TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
BARIŞ BALOĞLU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/23753)
Karar Tarihi: 2/3/2022
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Tuğçe TAKCI
Başvurucular
1. Barış BALOĞLU
2. Esma BALOĞLU
3. Fadime GÜNDOĞAN
4. Hasan BALOĞLU
Başvurucular Vekili
Av. Ali Erdem GÜNDOĞAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tıbbi ihmal sonucu gerçekleşen ölüm olayından doğan zararın tam olarak karşılanmaması nedeniyle yaşam hakkının, olaya ilişkin tam yargı davasının uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/8/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular Hasan ve Esma Baloğlu'nun çocuğu, başvurucular Barış Baloğlu ve Fadime Gündoğan'ın ise kardeşi olan Z.D.B., 15 haftalık hamile iken 9/7/2007 tarihinde rahatsızlanarak Gaziantep 75. Yıl Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesine başvurmuş, kendisine membran rüptürü (amnion zarının yırtılması) tanı konulmuş, durumunun kötüleşmesi üzerine sevk edildiği Gaziantep 25 Aralık Devlet Hastanesinde 10/7/2007 tarihinde vefat etmiştir.
A. Olayla İlgili Olarak Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci
9. Başvurucuların yakınının tedavisini gerçekleştiren doktor C.B. hakkında Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) tarafından 22/11/2011 tarihli iddianame ile taksirle ölüme neden olma suçundan kamu davası açılmıştır.
10. Gaziantep 2. Asliye Ceza Mahkemesinde (Ceza Mahkemesi) görülen yargılamanın 21/2/2012 tarihli duruşmasında bebeğin babası O.K.nın tanık beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"... ölüm olayı olmadan önce yani 10 Temmuz 2007 tarihinden önce [C.] beyin muayenehanesine 3 kez gittik, o zaman bebeğin yaşıyor olduğunu söyledi, su bittiği zaman yapışıklık durumu olduğunu [Z.] de böyle bir yapışıklığın olmadığını söyledi, [Z.] ile konuşurlarken su toplandığını söylediler, [C.] bey bize hamileliğin tehlikeli olduğunu sonlandırılması gerektiği konusunda birşey söylemedi ancak daha önceki muayenelerde çocukta az bir su kaldığını, bunun için iki seçeneğimizin bulunduğunu bize anlattı [Z.] de çok az şans olsada bebeğin yaşamasını istiyorum dedi, [C.] beyin 1 inci uygulamasını anlatırken bize çaydanlık ele değdiği zaman elin dokusu yanar ölü doku olduğu için hiç birşey hissetmez, rahmin su toplaması için tampon yapacağım yada isterseniz bebeği aldırabilirsiniz dedi, [Z.] tampon yapılmasını istedi, [C.] bey tampon dediği uygulamayı yaptı, [C.] beyin dediği tampon ugyulaması yapıldıktan 9-10 gün sonra bu olay meydana geldi bu süre içerisindede [C.] beyin muayenesine gitik, [C.] bey bize hastaneye yatırılması durumunda tedavinin daha iyi olacağını söyledi ancak [Z.] hastaneye yatmak istemedi dedi..."
11. Ceza Mahkemesinin 2/10/2012 tarihinde, taksirle ölüme neden olma suçundan verdiği beraat kararı Yargıtay 12. Ceza Dairesince (Yargıtay) doktorun tedavideki ihmalinin ihmalî davranışla görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğunun gözetilmediği gerekçesiyle 2/6/2015 tarihinde bozulmuştur. Bozma gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Olay tarihinde, 15 haftalık gebe olan ölen [Z.D.B.nin] gebelik suyunun patlaması nedeni ile sanık Doktor [C.B.nin] muayenehanesine gittiği, sanığın, gebelik suyunun patladığını fakat çocuğu hemen almayacağını 7-8 gün içinde tekrar suyun toplanabileceğini söyleyerek ilaç yazdığı, ölenin belli aralıklarla kontrole gittiği, son kontrolde sanığın, gebelik suyunun olmadığını çocuğun alınması gerektiğini söylediğini söyleyerek ölene iki seçenek sunarak, tampon uygulaması yapılabileceğini ya da kürtaj ile çocuğun alınması gerektiğini söylediği, daha önce 3 sefer düşük yapmış olan ve 4 yıldır hamile kalabilmek için tedavi gören ölenin tampon uygulamasını kabul ettiği ve sanığın, ölene tampon uygulaması yaptığı, anılan uygulamadan sonra belirli aralıklarla kontrole gittiği, olay tarihinde tekrar ölenin suyunun gelmesi ile sanığa kontrole gittiği ve sanığın çalıştığı hastanede yatışının yapılarak kürtaj işlemi için ameliyat edildiği, ameliyat sonrasında [Z.D.B.nin] öldüğü, 02.07.2008 tarihli Birinci İhtisas Kurulu kararında, [Z.D.B.nin] ölümünün eks fetus bulunan uterus içi enfeksiyona bağlı septik şok ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiğinin belirtildiği, 12.03.2010 tarihli Üçüncü Adli Tıp İhtisas Kurulukararında ölenin 15. gebelik haftasında erken membran rüptürütanısı ile geldiğinde enfeksiyon riski aileye anlatılarak gebeliğin sonlandırılmadan beklenebileceği, tampon uygulanabileceği, bu sürede antibiyotik tedavisi enfeksiyonları azaltmada etkili olduğu ama antibiyotik tedavi dozunun da yetersiz olduğu, bu nedenle kişinin tedavisinde eksiklik bulunduğu ancak bu eksikliğin ölüme katkı düzeyinin bilinemeyeceğinin belirtilmesi karşısında; sanığın eylemi ile netice arasında illiyet bağının kesin bir şekilde kurulamadığı, bu nedenle sanığın taksirle öldürme suçundan sorumlu tutulamayacağı, ancak bahsedilen raporlar ve tüm dosya kapsamından sanığın tedavideki ihmali nedeniyle, eyleminin TCK'nın 257/2. maddesindeki ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin, yazılı şekilde beraatine karar verilmesi, kanuna aykırı olup..."
12. Bozma üzerine Ceza Mahkemesi 2015/539 esasa kayden yaptığı yargılamada, 28/6/2016 tarihinde -doktor C.B.nin görevi ihmal suçundan ihmaldeki yoğunluğu da dikkate alarak- teşdiden ve neticeten 8 ay 10 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Ceza Mahkemesi; doktorun eylemi sonucu ölüme sebebiyet verdiği, müteveffanın yakınlarının zararlarının giderilmediği, cezanın caydırıcılığı, ihmalin ağırlığı gözönüne alındığında doktor hakkında olumlu kanaat oluşmadığından cezanın tedbire çevrilmesine, ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığının 02/07/2008 Tarihli Raporunda; '.. 09/07/2007 tarihinde kürtaj sonrasında kötüleşerek takip edilirken 10/07/2007 tarihinde öldüğü bildirilen... [Z.D.B.nin] hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerde bulunan veriler değerlendirildiğinde; Tıbbi belgeler ve otopsiye göre kişinin ölümünün eks fetus bulunan eterus içi enfeksiyona bağlı septik şok ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu, sorulan diğer husus hakkında ilgili 3. Adli Tıp İhtisas kurulundan görüş alınmasının uygun olduğu oy birliği ile mütalaa olunur' şeklinde belirtilmiştir.
Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumunun 12/03/2010 Tarihli Raporunda;'... [Z.D.B.nin] dosyadaki mevcut belgelere göre 6.7.2007 tarihinde 15. Gebelik haftasında 'Erken membran rüptürü' tanısı ile geldiğinde enfeksiyon riski aileye anlatılarak gebeliğin sonlandırılmadan beklenebileceği, tampon uygulanabileceği, bu sürede antibiyotik tedavisi enfeksiyonları azaltmada etkili olduğu, ama enfeksiyondan mutlaka korumayacağı, ayrıca kişiye verilen profilaktik antibiyotik tedavi dozunun da yetersiz olduğu, bu nedenle kişinin tedavisinde eksiklik bulunduğu, ancak bu eksikliğin ölüme katkı düzeyinin bilinemeyeceği oy birliği ile mütalaa olunur.' şeklinde belirtilmiştir.
Hacettepe Üniversitesi Kadın Hastalıkları Hastanesi'nin 04/04/2016 tarihli heyet raporunda; 'Tıbbi uygulama ve müdahalelerin yerinde ve literatüre uygun olduğu kanaatine varıldığı,' şeklinde kanaat bildirilmiştir.
...
... Yargıtay 12.Ceza Dairesinin bu durumu belirterek dosyada verilen beraat kararı bozulmuş ve bu eksik tedavi sebebiyle sanık [C.B.nin] eyleminin TCK 257/2 madde görevi ihmal suçunu oluşturduğu, her ne kadar Hacettepe Üniversitesi Kadın Doğum Hastanesinden, sanığın ihmalinin de bulunmadığı şeklinde talimat işlemlerine aykırı olarak rapor alınmış ise de, Yargıtay 12. Ceza Dairesi bu rapor alınmadan önce alınan Adli Tıp Kurumu raporlarının yeterli olduğu ve bu haliyle eylemin görevi ihmal olacağını bildirerek başka bir araştırma yapılmasını istemeden kararı bozduğu ve mahkemece bu kararı bozma kararına direnilmeden uyulduğu, bu haliyle Hacettepe Kadın Doğum Hastanesinden alınan ve kendi içinde çelişkiler barındıran rapora mahkememizce itibar edilmemiş ve sanığın eyleminin görevi ihmal olduğu anlaşılmıştır. Sanığın ihmalinin ağırlığı, ihmal sonucu gerçekleşen 15 aylık bebeğin ve annesi [Z.D.B.nin] ölümü sebebiyle neticenin ağırlığı, cezanın caydırıcılığı ilkesi, ülkemizde ve hasseten ilimizde benzer vakaların çokluğu sebebiyle suçun işlenmesindeki, özelliklerde göz önüne alınarak, sanık hakkında teşdit sebeplerinin uygulanmasına ve sanığa verilen cezanın tedbire çevrilmesi, tecili ve zararının da giderilmemesi sebebiyle sanık hakkında HAGB kararı verilmesine takdiren yer olmadığına karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur..."
13. Karar, Yargıtay tarafından 27/9/2018 suçun vasfı ve suçun sübutu bakımından kısmen onanmıştır. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"...mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin, ölüm ile olay arasında illiyet bağının bulunmadığına, mahkumiyet kararının kanuna aykırı olduğuna ilişkin temyiz itirazlarının reddine ancak;
TCK'nın 50. maddesinin sanık hakkında uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, suçun işlenmesindeki özellikler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılmasının gerektiği, sabıkası bulunmayan, duruşmalardaki iyi hali nedeniyle TCK'nın 62. maddesi uygulanan sanık hakkında, tayin edilen hapis cezasının mahkemece ... yetersiz gerekçe ile adli para cezasına çevrilme hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,...
Kanuna aykırı olup... BOZULMASINA..."
14. Bozma üzerine Ceza Mahkemesince verilen 8 ay 10 gün hapis cezasının ertelenmesine dair 2/5/2019 tarihli karar Yargıtay tarafından 27/2/2020 tarihli kararla bozulmuş ve sanık doktor hakkındaki kamu davasının zamanaşımının dolması nedeniyle düşmesine karar verilmiştir.
B. Olayla İlgili Yürütülen Tazminat Davası Süreci
15. Başvurucular 20/11/2007 tarihinde, yakınlarının hatalı tıbbi müdahale neticesinde öldüğünü, olayda hizmet kusuru bulunduğunu iddia ederek Sağlık Bakanlığı aleyhine tam yargı davası açmıştır. Başvurucular Hasan ve Esma Baloğlu için ayrı ayrı 100.000 TL maddi, 200.000 TL manevi; başvurucular Barış Baloğlu ve Fadime Gündoğan için ayrı ayrı 150.000 TL manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir.
16. Gaziantep 2. İdare Mahkemesinin (İdare Mahkemesi) 2007/1395 esasına kayden görülen yargılamada, müteveffanın tedavisinin gerçekleştirildiği her iki hastaneden de tedaviye ilişkin belgelerin gönderilmesi istenmiştir.
17. Yine İdare Mahkemesince, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında İstanbul Adli Tıp Kurumundan (ATK) şahsın kesin ölüm sebebinin tespitinin istendiği anlaşılması üzerine ATK'dan müteveffaya yapılan tıbbi müdahalede hizmet kusuru bulunup bulunmadığının, kusur varsa kusur oranının tespitine ilişkin düzenlenen raporun iletilmesi talep edilmiştir.
18. Ceza soruşturması sırasında temin edilen ATK 3. İhtisas Kurulunun 12/3/2010 tarihli söz konusu raporunda, müteveffaya uygulanan profilaktik antibiyotik tedavi dozunun yetersiz olduğu, bu nedenle tedavide eksiklik bulunduğu ancak bu eksikliğin ölüme katkı düzeyinin bilinemeyeceği belirtilmiş olup raporun ilgili kısmı şöyledir:
Tıbbi Belgeler
1)75. Yıl Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesinin belgelerinde:
9/7/2007'de hastanın servise yatırıldığı,... ateş:39,5
Saat 21.00'da genel durumu orta ...Hasta kan tablosu bozulduğunda ve collum 3-4 cm olduğunda gebelik materyalinin tahliyesi için ameliyathaneye indirildiği,
-Hemşire gözlemde, saat 17.45'de hastanın göğüs ağrısı nefes alamadığı, şikayetinin doktor [C.B.ye] haber verildiği, dahiliye konsültasyonu istendiği, dahiliyecinin göğüs hastalıklarına yönlendirdiği, akciğer grafisi çekildikten sonra göreceğini söylediği,
18. 30'da film çekildiği, Göğüs Hastalıkları doktorunun kendisi ile ilgili bir durumu olmadığını, anskiyete olduğunu düşündüğü, Dr. [C.B.nin] tedavisine devam edildiği, Dr. [C.B.] ameliyathanede iken acil doktoruna haber verdikleri, aşırı sancı nedeniyle ...mayiye son verildiği, hastanın ağzında kırmızı benekler görülünce doktor tekrar arayıp haber verdikleri, hemogram istendiği, acil doktoru hemogram sonucunu değerlendirmek üzere geldiği, Dr. [C.B.nin] de geldiği, tedavisine kaldığı yerden devam ettiği, ...
Ameliyathanede uterusun boşaltıldığı, gebelik tahliyesi yapıldığı, hastanın TA düşmesi üzerine anestesi dr çağırıldığı, ...venöz yol açma girişimleri denendiği, ... juguler ven açma girişimi sonrası karotis arter yaralandığı ve o bölgede hematom geliştiği ve büyüyen hematom trakeaya baskı yapacağı için entübasyon yapıldığı, entübasyon işlemine kadar hastanın bilincinin açık ve koopere olduğu, YB'lerde yer arandığı, 25 Aralık Devlet Hastanesine ambulansla sevk edildiği,
Tanı: inutero mort fetus ve pelvik enfeksiyon olduğu,
Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı ölü muayene ve otopsi tutanağında... Sonuç olarak 1. Adli Tıp İhtisas Kurulundan görüş alınmasının uygun olacağı kayıtlıdır.
5) 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu'nun 2/7/2008 tarihli... kararında, 9/7/2007 tarihinde kürtaj sonrasında kötüleşerek takip edilirken ... öldüğü bildirilen...[Z.D.B.] hakkında düzenlenen adli ve tıbbi belgelerde bulunan veriler değerlendirildiğinde;
...kişinin ölümünün eks fetus bulunan uterus içi enfeksiyona bağlı septik şok ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu,
... [Z.D.B.nin] 06.07.2007 tarihinde 15. gebelik haftasında 'Erken membran rüptürü' tanısı ile geldiğinde enfeksiyon riski aileye anlatılarak gebeliğin sonlandırılmadan beklenebileceği, tampon uygulanabileceği, bu sürede antibiyotik tedavisi enfeksiyonları azaltmada etkili olduğu, ama enfeksiyondan mutlaka korumayacağı, ayrıca kişiye verilen profilaktik antibiyotik tedavi dozunun da yetersiz olduğu, bu nedenle kişinin tedavisinde eksiklik bulunduğu, ancak bu eksikliğin ölüme katkı düzeyinin bilinemeyeceği..."
19. Başvurucular anılan rapora itiraz etmiştir. Başvurucular itirazlarında özetle yakınlarına uygulanan yanlış tedavi nedeniyle ölümün meydana geldiğini, olay sırasında görev yapan sağlık personelinin beyanlarından bu durumun anlaşılabileceğini, olayda idarenin ağır kusuru olduğunu belirtmiştir.
20. İdare Mahkemesi 11/2/2011 tarihinde davanın reddine karar vermiş olup gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"... Adli Tıp Kurumu Başkanlığı'nca düzenlenen raporda, hamile olan hastaya konulan teşhis sonrasında uygulanan antibiyotik tedavi dozunun yetersiz olduğu tespit edilmiş olsa da, bu tür enfeksiyonlarda uygulanacak antibiyotik tedavisinin enfeksiyonu azaltmada etkili olacağı, ancak antibiyotik tedavisinin mutlak olarak korumayacağı belirtilerek, hastanın tedavisindeki bu eksikliğin ölüme katkı düzeyinin bilinemeyeceği mütaala edildiğinden, müteveffa [Z.D.B.ye] davalı idare tarafından uygulanan tıbbi müdahale sonucunda, meydana gelen ölüm olayının sağlık hizmetinin yürütülmesine bağlı olarak önceden kestirilemeyen riskler kapsamında kaldığı sonucuna varılarak, davalı idarenin tazminle sorumlu tutulmasına dayanak oluşturacak nitelikte ve düzeyde ağır hizmet kusurunun bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda; davalı idare tarafından uygulanan tıbbi müdahalede, sağlık hizmetleri için aranılan ağır hizmet kusurunun bulunmadığı, dolayısıyla davacıların uğradıklarını iddia ettikleri zarar ile zararın kaynağı olduğu ileri sürülen tıbbi müdahaleler arasında illiyet bağının bulunmadığı anlaşıldığından, idarenin tazminatla sorumlu tutulmasına olanak bulunmamaktadır..."
21. Başvurucular temyiz dilekçesinde özetle yakınlarına hatalı ve geç tıbbi müdahale yapıldığını, eksik dozda antibiyotik tedavisi uygulandığını, yanlış kan grubundan kan verildiğini, yakınlarının hasta nakil aracıyla sadece bir anestezi teknisyeniyle beraber sevk edildiğini ve sevk sırasında da ambulans olmaması nedeniyle gerekli müdahalelerin yapılamadığını, olayda idarenin ağır hizmet kusuru bulunduğunu ileri sürmüştür.
22. Karar, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2012 tarihli kararıyla bozulmuştur. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
İdare Mahkemesinin hükme esas aldığı Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu'nun 12.3.2010 tarih... raporunda; hastanın 15. gebelik haftasında erken membran rüptürü tanısı ile geldiğinde enfeksiyon riski aileye anlatılarak gebeliğin sonlandırılmadan beklenebileceği, tampon uygulanabileceği, bu sürede antibiyotik tedavisinin enfeksiyonları azaltmada etkili olduğu, ama enfeksiyondan mutlaka korumayacağı, ayrıca kişiye verilen profilaktik antibiyotik tedavi dozunun da yetersiz olduğu, bu nedenle kişinin tedavisinde eksiklik bulunduğu, ancak bu eksikliğin ölüme katkı düzeyinin bilinemeyeceği belirtilmiştir.
Bu durumda, sunulan sağlık hizmetinde eksiklik bulunduğu açık olmakla birlikte, bu eksikliğin ölüme katkısının olup olmadığının bilinememesi nedeniyle, idari eylemle zarar arasında nedensellik bağı kurulamamaktadır. Dolayısıyla bu aşamada maddi tazminata hükmedilmesinin koşulları oluşmadığından, maddi tazminat isteminin kabulüne olanak bulunmamaktadır.
Öte yandan, Adli Tıp Kurumunun anılan raporunda; davacıların yakınına verilen profilaktik antibiyotik tedavi dozunun yetersiz olduğu, bu nedenle kişinin tedavisinde eksiklik bulunduğu belirtilmekte olup; davacıların yakınına, tıbbın gereklerine aykırı uygulama yapıldığı saptanmış bulunmaktadır. Bu durum, davacıların yakınının hayatını kaybetmesinde etkili sebep olmasa bile, yürütülen sağlık hizmetinin gereği gibi işlemediğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla davacıların yakını için sunulan yetersiz sağlık hizmeti nedeniyle duyulan sıkıntı ve üzüntünün kısmen de olsa hafifletilebilmesi amacıyla davacılar lehin emanevi tazminata hükmedilmesi gerekmekte olup; temyize konu kararın manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle,... davacılar temyiz isteminin kısmen kabulü ile Gaziantep 2. İdare Mahkemesinin 11.2.2011 tarih ... kararının; manevi tazminata ilişkin kısmının BOZULMASINA oyçokluğuyla, anılan kararın maddi tazminata ilişkin kısmının ONANMASINA oybirliğiyle..."
23. Sağlık Bakanlığı ve başvurucular, karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Karar düzeltme talebinde başvurucular özetle yakınlarına yanlış kan verildiğini, geç müdahalede bulunulduğunu, anestezi uzmanı olmadan anestezi teknisyeni tarafından uyutulduğunu, antibiyotik tedavisi eksik uygulanmasına rağmen sonradan hasta dosyasına tedavi yapılmış gibi yazıldığını, sevk edildiği aracın hem donanım hem personel bakımından yetersiz olması nedeniyle yakınlarının oksijensiz kaldığını, yoğun bakım ünitesine geç alındığını iddia etmiştir.
24. Karar düzeltme talebini inceleyen Danıştay Onbeşinci Dairesi (Onbeşinci Daire) 7/11/2013 tarihli kararıyla, ATK 3. İhtisas Kurulunun raporunda çelişki bulunduğu, ATK Genel Kurulundan yeni bir rapor temin edilmesi gerektiğini belirtilerek karar düzeltme isteminin kabulüne karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
İdare Mahkemesinin hükme esas aldığı Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu'nun 12.3.2010 tarih ... raporunda; hastanın 15. gebelik haftasında erken membran rüptürü tanısı ile geldiğinde enfeksiyon riski aileye anlatılarak gebeliğin sonlandırılmadan beklenebileceği, tampon uygulanabileceği, bu sürede antibiyotik tedavisinin enfeksiyonları azaltmada etkili olduğu, ama enfeksiyondan mutlaka korumayacağı, ayrıca kişiye verilen profilaktik antibiyotik tedavi dozunun da yetersiz olduğu, bu nedenle kişinin tedavisinde eksiklik bulunduğu, ancak bu eksikliğin ölüme katkı düzeyinin bilinemeyeceğinin anlaşıldığı cihetle idareye kusur atfedilemeyeceği yolunda görüş bildirdiği görülmektedir.
Taraflarca anılan rapora itiraz edilmesine rağmen mahkemece bu itirazlar raporu kusurlandıracak nitelikte görülmemiştir.
Bu veriler ışığında; Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu'nun 12.3.2010 tarih... raporunda; hastanın 15. gebelik haftasında erken membran rüptürü tanısı ile geldiğinde enfeksiyon riski aileye anlatılarak gebeliğin sonlandırılmadan beklenebileceği, tampon uygulanabileceği, bu sürede antibiyotik tedavisinin enfeksiyonları azaltmada etkili olduğu, ama enfeksiyondan mutlaka korumayacağı, ayrıca kişiye verilen profilaktik antibiyotik tedavi dozunun da yetersiz olduğu, bu nedenle kişinin tedavisinde eksiklik bulunduğu, ancak bu eksikliğin ölüme katkı düzeyinin bilinemeyeceği belirtilmişse de tedavi de eksikliğin kabul edilmekle birlikte ölüme katkı düzeyinin belirlenememesi çelişki oluşturmaktadır.
Durum böyle olunca; taraf iddiaları ile bilirkişi raporuna itiraz dilekçesindeki hususlar değerlendirilmek surutiyle Adli Tıp Genel Kurulu'ndan açıklamalı ve gerekçeli yeni bir rapor alınarak Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu'nca eksik, sonuç bölümü ile içeriği çelişkili olan rapor esas alınarak davanın reddine karar verilmesinde hukuka uygunluk bulunmamıştır.
Açıklanan nedenlerle,... Gaziantep 2. İdare Mahkemesi'nin 11.02.2011 tarih ... kararının kısmen BOZULMASINA..."
25. Bozma kararı sonrasında 2014/484 esasa kayden görülen yargılamada İdare Mahkemesi ATK'dan, ATK 3. İhtisas Kurulunun 12/3/2010 tarihli raporunda tedavide eksikliğin kabul edilmesiyle birlikte bunun ölüme katkı düzeyinin belirlenememesinin çelişki oluşturması nedeniyle taraf iddiaları ve bilirkişi raporuna itiraz dilekçesindeki hususlar da değerlendirilerek olayda idarenin hizmet kusurunun var olup olmadığına, var ise bu kusurun hastanın ölümüne hangi oranda etkili olduğuna dair rapor düzenlenmesini istemiştir.
26. ATK 1. İhtisas Kurulu, tıbbi belgeler, başvurucuların iddiaları, ceza yargılamasında elde edilen tanık ve sanık ifadeleri ve başvurucuların dilekçelerindeki iddialarının inceleyerek düzenlediği 27/8/2014 tarihli raporda olayın gerçekleşme şartlarının adli soruşturma ile netleştirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Raporun ilgili kısmı şöyledir:
... dikkate alındığında hasta yakınını ifadelerinin doğru olarak kabulü halinde hekimin kişiye hastaneye yatırarak uygun bir şekilde takip ve tedavilerinin yapmamakla kusurlu olacağı, ancak hekimin ifadelerinin doğru olarak kabulü halinde de kişiyi muayene ettiği, erken membran rüptürü ve enfeksiyon riski nedeniyle hastaneye yatırılarak tedavisini önerdiği, ancak hasta yakınının ve hastanın yatışı kabul etmediğini ifade ettiği dikkate alındığında; hekime kusur atfedilemeyeceği, hekim ve hasta yakının ifadesi arasında çelişki bulunduğu ve tıbbi kayıt da bulunmadığından olayın adli tahkikatla aydınlatılmasının uygun olduğu..."
27. Başvurucular; tedavideki yanlışlık ve gecikmelere dair temyiz ve karar düzeltme dilekçelerindeki iddialarına tekrar değinerek doktorun hastanın ilk muayenesinde hastaya ya tampon uygulaması ya da kürtaj yapılması gerekebileceği, tampon uygulamasının anne ve bebeğe hiçbir zararının olmadığı şeklinde bilgilendirme yapması sonrasında müteveffanın tampon uygulamasını tercih ettiğini, tıbbi müdahale sonrası müteveffanın evine gönderildiğini, sonrasında doktora birkaç kez daha muayene olduğunu belirterek ATK 1. İhtisas Kurulu raporuna itiraz etmiştir.
28. İdare Mahkemesi 28/11/2014 tarihinde davanın reddine karar vermiş olup gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
Halkın sağlık hizmetlerini yürütmekle görevli olan davalı idare; hastanelerde yapılacak tedavilerin ve cerrahi müdahalelerin tıbbi esaslara uygun biçimde, hizmetin gerektirdiği yeterliliğe sahip personelle ve gerekli dikkat ve özenin gösterilmesi suretiyle yapılmasını sağlamakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi ağır hizmet kusuru niteliğinde olup; idarenin tazmin sorumluluğunu doğurur. Görüldüğü gibi, sağlık hizmetleri hizmetten yararlananın kişisel özelliklerine ve hizmetin yürütülmesine bağlı olarak önceden öngörülemeyen belirli bir tehlikeyi içerdiğinden, idarenin tazmin sorumluluğu için kural olarak idarenin ağır hizmet kusurunun bulunması ve zararla, yürütülen sağlık hizmeti arasında nedensellik bağı bulunması gerekmektedir.
... Adli Tıp1.İhtisas Dairesi Kurulu'nun27.09.2014 tarih... raporunda; hasta yakınlarının ve tedavi ekibinin ayrıntılı ifadelerinden bahsedildikten sonra hasta yakınma ifadelerinin doğru olarak kabul edilmesi halinde hekimin kişiyi hastaneye yatırarak uygun bir şekilde takip ve tedavilerini yapmamakla kusurlu olacağı, ancak hekimin ifadelerinin doğru olarak kabulü halinde de kişiyi muayene ettiği, erken mebran reptürü ve enfeksiyon riski nedeniyle hastaneye yatırılarak tedavisini önerdiği ancak hasta yakınının ve hastanın yatışı kabul etmediğini ifade ettiği dikkate alındığında hekime kusur atfedilemeyeceği, hekim ve hasta yakının ifadesi arasında çelişki bulunduğu ve tıbbi kayıtta bulunmadığından olayın adli tahkikatla aydınlatılmasının uygun olduğu yönünde görüş belirtildiği, Mahkememizce uyuşmazlık konusu olayın adli boyutunun araştırılması sonucunda da [Z.D.B.nin], tedavisinde görev alan tüm görevliler hakkında açılan ceza davasında Gaziantep 2.Asliye Ceza Mahkemesi 02.10.2012 gün... kararıyla; yapılan yargılamaya, iddiaya, katılanların beyanlarına, sanıkların savunmalarına, Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığının 03/12/2007 Tarihli Raporuna, Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinin 03/01/2008 Tarihli Raporuna, Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığının 02/07/2008 Tarihli Raporuna, Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumunun 12/03/2010 Tarihli Raporuna, katılanların beyanlarına, sanıkların savunmaları, otopsi tutanağı, dosya içerisindeki diğer tutanak ve belgeler, tanıkların beyanları, sanıklara ait doğum-sabıka kayıtlarına ve tüm dosya kapsamına göre ; Sanıklar hakkında her ne kadar, taksirle Maktul [Z.D.B.nin] ölümüne neden olma suçundan cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açılmış ise de; alınan adli tıp raporlarından da anlaşıldığı üzere, maktulün ölümü ile sanıkların eylemleri arasında illiyet bağı kurulamadığı, maktulün ölümü hususunda sanıklara atfedilecek kast ve taksirlerinin bulunmadığı, Sanıklara atfedilecek bir kusurun bulunduğu hususunda kesin ve her türlü kuşkudan uzak delil de elde edilemediğinden, Sanıkların yüklenen Taksirle Ölüme Neden Olma suçundan beraatlerine karar verildiği görülmektedir.
Bu durumda; davalı idare tarafından uygulanan tıbbi müdahalede, sağlık hizmetleri için aranılan hizmet kusurunun bulunmadığı, dolayısıyla davacıların uğradıklarını iddia ettikleri zarar ile zararın kaynağı olduğu ileri sürülen tıbbi müdahaleler arasında illiyet bağının bulunmadığı anlaşıldığından, idarenin tazminatla sorumlu tutulmasına olanak bulunmamaktadır..."
29. Başvurucular önceki temyiz ve karar düzeltme dilekçelerindeki iddialarını yineleyerek kararı temyiz etmiştir. Karar, Onbeşinci Dairenin 17/12/2015 tarihli kararıyla maddi tazminat talepleri yönünden onanmış, manevi tazminat talepleri yönünden ise bozulmuştur. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
Dava konusu olayla ilgili olarak yapılan Ceza Yargılaması sonucunda Gaziantep 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 02.10.2012 tarih... kararı Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 02.06.2015 tarih.. kararı ile, sanık doktorun eylemi ile netice arasında illiyet bağının kesin bir şekilde kurulamadığı, bu nedenle sanığın taksirle öldürme suçundan sorumlu tutulamayacağı, ancak bahsedilen raporlar ve tüm dosya kapsamından sanığın tedavideki ihmali nedeniyle, eyleminin TCK'nın 257/2. maddesindeki ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin, yazılı şekilde beraatine karar verilmesi yerinde görülmeyerek sanık doktor hakkındaki beraat kararının bozulduğu görülmektedir.
Ceza Yargılamasındaki bu durumda dikkate alındığında, sunulan sağlık hizmetinde eksiklik bulunduğu açık olmakla birlikte, bu eksikliğin ölüme katkısının olup olmadığının bilinememesi nedeniyle, idari eylemle zarar arasında nedensellik bağı kurulamamaktadır. Dolayısıyla bu aşamada maddi tazminata hükmedilmesinin koşulları oluşmadığından, maddi tazminat isteminin kabulüne olanak bulunmamaktadır.
Öte yandan, olayla ilgili olarak yapılan Ceza Yargılaması ve Adli Tıp Kurumu Raporlarında davacıların yakınına uygulanan tıbbi tedavide eksiklik bulunduğu belirtilmekte olup; davacıların yakınına, tıbbın gereklerine aykırı uygulama yapıldığı saptanmış bulunmaktadır.
Bu durum, davacıların yakınının hayatını kaybetmesinde etkili sebep olmasa bile, yürütülen sağlık hizmetinin gereği gibi işlemediğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla davacıların yakını için sunulan yetersiz sağlık hizmeti nedeniyle duyulan sıkıntı ve üzüntünün kısmen de olsa hafifletilebilmesi amacıyla davacılar lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerekmekte olup; temyize konu kararın manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Gaziantep 2. İdare Mahkemesinin 28/11/2014 tarih ... kararının; manevi tazminata ilişkin kısmının BOZULMASINA, anılan kararın maddi tazminata ilişkin kısmının ONANMASINA,.."
30. Her iki taraf da karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Başvurucular ceza yargılaması sanığı olan doktorun görevi ihmal suçundan hapis cezasıyla cezalandırıldığını, dolayısıyla doktorun eylemi ile ölüm arasındaki illiyet bağının varlığının ortaya konduğunu belirterek kararın maddi tazminat talepleri yönünden olan kısmının düzeltilmesini talep etmiştir. Başvurucuların karar düzeltme talebi Onbeşinci Dairenin 14/12/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
31. Bozma kararı sonrasında 2017/491 esasa kayden görülen yargılamada İdare Mahkemesi, 2015/539 esasa kayden görülen yargılamada doktor C.B. hakkında verilen mahkûmiyet kararının (bkz. § 12) kesinleşip kesinleşmediğini Ceza Mahkemesinden sormuştur. Ceza Mahkemesi 10/4/2017 tarihli yazısıyla kararın temyiz incelemesinde olduğunu bildirmiştir.
32. İdare Mahkemesi 14/4/2017 tarihli kararla davanın kısmen kabulüne karar vermiş; başvurucular Esma ve Hasan Baloğlu için ayrı ayrı 30.000 TL, başvurucular Fadime Gündoğan ve Barış Baloğlu için ayrı ayrı 20.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
... Mahkememizin 28/11/2014 tarih ve E:2014/484,... 'Ret' kararının, maddi tazminata ilişkin kısmının Danıştay Onbeşinci Dairesi'nin 17/12/2015... kararı ile onanarak kesinleştiği manevi tazminata ilişkin kısmının ise yine aynı kararla bozulduğu tespit edildikten ve bozma kararına uyulduktan sonra dava dosyası yalnızca bozulan kısım yönünden incelenmek suretiyle işin gereği görüşüldü:
... yazılı şekilde beraatine karar verilmesi yerinde görülmeyerek sanık doktor hakkındaki beraat kararının bozulduğu görülmektedir.
Ceza Yargılamasındaki bu durumda dikkate alındığında, sunulan sağlık hizmetinde eksiklik bulunduğu açık olmakla birlikte, bu eksikliğin ölüme katkısının olup olmadığının bilinememesi nedeniyle, idari eylemle zarar arasında nedensellik bağı kurulamamaktadır.
Bu durum, davacıların yakınının hayatını kaybetmesinde etkili sebep olmasa bile, yürütülen sağlık hizmetinin gereği gibi işlemediğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla davacıların yakını için sunulan yetersiz sağlık hizmeti nedeniyle duyulan sıkıntı ve üzüntünün kısmen de olsa hafifletilebilmesi amacıyla davacılar lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerekmektedir.
... Olayın gelişimi ve sonucu, ilgilinin durumu itibariyle uğradığı manevi zarara karşılık takdir edilecek manevi tazminatın, manevi tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol açmayacak miktarda, fakat idarenin olaydaki kusurunun niteliği ve ağırlığını ifade edecek ölçüde saptanması zorunlu bulunmaktadır.
Diğer taraftan, tazminat sadece maddi değerlerde meydana gelen eksilmelerle sınırlı bir giderim yolu değildir. Aynı zamanda kişinin, yaşamında ortaya çıkan olumsuzluklar nedeniyle duyduğu her türlü sıkıntı ve üzüntüden kaynaklanan manevi zararların da manevi tazminat ödenerek tazmini Anayasal ve yasal düzenlemelerin gereği olduğundan, davacıların çocukları ve kardeşi [Z.D.B.ye] sunulan yetersiz sağlık hizmeti nedeniyle duyulan sıkıntı ve üzüntünün kısmen de olsa hafifletilebilmesi amacıyla olayın oluşumu ve niteliği, hemşire olan murisin, ultrason muayenesinden sonra hastanede yatarak tedavi olmasının daha uygun olduğu söylenmesine rağmen yatarak tedaviyi reddetmesi de dikkate alınarak takdiren anne Esma Baloğlu için 30.000,00-TL, baba Hasan Baloğlu için 30.000,00-TL kardeş Fadime Gündoğan için 20.000,00-TL ve kardeş Barış Baloğlu için 20.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmiştir.
Davanın, maddi tazminat ve maddi tazminat nedeniyle hükmedilen vekalet ücretine ilişkin kısmı kesinleştiğinden maddi tazminat ve maddi tazminata bağlı vekalet ücreti yönünden hüküm kurulmamıştır..."
33. Her iki tarafça karar temyiz edilmiştir. Başvurucular temyiz dilekçelerinde özetle, önceki iddialarını yinelemenin yanı sıra, müteveffanın muayenesinden sonra hastaneye yatarak tedavi olmasının daha uygun olduğunun doktor tarafından söylenmesine rağmen yatarak tedaviyi kabul etmediğine dair doktorun soyut iddiasına dayalı olarak lehlerine düşük miktarda manevi tazminata hükmedilmesinin hatalı olduğunu belirtmiştir.
34. Karar, Onbeşinci Dairenin 28/11/2017 tarihli kararıyla onanmıştır. Tarafların karar düzeltme talebi aynı Dairenin 29/5/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
35. Ret kararı başvuruculara 16/7/2018 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucular 9/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
36. İlgili hukuk için bkz. Aydın Gür (B. No: 2015/3640, 30/10/2018, §§ 50, 51, 54) başvurusu hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Anayasa Mahkemesinin 2/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu Hasan Baloğlu Yönünden
38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kabul edilebilirlik şartları ve incelemesinin usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar İçtüzükle düzenlenir."
39. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 80. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bölümler ya da Komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:
ç)Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi.
(2) Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki fıkrada belirtilen nitelikteki bir başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde incelemeye devam edebilir."
40. Müteveffanın babası olan başvurucu Hasan Baloğlu'nun bireysel başvuru tarihinden sonra 9/10/2020 tarihinde yaşamını yitirdiği nüfus kayıtlarından anlaşılmıştır. Öte yandan Hasan Baloğlu'nun eşi ve aynı zamanda müteveffanın annesi olan Esma Baloğlu ile Hasan Baloğlu'nun çocukları, müteveffanın ise kardeşleri olan Fadime Gündoğan ile Barış Baloğlu da somut başvuruda başvurucu sıfatına sahiptir. Başvurucu Hasan Baloğlu yönünden başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden bulunmamaktadır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurucu Hasan Baloğlu tarafından yapılan bireysel başvurunun kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin düşmesine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer Başvurucular Yönünden
1. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları
42. Başvurucular; yakınlarının ölümüne sebep olduğunu iddia ettikleri, hatalı ve yetersiz tıbbi müdahaleyi yapan doktorun başhekimin talimatı üzerine bir gün sonra hasta dosyasını doldurduğunu, dolayısıyla yapılmayan antibiyotik ve diğer ilaç tedavilerinin evrakta yapılmış gibi gösterildiğini, ATK'nın da bu sahte içerikli tıbbi evraka istinaden rapor verdiğini, hastanede yakınlarına yanlış kan grubundan kan verildiğini, talepleri araştırılmadan maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesinin yanı sıra manevi tazminat talepleri bakımından yetersiz, hakkaniyete uygun olmayan miktarlara hükmedildiğini belirterek yaşam hakkının, adil yargılanma hakkının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
43. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.”
44. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
i. Şikâyetlerin Nitelendirilmesi Yönünden
45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
46. Başvurucular temel olarak yakınlarına hatalı ve yetersiz tıbbi müdahale yapıldığını ve tıbbi evrakın sahte bilgileri içerecek şekilde doldurulduğunu, yakınlarının ölümünde sağlık personelinin sorumluluğu olduğunu, dolayısıyla olayda hizmet kusuru bulunduğu hâlde tam yargı davasında maddi tazminat taleplerinin reddedildiğini, hükmedilen manevi tazminat miktarlarının ise yetersiz olduğunu iddia etmektedir. Bu sebeple başvurucuların diğer bir hakla bağlantı kurarak ileri sürdükleri iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
ii. İncelemenin Kapsamı Yönünden
47. Başvurucuların yakınlarına hatalı ve yetersiz tıbbi müdahale yapıldığı ve tıbbi evrakın sahte bilgileri içerecek şekilde doldurulduğu, yakınlarının ölümünde sağlık personelinin sorumluluğu olduğu hâlde maddi tazminat taleplerinin reddedildiği, hükmedilen manevi tazminat miktarlarının ise yetersiz olduğu, hakkaniyete uygun olmadığı yönündeki iddialarının yaşam hakkının koruma yükümlülüğü bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
48. Bu bağlamda başvurucuların yakınına hatalı ve yetersiz tıbbi müdahalede bulunulduğu ve yetersiz sağlık hizmeti sunulduğu İdare Mahkemesi tarafından kabul edilmiştir (bkz. § 32) Dolayısıyla somut başvuruda derece mahkemesi yaşam hakkının koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin bir tespit yapmıştır. Bu nedenle somut başvuruda yaşam hakkı bakımından yapılacak inceleme, başvuruculara ödenmesine hükmedilen manevi tazminat miktarının uygun ve yeterli bir telafi sağlayıp sağlamadığı ile sınırlı olacaktır.
iii. Kabul Edilebilirlik Yönünden
49. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013,§ 41). Başvuru konusu olayda müteveffa, başvurucu Esma Baloğlu'nun çocuğu ve başvurucular Fadime Gündoğan ile Barış Baloğlu'nun kardeşidir. Bu nedenle başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
(1) Maddi Tazminat Talebinin Reddedilmesi Nedeniyle Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.…”
51. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru süresi ve mazeret” kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği ve buna ilişkin kararın kesinleştiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
52. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
53. Başvurunun süresinde yapılmış olması, her aşamada dikkate alınması gereken usule ilişkin ön şartlardan biridir (Yasin Yaman, B. No: 2012/1075, 12/2/2013, § 18).
54. Somut başvuruda başvurucuların maddi tazminat talepleri İdare Mahkemesi tarafından 28/11/2014 tarihli karar ile reddedilmiştir. Karar, Onbeşinci Dairenin 17/12/2015 tarihli kararıyla maddi tazminat talebi yönünden onanmış ve karar düzeltme talebi de Onbeşinci Dairenin 14/12/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
55. Dolayısıyla başvurucuların 14/12/2016 tarihli kararın kendilerine tebliğinden itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunmaları gerekirken 9/8/2018 tarihinde başvuruda bulundukları anlaşıldığından başvurunun bu kısmının süresi içinde yapılmadığı sonucuna varılmıştır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
(2) Manevi Tazminat Miktarının Yetersiz Olması Nedeniyle Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
57. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
58. Devletin pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
59. Anayasa Mahkemesi açısından idari makamlar ve derece mahkemeleri tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi, verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu ileri sürülemeyecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 83).
60. Mağduriyetin giderilmesi, özellikle ihlal edildiği ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın ardından ilgili açısından uğradığı zararların devam edip etmediğine bağlıdır. Başvuruculara sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı kararı, söz konusu anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği gözönünde bulundurularak dava koşullarının tamamının değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da bağlı olabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, § 84).
61. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı bağlamında mağduriyetin giderilip giderilmediğinin tespiti açısından kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olayları ile ihmal sonucu meydana gelen ölüm olayları arasında bir ayrım yapmak gerekir (Mehmet Aydoğan ve Nufer Aydoğan, B. No: 2013/3775, 14/4/2016, § 55).
62. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi yaşam hakkı ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
63. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük, her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59). İlke olarak tıbbi hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78; Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 38).
64. Yaşam hakkının ihlal edildiği şikâyetinin bulunduğu tazminat ve tam yargı davalarında derece mahkemelerinin Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği özende bir inceleme yapma yükümlülüğü bulunmakla birlikte Anayasa Mahkemesinin bu konudaki görevi, derece mahkemelerinin belirli bir sonuca varırken Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği dikkatli incelemeyi yapıp yapmadığını ya da ne ölçüde yaptığını incelemektir (Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73). Zira derece mahkemelerinin bu konuda göstereceği hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 110; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 33).
65. Somut başvuruda İdare Mahkemesi 14/4/2017 tarihli kararına dair incelemenin başında Onbeşinci Dairenin 17/12/2015 tarihli kararıyla maddi tazminat taleplerinin reddine dair kararın kesinleştiğini, dolayısıyla manevi tazminat taleplerine ilişkin olarak inceleme yapacağını belirtmiştir (bkz. § 32).
66. İdare Mahkemesi karar verirken Ceza Mahkemesince görülen yargılama sırasında temin edilen ATK raporunu (bkz. § 18) ve Ceza Mahkemesinin verdiği beraat kararının Yargıtay tarafından doktorun olayda ihmali bulunduğunun gözetilmemesi gerekçesiyle bozulmasına karar verildiğini (bkz. § 11) gözönünde bulundurmuş ve müteveffaya sunulan sağlık hizmetinde aksaklık olduğunu, sağlık hizmetinin yetersiz olduğunu ifade etmiştir. Dolayısıyla somut olayda İdare Mahkemesi, kamu makamlarının başvurucuların yakınının yaşamının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediğine dair bir ihlal tespiti yapmıştır.
67. İdare Mahkemesi bu hususu gerekçesinde "...Ceza Yargılamasındaki bu durumda dikkate alındığında, sunulan sağlık hizmetinde eksiklik bulunduğu açık olmakla birlikte, bu eksikliğin ölüme katkısının olup olmadığının bilinememesi nedeniyle, idari eylemle zarar arasında nedensellik bağı kurulamamaktadır. ... Ceza Yargılaması ve Adli Tıp Kurumu Raporlarında davacıların yakınına uygulanan tıbbi tedavide eksiklik bulunduğu belirtilmekte olup; davacıların yakınına, tıbbın gereklerine aykırı uygulama yapıldığı saptanmış bulunmaktadır. Bu durum, davacıların yakınının hayatını kaybetmesinde etkili sebep olmasa bile, yürütülen sağlık hizmetinin gereği gibi işlemediğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla davacıların yakını için sunulan yetersiz sağlık hizmeti nedeniyle duyulan sıkıntı ve üzüntünün kısmen de olsa hafifletilebilmesi amacıyla davacılar lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerekmektedir..." şeklinde belirtmiştir.
68. Öte yandan İdare Mahkemesi, manevi tazminat miktarlarına hükmederken olaya dair yürütülen ceza soruşturması sırasında tanık O.K tarafından teyit edilen (bkz. § 10) ve doktor C.B. tarafından dile getirilmiş olan müteveffanın "ultrason muayenesinden sonra hastanede yatarak tedavi olmasının daha uygun olduğu söylenmesine rağmen yatarak tedaviyi reddetmesi" hususunu dikkate alarak tazminat miktarlarını tespit etmiştir (bkz. § 32).
69. İdare Mahkemesi başvurucu Esma Baloğlu için 30.000 TL, başvurucular Fadime Gündoğan ve Barış Baloğlu için ayrı ayrı 20.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir (bkz. § 32).
70. Tüm bu bilgiler ışığında kamu hizmetinin yerine getirilmesi sırasında gerçekleştirilen hizmet kusuru nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğinin tartışmaya yer bırakmayacak şekilde derece mahkemesi tarafından belirlendiği yargılama neticesinde başvuruculara tazminat ödenmesine hükmedildiği hâllerde -derece mahkemeleri kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik de tespit edilmediği müddetçe- Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarlarının belirlenmesi konusunda derece mahkemelerinin takdir yetkisine müdahalesi söz konusu olamayacağından başvurucuların söz konusu ihlaller nedeniyle yeterli tazminata karar verilmediğini ileri sürerek mağduriyetlerinin giderilmediği iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
72. Başvurucular, olaylarla ilgili olarak açtıkları tam yargı davalarının makul sürede sonuçlandırılmadığını ileri sürmüştür.
i. Kabul Edilebilirlik Yönünden
73. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
74. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45-47).
75. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucuların yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
76. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında 20/11/2007 tarihinde İdare Mahkemesinde açılan tam yargı davasının Onbeşinci Dairenin 29/5/2018 tarihinde karar düzeltme talebinin reddedilmesiyle sonuçlandığı anlaşıldığından 10 yıl 6 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
77. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
78. 6216 sayılı Kanun'un 50. Maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.
...”
79. Başvurucular; ihlalin tespitini, başvurucular Fadime Gündoğan ve Barış Baloğlu için ayrı ayrı 130.000 TL manevi, başvurucu Esma Baloğlu için 100.000 TL maddi ve 130.000 TL manevi olmak üzere toplam 230.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.
80. Somut olayda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
81. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvuruculara 60.000 TL manevi tazminatın müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
82. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucu Esma Baloğlu'nun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
83. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucu Hasan Baloğlu yönünden başvurunun başvurucunun ölümü nedeniyle DÜŞMESİNE,
B. 1. Diğer başvurucular yönünden maddi tazminat talebinin reddedilmesi dolayısıyla yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Diğer başvurucular yönünden manevi tazminat miktarının yetersizliği dolayısıyla yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Diğer başvurucular yönünden makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvuruculara 60.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Gaziantep 2. İdare Mahkemesine (E.2017/491, K.2017/858 ) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın birer örneğinin bilgi için Danıştay Onbeşinci Dairesine (E.2017/2148, K.2017/6995) ve Danıştay Onuncu Dairesine (E.2011/5294, K.2012/7209) GÖNDERİLMESİNE,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.