TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MUSTAFA KOCAL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/22229)
Karar Tarihi: 20/6/2023
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Basri BAĞCI
Raportör
Duygu KALUKÇU
Başvurucu
Mustafa KOCAL
Vekili
Av. Özcan ÇİÇEK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 12/7/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. 1976 doğumlu olan başvurucu, H. Özel Güvenlik Limitet Şirketi (Şirket) bünyesinde İzmir İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğünün (AFAD İl Müdürlüğü/İdare) hizmet binalarında işçi statüsünde özel güvenlik görevlisi olarak çalışmakta iken İzmir Valiliği (Valilik) tarafından 21/2/2017 tarihinde yüklenici Şirkete gönderilen yazıya istinaden başvurucunun 22/2/2017 tarihinde iş sözleşmesi feshedilmiştir. Başvurucuya tebliğ edilmek istenen ancak başvurucunun imzadan imtina ettiği yazıda Valiliğin 21/2/2017 tarihli yazısına istinaden başvurucunun işten çıkarıldığı belirtilmiştir.
7. Valilik tarafından 21/2/2017 tarihinde yüklenici Şirkete gönderilen "Araştırma Sonuçları" başlıklı yazıda başvurucu hakkında Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) kapsamında inceleme başlatıldığı, yapılan inceleme sonucunda başvurucunun görevde kalmasının sakıncalı olduğuna karar verildiği bildirilmiştir. Söz konusu yazıda, başvurucunun AFAD İl Müdürlüğünden çekilerek yerine güvenlik soruşturması yapılmış bir personelin görevlendirilmesi talep edilmiştir.
8. Başvurucu; feshin geçersizliğinin tespiti, işe iadesi ile haksız fesihten kaynaklanan tazminatın ve hak ettiği ücretlerin ödenmesine karar verilmesi talebiyle AFAD Yönetimi Başkanlığı ile işveren Şirket aleyhine 20/3/2017 tarihinde işe iade davası açmıştır. İzmir 4. İş Mahkemesi (Mahkeme) tarafından kabul edilen dava dilekçesinde başvurucu;
i. Feshin usule aykırı olduğunu, fesih bildiriminin yazılı şekilde yapılmadığını,
ii. Fesih nedeninin gerçeği yansıtmadığını, AFAD bünyesinde görevlendirilmeden önce İl Özel İdaresinin işçisi olarak çalıştığını, bu dönemde ihaleyi alan taşeron şirketler tarafından sosyal güvenlik kayıtlarının (SGK kayıtları) yapıldığını, FETÖ/PDY iltisaklı şirketlerde kendi iradesiyle çalışmadığını,
iii. Bank Asyadaki maaş hesabının İl Özel İdaresi tarafından açıldığını ve maaşının buraya yatırıldığını, eşinin de İl Özel İdaresinde çalıştığını, aynı durumun onun için de geçerli olduğunu, Bank Asyada hesabı olmasında kendisinin bir kusurunun bulunmadığını,
iv. İngilizce öğretmenliği bölümünden mezun olmasına rağmen atanamadığını, eğer FETÖ/PDY ile irtibatlı olsaydı güvenlik görevlisi olarak değil öğretmen olarak görev yapmasının beklenmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
9. Davalı AFAD Yönetimi Başkanlığı, sunduğu 11/4/2017 tarihli cevap dilekçesinde; AFAD Yönetimi Başkanlığının işçi kadrosunun bulunmadığını, diğer davalı Şirket ile Valilik ya da AFAD İl Müdürlüğü arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisinin olmadığını, başvurucunun iddiasının yalnızca yüklenici Şirkete yöneltilebileceğini belirtmiştir. Ayrıca 15 Temmuz darbe girişimi akabinde tüm personelle ilgili araştırmalar yapıldığını, hizmet alımı yoluyla özel güvenlik görevlisi olarak çalıştırılan başvurucunun görevde kalmasının sakıncalı olduğunun tespit edildiğini, belirli süreli iş sözleşmesinin yüklenici Şirket tarafından usulüne uygun şekilde feshedildiğini ileri sürmüştür.
10. Davalı işveren Şirket, Mahkemeye sunduğu cevap dilekçesinde Valilik tarafından gönderilen yazı doğrultusunda başvurucunun iş sözleşmesinin feshedildiğini, Türkiye'deki önemli kamu kurumlarından olan AFAD Yönetimi Başkanlığı bünyesinde devletin birlik ve bütünlüğünü tehlikeye atacak işlemlere müsait bir ortamın oluşturulmasına destek verebilecek kişilerin çalıştırılmasının güvenlik nedeniyle mümkün olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu hakkında herhangi bir soruşturmanın bulunup bulunmadığı bilinmemekle birlikte işçisine duyduğu güvenin zedelendiğini, başvurucu hakkında şüpheye düştüğünü, ismi bu şekilde anılan başvurucuyla çalışmaya devam etmesinin beklenemeyeceğini belirtmiştir.
11. Başvurucu, Mahkemeye sunduğu 24/4/2017 tarihli beyan dilekçesinde silahlı özel güvenik görevlisi olarak çalışma izninin ve kimlik kartının yenilenmesi talebiyle İzmir İl Emniyet Müdürlüğüne talepte bulunduğunu, 10/6/2004 tarihli ve 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun kapsamında 20/7/2017 tarihine kadar çalışma izninin devam ettiği yönünde resmî cevap verildiğini bildirmiştir.
12. Mahkeme 18/5/2017 tarihli ara kararıyla, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına ve FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında başvurucu hakkında herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığı, soruşturma veya açılmış dava olup olmadığı hususlarının sorulmasına karar vermiştir.
13. Mahkeme 27/9/2017 tarihinde davanın reddine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... Davalı taraf, davacının iş akdini eşinin, erkek kardeşinin ve çocuklarının Fetö terör örgütü üyelerinin hesaplarını bulundurduğu bankalarda hesap bulundurmak, kredi kartlarını kullanmaları, Fetö yapılanmasında sorumlu olan şahıslarla bağlantısının bulunması, Fetö yapılanmasında sorumlu üst düzey kişilerle ilişkisi ve bu örgütle ilişkisi bulunan İdrak ve Şifre şirketlerinde çalışmak nedenleriyle terör örgütü üyeliği şüphesi nedenleriyle davacının iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini savunma etmiştir. Yargıtay 9. H.D 2007/16878-30923 E-K sayı 22/10/2007 tarihli kararında da içtihatında da açıklandıgı üzere yeterli şüpheye dayalı iş akdi feshi haklı olduğundan davanın reddine karar verip aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir."
14. Başvurucu 15/11/2017 tarihli dilekçesiyle anılan karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. İstinaf başvuru dilekçesinde, dava dilekçesinde ileri sürdüğü beyanları tekrar etmiş; İl Emniyet Müdürlüğü tarafından kendisi hakkında verilen özel güvenlik görevlisi olarak çalışabileceğine ilişkin yazıya dikkat çekmiştir.
15. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 26/12/2017 tarihli ara kararıyla İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı Terörle Mücadele ve Örgütlü Suçlar Bürosuna müzekkere yazılmasına, başvurucu hakkında açılan herhangi bir soruşturma bulunup bulunmadığı konusunda bilgi edinilmesine karar vermiştir.
16. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından İzmir Bölge Adliye Mahkemesine gönderilen 4/1/2018 tarihli yazıda, başvurucu hakkında açılmış herhangi bir soruşturmanın olmadığı belirtilmiştir.
17. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11/1/2018 tarihli kararıyla istinaf başvurusunun esastan reddine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Davacının iş akdi işverence aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesi gerekçe gösterilerek feshedilmiştir. İş Güvencesi Hukukunda işçinin sözleşmeye aykırı davranışta bulunduğundan şüphe ediliyor ve bu yüzden taraflar arasında iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsılması veya ağır zedelenmesi nedeniyle iş sözleşmesi feshedilmişse şüphe feshinden bahsedilir. İzmir Valiliğinin ihaleyi alan davalı şirkete gönderdiği yazıda davacı ve yakınları hakkında araştırma yapıldığı ve davacı ve yakınlarının malum yapılanma ile ilgili bağlarının olduğu belirtilmiştir. Davacının iş akdi bu yazı doğrultusunda feshedilmiştir. Yapılan fesih şüphe feshidir.
Yerel mahkemece deliller toplanıp değerlendirilerek karar verilmiştir. Verilen kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır."
18. Başvurucu; FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında kendisi hakkında herhangi bir adli işlem yapılmadığını, kendisine yönelik isnatların da gerçek dışı olduğunu, malum yapıyla herhangi bir ilgisinin olmadığını ileri sürerek İzmir Bölge Adliye Mahkemesince verilen karar için temyiz yoluna başvurmuştur.
19. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 21/5/2018 tarihinde, söz konusu kararda herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle tüm temyiz itirazlarının reddine ve kararın onanmasına hükmetmiştir.
20. Nihai karar 18/6/2018 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucu 12/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
22. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-26.
B. Yargıtay Kararları
23. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üysi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."
24. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:
"... şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."
25. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 3/10/2018 tarihli ve E.2018/10430, K.2018/20956 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde değerlendirme yapılacak olursa, somut olayda davacının iş sözleşmesinin feshi ile ilgili yasal dayanakların 4857 sayılı İş Kanunu ile birlikte Bakanlar Kurulu kararı ile ülke genelinde ilan edilen Olağanüstü Hal kapsamında çıkartılan kanun hükmünde kararnameler olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Söz konusu kararnamelerin iş sözleşmesi ile çalışan işçilere yönelik hükümleri incelendiğinde, gerek 667 sayılı KHK’nin 4. maddesi gerekse 673 sayılı KHK’nin 7. maddesinde bu kanun hükmünde kararnameler kapsamında iş sözleşmesi feshedilen işçilerin bir daha yeniden doğrudan veya dolaylı olarak eski işinde veya benzer işlerde görevlendirilemeyecekleri, bunların işe iadesinin mümkün olmadığı şeklinde emredici nitelikte düzenlemelerin yer aldığı görülecektir. Bu yasal düzenlemelerin nitelik itibariyle, kamu düzenine ilişkin ve açıkça emredici nitelikte olduğu değerlendirildiğinde, açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağı göz önüne alınmalıdır. Bu itibarla, ilgili kanun hükmünde kararnameler kapsamındaki fesihlere ilişkin olarak açılan işe iade davalarında, taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir.
Buna göre görülmekte olan davada, sözleşmenin feshine dayanak bilgi ve belgelerin mahkemece resen araştırılması gerekmekte ise de, dosyada sadece Erzurum Cumhuriyet Baş Savcılığına davacı hakkında soruşturma veya kovuşturma olup olmadığı yönünde yazılan yazı cevabi ile yetinildiği, bu yönde başkaca bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Davacının iş sözleşmesinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı bankadan sorularak; bunun yanında resen araştırma ilkesi kapsamında davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumu’ndan getirtilmeli, varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asya nezdinde açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek ulaşılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davacının davasının kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirir."
26. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi' dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.
Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."
27. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 17/10/2018 tarihli ve E.2018/11972, K.2018/22382 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davacının ... sözleşmesinin feshinin 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4. maddesi doğrultusunda davalı işverence oluşturulan komisyon kararıyla davalı kurum tarafından gerçekleştirilmiştir.
Davacı işçi 4857 sayılı ... Kanunu hükümleri çerçevesinde çalışmış olmakla ... sözleşmesinin 06.09.2016 tarihindeki feshinde ... Kanunu'nun 18. ve devamı maddeleri hükümleri uygulanmalıdır.
Somut olayda davacının ... akdinin feshine neden olan bilgi ve belge işverence ibraz edilememiştir. Davacının ... akdinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı Kurumdan araştırılmalı; ayrıca davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumundan varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asyaya açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile davanın reddi hatalı olup bozmayı gerektirir."
28. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 8/3/2018 tarihli ve E.2018/464, K.2018/6086 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Somut olayda; davacının iş sözleşmesinin feshine ilişkin hiçbir belgenin dosyaya sunulmadığı anlaşılmaktadır. İlk Derece Mahkemesi tarafından şüpheyi haklı kılacak güçte somut delillerin bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır. Tarafların iddia ve savunmaları dikkate alındığında Mahkemece öncelikle yapılacak iş; davacının banka kayıtları getirtilerek özellikle adı geçen Bank Asya da hesabının hangi tarihler arasında açık olduğu, bankaya toplu para yatırma ve çekme işlemlerinin yapılıp yapılmadığı, yapıldı ise hangi tarihler arasında hangi sebeplerle yapıldığına ilişkin bilgi ve belgelerin toplanması, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve istihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi teknolojileri Kurumundan davacının hakkında FETÖ/PDY terör örgütü ile ilgili işlem yapılıp yapılmadığının emniyet veya diğer güvenlik güçlerinden sorularak gelen yazı cevaplarının dosyaya getirtilmesi gerektiği gibi, ayrıca, davacının iş sözleşmesinin feshinin haklı nedene dayalı olup olmadığına dair denetime elverişli tüm delillerin de araştırılarak toplanması gerekmektedir. Feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması için belirtilen yönlerden gerekli araştırmaya gidilmeli ve toplanacak deliller dosya içeriği ile yeniden bir değerlendirmeye tabi tutularak sonucuna göre bir karar verilmelidir. Eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Anayasa Mahkemesinin 20/6/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu, 2014 yılına kadar İl Özel İdaresinde, bu tarihten itibaren de AFAD bünyesinde güvenlik görevlisi olarak çalıştığını, 2017 yılında ise iş sözleşmesinin haksız bir şekilde feshedildiğini, feshe gerekçe gösterilen hususun FETÖ/PDY ile irtibatlı şirketlerde SGK kaydının olduğu ve Bank Asya'da hesabının bulunduğu tespitlerine dayandığını ancak bu tespitlere ilişkin değerlendirmenin hem işveren hem de derece mahkemeleri tarafından hatalı yapıldığını belirtmiştir. Başvurucu, isnat edilen hususlara ilişkin açıklamalarında İl Özel İdaresi tarafından yapılan hizmet alım ihalelerinin FETÖ/PDY ile irtibatlı şirketlere verildiğini, kendisinin iradi olarak bu şirketlerde çalışmadığını ifade etmiştir. Bank Asya'da hesap açılmasının nedeninin de aynı şekilde taşeron şirketler ile çalışılmasından kaynaklandığını belirten başvurucu; hem eşinin hem de kendisinin benzer durumda olduğunu, Bank Asya hesaplarının maaş hesabı olarak açılıp başka herhangi bir sebeple kullanılmadığını, bu kapsamda iddia ve itirazları araştırılmadan derece mahkemelerince davanın reddine hükmedildiğini, bu nedenle hukuk devleti ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlık görüşünde; başvurucunun şüphe feshi sebebiyle işten çıkarılması kapsamında özel hayatının nasıl etkilendiği hususunda yeterli somut veri ortaya koymadığı, öte yandan başvurucunun üç dereceli yargılama sisteminde iddia ve itirazlarını ileri sürebilme fırsatı bulduğu, nitekim kendisinin de herhangi bir delilin incelenmediği yahut yargılamaya etkin bir şekilde katılamadığı gibi bir itirazının olmadığı, başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde kaldığı ileri sürülmüştür.
32. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
B. Değerlendirme
33. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası iş akdinin feshinin hukuka aykırı olduğu, buna mukabil derece mahkemelerince iddia ve itirazlarının incelenmeksizin işe iade davasının reddedildiği, bu kapsamda başta adil yargılanma hakkı olmak üzere Anayasa'da güvence altına alınan haklarının ihlal edildiği hususuna ilişkindir. Başvurunun bu kısmının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
36. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).
37. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
38. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).
39. Makul gerekçe davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).
40. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
41. Somut olayda 1976 doğumlu olan başvurucu, AFAD nezdinde güvenlik görevlisi olarak çalışmakta iken 2017 yılında başvurucunun iş sözleşmesi, terör örgütü ile irtibatı/iltisakı bulunduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmıştır.
42. Başvurucu; dava dilekçesinde özetle feshin usule aykırı olduğunu, fesih nedeninin gerçeği yansıtmadığını, feshe dayanak yapılan olayların hatalı değerlendirildiğini, FETÖ/PDY ile iltisaklı şirketler ve Bank Asya ile kurulan irtibatın kendi inisiyatifiyle gerçekleşmediğini, bu durumun İl Özel İdaresinin tercihinden kaynaklandığını, İngilizce öğretmenliği bölümünden mezun olmasına rağmen atanamadığını, eğer FETÖ/PDY ile irtibatlı olsaydı güvenlik görevlisi olarak değil öğretmen olarak meslek hayatının devam etmesi gerektiğini ileri sürmüştür (bkz. § 8).
43. Davalı Şirket ve AFAD ise cevap dilekçelerinde genel hatları ile feshin usulüne uygun olduğunu, fesih nedeninin başvurucuya yazılı olarak bildirildiğini, özellikle 15 Temmuz darbe girişimi ve akabinde yaşanan süreçte millî güvenliğin tesisine yönelik tedbirler alınmasının zaruri olduğunu, bu kapsamda ilgili mevzuat ve Yargıtay içtihadı da dikkate alınarak başvurucuya ilişkin yapılan tespitlerin iş sözleşmesinin feshi noktasında yeterli şüpheyi oluşturduğunu belirtmişlerdir (bkz. §§ 9-10).
44. İzmir 4. İş Mahkemesi 27/9/2017 tarihli kararında işverenin savunmasının Yargıtay içtihadı doğrultusunda şüphe feshi için yeterli olduğunu değerlendirerek iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini belirtmiş ve davanın reddine hükmetmiştir. Başvurucunun itirazı üzerine dosya istinaf incelemesine gönderilmiş; Bölge Adliye Mahkemesi tarafından 11/1/2018 tarihinde yapılan incelemede ise Mahkeme tarafından deliller toplanıp değerlendirilerek karar verildiği, verilen kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı belirtilerek istinaf talebi reddedilmiş; Bölge Adliye Mahkemesi kararı da temyiz incelemesi neticesinde olduğu gibi onanmış ve 21/5/2018'de nihai karar kesinleşmiştir. (bkz. §§ 13-19).
45. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç olarak işlev görmektedir. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.
46. Öte yandan Yargıtay, şüphe feshi kapsamında açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağını belirtmiştir. Bu itibarla şüphe feshi kapsamında açılan işe iade davalarında, taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanmaktadır (bkz. §§ 25-26). Yani derece mahkemelerinin tarafların ileri sürdüğü yahut ortaya koyduğu tespitlerden bağımsız olarak ayrıca araştırma yapması ve yine tarafların iddia ve itirazlarını bu kapsamda değerlendirerek bir sonuca varması gerekmektedir.
47. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 36-40).
48. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfiliğin önüne geçebilmek adına önemlidir. Söz konusu kriterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması, hem işçi yönünden hem işveren yönünden adil bir denge kurulması icap etmektedir.
49. Başvuruya konu yargılamada, başvurucunun kendisi ve eşi işveren Kurum nezdinde güvenlik görevlisi olarak çalışmaktadır. Özel güvenliğin tanımı, yetkileri ve sorumlulukları 5188 sayılı Kanun'da belirtilmiştir. Bu kapsamda özel güvenlik, kamu güvenliğini tamamlayıcı mahiyette bir pozisyon olarak tanımlanmış ve belli bazı durumlarda özel güzenlik görevlilerine kişilere kimlik sorma, duyarlı kapıdan geçirme, üst araması yapma, yakalama, silah bulundurma ve kullanma yetkileri verilmiştir. Öte yandan özel güvenlik hizmetinin millî güvenlik veya kamu güvenliğine yönelik hizmetler ile birebir aynı mahiyette olduğunu söylemek de mümkün değildir. Zira özel güvenlik hizmeti veren kişiler, hizmet sözleşmesi uyarınca istihdam edilen personel statüsünde bulunmakta ve sadece belirlenen alanlarda, sınırlı yetkiye dayalı olarak görevlerini yerine getirmektedir.
50. Öte yandan başvurucunun özel güvenlik görevlisi olarak çalışması, hakkında ileri sürülen olay ve olguların incelenmeksizin şüpheye dayanak yapılabileceği anlamına da gelmemektedir. Derece mahkemelerinin takdir yetkisini kullanmak suretiyle şüpheye konu olay ve olguları mesleki noktada nasıl değerlendirmesi gerektiği her somut olay yönünden ayrı ayrı değerlendirmelidir.
51. Somut olayda, işvereni şüphe feshine götüren olgular gerekçeli kararda şöyle sıralanmıştır:
i. Başvurucunun kendisinin, eşinin ve erkek kardeşinin FETÖ/PDY'ye müzahir şirketlerde SGK kaydının bulunduğu, bu kapsamda kendisinin FETÖ/PDY ile ilişkili olan İdrak Özel Eğitim Hizmetleri ve Şifre Özel Güvenlik ve Koruma Hizmetleri Limited Şirketlerinde çalıştığı tespiti
ii. Kendisinin, eşinin ve çocuklarının FETÖ/PDY ile irtibatlı bankada hesaplarının bulunduğu, bankanın kredi kartlarını kullandıkları bilgisi
iii. Başvurucunun FETÖ/PDY yapılanmasında sorumlu düzeyde şahıslarla bağlantısının bulunduğu iddiası
52. Bank Asya'nın FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine örgüt üyelerinin yatırdığı paralar üzerinden gelir elde ettiği, bu suretle örgüt faaliyetlerine mali yönden kaynak sağladığı ve örgütün finans merkezi olduğu hususu yargı kararlarıyla tespit edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 35; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E.2017/1862, K.2017/5796 sayılı kararı; ayrıca bkz. § 61). Aynı zamanda mutat hesap hareketlerinin örgütsel faaliyette bulunma ya da örgüte yardım etme kapsamında değerlendirilemeyeceği de Yargıtay tarafından kabul edilmiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 25/6/2020 tarihli ve E.2020/1974, K.2020/3079 sayılı kararı). Her durumda Bank Asyaya para yatırarak FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisak içinde olunduğu, bu suretle işçi-işveren arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak sözleşmenin feshedilebilmesi için yukarıda açıklanan ilkelere uygun şekilde hareket edilmesi gerektiği açıktır (Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 137).
53. Başvuruya konu olayda, derece mahkemeleri tarafından başvurucunun örgüt ile iltisaklı kurumlarda çalıştığı, hem kendisinin hem de eşi ve çocuğunun Bank Asyada hesabının olduğu belirtilmiş ancak başvurucunun bu tespite ilişkin itirazlarına yönelik herhangi bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır. Zira başvurucu, 2006 yılındaki üç aylık çalışma süresi haricinde örgüt ile irtibatlı kurumlara kendi iradesi ile girmediğini, hem eşinin hem de kendisinin İl Özel İdaresinde çalıştıkları dönemde, ihale yolu ile özel güvenlik hizmetinin bahsi geçen şirketlere verildiğini, bu kapsamda çoğu zaman bilgileri dahi olmaksızın bu şirketlere dair SGK kayıtlarının yapıldığını, nitekim banka hesaplarının da bu kapsamda maaş hesabı olarak açıldığını ileri sürmüştür. Bu noktada derece mahkemelerinden beklenen; başvurucunun ve eşinin ne şekilde bu şirketlerde çalıştığı, Bank Asya hesaplarının şirketlere giriş tarihi ile uyumlu olup olmadığı, yine hesap hareketlerinin maaş hesabı olarak açılıp açılmadığı, özellikle irtibat yahut iltisaka delalet edecek şekilde rutin bankacılık işlemlerinin ötesinde bir hesap hareketliliğinin bulunup bulunmadığı hususlarını araştırması ve gerekçeli kararda başvurucunun bu yöndeki itirazlarını karşılamasıdır. Buna mukabil derece mahkemeleri tarafından işverenin iddiasının tekrarından ibaret bir gerekçe oluşturulduğu, başvurucunun itirazlarının kararda karşılanmadığı görülmüştür.
54. Başvurucu hakkındaki iddialardan Bank Asya tespiti ve işyeri kayıtları dışında incelenmesi gereken iki husus daha bulunmaktadır: Bunlardan biri başvurucunun FETÖ/PDY yapılanmasında sorumlu düzeyde şahıslarla bağlantıları olduğu iddiasıdır. Söz konusu iddia özellikle başvurucunun yerine getirdiği görevin özel niteliği dikkate alındığında ciddiyet arz etmekte ise de anılan iddia yönünden sorumlu düzeydeki şahısların kimler olduğu, başvurucunun bu kişilerle ne vesileyle ve hangi sebeple irtibat kurduğu gerekçeli karardan anlaşılamamıştır. Dolayısıyla başvurucunun itirazlarının karşılıksız bırakıldığı görülmüştür. Nitekim başvurucu; İzmir İl Emniyet Müdürlüğünün -hakkında yapılan inceleme neticesinde ve 5188 sayılı Kanun kapsamında- 20/7/2017 tarihine kadar çalışma izninin devam ettiği yönünde resmî cevap verdiğini, genel anlamda şüpheye sebep olan hususların gerçeği yansıtmadığını ileri sürmüştür (bkz. § 11).
55. Başvurucuya ilişkin son tespit örgüt ile iltisaklı bir kurumda çalıştığı iddiasıdır. Nitekim başvurucu da bu hususu kabul etmekte, 2006 yılında üç ay öğretmenlik yaptığını belirtmektedir. Bu tespiti özellikle -FETÖ/PDY yapılanmasının Millî Güvenlik Kurulu tarafından illegal olduğu hususunun ortaya konulduğu tarih de (2014 yılı başından itibaren) dikkate alındığında-şüphe feshi noktasında bir anlam ifade edebilmesi için diğer olay ve olgularla desteklenmesi gerekmektedir. Gerekçeli kararda her ne kadar devam eden yıllardaki bağlantıyı gösteren birtakım tespitlere yer verilmiş ise de yukarıda açıklandığı gibi söz konusu tespitler başvurucunun iddia ve itirazları kapsamında irdelenmemiş, işverenin iddiası ile yetinilerek sonuca gidilmiştir.
56. Belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edilip bunun davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56). Bu kapsamda başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde -ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında- başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür.
57. Sonuç olarak gerekçeli kararda, işvereni şüphe feshine götüren sebeplere yer verilmişse de bu sebepler karşısında başvurucunun iddia ve itirazlarının incelendiği ve değerlendirildiği hususunda bir açıklamaya yer verilmemiştir. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği değerlendirilmiştir.
58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
59. Başvurucu ayrıca haksız fesih işlemi ve buna dayanak gösterilen nedenlerden dolayı masumiyet karinesinin, eşitlik ilkesinin, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesinin, kamu hizmetine girme hakkı ile özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüşse de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
60. Başvurucu; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
61. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
62. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 4. İş Mahkemesine (E.2017/213) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/6/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.