logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Laz Petrol İnş. Taah. Nak. San. Tic. Ltd. Şti. [2.B.], B. No: 2018/24161, 18/10/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

LAZ PETROL İNŞ. TAAH. NAK. SAN. TİC. LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/24161)

 

Karar Tarihi: 18/10/2023

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Fatma Gülbin ÖZTÜRK

Başvurucu

:

Laz Petrol İnş. Taah. Nak. San. Tic. Ltd. Şti.

Vekili

:

Av. Aladdin İRAZ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; tahkikata devam edilmesine rağmen bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle ıslah talebinin reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının, ıslah ile artırılan kısım yönünden faiz başlangıç tarihinin dava tarihinden başlatılmaması sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü (TCDD/İdare) ile 31/12/2003 tarihli ve 27350 yevmiye no.lu kira sözleşmesini imzalamıştır. Kira sözleşmesinde mülkiyeti TCDD adına olan Batman Tren Garı yanındaki 119 ada 1, 120 ada 12, 13, 14, 15 ve 35 no.lu parseller üzerine iş merkezi inşa edileceği, buranın 15 yıl boyunca işletileceği ve 15 yılın sonunda herhangi bir şey talep edilmeksizin davalı idareye teslim edileceği öngörülmüştür. Sözleşmede 15 yıllık sürenin altı ayının inşaata başlamak için alınacak ruhsat süresi ve yer teslimi olduğu ifade edilmiştir. Teslimden sonra da 20 aylık inşaat süresi öngörülerek 12 yıl 10 aylık sürenin ise işletme süresi olduğu belirtilmiştir.

3. Başvurucu, Batman Sulh Hukuk Mahkemesinde 11/3/2009 tarihinde söz konusu yap işlet devret sözleşmesinden kaynaklı alacak davası açmıştır. Dava dilekçesinde, davalı idare ile kira sözleşmesinde 26 aylık sürede 2.100 TL, kalan sürede 10.200 TL kira ödenmesi konusunda anlaştıklarını ancak sözleşmenin öngörüldüğü şekilde gelişmediğini, iş merkezi alanının 1.837,42 m² öngörülmesine karşın alanın 1.176,32 m²ye düştüğünü, bu nedenle 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2007/247 sayılı dosyası ile kira bedellerinin yeni şartlara uyarlanmasına karar verildiğini ifade etmiştir. Ayrıca yer tesliminin en geç 30/6/2004 tarihinde yapılması gerekirken 20/11/2006 tarihinde yapıldığını, yaklaşık iki buçuk yıl inşaata başlayamadığını, kendisine yer teslimi yapılmamışken inşaat bitmiş gibi yüksek kira bedeli ödemek zorunda kaldığını ve inşaatı 2008 yılının 7. ayında tamamladığını belirtmiştir.

4. Başvurucu, taşınmazın 1997 yılından bu yana vergi borcu nedeniyle hacizli olmasından dolayı belediye tarafından iskân izni verilmediğini, sözleşmede öngörülen 15 yıllık sürenin 1/3'ünden fazlasının geçtiğini ifade etmiş; kiralanan yerin kullanıma hazır hâlde teslim edilmemesi nedeniyle kira sözleşmesinin tek taraflı feshedildiğinin tespitine, ödenen kira bedellerinin ve diğer masraflarının ödeme tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile kendisine ödenmesine karar verilmesini talep etmiş ve dava değerini 10.000 TL olarak belirtmiştir.

5. Batman Sulh Hukuk Mahkemesi 3/6/2009 tarihinde asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğunu belirterek görevsizlik kararı vermiştir. Görevsizlik kararı Yargıtay 15. Hukuk Dairesince onanmıştır.

6. Batman 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) 24/11/2010 tarihli kararıyla davanın reddine hükmetmiştir. Gerekçeli kararda taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre iş merkezinin yapımına ve işletilmesine yönelik tüm izin ve ruhsatların başvurucu tarafından alınarak gerekli masrafların da onun tarafından karşılanacağı ifade edilmiştir. Bu hususlar yerine getirilmediği takdirde sözleşmenin feshedilerek teminatının irat kaydedileceği, hiçbir hak ve tazminat talebinde bulunulamayacağı vurgulanmıştır. Kararda aynı şekilde yapılan ödemeler ve sair masrafların da istenemeyeceği ve gerçekleşen tüm imalatların da bedelsiz olarak TCDD'ye kalacağının kararlaştırıldığı belirtilmiştir.

7. Temyiz istemi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 3/5/2012 tarihli karar ile Mahkeme kararını bozmuştur. Temyiz karar gerekçesinde; taraflar arasındaki sözleşmede tapu devrinin öngörülmediği, bu durumda tek taraflı irade beyanı ile feshin mümkün olduğu ifade edilmiştir. Davada kâr kaybı talebi de bulunmadığından somut davada fesihte haklılık durumunun araştırılmasına gerek olmadığı, genel kural gereği sözleşmenin feshi hâlinde tarafların sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre aldıklarını diğer tarafa iade etmek zorunda olduğu belirtilmiştir. Sözleşmenin eki olan “Değerlendirme Özel Hükümleri”nin 12. maddesinin (A) bendinde, fesih hâlinde gerçekleştirilen tüm imalat ve ihzaratların bedelsiz olarak iş sahibi TCDD’ye kalacağı, yapılan ödemelerin iade edilmeyeceği vurgulanmıştır. Bu düzenlemenin 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 19. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca bir tarafın ekonomik yönden mahvına neden olacak nitelikte ve ahlaka, kamu düzenine aykırı olduğu, bu nedenle batıl kabul edilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

8. Bozma kararında ayrıca başvurucunun yaptığı iş merkezinde dava dışı üçüncü kişilere kiraya vermek suretiyle elde ettiği bedellerin düşülmesi kaydıyla davalıya ödediği kira bedellerini yaptığı imalatın bedelinin davalı iş sahibinin yararına olması, imar ve onaylı ruhsat ile projesine uygun ve yasal olması hâlinde isteyebileceği belirtilmiştir. İmalat bedelinin bu dava ile fesih iradesi açıkça ortaya konulduğundan dava tarihindeki mahallî piyasa rayiçlerine göre belirlenmesi ve Mahkemece değinilen bu konularda inceleme yapılarak davanın sonuçlandırılması gerektiği ifade edilmiştir.

9. Karar düzeltme talebi aynı Dairece 13/3/2013 tarihli karar ile reddedilmiştir.

10. Mahkemece bozma kararı üzerine kusur oranlarının belirlenmesi ve daha önceki kusur raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi yönünde 24/10/2013 tarihinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve bu hususa yönelik bilirkişi raporu ve ek raporlar alınmıştır. Yine dosya üzerinden yaptırılan hesap bilirkişisi incelemesi sonrasında sunulan 4/1/2016 ve 29/2/2016 tarihli ek bilirkişi raporlarında başvurucunun imalat bedeli ile davalıya ödediği kira bedelleri toplamının 2.261.487,93 TL olduğu belirtilmiştir.

11. Başvurucu, Mahkemeye sunduğu 3/2/2016 tarihli dilekçeyle davasını ıslah ederek talep ettiği tazminat bedelini 2.246.288 TL'ye yükseltmiş ve eksik harcı ikmal etmiştir.

12. Batman 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde TCDD tarafından 26/12/2013 tarihinde başvurucuya karşı dava açılmıştır. Dava dilekçesinde; taraflar arasında yap işlet devret sözleşmesi yapıldığı, tarafların başvurucu Şirketin 10.200 TL aylık işletme bedeli ödemesi hususunda anlaştığı ancak başvurucu Şirketin sözleşmeyi haksız feshettiği belirtilerek sözleşmenin haksız feshedildiğinin tespiti ile uğranılan zararların belirlenerek ödenmesi talep edilmiştir.

13. Mahkemenin E.2014/1 sayılı dosyasında yapılan yargılamada 28/5/2014 tarihinde davanın, başvurucunun açtığı dava olan Mahkemenin E.2013/251 sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.

14. Mahkeme 27/4/2016 tarihli kararıyla asıl davanın kabulüne ve 10.000 TL'nin dava tarihi olan 11/3/2009 tarihinden itibaren; geriye kalan 2.236.288 TL'nin ise ıslah tarihi olan 3/2/2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak başvurucuya ödenmesine, TCDD tarafından açılan ve birleşen davanın reddine hükmetmiştir.

15. Anılan kararın temyiz edilmesi üzerine Daire, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun (YİBBGK) 4/2/1948 tarihli ve E.1944/10, K.1948/3 sayılı kararında belirtildiği üzere bozma kararından sonra ıslah yapılmasının mümkün olmadığını vurgulayarak başvurucunun bozma kararından sonra ıslah talebinde bulunduğunun Mahkemece gözden kaçırıldığı gerekçesiyle 7/11/2017 tarihli hükmüyle kararı bozmuştur. Karar düzeltme talebi Dairenin 28/6/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

16. Nihai karar 26/7/2018 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 1/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

17. Daire ilamı üzerine Mahkeme bozma kararına uymuştur. Başvurucu 8/11/2018 tarihinde Mahkemenin E.2013/251 sayılı dosyasında talep ettiği 10.000 TL'nin mahsubuna, bakiye kalan 2.236.288 TL alacağının 11/3/2009 tarihinden itibaren işletilecek ticari faiziyle birlikte TCDD'den tahsiline karar verilmesini ek dava ile talep etmiştir. Mahkemenin E.2018/9 sayılı dosyasında açılan dava hakkında 22/11/2018 tarihinde E.2018/507 sayılı asıl dava dosyası ile birleştirme kararı verilmiştir.

18. Mahkeme 24/1/2019 tarihli kararında, 31/12/2003 tarihli kira sözleşmesini başvurucunun tek taraflı olarak feshettiğinin tespitine ve asıl dosyanın dava dilekçesinde talep edilen 10.000 TL'nin ve birleşen E.2018/9 sayılı dava dilekçesinde talep edilen 2.236.288 TL'nin 11/3/2009 tarihinden itibaren işletilecek ticari faizi ile birlikte davalı TCDD'den alınarak başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. TCDD'nin açtığı birleşen E.2014/1 sayılı dava yönünden ise başvurucunun sözleşmeyi feshedebileceği anlaşıldığından sözleşmenin haksız olduğunun tespitine yönelik talebin reddine ve yine herhangi bir zarar ispatlanamamış olduğundan birleşen dosyanın davacısı İdarenin müspet zarar tazminine yönelik taleplerinin de reddine hükmetmiştir.

19. Temyiz edilen söz konusu karar Dairenin 27/2/2020 tarihli kararıyla düzeltilerek onanmıştır. Onama gerekçesinde E.2014/1 sayılı davanın davacısı iş sahibi idare vekili temyiz dilekçesinde, birleşen E.2018/9 sayılı davada hüküm altına alınan 2.236.288 TL’ye asıl davadaki ıslah tarihi olan 3/2/2016'dan itibaren faiz işletilmesi gerektiğini ileri sürdüğü ifade edilmiştir. Bu nedenle birleşen E.2018/9 sayılı davada 3/2/2016 tarihinden itibaren faiz uygulanması gerektiği belirtilmiştir. Karar düzeltme talebi Dairece 16/12/2020 tarihinde reddedilmiştir.

20. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

21. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

22. Başvurucu, tespit ve alacak talebine ilişkin açtığı davada Yargıtayın bozma kararı sonrası ıslah yoluna başvurulamayacağı gerekçesiyle davanın ıslah edilen kısım yönünden reddedilmesi nedeniyle zarara uğradığını belirtmiştir. Başvurucu bozma öncesi yargı makamlarınca herhangi bir tahkikat işlemi yapılmadığını YİBBGK'nın 4/2/1948 tarihli kararının somut olaya uymadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

23. Başvuru, adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

24. Bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle ıslah talebinin reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

25. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

26. Somut olayda başvurucu, TCDD ile arasında düzenlenen yap işlet devret sözleşmesinin feshedildiğinin tespiti, ödediği kira bedellerinin iadesi, yaptığı masrafların tespiti ve tahsili talebiyle; birleşen davada TCDD ise başvurucuya karşıdüzenlenen yap işlet devret sözleşmesinin haksız feshedildiğinin tespiti ile haksız fesih nedeniyle uğradığı müspet zararının tahsili talebiyle dava açmıştır.

27. Anayasa Mahkemesine yapılan -somut başvuruya benzer nitelikte olan- Ziynet Benli ([GK] B. No: 2019/23977, 15/2/2023) başvurusuna konu olayda, başvurucunun eşi O.B.nin çalıştığı alışveriş merkezinde 29/3/2000 tarihinde çıkan yangın sonucu yanarak ölmesi üzerine başvurucu 11/1/2002 tarihinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak kaydıyla 100.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat talebiyle dava açmıştır. Yargılama sürecinde başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine, manevi tazminat talebinin kabulüne yönelik mahkeme kararının bozulması üzerine bozma kararı uyarınca yaptırılan bilirkişi incelemesi sonrasında ıslah talebi doğrultusunda Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, YİBBGK'nın 4/2/1948 tarihli ve E.1944/10, K.1948/3 sayılı kararı uyarınca bozma kararından sonra ıslah yapılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle karar Dairece tekrar bozulmuştur. Mahkemece bozma kararına uyulmuş, bozma kararından sonra ıslah yapılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle dava dilekçesinde talep edilen miktar ile bağlı kalınarak başvurucu lehine 100.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminata hükmedilmiş, karar kesinleşmiştir.

28. Anayasa Mahkemesi, Ziynet Benli başvurusunda davanın ıslah ile artırılan kısmının reddedilmesini mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelemiştir. Anılan kararda, yargılamada bozma kararından sonra bozma kararı uyarınca tahkikata yönelik işlemler yapılması nedeniyle tahkikat aşamasına dönüldüğü hâlde salt bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle başvurucunun ıslah talebinin kabul edilmemesi suretiyle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

29. Anılan kararda; mahkemelerce hükme esas alınan YİBBGK kararlarıyla tahkikat aşamasının sadece ilk derece mahkemesinin bozma kararından önceki yargılama süreci ile sınırlandırıldığı, bozma kararları sonrasında tahkikat işlemlerinin yapıldığı hâller yönünden herhangi bir ayrım ve istisnaya yer verilmediği, dolayısıyla mahkemelerce bütün uyuşmazlıklar yönünden bozma kararından sonra ıslah yapılmasının mümkün olmadığı şeklindeki kategorik yorumun mahkemeye erişim hakkını önemli ölçüde sınırladığı ifade edilmiştir. Diğer bir deyişle mahkemelerce ilgili kanun hükmünün temel hak ve özgürlükleri daraltıcı bir biçimde yorumlandığı, kanun koyucunun da meseleye el atarak 28/7/2020 tarihli kanun değişikliği ile ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar ıslah yapılabileceğini açıkça düzenlediği belirtilmiştir (Ziynet Benli § 58).

30. Anayasa Mahkemesi; bozma kararından sonra bozma kararı uyarınca tahkikat yapıldığı durumda ıslah talebinde bulunulmasına yönelik başvuruya konu yargılama süreci itibarıyla dahi mevzuatta açık bir engel bulunmamasına karşın kategorik bir yaklaşımla hiçbir istisnaya yer vermeden her durumda bozma kararından sonra ıslah yapılmasının mümkün olmadığı hususundaki mahkemelerin yorumlarının öngörülemez olduğu ve bu yorumların anayasal anlamda kanunilik ölçütüne uygun olmadığı sonucuna varmıştır (Ziynet Benli § 59).

31. Somut olayda başvurucunun açtığı tespit ve tazminat davasında yaptığı ıslah talebi, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucununıslaha konu miktarla ilgili olarak açtığı ek dava asıl dava ile birleştirilmiş, asıl alacak ile ilgili ıslah talebine konu miktar hüküm altına alınmıştır. Anayasa Mahkemesinin Ziynet Benli kararı doğrultusunda başvurucunun ıslah talebinin reddedilmesinin kanuni bir dayanağı bulunmamakta ise de başvurucunun alacağın bu kısmıyla ilgili talebinin hüküm altına alınması nedeniyle ihlalin ve sonuçlarının ortadan kalktığı açıktır.

32. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

33. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesinden şikâyet etmektedir.

34. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda da anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

36. Başvurucu, ıslah ile artırılan kısım yönünden faiz başlangıcının dava tarihi olan 11/3/2009 tarihinden başlatılması gerekirken faizin asıl davadaki ıslah tarihi olan 2/3/2016 tarihinden itibaren işletilmesi sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

37. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

38. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaatinin olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).

39. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).

40. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).

41. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).

42. Başvurucunun 11/3/2009 tarihinde kısmi dava açtığı, alacak miktarının bilirkişi raporuyla tespit edilmesinin ardından ise alacağın kalan kısmı için ıslahtalebinde bulunduğu görülmektedir. Somut olayın koşulları altında başvurucu faiz talebi yönünden Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamına giren bir ekonomik değeri veya en azından böyle bir değeri elde etme yönünde meşru beklentisinin olduğunu ortaya koyamamıştır.

43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 18/10/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Laz Petrol İnş. Taah. Nak. San. Tic. Ltd. Şti. [2.B.], B. No: 2018/24161, 18/10/2023, § …)
   
Başvuru Adı LAZ PETROL İNŞ. TAAH. NAK. SAN. TİC. LTD. ŞTİ.
Başvuru No 2018/24161
Başvuru Tarihi 1/8/2018
Karar Tarihi 18/10/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tahkikata devam edilmesine rağmen bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle ıslah talebinin reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının, ıslah ile artırılan kısım yönünden faiz başlangıç tarihinin dava tarihinden başlatılmaması sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi