkemelerinin takdirindedir. Derece mahkemelerince
mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağını oluşturduğu
ifade edilen hükümlerle ilgili olarak geliştirilen yorumların isabetli olup
olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bununla birlikte
derece mahkemelerinin yorumlarının kanunun açık lafzıyla çelişki içinde olduğu
veya kanun metni dikkate alındığında bireyler tarafından öngörülmesinin mümkün
olmadığı sonucuna ulaşıldığı hâllerde mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin
kanuni dayanağının bulunmadığı kanaatine varılması mümkündür (Ziya Özden, B.
No: 2016/67737, 19/11/2019, § 59).
38. Dosya içeriğinden; atama işleminin iptaline dair
hükmün kesinleşmesini sağlayan karar düzeltme isteminin reddine dair 9/3/2016
tarihli kararın başvurucuya 21/6/2016 tarihinde tebliğ edildiği ve başvurucunun
2577 sayılı Kanun'un 12. maddesinde öngörülen usul dahilinde 22/6/2016
tarihinde idari başvuru yaparak tazminat talebinde bulunduğu, istemin reddi
üzerine de 5/8/2016 tarihinde tam yargı davası açtığı anlaşılmaktadır.
39. İstinaf mahkemesi, 2577 sayılı Kanun'un 12. maddesi
uyarınca tam yargı davasını süre aşımı yönünden reddederken iptal hükmünü
kesinleştiren karar düzeltme isteminin reddine dair kararın verildiği
tarihi dava açma süresinin başlangıcına esas almıştır. Davanın süre aşımından
reddedilmesi bu belirlemeye dayanmaktadır (bkz. § 15).
40. 2577 sayılı Kanun'da, sürelerin yazılı bildirimle
başlayacağı ve iptal kararı üzerine açılacak tam yargı davalarında da kanun
yoluna başvurulması hâlinde bu kararın tebliği üzerine dava açma
süresinin işlemeye başlayacağı yoruma yer bırakmayacak şekilde açıkça ifade
edilmiştir (bkz. §§ 17-19).
41. Başvuru konusu olayda dava açma süresinin
başlangıcına ilişkin açık bir kanun hükmü bulunmaktadır ve bu hükme verilecek
olağan anlam bellidir (bkz. § 40). Ancak istinaf mahkemesi, açık olan kanun
hükmüne olağanın dışında farklı bir anlam vererek iptal hükmünü kesinleştiren
kararın tebliğ edildiği tarih yerine kararın verildiği tarihi esas alarak dava
açma süresini belirlemiştir. Kararda bu olağan dışı uygulamanın yerleşik bir
içtihada dayandığı yönünde bir belirleme olmadığı gibi başvurucunun
kesinleşmeyi sağlayan kararı, verildiği tarih olan 9/3/2016 tarihinde öğrendiği
veya tebellüğ ettiği yönünde bir saptama da bulunmamaktadır.
42. Bu bağlamda; istinaf mahkemesinin, iptal ve tam yargı
davalarına ilişkin süreyi belirleyen açık kanun hükmünü olağan anlamının
dışında, öngörülemez bir şekilde yorumlayarak verdiği kararla mahkemeye erişim
hakkına yaptığı müdahalenin kanunilik unsurunu taşımadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden
yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya
üzerinden karar verir.”
45. Başvurucu, yeniden yargılama yapılması talebinde
bulunmuştur.
46. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
47. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise
öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale
neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
48. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer
hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden
yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu
öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı
olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın
yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama
sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
49. İncelenen başvuruda mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
50. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan
benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216
sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama
sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan
mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun
yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Çanakkale İdare Mahkemesine (E.2016/738, K.2017/1371) GÖNDERİLMESİNE,
D. 294,70 TL harçtan oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 21/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.