Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet AKTEPE
|
Başvurucu
|
:
|
Merge POLAT
|
Vekili
|
:
|
Av. Bülent ÇOBAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, temyiz sebepleri bildirilmediğinden temyiz
isteminin reddine karar verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 27/8/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucu hakkında
PKK/KCK silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen soruşturma
neticesinde 10/10/2016 tarihinde iddianame düzenlemiştir.
10. Yargılamayı yürüten İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi
(Mahkeme) 4/5/2007 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma
suçunu işlediğinden bahisle 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
vermiştir.
11. Başvurucunun istinaf talebinin esastan reddine karar
verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... PKK/KCK silahlı terör örgütüne
ait kamplarda siyasi ve askeri eğitim alması, kod adı kullanması, örgüt
faaliyetleri kapsamında rapor düzenlemesi, örgütsel toplantılarda ve basın açıklamalarında
yer alması, örgüte eleman kazandırılmasına yönelik faaliyetlerde bulunması,
örgüt üyesi şahıslarla irtibatının olması hususları değerlendirildiğinde
sanığın PKK/KCK silahlı terör örgütünün üyesi olduğu sonucuna varılmıştır.
Mahkemenin mahkumiyet hükmünde usule ve
esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı, delillerde ve
işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığı, ispat bakımından değerlendirmenin
yerinde olduğu, eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç
tipine uyduğu gerekçesiyle istinaf talebinin esastan reddine karar
vermiştir."
12. İstinaf talebinin esastan reddi kararı başvurucu
müdafiine 15/11/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. İstinaf talebinin reddi üzerine başvurucu müdafii
20/11/2017 tarihli duruşma talepli temyiz dilekçesinde kararın usul ve yasaya
aykırı olduğunu ve ayrıntılı dilekçesini sunacağını belirtmiştir. Ancak
başvurucu, detaylı temyiz sebeplerini içeren dilekçeyi Yargıtaya vermemiştir.
14. Yargıtay 16. Ceza Dairesince yapılan inceleme sonucu
30/5/2018 tarihinde başvurucunun temyiz talebinin reddine karar verilmiştir.
Kararın gerekçesinde 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 294. ve 298. maddelerinde 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 305. maddesinden farklı olarak temyiz edenin
temyiz sebeplerini açık bir biçimde göstermesi zorunluluğunun getirildiği
belirtilmiştir. Doktrine de atıfta bulunulan kararda, temyiz dilekçesinin
temyiz sebeplerini içermemesi hâlinde usulüne uygun olarak yapılmış bir temyiz
talebinin varlığından söz edilemeyeceği vurgulanmıştır. Kararda, başvurucu
müdafiinin 20/11/2017 tarihli temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerini
açıklamamış olması sebebiyle temyiz isteminin reddi gerektiği ifade edilmiştir.
15. Başvurucu nihai kararı 31/7/2018 tarihinde Yargıtay
Ceza Dairesi kaleminde öğrendiğini beyan etmiştir.
16. Başvurucu 27/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 5271 sayılı Kanun’un "Temyiz nedeni"
kenar başlıklı 288. maddesi şöyledir:
"(1) Temyiz, ancak hükmün hukuka
aykırı olması nedenine dayanır.
(2) Bir hukuk kuralının uygulanmaması
veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır."
18. 5271 sayılı Kanun’un "Hukuka kesin aykırılık
halleri" kenar başlıklı 289. maddesi şöyledir:
"(1) Temyiz dilekçesi veya
beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık
var sayılır:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak
teşekkül etmemiş olması,
b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince
yasaklanmış hâkimin hükme katılması,
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret
istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme
katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme
katılması,
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak
davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada
kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma
yapılması,
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde
açıklık kuralının ihlâl edilmesi,
g) Hükmün 230 uncu madde gereğince
gerekçeyi içermemesi,
h) Hüküm için önemli olan hususlarda
mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde
edilen delile dayanması."
19. 5271 sayılı Kanun’un "Temyiz başvurusunun
içeriği" kenar başlıklı 294. maddesi şöyledir:
"(1) Temyiz eden, hükmün neden
dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
(2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî
yönüne ilişkin olabilir."
20. 5271 sayılı Kanun’un "Temyiz gerekçesi" kenar
başlıklı 295. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Temyiz başvurusunda temyiz
nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden
veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan
bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir..."
21. 5271 sayılı Kanun’un "Temyiz isteminin
reddi" kenar başlıklı 298. maddesi şöyledir:
"(1) Yargıtay, süresi içinde
temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz
edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini
içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder. "
22. 5271 sayılı Kanun’un "Temyiz isteminin
esastan reddi veya hükmün bozulması" kenar başlıklı 302. maddesinin
(3) numaralı fıkrası şöyledir:
"(3) Hüküm, temyiz dilekçesinde
gösterilen sebeplerle bozulduğunda, dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan
bütün diğer hukuka aykırılık hâlleri de ilâmda gösterilir."
B. Uluslararası
Hukuk
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,...
bir mahkeme tarafından davasının ... görülmesini istemek hakkına
sahiptir..."
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine
erişim hakkından söz etmese de -maddede kullanılan terimler bir bütün olarak
bağlamıyla birlikte dikkate alındığında- mahkemeye erişim hakkını da garanti
altına aldığı sonucuna ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık,
B. No: 4451/70, 21/2/1975, §§ 28-36). AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı
Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında mündemiçtir. Bu çıkarsama,
Sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum olmayıp 6.
maddenin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin lafzının Sözleşme'nin amaç
ve hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte okunmasına
dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası,
herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını mahkeme önüne getirme
hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
25. AİHM; adil yargılanmanın bir unsurunu teşkil eden
mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme
yapmasını gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul
etmektedir. Ancak AİHM, bu sınırlamaların kişinin mahkemeye erişimini hakkın
özünü zedeleyecek şekilde ve genişlikte kısıtlamaması, zayıflatmaması
gerektiğini ifade etmektedir. AİHM'e göre meşru bir amaç taşımayan ya da
uygulanan araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık
ilişkisi kurmayan sınırlamalar Sözleşme'nin 6. maddenin (1) numaralı fıkrasıyla
uyumlu olmaz (Sefer Yılmaz ve Meryem Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12,
17/11/2015, § 59; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 19; Edificaciones
March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).
26. AİHM; mahkemeye erişim hakkının doğası gereği
devletin düzenleme yapmasını gerektirdiğini, bu düzenlemelerin zaman ve yer
itibarıyla topluluk ve bireylerin ihtiyaç ve imkânlarına göre değişebileceğini,
bu nedenle Sözleşmeci devletlerin bu konuda takdir hakkına sahip olduklarını
kabul etmektedir (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78,
28/5/1985, § 57; García Manibardo/İspanya, B. No: 38695/97, 15/2/2000, §
36).
27. AİHM, yasal yollara başvuru için süre ve usul
kuralları öngörülmesinin amacının adaletin iyi yönetimini güvenceye
bağlamak ve hukuki güvenlik ilkesini sağlamak olduğunu hatırlatmakta; bunun
yanında yargısal başvurulara ilişkin usullerin, özellikle tebligat sistemi
ışığında uyulması gereken başvuru sürelerinin hesaplanmasının Sözleşme'nin 6.
maddesinin gerektirdiği şekilde mahkeme hakkının etkililiğini güvence altına
alacak nitelikte olması zorunluluğuna vurgu yapmaktadır. AİHM'e göre
başvurucunun kamu otoritelerinin menfaati ile kendi menfaati arasında adil
denge tesis eden tutarlı bir sisteme güvenebilme imkânına ve özellikle
haklarına doğrudan müdahale teşkil eden ilgili idari işleme itiraz edebilecek
açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olması önem taşımaktadır (Geffre/Fransa
(k.k.), B. No: 51307/99, 23/1/2003).
28. AİHM, dava hakkını süre ve usul koşuluna bağlayan iç
hukuk hükümlerinin yorumlanmasının öncelikli olarak kamu otoritelerinin ve
özellikle mahkemelerin görevi olduğunu belirtmekte; AİHM'in rolünün bu yorumun
etkilerinin Sözleşme ile uyumlu olup olmadığının tespitiyle sınırlı olduğunu
ifade etmektedir. Süre sınırı getiren kuralların uygun adalet yönetiminin
güvence altına alınması amacına dayandığına işaret eden AİHM, bu kuralların
veya bunların uygulanmasının ilgililerin ulaşılabilir başvuru yollarına
müracaatlarını engelleyecek mahiyette olmaması gerektiğini değerlendirmektedir.
AİHM, bu bağlamda her bir olayın somut başvuru yolunun özellikleri ışığında ve
Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının amaç ve hedefleri çerçevesinde
değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmektedir (Eşim/Türkiye, § 20).
29. Mahkemeye erişim hakkı sadece ilk derece mahkemesine
dava açma hakkını değil eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun
yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da
içerir (Bayar ve Gürbüz/Türkiye, B. No: 37569/06, 27/11/2012, § 42).
30. AİHM'e göre temyiz için öngörülen usul ve süre
sınırlarına ilişkin kurallar, adaletin iyi yönetimini ve bilhassa hukuki
belirlilik ilkesine riayet edilmesini sağlamayı hedefler. Bu kuralların
uygulanması beklenir. Ancak söz konusu kurallar veya bu kuralların uygulanması,
davacıların mevcut bir başvuru yolundan faydalanmalarına engel teşkil
etmemelidir. Ayrıca 6. madde istinaf veya temyiz mahkemeleri bakımından
uygulanırken ilgili yargılama sürecinin özel koşullarına bağlı kalınmalı ve
ulusal yasal düzende yapılan yargılamaların bütünlüğü ile temyiz mahkemesinin
bu yargılamalardaki rolü dikkate alınmalıdır. Usulen temyize ilişkin kabul
edilebilirlik koşulları, sıradan bir temyize kıyasla daha katı olabilir (Osu/İtalya,
B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§ 32, 33).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
31. Mahkemenin 28/1/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
32. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan ve bireysel başvuru tarihinde ceza infaz kurumunda tutuklu
bulunan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin
kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Mahkemeye
Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucu; istinaf talebinin esastan reddi üzerine
verdiği temyiz dilekçesinde incelemenin duruşmalı yapılmasını, kararın hukuka
aykırı olduğunu ve ayrıntılı temyiz sebeplerini daha sonra sunacağını
belirtmiştir. Ancak sonraki aşamalarda temyiz sebeplerini gösterir ek bir
dilekçe sunmadığını, Yargıtayın duruşmalı inceleme yapacağına dair bildirimi
neticesinde 28/5/2018 tarihinde duruşmaya katılarak temyiz sebeplerini sözlü
olarak dile getirdiğini ancak Yargıtayın 30/5/2018 tarihli kararıyla temyiz
başvurusunun temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerini göstermemesi nedeniyle
reddedildiğini vurgulamıştır. Başvurucu; verilen kararın ölçülülük ilkesine
uygun olmadığını ve aşırı şekilci bir karar olduğunu, en azından kesin hukuka
aykırılık hâlleri yönünden temyiz incelemesi yapılması gerektiğini, bu nedenle
hakkında verilen mahkûmiyet kararını kanun yolunda incelettirememesi nedeniyle
mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
34. Bakanlık görüşünde; mahkemeye erişim hakkına
getirilecek sınırlandırmaların hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı
kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu
üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerektiği belirtilerek kanunilik, meşru
amaç ve ölçülülük bakımından somut olay değerlendirilmiştir. Görüş yazısında;
herhangi bir gerekçe içermeyen temyiz dilekçesi Yargıtay incelemesinden
geçemeyeceği için hükümde var olan ancak gösterilmeyen nedenin mutlak mı yoksa
nispi bir temyiz nedenine mi ilişkin olduğunu denetlemenin de mümkün
olmayacağı, bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 294. maddesinin (1) numaralı
fıkrasını esas alarak verilen ret kararına göre yapılan müdahalenin kanun
tarafından öngörülme ölçütünü karşıladığı belirtilmiştir. Görüşte; incelemesi
hukuki denetimle sınırlı tutulan temyiz yolunda 1412 sayılı mülga Kanun'un 305.
maddesinden farklı şekilde resen temyiz tercihinden vazgeçilerek temyiz
başvurusunda temyiz sebeplerinin gösterilmek zorunda olduğunun öngörüldüğü,
Yargıtayın içtihat mahkemesine dönüşmesi amaçlandığı, temyiz nedenlerinin
açıkça belirtilmesi zorunluluğunun taraflarca temyiz dilekçelerinin ciddiyetle
ele alınması, temyiz mahkemelerinin gereksiz yere meşgul edilmemesi ve böylece
önem taşıyan nitelikli başvurular üzerinde yoğunlaşmasını temin etmeye yönelik
olduğu belirtilerek hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan adaletin iyi
yönetimi ve yargılamaların makul süre içinde tamamlanmasını hedefleyen temyiz
nedenlerinin belirtilmesi zorunluluğunun anayasal açıdan meşru bir amaca dayalı
olduğu vurgulanmıştır. Ölçülülük bakımından yapılan değerlendirmede ise temyiz
sebebi gösterme zorunluluğunun yargılama sürecinde bir müdafii yardımından
faydalanan başvurucunun kanun yoluna başvurmasını imkânsız hâle getirmediği,
aşırı derece zorlaştırmadığı, kanun yollarına başvuruda ilk derece mahkemesinde
dava açmaktan daha farklı ve daha katı koşullar öngörülmesinin mümkün olduğu,
yargısal başvuruların birtakım usul kurallarına tabi kılınmasının tek başına
mahkemeye erişim hakkını zedelemediği, bu kapsamda gereksiz başvuruların
engellenerek temyiz başvuru sayılarının azaltılması ve başvurularda kalitenin
artırılması amacıyla temyiz nedenlerinin açıkça belirtilmesi zorunluluğu
öngörülmesinin ulaşılmak istenen hedef bakımından elverişsiz olduğunun ya da
gerekli olmadığının söylenemeyeceği belirtilerek başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olduğu ifade edilmiştir.
35. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, süre
tutum dilekçesinin de bir temyiz dilekçesi olduğunu, bu nedenle ayrıntılı
temyiz nedenlerini içermese de temyiz dilekçesi olarak kabul edilmesi
gerektiğini, ayrıca temyiz aşamasında açılan duruşmaya müdafiinin katılarak
temyiz nedenlerini bildirdiğini, somut olayda kesin hukuka aykırılık hâlleri
ile duruşmada bildirilen temyiz nedenleri yönlerinden temyiz incelemesi
yapılması gerektiğini öne sürmüştür.
2. Değerlendirme
36. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti"
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddialarının mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
38. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "...ile adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi
yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye
erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
39. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791,
7/11/2013, § 52).
40. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına
yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması
kanun yoluna başvurma olarak nitelendirilmektedir. Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın
yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve
bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma
hakkı bir mahkeme kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence
altına almamakla birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi
kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil
yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten,
B. No: 2015/1950, 22/2/2018, § 37).
41. 5271 sayılı Kanun'da temyiz kanun yolunun
düzenlendiği ve başvurucunun temyiz hakkının olduğu hususunda bir tereddüt
bulunmamaktadır.
42. Mahkemeye erişim hakkına ilişkin müdahalenin
Anayasa'nın 36. maddesini ihlal edip etmediği ise kanun tarafından öngörülme,
haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşulları yönünden
yapılacak inceleme sonucunda belirlenmelidir.
43. Başvurucunun temyiz sebeplerini bildirmemesi nedeniyle
temyiz isteminin reddine dair kararın 5271 sayılı Kanun'un 298. maddesine
dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
44. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir
şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı
sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede
herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka
maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması
mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin
bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları
ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır (AYM,
E.2014/112, K.2014/203, 25/12/2014).
45. Diğer taraftan hukuki güvenlik ve hukuki istikrar
ilkeleri Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel
ilkelerindendir. Bu ilkelerin sağlanması amacıyla adil yargılanma hakkı
kapsamında yer alan mahkemeye erişim hakkına sınırlama getirilebilir. Mahkemeye
erişim hakkının doğası da kanun yolu denetiminde daha katı usul kurallarının
getirilmesine imkân tanımaktadır. Bu çerçevede ciddiyet içermeyen ve niteliksiz
başvuruların elenerek daha nitelikli başvurulara daha fazla zaman ayrılmasının
sağlanması ve bu suretle Yargıtayın içtihat mahkemesi fonksiyonunu yerine
getirmesi amacıyla temyiz sebepleri bildirilmeyen başvuruların reddedilmesine
karar verilebileceği söylenebilir.
46. Bu açıklamalar çerçevesinde temyiz dilekçesinde
temyiz sebeplerinin bildirilmesi zorunluluğunun anayasal açıdan meşru amaçları
vardır.
47. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak
Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan
sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede
zorlaştırmaması gerekir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya
fiilî sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen,
§ 52).
48. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk
devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun
gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir.
Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla
sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına
geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014).
49. Ölçülülük ilkesi, öngörülen müdahalenin ulaşılmak
istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, ulaşılmak istenen amaç
bakımından müdahalenin zorunlu olmasını ve bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin kişiyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına
sokması durumunda müdahalenin ölçülü olduğundan söz edilemez (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2014/176,
K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37,
5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38). Müdahalenin ölçülülüğü değerlendirilirken
ilgili yasal düzenlemelerle birlikte somut olayın koşulları ve başvurucunun
tutumu da gözönünde bulundurulmalıdır (Ahmet Ersoy ve diğerleri, B. No:
2014/4212, 5/4/2017, § 50).
50. Yargısal başvuruların birtakım usul kurallarına tabi
kılınması tek başına mahkemeye erişim hakkını zedelemez. Bununla birlikte
yargısal başvuru usullerinin belirli ve öngörülebilir olması gerekir Öte yandan
mahkemeler kanun yollarına başvuru için getirilen koşulları uygularken
kişilerin mahkemeye erişimlerini engelleyecek veya aşırı derecede zorlaştıracak
ölçüde şekilcilikten kaçınmalıdır (Hasan İşten, §§ 45, 46).
51. Somut olayda başvurucunun istinaf talebi esastan
reddedilmiş ve anılan karar başvurucu müdafiine tebliğ edilmiştir. Başvurucu,
ilk derece mahkemesi kararını süresinde temyiz etmiş ancak temyiz dilekçesinde
ayrıntılı dilekçesini sonra sunacağından bahisle temyiz sebeplerini açıkça
göstermemiştir.
52. Temyiz sebeplerini gösterme zorunluluğunun Yargıtayın
iş yükünün hafifletilmesi ve içtihat mahkemesi fonksiyonunu icra etmesinin
temin edilmesi amacına ulaşılması bakımından elverişli olduğu açıktır.
Özellikle bölge adliye mahkemelerinin işlerlik kazanmasıyla birlikte ülkemizde
üç dereceli yargılama sistemine geçilmiş ve Yargıtayın yalnızca hukukilik
denetimi yapması sağlanmıştır. Böylelikle Yargıtayın içtihat mahkemesi
fonksiyonu ön plana çıkmıştır.
53. Temyiz sebeplerinin gösterilmediği bir temyiz
talebinin incelenmesi maddi vaka denetimi değil hukukilik denetimi yapan bir
mahkemenin iş yükünü artırarak amacına ulaşmasını oldukça zorlaştıracaktır. Bu
açıdan temyiz talebinde bulunanlardan somut olaya ilişkin ayrıntılı temyiz
gerekçelerini belirtmeleri için usule ilişkin düzenlemeler yapılması da doğal
karşılanmalıdır. Böylece temyiz mercii esas amacı olan içtihat oluşturma
görevini hakkıyla ve zaman kaybına uğramaksızın yerine getirebilecektir.
54. Temyiz kanun yoluna başvuru için getirilen kurallar
ilgili usul kanunlarında belirli ve öngörülebilir şekilde düzenlenmiştir.
Temyize başvuru süresi ve ayrıntılı temyiz gerekçelerinin bildirilmesi için
belirlenen ek süre açıkça belirtilmiştir. Gerekçeli kararın tebliğinden sonra
başvurucuya detaylı bir dilekçe sunmasına imkân sağlandığı gözetildiğinde
müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği açıktır. Bu
kuralların başvurucunun temyiz merciinde hakkındaki mahkûmiyeti incelettirme
bakımından mahkemeye erişim hakkını engellediği veya aşırı şekilde
zorlaştırdığı da söylenemez. Bu noktada hakkında açılan davayı derece mahkemesinde
ve sonrasında istinaf mahkemesinde takip eden başvurucudan beklenen, ilgili
usul ve süre kuralları çerçevesinde temyiz başvurusunu yapmasıdır. Sonuç olarak
kamu yararı ile bireysel menfaat arasındaki denge gözetildiğinde müdahalenin
orantılı olmadığı söylenemez.
55. 5271 sayılı Kanun'un 294. maddesinde temyiz talebinde
bulunanın hükmün bozulmasını niçin istediğini temyiz başvurusunda göstermek
zorunda olduğu açıkça ifade edilmiştir. Yine kanun koyucu aynı Kanun'un 295.
maddesinde hak kayıplarının önüne geçebilmek amacıyla temyiz başvurusunda
temyiz nedenlerini göstermeyenler için yeni bir imkân daha tanıyarak öngörülen
süre ve prosedürde temyiz nedenlerini belirten ek bir dilekçe daha verip temyiz
nedenlerinin belirtmesi noktasındaki noksanlığı giderme konusunda kişilere
imkân tanımıştır (bkz. §§ 20, 21).
56. Bunun yanında davanın taraflarına gerekçeli mahkeme
kararının usulüne uygun olarak bildirilmesi ve tarafların bu gerekçeye göre
ayrıntılı itiraz nedenlerini belirterek temyiz hakkını kullanmaları kanun
yolunun etkili bir şekilde kullanılması ve bu suretle de hakkaniyete uygun
yargılamanın sağlanması açısından zorunludur.
57. Somut olayda ilk derece mahkemesinin kararı 6/6/2017
tarihinde, Bölge Adliye Mahkemesinin kararı ise 15/11/2017 tarihinde başvurucu
müdafiine tebliğ edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun hakkında verilen
kararlardan ve gerekçelerinden haberdar olmadığı söylenemez. Hakkında verilen
hükmün gerekçesi başvurucuya bildirilmiş, başvurucu da temyiz dilekçesinde
temyiz nedenlerini açıklamadığı gibi kanunda belirtilen süre içinde ek bir
dilekçe vermek suretiyle de temyiz nedenlerini bildirmemiştir.
58. Başvurucu, Yargıtayda yapılan duruşma sırasında sözlü
olarak temyiz sebeplerini ileri sürdüğünü başvuru formunda vurgulamıştır. Ancak
istinaf incelemesine ilişkin karar 15/11/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmesine rağmen başvurucu ayrıntılı temyiz sebeplerini içermeyen bir dilekçe
ile 20/11/2017 tarihinde kararı temyiz etmiştir. Yargıtayda yapılan duruşmanın
ise 28/5/2018 tarihinde gerçekleştiği nazara alındığında başvurucunun temyiz
sebeplerini bu zaman zarfında dahi temyiz merciine iletmediği, ilk temyiz
tarihinden uzunca bir süre sonra yapılan duruşmada ancak ileri sürdüğü dikkat
çekicidir. Ayrıca başvurucu, başvuru formunda bu süreçte temyiz sebeplerini
neden ileri süremediğine dair makul bir izahta bulunmamış; gecikmeyi
açıklayacak bir sebep de dile getirmemiştir.
59. Yukarıda belirtilen tespitler ışığında başvurucunun
hukukilik denetimi yapılan Yargıtay aşamasında temyiz sebeplerinin nelerden
ibaret olduğunu temyiz dilekçesinde açıkça belirtmediği, kanunun imkân tanıdığı
süre içinde ek dilekçe ile de temyiz sebeplerini belirtmediği açıktır. Anayasa
Mahkemesi mahkemeye erişim hakkı kapsamında yaptığı değerlendirmelerde usule
ilişkin uygulamanın kişinin mahkemeye erişim hakkını Anayasa’ya aykırı olarak
kısıtlayıp kısıtlamadığının gözönüne alınacağını ve yargısal başvuruların
birtakım usul kurallarına tabi kılınmasının tek başına mahkemeye erişim hakkını
zedelemeyeceğini belirtmiştir. İlgili usul kurallarında da belirtilmesine
karşın başvurucunun gerekçeli temyiz nedenlerini geçen süre zarfında Yargıtaya
sunmadığı görülmektedir. Yargıtayın bu koşullar altında başvurucunun temyiz
istemini reddetmesinin mahkemeye erişim hakkını engelleyecek veya aşırı
derecede zorlaştıracak ölçüde şekilci olduğu söylenemez. Bu itibarla temyiz
isteğinin reddine karar verilmesinin öngörülebilirlik sınırları içinde olduğu
ve söz konusu temyiz isteğinin reddedilmesinin başvurucuya aşırı bir külfet
yüklemediği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim
hakkının korunması ile kamunun yararı arasında olması gereken adil denge bozulmadığından
ve mahkemeye erişim hakkına ölçüsüz bir müdahale olmadığından mahkemeye erişim
hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun
yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 28/1/2021 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.