TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALPARSLAN ALTAN BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2018/22191)
|
|
Karar Tarihi: 9/5/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Erol
Yılmaz ARAS
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması,
tutuklama tedbirinin makul süreyi aşması ve tutukluluğa itirazının gecikmeli
olarak karara bağlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/7/2018 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son
bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu
teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve
son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya
Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz
ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan
ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında
soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında yüksek mahkeme üyelerinin de bulunduğu-
üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu
iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı
ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
10. Bakanlık verilerine göre yüz altmıştan fazla yüksek mahkeme (Anayasa
Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay) üyesi hakkında tutuklama tedbiri uygulanmış,
bunlardan bir kısmı sonradan tahliye edilmiştir. Soruşturma ve/veya kovuşturma
mercilerince kaçak oldukları değerlendirilen yaklaşık otuz yüksek mahkeme üyesi
hakkında ise yakalama emri çıkarılmıştır (Erdal
Tercan [GK], B. No: 2016/15637, 12/4/2018, § 14).
11. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda
FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul
etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 tarihinde
(E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz
mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde
verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY'nin
silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmışlardır.
12. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklerine
ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak
soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan,
başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere
maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitler Selçuk Özdemir kararında geniş olarak açıklanmıştır (Selçuk Özdemir, § 22).
B. Başvurucuya İlişkin
Süreç
13. Başvurucu 1993 yılında Cumhuriyet savcısı olarak göreve
başlamış, 2001 yılında Anayasa Mahkemesi raportörü olarak görevlendirilmiş,
kısa bir süre idari görevde bulunduktan sonra 2010 yılında -üst kademe
yöneticileri arasından- Anayasa Mahkemesi yedek üyeliğine seçilmiş ve aynı yıl
yapılan Anayasa değişikliği sonrası yedek üyeler asil üye olmuş; 2011 ile 2015
yılları arasında Anayasa Mahkemesi başkan vekili olarak görev yapmıştır.
14. Darbe teşebbüsü sonrası Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından başlatılan soruşturma kapsamında (bkz. § 9) Cumhuriyet savcısının
16/7/2016 tarihli yazılı talimatıyla "Türkiye
genelinde hükümeti devirmeye ve anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs etmek
suçunun hâlen işlenmeye devam edildiği, bu suçu işleyen Fetullah[çı] Terör Örgütlenmesi
üyelerinin yurt dışına kaçıp saklanma ihtimali bulunduğu"
gerekçesiyle başvurucunun gözaltına alınmasına, konutu, aracı ve işyerinde
arama yapılmasına karar verilmiştir. Başvurucu aynı gün gözaltına alınmıştır.
15. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 19/7/2016 tarihinde
tutuklanması istemiyle başvurucuyu Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
etmiştir.
16. Başvurucunun sorgusu Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğince
20/7/2016 tarihinde yapılmıştır. Sorgu sonucunda Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği
tarafından başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına
karar verilmiştir.
17. Başvurucu 21/7/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiş, Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 9/8/2016 tarihli kararı ile itirazın
kesin olarak reddine karar verilmiştir.
18. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 25/10/2017 tarihinde,
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle
hakkında kamu davasının açılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
hitaben fezleke düzenlemiştir. Anılan fezlekede 15/7/2016 tarihinde
gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün arkasında FETÖ/PDY'nin
olduğu belirtilmiş; bu yapılanmaya mensup oldukları, yapılanmanın emir ve
talimatları doğrultusunda hareket ettikleri değerlendirilen yargı mensupları
hakkında adli soruşturma yapıldığına değinilmiştir. Savcılık, darbe
tehlikesinin tam olarak bertaraf edilemediğine dikkat çekerek ağır ceza
mahkemesinin görev alanına giren suçüstü hâlinin mevcut olduğu sonucuna varmıştır.
Fezlekede, bu durum dikkate alınarak başvurucu hakkında genel hükümlere
istinaden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 16/7/2016 tarihinde soruşturma
başlatıldığı ifade edilmiştir.
19. FETÖ/PDY'nin kuruluşu ve yapısı
ile yargı organlarındaki örgütlenmesine ilişkin etraflıca açıklamaların yer
aldığı fezlekede, başvurucunun FETÖ/PDY'nin yargıdaki
yapılanmasında bilerek ve isteyerek yer aldığına ilişkin birtakım olgulara
dayanılmıştır (Bu olgulara ilişkin olarak bkz. Alparslan
Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 25).
20. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15/1/2018 tarihli
iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden
bahisle cezalandırılması istemiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesinde (ilk derece
mahkemesi sıfatıyla) kamu davası açılmıştır. FETÖ/PDY'ye
ve bu örgütün yargıdaki yapılanmasına ilişkin genel bilgilerin yer aldığı
iddianamede başvurucunun üzerine atılı suçu işlediğine dair temel olarak Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının 25/10/2017 tarihli fezlekesindeki olgulara
dayanılmıştır.
21. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 25/1/2018 tarihinde iddianamenin
kabulüne karar vermiş ve E.2018/23 sayılı dosya üzerinden kovuşturma
başlamıştır.
22. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 8/2/2018 tarihinde yaptığı tensip
(duruşmaya hazırlık) incelemesi sırasında başvurucunun tutukluluk durumunu da
-duruşma yapmaksızın- değerlendirmiş ve tutukluluk hâlinin devamına karar
vermiştir. Ayrıca başvurucu hakkındaki davanın ilk duruşmasının "dosya sayısı ve iş yoğunluğu da dikkate
alınarak" 15/5/2018 tarihinde yapılmasına ve iddianame ile
tensip zaptının başvurucuya tebliğ edilmesine karar verilmiştir.
23. Tensip zaptı ile iddianame, başvurucunun bulunduğu ceza infaz
kurumu tarafından 14/2/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
24. Tensip incelemesi sırasında verilen karara istinaden
başvurucunun tutukluluk durumu 3/5/2018 tarihinde Yargıtay 9. Ceza Dairesince
incelenmiştir. Daire, dosya üzerinden yaptığı bu inceleme sonucunda "...tanık beyanları, dosya kapsamı ve mevcut
delil durumuna göre; sanığın atılı suçu işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesini
gösteren somut delillerin bulunduğu, örgütün yöneticilik ve üyeliği suçunun
faili pek çok kimsenin halen kaçak olduğu, işlenen suçlara dair delillerin
toplanmaya devam edilmekte olduğu hususları dikkate alındığında sanığın kaçma,
saklanma ve delilleri karartma şüphesi bulunduğu, müsnet
suçun CMK'nın 100/3. maddesinde sayılan katalog
suçlardan olduğu, suçun vasıf ve mahiyeti ile kanunda gösterilen ceza
miktarları dikkate alındığında verilen tutuklama tedbirinin ölçülü ve orantılı
olduğu, bu aşamada hükmedilecek adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı,
tutuklanmasından sonra sanığın hukuki durumunda herhangi bir değişiklik de
bulunmadığı..." gerekçesiyle tutukluluğun devamına karar
vermiştir.
25. Başvurucu 14/5/2018 tarihinde bu karara itiraz etmiştir.
26. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 15/5/2018 tarihli ilk duruşmada
başvurucunun tutukluluk durumunu da değerlendirmiş ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
27. Başvurucu 22/5/2018 tarihinde bu karara da itirazda
bulunmuştur.
28. Başvurucunun 14/5/2018 ve 22/5/2018 tarihli itirazlarını
birlikte değerlendiren Yargıtay 10. Ceza Dairesi, 3/7/2018 tarihinde yaptığı
inceleme sonucunda her iki itirazın da reddine karar vermiştir.
29. Başvurucu, anılan kararı 13/7/2018 tarihinde öğrenmiştir.
30. Başvurucu 26/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
31. Yapılan yargılama sonucunda Yargıtay 9. Ceza Dairesi,
6/3/2019 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan 11 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükümle birlikte
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
32. Başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet hükmü başvurucu
tarafından temyiz edilmiş olup bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
yargılama dosyası Yargıtay 9. Ceza Dairesindedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
33. İlgili hukuk için bkz. Salih
Sönmez (B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 33-56) kararı.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 9/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucu; tutuklanmasına karar verildiği tarihten ilk
duruşmanın yapıldığı tarihe kadar geçen on sekiz aya yakın bir süre boyunca
tutukluluk incelemelerinin duruşmasız olarak yapıldığını, tutukluluğa yönelik
itirazlarının da dosya üzerinden yapılan incelemeler sonucunda reddedildiğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde, başvurucunun 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde düzenleme altına alınan
başvuru yolunu tüketmediği belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde esasa yönelik
olarak ise Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına atıfta bulunularak bu
şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olduğu ifade edilmiştir.
37. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde düzenleme altına alınan başvuru yoluna hüküm
kesinleşmeden başvurulamadığını, kendisinin tutukluluğunun devam ettiği de
dikkate alındığında bu yolun etkili bir yol olarak görülmesinin mümkün
olmadığını belirtmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşünün esasa ilişkin kısmına
yönelik beyanında ise genel hatlarıyla başvuru formunda belirttiği iddialarını
tekrarlamıştır.
2. Değerlendirme
38. Anayasa'nın Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini düzenleyen 148. maddesinin üçüncü
fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
40. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
41. Anayasa Mahkemesi Salih
Sönmez kararında tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapılması
ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama şikâyetini incelemiştir.
Anayasa Mahkemesi anılan kararda başvurucunun inceleme tarihi itibarıyla
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması hususunu nazara alarak verilecek bir
ihlal kararının başvurucunun yeniden hâkim önüne çıkarılmasını sağlamayacağı ve
serbest kalması sonucunu doğurmayacağını belirtmiş, bu durumda yalnızca kişinin
uzun süre hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin tespiti
ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna
varmıştır.
42. Öte yandan Anayasa Mahkemesi anılan kararda bu tür ihlal
iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru
yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel
başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi
kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru
yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır (Salih
Sönmez, §§ 162, 177).
43. Somut olayda başvurucu 20/7/2016 tarihinde tutuklanmış ve
tutuklandıktan sonra ilk kez kovuşturma aşamasında 15/5/2018 tarihinde yapılan
duruşmada mahkeme önüne çıkmış ve itirazlarını etkili bir biçimde ileri sürme
fırsatına sahip olmuştur. Başvurucunun hâkim/mahkeme önüne çıkmadığı süre
yaklaşık 1 yıl 9 ay 25 gündür. Dolayısıyla somut başvuru yönünden anılan
karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
45. Başvurucu; gözaltına alınmasından başlayıp hakkında
düzenlenen iddianamenin kabulüne kadar geçen yaklaşık on yedi aylık süre
boyunca soruşturma dosyasını inceleyemediğini, dosyadaki deliller ve evraklar
hakkında tarafına bilgi verilmediğini, bu nedenlerle tutukluluğa etkin bir
biçimde itirazda bulunamadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Bakanlık görüşünde, başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde düzenleme altına alınan başvuru yolunu tüketmediği belirtilmiştir.
Bakanlık görüşünde esasa yönelik olarak ise suçlamalara dayanak olan temel unsurların
ve tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin
başvurucuya veya müdafiine bildirildiği ve
başvurucuya bunlara karşı savunmasını ileri sürme imkânı verilmiş olduğu
dikkate alındığında başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda
bulunamadığının kabulünün mümkün olmadığı belirtilerek bu şikâyetin açıkça
dayanaktan yoksun olduğu ifade edilmiştir.
47. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde düzenleme altına alınan başvuru yoluna hüküm
kesinleşmeden başvurulamadığını, kendisinin tutukluluğunun devam ettiği de
dikkate alındığında bu yolun etkili bir yol olarak görülmesinin mümkün
olmadığını belirtmiştir. Başvurucu; Bakanlık görüşünün esasa ilişkin kısmına
yönelik beyanında ise genel hatlarıyla başvuru formunda belirttiği iddialarını
tekrar etmiştir.
2. Değerlendirme
48. Başvuru formunda soruşturma dosyasını incelemeye izin
verilmediği ileri sürülmüş ancak iznin verilmemesine neden olan kararın
savcılık ya da hangi mahkeme tarafından hangi tarihte verildiğine ilişkin bir
açıklamada bulunulmamıştır.
49. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp
kaldırılmadığı hususunda da herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla birlikte
Yargıtay 9. Ceza Dairesince iddianamenin kabul edildiği 25/1/2018 tarihi (bkz.
§ 21) itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı
fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
50. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin
(5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının
tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği
tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
51. Somut olayda 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4)
numaralı fıkrası uyarınca Yargıtay 9. Ceza Dairesince iddianamenin kabul
edildiği 25/1/2018 tarihi itibarıyla kısıtlılık kanun gereği kendiliğinden sona
ermiş ve dosyaya erişim imkânı sağlanmıştır. İddianame ve tensip zaptı,
başvurucuya 14/2/2018 tarihinde tebliğ edilmiş; bu tebliğ ile birlikte
başvurucu soruşturma dosyasına getirilen kısıtlamanın kalktığını öğrenmiştir
(bkz. § § 21, 23). Dolayısıyla başvurucunun dosyaya erişimin kısıtlanmasına
yönelik başvurusunu 14/2/2018 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapması
gerekmektedir. Otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra 26/7/2018 tarihinde
yapılan bireysel başvuruda süre aşımı bulunduğu anlaşılmıştır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
53. Başvurucu; tutukluluğun devamına ilişkin kararların
gerekçeden yoksun olduğunu, bu kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara
dayalı olarak açıklanmadığını, kendisi yönünden bir kişiselleştirme yapılmadan
makul, ilgili ve yeterli olmayan gerekçelerle tutukluluğunun hukuka aykırı
olarak devam ettirildiğini, bu nedenlerle tutukluluk süresinin makul olmaktan
çıktığını, tutukluluğunun infaza dönüştüğünü belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı ile masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
54. Bakanlık görüşünde, başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde düzenleme altına alınan başvuru yolunu tüketmediği belirtilmiştir.
Bakanlık görüşünde esasa yönelik olarak ise başvurucunun tutuklulukta geçirdiği
sürenin makul olduğu, bu süreçte yargı makamlarına atfedilecek herhangi bir
hareketsizlik veya ihmal bulunmadığı, tutuklama kararının ve tutukluluğa itiraz
üzerine verilen kararların ilgili ve yeterli gerekçeyi barındırdığı belirtilerek
bu şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olduğu ifade edilmiştir.
55. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde düzenleme altına alınan başvuru yoluna hüküm
kesinleşmeden başvurulamadığını, kendisinin tutukluluğunun devam ettiği de
dikkate alındığında bu yolun etkili bir yol olarak görülmesinin mümkün
olmadığını belirtmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşünün esasa ilişkin kısmına
yönelik beyanında ise genel hatlarıyla başvuru formunda belirttiği iddialarını
tekrar etmiştir.
2. Değerlendirme
56. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
57. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
58. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik
niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
59. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece
mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise hüküm kesinleşmemiş olsa da 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473,
25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B.
No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
60. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 6/3/2019 tarihinde
mahkûmiyetine karar verilen başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığına
ilişkin iddiası 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada
incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun
tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece
başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun,
telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
61. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğun makul süreyi aştığı
iddiasının yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Tutukluluğa Yönelik İtirazın
Kısa Süre İçinde İncelenmemesine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
62. Başvurucu 14/5/2018 tarihli tutukluluğun devamı kararına
yaptığı itirazın elli gün sonra karara bağlandığını, bu sürenin Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrasında belirtilen kısa sürede karar verilmesi
yönündeki zorunlulukla bağdaşmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
63. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına
atıfta bulunularak bu şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olduğu ifade
edilmiştir.
64. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde düzenleme altına alınan başvuru yoluna hüküm
kesinleşmeden başvurulamadığını, kendisinin tutukluluğunun devam ettiği de
dikkate alındığında bu yolun etkili bir yol olarak görülmesinin mümkün
olmadığını belirtmiştir.
2. Değerlendirme
65. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
66. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
67. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
§§ 16, 17).
68. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olması yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
69. Başvurucunun belirli bir hukuk yolunun etkililiği konusunda
sadece kuşku duyması, kendisini söz konusu hukuk yolunu tüketme girişiminde
bulunma yükümlülüğünden kurtarmaz. Başvurucudan yorum yetkilerini kullanarak
mevcut hakları geliştirme fırsatı vermek için uygun mahkemelere başvurması
beklenebilir. Ancak yerleşik mahkeme içtihatları ışığında, belirtilen hukuk
yolunun gerçekte olumlu sonuçlanma konusunda makul bir ihtimale sahip olmadığı
durumlarda başvurucunun söz konusu hukuk yolunu kullanmamış olması başvuru
yollarının tüketilmediği sonucunu doğurmaz. Bir hukuk yolunun kesinlikle
başarısız olduğunu ortaya koyacak bir durum söz konusu değilse o hukuk yolunun
etkili bir şekilde işlediğine ilişkin emsal davaların bulunmaması tek başına başvurucuyu
bu hukuk yolunu tüketme yükümlülüğünden kurtarmaz. Zira başvurucunun bu hukuk
yoluna başvurması hâlinde mahkemelerin içtihatlarını başvurucunun lehine olacak
şekilde geliştirmeleri ihtimali her zaman vardır (Cafer Yıldız, B.
No: 2014/9308, 9/1/2018, § 37).
70. Somut olayda başvurucu, ihlalin tespiti ve tazminat
talebinde bulunmuştur. Bu tespite bağlı olarak başvurucuya davanın esasının sonuçlanmasından
önce tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir başvuru yolunun mevcut olup
olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
71. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendine göre, yakalanan veya tutuklanan
kişilerin yakalama ve tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru
imkânlarından yararlandırılmaması durumunda bu kişilerin maddi ve manevi her
türlü zararlarının tazminini isteyebilmesine imkân sağlanmaktadır. Somut olayda
da başvurucu, tutukluluğun devamı kararına yaptığı itirazın kısa süre içinde
karara bağlanmadığını ileri sürmüştür.
72. Somut olayda başvurucunun durumuna benzer bir durumda bu
hükmün başarıyla uyguladığını gösteren emsal davalar bulunmamaktadır. Ancak
böyle bir hukuk yolunun kesinlikle başarısız olacağını iddia edebilmeyi ortaya
koyacak bir durum da söz konusu değildir. Nitekim Yargıtay 12. Ceza Dairesinin
6/4/2016 tarihli ve E.2015/9116, K.2016/5826 sayılı kararında, yakalama
işlemine yapılan itirazın sürüncemede bırakılmasıyla ilgili bir davada asıl
davanın sonuçlanması beklenmeden 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi hükümlerine
göre tazminat talep edilmesinin mümkün olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla özel
bir amaçla kabul edilen ve bu türden şikâyetlere çözüm getirmeye elverişli
nitelik taşıyan bir yasal düzenlemeye işlerlik kazandırmak ve yasal
düzenlemenin kapsamını belirlemek amacıyla derece mahkemelerine başvurulmasında
yarar bulunmaktadır. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu tüketilmeden yapılan
bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Cafer Yıldız, § 39).
73. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılmasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasından dolayı kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aşmasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
4. Tutukluluğa yönelik itirazın kısa süre içinde
incelenmemesinden dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
9/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.