TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BEYZA GÜMÜŞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/21003)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Tuğba TUNA IŞIK
|
Başvurucular
|
:
|
1. Beyza GÜMÜŞ
|
|
|
2. Faysal ÜZEYİROĞLU
|
|
|
3. Kamil ERCAN
|
|
|
4. Mehmet ÜZÜMLÜOĞLU
|
|
|
5. Mustafa BAYKAN
|
|
|
6. Şenal OSKAY
|
|
|
7. Şükrü EVKURAN
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Kenan MUTLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, kırma-eleme tesisi ve kireç fabrikası
kapasite artırımı projesine ilgili idarece verilen çevresel etki
değerlendirmesi raporu ve çevresel etki değerlendirmesi olumlu kararının
iptali istemiyle açılan davanın süre yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 19/6/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Muğla'nın Merkez ilçesi, Orhaniye Mahallesi,
Karabağlar Yolu mevkii civarında kırma-eleme tesisi kapasite artırımı projesi
hakkında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (İdare) tarafından 13/3/2012 tarihinde çevresel
etki değerlendirmesi (ÇED) raporu ve ÇED olumlu kararı
verilmiştir.
9. Karar, Muğla Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü
(İl Müdürlüğü) ilan panosunda 9/4/2012-24/4/2012 tarihleri arasında ilan
edilmiştir.
10. Başvurucular karardan 25/4/2017 tarihinde haberdar
olduklarını ileri sürmüşler ve anılan kararın iptali talebiyle Muğla 1. İdare
Mahkemesinde (Mahkeme) 15/5/2017 tarihinde dava açmışlardır.
11. Mahkeme 22/9/2017 tarihli kararıyla davaya konu
işlemin iptaline karar vermiştir. Karar gerekçesinde, aynı konuda açılan bir
başka davada Mahkemenin 16/12/2016 tarihli kararı ile 26/1/1939 tarihli ve 3573
sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Araştırılması Hakkında Kanun
uyarınca zeytinlik sahalarına 3 km'den daha kısa mesafede kurulması mümkün
olmayan tesislerden olan kireç sanayi ve kırma-eleme tesisi için kapasite
artırımı projesine yönelik verilen dava konusu ÇED olumlu kararında
hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptal kararı verildiği, dolayısıyla
öncesinde hukuka aykırılığı tespit edilen dava konusu ÇED raporu ve ÇED
olumlu kararının iptali gerektiği sonucuna varıldığı belirtilmiştir.
12. Davalı İdarenin temyiz istemi sonucunda Danıştay Ondördüncü
Dairesi (Daire) 19/2/2018 tarihli kararıyla Mahkeme kararının bozulmasına,
davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddine kesin olmak üzere karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde, dava açma süresinin başlangıcı olarak dava
konusu ÇED olumlu kararının ilan edildiği tarihin esas alınması
gerektiği vurgulanmıştır. Dava konusu işlemin Muğla Valiliği Çevre ve
Şehircilik İl Müdürlüğünce 9/4/2012-24/4/2012 tarihleri arasında ilan edildiği,
24/4/2012 tarihinden itibaren altmış gün içinde en geç 23/6/2012 tarihinde dava
açılması gerekirken 15/5/2017 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle
esasının inceleme olanağı bulunmadığı ifade edilmiştir.
13. Nihai karar başvuruculara 30/5/2018 tarihinde tebliğ
edilmiş, başvurucular 19/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
14. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Demirdöven
Köyü Tüzel Kişiliği ve diğerleri, B. No: 2014/14359, 25/12/2018, §§ 20-24,
28-32.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 19/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
16. Başvurucular; kapasite artırımı yapılan tesis
yakınında mülklerinin olduğunu, tesisin 1969 yılından itibaren faaliyette
bulunduğunu ve kapasite artırımının bir vatandaşın dışarıdan anlayabileceği bir
durum olmadığını belirtmişlerdir. Dava konusu işleme dair ilanın sadece İl
Müdürlüğü panosunda yapıldığını ve başka hiçbir tebligat veya duyuru
yapılmadığını, anılan ilanın dava açma süresi ve yerini göstermemesi sebebiyle
tebligat hükmünde olmadığını, kapasite artırımının çevreye zarar verdiğini ve
davayı işlemden haberdar oldukları tarihten itibaren süresinde açtıklarını
belirtmişlerdir. Başvurucular yukarıda yer verilen sebeplerle adil yargılanma,
sağlıklı bir çevrede yaşama, maddi ve manevi varlığın korunması haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
17. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti"
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özü, açtıkları davanın süre aşımından
reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesidir. Bu itibarla
belirtilen ihlal iddiası adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan
mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Hakkın
Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
20. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme)
yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım
Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156,
20/4/2017, § 34).
21. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak
arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve
özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan
en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından
görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden
faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının
tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının
sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B.
No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
22. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
23. Somut olayda idari işlemin iptali istemiyle açılan
davanın süre aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle
başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu
görülmektedir.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
24. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ...
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
25. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
26. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, haklı bir
sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
27. Başvurucuların idari işlemin iptali istemiyle
açtıkları davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin derece
mahkemesi kararının 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 7. ve 8. maddelerine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut
olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni
dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
28. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının
ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem
ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel
ifadesiyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna
işaret etmiştir (ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No:
2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714,
26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik
İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354,
9/11/2017, § 52).
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
29. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak
Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan
sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede
zorlaştırmaması gerekir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya
fiilî sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, §
52).
30. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken
yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten
kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan
kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil
Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen
dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış
uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava
açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).
31. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an
da mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük
önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava
açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle
yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun
ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin
belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa
Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten
itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının
mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir
(Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 46). Bu kapsamda dava açma
süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve
somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin
bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız
kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban, § 66).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
32. Başvurucular, dava açma süresinin başlangıcı olarak
davaya konu işlemin İl Müdürlüğü ilan panosunda ilan edildiği tarihin
(24/4/2012) esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet
etmektedir.
33. 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesinde belirtilen dava
açma süresinin yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı
belirtilmiştir. Söz konusu hükmün amacı idari işlemlerin idare tarafından
ilgililere açık ve anlaşılır biçimde duyurulması ve bu işlemlere karşı idari
yollara veya dava yoluna başvurmalarına olanak sağlamaktır. Dava açma süresinin
başlangıcı olarak ilgililere yazılı bildirim yapılması esas olsa da bazen
işlemin niteliği veya işlemin muhatabının sayısının çokluğu sebebiyle yazılı
bildirim olmamasına rağmen dava açma süresinin başladığı kabul edilebilir.
Yazılı bildirimin yapılmadığı ve dava açma süresinin başladığının kabul
edildiği bu hâllerde de idare tarafından ilgililerin dava açma haklarını kullanabilmeleri
için en uygun vasıtaların kullanılmış olması gerekir. İdare tarafından yapılan
bildirime ilişkin vasıtanın dava açma süresini başlatır nitelikte olup
olmadığını belirlerken kullanılan ölçütün işlem sahibi idareyi de ağır bir
külfet altında bırakır nitelikte olmamasına dikkat edilmelidir.
34. Anayasa Mahkemesi benzer bir başvuruda çevresel etki
değerlendirmesine ilişkin mevzuatta; gerçekleştirilmesi planlanan projenin ÇED
süreci hakkında, projeden etkilenecek veya etkilenmesi muhtemel halkın yaşadığı
yer veya yerlerde ilan yapılmasının öngörüldüğünü, bu ilan ile kararın yöre
halkına duyurularak kişi ve kurumların süreç hakkında bilgilendirilmesinin
amaçlandığını ifade etmiştir (Egeçep Derneği ve diğerleri, B. No:
2015/4453, 3/7/2018, § 40). Dolayısıyla ÇED olumlu kararı verildikten
sonra yöre halkına yapılacak bilgilendirmenin halkın haberdar olmasını
sağlayacak şekilde yapılması gerekmektedir.
35. Olay tarihinde yürürlükte olan Çevresel Etki
Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin 14. maddesinde ÇED kararlarının uygun araçlarla
halka duyurulması gerektiği düzenlenmiştir. 25/11/2014 tarihli ve 29186 sayılı
Resmi Gazete'de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin 14.
maddesinin (y) bendine göre askıda ilan tanımının valilik, kaymakamlık ve
muhtarlık binaları veya köy odasında bulunan askı ilan yerlerinde yapılan
duyuru olduğunu ifade etmekle halkın idari işlemden haberdar olmasına yönelik
araçların belirlendiği görülmüştür. İdarenin ilan vasıtalarını tercih etmede
halkın daha sık irtibatta bulunduğu ve işlemden haberdar olma kapasitesinin
yüksek olduğu yerleri öncelikle tercih etmesinin işleme karşı dava açma
süresinin başlatılması bakımından önemli olduğu belirtilmelidir.
36. Somut olayda ÇED olumlu kararının İl Müdürlüğü
panosuna asılması ile yetinildiği tespit edilmiştir. Panoya asma yöntemi
dışında kapasite artırımına gidilen tesisin bulunduğu aynı mahallede yaşayan
yöre halkının konudan haberdar olmasını sağlayacak başkaca herhangi bir yönteme
başvurulduğuna ya da başvurucuların karardan bir şekilde haberdar olduklarının
kabulünü haklı kılan bir neden bulunduğuna dair herhangi bir bilgi ya da belge
bulunmamaktadır.
37. Bu bağlamda kapasite artırımı yapılan tesis ile aynı
yörede mülkleri bulunan başvurucuların sadece İl Müdürlüğü ilan panosunda
yayınlanan ÇED raporu ve ÇED olumlu kararını takip ederek ilan
tarihinden itibaren dava açmalarını beklemenin hukuki güvenlik ve belirlilik
ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde olmadığı kanaatine
varılmıştır. Bu bakımdan başvurucuların dava açma süresinin başvurucuların
henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar
çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir
dönemde işletilmeye başlaması, mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleyi
ölçüsüz kılmaktadır.
38. Bu açıklamalar çerçevesinde Daire tarafından
başvuruya konu somut olayın koşulları çerçevesinde herhangi bir değerlendirme
yapılmaksızın, uygun araçlarla ilân edilmeyen işlemin salt ilan tarihi esas
alınarak 60 gün içinde dava açılmadığı gerekçesiyle davanın süresinde
olmadığına dair yapılan yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik
katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkını
kullanmasını aşırı derecede güçleştirdiği tespit edilmiştir.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Yıldız SEFERİNOĞLU bu görüşe katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
41. Başvurucular, yargılamanın yenilenmesi talebinde
bulunmuşlardır.
42. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
43. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
44. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
45. İncelenen başvuruda idari işlemin iptali istemiyle
açılan davanın süre yönünden reddedilmesi nedeniyle davanın esasının
incelenememesi nedeniyle adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla
ihlalin Daire kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
46. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Danıştay Ondördüncü Dairesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin
başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Yıldız SEFERİNOĞLU'nun karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Muğla 1. İdare Mahkemesine (22/9/2017 tarihli ve E.2017/760, K.2017/1663)
GÖNDERİLMESİNE,
D. 294,70 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılması
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 19/11/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Somut olayda idari işlemin iptali istemiyle açılan
davanın süre aşımından reddedilerek uyuşmazlığın esasının incelenmemesi
nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin
bulunduğu görülmektedir.
"Derece mahkemesinin ÇED raporu ve ÇED olumlu
kararının öğrenilmesine ve değerlendirilmesine imkan tanımayan nitelikteki ilan
tarihini esas alarak dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun
başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu
yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkını kullanmasını aşırı derecede güçleştirdiği
gerekçesiyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine" dair
çoğunluk görüşüne katılmamaktayım. Şöyle ki;
Olay tarihinde yürürlükte olan Çevresel Etki
Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin 14. maddesinde ÇED kararlarının uygun
araçlarla halka duyurulması gerektiği düzenlenmiştir. Somut olayda
İdarenin, ilan vasıtası olarak il müdürlüğü panosuna asılması şeklinde
yapılmasını tercih ettiği anlaşılmaktadır. ÇED olumlu raporunun sadece il
müdürlüğünün divanhanesinde ilan edilmiş olması söz konusu Yönetmelik açısından
yeterlidir. Kaldı ki yetersiz olduğu kabul edilse bile, bu ilandan tam 6,5
yıldan fazla bir süre sonra açılan dava açısından bu ilanın tamamen yok
sayılarak, sınırsız bir dava açma imkanı oluşturulması hukuki belirsizlik ve
güvensizlik oluşturmaktadır.
İlgili işletme sahipleri ÇED raporuna istinaden
işletmelerinde kapasite artırımına gitmek suretiyle ilave yatırım ile değişim
gerçekleştirmişlerdir. Başvurucular, kapasite artırımının dışardan
anlaşılmasının mümkün olmadığını dile getiriyorlar, buna karşın kapasite
artırımının çevreye olumsuz etkilerinin olacağını dile getirmeleri de ayrıca
bir çelişkili durumdur.
İlanın yetersiz olduğu kabul edilse dahi, en geç
23/06/2012 tarihinde açılması gerekirken, 15/05/2017 tarihinde açılan bir
davayı makul gösterecek bir gerekçe ortaya konabilmiş değildir.
Başvurucunun dava açma hakkını kullanabilmesindeki
bireysel yarar ve hukuki güvenlik ve istikrar ilkesinin sağlanmasındaki kamu
yararı arasında dava açmanın süreye bağlanmış olmasını anlamsız kılmayacak
şekilde bir denge kurulmalıdır. Aksi takdirde dava açmak için belirlenen
sürenin öngörülmesi anlamsız hale gelecek ve kamu yararı ile bireysel yarar
arasında gözetilmesi gereken denge kamu yararı aleyhine bozulmuş olacaktır.