TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYLİN NAZLIAKA BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2018/24439)
|
|
Karar Tarihi: 15/6/2021
|
R.G. Tarih ve Sayı: 29/7/2021-31552
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Ali KOZAN
|
Başvurucu
|
:
|
Aylin NAZLIAKA
|
Vekili
|
:
|
Av. Gökhan CANDOĞAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, sosyal paylaşım sitesinde kişisel
bilgilerinin açıklanması nedeniyle özel hayata saygı hakkı kapsamında kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 25/7/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Olay tarihinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı
İ.M.G., sosyal paylaşım sitesi Twitter üzerinden, Ankara milletvekili
olan başvurucu hakkında bazı mesajlar ve belgeler yayımlamıştır.
9. Anılan mesajlarda başvurucuyu hedef alan ifadeler
kullanılmış ve başvurucunun ailesinin kaçak su kullandığı gibi iddialara yer
verilmiştir. Ayrıca mesajlarla birlikte başvurucunun ve eşinin şirketinin açık
adresi, eşi ve diğer yakınlarının kimlik numaraları ile imzalarını içeren genel
kurul tutanağı, eşinin şirketine ait abonelik bilgileri ve şirketin
fotoğrafları sosyal paylaşım sitesi üzerinden paylaşılmıştır.
10. Başvurucu, hakkında kişisel verileri hukuka aykırı
olarak verme veya ele geçirme ile özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarından
Belediye Başkanı İ.M.G.den şikâyetçi olmuştur. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
5/11/2015 tarihinde soruşturma izni verilmemesi nedeniyle dosyanın işlemden
kaldırılmasına karar vermiştir. Başvurucunun anılan karara itiraz süreci
Danıştay Birinci Dairesinin oyçokluğuyla aldığı21/1/2016 tarihli ret kararıyla
sonuçlanmıştır. Kararın gerekçesinde; başvurucunun eşinin işyerinde yapılan
denetimlerde kaçak su kullanıldığının tespit edildiği ve usulsüz Atık Su Deşarj
Tutanağı'nın tutulduğu, sosyal paylaşım sitesinden bu duruma ilişkin bilgi ve
belgeler yayımlandığı, bu bilgilerin özel hayata ilişkin bilgiler olarak
değerlendirilemeyeceği belirtilmiştir. İki üye karşı görüşlerinde; Belediye
Başkanı'nın yayımladığı kişisel veri niteliğindeki bilgi ve belgeleri bağlı
kuruluşlardan görevi dolayısıyla öğrendiği, kamuoyunu ilgilendirmeyen kişisel
verileri ifşa etme eyleminin ciddi delillerinin mevcut olduğu vurgulanmıştır.
11. Başvurucu, Belediye Başkanı İ.M.G. aleyhine Ankara
13. Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde;
Belediye Başkanı'nın sosyal paylaşım sitesi üzerinden sayısız mesaj yazarak
hakkında karalama kampanyası başlattığını, eşinin işyerini ve kendisinin adresi
ile kimlik bilgilerini, işyerinin fotoğraflarını yayımlayarak binlerce kişiye
ulaştırdığını belirtmiş; kişinin ailesine ilişkin bilgilerin, kimlik
bilgilerinin, imzasının ve abonelik bilgilerinin kişisel veri kabul edilmesi
gerektiğini ve özel hayatın gizliliği kapsamında hem Anayasa'da hem de Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme) güvence altına alındığını
vurgulamıştır. Başvurucu, kişisel verilerinin hukuka aykırı olarak ele
geçirilip binlerce kişiye ulaşacak şekilde ifşa edilmesi nedeniyle kişilik
haklarının zedelendiğini ileri sürerek tazminat talebinde bulunmuştur.
12. Belediye Başkanı'nın avukatı davaya cevabında;
mesajların olayın bağlamından koparılarak incelenmemesi gerektiğini,
başvurucunun Belediyenin faaliyetlerine yönelik çeşitli açıklamaları olduğunu,
şebeke suyunun kirli olduğu yönünde yaptığı beyanlardan sonra kamuoyunu
bilgilendirmek amacıyla dava konusu mesajların yayımlandığını ve siyasi
eleştiri mahiyetinde olduğunu ifade etmiştir. Başvurucunun evinde ve eşinin
işyerinde yapılan denetimlerde kaçak kuyu suyuna ilişkin tutanaklar
tutulduğunu, kişisel verilerin hukuka aykırı elde edildiğine ilişkin iddianın
doğru olmadığını belirtmiştir. Ayrıca başvurucunun dava ehliyetinin olmadığını,
davaya dayanak oluşturan mesajda paylaşılan bilgilerin eşine ait bilgiler
olduğunu vurgulamıştır.
13. Mahkeme 9/2/2016 tarihinde davanın reddine karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde; siyasetçi olan başvurucunun siyasi kimliği de
gözönünde bulundurulduğunda davalının Twitter üzerinden yayımlamış
olduğu mesajların sert eleştiri mahiyetinde olduğu ve siyasi hüviyete sahip
şahısların kendilerine yönelik sert, ağır hatta incitici eleştirilere de
katlanmaları gerektiği vurgulanmıştır. Sözleşme ile güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün sadece zararsız ve ilgilenmeye değmez olarak görülen bilgi ve
fikirler değil aynı zamanda rahatsız eden, şaşırtan ve gücendiren ifadelerin de
bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği, bu ifadeler var olmadan demokratik bir
toplumdan söz edilemeyeceği ifade edilerek mesajların başvurucunun kişilik
haklarına saldırı niteliği taşımadığı değerlendirmesine yer verilmiştir.
14. Temyiz başvurusunda; aile şirketine ait özel/gizli
bir belge, yine şirket su aboneliğine dair özel/gizli bir belge ve işyerine ait
fotoğrafların, başvurucunun ve eşinin adreslerinin yayımlanmış olması ve sayılan
belgelerin hiçbirinin hukuka uygun bir şekilde davalıda mevcut olmasının mümkün
olmaması dikkate alındığında özel hayat kapsamındaki kişisel verilerin hukuka
aykırı bir şekilde ele geçirilip yayıldığının açık olduğu belirtilmiştir. Dava
konusunun kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi ve yayımlanmasından
dolayı tazminat talebi olmasına rağmen Mahkemenin hakaret ve eleştiri
bağlamında davayı değerlendirmesinin hatalı olduğu vurgulanmıştır. Başvurucu ve
ailesine ait yayımlanan bilgilerin kişisel veri kapsamında kaldığı ve
Mahkemenin bu kapsamda bir değerlendirme yapmadığı iddia edilmiştir. Yargıtay
4. Hukuk Dairesinin 23/5/2016 tarihli kararıyla temyiz başvurusu reddedilmiştir.
Kararın gerekçesinde ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya uygun
olduğu belirtilmiştir.
15. Nihai karar 25/6/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu 25/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. İlgili hukuk (ulusal mevzuat, yargı kararları,
uluslararası düzenlemeler ve AİHM kararları) için bkz. E.Ü. [GK], B. No:
2016/13010, 17/9/2020, §§ 22-51; Bestami Eroğlu [GK], B. No: 2018/23077,
17/9/2020, §§ 42-83.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 15/6/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
19. Başvurucu; kendisinin ve ailesinin kimlik bilgileri
ile adresinin, eşinin işyeri fotoğraflarının ve su aboneliğine ilişkin
bilgilerinin kişisel veri kapsamında olduğunu, Belediye Başkanı'nın görevinden
kaynaklı nüfuzunu kullanarak kişisel bilgilerini içeren belgeleri ele geçirip
kendisine karşı kullandığını ve ifşa ederek binlerce kişinin görmesini
sağladığını vurgulamıştır. Öte yandan dava dilekçesinde kişisel verilerin ele
geçirilmesi ve ifşa edilmesi nedeniyle mağdur olduğunu, bu durumunun Anayasa'da
güvence altına alınan kişisel verilerin korunması ve özel hayata saygı
haklarına aykırı olduğunu belirtmesine rağmen Mahkemenin bu iddialarını
karşılamadığını ve davayı ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirdiğini ifade
eden başvurucu; kişisel verilerin korunması, özel hayata saygı ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Bakanlık görüşünde; somut başvuruda tazminat davasına
konu mesajlar bir bütün olarak dikkate alındığında bunların kamusal yarar
içeren bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, gündemde olan konular
hakkında kamuoyuna yönelik değerlendirmeler içerip içermediği, kamu yararı
üstün tutulmak suretiyle kaleme alınıp alınmadığı hususlarının
değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu bağlamda derece mahkemelerinin
siyasetçi olan başvurucunun siyasi kimliğini de gözönünde bulundurarak Twitter
sosyal medya hesabı üzerinden yapılan paylaşımların sert eleştiri mahiyetinde
olduğunu kabul ettiği, bu anlamda ifade özgürlüğü kapsamında kaldığının kabulü
gerektiği değerlendirmesine yer verilmiştir.
21. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında derece
mahkemelerinin davadaki temel tezi olan kişisel verilerin hukuka aykırı olarak
işlenmesi ve açıklanması iddiasına yönelik bir gerekçe ve hüküm oluşturmadığını
vurgulamıştır. Mahkemenin kişisel veri kavramını bile kullanmadığını, kişisel
verilerin açıklanması nedeniyle uğranılan zararların tazminine ilişkin davada
şeref ve itibarın korunması gibi ilgisiz bir gerekçeye yer verildiğini
Bakanlığın da görüşünde bu tutumu hukuka aykırı şekilde devam ettirdiğini
belirtmiştir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20.
maddesinin birinci ve üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ve aile
hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile
hayatının gizliliğine dokunulamaz.
...
Herkes, kendisiyle ilgili kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle
ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların
düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp
kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen
hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına
ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir."
23. Özel hayata saygı hakkı Anayasa'nın 20. maddesinde
koruma altına alınmıştır. Devlet, kişilerin özel ve aile hayatına keyfî olarak
müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin haksız saldırılarını önlemekle yükümlüdür.
Özel hayat geniş bir kavram olup bu kavramın kapsayıcı bir tanımının yapılması
oldukça zordur. Bununla beraber bu kavram kişinin maddi ve manevi bütünlüğü,
fiziksel ve sosyal kimliği, bireyin ismi, cinsel yönelimi, cinsel yaşamı gibi
unsurları korumaktadır. Kişisel bilgiler ve veriler, kişisel gelişim, aile
hayatı vb. konular da bu hakkın içinde yer almaktadır (Bülent Polat [GK],
B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 61).
24. Anayasa'nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında ise
herkesin kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı ayrıca
düzenlenmiş ve güvence altına alınmıştır. Söz konusu anayasal güvence,
Sözleşme'nin 8. maddesinde koruma altına alınan özel hayata saygı hakkına
karşılık gelmektedir. Kişisel verilerin korunması hakkı, kişinin insan onurunun
korunmasının ve kişiliğini serbestçe geliştirebilmesi hakkının özel bir biçimi
olarak bireyin hak ve özgürlüklerini kişisel verilerin işlenmesi sırasında
korumayı amaçlamaktadır (AYM, E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, §§ 19, 20).
25. Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtildiği üzere
kişisel veri -belirli veya kimliği belirlenebilir olmak şartıyla- bir kişiye
ilişkin bütün bilgileri ifade etmekte olup bireyin adı, soyadı, doğum tarihi ve
doğum yeri gibi sadece kimliğini ortaya koyan bilgileri değil telefon numarası,
motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, öz geçmiş,
resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, sağlık bilgileri, genetik
bilgiler, IP adresi, e-posta adresi, alışveriş alışkanlıkları, hobiler,
tercihler, etkileşimde bulunduğu kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri gibi
kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm veriler kişisel
veri kapsamındadır (AYM, E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014; E.2014/180,
K.2015/30, 19/3/2015).
26. Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı yönünden inceleme
yapılabilmesi için öncelikle anılan hak kapsamında korunması gereken bir
kişisel verinin olup olmadığı belirlenmelidir. Anayasa hükmünün lafzı, konuya
ilişkin uluslararası belgeler ve karşılaştırmalı hukuk dikkate alındığında
belirli veya belirlenebilir bir gerçek veya tüzel kişi hakkındaki her türlü
bilgi kişisel veri olarak değerlendirilir. Ancak her davada ya da başvuruda
Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrası anlamında bir kişisel veri bulunup
bulunmadığı, davanın ve başvurunun kendine özgü koşulları dikkate alınarak
tespit edilir. Bir kişisel verinin bulunduğu tespit edildiğinde bu veriye
yönelik her türlü sınırlama ve müdahale Anayasa’nın anılan hükmü kapsamındaki
güvenceleri harekete geçirir (E.Ü., § 59; Bestami Eroğlu, § 102;
Bülent Kaya [GK], B. No: 2013/2941, 11/5/2016, § 49; Fatih Saraman, [GK],
B. No: 2014/7256, 27/2/2019, § 57; AYM, E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014;
E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014; E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014; E.2013/84,
K.2014/183, 4/12/2014).
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Somut olayda başvurucunun kimlik, ev adresi ve ailesine ilişkin bilgiler
ile işyeri ve su aboneliğine ilişkin bilgilerin belirli bir gerçek kişi
hakkındaki bilgi kapsamında olduğu anlaşılmakla bu bilgilere erişilmesinin,
bunların kullanılmasının ve işlenmesinin özel hayata saygı hakkı kapsamında kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkı yönünden incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kişisel verilerin korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
29. Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci
cümlesinde genel olarak herkesin kendisiyle ilgili kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiş, ikinci cümlesinde kişisel
veriler bağlamında bazı özel güvenceler sayılmış, üçüncü cümlesinde kişisel
verilerin ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla
işlenebileceği düzenlenmiş, dördüncü cümlesinde ise kişisel verilerin
korunmasına ilişkin esas ve usullerin kanunla düzenleneceği hüküm altına
alınmıştır. Buna göre lafzı dikkate alındığında Anayasa’nın 20. maddesinin
üçüncü fıkrasının kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı kapsamında sadece
işleme şeklindeki sınırlama ya da müdahalelere karşı değil kişisel verilere
yönelik her türlü müdahale ve sınırlamalara karşı güvence getirdiği
anlaşılmaktadır (E.Ü., § 63; Bestami Eroğlu, § 101).
30. Öte yandan Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı
kapsamında kalan temel haklar, yalnızca kamusal gücün doğrudan uygulanmasıyla
değil kimi zaman da özel hukuk kişileri arasındaki uyuşmazlıklara konu olacak
şekilde üçüncü kişilerin müdahaleleriyle zedelenebilmektedir. İlkinde söz
konusu güvencelerin sağlanması adına kamusal makamlara yüklenen negatif ve
pozitif tüm yükümlülüklerin doğrudan yerine getirilmesi konusunda tereddüt
bulunmamakta ise de ikinci durumda devletin üçüncü kişilerin müdahalelerine
karşı bireylere ne tür bir koruma imkânı sunması gerektiği ve hangi çerçevede
yükümlülükler taşıdığı hususunda her olayın kendine özgü koşullarına göre
değerlendirmelerde bulunulması gerekmektedir (Ömür Kara ve Onursal Özbek,
B. No: 2013/4825, 24/3/2016, § 45).
31. Yine Anayasa'nın 12. maddesine göre herkes kişiliğine
bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
Bu genel nitelikteki anayasal düzenleme ile bireylerin kişilik değerlerine
yönelen ve zarar veren olumsuz tutum ve davranışlar dışlanmaktadır. Ayrıca
Anayasa'nın 5. maddesinde bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması,
maddi ve manevi varlıklarının geliştirilmesi için gerekli şartların
hazırlanması devletin temel amaç ve görevlerinden sayılmaktadır. Bu
düzenlemeler ışığında devletin bireyin temel hak ve özgürlüklerine keyfî olarak
müdahale etmemenin yanında üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlü
kılındığı, bu bağlamda pozitif yükümlülüklerinin de bulunduğu söylenebilir.
Uyuşmazlıkların özel hukuk kişileri arasında gerçekleştiği durumlarda da temel
hak ve özgürlüklerin sağladığı güvencelerin yerine getirilip getirilmediği
denetlenirken Anayasa’nın kamusal makamlara yüklediği sorumluluklardan doğrudan
özel hukuk kişileri sorumlu tutulamayacağından taşıdığı koşulların
özelliklerine göre bu tür başvuruların devletin pozitif yükümlülükleri
bağlamında ele alınması gerekebilir. Dolayısıyla özel hayatın korunması
kapsamında kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı yönünden de devletin
pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireyleri gerek
kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden
kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (E.Ü.,
§ 65; Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 46; Ali Çığır, B. No:
2015/19298, 8/5/2019, §§ 32, 33; Erol Kumcu, B. No: 2015/18988,
9/5/2019, §§ 32, 33; U.B., B. No: 2015/3175, 10/10/2019, §§ 33, 34).
32. Pozitif yükümlülükler özel hukuk kişilerinin
birbirleri ile olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal alt yapının
oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve
usul yönünden güvenceleri haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini ve bu
yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip
gözetilmediğinin denetlenmesini gerektirir (Ömür Kara ve Onursal Özbek, §§
47-50).
b. İlkelerin
Uygulanması
33. Özel hayatın korunması kapsamında kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkı yönünden devletin pozitif bir yükümlülük olarak yetki
alanında bulunan tüm bireyleri gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin
gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı
koruma yükümlülüğü bulunduğu vurgulanmalıdır. Bu yükümlülük kapsamında yargı
makamlarının kişisel verilerin korunmasına ilişkin anayasal güvenceleri
gözeterek özenli bir yargılama yapmaları, somut olayın koşullarını tartışarak
yeterli gerekçe ile varılan sonucu açıklamaları gerekir.
34. Bir kişinin imzasının, kimlik, abonelik ve ailesine
ilişkin bilgileri ile ev ve iş adresinin kişisel veri kapsamında olduğu
açıktır. Başvurucunun anılan bilgilerine ulaşılmasına ve sosyal paylaşım
sitesinde açıklanmasına ilişkin bir rızasının olmadığı sabittir. Ayrıca
başvurucu; tazminat davasının tüm aşamalarında rızası dışında ele geçirilen ve
ifşa edilen bilgilerin kişisel veri kapsamında kaldığını, bu bilgilerin hukuka
aykırı olarak ele geçirilmesi ve yayılması nedeniyle kişilik haklarının
zedelendiğini iddia etmiştir.
35. Öte yandan derece mahkemelerinin tarafların siyasetçi
olduklarını ve mesajların eleştiri mahiyetinde olduğunu vurgulayarak davayı
ifade hürriyeti kapsamında değerlendirdiği görülmüştür. Başvurucunun kişisel
verilerinin hangi kapsamda ve nasıl ele geçirildiğine, hangi meşru amaç
doğrultusunda bu bilgilerin sosyal paylaşım sitesinde kullanıldığına ve
açıklanmasının ne gibi bir kamusal amaca hizmet ettiğine ilişkin bir tartışma
yapılmamıştır. Ayrıca derece mahkemeleri tarafından başvurucunun ele geçirilen
ve ifşa edilen bilgilerin kişisel verilerin korunması kapsamında kaldığına
ilişkin ciddi iddialarına yönelik ise bir değerlendirmede bulunulmamıştır. Bu
durumda derece mahkemelerinin özel hayata saygı kapsamında kişisel verilerin
korunması hakkına yönelik anayasal güvenceleri gözeten özenli bir yargılama
yaptığı ve somut olaya özgü gerekçe sunduğu söylenemez.
36. Açıklanan gerekçelerle uyuşmazlığı karara bağlayan
derece mahkemeleri tarafından yukarıda belirtilen anayasal güvenceleri gözeten,
özenli bir yargılama yapılarak pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği
anlaşıldığından başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan
kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
37. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
38. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş; 20.000
TL manevi tazminat ve zararların giderilmesi talebinde bulunmuştur.
39. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da
işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506,
7/11/2019).
40. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
41. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine
ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
42. İncelenen başvuruda kişisel verilerin korunmasını
isteme hakkı ile ilgili anayasal güvenceleri gözeten bir yargılama yapılmaması
nedeniyle anılan hakkın ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla
ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
43. Bu durumda kişisel verilerin korunmasını isteme
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise
bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı
verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal
kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu
sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
44. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
45. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel
hayata saygı hakkı kapsamında kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kişisel verilerin korunmasını
isteme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2015/142,
K.2016/32) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 4. Hukuk
Dairesine (E.2016/7855) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 15/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.