TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HATİCE SEMA TANYOLAÇ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/26431)
Karar Tarihi: 11/5/2022
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Kenan YAŞAR
Raportör
Mahmut ALTIN
Başvurucu
Hatice Sema TANYOLAÇ
Vekili
Av. Uğur CEBECİ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tapulu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalması nedeniyle açılan tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/8/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuru Konusu Olayın Arka Planı
8. Başvurucu, kendisine mirasen intikal eden Balıkesir'in Gömeç ilçesine bağlı Helvalık mevkiinde bulunan 4240 parsel sayılı 10.440 m² yüz ölçümlü tarla vasıflı taşınmazın 11/32 oranında hissedarıdır.
9. Başvuru konusu taşınmaz 7/4/1977 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanan kıyı kenar çizgisi içinde kalmıştır. Kıyı kenar çizgisi tespitine ilişkin işlemin iptali talebiyle açılan dava reddedilmiş ve kıyı kenar çizgisi 30/11/1983 tarihinde kesinleşmiştir. Başvurucu böylece başvuru konusu taşınmazın 5.661,24 m²lik kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürmüştür.
B. Başvuru Konusu Dava Süreci
10. Başvurucu 27/8/2015 tarihinde Gömeç Kaymakamlığına (İdare) başvurarak mülkiyet hakkını kısıtlayan düzenlemenin iptalini, aksi hâlde kamulaştırma bedelinin veya emsal bir taşınmazla takas yapılmasını talep etmiştir.
11. İdarenin cevap vermemesi üzerine başvurucu 25/12/2015 tarihinde Balıkesir İdare Mahkemesinde (Mahkeme) kıyı kenar çizgisinde kalan taşınmazına yapılan hukuki el atma nedeniyle tazminat davası açmıştır.
12. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda taşınmazın kıyı kenar çizgisinde kalan kısmının dava tarihi itibarıyla değerinin 849.231 TL, başvurucunun hissesinin değerinin ise 291.920 TL olduğu tespit edilmiştir.
13. Mahkemece 15/12/2017 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiş ve taleple bağlı kalınarak 100.000 TL tazminata hükmedilmiştir. Mahkeme gerekçesinde, genel hükümler doğrultusunda uyuşmazlık konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmının devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunun belirlenmesiyle tapu kayıtlarının iptali ve uygun bir tazminat verilmesi hâlinde başvurucunun mağduriyetinin giderilebileceği açık olmakla birlikte idarece girişimde bulunulmayarak mülkiyet hakkının ihlal edildiği belirtilmiştir.
14. İdarenin istinaf talebi üzerine İzmir Bölge İdare Mahkemesi 3. İdare Dava Dairesince (Daire) 22/6/2018 tarihinde ilk derece mahkemesinin kabul kararı kaldırılarak kesin olarak davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, taşınmazın tapu kaydının iptal edilmediği, taşınmazlar üzerindeki kısıtlılık hâlinin Anayasa ile 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu'ndan kaynaklandığı ve hukuki el atma koşullarının oluşmadığı belirtilmiştir.
15. Nihai karar, başvurucu vekiline 13/7/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 13/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Abdullah Tantaş ve diğerleri [GK], B. No: 2018/2739, 15/12/2021, §§ 19-36.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Anayasa Mahkemesinin 11/5/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, kıyı kenar çizgisi içinde kalmasından dolayı kullanamadığı tapulu taşınmazının kamulaştırılmadığı gibi zararının da karşılanmadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca ilk derece mahkemesinin lehine nispi vekâlet ücretine hükmetmesi gerekirken maktu vekâlet ücretine hükmetmesinin hukuka aykırı olduğuna işaret etmiştir. Başvurucu bununla birlikte gerekçe belirtmeden adil yargılanma hakkıyla hukuk devleti, silahların eşitliği ve hukuki belirlilik ilkelerinin de ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
20. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
21. Anayasa'nın "Kıyıların korunması" kenar başlıklı 43. maddesi şöyledir:
"Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.
Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.
Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartları kanunla düzenlenir."
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, mülkiyet hakkı dışında adil yargılanma hakkıyla hukuk devleti, silahların eşitliği ve hukuki belirlilik ilkelerinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun asıl şikâyetinin kıyı kenar çizgisi sebebiyle hissedarı olduğu taşınmazdan dilediği gibi yararlanamadığına, söz konusu taşınmazı kullanamadığına ve ondan tasarruf edemediğine yönelik olduğu anlaşıldığından başvuru, mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir. Başvurucunun vekâlet ücretine dair şikâyetlerinin ise Dairece kaldırılan Mahkeme kararına ilişkin olduğu anlaşıldığından değerlendirmeye konu edilmemiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
24. Başvurucunun şikâyetleri ile aynı içerikteki bir başvuru daha önce Anayasa Mahkemesince incelenmiş ve karara bağlanmıştır (Abdullah Tantaş ve diğerleri, §§ 43-67).
25. Anayasa Mahkemesi; öncelikle kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan taşınmazların tapuda başvurucular adına tescilli olduğu tespitinden hareketle tapuda kayıtlı olan taşınmazların Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk teşkil ettiğini kabul etmiştir. Somut olayda başvurucular adına kayıtlı taşınmazların bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kalması nedeniyle talep edilmesine rağmen tapu kayıtları iptal edilmemiş ve taşınmazlar şeklî olarak tapuda başvurucular adına kayıtlı kalmıştır. Bununla birlikte kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olması, özel mülkiyete konu olamaması ve şeklen sahip olunan tapu senedinin herhangi bir hukuki değeri bulunmadığından kıyı kenar çizgisi tespitinin 30/11/1983 tarihinde kesinleşmesiyle başvurucular fiilî olarak mülkten yoksun kalmıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine göre başvuruya konu müdahalenin mülkten yoksun bırakmaya ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir. Diğer yandan kararda 3621 sayılı Kanun'un kıyıların ortak kullanımını düzenlemek, yararlanmaya ilişkin karar ve önlemleri almak amacıyla çıkarıldığı belirtilmiş ve Kanun'un amacı çerçevesinde kıyı kenar çizgisindeki taşınmazların kamu hizmetine tahsis edildiği değerlendirildiğinde müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu da kabul edilmiştir (Abdullah Tantaş ve diğerleri, §§ 44-52).
26. Anayasa Mahkemesi anılan kararında kamu makamlarının yaptıkları bir hatayı düzeltirken makul sürede, uygun yöntemle ve tutarlı bir biçimde hareket etmeleri, bütün külfeti başvuruculara yükletmemeleri gerektiğine, tapuların iptali ile ilgili olarak ise iyi yönetim ilkesinin kamu makamlarına tazminat ödeme yükümlülüğü getirdiğine vurgu yapmıştır. Anayasa Mahkemesi konuya ilişkin ihlal ve tazminat hükümleri içeren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Yargıtay kararlarına atıf yapmış ve bu kararların varlığına rağmen başvuru konusu olayda başvuruculara ait taşınmazların 7/4/1977 tarihinde onaylanıp 30/11/1983 tarihinde kesinleşen kıyı kenar çizgisi içinde kalmasına rağmen bugüne kadar başvuruculara herhangi bir tazminat ödenmediği tespitinde bulunmuştur. Mahkemeye göre taşınmazlar üzerinde kısıtlılığın devam ettiği bu süre zarfında tapu kayıtları şeklen iptal edilmemiş ise de başvurucuların mülkiyet hakkından dilediği gibi yararlanabilmeleri, mülkiyetini kullanabilmeleri veya ondan tasarruf edebilmeleri de mümkün olamamıştır (Abdullah Tantaş ve diğerleri, §§ 61, 62).
27. İdarenin pasif davranarak tapuların iptaline yönelik girişimde bulunmaması ve bu fiilî duruma göre de başvurucuların mülkiyet haklarını kullanamamaları nedeniyle başvurucularca açılan tam yargı davalarının hukuki el atma koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle reddedildiği tespitinden hareketle Anayasa Mahkemesi, müdahalenin niteliği ve sonucu dikkate alınarak tapudaki şeklî kaydın tazminat istemine engel teşkil etmemesi gerekirken Dairece tazminat davası açılmasının tapunun iptali şartına bağlanmasının başvurucuların tazminat hakkının objektif hukuk kuralları yerine idarenin sübjektif iradesine terk edildiği anlamına geldiğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesine göre, taşınmazların fiilî olarak kamu hizmetinde kullanılmadığı da nazara alındığında başvurucuların kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminat davası açma imkânı da bulunmamaktadır (Abdullah Tantaş ve diğerleri, §§ 63-65).
28. Anayasa Mahkemesi sonuç olarak kıyı kenar çizgisi tespit işleminin onaylanmasından itibaren bireysel başvuru tarihi itibarıyla yaklaşık 41 yıl geçmesine rağmen kıyı kenar çizgisi içinde kalan taşınmazların tapusu iptal edilmese dahi tapudaki şeklî kaydın tazminat istemine engel teşkil etmemesi gerekirken taşınmazlar üzerinde fiilî ve hukuki tasarrufta bulunulmasını imkânsız derecede zorlaştıran fiilî durum dikkate alınmadan tazminat davası açılmasının tapunun iptali şartına bağlanmasının başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği kanaatine ulaşmıştır. Dolayısıyla bu gerekçelerle mülkiyet hakkının edildiğine karar vermiştir (Abdullah Tantaş ve diğerleri, §§ 66, 67).
29. Aynı şikâyeti içeren somut başvuruda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmayıp mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu ve Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
30. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
32. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi ile maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
33. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK] B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
34. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
35. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
36. Somut olayda başvurucuya ait taşınmaz kıyı kenar çizgisi tespiti işlemiyle kıyıda kalmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin eyleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte derece mahkemeleri de ihlali giderememiştir. Bu açıdan ihlal aynı zamanda mahkeme kararlarından da kaynaklanmaktadır.
37. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Balıkesir İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
38. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
39. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Balıkesir İdare Mahkemesine (E.2015/2190, K.2017/2805) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuya Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/5/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.