TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/21693)
Karar Tarihi: 16/3/2022
R.G. Tarih ve Sayı: 19/7/2022-31897
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
Başvurucu
Filiz KERESTECİOĞLU DEMİR
Vekili
Av. Gülşah KAYA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; bir kısım avukatın gözaltına alınmasını protesto etmek amacıyla İstanbul Adliyesi içinde toplanan, başvurucunun da aralarında bulunduğu grubapolisin güç kullanması nedeniyle kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/7/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
4. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu 6/4/2017 tarihinde, bir kısım avukatın tutukluluğunu protesto etmek amacıyla İstanbul Adliyesi binası içinde toplanan grupla birlikte oturma eylemine katılmıştır. Başvurucu, anılan tarihte Halkların Demokratik Partisi İstanbul milletvekilidir. Başvurucu, müdahalede bulunulmaması için birkaç avukat ile birlikte kolluk amiriyle görüştüğünü ancak müdahalenin gerçekleştiğini belirtmiştir.
7. Gerçekleştirilen eyleme polis müdahale etmiştir. 6/4/2017 tarihli Olay, Yakalama ve Savcı Görüşme Tutanağı şöyledir:
"06. 04.2017 günü saat: 11.00’ dan itibaren İstanbul ili İstanbul Adalet Sarayında Çağdaş Avukatlar Grubu tarafından yapılan sosyal medyadaki çağrılar üzerine C Bloktan içeriye girdikten sonda meydanda bulunan heykellerin önünde toplanacaklarını ve heykel önünde nöbet tutacaklarını duyurmaları üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı İdari İşler Müdürlüğünün 12.04.2016 tarih ve 2016/3823 Muh. sayılı yazıları ile bilinen yer ve çevresinde diğer unsurlarla birlikte saat: 10/00 itibariyle gerekli güvenlik önlemleri alınmıştır.
Alınan bilgi ile ilgili saat: 10.30 sıralarında Başsavcı Vekili ... telefonla aranarak bilgilendirildiğinde kesinlikle Adliye içi ve heykellerin bulunduğu bölümde herhangi bir eylem amaçlı toplanmaya oturma eylemine vatandaşın giriş çıkışı ve Adliyenin rutin işleyişine engel olacak hareketler ile Basın Açıklamasına izin verilmemesi bu konuda yazılı talimatın da bulunduğunu böyle bir durumda şahısların Çağlayan Meydan olarak bilinen alana çıkarılmasının gerektiğini ve burada isterlerse basın açıklamasında bulunabilecekleri talimatı görevlilerimize verilmiştir.
Saat: 10.50 sıralarında Çağdaş Avukatlar Grubu ile Halkın Hukuk bürosu avukatları ile diğer bağımsız avukatlardan oldukları değerlendirilen yaklaşık 30 kişilik üzerinde avukat cübbesi bulunan grup adliye içerisindeki heykellerin önündeki merdivenlerde oturma eylemi, yapmak için oturmuş, ellerinde döviz şeklinde üzerinde Cumhuriyet Gazetesi davasından tutuklu bulunan şahıslar ile avukatların resimlerinin bulunduğu dövizler taşıyan grup izlemeye alınmış, bu esnada Şişli İlçe Emniyet Müdür Yardımcısı tarafından grubun sözcüsü olduğunu beyan eden bir erkek avukat cübbeli [kişi] ile gerekli ikaz ve uyarıları yaparak, eylemlerinin izinsiz ve yasadışı olduğunu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca Adliye binası içerisinde herhangi bir eylem, basın açıklaması ve bu amaçla toplanma faaliyetine izin verilmediği, adliye binası dışındaki alanda faaliyet yapabilecekleri yönündeki talimatları ve yapmakta oldukları kanunsuz eylemlerine son vermeleri hususu defaten söylenmesine rağmen grup oturma eylemine devam etmiş, eylemci grubun sayısı yaklaşık 100 kişiyi bulmuş, bunun üzerine içeriye Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü unsurları davet edilerek eylemci grup bir kez daha eylemlerine son vermeleri konusunda uyarılmış, ancak yapılan uyarılar hiçbir şekilde dikkate alınmamış, eylemlerine devam etmişlerdir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının emri ve talebi gereği ayrıca İstanbul Adalet Sarayı içerisinde huzur ve sükunun sağlanması, Adliyedeki mahkemelerin gürültü ve benzeri şekilde rahatsızlık vererek aksamaması ve adliyeye gelen vatandaşların adliye içerisinde eylemci grubu görerek devlet otoritesinin sarsılmaması için adliye binası içerisindeki gruba müdahale edilmesi gereği hasıl olmuştur. Tarafımızca yapılacak müdahalede öncelikle her hangi bir yaralanma ve istenmeyen olayların yaşanmaması için Çevik Kuvvet personeline eylemci grubun arka tarafından kalkan marifetiyle süpürme olarak tabir edilen şekilde gruba müdahale edilerek eylemci grubun adliye dışına çıkartılması sağlanmak istendiğinde, eylemci grup saldırgan tavırlar sergileyerek görevli polislere karşı direnmeye başlamışlardır. Eylemci grup tarafından aynı zamanda görevli polislere sinkaflı sözler söylemeye başlamışlar ve fiziki olarak görevli polislere saldırmak şeklinde aşırı derecede direnç göstermişler Çevik Kuvvet personeli ellerinde bulunan kalkan ile kendilerini korumaya çalışmışlar ve müdahalede orantılı olarak ... kademeli olarak itekleyerek dışarı çıkarma müdahalesinde güçlerini artırmışlardır. Eylemci grup içerisinden görevli polislere ani bir yumruk tekme şeklinde saldırı başladığında eylemci gruptan yere düşenler olmuş, polise yönelik yapılan bu saldırıda; ... görevli polislerden yaralananlar da olmuştur. Fiziki olarak saldıran grup zorlukla adliye dışarısına çıkarılmış ve bu gruptan Savcı talimatı ile 8 kişi 06.04.2017 günü saat: 11.45 sıralarında yasal hakları yüzlerine karşı okunarak tarafımızca yakalanmışlardır.
...Adliye binası içerisindeki durumu normal hale getirdikten sonra yakalanan 8 kişi kimlik tespiti için minibüs araç içerisinde bekletildiği esnada Terör ve Örgütlü Suçlar Cumhuriyet Savcısı...' [na] talimatları sorulmuş şahısların gözaltına alınması, olayda yaralanan polislerin doktor raporlarının alınması, olay esnasındaki kamera görüntülerinin temin edilmesi talimatı verilmesi üzerine ... Daha sonra yapılan tespitte eylemci grubun Adliye binası dışarısına çıkartılmak amacı ile ve her hangi bir yaralanma vb. istenmeyen olayın yaşanmaması için süpürme şeklinde tabir edilen ve kalkan marifetiyle dışarı çıkartılmaya çalışılan grubun müdahale esnasında polise yumruklu, tekmeli saldırmaları esnasında eylemci grubun birbirini iterek oluşturdukları kargaşa ile yere düşen ve muhafaza altına alınan kişilerin yaralandıkları tespit edilmiştir.
..."
8. Başvurucu, toplantının dağıtılması eylemi ile güç kullanımı sırasında şiddete maruz kaldığı iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur.
9. Adliyenin güvenlik kameralarının şikâyete konu olaya ilişkin görüntülerini içeren altı DVD ve başvurucunun soruşturma dosyasına sunduğu iki DVD incelenmesi için bilirkişiye verilmiştir. 27/11/2017 tarihli bilirkişi raporunda;
i. İstanbul Adalet Sarayı içinde toplu hâlde bulunan avukatların Themis heykeli önünde merdivenlerde oldukları, Çevik Kuvvet polislerinin avukatları iterek merdivenlerde durmalarını engelledikleri ve dışarıya çıkarmak için iterek, çekerek çıkış kapısına doğru uzaklaştırdıkları, avukatların bulundukları yerden ayrılmamak için direndikleri, bazılarının da polisleri ittiği, videolardan anlaşılacağı üzere grubun alkış tuttuğu, Adliyeden çıkmak istemedikleri, dışarı çıkarılamayan bazı avukatların yeniden Themis heykelinin önüne geldiği, bu durumun tekrarlandığı, emniyet görevlilerin tekrar müdahale ettiği,
ii. Başvurucunun elinde fotoğraflar tutarak Themis heykelinin önünde beklediği, merdivenlerde oturduğu, orada bulunan avukat ve sivil vatandaşların olduğu grupla hareket ettiği,
iii. Grubun kalabalık olması ve emniyet görevlilerinin sayısının fazla olması nedeniyle arbede sırasında müştekinin yaralanıp yaralanmadığının tespit edilemediği,
iv. Lacivert kazaklı, saçlarının bir kısmı kırlaşmış, bir kısmı beyaz, sivil giyimli bir şahsın başvurucuyu ittiği belirtilmiştir.
10. Başvurucuya karşı itme eylemini gerçekleştirdiği tespit edilen E.E.nin mülkiye başmüfettişince 17/8/2017 tarihinde beyanı alınmıştır. Beyanın ilgili kısmı şöyledir:
"Ben 06.04.2017 tarihinde İstanbul Adliyesinde Avukatlar tarafından gerçekleştirilen oturma eylemi nedeni ile alınan tedbirler çerçevesinde kendisine görev verilen Çevik Kuvvet Şube Müdürü [M.Y] nin koruması olarak bulunuyordum. ... Ben devamlı Çevik Kuvvet Şube Müdürü[M.Y].ye yakın mesafede hem koruma hem de tahliye işlemlerine yardımcı olma görevi ifa ediyordum. ... Bana izletmiş olduğunuz videoda söz konusu kadını iteler şekilde görünen görüntü, kadının yine bahsettiğim yaşlı avukatla birlikte [M.] Müdürüme doğru hamle yapmaları üzerine [M.] müdürümü koruma güdüsüyle yapılmış bir uzaklaştırma hareketidir. Kesinlikle bedenine zarar verecek şiddette bir hareket yapmadım. Koruma güdüsüyle kendisini uzaklaştırmak amacıyla yaptım... Ben koruması ile mükellef olduğum[M.] müdüre karşı fiziki bir saldırıyı önlemek için şartlanmış bir vaziyette söz konusu uzaklaştırma hareketini yaptım..."
11. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 26/3/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunun 24. maddesi Toplantı veya Gösteri Yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri mensuplarına topluluğa dağıtmaları, aksi halde zor kullanılarak dağıtılacakları ihtarında bulunma ve topluluk dağılmazsa zor kullanma yetkisi vermektedir. Bunun yanında 2559 S.Y. m. 16 uyarınca görevlerini yaparken direnişle karşılaşmaları halinde Polisin bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkisi bulunmaktadır.
Olay tutanağı ve bilirkişi raporu incelendiğinde polis memurlarının, gerek kamu binası içerisinde izinsiz toplantı ve gösteri yapılması yasak yerlerden olması gerekse İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yukarıda içeriği belirtilen 12/04/2016 tarihli 2016/3823 Muh. Sayılı yazılarındaki talimat uyarınca müştekinin de içerisinde bulunduğu gösterici grubu eylemlerini sonlandırmaları için uyardıkları, toplantı ve gösterilerini adliye binası dışındaki alanda yapabileceklerini söyledikleri, bu şekilde gösterici grubun bir çok defa uyarıldığı, konunun müzakere yoluyla açıklandığı, bu müzakereler sırasında makul bir süre de geçmesine karşın gösterici grubun eylemlerine devam etme ısrarı üzerine görevli polis memurlarının gösterici grubu dağıtmaya başladığı, bir kısım katılımcıların kendiliklerinden olay yerinden ayrıldıkları, bazılarını ise ayrılmamakta ısrar ettikleri, bu şartlar altında yukarıda belirtilen mevzuat uyarınca zor kullanma koşullarının doğduğu, polis memurlarının zor kullanma sınırları içerisinde ittirmek suretiyle katılımcıları adliye dışında çıkartmaya çalıştıkları, müştekilerin direnmelerine karşın bilirkişi raporunda dikkate alındığında zor kullanma sınırının aşıldığına ilişkin bir tespit olmadığı, müştekinin de zor kullanma sınırının aşıldığına dair herhangi bir darp ve cebir raporu ibraz etmediği, yapılan müdahalenin yasal sınırlar içerisinde kaldığı anlaşılmıştır.
Yapılan soruşturma sonunda, müştekinin soyut iddiası dışında yukarıda isimleri yazılı polis memurlarının ve diğer görevli polis memurlarının görevlerini kötüye kullanmak suretiyle zor kullandıklarına, zor kullanırken orantılı davranmadıklarına, zor kullanma yetkisinde sınırı aşarak sahip bulundukları nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle müştekiyi kasten yaraladıklarına, ona yönelik hakaret, tehdit, işkence eylemlerinde bulunduklarına ilişkin kamu davası açmak için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemediği anlaşılmıştır."
12. Başvurucunun yaptığı itiraz, İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 24/5/2018 tarihinde reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
13. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
14. 2911 sayılı Kanun’un 10. maddesinin birinci fıkrası şöyledir
"(Değişik fıkra: 3/8/2002 tarih ve 4771 sayılı Kanun’un 5. md.) Toplantı yapılabilmesi için, düzenleme kurulu üyelerinin tamamının imzalayacakları bir bildirim, toplantının yapılmasından en az kırksekiz saat önce ve çalışma saatleri içinde, toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu valilik veya kaymakamlığa verilir."
15. 2911 sayılı Kanun'un 22. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Parklarda, mabetlerde, kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kilometre uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamaz."
16. 2911 sayılı Kanun’un 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“a) 9 ve 10 uncu madde hükümlerine uygun biçimde bildirim verilmeden veya toplantı veya yürüyüş için belirtilen gün ve saatten önce veya sonra;
…
e) 20 nci maddedeki yöntem ve şartlara ve 22 nci maddedeki yasak ve önlemlere uyulmaksızın,
…Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır.”
17. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
...
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
B. Uluslararası Hukuk
18. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Ekrem Can ve diğerleri/Türkiye (B. No: 10613/10, 8/3/2022) kararında, İstanbul Sultanahmet Adliyesinde yapılan protesto sırasındaki eylemleri nedeniyle başvurucuların yakalanıp tutuklanarak mahkûm edilmeleri suretiyle yapılan müdahaleyi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 11. maddesi kapsamında incelemiştir. AİHM müdahalenin iç hukukta hukuki bir temelinin olduğunu ve kamu güvenliği ile başkalarının hak ve özgürlüklerini koruma ve düzensizliği önleme meşru amaçlarını taşıdığını kabul etmiştir. AİHM ayrıca başvurucuların protestolarının kamu yararını ilgilendiren bir konuyla ilgili olmasına rağmen mesajlarını iletme ve Sözleşme'nin 11. maddesi kapsamındaki haklarını kullanma biçimlerinin sadece kamu güvenliğini bozmakla kalmayıp Sultanahmet Adliyesinde bulunan diğer kişilerin hak ve özgürlüklerinin korunması açısından bir risk oluşturduğunu ve aynı zamanda temel bir kamu hizmeti olan adaletin düzenli bir şekilde yürütülmesini de engellediğini belirtmiştir. AİHM bu sebeple mevcut başvurudaki müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca da karşılık geldiğini değerlendirmiştir.
19. AİHM'e göre olağan yaşamı ve diğer faaliyetleri içinde bulunulan koşullarda kaçınılmaz olandan daha fazla kesintiye uğratan kanuna aykırı davranışların söz konusu olduğu durumlarda taraf devletlerin bu tür davranışları kısıtlamak için gerekli tedbirleri alma bakımından geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır. AİHM başvurucuların protesto eylemlerini -şiddet içermese de- adaletin düzenli işlemesini ciddi şekilde bozabilecek diğer eylemlerle birlikte bir adliyede gerçekleştirmeleri sebebiyle kamu makamlarının geniş bir takdir yetkisinin bu başvuru bakımından da geçerli olduğunu açıklamıştır. Bununla birlikte söz konusu takdir yetkisinin sınırsız olmadığı ve uygulanan yaptırımların niteliği ile miktarının izlenen amaçla karşılaştırıldığında orantılı olup olmadığının değerlendirileceği ifade edilmiştir. AİHM sonuç olarak adliyedeki protestoların yol açtığı kargaşaya rağmen başvurucuların Sözleşme'nin 11. maddesinin kapsamına giren eylemler temelinde en az 1 yıl 8 ay 14 gün tutuklu kaldıklarına ve başvurucuların her birinin -yalnızca adliyedeki davranışlarından dolayı- oldukça ağır bir hapis cezası olan 1 yıl 8 ay hapis cezasına mahkûm edildiklerine vurgu yaparak müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varmıştır. Buna göre AİHM, Sözleşme'nin 10. maddesi ışığında başvurucuların Sözleşme'nin 11. maddesi kapsamındaki toplanma özgürlüğü haklarına yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olmadığı sonucuna varmıştır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Anayasa Mahkemesinin 16/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
21. Başvurucu; bir kısım avukatın tutuklanmasını protesto etmek amacıyla İstanbul Adliyesinde yapılan adalet nöbetine katıldığını, kamu makamlarının önceden izin alınmadığı ve kamu binası içinde gerçekleştiği gerekçeleriyle söz konusu eylemi hukuka aykırı ilan ettiğini ve müdahalede bulunduğunu, kolluk güçlerinin hukuka aykırı şekildeki müdahalesinin Anayasa'nın 25., 26. ve 34. maddelerinde yer alan ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
22. Bakanlık görüşünde; başvuruya konu olaya, soruşturma sürecine ve Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin içtihadına ilişkin açıklama yapılmıştır.
23. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında toplantının Adliye içindeki faaliyeti etkilemediğini, ayrıca eylem nedeniyle hakkında dava açılan tüm avukatlar hakkkında toplantının kamu hizmetini etkilemediği ve barışçıl olduğu gerekçesiyle beraat kararı verildiğini belirtmiştir.
2. Değerlendirme
24. Anayasa'nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ifade özgürlüğü hakkını ilgilendiren şikâyetleri, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kapsamında kaldığından ifade özgürlüğü bakımından ayrıca inceleme yapılmamıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
27. Başvurucunun katıldığı bir gösterinin kolluk görevlileri tarafından engellenmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
28. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ...gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
29. Müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
30. 2559 sayılı Kanun’un 2. ve 16. maddelerinde yer alan düzenlemelerin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018, § 100; Ali Ulvi Altunelli, B. No: 2014/11172, 12/6/2018,§§ 91, 92).
(2) Meşru Amaç
31. Başvurucuya protesto gösterisi sırasında müdahale edilmesinin Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Özge Özgürengin, §§ 101, 102;Ali Ulvi Altunelli, §§ 93, 94).
(3)Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel İlkeler
32. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkmasını, korunmasını ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Dilan Ögüz Canan, B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
33. Bireylerin tepkilerini barışçıl yöntemlerle ortaya koymaları çoğulcu demokrasilerin karakteristik özelliğidir. Devletin barışçıl amaçlarla yapılan bir toplantıyı düzenleme ve toplantıya katılma özgürlüğünü korumakla kalmaması, ayrıca bu hakkın kullanımını engelleyen makul olmayan dolaylı sınırlamalar koymaması da gerekmektedir. Halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve düşmanca tepkilere yol açabileceği açıktır. Bu durumların varlığı toplantı hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 69).
34. Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında kamu otoritelerinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının sınırlandırılmasında belirli bir takdir alanına sahip olduğu açıktır. Ancak bu takdir alanının Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olarak kullanılmaması gerekir. Toplanma hakkına yönelik müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olması için kamu düzeninin bozulup bozulmadığının veya bozulma tehlikesinin olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Bu belirlemede kamu otoritelerinin takdir alanını keyfî kullanıp kullanmadığının ortaya konulması önemlidir (Ali Ulvi Altunelli,§ 106).
35. Anayasa Mahkemesinin görevi, şikâyete konu müdahaleyi bir bütün olarak inceleyerek müdahalenin amacın gerçekleştirilmesi için zorunlu bir sosyal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını ve orantılı olup olmadığını belirlemektir. Böylelikle kamu otoritelerinin şikâyete konu olayda aldıkları kararların Anayasa'nın 34. maddesine uygun olup olmadığı tespit edilebilecektir.
36. Anayasa’nın 34. maddesinde herkesin önceden izin almaksızın barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı güvence altına alınmıştır. Bu çerçevede 2911 sayılı Kanun’un 10. maddesinde toplantı ve gösteri yürüyüşleri için bildirim usulü kabul edilmiştir. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin izin veya bildirim usulüne bağlanması -bu usullerin amacı her türlü toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğu sürece- genel olarak hakkın özüne dokunmaz. Bu kapsamda izin ve bildirim usullerinin uygulanması toplanma hakkının etkin kullanılması imkânını sağlamak içindir. Derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve protesto barışçıl yöntemlerle yapıldığında bu tür bir eylemin sadece bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediği gerekçesiyle dağıtılması barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak değerlendirilmelidir (Osman Erbil, § 52).
37. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının amacı ve mahiyeti dikkate alındığında bu hak, toplantı veya gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânı seçme serbestîsini de kapsar. Zira toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemenin amacı bir fikri açıklamak, ortak çıkarları savunmak, belli fikir ve kanaatler çerçevesinde kamuoyu oluşturmak ve siyasal karar organlarını etkilemek olup gösteri ve toplantı yürüyüşünün düzenlendiği mekân, açıklanan düşüncenin muhataplarına ulaşabilmesi ve tesir oluşturabilmesi bakımından önem taşır. Toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânın belirlenmesinde kamu otoritelerinin koşullara göre belirli bir takdir payı bulunduğu kabul edilse bile mekân seçimi esas itibarıyla düzenleyicilerin kullandığı söz konusu hakkın bir parçasıdır. Bu itibarla bireylerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyecekleri yeri belirleme serbestîsini sınırlayan tedbirler bu hakka müdahale niteliği taşır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017).
38. Bu bağlamda toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına mekân seçimi nedeniyle bir müdahalede bulunulmuş ise Anayasa Mahkemesinin görevi, ilgili kamu otoritelerinin takdir payını makul, dikkatli ve iyi niyet çerçevesinde kullanıp kullanmadığını değerlendirmektir. Anayasa Mahkemesi böyle bir değerlendirmeyi müdahalelerin gerekçesine bakarak yapar. Bu değerlendirmede, kamu düzeni ve başkalarının haklarının korunması ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılması arasında adil bir denge kurulup kurulmadığı da gözetilmelidir. Böylelikle kamu otoritelerinin şikâyete konu olayda aldıkları kararlarda keyfî uygulamaların ve usulsüz sınırlandırmaların olup olmadığı, kararların Anayasa'nın 34. maddesine uygun olup olmadığı tespit edilebilecektir. Somut olayın özelliğine bağlı olarak görüşlerin topluma duyurulmasında seçilen mekânın önemi de inceleme konusunu oluşturacaktır.
(b)İlkelerin Olaya Uygulanması
39. Başvuru konusu olayda İstanbul Adliyesinde toplanarak eylem yapmak isteyen grup, kolluk müdahalesi ile dağıtılmıştır. Müdahale sadece bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi nedeniyle değil 2911 sayılı Kanun’un 22. maddesine aykırı olarak eylemin kamu hizmeti görülen bina içinde gerçekleşmesinden de kaynaklanmaktadır.
40. Kamu hizmeti görülen bir binanın içinde gerçekleştiği için şeklî bir bakış açısı ile toplantının kanuna aykırı olduğunun tespit edilmesi, bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşünü düzenleyenlere müdahale edilmesi müdahaleyi tek başına haklılaştırmaz. Müdahale gerekçeleri olayın somut koşulları çerçevesinde ilgili ve yeterli olmalıdır (benzer yöndeki karar için bkz. Osman Erbil, § 66).
41. Bununla birlikte cadde, sokak, park ve meydanlardan farklı olarak adliye binaları geleneksel ya da tahsis edilmiş kamusal toplantı alanları arasında sayılamayacaktır. Adliye binaları yargılama faaliyetinin sürdürüldüğü alanlar olup bu alandaki eylemlere yönelik kısıtlamaların kamusal alanlardakinden daha geniş takdir marjına sahip olacağı kabul edilmelidir. Adaletin sağlanması, yargılama faaliyetinin bütünlüğü ve itibarının korunması için adliye binası içinde yapılmak istenen bir eyleme karşı gerçekleştirilecek müdahalenin makul sebeplere dayanması yeterli görülmelidir.
42. Somut olayda, kolluk güçleri tarafından hazırlanan raporlardan eylemci gruba katılım sayısının yüzü bulması üzerine Adliye binası içinde huzur ve sükûnun sağlanması, Adliyedeki işlerin aksamaması amacıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla gruba müdahalede bulunulduğu anlaşılmıştır.
43. Nitekim somut olayda gösterinin düzenlendiği yer İstanbul Adliyesi olup adli faaliyetin kesintisiz şekilde devam etmesive bina içinde güvenliğin sağlanması hususlarının kamu düzeni için kritik önemi olduğunun kabulü gerekir. Bunun yanı sıra Adliyenin vatandaşın yoğun olarak giriş çıkış yaptığı bir yer olması sebebiyle güvenliğin sağlanmasının üst düzeyde özen gerektirdiğinde de şüphe bulunmamaktadır.
44. Somut olayda başvurucunun da içinde bulunduğu gruba toplanmalarını takiben derhâl müdahale edilmemiştir. Göstericilere basın açıklamasını Çağlayan Meydanı'nda yapabilecekleri yönünde alternatif yer gösterildiği, ayrıca bir saate yakın süre eylemin sonlandırılması için beklendiği görülmüştür.
45. Toplantının sonlandırılması için yapılan çağrılara ve makul bir süre beklenmesine karşın kendiliğinden sonlandırılmayan gösteriye yapılan müdahalenin makul bir sebebe dayandığı, zorunlu toplumsal bir gereksinimi karşıladığı kanaatine ulaşılmıştır.
46. Diğer taraftan mevcut başvuruda -yukarıda değinilen AİHM kararındaki olay ve olgulardan farklı olarak (bkz. §§ 18,19)- toplantıya kolluk görevlilerince müdahale edilmesi dışında başvurucu hakkında herhangi bir adli veya idari işlem tesis edildiği de öne sürülmemiştir. Bu durumda somut olayın koşulları altında müdahalenin orantılı olduğu sonucuna varılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
48. Başvurucu, kolluk görevlilerinin gösteriye müdahalesi sırasında şiddete maruz kaldığını, göğsüne sert bir darbe aldığını, kollarından tutulup sarsıldığını belirtmiş; adil yargılanma hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Bakanlık görüşünde başvuruya konu olaya, soruşturma sürecine ve Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin içtihadına ilişkin açıklama yapılmıştır.
50. Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvurucu, başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
51. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
52. Başvurucunun adil yargılanma hakkını ilgilendiren şikâyetleri, kötü muamele yasağının usul yükümlülüğü kapsamında kaldığından adil yargılanma hakkı yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır.
a. Genel ilkeler
53. Anayasa’nın 17. maddesinde, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80; Özge Özgürengin, § 46; Ali Ulvi Altunelli, § 53).
54. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81; Özge Özgürengin, § 47; Ali Ulvi Altunelli, § 54 ).
55. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95; Özge Özgürengin, § 48; Ali Ulvi Altunelli, § 55).
56. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83; Özge Özgürengin, § 49; Ali Ulvi Altunelli, § 56).
57. Sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilebilmektedir. Bu kapsamda toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak koşuluyla başvurulabilir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 82; Özge Özgürengin, § 54; Ali Ulvi Altunelli, § 57).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
58. Başvuruya konu olayda başvurucunun da aralarında olduğu gruba karşı yapılan polis müdahalesinin kamera ile kayıt altına alındığı ve bu görüntülerin soruşturma dosyasına getirilmiş olduğu anlaşılmıştır. Başvurucu da olayı gösteren görüntülerin bulunduğu iki DVD'yi soruşturma dosyasına eklemiştir. Başvurucu, soruşturma dosyasına sunduğu görüntüleri bireysel başvuru dosyasına sunmamıştır. Soruşturma dosyasının incelenmesi neticesinde görüntü kayıtlarının tamamının bilirkişiye verildiği ve bilirkişinin rapor düzenlendiği görülmüştür. Tüm görüntü kayıtları incelenerek düzenlenen bilirkişi raporunda, başvurucunun bir polis memuru tarafından itildiği tespit edilmiştir. İtme eylemi dışında başvurucuya yönelen herhangi bir fiziksel müdahale tespit edilmemiştir.
59. Başvurucu, polis müdahalesi sırasında göğsüne çok sert bir darbe aldığını, kollarından tutularak sarsıldığını, kollarını birkaç gün kullanamadığını beyan etmiş; ancak hiçbir aşamada bir sağlık raporu sunmamıştır. Başvurucu hakkında olay günü herhangi bir adli işlem yapılmadığından adli muayene raporu da bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucunun ileri sürdüğü fiziksel müdahaleyi ortaya çıkaracak bir sağlık raporu almasının önünde herhangi bir engel yoktur. Kamera kayıtlarına ilişkin bilirkişi raporu ve herhangi bir sağlık raporu olmadığı hususları dikkate alındığında başvurucunun göğsüne sert bir darbe aldığı ve kollarından tutularak sarsıldığı yönündeki beyanlarını destekler nitelikte delil bulunmadığından bu iddiaların savunulabilir olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
60. Başvurucuya karşı gerçekleştirilen ve kamera kaydı görüntüleri ile sabit olan fiziksel müdahale, başvurucunun polis memurlarından biri tarafından itilmesidir. Soruşturma aşamasında alınan beyanlarda başvurucuyu iten polis memuru anılan eylemi, yakın koruma olarak görev yaptığı kolluk amirini koruma refleksiyle ve bir diğer avukatla birlikte başvurucunun kolluk amirine fiziksel olarak yaklaşması nedeniyle başvurucuyu uzaklaştırmak için gerçekleştirdiğini beyan etmiştir. Başvurucunun olay anlatımında, kolluk müdahalesi sırasında bir kısım avukatla birlikte kolluk amiriyle görüşmeye gittiğini beyan etmesi karşısında polis memurunun anlatımının olayın gelişimi ile uyumlu olduğu anlaşılmıştır.
61. İtme eyleminin başvurucunun kolluk amirinden uzaklaştırılması amacına yönelik olduğu, eylemi gerçekleştiren kişinin amirin yakın koruması olduğu ve göstericiler ile polis memurları arasında bir arbede yaşandığı değerlendirildiğinde koruma refleksinin ortaya çıkışının olağan kabul edilmesi gerektiği, itme eyleminin başvurucuya fiziksel acı verecek ya da yaralanmasına sebep olacak sertlikte olduğuna dair bir bulgu olmadığı ve eylemin tekrarlanmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde muamelenin kötü muamele yasağının ihlali için aranan asgari ağırlık derecesini aşmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.