logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Emine Gerez ve diğerleri [2.B.], B. No: 2018/37620, 2/2/2022, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EMİNE GEREZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/37620)

 

Karar Tarihi: 2/2/2022

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Murat İlter DEVECİ

Başvurucular

:

1. Emine GEREZ

 

 

2. Leyli AÇIK

 

 

3. Mehmet Emin AÇIK

 

 

4. Zümeyran ACAR

Başvurucular vekili

:

Av. Hüseyin TÜL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, acil sağlık hizmetlerinin sunulmaması sonucu meydana gelen ölüm ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 17/12/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Arka Plan Bilgisi

9. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar tarafından kabul edilmiş, tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün gerçekleştirdiği terörist şiddet; bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati sorunu hâline gelmiştir. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik açılım süreci, çözüm süreci, Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde azalmıştır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-19).

10. Öte yandan Türkiye 2015 yılı Haziran ayından itibaren yeniden yoğun bir şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu kapsamda ilk olarak 5/6/2015 tarihinde Diyarbakır'da Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından yapılan seçim mitingi sırasında gerçekleştirilen bombalı saldırıda Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamaya göre 2 kişi hayatını kaybederken 100'den fazla kişi yaralanmıştır. 20/7/2015 tarihinde ise Suruç'ta (Şanlıurfa), Suriye'deki çatışmalara ilişkin basın açıklaması sırasında DAEŞ tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen bombalı intihar saldırısında 34 kişi hayatını kaybederken 73 kişi yaralanmıştır. Bu saldırının iki gün sonrasında Ceylanpınar'da (Şanlıurfa) iki polis memuru evlerinde başlarından vurulmuş hâlde ölü olarak bulunmuş, saldırıyı PKK üstlenmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 28).

11. Bu olaylardan sonra PKK tarafından Şırnak il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere giriş ve bu yerlerden çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında yaklaşık 200 güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 29).

12. 2015 yılının Ağustos ayından itibaren Valilikler/Kaymakamlıklar tarafından Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki bazı il ve ilçelerde sokağa çıkma yasakları uygulanmıştır. Sokağa çıkma yasaklarının amacı, terör örgüt üyeleri tarafından kazılan hendeklerin ve yerleştirilen patlayıcıların temizlenmesi, sivil vatandaşların şiddetten korunması olarak belirtilmiştir. Sokağa çıkma yasağının uygulandığı yerlerden biri de Şırnak ili Cizre ilçesidir. Şırnak Valiliğince Cizre'de 4/9/2015 günü saat 20.00’den geçerli olmak üzere ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş ve bu yasak 12/9/2015 günü saat 07.00'e kadar sürmüştür (bkz. http://www.sirnak.gov.tr/basin-duyurusu-04092015-3 vehttp://www.sirnak.gov.tr/basin-duyurusu-11092015-3, erişim tarihi: 27/9/2021).

B. Başvurucuların Yakınının Ölümü ve Bu Nedenle Yapılan Suç Duyurusu

13. Başvurucuların iddiasına göre başvuruya konu olay şu şekilde meydana gelmiştir:

- Başvurucuların 74 yaşında, yatalak ve tansiyon hastası olan yakınları Ş.A. 4/9/2015 tarihinde rutin bir şekilde hastaneye götürülüp tekrar evine getirilmiştir. Aynı günün gecesi sokağa çıkma yasağının başlamasından sonra elektrik kesilmiş ve telefon hatları çekmez olmuştur. Yasağın ilk günü çatışma sesleri ile tank atışlarının çıkardığı sesler yüzünden tansiyonu yükselen Ş.A. rahatsızlanmıştır. Ş.A. hastaneye götürülmek istenmiş ancak 112 Acil'e ulaşılamamıştır. Evde yapılan müdahalenin ardından Ş.A. biraz daha iyi olmuştur. Ş.A. 11/9/2015 tarihinde tekrar fenalaşınca 112 Acil defalarca aranmış ama iletişim kurdukları sağlık çalışanları gelemeyeceklerini söylemiştir. Başvurucu Mehmet Emin Açık yardım istemek için sokağa çıksa da zırhlı araçlardan yapılan atış nedeniyle eve dönmek zorunda kalmıştır. Ş.A. geceleyin evde vefat etmiştir. Ş.A. başvurucu Leyli Açık'ın eşi, diğer başvurucuların ise babasıdır.

14. Cizre Dr. Selahattin Cizrelioğlu Devlet Hastanesinde (Devlet Hastanesi) görevli bir doktor tarafından 12/9/2015 tarihinde saat 09.52'de düzenlenen bir belgeden anlaşıldığı kadarıyla Ş.A. kardiyopulmoner (kalp ve akciğerler ilgili) arrest (durma) sonucu vefat etmiştir ve defnedilmesi uygundur.

15. Başvurucu Leyli Açık, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) sunduğu -UYAP'a 3/12/2015 tarihinde kaydedilen- dilekçesiyle eşinin ölümüne kasten neden olan güvenlik görevlileri, güvenlik operasyonlarının planlanmasında ve yürütülmesinde görev alan askerî, idari ve siyasi yetkililer ile sokağa çıkma yasağını veren ve uygulayan tüm yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Anılan dilekçesinde sokağa çıkma yasağının uygulandığı süreçte yaşandığını iddia ettiği birçok ihlalden söz eden ve bu ihlaller ile kendisi arasında herhangi bir bağ kurmayan başvurucu özetle ve öz itibarıyla şu iddiaları ileri sürmüştür:

i. Felçli ve tansiyon hastası olması nedeniyle sürekli tedavi görmesi gereken Ş.A. 11/9/2015 tarihinde rahatsızlanmış ve aranan 112 Acil, çağrıya cevap vermemiştir. Başvurucu Mehmet Emin Açık durumu yetkililere izah etmek için sokağa çıkmış ancak panzerden açılan atış nedeniyle eve dönmüştür. Gece sık sık fenalaşan Ş.A. evde vefat etmiştir.

ii. Güvenlik operasyonları sırasında Anayasa'daki güvencelere aykırı şekilde silahlı güç kullanılmıştır.

iii. Cizre ilçesinde uygulanan sokağa çıkma yasağı Anayasa'nın 19. maddesi anlamında tutmadır ve söz konusu tutmanın hukuki olmaması nedeniyle kişiler 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 109. maddesine aykırı olarak hürriyetlerinden yoksun bırakılmıştır.

iv. Uygulanan sokağa çıkma yasağı süresince ilçeye giriş ve ilçeden çıkışların yasaklanması seyahat özgürlüğünü, kişilerin konutları ile işyerlerinin tahrip edilmesi ise konut dokunulmazlığını ihlal etmiştir.

16. Pek çok avukatın isminin bulunduğu suç duyurusuyla ilgili dilekçede, Ş.A.nın ölümüyle ilgili değil sokağa çıkma yasağının uygulandığı süreçte yaşandığı iddia edilen insan hakları ihlalleriyle ilgili delillerin toplanmasına ilişkin birçok talep yer almıştır.

C. Başsavcılıkça Yürütülen Soruşturmaya İlişkin Süreç

17. Başsavcılık, başvurucu Leyli Açık'ın dilekçesi sonrasında Ş.A.nın ölümü hakkında soruşturma başlatmış ve 8/4/2016 tarihinde Cizre İlçe Emniyet Müdürlüğüne (Emniyet Müdürlüğü) bir müzekkere yazarak başvurucu Leyli Açık tarafından sunulan CD'nin çözümünün yapılmasını, ayrıca Ş.A.nın ölümüyle ilgili soruşturma işlemlerine ilişkin tüm bilgi ve belgenin (tanık beyanları, hastane raporları, kamera kayıtları vs.) gönderilmesini istemiştir. Müzekkerede bahsi geçen CD'nin ne zaman Başsavcılığa sunulduğu Anayasa Mahkemesince saptanamamıştır.

18. Emniyet Müdürlüğünün Başsavcılığa gönderdiği tarihsiz yazı ve eklerine göre;

- Ş.A.nın ölümüyle ilgili herhangi bir müracaat olmamıştır ve ölümü hakkında herhangi bir soruşturma yürütülmemiştir.

- Başsavcılığa sunulan eşya DVD'dir. DVD'nin içeriğinde bazı sivil toplum kuruluşlarınca düzenlenen raporlar ile Ş.A. isimli bir dosya bulunmaktadır. Ş.A. isimli dosyada ise başvurucu Mehmet Emin Açık'ın bir başkasıyla Kürtçe dilinde yaptığı 5 dakika 54 saniyelik görüşmeye ait kayıt ile "Evraklar" isimli bir dosya mevcuttur. Anılan görüşme kaydında kendisine yöneltilen sorulara karşı başvurucu Mehmet Emin Açık, herhangi bir tarih belirtmeden özetle engelli olduğuna dair sağlık raporu bulunan babasını cuma günü hastaneye götürdüğünü, babasının tansiyonunun üç saat boyunca inmediğini, 08.00'de sokağa çıkma yasağının olduğunu, üzerilerine tank, top ve tüfek atıldığını, evden çıkamadıklarını, elektriğin, suyun ve telefonun olmadığını, son gün babasının tansiyonu yükselince onu hastaneye götürmek için caddeye çıktıklarını ancak bir panzerden ateş edilince eve girdiklerini, kullandığı ilaçların babasına fayda etmediğini, saat 02.00'de babasının vefat ettiğini, sokağa çıkma yasağının kalkmasından sonra battaniyeye sardıkları babalarını cankurtaranla hastaneye götürdüklerini, kendisine ne olduğunu soran bir polise babasının tansiyonunun yükselerek kalp krizinden vefat ettiğini söylediğini, cankurtaranı aradıklarını ama cankurtaranın gelmediğini beyan etmiştir.

-DVD incelemesi neticesinde düzenlenen tutanakta, "Evraklar" isimli dosyada hangi belgelerin bulunduğu yazmamakta ve bazı sivil toplum kuruluşlarınca düzenlenen raporların içeriği hakkında bilgi yer almamaktadır.

19. Başsavcılık, başvurucuların yakınının doğal ölüm sonucu vefat ettiği, sokağa çıkma yasağı ile ölüm arasında nedensellik bağının bulunmadığı ve kamu görevlilerine atfedilebilecek suç bulunmadığı gerekçesiyle 13/5/2016 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.

20. Başvurucular başka yakınlarıyla birlikte olayın nasıl meydana geldiğine ilişkin yukarıda bahsi geçen anlatımlarını (bkz. § 13) tekrar edip şikâyetleri hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğini belirterek Başsavcılığın verdiği karara itiraz etmiştir.

21. Cizre Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) 25/10/2018 tarihinde başvurucuların itirazının reddine karar vermiştir. Bu kararın ilgili kısmı şöyledir:

“...

...[Ş]üpheliler hakkında müşteki tarafça öne sürülen iddiaların yeterince araştırıldığı, iddiaları destekleyecek nitelikteki delillerin toplandığı, iddiaya konu olayın yeterince irdelendiği ve soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, bu karara karşı verilen itiraz dilekçesinde ileri sürülen kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olay ve delillerin verilen kararın değiştirilmesini ve kaldırılmasını gerektirecek kuvvette olmadığı ve eksik inceleme yapıldığı iddiasının yerinde olmadığı, müşteki Leyli Açık müdafiileri vermiş oldukları dilekçe ile, müştekinin 70 yaşındaki babası [Ş.A.nın] 04/09/2015 tarihinde Şırnak Valiliği tarafından Cizre ilçesi için ilan edilen sokağa çıkma yasağı döneminde hastaneye kaldırılamadığını, tedavi olamadığını, müteveffanın ölümünde kastı bulunan güvenlik görevlilerinden, sivil halkın yaşam alanında gerçekleştirilen operasyonların planlanmasında ve yürütülmesinde görev alan tüm askeri, idari ve siyasi yetkililerden, sokağa çıkma yasağı kararı veren ve uygulayan tüm idari yetkililerden şikayetçi olduklarını beyan ettikleri, müşteki avukatları tarafından dosyaya ibraz edilen CD'nin içeriğinde hayatını kaybeden 70 yaşındaki [Ş.A.nın] ölümünün doğal nedenlerden kaynaklandığı, soyut iddia dışında şüphelilerin yüklenen suçu işlediklerini gösterir, dava açmaya yeter kanıt ve emare bulunmadığı, bahsi geçen dönemde emniyet ve askeri birimlerin yaptığı operasyonlar ile terörle mücadele ettiği, iş bu soruşturma dosyasında kamu görevlilerine atfedilecek herhangi bir suçun ve kusurun bulunmadığı, Cizre ilçesinde görev yapmakta olan emniyet ve askeri personele [Ş.A.nın] ölümü olayı ile ilgili olarak kusur izafe etmenin mümkün olmadığı, sokağa çıkma yasağı ilanı ve devamında yaşanan terörle mücadele kapsamında yapılan faaliyetlerle [Ş.A.nın] ölümü arasında sorumluluk gerektirecek bir illiyet bağı kurulamayacağı, bu haliyle kamu davasının açılması için yeterli nedenlerin bulunmadığı, verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından, itirazın reddine ... karar verilmiştir.

...”

22. Hâkimliğin kararı başvuruculara 16/11/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

D. Tam Yargı Davasıyla İlgili Süreç

23. Başvurucular, başka yakınlarıyla birlikte İçişleri Bakanlığına yaptıkları ve 2/8/2016 tarihinde kayda giren müracaatlarında başka hususlar yanında Ş.A.nın sokağa çıkma yasağı sonucu hayatını kaybettiğini, 11/9/2015 tarihinde rahatsızlanması üzerine 112 Acil'i aradıklarını ancak sağlık görevlilerinin yardıma gelmediğini, somut olayda idarenin sorumluluğunun sosyal risk sorumluluğu çerçevesinde ele alınabileceğini iddia ederek maddi ve manevi tazminat talep etmişlerdir.

24. İçişleri Bakanlığı başvuruyu Şırnak Valiliği Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığına (Komisyon) havale etmiştir.

25. Komisyon, başvurunun süresinde yapılmadığı gerekçesiyle başvurucuların talebini reddetmiştir.

26. Başvurucular, başka yakınlarıyla beraber yukarıda bahsi geçen Komisyon kararının iptali ile lehlerine maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi için Mardin 1. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) nezdinde İçişleri Bakanlığı ve Şırnak Valiliği aleyhine dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucular başka hususlar yanında;

 i. Sokağa çıkma yasağının Anayasa'ya aykırı olarak alındığını,

ii. Ş.A.nın 11/9/2015 tarihinde rahatsızlanması üzerine 112 Acil'i aramalarına rağmen sağlık görevlilerinin yardıma gelmediğini, tedavisi için hastaneye götürülemeyen Ş.A.nın gece vefat ettiğini,

iii. İlçedeki çatışmalar nedeniyle Ş.A.nın tansiyonun yükselmesinin ve 112 Acil görevlilerinin güvenlik gerekçesiyle kendisini almalarının mümkün olmadığına ilişkin beyanlarının idarenin sorumluluğuna işaret ettiğini, cankurtaranın çağrıya rağmen gelememesinin ve böylece yakınlarının sağlık hizmetlerinden faydalanamamasının sebebinin kolluk görevlilerinin faaliyetleri olduğunu,

iv. Ş.A.nın ölümünün doğrudan sokağa çıkma yasağı nedeniyle yaşanan çatışmalı ortamdan kaynaklandığını,

v. Uygulanan sokağa çıkma yasağı nedeniyle Ş.A.nın devletin gözetim ve denetim altında olduğu bir sırada vefat ettiğini zira söz konusu yasağın vatandaşların hareket kabiliyetini tamamen ortadan kaldırdığını iddia etmiştir.

27. Başvurucular dava dilekçesinde, ölen yakınlarının sağlık hizmetinden yararlandırılmamasıyla ilgili olarak durumun tespitine dair fotoğraflar ile Otopsi Tutanağı'nın bir örneğini dilekçeye eklediklerini bildirmişlerdir. Sözü edilen belge ve fotoğrafın dava dilekçesine eklenip eklenmediği, şayet eklenmiş ise bu eklerin içeriğinin ne olduğu Anayasa Mahkemesince tespit edilememiştir.

28. İdare Mahkemesince verilen ara kararlara Devlet Hastanesi, Emniyet Müdürlüğü ve Şırnak İl Sağlık Müdürlüğü tarafından verilen cevaplara göre;

i. Ş.A. 4/9/2015 tarihinden önce hemipleji (yan inme), benign prostat hiperplazisi (prostat büyümesi), diyabetes mellitüs, esansiyel (temel) hipertansiyon, serebrovasküler (beyin damarlarıyla ilgili veya onlardan kaynaklı) hastalıklarda beynin vasküler (damarsal) sendromu, travmatik kaynaklı olmayan kafa içi hemoraji (kanama), gastroenterit (mide ve ince bağırsakların mukozasındaki yaygın yangı sonucu şiddetli ishal oluşması) ve kolit (kalınbağırsak yangısı) gibi birçok nedenle Devlet Hastanesinden sağlık hizmeti almıştır. Bu hizmetin önemli bir kısmını evde bakım birimi sunmuştur.

ii. 4/9/2015 tarihli muayeneye ilişkin kayıtta “muayene ve gözlem için diğer nedenler” ibaresine yer verilmiştir.

iii. Ş.A. 12/9/2015 tarihinde akut miyokard enfarktüsü (kalp kasını besleyen koroner damarlardan birinin tıkanması sonucu oluşan iskemik hastalık) nedeniyle Devlet Hastanesine götürülmüştür.

iv. 4/9/2015-12/9/2015 tarihleri arasında uygulanan sokağa çıkma yasağı süresince güvenlik güçleri operasyon icra etmiştir ancak söz konusu süre içinde mahalleler teröristlerden, kurulan barikatlardan ve kazılan çukurlardan tam olarak temizlenememiştir. Bu nedenle terör örgütü mensupları bazı sokaklarda mayınlar ve patlayıcı maddelerle döşenen barikatlar kurmaya ve çukurlar kazmaya devam etmiştir. Öte yandan Emniyet Müdürlüğünde Ş.A. ile ilgili herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır.

v. 11/9/2015-12/9/2015 tarihleri arasında Ş.A. adına 112 Acil'e yapılan çağrıya ilişkin herhangi bir kayıt bulunmamaktadır.

29. İdare Mahkemesi 10/7/2020 tarihinde davanın reddine istinaf kanun yolu açık olmak üzere karar vermiştir. Bu kararın ilgili kısmı şöyledir:

“...

...[İ]dari eylemden doğan tazminat davalarının ön koşulu olan ve 2577 sayılı Kanun'un 13'üncü maddesi kapsamında yapılan bir idari başvuru sonucunda, talebin yetkili ya da yetkisiz merci tarafından, kısmen veya tamamen açıkça yahut belirlenen süre içinde cevap verilmemek suretiyle zımnen reddi şeklinde tamamlanan ön karar, idari davaya konu edilebilecek kesin ve yürütülmesi gerekli bir işlem niteliğini haiz bulunmamaktadır.

Bu durumda; idari davaya konu edilebilecek kesin ve yürütülmesi gerekli bir işlem niteliğini haiz olmayan ön karar başvurusunun reddi anlamını taşıyan dava konusu Şırnak Valiliği Zarar Tespit Komisyonu'nun 28.11.2017 tarih ve 13772 sayılı işleminin esasının incelenmesine hukuken olanak bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

...

Bakılan davada; davacılar yakını davacılar tarafından, yakınları [Ş.A.nın] Şırnak İli, Cizre İlçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı sürecinde meydana gelen olaylar nedeniyle hastaneye kaldırılamaması ve tedavi olamaması nedeniyle hayatını kaybettiği iddiasıyla davacılar tarafından yapılan şikayet üzerine olayla ilgili başlatılan soruşturma neticesinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Soruşturma No:2015/3568, Karar No:2016/262 sayılı kararıyla ...dosyaya ibraz edilen CD'nin içeriğinde hayatını kaybeden 70 yaşındaki [Ş.A.nın] ölümünün doğal nedenlerden kaynaklandığı, ilan edilen sokağa çıkma yasağı ile meydana gelen ölüm olayı arasında nedensellik bağının bulunmadığı... gerekçesiyle Kamu Adına Kovuşturmaya Yer Olmadığına karar verildiği, öte yandan Mahkememizin 21.03.2019 tarihli ara kararına cevaben Şırnak İl Sağlık Müdürlüğü'nce 11.09.2015-12.09.2015 tarihleri arasında müteveffa Şahin Açık adına 112 Acil Çağrı Merkezi'ne herhangi bir kayıt bulunmadığı bilgisine yer verildiği görülmektedir.

Bu durumda; davacılar yakını [Ş.A.nın], sokağa çıkma yasağı sürecinde yaşanan çatışmalar nedeniyle rahatsızlandığı ve zamanında müdahale edilememesi sonucu hayatını kaybettiği iddiasını ispata elverişli herhangi bir tespit, bilgi ve belgenin ortaya konulamadığı, bu suretle zarar ile nedensellik bağı kurulabilecek idarenin herhangi bir eyleminden söz edilemeyeceğinden idareye atfedilebilecek hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluk sebeplerine gidilebilecek bir hususa rastlanılmadığı, olayın terör veya terörle mücadeleden kaynaklandığı yönünde bir bulgunun yer almadığı; dolayısıyla, sosyal risk ilkesinin yukarıda aktarılan koşullarının da gerçekleşmediği anlaşılmakla, davalı idarelerin sorumluluk türlerinden herhangi biri içerisinde değerlendirilmesi imkanı bulunmayan olay nedeniyle meydana gelen zararın davalı idarelerce tazmini mümkün olmadığından, davacıların maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

...”

30. Başvurucular 6/10/2020 tarihli dilekçeyle istinaf kanun yoluna başvurmayacaklarını bildirmiştir. Böylece İdare Mahkemesince verilen karar 14/10/2020 tarihinde kesinleşmiştir.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

31. Anayasa Mahkemesinin 2/2/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

32. Başvurucular yaşam ve adil yargılanma hakları ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğinden yakınmıştır. Savlarını desteklemek için 16/8/2015-5/2/2016 tarihleri arasında yurdun bazı yerlerinde uygulanan sokağa çıkma yasağı sürecinde yaşandığını iddia ettikleri bazı insan hakları ihlallerinden de söz eden başvuruculara göre;

i. Ş.A. sokağa çıkma yasağı nedeniyle yaşanan şiddetli çatışma ortamı yüzünden korku ve paniğe kapılıp kalp krizi sonucu ölmüştür. Ş.A. için yaptıkları cankurtaran talepleri karşılanmamıştır. Güvenlik güçlerinin kontrolü altında cankurtaran geçişinin sağlanması veya başka bir yöntemle ölen yakınlarına ulaşılması için gerekli tedbirlerin alınmaması ve yakınlarının sağlık hizmeti sunulmaması sonucu ölmesi nedeniyle yaşam hakkının maddi boyutu ihlal edilmiştir.

ii. Başsavcılık, iddialarıyla ilgili olarak hiçbir araştırma yapmamış; beyanlarını bile almamıştır. Soruşturmada olay yeri incelenmemiş, 112 Acil ile yaptıkları telefon görüşmelerine ait kayıtlar istenmemiş, fail araştırılmamış, nöbetçi cankurtaran görevlileri tespit edilmemiş ve tanık ifadelerine başvurulmamıştır. Ayrıca olay günü bölgede yaşanan çatışmalarla ilgili delil (telsiz ve kamera kaydı vb.) toplanmamış, olay gününden sonra cankurtaran görevlileri ile güvenlik güçleri arasında iletişim olup olmadığı araştırılmamış, polise yapılan aramalara ilişkin kayıtlar getirtilmemiş, Ş.A.nın kalp krizi geçirmesi nedeniyle yardım için sokağa çıkan başvurucu Mehmet Emin Açık'a ateş edilmesiyle ilgili olarak olay yeri çevresinde bulunan askerî araçlardaki kameralara ait kayıtlar istenmemiş, sokağa çıkma yasağı süresince siviller için yaşam alanı oluşturulmaması hususu ilgili kurumlara sorulmamıştır. Başvurucu Leyli Açık tarafından yapılan suç duyurusuna ilişkin dilekçede başvurucunun birçok vekili yer almasına rağmen Başsavcılıkça verilen karar doğrudan başvuruya tebliğ edilmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile Hâkimlik kararında yeterli gerekçe bulunmamaktadır. Bu ve diğer bir dizi nedenle -bir dizi nedenden ne anlaşılması gerektiği başvuru formunda belirtilmemiştir- soruşturmadan beklenen bağımsızlığa, ivediliğe ve gerçekleri ortaya çıkarma kapasitesine sahip olmayan bir soruşturma yürütüldüğü için yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu ile adil yargılanma hakkı ihlal edilmiştir.

iii. Ş.A.nın ölümü doğrudan sokağa çıkma yasağı nedeniyle yaşanan çatışmalı ortamdan kaynaklanmıştır. 112 Acil görevlilerinin güvenlik gerekçesiyle kendisini almalarının mümkün olmadığına ilişkin beyanları idarenin sorumluluğuna işaret etmektedir. Uygulanan sokağa çıkma yasağı nedeniyle Ş.A. devletin gözetim ve denetimi altında olduğu bir sırada vefat etmiştir zira söz konusu yasak, vatandaşların hareket kabiliyetini tamamen ortadan kaldırmıştır. Siviller için güvenli alanlar oluşturulmaması ve sivil yerleşim yerlerinde çatışmanın yaşanmaması için gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle Ş.A. sağlık hizmetinden faydalandırılmamıştır. Cankurtaranın olay yerine ulaşamaması güvenlik zafiyetinden kaynaklandığı ve kişilerin hareket kabiliyeti hukuka aykırı olan sokağa çıkma yasağıyla kısıtlandığı için Ş.A.ya sağlık hizmetinin sunulamamasının nedeni kolluk faaliyetleridir. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlal edilmiştir.

33. Bakanlık görüşünde ilk olarak 2015 yılı Temmuz ayından itibaren terör olaylarında yaşanan artış ve bölücü terör örgütü tarafından sivillere ve güvenlik güçlerine yönelik yapılan ölümcül saldırılar, bombalamalar, yollara hendeklerin kazılması ve el yapımı patlayıcıların döşenmesine ilişkin yaygın terörist faaliyetler ile terörle etkin mücadele kapsamında sivillerin yaşam haklarını korumak amacıyla alınan tedbirler, yürütülen güvenlik operasyonlarının haklı gerekçeleri, güvenlik operasyonlarının yürütüldüğü yerlerde operasyonların hazırlanması ve yürütülmesine ilişkin yapılan planlar, bu süreçte alınan önlemler ve sonrasında yapılan çalışmalar hakkında özet bilgiler verilmiştir. Bakanlık görüşünde verilen söz konusu bilgilerin başvuruyu ilgilendiren kısmı şöyledir:

“...

PKK/KCK terör örgütü ve şehir içindeki yapılanması, sözde ‘Özyönetim/Özerklik’ stratejisi doğrultusunda, şehir merkezlerinde yollara hendek kazılması, kazılan hendeklere patlayıcı maddeler döşenmesi, barikatlarla yolların kapatılması suretiyle toplumsal hayatı ve kamu düzenini tehdit eden eylemlere başvurmuştur.

Terör örgütü, kamuya ait araçlar ile güvenlik kuvvetleri geçerken, yollara döşediği patlayıcıları patlatmıştır. Kazılan hendekler ve kurulan barikatlar nedeniyle, ambulanslar dahil araçların şehirlerin her noktasına ulaşımı fiilen imkansız hale gelmiştir.

Terör örgütü mensupları, saklanmış oldukları binalardan güvenlik güçleri ile kamu personeline ve yer yer sivillere ateş ederek, hareket etmelerine engel olmuştur.

Bu bağlamda, başvuruya konu olayın gerçekleştiği Cizre ilçesinde; terör örgütü tarafından kurulan 708 barikat ve açılan 263 çukur kaldırılmıştır. Ayrıca çok sayıda silah ve mühimmat ele geçirilmiştir. Bunun yanısıra 974 adet el yapımı patlayıcı imha edilmiştir Benzer şekilde Sur, Silopi, İdil, Yüksekova ve Nusaybin ilçeleri ile Şırnak ilinde de terör örgütü tarafından kurulan çok sayıda barikat ve çukur kaldırılmış, el yapımı patlayıcı imha edilmiş ve çok sayıda silah ve mühimmat ele geçirilmiştir.

Ayrıca, terör örgütü bölgedeki yerleşim yerleri açısından hayati öneme sahip yollar ve köprüleri de hedef almış, bunları yıkarak veya tahrip ederek kullanılamaz hale getirmiştir. Özellikle yollar ve köprülere yönelik saldırılar, sağlık hizmetlerinin ulaştırılması ve ambulansların ilgili bölgelere ulaşımını daha da zorlaştırmıştır .

...

Olayların meydana geldiği dönemlerde, Cizre ilçesi dahil olmak üzere operasyonların yürütüldüğü tüm bölgelerde teröristler tarafından, acil vakıalara müdahaleye ve yaralı ve hastaları taşımaya giden ambulanslar durdurulmuş, silahlarla ateş edilmiş ve sağlık acil servis personelleri alıkonularak tehdit edilmiştir. Bir başka deyişle, teröristler sadece güvenlik kuvvetlerine değil, hasta ve yaralılara ulaşmaya çalışan ambulanslara ve sağlık personeline de saldırmış ve otomatik silahlarla ateş etmişlerdir. Bu sebeple yollardaki tuzaklamalar ve teröristlerce açılan ateşler nedeniyle her yere güzergah ve güvenlik değerlendirmesi yapılmadan gidilemez hale gelinmiştir. Ayrıca 112 Acil Servis ve 155 Polis İmdat hatlarına, sadece gerçekten hasta veya yaralı kişiler tarafından değil, güvenlik güçleri ve sağlık personelini pusuya düşürmek ve zarar vermek isteyen silahlı teröristler tarafından da çok sayıda asılsız ihbar yapılmıştır. Tüm bu tehlikeli koşullara rağmen, Cizre’de, sadece 15 Ocak 2016 - 18 Ocak 2016 tarihleri arasında 192 acil vakıaya müdahale edilmiştir. Tüm bu şartlara rağmen, operasyonların devam ettiği süre içerisinde Cizre ilçesinde 2.754 kişiye ambulans hizmeti, 16.901 kişiye de hastanede sağlık hizmeti sunulmuştur.

...

...[T]erör örgütü doğrudan sivilleri hedef alan saldırılar gerçekleştirmiştir. Bu kapsamda; 30 Ağustos 2015 tarihinde yola döşenen patlayıcının infilak ettirilmesi sonucunda 13 yaşındaki bir çocuk hayatını kaybetmiştir. 2 Ekim 2015 tarihinde, Mardin'in Nusaybin ilçesinde terör örgütü mensuplarının evini kullanmasına izin vermeyen bir kişi YDG-H üyeleri tarafından kapı eşiğinde öldürülmüştür. 3 Ocak 2016 tarihinde terör örgütü mensuplarınca fırlatılan bir roketin eve isabet etmesi sonucunda, bir kadın hayatını kaybetmiştir. 13 Ocak 2016 tarihinde, gece Diyarbakır Çınar İlçe Karakoluna ve lojmanlarına yönelik olarak bir ton patlayıcı yüklü araçla gerçekleştirilen saldırıda, bir polis memuru şehit olmuş, 1, 4 ve 5 yaşlarında üç’ü (3) çocuk olmak üzere, beş sivil hayatını kaybetmiştir. Ayrıca 43 kişi yaralanmıştır. Terör örgütünün 12 Mayıs 2016 tarihinde Diyarbakır’ın merkez Sur İlçesi kırsal alandaki Tanışık Mahallesi Dürümlü Mezrası’nda 15 ton patlayıcı yüklü kamyonla düzenlediği bombalı saldırıda 16 sivil hayatını kaybetmiştir.

Bu süreçte terör örgütünün saldırıları neticesinde, Cizre ilçesinde 26 sivil hayatını kaybetmiş, 59 kişi yaralanmıştır.

Sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgeler dışında, PKK/KCK terör örgütünün Ülke genelinde de, çok sayıda terör saldırısı olmuştur. Bu kapsamda Ankara, İstanbul, Adana, Diyarbakır ve Mardin gibi illerde bomba yüklü araçlarla gerçekleştiren saldırılarda 100’den fazla sivil hayatını kaybetmiştir.

...

PKK/KCK terör örgütü, düzenlediği silahlı saldırılarla doğrudan güvenlik güçlerini hedef almıştır. Bu saldırılar nedeniyle çok sayıda güvenlik görevlisi şehit olmuş ve yaralanmıştır. Bu kapsamda, Şırnak, Cizre, Silopi, İdil, Yüksekova ve Nusaybin gibi il ve ilçelerde çok sayıda güvenlik görevlisinin yaralanması ve şehit olmasının yanı sıra, başvuruya konu olayların meydana geldiği Sur ilçesinde, düzenlenen operasyonlar sırasında terör örgütü mensuplarınca düzenlenen saldırılarda, 66 güvenlik görevlisi şehit olmuş ve 428 güvenlik görevlisi yaralanmıştır.

...

İcra edilen güvenlik operasyonları sırasında sivil kayıpların önüne geçmek amacıyla, operasyon bölgeleriyle sınırlı olmak üzere, il ve ilçe merkezlerinde geçici sokağa çıkma yasağı tedbirine başvurulmuştur. Her sokağa çıkma yasağı ilanı, tüm iletişim kanalları üzerinden vatandaşlara duyurulmuştur.

Sokağa çıkma yasağı uygulamasına, il genelinde ya da ilçelerin tamamında değil, sadece terör örgütünün şehir yapılanmasının terör saldırıları, barikat kurma, hendek kazma gibi terör faaliyetlerine yoğun bir şekilde konu olan, terör örgütü mensupları tarafından kişilerin temel hak ve hürriyetlerinin ağır bir şekilde ihlal edildiği mahallelerle sınırlı olmak üzere geçici olarak başvurulmuştur. Sokağa çıkma yasakları, bölge halkını topyekün cezalandırma veya temel hak ve hürriyetleri sınırlandırma amacıyla değil, tam aksine sivil vatandaşlar ile terör örgütü üyelerinin ayrımına olanak sağlamak suretiyle, sivillerin can ve mal kayıplarından kaçınmalarını sağlama amacıyla uygulanmıştır.

Terörle mücadele operasyonları sırasında sivil kayıpların önlenmesi amacıyla sokağa çıkma yasağı uygulanmasına rağmen, sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgede yaşayan kişilere yönelik olarak sağlık, gıda, elektrik vb. hizmetlerin kesintisiz sağlanması için azami gayret gösterilmiştir. Operasyonların yürütüldüğü ilçelerde yaşayan kişilerin gıda ihtiyacı başta olmak üzere, her türlü acil ihtiyacı kolluk güçlerinin koruması ve gözetiminde kamusal makamlar tarafından sağlanmıştır. Ayrıca operasyonların yürütüldüğü ilçelerde sağlık hizmetlerinin kesintisiz biçimde yürütülebilmesi için, operasyonlardan önce ilgili ilçelere diğer illerden takviye doktor, hemşire gibi çok sayıda sağlık personeli, hastanelere ilave sağlık ekipmanları ve tıbbi ilaç takviyesi yapılmıştır.

...”

34. Bakanlık görüşünde ikinci olarak başvurucuların açtıkları tam yargı davasıyla ilgili süreç hakkında Anayasa Mahkemesine hiçbir bilgi vermediklerine işaret edilerek yapılacak incelemenin esasını etkilemeye elverişli gelişme ve değişiklikleri Anayasa Mahkemesine bildirmeyen başvurucuların başvuru hakkını kötüye kullandıklarının kabul edilmesi gerektiği iddia edilmiştir.

35. Bakanlık görüşünde üçüncü olarak Başsavcılığa suç duyurusunda bulunan tek başvurucunun Leyli Açık olduğu ve diğer başvurucuların başvuruya konu ceza soruşturmasına hiçbir şekilde katılmadıkları ileri sürülerek başvurucular Emine Gerez, Mehmet Emin Açık ve Zümeyran Acar yönünden başvurunun kabul edilemez olup olmadığı hususundaki takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.

36. Bakanlık görüşünde son olarak ulusal ve uluslararası hukuktan kaynaklanan görev ve yetkiler çerçevesinde kolluk güçlerince başlatılan operasyon kapsamında, yapılan “Teslim olun.” çağrılarına terör örgütü mensuplarınca olumlu bir yanıt verilmediği gibi güvenlik güçlerine, araçlarına, cankurtaranlara ve cenaze araçlarına silahlı saldırılara devam edildiği, operasyonel güç kullanımı öncesinde operasyonun planlanması ve hazırlık süreci ile güç kullanımı esnasında oluşabilecek olası risklere karşı ilgili kurumlar ile yapılan koordine çerçevesinde yeterli düzeyde ve etkili olacak şekilde gerekli önlem ve güvencelerin alındığı, özellikle sağlık hizmetlerinin aksamadan sağlanması amacıyla operasyonlar öncesinde gerekli kurum ve kuruluşlarla gerekli koordinasyon sağlanarak planlama ve bilgilendirmede bulunulduğu açıklanmıştır.

B. Değerlendirme

1. İddiaların Vasıflandırılması ve İncelemenin Kapsamı Yönünden

37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

38. Başvurucuların kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaları ile kalp krizi geçiren yakınları için yardım istemek amacıyla sokağa çıkan başvurucu Mehmet Emin Açık'a ateş edildiğine ilişkin iddialarını yakınlarına acil sağlık hizmeti sunulmadığına ilişkin savları bağlamında dile getirdikleri ve kendileri yönünden herhangi bir ihlal iddiasında bulunmadıkları görülmüştür. O hâlde başvurucuların bütün iddiaları aslında yakınlarının sokağa çıkma yasağı nedeniyle yaşanan şiddetli çatışma ortamı yüzünden korku ve paniğe kapılıp kalp krizi geçirdiğine, taleplerine rağmen yakınlarına acil sağlık hizmeti sunulmadığına, yakınlarının geçirdiği kalp krizi nedeniyle vefat ettiğine, güvenlik güçlerinin kontrolü altında cankurtaran geçişinin sağlanması veya başka bir yöntemle ölen yakınlarına ulaşılması için gerekli tedbirlerin alınmadığına ve anılan hususlarla ilgili şikâyetleri hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkindir. Bu sebeple başvurucuların etkili soruşturma yürütülmediğine ilişkin şikâyetlerinin yaşam hakkının usul boyutu kapsamında, diğer şikâyetlerinin ise yaşam hakkının maddi boyutu kapsamında incelenmesi gerekli ve yeterli görülmüştür.

39. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve dördüncü fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.

...

 (Değişik: 7/5/2004-5170/3 md.; 21/1/2017-6771/16 md) Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi... sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.”

40. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, … kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

41. Bakanlık görüşünde Başsavcılığa suç duyurusunda bulunan tek başvurucunun Leyli Açık olduğu ve diğer başvurucuların başvuruya konu ceza soruşturmasına hiçbir şekilde katılmadıkları ileri sürülse de sözü edilen başvurucular başvuruya konu ceza soruşturmasıyla ilgili sürece kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz etmek suretiyle katılmıştır. Bu nedenle başvurunun başvurucu Leyli Açık dışındaki başvurucular yönünden Bakanlık görüşünde ileri sürülen iddia doğrultusunda kabul edilemez bulunması mümkün görülmemiştir.

42. Öte yandan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olmama ölçütü yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir zira 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesine göre başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

43. Başvurucuların ihlal iddialarıyla ilgili değerlendirme öncesinde yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğünün (yaşam hakkının usul boyutu) ne zaman doğduğunun ve anılan yükümlülüğün hangi durumlarda ceza soruşturması yürütülmesini gerekli kıldığının ortaya konulması gerekir.

44. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete, negatif yükümlülükler yanında egemenliği altındaki kişilerin yaşamlarının korunması için bazı pozitif yükümlülükler de yükler (bkz. Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).

45. Pozitif yükümlülüğü kapsamında devlet, başka gereklilikleri gerçekleştirmek yanında yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir yargısal sistem kurmakla da yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

46. Sözü edilen usul yükümlülüğü uyarınca şüpheli her ölüm olayı hakkında olayın tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan bağımsız bir soruşturma yürütülmelidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 94).

47. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır ancak yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda pozitif yükümlülük; mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık tutulması suretiyle de yerine getirilmiş sayılabilir. Bir başka ifadeyle yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği her olay ceza soruşturması yürütülmesini zorunlu kılmaz (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 55, 59 ).

48. Bununla birlikte ölümün kasıtsız bir eylemden kaynaklandığı açıkça tespit edilmemiş ve hukuka aykırı öldürme iddiası, ölüm olayını çevreleyen olaylar çerçevesinde en azından savunulabilir nitelikte ise ölüm olayının aydınlatılması için Anayasa Mahkemesinin etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü konusunda benimsediği asgari kriterleri karşılayan bir ceza soruşturması yürütülmelidir. Yürütülmesi gerekli bu ceza soruşturmasının amacı ölümü çevreleyen koşulların saptanarak hukuka aykırı öldürme iddiasının bertaraf edilmesidir (benzer değerlendirmeler için bkz. Mustafa Tunç ve Fecire Tunç/Türkiye [BD], B. No: 24014/05, 14/4/2015, § 133; ayrıca bir kimsenin hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili soruşturma yükümlülüğünün doğacağı hususunda bkz. Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30).

49. Ölümün sağlık durumunun ciddiyeti bilinen ya da bilinmesi gereken hastaya gerekli acil sağlık hizmetinin sunulmaması sonucu meydana geldiği durumlarda da sorumlular aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması yaşam hakkının (maddi ve/veya usul boyutu yönünden) ihlaline neden olabilir (benzer değerlendirme için bkz. Kenan Sayın, B. No: 2013/5376, 14/10/2015, § 47).

50. Zikredilen ilkeler ışığında somut olaya dönüldüğünde başvurucuların öncelikle yakınlarının sokağa çıkma yasağı nedeniyle yaşanan şiddetli çatışma ortamı yüzünden korku ve paniğe kapılarak geçirdiği kalp krizi sonucu vefat ettiğini iddia ettikleri ve sokağa çıkma yasağının uygulandığı süreçte güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği operasyonlar ile yakınlarının kalp krizi geçirip vefat etmesi arasında bağ kurdukları anlaşılmıştır.

51. Başvurucuların 74 yaşında olan yakınlarına sağlık sorunları nedeniyle farklı tarihlerde birçok tanı koyulmuştur. Güvenlik güçlerinin başvurucuların yakınlarının yaşamına yönelik herhangi bir eylemi veya ihmali de söz konusu değildir. Bu nedenle başvurucuların birçok hastalıktan muzdarip yakınlarının geçirdiği kalp krizi ile güvenlik güçlerinin terör örgütü üyeleri tarafından kazılan hendekler ile yerleştirilen patlayıcıların temizlenmesi ve sivil vatandaşların şiddetten korunması amacıyla gerçekleştirdiği operasyonlar arasında bağ kurulamamıştır. Sözü edilen bağ kurulamadığı için başvurucuların yakınlarının sokağa çıkma yasağı nedeniyle yaşanan şiddetli çatışma ortamı yüzünden korku ve paniğe kapılarak geçirdiği kalp krizi sonucu vefat ettiğine yönelik iddiası savunulabilir bulunmamıştır. Bu durumda anılan iddia yönünden somut olayda etkili soruşturma yükümlülüğü doğmamıştır.

52. Başvurucuların ikinci iddiasına göre taleplerine rağmen başvurucuların yakınına acil sağlık hizmeti sunulmamış, 112 Acil görevlileri güvenlik gerekçesiyle başvurucuların yakınını almalarının mümkün olmadığını beyan etmiş (bkz. § 32/iii) ve güvenlik güçlerinin kontrolü altında cankurtaran geçişinin sağlanması veya başka bir yöntemle başvurucuların yakınlarına ulaşılması için gerekli tedbirler alınmamıştır.

53. Başvuru dosyasında başvurucuların yakınları için 112 Acil’den yardım istediklerine dair kanıt bulunmamaktadır. Ayrıca Bakanlık görüşünde ifade edildiği kadarıyla teröristlerin cankurtaranlara yönelik silahlı saldırıda bulunup sağlık çalışanlarını tehdit etmelerine, güvenlik güçleri ve sağlık çalışanlarını pusuya düşürmek için 112 Acil ve 155 Polis İmdat hatlarına çok sayıda asılsız ihbara rağmen Cizre’de operasyonların devam ettiği süre içinde 2.754 kişiye cankurtaran hizmeti, 16.901 kişiye de hastanede sağlık hizmeti sunulmuştur. Nitekim 2018/11016 sayılı bireysel başvuruya konu olayda başvuruculardan biri sokağa çıkma yasağının söz konusu olduğu 5/9/2015 tarihinde Cizre'deki evinde kalp krizi geçiren yakınını bir başkasıyla birlikte kendi imkânlarıyla Devlet Hastanesine götürebilmiştir. Bu sebeple sokağa çıkma yasağının acil sağlık hizmetlerini kendiliğinden durdurmadığı anlaşılmıştır.

54. Başvurucuların yakını evde geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etmiş olup ölüm şüpheli koşullar altında gerçekleşmemiştir. Ölümün gerçekleşmesinden bir süre sonra başvurucu Leyli Açık, Başsavcılığa yaptığı suç duyurusunda felçli ve tansiyon hastası olması nedeniyle sürekli tedavi görmesi gereken eşinin 11/9/2015 tarihinde rahatsızlandığı ve aranan 112 Acil'in çağrıya cevap vermediğini iddia etse de mevcut başvuruda 112 Acil görevlilerinin güvenlik gerekçesiyle başvurucuların yakınlarını almalarının mümkün olmadığını beyan ettikleri öne sürülmüştür. Başvurucular, 112 Acil görevlilerinin güvenlik gerekçesiyle yakınlarını almalarının mümkün olmadığını söylediklerini iddia ettiklerine göre başvuruya konu olayda sağlık çalışanlarının mesleki ödevlerini hiçe sayarak durumunun ciddiyetini bildikleri veya bilmeleri gereken hastaya gerekli acil sağlık hizmeti sunmamaları gibi bir durum yaşanmamıştır. Sağlık çalışanlarının teröristlerin cankurtaranlara yönelik silahlı saldırıları ve sağlık çalışanlarını pusuya düşürmek için 112 Acil hattına yapılan çok sayıda asılsız ihbar nedeniyle yaşamlarından endişe ederek acil yardım çağrısına cevap verememeleri, acil sağlık hizmeti sunulmaması yüzünden meydana gelen ölümler sebebiyle devletin yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlalinden sorumlu tutulmasına neden olabilir ise de sağlık çalışanlarının kişisel ceza sorumluluklarına neden olmaz. Aksi bir düşüncenin kabulü, görevini ifa eden sağlık çalışanlarına gerçekçi olmayan bir yük getirmek olduğu gibi kendilerinin hayatını tehlikeye atmak anlamına gelebilir. Yeri gelmişken ifade etmek gerekir ki başvurucular devletin sorumluluğunun tespiti için tam yargı davası da açmıştır ancak davanın reddine dair karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmamak suretiyle hukuk sisteminde mevcut yargısal yolu usulüne uygun olarak tüketmemiştir.

55. İzah edilen nedenlerle yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine, bu ihlal hakkında etkili bir ceza soruşturulması yürütülmesi gerektiğine ve bu bağlamda yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın karşıoyuyla ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetlerine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMALARINA 2/2/2022 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucular, yaşadıkları yerde (Cizre) terörle mücadele kapsamında uygulanan sokağa çıkma yasağı sırasında gerekli acil sağlık hizmetinin sunulmamasından dolayı yakınlarının vefat ettiğini, bunun da yaşam hakkını ihlal ettiğini iddia etmektedirler.

2. Bakanlık görüşünde de belirtildiği gibi, olayların olduğu dönemlerde tehlikeli koşullara rağmen acil sağlık hizmeti Cizre’de sunulmuştur. Sokağa çıkma yasağı ilan edilen mahallelerde yaşayan vatandaşlar da bu hizmetten yararlanabilmiştir (§ 46).

3. Başvurucular, 112 Acil’i aradıklarına iddialarını destekleyici bir bilgi ve kanıt dilekçelerinde sunmamışlardır. İl Sağlık Müdürlüğü de, başvurucuların yakını Ş.A. adına 112 Acil’e yapılan herhangi bir kayda rastlanmadığını belirtmiştir.

4. Bireyin, bir devlet görevlisi ya da özel bir kişi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması halinde, Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmi bir soruşturmanın yapılmasını gerektirir. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında hiç soruşturma yapılmaması ya da yapılan soruşturmanın yeterli olmaması bazen tek başına yaşam hakkının ihlalini teşkil edebilir (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30).

5. İhmal suretiyle meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda, insanların yaşamını veya vücut bütünlüğünü tehlikeye atan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması, Anayasa’nın 17. maddesinin ihlaline neden olabilir (Kenan Sayın, B. No: 2013/5376, 14/10/2015, § 47).

6. Somut olayda çoğunluk, başvurucuların yakınının acil sağlık hizmeti sunulmaması nedeniyle vefat ettiği konusunda savunulabilir bir iddia sunmadığı kanaatindedir. Bu görüşün dayanak noktası başvurucuların Başsavcılığa 112 Acil’i kimin adına kayıtlı telefon ile kimin ne vakit aradığına dair hiçbir bilgi sunmamaları oluşturmaktadır (§ 57).

7. Çoğunluk, başvurucuların 112 Acil’i aramış olsalar bile bunun yaşam hakkının usul boyutu yönünden ceza soruşturması yürütülmesini gerektirmediğini savunmaktadır. Ancak başvurucular aradığı halde acil sağlık hizmeti sunulmamışsa, bunun etkili bir soruşturmaya konu olması gerekirdi. Başvurucuların 112 Acil’i aradıklarına dair bir belge sunmamaları, Başsavcılığın konuyu araştırmaya değer bulmamasının bir gerekçesi olmamalıdır. Bu konu başvurucuların yakınlarının acil sağlık hizmetini zamanında alıp almamasıyla yakından ilintilidir. Çünkü eğer aramaya rağmen acil sağlık hizmeti verilmemişse ve bu ilgili kişinin hayatını riske atmışsa burada cezai bir sorumluluk ortaya çıkabilecektir.

8. Sağlık çalışanlarının teröristlerce yapılan asılsız ihbarlar nedeniyle kendi hayatlarını riske atmak istememeleri gayet doğal ve insani bir durumdur. Bununla birlikte devletin somut olaydaki gibi bir durumda yaşamı koruma pozitif yükümlülüğü çerçevesinde acil sağlık hizmetlerinin nasıl sağlanacağı konusunda tedbirler alması, planlaması ve bunları uygulaması gerekir.

9. Başvurucular, ilçede yaşanan çatışmalar nedeniyle 112 sağlık ekibinin güvenlik gerekçesiyle yakınlarını alamayacaklarını kendilerine ilettiğini iddia etmektedirler. Meselenin kilit noktasını, kanımca, bu iddianın Başsavcılıkça etkili bir şekilde soruşturulmaması oluşturmaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla Başsavcılık, başvurucuların 112 Acil konusundaki iddialarını başvurucuların yakınlarının doğal ölüm sonucu vefat ettiği ve sokağa çıkma yasağı ile ölüm olayı arasında nedensellik bağı bulunmadığı gerekçesiyle soruşturma kapsamında incelememiştir. Hâlbuki devletin yaşamı koruma pozitif yükümlülüğü çerçevesinde bu iddiaların da soruşturma kapsamında incelenmesi gerekirdi. Örneğin, Başsavcılık 112 ile gerçekleştirilen görüşme trafiğini isteyebilirdi; olay günü görevli olan sağlık ekibini tespit edip, ifadelerine başvurabilirdi. Bu inceleme sonucunda da Başsavcılık kovuşturmaya yer olmadığına karar verebilirdi. Başvurucuların yaşamı koruma pozitif yükümlülüğü bakımından önemli sayılması gereken iddiaları soruşturma makamlarınca değerlendirilmemiştir.

10. Başvurucuların iddiaları açıkça dayanaktan yoksun değildir ve bu nedenle kabul edilebilir niteliktedir. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan bu başvuruda, yukarıda sunulan gerekçeyle başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesinde güvenceye bağlanan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği kanaatiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

 

 

 

 

Üye

 Engin YILDIRIM

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Emine Gerez ve diğerleri [2.B.], B. No: 2018/37620, 2/2/2022, § …)
   
Başvuru Adı EMİNE GEREZ VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2018/37620
Başvuru Tarihi 17/12/2018
Karar Tarihi 2/2/2022

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, acil sağlık hizmetlerinin sunulmaması sonucu meydana gelen ölüm ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin diğer iddialar Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi