logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Vetha Oğru [1.B.], B. No: 2018/25614, 16/6/2022, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

VETHA OĞRU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/25614)

 

Karar Tarihi: 16/6/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 17/8/2022-31926

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Tuğçe TAKCI

Başvurucu

:

Vetha OĞRU

Vekili

:

Av. Gülizar TUNCER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; kamu makamları tarafından sağlık hizmetlerine erişim konusunda yeterli önlem alınmaması ve tıbbi ihmal sonucunda ceza infaz kurumunda ölüm meydana gelmesi nedeniyle yaşam hakkının, ölümcül hastalığa rağmen infazın ertelenmemesi ve bu konuda etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi ayrıca yakının ölümüyle sonuçlanan süreçte yaşananlar ve ölüm olayı dolayısıyla yaşanan üzüntü nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 10/8/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucunun oğlu M.O. silahlı terör örgütüne üye olma ve tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma suçlarından mahkûm olduğu hapis cezalarının infazı için 21/11/2016 tarihinde Silifke M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) yerleştirilmiştir.

6. Ceza İnfaz Kurumunun UYAP'tan elde edilen 14/11/2017 tarihli yazısına göre şahsın ceza infaz kurumuna giriş muayenesi yapılmış olup M.O. sağlıklıdır. Aynı yazı ve ekindeki tıbbi belgelere göre M.O. 23/1/2017 tarihinde Kurum doktoruna muayene olmuş, akut farenjit tanısı ile kendisine ilaç reçete edilmiştir.

7. Sonrasında 30/1/2017 tarihinde acil olarak Silifke Devlet Hastanesine sevk edilmiş, oradan Mersin Üniversitesi Hastanesi Nöroloji Polikliniğine sevkinin uygun görülmesi üzerine aynı gün sevki sağlanmış ve serebravasküler hastalıklarda beynin diğer vasküler sendromları/beyin kanaması tanısı ile hastaneye yatırılmıştır. Şahıs, 1 ay sonra nöroloji polikliniğinde kontrol önerisiyle 8/2/2017 tarihinde taburcu edilerek Ceza İnfaz Kurumuna geri dönmüştür.

8. Başvurucu, Mersin Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) gönderilmek üzere Silifke Cumhuriyet Başsavcılığına 3/2/2017 tarihinde dilekçe sunmuş; Mersin Üniversitesi Hastanesinde felçli olarak yatan oğlunun yeme, içme, tuvalet gibi ihtiyaçlarını tek başına yapamayacak kadar yardıma muhtaç olduğunu belirterek oğluna kendisinin bakabilmesi amacıyla kalan cezasının infazına evde devam edilmesini talep etmiştir.

9. Başvurucu benzer şekilde Bakanlığa sunduğu 15/2/2017 tarihli dilekçede aynı hususları belirterek felçli oğlunun kalan cezasının evde infaz edilmesini ya da cezasının iyileşene kadar ertelenmesini talep etmiştir.

10. Başvurucunun dilekçesi sonrasında Bakanlık tarafından Silifke Cumhuriyet Başsavcılığına iletilen 24/2/2017 tarihli yazıda, M.O.nun tedavisinin gerekli kıldığı tüm işlemlerin eksiksiz yerine getirilmesi, kontrollerinin düzenli olarak yaptırılması hususunda gerekli duyarlılığın ve özenin gösterilmesi, 13/12/2004 ve tarihli 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16. maddesinden faydalanmak isteyen hükümlü ve tutuklular hakkında mevzuat çerçevesinde işlem yapılması ve işlem sonucundan başvurucuya ve Bakanlığa bilgi verilmesi talep edilmiştir.

11. Bunun üzerine Silifke Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 28/2/2017 tarihli yazıyla, Ceza İnfaz Kurumundan M.O.nun sağlık durumu hakkında bilgi verilmesi, ayrıca başvurucu oğlunun felç geçirdiğini ve temel ihtiyaçlarını Ceza İnfaz Kurumunda tek başına karşılayamadığını bildirdiğinden 5275 sayılı Kanun’un 16. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları uyarınca gerekli raporun temin edilmesi işlemlerine başlanması talep edilmiştir.

12. Bu sırada Gaziosmanpaşa 16. Asliye Ceza Mahkemesi 13/2/2017 tarihinde, başvurucunun oğlunun kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan neticeten 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 1 yıl süre ile denetimli serbestlik tedbirine hükmetmiştir. Bunun üzerine Silifke Denetimli Serbestlik Müdürlüğünün Ceza İnfaz Kurumuna ilettiği 30/3/2017 tarihli müzekkerede M.O. hakkında tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedildiği bildirilmiştir. Sonrasında Ceza İnfaz Kurumu, başvurucunun oğlu hakkında "tedavi ve 1 yıl süre ile denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulması" amacıyla 31/3/2017 tarihinde Silifke Devlet Hastanesine müzekkere yazarak M.O.nun tedavisi yapıldıktan sonra tedavisinin olumlu ya da olumsuz sonuçlandığına ilişkin raporun gönderilmesini istemiştir. Bu nedenle M.O., Silifke Devlet Hastanesinde 11/4/2017, 25/4/2017 ve 9/5/2017 tarihlerinde idrar tahlili vermiştir.

13. Ceza İnfaz Kurumunun 14/11/2017 tarihli yazısına göre, M.O. 13/3/2017 tarihinde kurum doktoru tarafından muayene edilmiş, Reflü tanısıyla kendisine ilaç reçete edilmiştir. 8/5/2017 tarihinde akut solunum yolu enfeksiyonu tanısıyla kendisine ilaç reçete edilen M.O.nun 12/6/2017 tarihinde kurum doktoru tarafından yapılan muayenesinde pnömoni tanısıyla aynı gün Silifke Devlet Hastanesi Göğüs Polikliniğine sevki uygun görülmüştür. 15/6/2017 tarihinde Silifke Devlet Hastanesine sevk olan M.O., akciğer kanseri şüphesiyle ileri tetkik ve tedavi için Mersin Üniversitesi Hastanesine sevk edilmiştir. Hastanede 22/6/2017 tarihinde çekilen ultrasonda akciğerde kitle ve metastatik lenf nodları tespit edilmiş ve sonrasında M.O. Ceza İnfaz Kurumuna dönmüştür.

14. Ceza İnfaz Kurumu tarafından 16/6/2017 tarihli yazıyla, 5275 sayılı Kanun’un 16. maddesi gereğince Mersin Üniversitesi Hastanesine M.O.nun sağlık sorununun süreli hastalık, sakatlık kocama hâli olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği, hastalığın hükümlünün ceza infaz kurumunda yalnız başına hayatını idame ettirmesine engel olup olmadığı, infaz edilen cezanın ertelenmesini gerektirip gerektirmediği hakkında heyet raporu düzenlenmesini talep etmiştir.

15. Ceza İnfaz Kurumunun 14/11/2017 tarihli yazısına göre M.O.ya 22/6/2017 tarihindeki kurum doktoru muayenesi sonrası hipertansiyon tanısıyla ilaç reçete edilmiştir. 30/6/2017 tarihinde Mersin Üniversitesi Hastanesinde mahkûm koğuşu bulunmadığından Mersin Şehir Hastanesine sevk edilen M.O.nun 31/7/2017 tarihinde yatışı yapılmıştır.

16. Başvurucu; Silifke Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu 2/8/2017 havale tarihli dilekçeyle, Hastanede tedavisi devam eden oğlunun kanserinin tüm vücudunu sardığını ve doktorların cerrahi müdahale için geç kalındığını belirttiklerini, kanser türünün akciğer kanseri olması sebebi ile ceza infaz kurumu şartlarının tedavisinde daha ağır durumlara sebep olacağını, M.O.nun Mersin Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna sevk edildiğini ve buranın revir bölümünde tutulduğunu, kapalı görüşe son gittiğinde oğlunun konuşamaz hâle geldiğini gördüğünü, oğluna tedavisi için uygun koşullarda bakılması gerektiğini belirterek M.O.nun cezasının infazının heyet raporu beklenmeksizin ertelenmesini yahut raporun temininin hızlandırılmasını talep etmiştir.

17. Başvurucunun söz konusu dilekçesi üzerine Ceza İnfaz Kurumu 2/8/2017 tarihinde, Hastaneden 16/6/2017 tarihli yazısıyla talep ettiği heyet raporunun akibetini sormuştur. Ceza İnfaz Kurumunun 14/11/2017 tarihli yazısına göre hastaneden herhangi bir cevap yazısı iletilmemiştir. 19/8/2017 tarihinde ise M.O. hastanede tedavisi sürerken hayatını kaybetmiştir.

18. Olay hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından derhâl soruşturma başlatılmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 19/8/2017 tarihinde ölü muayenesi gerçekleştirilmiş, ayrıca gerçekleştirilen otopsi işlemi sonucunda ölümün metastatik akciğer kanser ve buna bağlı komplikasyonlar sonucu gerçekleştiği tespit edilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı, Mersin Şehir Hastanesinden M.O.nun tedavisine dair evrakı içeren hasta dosyasını temin etmiştir.

19. Başvurucunun soruşturma kapsamında kolluk birimi nezdinde alınan 11/1/2018 tarihli müşteki beyanının ilgili kısmı şöyledir:

"...Daha sonra cezaevine girdi, burada iki ay kaldıktan sonra bize cezaevinde birebir yattığı ismini [O.] olarak bildiğim... arkadaşı ailesine bizim numaramızı vererek bunlara ulaşın oğlu cezaevinde hastaneye kaldırıldığını söyleyin demesi üzerine bu şahsın annesi bizi aradı, bizde bunun üzerine haberimiz oldu, bunun üzerine Mersin de bulanan Ünv. Hastanesine gittik, burada oğlumuzun beyin kanaması geçirdiğini söylediler burada oğlumun dudağının yaralı olduğu elin de morluk olduğunu gördük, yüzü ve ağzı şişmişti, kolları hareketsizdi doktorlara sorduğumuz da beyin kanaması geçirdiğini söylediler. Burada çocuğuma ne olduğunu anlamadım daha önce oğlumla telefonda konuştuğu da kendisi bana hastalıkla bir şey söylemedi, bana arkadaşlarının iyi olduğunu söylerdi. Burada iki hafta kaldıktan sonra cezaevine geri götürdüler, cezaevinde oğlum iyleşmedi bir türlü daha sonra konuşamadı hiç açık görüşüne gittiğim de oğlumun zayıfladığını görüyordum en son oğlumun ağzından kan gelmesi üzerine oğlumu Mersin Şehir Hastanesine kaldırmış mahkum bölümünde yatırmışlar, burada oğlumun yanına gittim, buradaki doktor bir hafta sonra bana oğlumun akciğer kanseri olduğunu söyledi, orada da tedavi edilmedi bize geç kaldığımızı ceza evinde tedavi edilmediği ve geç kaldığımızı söylediler. Burada iki hafta kaldıktan sonra oğlumu tekrar ceza evine götürdüler, ben kendilerine oğlum kalkamıyor konuşamıyor iyleşmesi de neden götürüyorsunuz dedim ancak cezaevi sorumluları oğlumu hastaneden çıkararak Mersin Cezaevine götürdüler, burada oğlumu her gün hastaneye getirir filmleri çekiler tekrar cezaevine götürürlerdi. Bir süre sonra açık görüşüne ablası ile birlikte gittim burada oğlumun hastanede olduğunu ve beklememizi söylediler akşam oldu oğlum gelmedi sabah tekrar gittiğimiz de gene göstermediler. Daha sonra müdür bize oğlumun hastanede yoğun bakımda olduğunu söyledi. Biz de hastaneye gittik burada doktoruna oğlumu yoğun bakımdan çıkararak geri cezaevine gönderme dedim kendisi de daha yoğun bakımdan çıkarmayacağım dedi. Burada doktor bize savcılığa dilekçe verin oğlunuzu alıp gidin bizde savcılığa giderek dilekçe verdik, araştırdılar ve oğlumu geri vermediler. Bize oğlumuzun evde vefat etmesini istedik ancak kabul etmediler. Bize kimse bilgi vermiyor, hastanede oğlum hasta olmasına rağmen yerde yatırmışlar oğlumla ilgilenmemişler oğlum sapa sağlam ceza evinde girdi 2 ay sonra oğlumun hasta olduğunu söylediler ve bir müddet sonra da vefat ettiğini söylediler. Oğluma ceza evinde ne yaptıklarını bilmiyorum bu konunu araştırılmasını istiyorum. Oğluma kötü davrananların olması durumunda onlardan şikayetçiyim... Oğlum vefat etti, bu durumda kusur olanların ve oğluma kötü davrananların cezalandırılmasını istiyorum... Oğlumun ilk son girdiği koğuştaki arkadaşları bize... oğluma iyi davrandıklarını ancak ilk koğuşta ne başına geldiğini bilmediklerini söylediler, ilk koğuştaki durumunun araştırılması istiyorum. Oğlum kanser hastası olmasına rağmen hastane kalıcı bakımı yapmadılar ve sürekli cezaevine geri götürüyarlardı. Oğlum yatalaktı niye cezaevinde tuttular. Bu durumda kastı olan kişilerin olması durumunda davacı ve şikayetçiyim..."

20. Cumhuriyet Başsavcılığı 7/3/2018 tarihinde olay hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:

"...ölü muayene işlemi sırasında Vetha OĞRU'nun alınan beyanında özetle; kendisine gösterilen ceset oğlu [M.O.] olduğunu, oğlu yaklaşık 9 ay önce terör örgütü üyesi suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine konulduğunu, cezaevine konduktan 2 ay sonra oğlunun beyin kanaması geçirdiğini ve akciger hastası olduğunu cezaevi yönetimi tarafından kendisine bildirildiğini, cezaevi yönetiminin oğlunu herhangi bir tedaviye tabi tutmadığını ve hastaneye yatırılmadığını, oğlunu cezaevine girmeden önce sağlıklı olduğunu, intihara meyilli olmadığını, oğlunun ölümünden dolayı cezaevi yönetiminden şikayetçi olduğunu beyan etmiştir.

...

Ölene ait Mersin Şehir Hastanesi hasta dosyası, ölü muayene tutanağı, Adana Adli Tıp Kurumunun 03/11/2017 tarih... otopsi raporu bir bütün olarak değerlendirildiğinde ölün [M.O.nun] ölümünün metatistik akciğer kanseri ve buna bağlı gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiği, şahsın ölümünde herhangi bir kimsenin kusurunun bulunduğuna dair bir delilin bulunmadığı, müştekinin soyut beyanı dışında sorumluluk yüklenecek herhangi bir şüphelinin bulunmadığı anlaşıldığından;..."

21. Başvurucunun yaptığı itiraz 6/7/2018 tarihinde Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiştir.

22. Ret kararı başvurucuya 12/7/2018 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu 10/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

23. İlgili ulusal hukuk için bkz. Murat Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, §§ 27-30, 33, 44, 65, 66.

B. Uluslararası Hukuk

24. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Temur Eskibağ ve Mehmet Rıza Eskibağ, B. No: 2014/5098, 20/12/2017, §§ 50-57.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Anayasa Mahkemesinin 16/6/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

26. Başvurucu; oğlunun ölümcül hastalığına rağmen sağlığının korunması için gerekli önlemlerin Ceza İnfaz Kurumu idaresi tarafından alınmadığını, gerekli tedavi işlemlerinin yaptırılmadığını, ayrıca oğlunun hastalığının yanlış teşhis edilerek hatalı tedavi uygulanması nedeniyle ilerlediğini, bu nedenlerle ölümün gerçekleştiğini belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Bakanlık görüşünde öncelikle başvurucunun olayda hem idarenin sorumluluğunu saptayabilecek hem de gerektiği takdirde uğradığı zararın ödenmesini sağlayabilecek bir yargı yolu olan tam yargı davası yolunu tükettiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeye ulaşılamadığı belirtilerek bu yolun tüketilmemiş olmasının başvurunun kabul edilebilirlik değerlendirmesinde gözetilmesi gerektiği bildirilmiştir.

28. Bakanlık yaşam hakkının ihlali iddiasının esas incelemesi bakımından sunduğu görüşte ise tüm mahpuslara olduğu gibi başvurucunun oğlunun da sağlık sorunları ile ilgili gerekli tüm tetkik ve tedavilerinin özenle yerine getirildiğini, müteveffanın Ceza İnfaz Kurumunda barındırıldığı süre içinde muayene ve tedavi kayıtlarına bakıldığında herhangi bir ihmalin varlığı tespit edilemediğini, gerekli görüldüğü hâllerde gecikmeksizin hastaneye sevkinin sağlandığını, olayda Ceza İnfaz Kurumu personelinin veya idaresinin herhangi bir ihmalinin bulunmadığını, başvurucunun talebi ile birlikte infaz erteleme işlemlerinin başlatıldığını, mahpusun yaşamına yönelik bir riskin varlığını somut olayın şartlarında öngörülemez olduğunu, somut olayda idarenin sorumluluğunun bulunduğunu kabul etmenin kamu makamlarına aşırı yük yükleyen bir yorum olacağını belirterek yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğunu bildirmiştir.

29. Başvurucu; Bakanlığın görüşüne karşı beyanında ceza soruşturması yolunun tüketilmiş olmasının somut başvuru açısından yeterli olduğunu, oğlunun durumunun kötüleşmesi üzerine 15/2/2017 tarihinde cezasının infazının ertelenmesi talebinde bulunduğu hâlde bu talebe dair kamu makamlarınca bir ay boyunca somut bir adım atılmadığını, sorumluların hareketsiz kaldığı bu süre içinde müteveffanın durumunun daha da kötüleştiğini, yaşam hakkının pozitif yükümlülüklerinin kamu makamlarınca yerine getirilmediğini belirtmiştir. Başvurucu, oğlunun hayatını kaybetmesinde ihmaller zinciri olduğunu, doktorların sıradan ilaçlar yazarak M.O.yu ceza infaz kurumuna yolladığını, gerekli tahlil ve tetkiklerin yapılmadığını, infaz erteleme talebinin beş ay boyunca sürüncemede kaldığını, oğlunun durumunun Kurum personelinin gözü önünde kötüleştiğini, M.O.nun yaşamı bakımından öngörülebilir bir risk bulunduğunu, kamu makamlarının buna rağmen gerekli tedbirleri almadığını ifade etmiştir. Başvurucu; soruşturma makamları tarafından beyanının dahi alınmadığını, Ceza İnfaz Kurumu personeli ve tedavide görev alan doktorların ifadelerinin alınmadığını belirterek yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

30. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”

31. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

a. Şikâyetlerin Nitelendirilmesi Yönünden

32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

33. Başvurucunun temel iddiası, oğlunun yaşamının korunması için Ceza İnfaz Kurumu idaresi tarafından gerekli tedbirlerin alınmayarak ve sağlık personelince oğluna yanlış teşhis ve tedavi uygulanarak yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkindir. Bu itibarla başvurucunun Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin eylemlerine dair iddiaları ile tıbbi ihmale ilişkin iddialarının ayrı başlıklar altında, yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

34. Öte yandan yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (T.A. [GK], B. No: 2017/32972, 29/9/2021, § 128). Başvuru konusu olayda başvurucu, müteveffanın annesidir. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

35. Öte yandan başvurucunun yaşam hakkının ihlal edildiğine dair iddialarının diğer kabul edilebilirlik kriterleri açısından da değerlendirilmesi gerekir.

i. Tıbbi İhmal İddiası Yönünden

36. Yaşam hakkının pozitif yükümlülüğü, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet, sağlık hizmetlerini -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).

37. Kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmesi bakımından mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (T.A., § 129).

38. Bu yaklaşım, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen ölüm olayları için de geçerlidir. İlke olarak tıbbi hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78; Nail Artuç, § 38).

39. Bununla birlikte kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında kamu makamlarının muhakeme hatası veya dikkatsizliği aşan bir kusuru olduğu veya olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş olsalar dahi kişilerin hayatının tehlikeye girmesine neden olanlar hakkında bir ceza soruşturması yürütülmesi gerekir (T.A., § 129).

40. Başvuru formu ve eklerinde olayın sağlık personelinin kasti bir tutumundan kaynaklandığını gösteren herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Nitekim başvurucu da söz konusu olayın ilgili sağlık personeli tarafından oğluna zarar verme kastıyla gerçekleştirildiği yönünde bir iddia ileri sürmemiştir. Esasen somut başvurunun bu kısmı tanıda ve tedavide yapıldığı iddia edilen bir hataya ilişkindir. Bu gibi olaylar ise Anayasa Mahkemesince tıbbi değerlendirme hatası olarak nitelendirilmektedir.

41. Bu durumda Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğü, somut olayda mağdura idari yargı mercileri önünde açabileceği bir tam yargı davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabilir.

42. Somut olayda başvurucu, Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan olup hem idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesini sağlayabilecek olan tam yargı davası yolunu tükettiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmamıştır. Bu durumda başvurucunun yaşam hakkının korunmadığına ilişkin şikâyetin bu kısmı yönünden kanunda öngörülen yargısal başvuru yollarının tamamını bireysel başvuru yapmadan önce tüketmiş olduğundan söz edilemeyecektir.

43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Ceza İnfaz Kurumu Personeline İlişkin İddialar Yönünden

44. Yaşam hakkının pozitif yükümlülükleri kapsamında devlet, yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi altındadır. Bu ödev kapsamında devlet bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda, görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler almalıdır (T.A., § 136).

45. Koruma yükümlülüğüne dair pozitif yükümlülük şüphesiz ki mahpuslar yönünden de geçerlidir ve bahse konu yükümlülük, özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin tıbbi tedavilerine özen gösterilmesini yanında yaşamı üzerinde oluşabilecek olası tehditleri engellemeyi de içerir (Murat Karabulut, § 43).

46. Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük; yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır (T.A., § 136).

47. Başvurucu, yakınının yaşam hakkının Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince kasten ihlal edildiğini ileri sürmemiş olup somut olayda şahsın ölümüne kasten sebebiyet verildiği izlenimi edinilmesini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır.

48. M.O. Ceza İnfaz Kurumuna girdiği 21/11/2016 tarihinden itibaren birçok kez Kurum doktoruna muayene olmuştur. Cezasının infazının ertelenmesini gerektirdiği ileri sürülen hastalıkları olan beyin kanaması ve devamındaki akciğer kanseri bakımından ise müteveffanın ilk olarak 30/1/2017 tarihinde acil olarak Silifke Devlet Hastanesine, oradan da Hastanenin Nöroloji Polikliniğine sevkinin sağlandığı ve "beyin kanaması" tanısı ile hastaneye yatırılarak tedavisi sonrasında taburcu olduğu anlaşılmıştır (bkz. § 7).

49. Sonrasında, M.O. 12/6/2017 tarihinde Kurum doktoru tarafından pnömoni tanısıyla Silifke Devlet Hastanesi Göğüs Polikliniğine, oradan da akciğer kanseri şüphesiyle ileri tetkik ve tedavi için Mersin Üniversitesi Hastanesine sevk edilmiştir (bkz. § 13). Hastanede 22/6/2017 tarihinde kanser hastalığının tespit edilmesi üzerine M.O., 30/6/2017 tarihinde Mersin Üniversitesi Hastanesinde mahkûm koğuşu bulunmadığından Mersin Şehir Hastanesine sevk edilmiş ve 31/7/2017 tarihinde buraya yatışı yapılmıştır (bkz. § 15).

50. Tüm bu veriler ışığında müteveffanın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan rahatsızlıklarında Ceza İnfaz Kurumu personeli tarafından gecikmeksizin hastaneye sevkinin ve tedavilerinin sağlandığı anlaşılmıştır. M.O.nun sağlık personeli tarafından muayene ve tedavi edildiği, sonrasında beyin kanaması teşhisinin ötesinde bir durum geliştiğinin Ceza İnfaz Kurumu personelince fark edilmesinin kendilerinden beklenmesinin mümkün olmadığı değerlendirilmiştir. Aksinin kabulü, kamu makamlarına aşırı yük yükleyen bir yoruma meydan verecektir.

51. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

52. Başvurucu, oğlunun ölümcül hastalığına ve Ceza İnfaz Kurumunda yeme, içme gibi temel ihtiyaçlarını kendi başına gideremez hâlde (felçli) olmasına rağmen cezasının infazının ertelenmediğini, Ceza İnfaz Kurumu şartları ve yeterli tedavi alamaması nedeniyle hastalığının ilerlediğini, oğlunun ranzası olmadığından yerde yattığını, midesi yiyecek alamaz hâlde iken kendisine özel bir beslenme çıkarılmadığını, bu durumdayken hastanedeki tedavisi sırasında kelepçeli vaziyette tutulduğunu belirtmiştir. Bu nedenlerle, insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

53. Başvurucu ayrıca oğlun hastalanmasına ve sağlık durumuna ilişkin olarak Ceza İnfaz Kurumu idaresince kendisine bilgi verilmediğini, oğlunun tedavi olamaması nedeniyle günden güne eridiğine şahit olduğunu, defin sırasında güvelik güçleri tarafından tehdit edildiğini ve oğlunun defnini kendi inançları doğrultusunda yapamadığını, tüm bu hususların kendisinde büyük ızdırap ve üzüntüye yol açtığını ifade ederek kendisi açısından da insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

54. Başvurucu son olarak hastalığına rağmen oğlunun cezasının ertelenmemesi ve tedavisi için gerekli yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeniyle yaptığı suç duyurusuna dair yürütülen soruşturmada eksik incelemeyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

55. Bakanlık görüşünde, müteveffanın barındırıldığı odanın fiziki şartları ve kullanım koşullarına dair bilgiler verilmiş; müteveffanın hastanede kaldığı süreler dışında misafir hükümlü olarak revir koğuşunda barındırıldığı, sağlığını tehlikeye düşürmemek ve doktorunun uygun görmesi hâlinde hastanın güvenliğini zafiyete uğratmamak kaydıyla başvurucunun refakatçi olarak kalmasında sakınca görülmediği, müteveffanın tetkik ve tedavilerinin eksiksiz bir şekilde yerine getirilmesi adına gerekli tüm hastanelere sevkinin sağlandığı, başvurucunun talebi üzerine derhâl infaz erteleme işlemleri için gerekli yazışmaların yapıldığı belirtilerek kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının soyut beyanlar dışında herhangi bir somut delille desteklenmediği gerekçesiyle açıkça dayanaktan yoksun olduğunu bildirilmiştir.

56. Başvurucu; Bakanlığın görüşüne karşı beyanında, yoğun bakımda iken bile oğlunun kelepçeli tutulduğunu, rahatsızlığı konusunda bilgilendirilmediği için yanında olamadığını, oğlunu son zamanlarında kısıtlı süre ve imkânlarla kelepçeli gördüğünü, oğluyla bu şekilde vedalaşmak zorunda kaldığını ve bu durumdan büyük üzüntü duyduğunu, yedi aylık bu sürede gördüğü muamele bir bütün olarak değerlendirildiğinde muamelenin asgari eşiği aştığını, bu nedenlerle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca oğlunun cenaze törenini yapmasının kollukça engellendiğini, sessiz sedasız defin yapıldığını, kendi inanç ve değerlerine göre oğlunu defnedemediğini, bu nedenlerle kötü muamele yasağının yanı sıra özel hayata saygı hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

57. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı , maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

a. Şikâyetlerin Nitelendirilmesi ve İncelemenin Kapsamı Yönünden

58. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16).

59. Başvurucunun temel olarak iddiaları, oğlunun Ceza İnfaz Kurumu şartlarında tek başına hayatını sürdüremeyecek durumda ve ölümcül hasta olmasına rağmen cezasının infazının ertelenmeyerek, ceza infaz kurumunda sağlık durumuna uygun olmayan koşullarda tutularak insan haysiyetiyle bağdaşmayan muameleye tabi tutulduğu, bu iddialarına dair etkili bir soruşturma yürütülmediği ve son olarak oğlu hayatta iken yaşadığı üzüntü ve karşılaştığı tavırlar nedeniyle de kendi açısından insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine yöneliktir.

60. Anayasa Mahkemesi; ceza infaz kurumlarının fiziki ve tıbbi imkânlarının sağlık durumuna uygun olmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri istikrarlı bir şekilde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında yer verilen hiç kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağına dair yasak bağlamında incelemektedir (Mete Dursun, B. No: 2012/1195, 18/11/2015; Serdar Öztürk, B. No: 2013/7532; 4/2/2016; Sabri Kaya, B. No: 2014/8482, 29/6/2016; Ergin Aktaş, B. No: 2014/14810, 21/9/2016; Hayati Kaytan, B. No: 2014/19527, 16/11/2016).

61. Bu nedenle başvurucunun oğlunun Ceza İnfaz Kurumu şartlarında tek başına hayatını sürdüremeyecek durumda ve ölümcül hasta olmasına rağmen cezasının infazının ertelenmeyerek, ceza infaz kurumunda sağlık durumuna uygun olmayan koşullarda tutulduğu yönündeki iddiaları ile oğlu hayatta iken yaşadığı üzüntü ve karşılaştığı tavırlar nedeniyle de kendi açısından insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine dair iddialarının insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutu kapsamında, iddialarına dair etkili bir soruşturma yürütülmediğine dair şikâyetinin ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutu kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

62. Başvurucunun oğlunun ceza infaz kurumunda ranzada değil yerde yatırıldığı, sağlık durumuna uygun diyet verilmediği iddialarını M.O.nun ceza infaz kurumunda tutulduğu koşulların yetersizliğine işaret etmek bağlamında ileri sürdüğü değerlendirilmiş; yine oğlunun kelepçeli hâlde tutulduğu, defin işlemleri sırasında güvenlik güçlerince engelleme ve tehdide maruz kaldığı iddialarını adli makamlar önünde dile getirmediği görülmüştür. Bu sebeplerle bahse konu iddialar bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

i. Başvurucunun Kendisi Yönünden İleri Sürdüğü İhlal İddiaları

63. Bireysel başvuru yolunu işletebilecekler esas itibarıyla ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı güncel bir kişisel hakkı doğrudan etkilenen kişiler yani doğrudan mağdurlar olmakla birlikte somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine göre doğrudan mağdur ile arasında kişisel ve özel bir bağ bulunan, dolayısıyla da Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ihlalinden olumsuz olarak etkilenmiş veya ihlalin sona ermesinden meşru ve kişisel bir menfaati bulunan kimseler de dolaylı mağdur sıfatıyla bireysel başvuruda bulunabilecektir (Engin Gök ve diğerleri, B. No: 2013/3955, 14/4/2016, § 47). Nitekim mağdurun bizzat başvuru yapmasının mümkün olmadığı ve yakın akrabalık ilişkisinin bulunduğu kimi durumlarda başvurucuların ihlalden doğrudan etkilenmemelerine rağmen ihlalden dolaylı olarak etkilenmeleri nedeniyle bu etkiye dayanarak kendi adlarına başvuru yapabilecekleri kabul edilmektedir.

64. Anayasa Mahkemesi kötü muamele yasağına ilişkin dolaylı mağduriyete dair şikâyetleri incelediği başvurularda; hakları ihlal edilen kişinin aile üyelerinin olaydan dolayı ruhsal çöküntü ve üzüntü yaşamalarının kendileri için kaçınılmaz bir sonuç olduğunu, bu nedenle Anayasa'nın 17. maddesinin bu kişiler bakımından ihlal edilebilmesi için söz konusu durumun yeterli olmadığını ve aile bireylerinden birinin mağdur olup olmamasının yaşadıkları üzüntüden farklı bir boyut kazandıracak özel faktörlerin başvuruda var olup olmadığına bağlı olduğunu ifade etmiştir (Engin Gök ve diğerleri, §§ 49-54).

65. Bu bağlamda başvurucunun yakının rahatsızlığı ve Ceza İnfaz Kurumunda hayatını kaybetmesi nedeniyle üzüntü yaşadığına bir şüphe bulunmamaktadır. Ancak somut başvuruda, başvurucu tarafından ileri sürülen şikâyetler dikkate alındığında başvurucunun oğlunun ölümünden duyduğu üzüntü haricinde bu üzüntüye farklı bir boyut kazandırabilecek bir husustan şikâyet etmediği anlaşılmıştır. Ayrıca yapılan incelemede bu yönde bir durum da tespit edilemediğinden başvurucunun insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı bakımından dolaylı mağduriyetinin olmadığı sonucuna varılmıştır.

66. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Başvurucunun Ölen Yakını Bakımından İleri Sürdüğü İhlal İddiaları

67. Anayasa Mahkemesi Murat Karabulut başvurusu ile Temur Eskibağ ve Mehmet Rıza Eskibağ başvurusunda; yakınları vefat etmiş başvurucuların, yakınlarının sağlık durumlarının kaldıkları ceza infaz kurumlarının fiziki ve tıbbi imkânlarıyla bağdaşmadığına yönelik şikâyetlerini de insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı kapsamında incelemiştir. Bu bakımından müteveffanın annesi olan başvurucu yönünden insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağına dair iddiaları bakımından başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

68. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin diğer iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Esas Yönünden

i. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

 (1) Genel İlkeler

69. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).

70. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum bırakılabilirlerken (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) genel olarak Anayasa ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan diğer temel hak ve hürriyetlere sahiptirler. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” şeklindeki kural, hükümlü ve tutuklulara yönelik uygulamalar için de geçerlidir.

71. Anayasa’nın 17. maddesi ceza infaz kurumunda tutulan bir hükümlü veya tutuklunun içinde bulunduğu şartların insan onuruna yakışır bir şekilde olmasını da koruma altına almaktadır. Dolayısıyla verilen bir mahkûmiyet kararının veya tutuklama kararının infazında mahkûmlar için sağlanacak şartlar insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 36).

72. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahkûmları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir. Ceza infaz kurumunda tutulmanın pratik gerekleri çerçevesinde mahkûmların sağlık ve esenlikleri gibi hususların yeterli bir şekilde güvence altına alınması ve gerekli tıbbi yardımın sağlanması da insan onuruna yakışır koşulların sağlanması için gereklidir (Turan Günana, § 39). Bu çerçevede hasta bir kişinin uygun olmayan fiziki ve tıbbi koşullarda tutulması da Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir muamele olarak kabul edilebilir (Murat Karabulut, § 65).

 (2) Genel İlkelerin Olaya Uygulanması

73. Dosyanın incelenmesinden M.O.nun 30/1/2017 tarihinde acil olarak sevk edildiği Mersin Üniversitesi Hastanesi serebravasküler hastalıklarda beynin diger vasküler sendromları/beyin kanaması tanısı ile yatırıldığı ve sonrasında felçli kaldığı anlaşılmıştır (bkz. § 7).

74. M.O.nun sağlık durumu kanser teşhisi konulmasının öncesinde de ağırdır ve M.O. tek başına temel ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Sonrasında kendisine kanser teşhisi konulduğu, hastalığının son evrede olduğu, sağlık durumunun ise daha da kötüye gittiği açıktır.

75. Dolayısıyla bu noktada müteveffanın sağlık durumuna rağmen ceza infaz kurumunda tutulmasının uygun olup olmadığının, ceza infaz kurumundan çıkarılmamasının kendisi açısından özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan elem seviyesinden daha fazla sıkıntı veya eziyet doğurup doğurmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

76. Mevcut düzenlemelere bakıldığında 5275 sayılı Kanun'un 16. maddesinin 2. fıkrasında, bir hükümlünün cezasının infazının sağlık nedenleriyle ertelenebileceği öngörülmektedir. Bu düzenlemenin teorik olarak özellikle çok ağır bir hastalığa yakalanan veya diğer başka bir nedenle ceza infaz kurumu koşullarında kalması uygun olmaktan çıkan hükümlü kişilerin maddi ve manevi bütünlüklerini korumaya imkân sağlayacak nitelikte olduğunda şüphe bulunmamaktadır. Bu nedenle üzerinde durulması gereken husus, ceza infaz kurumlarında hükümlü ve tutuklu olarak tutulan kişilerin sağlık durumunun ne ölçüde anılan yasal imkânlardan yararlanmayı sağlayacak nitelikte olduğu ve bu kişilerin sağlık durumu karşısında yürütülen işlemlerin yerinde olup olmadığıdır (Murat Karabulut, § 76).

77. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesinin başvuru konusu olay açısından değerlendireceği husus, yetkililer tarafından infazın ertelenmesi konusunda verilecek karara esas olmak üzere ilgili kişinin sağlık durumunun, yasal ve ikincil düzenlemelerle yetkilendirilmiş sağlık kuruluşlarınca resmî olarak tespit edilmesi için gerekli işlemlerin makul hız ve özende yapılıp yapılmadığıdır. Yürütülecek işlemlerdeki eksiklikler ve yaşanacak gecikmeler, şahsın ilerleyen hastalığının sebep olduğu kaçınılmaz sona doğru yaklaşırken ona onurunu korumaya imkân tanımayacak, onu ailesinin desteğinden yoksun kalacak şekilde cezaevinde tek başına bırakmak anlamına gelecektir (Murat Karabulut, § 77).

78. Nitekim başvurucu da Cumhuriyet Başsavcılığına 3/2/2017 tarihinde, Bakanlığa 15/2/2017 tarihinde sunduğu dilekçelerle oğlunun felçli olduğunu ve Ceza İnfaz Kurumunda temel ihtiyaçlarını tek başına yerine getiremediğini belirterek oğlunun kalan cezasının evde infaz edilmesini ya da cezasının iyileşene kadar ertelenmesini talep etmiştir (bkz. §§ 8, 9).

79. Başvurucunun dilekçesi sonrasında Silifke Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 28/2/2017 tarihli yazıyla, 5275 sayılı Kanun’un 16. maddesi uyarınca cezanın infazının ertelenip ertelenmemesi bakımından gerekli raporun temin edilmesi Ceza İnfaz Kurumundan talep edilmiştir (bkz. § 11).

80. Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde, 15/6/2017 tarihinde tekrar rahatsızlanması sonrasında M.O.ya akciğer kanseri tanısı konulmasına kadar cezasının infazının ertelenip ertelenmemesi bakımından gerekli raporun temin edilmesi hususunda Ceza İnfaz Kurumu tarafından herhangi bir işlem yapıldığına rastlanmamıştır.

81. Nitekim Ceza İnfaz Kurumunun 14/11/2017 tarihli yazısına göre de Ceza İnfaz Kurumu tarafından Hastaneden 16/6/2017 tarihli yazıyla, 5275 sayılı Kanun’un 16. maddesi gereğince M.O.nun sağlık sorununun Ceza İnfaz Kurumunda yalnız başına hayatını idame ettirmesine engel olup olmadığı ve infaz edilen cezanın ertelenmesini gerektirip gerektirmediği hakkında heyet raporu düzenlenmesi talep edilmiştir (bkz. § 14).

82. Üstelik başvurucu 2/8/2017 tarihindeki dilekçesiyle, oğlunun cezasının infazının heyet raporu beklenmeksizin ertelenmesini yahut raporun temininin hızlandırılmasını talep edene kadar (bkz. § 16) Ceza İnfaz Kurumu tarafından rapor talebinin akibeti ve hızlandırılması hususunda hiçbir işlem yapılmadığı anlaşılmıştır.

83. M.O.nun Ceza İnfaz Kurumunda tek başına hayatını devam ettiremeyeceği açık olduğu hâlde bundan haberdar olan Ceza İnfaz Kurumu idaresi, Cumhuriyet Başsavcılığınca 28/2/2017 tarihinde talep edilmesine rağmen dört aya yakın bir süre boyunca (16/6/2017 tarihine kadar) gerekli raporun temin edilmesi işlemlerine başlamamış ve 2/8/2017 tarihine kadar talep edilen raporun akibetini araştırmamıştır. Dolayısıyla rapor temini işlemlerinin gereken süratle yürütülmemesi nedeniyle M.O.nun ölümüne kadarki altı aylık sürede gerekli rapor temin edilip cezanın infazının ertelenmesi konusunda bir karar verilememiştir.

84. Sağlık durumu ölümünden önce ceza infaz kurumu koşullarına uygun olmayan hâle gelen M.O., gerekli raporun makul sürede temin edilmemesi nedeniyle infazın ertelenmesi talebiyle ilgili karar verilemeden hayatını kaybetmiştir. Dolayısıyla M.O.nun hastalığının ve özgürlükten yoksun kalmasının kaçınılmaz ve doğal sonucu olan sıkıntıdan daha fazla bir sıkıntıya, buna bağlı olarak da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir muameleye maruz kaldığının kabul edilmesi gerekmektedir.

85. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

ii. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

 (1) Genel İlkeler

86. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili resmî bir soruşturmanın yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).

87. İşkence ve kötü muameleye ilişkin ceza soruşturmasının etkili olması için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek kötü muamele iddiasını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir. Yetkililer şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmeli, bir şikâyet olmasa bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli belirtiler olduğunda soruşturma açmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 114, 116).

88. Ceza soruşturmasının etkinliğini sağlayacak hususlardan biri de, fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda mağdurun meşru menfaatlerini korumak için gerekli olduğu ölçüde sürece katılması sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).

89. Kamu görevlileri tarafından yapıldığı iddia edilen kötü muameleler hakkında yürütülen soruşturmaların etkili olması için soruşturmadan sorumlu olan, inceleme ve tetkikleri yapan kişiler olaylara karışan kişilerden bağımsız olmalıdır. Soruşturma makamlarının sadece hiyerarşik ve kurumsal bağımsızlığı yeterli olmayıp aynı zamanda soruşturma da fiilen bağımsız olarak yürütülmelidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).

90. Kötü muameleye ilişkin bir soruşturmanın olabildiğince süratle ve özenle yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmelerinin olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından büyük önemi vardır(Cezmi Demir ve diğerleri, § 119).

91. Son olarak soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması da gerekmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).

 (2) Genel İlkelerin Olaya Uygulanması

92. Başvuruya konu soruşturmada "Genel İlkeler" bölümünde belirtilen başvurucunun meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmasının sağlanması, soruşturma makamlarının bağımsızlığı, soruşturmanın makul bir sürat ve özenle yürütülmesi gerekliliği konularında başvurucu herhangi bir iddia ileri sürmediği gibi bu konularda bir eksikliğin bulunmadığı anlaşılmıştır.

93. Bu noktada Anayasa Mahkemesinin görevi olmadığından değerlendirmelerinde belirtilen hususlarda araştırma yapılması hâlinde başvuruya konu davanın nasıl sonuçlanacağı ile ilgilenmediğinin ifade edilmesi gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin doğrudan ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının yerine geçecek şekilde delillerin değerlendirmesini kendisinin yapması veya yürütülmesi gerekli olan soruşturma işlemlerini belirlemesi söz konusu olamaz. Başka bir ifadeyle Anayasa Mahkemesinin görevi, bu makamların maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir (Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk, B. No: 2013/7832, 21/4/2014, § 58). Bu konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar ilk elden olayları inceleyen yetkili adli ve idari mercilerdir. Bunun aksine bir durum, ancak olaya ilişkin kesin ikna edici nitelikte bulguların varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Cemil Danışman, § 58).Anayasa Mahkemesinin görevi, soruşturma makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi ile öngörülen derinlikli ve özenli inceleme yükümlülüğünü yerine getirip getirmediğini ya da ne ölçüde getirdiğini belirlemekten ibarettir (İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 169).

94. Soruşturma dosyasının incelenmesinden Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ölü muayenesi ve otopsi işlemi yapılarak kesin ölüm nedeninin tespit edilmesi sonrasında yalnızca M.O.nun ölümünden hemen önce yatırıldığı Mersin Şehir Hastanesindeki hasta dosyasının temin edilerek incelenilmesiyle yetinildiği tespit edilmiştir (bkz. § 18).

95. Cumhuriyet Başsavcılığının başvurucunun müşteki beyanında iddia ettiği hususların -özellikle de oğlunun ölümcül hasta olmasına rağmen Ceza İnfaz Kurumunda niçin tutulmaya devam edildiğine dair beyanını- soruşturmadığı görülmüştür (bkz. § 19). Cumhuriyet Başsavcılığı, infazın ertelenmesinin gerekip gerekmediğinin tespiti ve müteveffanın sağlık durumunun özel koşullarına rağmen ceza infaz kurumunda tutulmaya devam edilmesinin ihmal oluşturup oluşturmadığı noktalarında herhangi bir araştırma yapmamış, durumun açıklığa kavuşturulması amacıyla Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin ve doktorlarının beyanlarına başvurmamıştır.

96. Bu nedenle soruşturma kapsamında olayın gerçekleşme şartlarının ve varsa sorumluların tespiti açısından gereken tüm delillerin toplandığını ve soruşturma sırasında elde edilen delillerin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olarak sonuca ulaşıldığını söylemek mümkün değildir.

97. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

98. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 50.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

99. Başvuruda tespit edilen insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma merciince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

100. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya -talebiyle bağlı olarak- net 50.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının tıbbi ihmalden dolayı ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkının ceza infaz kurumu görevlilerinin ihmalinden dolayı ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının başvurucunun kendisi açısından ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin diğer iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere kararın bir örneğinin Mersin Cumhuriyet Başsavcılığına (2017/40487) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya talebiyle bağlı olarak net 50.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/6/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Vetha Oğru [1.B.], B. No: 2018/25614, 16/6/2022, § …)
   
Başvuru Adı VETHA OĞRU
Başvuru No 2018/25614
Başvuru Tarihi 10/8/2018
Karar Tarihi 16/6/2022
Resmi Gazete Tarihi 17/8/2022 - 31926

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kamu makamları tarafından sağlık hizmetlerine erişim konusunda yeterli önlem alınmaması ve tıbbi ihmal sonucunda ceza infaz kurumunda ölüm meydana gelmesi nedeniyle yaşam hakkının, ölümcül hastalığa rağmen infazın ertelenmemesi ve bu konuda etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi ayrıca yakının ölümüyle sonuçlanan süreçte yaşananlar ve ölüm olayı dolayısıyla yaşanan üzüntü nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Tıbbi ihmal veya sağlık hizmetlerine erişememe sonucu ölüm Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin diğer iddialar Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kötü muamele yasağı Ölenin yakınlarının ızdırabı Kişi Bakımından Yetkisizlik
İhlal Manevi tazminat, Yeniden soruşturma

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 6
16
71
78
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi