TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ŞERİFE BİNBİR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/23477)
Karar Tarihi: 10/12/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Recai AKYEL
Selahaddin MENTEŞ
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Ferhat YILDIZ
Başvurucu
Şerife BİNBİR
Vekili
Av. Mustafa KILIÇOĞLU
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; işveren ile arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvuruya konu olayların meydana geldiği süreçteki olağanüstü hâl (OHAL) koşullarına, OHAL ilanına ve uygulanan tedbirlere ilişkin genel bilgiler için bkz. C.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, §§ 10-18; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, §§ 10-18.
3. Başvurucu; Dicle Belediyesi (Belediye) bünyesinde hizmet alım sözleşmesi kapsamında iş gören özel bir şirkette (işveren), taşeron işçi olarak çalışmaktadır. Belediye tarafından başvurucunun terör örgütü ile irtibat veya iltisak içinde olduğu yönünde işverene bildirimde bulunulmuştur. İşveren, güven ilişkisinin zedelendiği gerekçesiyle başvurucunun iş sözleşmesini feshetmiştir.
4. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespiti ve işe iade talebiyle Dicle Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme 19/10/2017 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; Belediye tarafından işverene gönderilen listede başvurucunun da isminin bulunduğunu, 23/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (667 sayılı KHK) kapsamında gerçekleştirilen feshin hukuka uygun olduğunu belirtmiştir. Ayrıca başvurucu hakkında PKK silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası yapma, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçundan yürütülen soruşturma sonucunda fezleke düzenlendiğini ifade etmiştir. Başvurucu hakkında suçu ve suçluyu övme, terör örgütü propagandası yapma, toplantı ve yürüyüşlere silahla katılma suçlarından yürütülen başka bir yargılama sonucunda beraat kararı verildiğini vurgulamıştır. Son olarak başvurucunun çalıştığı bölgede terörist faaliyetlerin yoğun şekilde gerçekleştiği, belediye başkanlığı vekilliğine kayyım olarak ilçe kaymakamının görevlendirildiği, daha önce Derik İlçe Kaymakamı'nın en yakınında çalışan kişi tarafından saldırıya uğradığı, bu nedenle iş ilişkisinin devamı için gerekli güven olgusunun sarsıldığı ifadelerine yer vermiştir.
5. Başvurucu anılan karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 18/1/2018 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir. Kararın gerekçesinde başvurucu hakkında düzenlenen fezlekeye konu suçlar ile hakkında beraat kararı verilen suçların birbirinden farklı içerikte olduğunu, mahkeme kararının gerekçesinde ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmediğini belirtmiştir. Anılan karara karşı başvurucunun temyiz talebini, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 22/5/2018 tarihinde reddetmiş ve kararın onanmasına kesin olarak karar vermiştir.
6. Başvurucu hakkındaki işe iade davasında verilen ret kararlarının gerekçesinde yer alan ve Elâzığ 2. Ağır Ceza Mahkemesince yürütülen ceza yargılaması sonucunda başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapma, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşe katılma, suçu ve suçluyu övme suçlarından 29/3/2017 tarihinde beraatine karar verilmiş olup anılan karar temyiz edilmeden 29/4/2017 tarihinde kesinleşmiştir. Yine mahkeme kararında yer verilen başvurucu hakkında yürütülen soruşturma sonucunda PKK terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası yapma ve kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçlarından kamu davası açıldığı anlaşılmıştır. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından gerçekleştirilen yargılama sonucunda başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçundan ceza verilmesine yer olmadığına, terör örgütü propagandası yapma ve kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçlarından ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olup anılan kararlar 14/10/2015 tarihinde kesinleşmiştir. Belirtilen kararda başvurucunun esnafa kepenklerin kapattırılması eylemlerine iştirak ettiği, örgütün propagandasını yapmak amacıyla düzenlenen kanunsuz gösteri ve yürüyüşe katıldığı, düzenlenen bu eylemde PKK terör örgütünü övücü mahiyette slogan attığı, öldürülen teröristler için saygı duruşunda bulunduğu ifadelerine yer verildiği görülmüştür.
7. Başvurucu, nihai hükmü 3/7/2018 tarihinde öğrendikten sonra 31/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
8. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
9. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
10. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır.
11. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
12. Başvurucu; Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu, başka bir yerdeki kayyıma yapılan saldırıdan hareketle fesih işleminin gerçekleştirilmesinin hiçbir hukuki temeli bulunmadığını, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca iş akdinin 667 sayılı KHK esas alınarak feshedilmesi nedeniyle kamuda bir daha çalışmasının engellendiğini, ekonomik alandan dışlandığını, bu nedenle çalışma hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
13. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu, mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu ifadelerine yer verilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
14. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
16. Anayasa Mahkemesi benzer başvurularda, derdest bir ceza davası veya soruşturmanın bulunmasının tek başına yeterli görüldüğü hâllerde özellikle de ilgili kişinin beraatine ya da ilgili kişi hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği takdirde mahkemenin ilgili ve yeterli gerekçe gösterme yükümlülüğü çerçevesinde hareket ederek irtibat veya iltisakı gösterir delilleri tartışarak bir sonuca varması ve bunu da gerekçesinde göstermesi gerektiğini kabul etmiştir (Süleyman Duman ve Diğerleri, B. No: 2019/14039, 20/9/2023, § 29).
17. Başvuruya konu olayda feshin gerekçesi, devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen PKK ile irtibatı veya iltisakı olduğu konusunda başvurucudan duyulan şüphe ve bu şüphe nedeniyle güven ilişkinin ortadan kalkmasıdır. PKK ile irtibatı veya iltisakı olduğu konusunda başvurucudan duyulan şüphenin PKK terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası yapma, kanunsuz olarak toplantıya ve gösteri yürüyüşüne katılma suçlarından başvurucu hakkındaki soruşturmaya ve yargılamaya dayandırıldığı anlaşılmaktadır.
18. Bununla birlikte yargılamayı gerçekleştiren mahkemelerce, başvurucu hakkındaki birtakım soruşturma ve yargılamalardan bahsedilmekle yetinilmiş ancak başvurucunun terör örgütüyle iltisaklı olabileceğine dair gösterilen delillerin somut olarak neler olduğuna ve feshe ne şekilde dayanak teşkil edebileceğine dair olgusal bir değerlendirmeye vebir gerekçeye yer verilmemiştir.
19. Bu itibarla terör örgütleri ile irtibatı ya da iltisakı olduğu konusunda başvurucudan duyulan şüphenin ciddi, güçlü ve objektif olduğuna ilişkin kişiselleştirilmiş ikna edici gerekçeler ortaya konulmadan alınan tedbirin söz konusu yükümlülüklere uygun olmadığı değerlendirilmektedir. Açıklanan gerekçelerle başvurucu hakkında alınan ve Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkına etki eden tedbirin OHAL döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlere uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
20. Açıklanan gerekçelerle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
Muhterem İNCE ve Yılmaz AKÇİL bu görüşe katılmamıştır.
III. GİDERİM
21. Başvurucu, ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ile tazminat talebinde bulunmuştur.
22. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
23. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE ve Yılmaz AKÇİL'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Dicle Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2017/47, K.2017/122) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.294,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/12/2024 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu iş akdinin 667 sayılı KHK esas alınarak feshedilmesinin hiçbir hukuki temeli bulunmadığını, kamuda bir daha çalışmasının engellendiğini, ekonomik alandan dışlandığını, bu nedenle anayasal haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Başvurucu, Belediye bünyesinde hizmet alım sözleşmesi kapsamında iş gören özel bir şirkette taşeron işçi olarak çalışmaktadır. İşveren, başvurucunun terör örgütü ile irtibat veya iltisak içinde olduğunu belirterek güven ilişkisinin zedelendiği gerekçesiyle başvurucunun iş sözleşmesini feshetmiştir.
3. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespiti ve işe iade talebiyle dava açmıştır. Mahkeme davanın reddine karar vermiştir.
4. Başvurucu anılan karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. BAM istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir.
5. Kararların gerekçesinde; Belediye tarafından işverene gönderilen listede başvurucunun da isminin bulunduğu, 667 sayılı KHK kapsamında gerçekleştirilen feshin hukuka uygun olduğu, PKK silahlı terör örgütüne üye olmak, terör örgütü propagandası yapmak ve kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak suçundan yürütülen soruşturma sonucunda fezleke düzenlendiği ifade edilmiştir. Başvurucu hakkında suçu ve suçluyu övmek, terör örgütü propagandası yapmak, toplantı ve yürüyüşlere silahla katılmak suçlarından yürütülen başka bir yargılama sonucunda beraat kararı verildiği vurgulanmıştır. Kararlarda ayrıca başvurucunun çalıştığı bölgede terörist faaliyetlerin yoğun bir şekilde gerçekleştiği, Belediye başkanlığı vekilliğine kayyum olarak ilçe kaymakamının görevlendirildiği, daha önce Derik İlçe Kaymakamının en yakınında çalışan kişi tarafından saldırıya uğradığı, bu nedenle iş ilişkisinin devamı için gerekli güven olgusunun sarsıldığı ifadelerine yer verilmiştir.
6. BAM kararına karşı başvurucunun temyiz talebi Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından reddedilmiş ve kararın onanmasına kesin olarak karar verilmiştir.
7. Başvurucu hakkındaki işe iade davasında verilen ret kararlarının gerekçesinde yer alan Elazığ 2. Ağır Ceza Mahkemesince yürütülen ceza yargılaması sonucunda başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapma, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşe katılma, suçu ve suçluyu övme suçlarından beraatına karar verilmiş olup anılan karar temyiz edilmeden 29/4/2017 tarihinde kesinleşmiştir. Yine Mahkeme kararının gerekçesinde yer verilen başvurucu hakkında yürütülen soruşturma sonucunda PKK terör örgütüne üye olmak, terör örgütü propagandası yapmak ve kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak suçlarından kamu davası açıldığı ve yargılama sonucunda başvurucu hakkında terör örgütüne üye olmak suçundan ceza verilmesine yer olmadığına, terör örgütü propagandası yapmak ve kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak suçlarından ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olup anılan kararlar 14/10/2015 tarihinde kesinleşmiştir. Söz konusu karar gerekçesinde ise, başvurucunun esnafa kepenklerin kapattırılması eylemlerinde bulunduğu, örgütün propagandasını yapmak amacıyla düzenlenen kanunsuz gösteri ve yürüyüşe katıldığı, düzenlenen bu eylemde PKK terör örgütünü övücü mahiyette slogan attığı, öldürülen teröristler için saygı duruşunda bulunduğu ifadelerine yer verildiği görülmüştür.
8. Özel hayata saygı hakkı, üçüncü kişiler tarafından da olsa hakkın öngördüğü güvencelere keyfî şekilde müdahale edilmesini yasaklamaktadır. Öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilmesi, kişilerin kendilerinin, ailelerinin geleceğini ve itibarını etkileyen mesleki hayata yönelik tedbirlerin keyfî olmaması, bu kapsamda doğan uyuşmazlıkların özel hayata saygı hakkının gereklilikleri bağlamında çözümlenmesi olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemlerde de geçerli olan temel güvencelerdir (Ayla Demir İşat, § 150). Öte yandan darbe teşebbüsü ve terör örgütlerinin özellikleri göz önüne alındığında devletin ve kişilerin güvenliği ile kamu düzeninin korunması amacıyla yasal düzenlemeler yapılmasının ve sakıncalı görülen kişilerin mesleklerinden uzaklaştırılmasına yönelik işlemler tesis edilmesinin gerçek bir ihtiyaçtan kaynaklandığı açıktır. Ancak söz konusu tedbirlerin muhataplarının sakıncalı olduğu değerlendirilen kişilerden olması ve alınan tedbirlerin durumun gerektirdiği ölçüde olması gerekir (Ayla Demir İşat, § 159). Ayrıca belirtildiği üzere temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin süresi, kapsamı ve ağırlığı ölçülülüğün belirlenmesinde dikkate alınması, kişilerin ölçüsüz veya keyfî müdahalelere karşı koyabilecekleri usule ilişkin güvencelerden yararlandırılması gerekir (Ayla Demir İşat, § 160).
9. Genel olarak çalışanların ve kamu görevlilerinin işverenlerine ve Devlete olan sadakat borçlarının ihlal edildiği durumlarda, AİHM ifade özgürlüğüne yapılan müdahaleleri gerekli ve orantılı bulmaktadır. (AİHM Langner/Almanya kararı; B. No: 14464/11,17/09/2015 )
10. Başvuruya konu olayda feshin gerekçesi, devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen PKK ile irtibatı veya iltisakı olduğu konusunda başvurucudan duyulan şüphe ve bu şüphe nedeniyle güven ilişkinin ortadan kalkmasıdır. PKK ile irtibatı veya iltisakı olduğu konusunda başvurucudan duyulan şüphenin, PKK terör örgütüne üye olmak, terör örgütü propagandası yapmak ve kanunsuz olarak toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak suçlarından yargılanan başvurucunun eylemlerine dayandığı anlaşılmaktadır. Nitekim Mahkeme kararının gerekçesinde yer verilen başvurucu hakkında yürütülen soruşturma sonucunda PKK terör örgütüne üye olmak, terör örgütü propagandası yapmak ve kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak suçlarından kamu davası açıldığı ve yargılama sonucunda başvurucu hakkında terör örgütüne üye olmak suçundan ceza verilmesine yer olmadığına, terör örgütü propagandası yapmak ve kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak suçlarından ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olup söz konusu kararlar 14/10/2015 tarihinde kesinleşmiştir. Karar gerekçesinde başvurucunun eylemlerine ilişkin somut verilere dayanıldığı anlaşılmaktadır (bkz. §§ 4-6).
11. Somut olayda başvurucunun PKK terör örgütü ile irtibatı veya iltisakı olduğu yönünde elde edilen ve derece mahkemelerince açıklanan bilgiler dikkate alındığında güven ilişkisinin zedelendiği konusunda başvurucudan duyulan şüphenin ciddi, güçlü ve objektif bir şüphe olarak nitelendirilmeye uygun hâle geldiği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda tedbirin taraflar arasındaki güven ilişkisini ortadan kaldırmaya elverişli olduğu ve iş sözleşmesinin feshedilmesini gerekli kıldığı konusunda başvurucu özelinde bireyselleştirmenin yapıldığını söylemek mümkündür. Dolayısıyla somut başvurunun koşullarında benimsenen yaklaşımın kamu gücüyle donatılan Belediyenin takdir yetkisinin kapsamında olduğu, keyfilik içermediği ve gerçekleştirilen müdahaleyle takdir yetkisinin sınırlarının aşılmadığı değerlendirilmektedir.
12. Bu açıklamalar doğrultusunda başvurucunun devlete sadakat bağının zayıfladığının işareti olan PKK terör örgütü ile irtibatlı veya iltisaklı olma olgusunun işçi-işveren arasındaki güven ilişkisini zedeleyen bir unsur olarak kabul eden idari ve yargısal kararların müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı konusunda ikna edici nitelikte ilgili ve yeterli gerekçeleri içerdiği değerlendirilmektedir. Dolayısıyla somut olaydaki müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşulunu sağlamadığı söylenemeyecektir.
13. Öte yandan başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesinde millî güvenliğin ve kamu düzeninin korunmasına, kamu hizmetinin sürdürülebilirliğinin sağlanmasına yönelik meşru amacın olduğu açık olsa da alınan tedbirin amaçla ölçülü olması şarttır. Bu hususta başvurucunun mesleğinin niteliği, başka bir işte çalışma imkânının bulunup bulunmadığı ve başvurucuya düşen fedakârlığın ağırlığı bir bütün olarak ele alınmalıdır.
14. Somut olayda başvurucu bir kariyer mesleği niteliğinde olan mesleki faaliyetten alıkonulmadığı gibi özel sektörde çalışmasını engelleyen herhangi bir ilave kısıtlamaya da tabi tutulmamıştır. Bu konuda bir kısıtlamanın getirilmemiş olması nedeniyle başvurucunun özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin öngörülen meşru amaçla ölçülü şekilde gerçekleştirildiği ve kamunun menfaati ile başvurucunun kişisel menfaati arasında adil dengenin kurulduğu değerlendirilmektedir. Ayrıca iş sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle başvurucu ile Belediye arasında doğan uyuşmazlığın çözümüne olanak sağlamaya uygun yasal düzenlemelerin mevcut olduğu görülmektedir. Yine başvuruya konu edilen yargılama süreci incelendiğinde başvurucunun derece mahkemeleri önünde delillerini sunduğu, iddiada bulunma ve savunma haklarını herhangi bir engellemeyle karşı karşıya kalmadan kullandığı, dolayısıyla yargılamalarda usule ilişkin güvencelerin sağlandığı anlaşılmaktadır.
15. Açıklanan nedenlerle somut olay yönünden, başvurucunun özel hayata saygı hakkının ihlal edilmediği kanaatine vardığımızdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.
Üye