TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YUSUF PEKİNSOY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/25885)
|
|
Karar Tarihi: 13/10/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
Başvurucu
|
:
|
Yusuf PEKİNSOY
|
Vekili
|
:
|
Av. Hülya SARSICIOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; imar planında taşınmazın önce kamu hizmeti
alanına ayrılması, sonra da imar durumunun özel sağlık alanı olarak
belirlenmesi nedenleriyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi
nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 8/8/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 71.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun içtihadın oluştuğu alana
ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenmeden incelenmesine
karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu; Çankaya ilçesi Hilal Mahallesi 27643 ada 3
parsel sayılı 4.935 m² yüz ölçümlü arsanın 35 m²'lik kısmının sahibidir. İmar
planında taşınmaz sağlık alanı vasfıyla kamu hizmeti alanına
ayrılmıştır.
9. Başvurucu, imar planında kamu hizmeti alanına ayrılan
taşınmazın rayiç bedelinin ödenmesi istemiyle 26/4/2011 tarihinde
kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açmıştır.
10. Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesince 6/3/2014
tarihinde yargı yolu nedeni ile görev yönünden dava dilekçesi reddedilmiştir.
Başvurucu tarafından yapılan temyiz talebi Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin
30/6/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Başvurucunun karar düzeltme talebi
aynı Dairenin 9/12/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
11. Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından 14/7/2015
tarihinde onaylanan imar planı değişikliğiyle taşınmazın vasfı özel sağlık
alanı olarak değiştirilmiştir.
12. Başvurucu, görev ret kararı üzerine aynı davayı
31/8/2015 tarihinde idare mahkemesinde açmıştır.
13. Ankara 4. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 11/11/2016 tarihinde
davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararda, Ankara 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi kararının 9/12/2014 tarihinde kesinleştiği belirtilmiştir. Kesinleşme
tarihinden itibaren 30 gün içinde -en son 8/1/2015 tarihinde- davanın açılması
gerekirken bu tarih geçirildikten sonra 31/8/2015 tarihinde açılan davanın
süresinde olmadığı ifade edilmiştir.
14. Başvurucu karara karşı 13/1/2017 tarihinde istinaf
yoluna başvurmuştur.
15. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 5. İdare Dava Dairesi
30/3/2017 tarihinde mahkeme kararını kaldırarak yeniden karar verilmek üzere
dava dosyasını mahkemesine göndermiştir. Kararda, Yargıtayın nihai kararının
başvurucuya 4/8/2015 tarihinde tebliğ edildiği belirtilmiştir. Tebliğden
itibaren 30 gün içerisinde 31/8/2015 tarihinde açılan davanın süresinde olduğu
ifade edilmiştir.
16. Mahkeme 12/10/2017 tarihinde davayı reddetmiştir.
Kararda, imar planında 14/7/2015 tarihinde yapılan değişiklikle başvurucunun
hissedarı olduğu taşınmazın sağlık alanı statüsünde çıkarılarak özel sağlık
tesis alanı olarak belirlendiği belirtilmiştir. Yapılan değişiklikle
taşınmazın özel kullanım vasfında olması nedeniyle kamulaştırma işlemine konu
olamayacağı ifade edilmiştir.
17. Başvurucu 28/3/2018 tarihinde kararı istinafa
götürmüştür.
18. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdare Dava Dairesi
21/6/2018 tarihinde istinaf talebini kesin olarak reddetmiştir.
19. Nihai karar başvurucuya 13/7/2018 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 8/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 13/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu; imar planında taşınmazın kamu hizmeti
alanına ayrılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini, bu müdahale
sebebiyle taşınmazı dilediği gibi kullanamadığını belirterek mülkiyet hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi aynı konu ile ilgili şikâyetleri
daha önce incelemiş ve uygulanacak ilkeleri ortaya koymuştur (Orhan Sütlü,
B. No: 2017/31564, 25/12/2018, §§ 15-43).
23. Orhan Sütlü kararında imar uygulamasına konu
edilen taşınmazın başvurucu adına tapuda kayıtlı olması dolayısıyla Anayasa'nın
35. maddesi bağlamında mülk teşkil ettiği belirtilmiştir (Orhan Sütlü, §
21). Uygulama imar planında kamu hizmeti alanı olarak ayrılan taşınmazın daha
sonradan yapılan imar planı değişikliğiyle imar durumunun özel sağlık alanı
olarak belirlenmesinin de başvurucu mülk sahibinin taşınmazı ancak bu imar
durumuyla sınırlı olarak kullanabilmesine yol açtığından mülkiyet hakkına
müdahale teşkil ettiği kabul edilmiştir. İmar uygulaması yoluyla
gerçekleştirilen müdahalenin, mülkiyetin kamu yararına kullanılmasının kontrolü
veya düzenlenmesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (Orhan
Sütlü, §§ 22-25).
24. Anayasa Mahkemesince 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı
İmar Kanunu hükümlerine dayalı olan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı
değerlendirilmiş, ayrıca arazi ve arsaların düzenlemesi sırasında taşınmazın
imar durumunun belirlenmesi yönündeki müdahalenin kamu yararına dayalı meşru
bir amacının bulunduğu açıklanmıştır (Orhan Sütlü, §§ 28-31). Ölçülülük
yönünden yapılan değerlendirmede ise uyuşmazlığa konu taşınmazın sağlık alanı
olarak belirlenen imar durumu sonradan özel sağlık alanına
dönüştürülerek taşınmazın kamu hizmeti alanına ayrılmasından vazgeçilmiş olduğu
ve söz konusu müdahalenin taşınmazın özel amaçlarla kullanımını engellemediği
vurgulanmıştır. Diğer taraftan başvurucunun imar planı değişikliğine karşı dava
açma imkânının olduğu ve ayrıca imar durumu değiştirilinceye kadar olan dönem
için başvuruya konu davada bir tazminat talebinin de bulunmadığı dikkate
alınarak müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği
kanaatine ulaşılmıştır. Bu sebeple müdahalenin, içerdiği kamu yararı amacı ile
başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil dengenin
bozulmadığı ve müdahalenin ölçülü olduğu kabul edilmiştir (Orhan Sütlü, §§
32-43).
25. Somut başvuruda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektirir
bir durumun söz konusu olmadığı sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun,
imar planı değişikliğine karşı dava açma imkânının olduğu ve ayrıca imar durumu
değiştirilinceye kadar olan dönem için başvuruya konu davada bir tazminat
talebinin de bulunmadığı dikkate alındığında müdahalenin başvurucuya şahsi
olarak aşırı bir külfet yüklemediği anlaşılmaktadır. Bu durumda müdahalenin
içerdiği kamu yararı amacı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması
arasında olması gereken adil dengenin bozulmadığı ve müdahalenin ölçülü olduğu
değerlendirilmiştir.
26. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
27. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
29. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi
olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu
zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği,
yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği
tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45,
47).
30. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken
yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili
makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle
sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin
Akyıl, § 41).
31. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer
başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında 7 yılı aşan yargılamaya
ilişkin sürenin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
32. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
c. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden
yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya
üzerinden karar verir.”
34. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 120.000 TL maddi ve
120.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
35. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
36. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı
karşılığında başvurucuya net 12.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
37. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvuruya konu olayda böyle bir illiyet
bağı bulunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
38. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 12.000 TL tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 294,70 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme
tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 4. İdare Mahkemesine
(E.2017/2627) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 13/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.