TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULMECİT SEVİK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/25156)
|
|
Karar Tarihi: 4/11/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık YAMLI
|
Başvurucular
|
:
|
Abdulmecit SEVİK ve diğerleri
(bkz. ekli tablo)
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Büşra DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine
dayalı olarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasının esası
incelenmeden reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 2/8/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Ekli listenin (A) sütununda numaraları belirtilen
başvuruların konu yönünden irtibatları nedeniyle 2018/25156 numaralı başvuru
ile birleştirilmesine ve incelemenin 2018/25156 numaralı başvuru üzerinden
sürdürülmesine karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan
Bilgisi
10. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmıştır. Devletin yetkili organları tarafından
tehdit değerlendirmesi yapılarak demokratik anayasal düzene, bireylerin temel
hak ve hürriyetlerine, millî güvenliğe yönelik tehdit oluşturan tüm terör
örgütlerine ve illegal yapılanmalara karşı tedbirler alınması
kararlaştırılmıştır (ayrıntılar için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK],
B. No: 2016/22169, 20/6/2017).
11. Anılan tedbirler kapsamında olağanüstü hâl (OHAL)
ilan edilmiş ve OHAL kanun hükmünde kararnameleri çıkarılmıştır. Bu çerçevede
22/7/2016 tarihinde kararlaştırılan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan
Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (667 sayılı KHK) 23/7/2016 tarihli
ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
12. 667 sayılı KHK'nın 4. maddesinde devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca karar verilen
yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya
iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen her türlü kadro,
pozisyon ve statüde (işçi dâhil) istihdam edilen personelin kamu görevinden
çıkarılmaları öngörülmüştür.
13. 667 sayılı KHK 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı
Kanun'un 29/10/2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe girmesi sonucunda kanunlaşmıştır.
B. Somut
Başvuruya İlişkin Olay ve Olgular
14. Başvurucular, Şırnak Belediyesine (Belediye) hizmet
veren özel şirketlerde (Şirket) işçi olarak çalışmakta iken Şırnak Valiliği OHAL
Bürosunca başvurucuların terör örgütü ile iltisaklı olduklarının Belediyeye
bildirilmesi üzerine Belediye iş akitlerinin feshedilmesini Şirketten
istemiştir. Şirket, bu talep üzerine başvurucuların iş akdini feshetmiştir.
15. Başvurucular, iş akitlerinin usulüne uygun olarak
feshedilmediğini ve fesih için somut bir olguya dayanılmadığını belirterek işe
iade istemiyle Şirket ve Belediye aleyhine dava açmıştır. Davalı Belediye cevap
dilekçesinde; Şırnak Valiliği OHAL Bürosunun yazısı ekinde davacıların
bilgilerinin de yer aldığı listede bulunan kişilerin terör örgütü yapılanması
ile irtibatı ve iltisakı olduğu tespitine yer verildiğini, başvurucuların iş
akitlerinin bu kapsamda ve 667 sayılı KHK'nın 4. maddesi gereği feshedildiğini
belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı Şirket ise işe alım ve iş
akdinin feshinin asıl işveren konumundaki Belediyenin tasarrufunda olduğunu
belirtmiştir.
16. Şırnak Asliye Hukuk Mahkemesi, iş mahkemesi sıfatıyla
baktığı davaların reddine karar vermiştir. Asliye Hukuk Mahkemesinin
kararlarında; başvurucuların PKK/KCK terör örgütü yapılanması ile irtibatlı ve
iltisaklı oldukları gerekçesiyle 667 sayılı KHK'ya dayalı olarak iş akitlerinin
feshedildiği, aynı maddenin (2) numaralı fıkrası uyarınca da bu kişilerin bir
daha kamu hizmetinde çalıştırılmasının mümkün olmadığı gerekçesine yer verilmiştir.
17. Başvurucular, karara karşı istinaf yoluna
başvurmuştur. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye
Mahkemesi) istinaf istemini temyiz yolu açık olmak üzere reddetmiştir. Kararda;
şüphe feshi kavramı üzerine durulmuş ve OHAL Bürosunun yazısı ile
başvurucuların PKK/KCK terör örgütü yapılanmasıyla irtibatı olduğunun
bildirilmesi üzerine davalı işveren bakımından iş sözleşmesinin artık
katlanılamaz derecede bir yük ve sıkıntı teşkil ettiği vurgulanmıştır. Bölge
Adliye Mahkemesi bazı başvurucularla ilgili kararlarında ise başvurucularla
ilgili olarak terör örgütü üyeliğinden adli işlemler yapıldığının anlaşıldığı
belirtilmiş ancak bu işlemlerin neler olduğu ile ilgili hiçbir bilgiye ve
değerlendirmeye yer verilmemiştir.
18. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi (Daire), Bölge Bölge
Adliye Mahkemesinin kararlarını kesin olmak üzere onamıştır. Daire kararında;
asıl işveren tarafından davacının iş akdinin feshi hususunda alt işverene
talimat verilmiş olması nedeniyle, salt bu sebeple dahi alt işveren yönünden
geçerli nedenin oluşmuş olduğu, feshin haklı veya geçerli nedene dayalı olup
olmadığının ilerde açılması muhtemel alacak davasında değerlendirilebileceği
vurgulanmıştır.
19. Nihai kararların tebliğinin ardından başvurucular
süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
20. İlgili hukuk için bakınız Berrin Baran Eker
[GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-35.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 4/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
22. Başvurucular, işverence iş akdine KHK gereği son
verildiği belirtilmesine rağmen terör örgütü ile irtibatlı ve iltisaklı
olduğuna dair kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmadığını iddia etmiştir.
Başvurucular; kurum yöneticisinin iş akdinin KHK kapsamında feshedildiği
yönündeki beyanı yeterli görülerek ve bu beyana üstünlük tanınarak işe iade
davasının derece mahkemelerince reddedildiğini, bu durumun adil yargılanma ve
etkili başvuru haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
23. Bakanlık görüşünde özetle somut olayda ilk derece
mahkemelerinin şüphe feshi kapsamında verdiği kararların istinaf ve temyiz
mercilerince değerlendirildiği ve başvurucuların bireysel başvurudaki
iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde olduğu belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
24. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Somut olayda başvurucuların temel iddiası, asıl işveren tarafından terör
örgütü ile iltisaklı olarak gösterilmesinin derece mahkemelerince yeterli kabul
edilerek esası hakkında herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmadan işe
iade davasının reddedilmesidir. Bu nedenle başvurucuların iddialarının adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme hakkı yönünden incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkeme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
27. Anayasa Mahkemesi, eldeki başvuruda uygulanacak
ilkeleri başvuruya benzer olgu ve iddiaları içeren Berrin Baran Eker
(aynı kararda bkz. §§ 53-60) kararında belirlemiştir. Anılan kararda ifade
edildiği üzere demokratik bir toplumda vazgeçilmez bir hak niteliğindeki adil
yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı uyuşmazlığın bir
mahkeme önüne getirilebilmesini, dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı
iddia ve savunmaların yargı merciince incelenerek değerlendirilmesini ve bir
karara bağlanmasını, ayrıca verilen kararın icra edilmesini gerektirir. Buna
göre mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası
haklarını içerir (Berrin Baran Eker, § 55).
28. Mahkemenin önündeki uyuşmazlığı karara bağlarken
taraflardan birinin iddia ve savunmasına bağlı kalarak, buna karşı diğer
tarafın öne sürdüğü esaslı itirazları tartışmadan yargılamayı sonuçlandırması
hâlinde -ortada şeklî anlamda bir karar bulunsa bile- gerçek anlamda bir
yargılama yapıldığından bahsedilemeyecektir. Bu durumda uyuşmazlığa karşı yargı
yolunun teorik olarak açık olması pratikte bir anlam ifade etmeyecek, böylece
mahkeme hakkı ve dolayısıyla adil yargılanma hakkı bir yanılsamadan ibaret
kalacaktır (Berrin Baran Eker, § 56).
29. Diğer taraftan mahkemelerin önündeki uyuşmazlığın
esasını incelememesi sadece adil yargılanma hakkını zedelemekle kalmaz, aynı zamanda
davanın konusunu oluşturan medeni hakkın bağlantılı bulunduğu diğer (maddi) hak
ve özgürlükler yönünden etkili başvuru hakkının ihlal edilmesine de yol
açabilir. Yargısal başvuru yolları, çoğunlukla bir hak veya özgürlükle
bağlantılı uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulması amacıyla ihdas edilmiştir.
Kişiler dava açmak suretiyle mahkemelerden hak ve özgürlükleriyle ilgili olarak
yargısal koruma talep etmektedir. Bireylerin yargısal koruma taleplerine cevap
vermek, bu bağlamda dava konusu uyuşmazlığın esasını inceleyerek iddia ve
savunmaları değerlendirdikten sonra davayı karara bağlamak yargı mercilerinin
anayasal yükümlülüğüdür (Berrin Baran Eker, § 57).
30. Bununla birlikte adil yargılanma hakkı davanın
sonucuna yönelik bir güvence içermemekte yargılama sürecinin adil olarak
yürütülmesini temin edecek birtakım usul güvenceleri sunmaktadır. Dolayısıyla
bireysel başvuru incelemelerinde adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirme
yapılırken davanın sonucuna ilişkin bir çıkarım yapılması mümkün değildir.
Anayasa Mahkemesinin tarafların öne sürdüğü ve esasa etkili olan iddiaların
-mahkeme hakkının gereği olarak- derece mahkemelerince işin mahiyetinin
gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini denetleme görevi bulunmaktadır (Berrin
Baran Eker, § 58).
31. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin Berrin Baran Eker kararında
vurgulandığı üzere 667 sayılı KHK'da, devletin millî güvenliğine karşı
faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut
bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen işçilerin iş sözleşmelerinin
feshedilmesi öngörülmüş ancak yargı mercilerinin denetim yetkisini kısıtlayan
herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Bu bakımdan 667 sayılı KHK'nın 4. maddesi
dayanak gösterilerek iş sözleşmesi feshedilen işçiler tarafından açılan işe
iade davalarının esasının incelenmesini önleyen herhangi bir düzenleme
bulunmamaktadır (Berrin Baran Eker, § 69).
32. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu ve bu
Kanun'u yorumlayan Yargıtay içtihatlarına göre asıl işverenin alt işverenden
sözleşmenin feshini istemesi feshi kendiliğinden tek başına geçerli hâle
getirmemektedir. Ayrıca her ne kadar işten çıkarmanın şüphe feshine dayalı
olduğu, dolayısıyla niteliği gereği şüphenin veya şüpheye götüren olguların
ispatının imkânsız olduğu haklı olarak ileri sürülebilirse de -Yargıtay
kararlarında da belirtildiği üzere- derece mahkemelerince işvereni şüpheye
götüren olguların ispat koşulu aranmadan bir bütün olarak değerlendirilmesine
engel bir durum yoktur. Aksi takdirde işverenin şüphesine dayanak olguların
değerlendirilememesi, böylece feshin geçerli nedene dayanıp dayanmadığının
incelenememesi şüphe feshinde yargı yolunun açık olmasını anlamsız kılar.
Dolayısıyla derece mahkemelerinin başvurucunun iş sözleşmesinin feshinin
geçerli nedene dayanıp dayanmadığını inceleme yükümlülüğünün bulunmadığı
sonucuna ulaşılmasını gerektirecek herhangi bir neden söz konusu değildir (Berrin
Baran Eker , § 69).
33. Kısacası 667 sayılı KHK'nın 4. maddesinde belirtilen
örgüt, yapı, oluşum veya gruplara üye olunması ya da bunlara mensubiyetin veya
iltisakın yahut irtibatın bulunması geçerli bir fesih sebebi olarak
öngörülmüştür. Ancak bu düzenleme sözü edilen yapılarla irtibatının bulunduğu gerekçesiyle
iş sözleşmesi feshedilen bir işçinin açtığı işe iade davasında derece
mahkemelerinin geçerli fesih sebebi olarak gösterilen olguyu, diğer bir
ifadeyle işçinin kuralda belirtilen yapılarla irtibatının bulunup bulunmadığını
iş hukukunun kurallarını da gözeterek araştırma ve ortaya koyma yükümlülüğünü
ortadan kaldırmamaktadır (Berrin Baran Eker, § 71).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
34. Somut olayda da derece mahkemeleri, adil yargılanma
hakkının bir unsuru olan mahkeme hakkı gereği asıl işverenin başvurucular
hakkındaki değerlendirmesinin objektif ve makul dayanakları olup olmadığını,
dolayısıyla geçerli feshin koşullarının oluşup oluşmadığını incelemeden asıl
işverenin şüphesine bağlı kalarak sonuca varmıştır. Başka bir ifadeyle derece
mahkemeleri yargısal fonksiyonun esasını oluşturan uyuşmazlığın içinde yer alan
maddi ve hukuki sorunların bütünüyle ele alınması ve karara bağlanması işlevini
yerine getirmemiş, gerçek anlamda bir yargısal faaliyet icra etmemiştir.
Dolayısıyla hukuk düzeni tarafından başvuruculara tanınan feshe karşı yargı
yolunun açık olması teorik olmaktan öteye geçememiştir. Bu durumda
başvurucuların mahkeme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmaktadır. Her ne
kadar başvuruya konu kararların bir kısmında bazı başvurucular hakkında adli
işlem olduğu belirtilmişse de bu işlemlerin neler olduğu ve şüpheyi haklı kılıp
kılmadığı olgusal olarak değerlendirilmediğinden anılan karardan ayrılmayı
gerektiren bir durumun bulunmadığı anlaşılmaktadır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan mahkeme hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
37. Başvurucular, yargılamanın yenilenmesine ve
zararlarının tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
38. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
39. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından
söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani
ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle
ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan
karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması,
varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu
bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan, §§ 55, 57).
40. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı ve
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59;
Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
41. İncelenen başvuruda, derece mahkemelerinin dava
konusu uyuşmazlığın esasını incelememeleri sebebiyle adil yargılanma hakkı
kapsamındaki mahkeme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla
ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
42. Bu durumda mahkeme hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Şırnak Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
43. İhlalin tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
44. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harcın
başvuruculara ayrı ayrı 3.000 TL vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkeme hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Şırnak
Asliye Hukuk Mahkemesine (Esas numaraları ekli listenin (C) sütununda
gösterilmiştir) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat talebinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harçtan oluşan yargılama giderinin
başvuruculara AYRI AYRI, 3.000 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 4/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.