TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TAYFUN YILDIRIM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/22602)
|
|
Karar Tarihi: 10/2/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Tayfun YILDIRIM
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, gerçekleşmekte olan bir protesto gösterisine
kolluk görevlilerinin müdahalesi neticesinde yaralanma meydana gelmesi ve bu
olaya ilişkin olarak yürütülen soruşturmanın etkili olmaması nedeniyle insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 18/7/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, başvurucunun adli yardım talebinin
kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
10. Başvurucu 1990 yılı doğumlu olup beyanına göre
öğrencidir.
11. 23/7/2017 tarihinde başvurucu, arkadaşı F.B. ile
birlikte Ankara'nın Kızılay Meydanı'ndaki bir sokakta bulunan Halkevleri
Derneği Genel Merkezi binasının önünde bulunduğu sırada kolluk görevlilerinin
gerçekleşmekte olan bir gösteriye/eyleme müdahalesi neticesinde gözaltına
alınmıştır.
12. Başvurucunun anlatımına göre eyleme katılmamış olan
başvurucu, arkadaşı ile beraber kolluğun toplantıya müdahalesini izlerken
kolluk memurları ile arasında tartışma yaşanması nedeniyle darbedilerek gözaltına
alınmıştır. İddiaya göre başvurucu, gözaltına alınmasının ardından bulundukları
sokakta bir başka binanın -Mimarlar Odası Ankara Şubesi binası- önüne
götürülmüş, burada "Seni öldürürüz." şeklindeki tehditlere
maruz kalmış ve memurlarca darbedilmiştir. Söz konusu darp olayının polis
kamerasına yansıdığını fark eden bir başka kolluk memurunun kendisini darbeden
memuru uyardığını iddia eden başvurucuya göre darbedilme anı kamera kayıtlarına
yansımıştır.
13. Ankara İl Emniyet Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve
olaya ilişkin on bir sayfadan oluşan evrak 27/7/2017 tarihinde Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Evrak içeriğinde öncelikle DHKP/C
terör örgütü ile DMH (Devrimci Memur Hareketi) arasındaki bağlantıya yönelik
bir kısım bilgilere yer verilmiş, ardından DHKP/C terör örgütü yapısı üzerinde
durulmuş ve olay günü kolluk müdahalesine konu olan protesto gösterisi hakkında
açıklama yapılmıştır. Buna göre DMH içinde faaliyet gösteren N.G. ve S.Ö.
olağanüstü hâl dönemi (OHAL) çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle (KHK)
mesleklerinden ihraç edilmeleri nedeniyle açlık grevlerine başladıkları
gerekçesiyle tutuklanmışlardır. Bu kişilerin tutuklanmalarını protesto etme ve
bu kişilere destek verme amacıyla zaman zaman eylemler yapıldığı, Ankara Valiliğince
Kızılay Meydanı'nda toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yasaklandığı, bu nedenle
olay günü Valilik yasağına rağmen eylem yapılması nedeniyle yaklaşık elli beş
kişilik gruba müdahale edilerek bu kişilerin gözaltına alındığı açıklanmış;
yakalanan kişilerle ilgili bir kısım bilgiler paylaşılmıştır.
14. 27/7/2017 tarihli söz konusu evrakta başvurucuya
ilişkin bilgiler de yer almıştır. Başvurucunun Halkevleri Derneğinin organize
ettiği eylem/etkinliklere katıldığı, sosyal medya hesabından N.G. ve S.A.nın tutuklanmalarıyla
ilgili paylaşım yaptığı, ayrıca Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP)
üzerinden yapılan araştırmada başvurucu hakkında kanuna aykırı toplantı
ve gösteri yürüyüşüne silahsız katılarak ihtara rağmen dağılmama suçu isnadıyla
farklı tarihlerde açılmış çok sayıda dava bulunduğu belirtilmiştir. Diğer
taraftan başvurucunun yakalanan öteki şahıslardan farklı olarak kolluk
görevlilerine direnmediği, diğer kişilerin örgütsel tavır sergileyerek verilen
yiyecekleri yememelerine rağmen başvurucunun bu tavra katılmadığı ve ifadesi
sırasında susma hakkını kullandığı açıklanmıştır.
15. Gazi Mustafa Kemal Devlet Hastanesi tarafından
başvurucu hakkında 23/7/2017 tarihinde olaydan hemen sonra genel adli muayene
raporu (ilk rapor) düzenlenmiştir. Raporun ilgili kısmı şöyledir:
"Her iki skapula iç kenardan
başlayarak orta hatta birleşen yaygın hiperemi, toraks alt vertebra üzerinde
2-3 cm çapında hiperemi, sağ kulak altı boyun lateralinde 4x2 cm lik
laserasyon, hiperemi, sağ omuz ön yüzde iki adet biri 1 cm lik diğeri 1- 2 cm
lik hiperemi ve laserasyon, sol tibia ön yüzde 2 cm lik hiperemi, sol tibia ön
iç yan yüzde 1 cm lik hiperemi, sağ humerus iç yan yüzde 1-2 cm lik çizgisel
hiperemik alan, verteskte ağrı tariflediği, bu bölgede darp cebir izi görülmediği"
16. Başvurucu hakkında daha sonraki günlerde düzenlenen
genel adli muayene raporlarında ilk rapora atfen başkaca darp ve cebir izi
olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğü (Adli Tıp
Kurumu) tarafından düzenlenen 6/3/2018 tarihli raporda başvurucunun ilk raporla
tespit edilen yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek
ölçüde hafif nitelikte olduğu ve yaşamını tehlikeye sokmadığı yönünde görüş
bildirilmiştir.
A. Başvurucu
Hakkında Yürütülen Soruşturma Süreci
17. Başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapma,
kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen
kendiliğinden dağılmama suçunu işlediği isnadıyla soruşturma
yürütülmüştür. Başvurucu 23/7/2017 ile 27/07/2017 tarihleri arası gözaltında
tutulmuştur.
18. Başvurucu, kolluk aşamasında susma hakkını kullanmış;
Savcılıkta verdiği 27/7/2017 tarihli savunmasında suçlamaları kabul etmemiştir.
Başvurucunun savunmasının ilgili kısmı şöyledir:
"Ben Ankara Üniversitesi İletişim
Fakültesi Hallkla İlişkiler 2. Sınıf öğrencisiyim. Aynı zamanla Halk Evleri
üyesiyim. 23/07/2017 tarihinde Ankara Kızılay'da yapılan eyleme ilişkin
herhangi bir çağrıdan haberim yoktur. Halkevleri üyesi olmam dolayısıyla o gün
saat 14:00 sıralarında Konur Sokak'da bulunan Halkevleri Genel Merkezi'ne
arkadaşım [F.B.] ile
gidiyordum. Halkevleri Genel Merkezi'ne Esat Mahallesi tarafından Kocatepe
Camii istikametinden gelmiştim. Halkevleri girişinde caddeden geçen Çevik
Kuvvet ekiplerinden biri yanımda bulunan [F.B.ye] ne yapıyorsun diyerek
arkadaşıma kafa attı. Bu sırada arbede oluştu. Ben de araya girmeye çalıştım.
Bilahare bu sırada da beni gözaltına aldılar. Yine bu sırada çevrede bulunan
[Z.] isimli cafe, [K.] isimli Cafe ve Ankara Kültürevinden gelen
kişiler de bu arbede içinde kaldılar. Bu kişiler olaya müdahale etmeye
çalıştılar. Onlar da gözaltına alındılar. Ben de arbede sırasında gözaltına
alındım. 23/07/2017 tarihinde Kızılay'da meydana gelen yasadışı eyleme
katılmadım. Herhangi bir eylemim olmadı "
19. Kolluk memurlarınca başvurucu tanıkları F.B. ile
A.B.nin bilgi sahibi sıfatıyla olayla ilgili beyanları alınmıştır. Tanık F.B.
ifadesinde, başvurucu ile birlikte Halkevleri Genel Merkezine giderlerken
kolluk memurlarıyla karşılaştıklarını, bir kolluk memurunun "Ne bakıyorsun?"
demesi üzerine bakmadığını söylemesine rağmen memurun kafasıyla kendisine
vurmasının ardından diğer görevlilerin bulundukları yere geldiğini, aralarında
çıkan tartışma sonunda da başvurucuyu gözaltına aldıklarını belirtmiştir. Diğer
tanık A.B., olay yerinde bulunan bir kafede çay içerken Halkevleri Genel
Merkezinin önünde arbede yaşanması üzerine o yöne doğru gittiğinde başvurucu
ile kolluk memurları arasında itişme yaşandığını ve kolluk memurlarının
başvurucu gözaltına almaya çalıştıklarını gördüğünü, başvurucunun eylemci grup
içinde olmadığını beyan etmiştir.
20. Savcılık tarafından isnat edilen suçlarla ilgili
olarak başvurucu hakkında 23/10/2017 tarihinde ceza davası açılmıştır.
21. Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan
yargılama sonunda 5/11/2020 tarihinde başvurucunun her iki suçtan beraatine
karar verilmiştir. Mahkeme gerekçesinin ilgili kısmı ve başvurucu hakkındaki
hüküm kısaca şöyledir:
" ... sanık Tayfun Yıldırım'ın
gözaltına alınma işlemleri sırasında direniş göstermediği ve slogan atmadığı;
...
Sanıkların 2911 sayılı yasanın 32.
maddesini ihlal ettikleri iddia edilmekle birlikte anılan hükmün kanuna aykırı
toplantı ve gösteri yürüyüşü yapan kişilerin cezalandırılmasına dair olduğu;
sanıkların atılı eylem bakımından cezalandırılabilmeleri için iddia edilen
şekilde yasaya aykırı bir toplantıya ya da gösteri yürüyüşüne katıldıklarının
hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde ortaya konulmasının gerektiği; somut
olayda izah edilen kamera kayıtlarından ve dosya kapsamındaki diğer delillerden
de anlaşıldığı üzere sanıkların bizatihi anılan toplantıyı organize eden
tarafta bulunmadıkları, sosyal medya aracılığıyla ve sair vasıtalarla haberdar
oldukları toplantıya çeşitli sıfatlarla katılma amacı taşıdıkları
değerlendirilmekle birlikte gözaltına alınma süreci öncesi ve sonrasındaki
eylemleri birlikte ele alındığında silahlı terör örgütü olan DHKP-C'yi kasteden
herhangi bir somut söylemlerinin bulunmadığı, ayrıca yapılan toplantı sırasında
bu faaliyete aktif olarak katılıp dağılmama iradesi taşıyan şekilde hareket
etmedikleri, toplantının ya da gösteri yürüyüşünün yapıldığı yerin sınırlarına
taşan kanuna aykırı bir faaliyette bulunduklarına dair somut bir delilin dosya
kapsamında mevcut olmadığı görülmüştür.
...
Sonuç olarak; sanıklar... Tayfun
Yıldırım ... DHKP-C silahlı terör örgütünün cebir ve şiddet içeren eylemlerini
meşru kılacak şekilde açık bir paylaşımda bulunduklarını ve buna dair slogan
attıklarını gösterir somut bir delilin dosya kapsamında mevcut olmadığı, yine söz
konusu paylaşımların ve sloganların içerikleri değerlendirildiğinde kanuna
aykırı unsurlar taşımadığı anlaşılmakla, atılı bulunan silahlı terör örgütü
propagandasını yapmak suçunun unsurlarının somut olayda oluşmadığı
değerlendirilmekle ayrı ayrı beraatlerine dair; yine bu sanıkların 23/07/2017
tarihinde yapılan toplantı sırasında kanuna aykırı hareket ettikleri iddia
edilse de söz konusu unsurları taşıyan somut bir eylemlerinin tespit
edilememesi nedeniyle kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak
ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçunun unsurlarının somut olayda
oluşmadığı
...
H-TAYFUN YILDIRIM YÖNÜNDEN;
1-
Sanığın üzerine atılı
bulunan terör örgütü propagandası yapmak suçu bakımından cezalandırılması
istemi ile açılan kamu davasında; sanığın üzerine atılı bulunan suçun
unsurlarının somut olayda gerçekleşmemiş olması sebebiyle atılı suç bakımından
5271 sayılı CMK'nun 223/2-a hükmü gereğince BERAATİNE,
2- Sanığın üzerine atılı bulunan Kanuna
Aykırı Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden
Dağılmama suçu bakımından cezalandırılması istemi ile açılan kamu davasında;
sanığın üzerine atılı bulunan suçun unsurlarının somut olayda gerçekleşmemiş
olması sebebiyle atılı suç bakımından 5271 sayılı CMK'nun 223/2-a hükmü
gereğince BERAATİNE..."
22. İnceleme tarihi itibarıyla kanun yolu süreçlerinin
tamamlanmadığı, dolayısıyla başvurucu hakkındaki beraat kararının henüz
kesinleşmediği görülmüştür.
B. Kolluk
Görevlileri Hakkında Yürütülen Soruşturma Süreci
23. Başvurucu 7/8/2017 tarihinde kendisini yaraladığını
ileri sürdüğü kolluk görevlileri hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına
(Savcılık) şikâyette bulunmuştur.
24. Başvurucu, şikâyet dilekçesinde kamera görüntülerinin
incelenmesini ve tanıkları F.B. ile A.B. nin dinlenilmesi talep etmiştir.
Savcılık tarafından başvurucu tanıkları kötü muamele iddiaları bakımından
ayrıca dinlenilmemiş, başvurucu hakkında yürütülen soruşturma kapsamında alınan
ifadeleri ceza davası dosyasından temin edilerek incelenmiştir.
25. Savcılıkça 12/9/2017 tarihinde olay yerini gösterir
kamera görüntülerinin bulunup bulunmadığının kolluk birimleri tarafından araştırılması
talep edilmiştir.
- Olay yerine yakın işyerlerindeki kamera görüntüleri
olup olmadığı araştırılmış, olayın gerçekleştiği sokağı gören kamera
bulunmadığına ilişkin 26/9/2017 tarihli tutanak düzenlenmiştir.
- Olay yerini gösteren Kent Güvenlik Yönetim Sistemi
(KGYS) kamerasının bulunduğu ancak görüntülerin arşiv kaydının 8/8/2017
tarihinden başlaması nedeniyle görüntülerin elde edilmediği, buna karşın kolluk
izleme merkezi tarafından arşivlenen görüntü kayıtlarının çıkarılarak CD'ye
aktarıldığı İl Emniyet Müdürlüğünün 10/10/2017 tarihli yazısıyla
bildirilmiştir.
- Kolluk izleme merkezi tarafından CD'ye aktarılan
görüntü kayıtları kolluk memurları tarafından izlenerek CD İzleme Tutanağı
düzenlenmiştir. 4/12/2017 tarihli CD İzleme Tutanağı'nda başvurucu avukatına
ulaşılarak görüntülerin birlikte incelenmesinin önerildiği, avukatın bu öneriyi
kabul etmesine rağmen o tarihe kadar gelmemesi nedeniyle başvurucu veya avukatı
olmaksızın görüntülerin incelendiği açıklanmıştır. Tutanakta, Foto Film Şube Müdürlüğüne
ait CD'de, kameranın farklı noktalardan görüntü aldığı, başvurucunun görüntüye
girdiğinde toplumsal müdahale aracının yanında gözaltına alındığı
görüntülerinin izlendiği, KGYS görüntüleri içeren CD'de kameranın hareketli
olarak görüntü aldığı, Çevik Kuvvet ekipleri tarafından müdahale yapıldığı,
başvurucuya ait herhangi bir görüntü olmadığının görüldüğü belirtilmiştir.
Tutanakta üç fotoğraf bulunduğu, fotoğraflarda başvurucunun kolluk
görevlileriyle birlikte bir aracın yanında bulunduğu, fotoğraflardan birinde
kolluk memurunun başvurucuya su içirdiği ifade edilmiştir.
26. Savcılık tarafından başvurucu hakkında yürütülen
soruşturmada başvurucunun avukatları vasıtasıyla kolluk görevlileri hakkında
hakaret suçunu işledikleri isnadıyla başlatılan soruşturma 12/9/2017
tarihindeki başvuruya konu soruşturmayla birleştirilmiştir.
27. Savcılığın 28/3/2018 tarihli kararıyla "23/07/2017
tarihinde Kızılay Konur Sokak ve çevresinde görevli olup müştekiye yönelik
yakalama işlemini gerçekleştiren polis memurları ile amirleri" hakkında
kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Müşteki hakkında yürütülen
2017/124968 sayılı soruşturmadan ve açılan kamu davası nedeniyle Ankara 21 Ağır
Ceza Mahkemesinden bilgi ve belgeler istenerek Çankaya İlçe Emniyet Müdürlüğüne
müzekkere yazılıp müşteki tarafın talep etmiş olduğu delillerin toparlanması
sağlanarak soruşturma işlemlerinin gerçekleştirildiği, bu doğrultuda toplanan
delillere göre müşteki tarafın göstermiş olduğu tanıklar [F.B] ve [A.B.nin] müşteki
hakkında yürütülen soruşturma kapsamında bilgi sahibi olarak beyanlarına
başvurulmuş olduğu, tanıkların Tayfun YILDIRIM'ın eylemci grup içerisinde
bulunmamasına rağmen gözaltına alındığını belirtmelerine rağmen şikayet
dilekçesinde belirtildiği gibi hakaret, tehdit ve gözaltı aşamasında müştekinin
darp edildiğine ilişkin beyanda bulunmadıkları gibi müştekinin bu soruşturma
kapsamında alınan savunmasında da hakaret, tehdit ve gözaltına alınma
aşamasında kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin iddiada bulunmadığı, Emniyet
ifadesi aşamasında susma hakkını kullanmış bulunduğunun görüldüğü, Çankaya
Emniyet Müdürlüğünce toplanan görüntü kayıtları doğrultusunda düzenlenen izleme
tutanağına göre iddia olunan eylemlere ilişkin herhangi bir olgu tespiti
bulunmadığı, bu doğrultuda müştekiye yönelik gerçekleştirildiği iddia edilen
tehdit ve hakaret suçlarının oluştuğuna dair müşteki vekili dilekçesindeki
soyut iddiadan başkaca delil bulunmadığının anlaşıldığı,
Müştekinin eylemci grup içerisinde
bulunmamasına rağmen gözaltına alındığı ve bu süreçte görevli polis
memurlarınca darp edilerek yaralandığı iddiası ile ilgili olarak; müştekinin
temin olunan geçici raporunun ve bu raporları doğrultusunda Adli Tıp Kurumundan
alınan kesin adli raporuna göre müştekinin olay sırasında vücudunun çeşitli
bölgelerinde hiperemi, laserasyon, ağrı tespitlerinin yer aldığı görülerek
görevli polis memurlarınca yapılan müdahale kapsamında bu olguların oluştuğu
görülmüş ise de, müşteki hakkında 2017/124968 sayılı soruşturma kapsamında
soruşturma yürütülerek 3713 sayılı yasanın 7/2 ve 2911 sayılı yasanın
32/1(ikikez) maddeleri kapsamında cezalandırılması için 21. Ağır Ceza
Mahkemesine kamu davası açılmış olduğu, iddianame içeriği ile bu soruşturma
kapsamında verilmiş olan Savcılık talimatları ve olaya ilişkin düzenlenen
tutanaklardan 23/07/2017 tarihinde müştekinin de aralarında bulunduğu 55
kişinin yakalandığının, şüphelilerin terör örgütleri ile ilgi ve
bağlantılarının araştırıldığının ve araştırma sonuçları doğrultusunda müşteki
hakkında 22/05/2017 ve 23/07/2017 suç tarihleri tespit olunarak 2911 sayılı
yasanın 32/1 maddesinde tanımlanan şekli ile 'Kanuna aykırı toplantı veya
gösteri yürüyüşlerine katılanlar ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta
ısrar edenler' cümlesinden olarak iki kez cezalandırılması istemi ile iddianame
düzenlendiğinin görüldüğü, bu itibarla müştekinin 23/07/2017 tarihli gösteriye
katıldığının ve 32. maddede belirtilen şartların oluştuğunun iddianame ile
tespit edildiği, 2911 sayılı yasanın 24. maddesi ile Kanuna aykırı toplantı ve
gösterinin dağıtılması aşamasında müdahale eden kolluk güçlerine zor kullanma
yetkisinin verildiği, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunun 16.
maddesinde zor kullanma yetkisinin nasıl kullanılacağının düzenlenmiş
bulunduğu, bu maddede belirtildiği üzere direnişi kırmak amacı ile ve kıracak
ölçüde direnmenin mahiyetine, derecesine göre kademeli olarak artan nispette
bedeni kuvvet, maddi güç ve kanuni şartlar gerçekleştiğinde silah
kullanılabileceğinin, bu amaçla kelepçe, jop, basınçlı veya boyalı su, göz
yaşartıcı gaz ve tozlar, fiziki engeller, polis köpek ve atları ile sair hizmet
araçlarının kullanılabileceğinin belirtildiği, müşteki hakkındaki yürütülen
soruşturma içeriğinden müştekinin arasında bulunduğu gruba Ankara Valiliğinin
her türlü eylemlerle ilgili yasaklama kararının bulunduğu ve dağılmaları
yönünde yapılan ikazlara riayet edilmemesi üzerine müdahale edilerek grubun
dağıtıldığının, müdahale esnasında taş atarak saldırı ve dağılmamakta direnme
ile slogan atmaya devam etme eylemlerinin devamı ile yakalandıklarının
belirlenmiş olmasına göre müştekinin da aralarında bulunduğu gruba karşı
müdahalenin belirtilen yasa hükümleri doğrultusunda kullanılan yetkiden
kaynaklandığı, bu müdahale sırasında adli rapor ile müştekinin basit tıbbi
müdahale ile giderilebilecek ölçüde yaralanmış olduğunun ve bu yaralanma
derecesinin müştekinin de aralarında bulunduğu gruba yasadan kaynaklanan zor
kullanma yetkisi kapsamında uygulanan güç ile oluşabileceğinin belirlenmesine
göre müştekiye yönelik zor kullanma yetkisi aşılarak kasten yaralama eyleminin unsurları
ile gerçekleştiğine dair iddia dışında delil bulunmadığı anlaşılmakla..."
28. Başvurucu kovuşturma yapılmaması kararına itiraz
etmiş, başvurucunun itirazı Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 4/6/2018 tarihinde
reddedilmiştir. Anılan karar başvurucuya 20/6/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
29. Başvurucu 18/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
30. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar
başlıklı 256. maddesi şöyledir:
"Zor kullanma yetkisine sahip kamu
görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği
ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin
hükümler uygulanır."
31. 5237 sayılı Kanun'un "Kasten yaralama"
kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna
acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan
kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
...
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu
nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır. "
B. Uluslararası
Hukuk
32. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3.
maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı
ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."
33. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi
en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence,
insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme'yle
yasaklandığını belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15.
maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi
hiçbir istisnaya yer vermediğine dair içtihatlarını da hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa,
B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95,
6/4/2000, § 119).
34. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele
olduğunu söyleyebilmek için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması
beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan
Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya
[BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık,
B. No: 13134/87, 25/3/1993 § 30). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara
muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir (Aksoy/Türkiye,
B. No: 21987/93, 18/12/1996, § 64; Eğmez/Kıbrıs, B. No: 30873/96,
21/12/2000, § 78; Krastanov/Bulgaristan, B. No: 50222/99, 30/9/2004, §
53). Ayrıca kötü muamelenin heyecanın ve duyguların yükseldiği bağlamda meydana
gelip gelmediğinin tespiti de (Eğmez/Kıbrıs, § 53; Selmouni/Fransa,
§ 104) dikkate alınması gereken diğer faktörlerdendir.
35. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve
makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma
yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye,
B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için
minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık
olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını
gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73;
Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
36. Mahkemenin 10/2/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
37. Başvurucu, eylemciler arasında yer almamasına rağmen kolluk
görevlileri tarafından darp edilerek gözaltına alındığını, gözaltına alındıktan
sonra da sözlü ve fiilî şiddete maruz kaldığını iddia etmiş; bu olaya ilişkin
şikâyetiyle ilgili etkili soruşturma yapılmadığını, bu kapsamda şikâyet ve
delillerinin sorulmadığını, tanıklarının dinlenilmediğini, sadece kendisi
hakkında yürütülen soruşturmayla sınırlı olarak bir başka soruşturma dosyasında
alınan tanık beyanlarıyla yetinildiğini, kamera görüntülerinin derhâl
toplanılması istendiği hâlde olaydan iki ay sonra müzekkere yazılması nedeniyle
görüntülere ulaşılmadığını belirtmiş ve bu nedenlerle kötü muamele yasağı ile
etkili başvuru hakkının ihlâl edildiğini ileri sürmüştür.
38. Bakanlık görüşünde, Savcılığın başvurucunun
yaralanmasının protestocu grubu kolluk tarafından yapılan müdahale sırasında
oluştuğunu kabul ettiği, ancak şikayete konu olayın gerçekleştiği gösteri
yürüyüşünün organize edilme şekli, katılan birey sayısı, toplumsal infial
oluşturma gayesi, kolluk tarafından yapılan dağılma uyarılarına taş atarak ve
slogan atarak direnmeleri bir arada değerlendirildiğinde, protestocu gruplara
dağılmalarına yönelik kolluk tarafından artan oranda ve orantılı olarak yapılan
müdahale sırasında başvurucuda meydana gelen basit tıbbi müdahaleyle
giderilebilecek nitelikteki yaralanmasının kolluk görevlilerinin zor kullanma
yetkisi kapsamında kaldığının değerlendirildiği, başvurucunun kötü muamele
iddiasını destekleyecek nitelikte bir bulguya rastlanılmadığı ve bu itibarla
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
39. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz.”
40. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri
" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
41. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddialarının kötü (insan haysiyetiyle bağdaşmayan) muamele
yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. İnsan
Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Maddi Boyutu Yönünden İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel
ilkeler
43. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahip olduğu, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına
alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması
amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet
yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya
muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve
diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
44. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi
üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade
edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen
ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Kişileri küçük
düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kişide korku, elem ve aşağılanma
duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde
hareket etmeye sürükleyen muameleler ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele veya ceza olarak tanımlanabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, §
§ 84, 89).
45. Bir muamelenin anılan kavramlardan hangisinin
kapsamında olduğunun belirlenebilmesi için her somut olayın kendi özel
koşulları içinde değerlendirilmesi gerekir. Aleni olarak yapılması veya
kamuoyunun bilgi sahibi olması, muamelenin aşağılayıcı niteliğinin
belirlenmesinde rol oynasa da muamelenin aleni olmadığı durumlarda kişinin
kendini değersiz hissetmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli
olabilir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp
yapılmadığı dikkate alınmakla birlikte böyle bir amacın belirlenememesi
muamelenin kötü muamele olmadığı anlamına gelmeyecektir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 90).
46. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal olarak zarar görmelerine neden
olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 81).
47. Görevlerini yaparken direnişle karşılaşmaları hâlinde
kolluk görevlileri, bu direnişi kırmak amacıyla ve direnişi kıracak ölçüde zor
kullanmaya yetkilidir. Fiilî bir saldırının varlığı hâlinde kolluk görevlileri
ayrıca meşru savunma kapsamında zor kullanma yetkisine de sahiptirler. Ancak
zor kullanımı yalnızca zorunlu hâllerde başvurulabilecek bir yol olduğu gibi
başvurulacak güç ölçülü ve kademeli olmalıdır (Arif Haldun Soygür, B.
No: 2013/2659, 15/10/2015, § 51).
48. Aktif/etken direnme kolluk görevlisine karşı fiilî
bir saldırı, güç kullanımı sonucu kolluk görevlisinin görevini yapmasına engel
olmak şeklinde gerçekleşirken; pasif/edilgen direnme evrak göstermeme, araca
binmeme, araçtan inmeme gibi kolluk görevlisinin talimatlarına uymama şeklinde
gerçekleşmekte ve fiilî bir güç kullanımını içermemektedir. Direnmenin türüne
göre görevin ifası için gerekli kuvvet kullanımı değişebileceği gibi kuvvet
kullanımının meşru bir zemine oturması için direnmenin sona ermemiş olması, güç
kullanımının görevin ifası için zorunlu olması ve yerine getirilmek istenen
amaç ile orantılı olması gerekmektedir (Arif Haldun Soygür, § 52).
Polisin zor kullanma yetkisi bir cezalandırma aracı olmayıp zorunlu sınırın
aşılması kötü muamele yasağının ihlali sonucunu doğurabilecektir (Arif
Haldun Soygür, § 54).
49. Yakalama sırasında güç kullanımı mevcutsa yakalanan
kişilerde oluşan yaralanmaların ne şekilde meydana geldiği ile bu durumda
kullanılan gücün gerekli ve orantılı olduğunu ispat yükümlülüğü kamu
makamlarına aittir (Şahin Öncü, B. No: 2017/26001, 22/7/2020, § 54).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
50. Başvurucu, bir protesto gösterisinin yapıldığı yerde
gözaltına alınmıştır. Protesto gösterisine katılmadığını beyan eden başvurucu,
gösterinin yapıldığı olay yerinde kolluk memurlarıyla tesadüfen karşılaşarak
tartışması nedeniyle darbedilerek gözaltına alındığını iddia etmesine karşın
kolluk belgelerinde başvurucunun söz konusu protesto gösterisine katıldığı
kanaatiyle gözaltına alındığı belirtilmiştir.
51. Başvurucu hakkında daha sonra terör örgütü
propagandası yapma ile kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak
ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçlarını işlediği isnadıyla
soruşturma yürütülmüş, yapılan ceza yargılaması sonunda isnat edilen suçların unsurlarının
oluşmaması nedeniyle başvurucunun beraatine karar verilmiştir.
52. Diğer taraftan başvurucunun kolluk görevlileri
hakkındaki şikâyeti nedeniyle başlatılan soruşturma sonunda başvurucunun kanuna
aykırı olan gösteriye katıldığı, göstericilerin kolluk görevlilerine karşı
şiddete başvurduğu ve kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkileri kapsamında
gösteriye müdahalesi esnasında başvurucunun yaralandığı kabul edilerek kolluk
görevlilerince başvurucuya uygulanan fiziki müdahalenin gerekli ve orantılı
olduğu sonucuna ulaşılmış ve görevliler hakkında ceza davası açılmamasına karar
verilmiştir.
53. Başvuruya konu olayda öncelikle başvurucunun olay
günü protesto gösterisine katılıp katılmadığı hususunda netlik bulunmadığının
altı çizilmelidir. Her ne kadar gösteriye katıldığı gerekçesiyle başvurucu
hakkında gözaltına alınması, soruşturma ve devamında ceza davası açılması gibi
bir kısım yargısal işlem yapılmışsa da açılan davanın başvurucunun
suçlamalardan beraat etmesiyle sonuçlandığı anlaşılmıştır. Dahası başvurucunun
iddialarını doğrulayan tanık beyanlarının bulunmasının yanı sıra aksini ortaya
koyan görüntü veya başkaca delilin mevcut olmayışı da dikkate alındığında başvurucunun
gösteriye katıldığı hususunun kamu makamlarınca açıklığa kavuşturmadığı
değerlendirilmiştir. Savcılık kararında başvurucunun göstericiler arasında
olduğu yönünde tespit yapılmışsa da bu tespitin dayanağına yer verilmediği
-başvurucuya özgü somut bir delile dayanılmadığı- görülmüştür.
54. Öte yandan başvurucunun gösteriye katılıp
katılmadığından bağımsız olarak kolluk görevlilerince yakalanması esnasında güç
kullanılması neticesinde yaralandığı hususunda bir tereddüt bulunmadığı
ortadadır. Bu durumda başvurucunun her ne sebepten olursa olsun yakalanması
anında kullanılan gücün gerekliliği ve orantılılığının tartışılması
gerekmektedir.
55. Elbette bireylerin kolluk görevlilerinin görevlerini
yapmalarını engeller biçimde davranışlarının mevcut olması hâlinde
engellemeleri ortadan kaldırmak amacıyla ve bu amaçla orantılı olacak ölçüde
görevlilerin zor kullanma yetkilerinin bulunduğu kabul edilmektedir. Buna
karşın zor kullanma yetkisi, yalnızca başkaca tedbir alınmasının yetersiz
kaldığı hâllerde ve direnişi kırmak amacıyla orantılı kullanıldığı takdirde
kötü muamele olarak nitelendirilmeyecektir. Kullanılan gücün zorunlu ve
orantılı olduğu hususundaki ispat yükümlülüğü ise kamu makamlarına aittir.
56. Olay günü başvurucunun yakalanması sırasında direnmediği,
kolluk birimlerince olay ilgili hazırlanan 27/7/2017 tarihli evrakta açıkça
belirtilmiştir. Ayrıca Savcılıkça elde edilen görüntülerde veya tanık
beyanlarında başvurucunun direndiğine ilişkin bilgi soruşturma dosyasına
yansımamıştır. Buna rağmen Savcılıkça kolluk görevlilerince başvurucuya
kullanılan gücün gerekli ve orantılı olduğu sonucuna ulaşılmış ancak neden
fiziksel güç kullanılması gerektiği somut olarak tartışılmamıştır.
57. Direnmediği açıkça tespit edilen başvurucuya
vücudunun farklı bölgelerinden yaralanmasına sebebiyet verecek şekilde güç
kullanılmasının gerekliliği ve orantılılığı kolluk makamınca ortaya
konulamamış, ayrıca soruşturma makamınca da bu hususu aydınlatıcı açıklama
yapılmamıştır. Bu durumda başvuruya yansıyan olgular bağlamında başvurucuya
fiziksel güç kullanılmasının gerekli ve orantılı olduğu yönünde tespit
yapılması mümkün değildir.
58. Yapılan tüm tespitler doğrultusunda başvurucunun
gözaltına alınırken direnmediği hâlde yaralanmasına ilişkin olarak kamu
makamlarınca makul bir açıklamanın yapılmadığı dikkate alınarak kötü muamele
yasağının maddi boyutu yönünden ihlal edildiği değerlendirilmiştir.
59. Bu aşamadan sonra kötü muamelenin nitelendirilmesi
gerekir. Olayın oluş şekli ve başvurucu üzerindeki etkisi dikkate alınarak
şikâyet konusu olayın insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak
belirlenmesi uygun görülmüştür.
60. Açıklanan gereklerle Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. İnsan
Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Usul Boyutu Yönünden İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel
ilkeler
61. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün bir usul boyutu bulunmaktadır. Bu
usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı
olayının sorumlularının belirlenmesini, gerekiyorsa cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir
soruşturmanın temel amacı söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir
şekilde uygulanmasını güvenceye almak, kamu görevlilerinin ya da kurumlarının
karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için
hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
62. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa madde,
sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet
görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan
kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, §
25).
63. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli
olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için
soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve
sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplaması gerekir.
Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir
şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer,
olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya
da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara
dayanmamalıdır. Bu kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü
tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz
konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul
tedbirleri almalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
64. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi
ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde
uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap
vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların
kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler
hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli
bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı, tüm yargılamaları
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği
anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113).
65. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde
edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması,
bunun yanı sıra söz konusu kararın yapılan müdahalenin Anayasa’nın aradığı
zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik
bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil Danışman, B. No:
2013/6319, 16/7/2014, § 99).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
66. Başvurucu, kolluk görevlileriyle tartışması nedeniyle
darbedilerek gözaltına alındığını iddia etmiş ve kolluk görevlilerinden
şikâyetçi olmuştur. Başvurucu hakkında alınan ilk adli raporda başvurucunun
yaralandığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun şikayetçi olduğu
tarihte etkili soruşturma yapılması beklentisini meşru kılacak savunulabilir
iddiası bulunduğu kabul edilmiştir.
67. Savcılıkça başlatılan soruşturma kapsamında şikâyet
ve delillerin tespiti amacıyla ayrıca başvurucunun beyanı alınmamış, avukatı
vasıtasıyla sunduğu şikâyet dilekçesiyle yetinilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
iddiasına konu olan darp olayının nasıl gerçekleştiği veya şüpheli kolluk
memurlarını teşhis edip edemeyeceği hususunda başvurucunun soruşturma sürecine
etkin katılımı sağlanmamıştır.
68. Diğer taraftan olay günü görevli olan kolluk
görevlilerinin olayla ilgili bilgilerine başvurulmamış, başvurucunun
yaralanmasından sorumlu olan şüpheli polislerin kimlik tespiti amacıyla
herhangi bir araştırma yapılmamıştır.
69. Başvurucu, şikâyet dilekçesiyle olayın görgü
tanıkları F.B. ile A.B.nin dinlenilmesini talep etmiş ise de soruşturma
makamınca bu tanıkların darp olayıyla ilgili beyanlarına başvurulmamış;
başvurucu hakkında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanun'a aykırı hareket etme suçuyla ilgili olarak yürütülen
soruşturma kapsamında alınan beyanlarında darp olayından bahsetmemeleri yeterli
görülmüştür.
70. Ayrıca başvurucunun kamera görüntülerinin derhâl
toplanılmasını talep etmesine rağmen Savcılıkça yaklaşık iki aya yakın bir süre
sonra istenen görüntülerin ancak bir kısmına ulaşılabildiği görülmüştür. Bu
görüntülerin yine kolluk görevlilerince izlenerek sadece başvurucunun polis
aracı yanında kolluk görevlileriyle birlikte olduğu tespiti yapılmıştır.
Fotoğraflanan bu görüntünün öncesinde veya sonrasında yaşananların kaydedilip
kaydedilmediği hususunda bir açıklama yapılmamıştır. Dolayısıyla Savcılıkça
hızlı hareket edilmemesi nedeniyle bazı kayıtların/delillerin kaybolmasından
dolayı kayıtlara ulaşılamadığı, elde edilen görüntülerin ise sağlıklı çözümünün
yapılmadığından olayın oluş şeklinin açıklığa kavuşturulamadığı
değerlendirilmiştir.
71. Bir soruşturmanın etkili olmasından söz edilebilmesi
için soruşturma makamlarınca delillerin toplanılmasında olduğu kadar toplanan
delillerin yorumlanmasında da özenli hareket edilmesi gereği vurgulanmalıdır.
Bu çerçevede somut olayda başvurucunun yaralanmasına neden olan kolluk
memurlarının eylemleri somut olarak ortaya konulmaksızın başvurucunun
göstericiler içinde olduğu kabulüyle hareket edilerek göstericilere uygulanan
güç nedeniyle başvurucunun yaralandığı değerlendirilmiş, bu kapsamda sorumlu
polis memurlarının güç kullanma yetkileri sınırında hareket edildiği sonucuna
ulaşılmıştır. Ancak bu sonuca ulaşılırken başvurucunun hangi davranışı
nedeniyle fiziksel güç kullanılmasına sebebiyet verdiği veya kullanılan gücün
şekli ve ağırlığı hususunda somut bir açıklama yapılmamıştır. Dolayısıyla hangi
sorumlunun ne sebeple ve şekilde fiziksel müdahalede bulunduğu tespit
edilmeksizin soyut olarak kullanılan gücün gerekli ve orantılı olduğu yönünde
yapılan değerlendirmenin mevcut delillerin nesnel analizi sonucuna dayandığını
kabul etmek bakımından yeterli görülmesi mümkün değildir.
72. Belirtilen bu tespitler ışığında maddi gerçeğin
ortaya çıkarılması için gerekli delillerin toplanması ve değerlendirilmesi
konusunda Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturmada, Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele yasağı açısından gerekli özenin gösterildiği söylenemez.
73. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
74. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
75. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve
20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
76. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
77. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
78. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın
yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama
sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
79. İncelenen başvuruda insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararından
kaynaklandığı anlaşılmıştır.
80. Bu durumda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda yapılması gereken iş,
yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna
ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir
soruşturma yapılmasından ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden
soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2017/131710)
gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
81. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararları karşılığında taleple bağlı kalınarak başvurucuya
net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle
A. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 10/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.