TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YASİN GÜNGÖR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/26782)
|
|
Karar Tarihi: 5/10/2022
|
R.G. Tarih ve Sayı: 20/12/2022 - 32049
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
Raportör
|
:
|
Volkan ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Yasin GÜNGÖR
|
Vekili
|
:
|
Av. Yunus MURATAKAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda kamu görevlilerinin
darp, tehdit ve hakaretine maruz kalma nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 9/8/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin
23/1/2014 tarihli hükmü uyarınca, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
6 yıl 3 ay hapis cezası ile tecziye edilmiştir. Başvurucu anılan cezanın infazı
için hükümlü sıfatıyla Elâzığ 2 No.lu Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz
Kurumunda (Kurum) bulunduğu dönemde Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazdığı
4/5/2018 tarihli dilekçeyle Kurum personelinin şiddet uyguladığını ileri
sürmüştür. Başvurucu, dilekçesinde özetle 2/5/2018 günü saat 19.00 sıralarında
koridordan ses gelmesi üzerine bulunduğu odanın kapısına yanaştığını, görevli
memurların saldırısı sırasında çıkan sesleri işittiğini, acil butonuna
bastığını, gözlem penceresinden kendisine bakan ve hakaret eden memurlara
durumu öğrenmek istediğini söylediğini, akabinde tek başına kalmakta olduğu
odasının kapısının açıldığını ve odasına çok sayıda (ondan fazla) Kurum
personeli girdiğini ve hiçbir şey sormadan, söylemeden kendisine şiddet
uyguladığını, bilincini kaybettiğini, yere düşmesine rağmen dakikalarca şiddete
maruz kaldığını, küfredildiğini, tehditte bulunulduğunu, birçok yerinden
yaralandığını, hayati bölgelerine de darbe aldığını, Kurum bünyesinde can
güvenliğinin olmadığını, alenen işkence edildiğini belirterek Kurum personeli
hakkında suç duyurusunda bulunmuştur.
9. 9/5/2018 tarihli görüşme esnasında başvurucunun eşi,
iddiaya göre başvurucunun yüzündeki darbe izlerinden durumu fark etmiş ve
sadece kendi imzasını taşıyan -başvurucunun 4/5/2018 tarihli dilekçesiyle koşut
ifadeler içeren- 10/5/2018 tarihli belgeyi düzenlemiştir.
10. Elâzığ Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından konuyla
ilgili olarak soruşturma başlatılmıştır.
11. Elâzığ Eğitim ve Araştırma Hastanesi Adli Tabiplik
Birimi tarafından başvurucunun 2/5/2018 tarihinde saat 21.05 sıralarında
yapılan muayenesi sonucu düzenlenen genel adli muayene formunun lezyon
bulguları kısmında; sağ frontalde (baş ön kısım) 2x2 cm hiperemi
(dokunun normalden fazla kanlanması) ve ekimoz (travmaya bağlı olarak
kılcal damar hasarı ile kanın cilt altına sızması), sağ orbita lateralde
(gözü çevreleyen yapı) 2x3 cm'lik ekimoz, alında 2x1 cm'lik hiperemi, sol el 5.
parmak üst yüzeyde 0,5 cm'lik üç dermal abrazyon (sıyrık), sağ pazu
kemiği kısmının arka tarafında 3x5 cm'lik hiperemi, sağ ön kolun fleksör
(içe bükülmeyi sağlayan kaslar) kısmında 3x5 cm'lik hiperemi, sağ kulak
arkasında 1x0,5 cm'lik yumuşak doku ödemi, sağ diz ön tarafta 3x5 cm'lik
hiperemi, sağ ayak bileğinin iç tarafında 0,5x1 cm'lik hiperemi, sol dirseğin
ön tarafında 1x1 cm'lik hiperemi, sol pazu kemiğinin ön kısmında 3x4 cm'lik
hiperemi bulunduğu tespit edilmiştir. Ayrıca formda beyin tomografisinin normal
olduğu belirtilen başvurucunun solunumunun, genel durumunun ve bilincinin iyi
olduğu ifade edilmiştir. Sonuç olarak formda, başvurucuda tespit edilen
bulguların başvurucunun yaşamını tehlikeye sokmadığı ve basit tıbbi müdahale
ile giderilebilecek nitelikte olduğunun tespit edildiği ifade edilmiştir.
Anılan sağlık kurumu bünyesinde, olaya dâhil olan beş Kurum personelinin de
aynı tarihte ve saatte muayenesi yapılmış; beş personelin özetle el ve
parmaklarında sıyrık, özellikle boyun kısmında kanlanma, ayrıca bir personelin
de sol göz kapağında sıyrık tespit edilmiştir.
12. Kurumun 2. müdürü, olaya karışan yedi personelin
ifadesini almıştır. İfadelerin birbiriyle örtüştüğü gözlemlenmiştir. Buna göre
ifadelerde özetle 2/5/2018 tarihinde sayım için mahpus R.T.nin odasına
girildiğinde R.T.nin hareket ve tavırlarıyla Kurum personeline zorluk
çıkardığı, tehditler savurarak hakaret ettiği, bağırarak komşu odalardaki
hükümlüleri galeyana getirmeye çalıştığı, slogan atmalarını teşvik ettiği, ülke
ve devlet makamları aleyhine aşağılayıcı ifadeler kullandığı, hakarette
bulunduğu, küfrettiği, bunun üzerine R.T.nin tedbir amacıyla gözlem altına
alınmak istendiği, R.T.nin buna direndiği, bu sırada işkence yapıldığı
düşüncesiyle başvurucu ve diğer bir mahpus Y.A.nın odalarında gürültü çıkardığı
ve slogan attığı, bu mahpuslara işkence yapılmadığı, R.T.nin tedbir amacıyla
gözlem altına alınacağı anlatılmasına karşın mahpusların eylemlerine devam
ettiği, akabinde Kurumun asayiş ve güvenliğinin sağlanması, diğer mahpusların
da etkilenmemesi adına diğer iki hükümlünün de gözlem altına alınmasına karar
verildiği, başvurucunun odasına girildiğinde zarar verecek şekilde yüzüstü
kendisini yere attığı, kafasını ve vücudunu odanın çeşitli yerlerine vurduğu
hatta Kurum personeline tekme savurduğu, personelin boğazını sıktığı,
başvurucuya sadece gözlem altına alınması için temas edildiği, mahpusların
kamera kaydı alınan kısımlarda bilerek aksadığı, gözlem odasında kendi
aralarında "Yapmamız gerekeni biliyoruz, acı çekiyor görüntüsü verelim,
mutlaka doktor raporu alalım." şeklinde konuştukları, söz ve
eylemlerinin tahrik etmeye, Kurumun asayişini bozmaya yönelik olduğu
belirtilmiştir.
13. Başsavcılık, güvenlik kamerası kayıtları üzerinde
bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Çözümleyici bilirkişi tarafından düzenlenen
3/6/2018 tarihli bilirkişi raporunda, görüntülerin incelenmesi neticesinde
infaz koruma memurları arasında koğuşundan çıkarılan başvurucunun koridordan
geçirilerek müşahede odasına götürüldüğünün, bu sırada başvurucunun birkaç kere
kendisini yere attığının, yürümek istemeyip direndiğinin, infaz koruma
memurlarının başvurucuya yönelik bir fiziksel müdahalesinin bulunmadığının
gözlemlendiği ifade edilmiştir. Ayrıca raporda kameralarda ses kayıt özelliği
bulunmadığı için konuşmaların tespit edilemediği belirtilmiştir.
14. Başvurucu; diğer iki mahpusla birlikte haklarında yürütülen
disiplin sürecinde alınan ifadesinde neden fiziki müdahaleye maruz kaldığını
hâlen anlamadığını, slogan attığını ancak bunun siyasi bir duruş olduğunu,
attığı sloganın "Kahrolsun işkence." şeklinde olduğunu,
sürekli sözlü ve fiziki müdahaleye maruz kaldığını, can güvenliğinin olmadığını
ifade belirtmiştir.
15. Başsavcılık 6/6/2018 tarihinde, başvurucunun
iddialarının soyut olması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar
vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
01/06/2018 tarihli bilirkişi raporunda
hükümlünün infaz koruma
memurlarıarasındakoğuşundançıkarılarakkoridordangeçirilerekmüşahadeodasına
götürüldüğü, bu sırada hükümlünün birkaç yerde kendini yere attığı, yürümek
istemediği, direndiği tespit edildiği, mevcut görüntülerde infaz koruma
memurlarınca hükümlüye yönelik darp, cebir ve fiziksel şiddet eylemlerinin
olmadığı anlaşılmakla;
Şikayetçinin başvurusu üzerine girişilen
tahkikat sonucunda, toplanan delil, bilgi ve belgelerden müştekinin soyut
iddiası dışında delil elde edilemediğinden;
Elazığ 2 Nolu yüksek güvenlikli Ceza
İnfaz Kurumu görevlileri hakkında yüklenen suçtan KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER
OLMADIĞINA..."
16. Başvurucunun itirazı Elâzığ 2. Sulh Ceza Hâkimliği
tarafından 2/10/2018 tarihinde reddedilmiştir.
17. Başvurucu ayrıca 4/5/2018 tarihli dilekçesinde yer
alan iddialara koşut iddialarla 14/5/2018 tarihinde Başsavcılık nezdinde suç
duyurusunda bulunmuş ise de Başsavcılık, mükerrer kayıt olduğu, aynı konuya
ilişkin kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, yeni bir delil ileri
sürülmediği gerekçesiyle 6/6/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar
vermiş; karara yönelik itiraz Elâzığ 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 2/7/2018
tarihinde reddedilmiştir.
18. Başvurucu 9/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
19. Ayrıca başvurucunun Bakanlık görüşüne karşı beyanında
sunduğu belgelerden anlaşıldığı kadarıyla başvurucu görevi yaptırmamak için
direnme ve hakaret suçları isnadıyla yapılan ve Kurum personelinin müşteki
konumunda olduğu ceza yargılamasında olaya karışan diğer iki mahpusla birlikte
beraat etmiştir. Elâzığ 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 28/2/2019 tarihli beraat
kararının gerekçesinde "mahkeme heyeti tarafından izlenen kamera
kayıtlarından başvurucunun koğuştan alınıp götürülmesi esnasında memurlara
karşı direnme göstermediğinin anlaşıldığı, kameralar ses kaydı yapmadığı için
başvurucunun görevlilere sövmediği yönündeki beyanının aksinin kanıtlanamadığı
ayrıca başvurucunun koğuş içinde slogan atıp atmadığı veya kapıyı tekmeleyip
tekmelediği anlaşılamamakta ise de slogan ve tekmeleme eyleminin varlığı kabul
edilse dahi bunların suç teşkil etmediği" ifade edilmiştir. Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan incelemede söz konusu hükme
yönelik itiraz/temyiz başvurusu tespit edilememiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
20. İlgili hukuk için bkz. Ergin Doğru, B. No:
2018/18520, 10/2/2021, §§ 24-28.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Anayasa Mahkemesinin 5/10/2022 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi
22. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucuların adli yardım taleplerinin kabulüne karar
verilmesi gerekir.
B. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
23. Başvurucu; hiçbir gerekçe olmadan Kurum personeli
tarafından kendisine fiziksel güç uygulandığını, olaya ilişkin ceza
soruşturmasının objektif olmadığını, olayın tüm koşullarıyla aydınlatılmadığını
belirterek adil yargılanma hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
24. Bakanlık görüşünde öncelikle somut sürece dair
ayrıntılı açıklamalar yapılmış, yerleşik içtihatlara yer verilmiştir. Görüşte
devamla Başsavcılık makamının değerlendirmesinden ayrılmayı gerektiren bir
durum olmadığı, olayı aydınlatmak adına tüm delillerin toplandığı,
soruşturmanın eksiksiz tamamlandığı ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık
görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
C. Değerlendirme
25. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz.”
26. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, ...
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.”
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden yakınmış ise de
esas olarak Kurum personeli tarafından gerçekleştirildiğini ileri sürdüğü
fiziksel müdahaleden ve müdahaleye ilişkin soruşturma sürecinden şikâyet ettiği
için inceleme bir bütün olarak işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında ele
alınmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Başvurucu, her ne kadar kötü muamele şikâyetlerine
yönelik incelemenin yapıldığı 6/6/2018 tarihli kovuşturmaya yer olmadığı
kararının kesinleşmesini beklemeden bireysel başvuruda bulunmuşsa da başvuruyu
takiben -itiraz üzerine- kovuşturmaya yer olmadığı kararının kesinleştiği
anlaşıldığından kabul edilebilirlik bakımından başvuru yollarının tüketilmesi
bağlamında bir eksikliğin bulunmadığı değerlendirilmiştir. Başvuru formu ile
eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
29. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan
maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü
fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı
hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 80).
30. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 81).
31. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın
5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması
beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle
desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğinin tespit edilebilmesi için
soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu
kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi
ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar
değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 95).
32. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık
derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın
somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin
süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık
durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç
dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun
olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 83).
33. Tutuklu ve hükümlüler ceza infaz kurumu yönetiminin
sorumluluk ve kontrolüne tabidir. Özgürlüklerinden yoksun olan bu kişilerin
kötü muameleye maruz kaldıklarını iddia etmeleri durumunda vücutlarında bir
yaralanma tespit edilmişse söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu konusunda
makul bir açıklama getirme yükümlülüğü devlete aittir. Özellikle iddiaların
doktor raporlarıyla desteklendiği hâllerde kötü muamele yasağının ihlali
bakımından açık sorunlar ortaya çıkabilir (Serdar Avci, B. No:
2015/19474, 9/1/2020, § 56; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No:
2013/8137, 20/4/2016, § 95; S.D. B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§
89-91).
34. Anayasa'nın 17. maddesi ceza infaz kurumunda
güvenliği sağlamak, düzeni korumak ve suç işlenmesini önlemek için güç
kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak bu kapsamda sınırları belli bazı
durumlarda, mevzuata uygun olarak ve sadece kaçınılmaz hâllerde aşırı olmaması
koşuluyla güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü
muamele olmadığı kabul edilmektedir. Ayrıca kişinin kendi davranışından veya
tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu
neviden fiiller prensip olarak kötü muamele yasağını ihlal edecektir (Ali
Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 81, 82).
35. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu
bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve
ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları
olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında
meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 110).
36. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından
hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
hâlinde -Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında-
etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma,
sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır
(Tahir Canan, § 25).
37. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz
edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı
aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri
toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği
soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir
ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı;
soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve
temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine
tabi olarak, özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması
gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
38. Yürütülecek ceza soruşturmalarının amacı, kişinin
maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde
uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç
yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan
burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin
başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma, cezalandırma
hakkı veya tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla
sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 77).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
39. Başvurucu; tek kişilik koğuşta bulunmakta iken komşu
koğuşlarda meydana gelen arbede/gürültü nedeniyle ne olduğunu anlamak için
kapıya yaklaştığını, kendi koğuşuna gelen Kurum personelinin gerekçesiz olarak
şiddet kullandığını, kendisini darbettiğini, vücudunun çeşitli bölgelerinde
yaralanmalar olduğunu, diğer odalarda bulunan iki mahpusla birlikte gözlem
altına alındığını, haksız yere kötü muameleye maruz kaldığını ileri sürmüştür.
40. Somut sürece ilişkin olarak başvuru dosyası
içeriğinde sunulan ve UYAP kayıtlarından elde edilen verilere bakıldığında
2/5/2018 tarihinde R.T. adlı mahpusun odasında sayım esnasında yaşanan
arbedenin (slogan atma vb. etkilerle) başvurucunun da kaldığı tek kişilik odaya
sirayet ettiği görülmüştür. Kamera kayıtlarına ve diğer verilere göre
başvurucunun da aralarında olduğu üç mahpus, çıkan olaylar nedeniyle ayrı bir
odaya alınmıştır. Mahpusların odasında kamera bulunmaması ve başvurucunun tek
kişilik odada kalması nedeniyle, fiziki müdahaleyi yaptığı ileri sürülen Kurum
personelini ve başvurucunun beyanı/iddiası dışında tek kişilik odada
gerçekleşen olayların (darp ve/veya kendini bilerek yere atma/zarar verme)
nasıl cereyan ettiğini belirleyici nitelikte başkaca bir kanıt/veri
bulunmamaktadır. Bununla birlikte koridordaki kameraların kaydından koridorda
mahpuslara fiziki müdahalede bulunulmadığı, mahpusların da -ceza mahkemesi
kararının gerekçesinden (bkz. § 19) görüldüğü kadarıyla- koridorda herhangi bir
taşkınlık göstermediği anlaşılmıştır. Ayrıca Elâzığ 1. Asliye Ceza Mahkemesi
Heyetinin izlediği görüntülerde başvurucunun kordiorda herhangi bir direnişinin
olmadığı tespit edilirken Başsavcılığın görüntü kayıtları üzerinde yaptırdığı
incelemede başvurucunun kendisini yere attığı yönünde çıkarımda bulunulması ve
bu suretle oluşan çelişki dikkati çekse de gerek soruşturma sürecinde
düzenlenen bilirkişi raporu gerekse Elâzığ 1. Asliye Ceza Mahkemesi kararının
gerekçesi, başvurucu ile Kurum personeli arasında koridor boyunca fiziksel bir
müdahalenin/saldırının yaşanmadığını ortaya koymaktadır.
41. "Genel İlkeler" kısmında da
vurgulandığı üzere mahpuslar, kurum yönetiminin sorumluluk ve kontrolündedir.
Kontrol altındaki bu kişilerin vücutlarında bir yaralanma tespit edilmişse ve
kötü muamele iddiaları da varsa yaralanmanın nasıl oluştuğu konusunda makul bir
açıklama getirme yükümlülüğü idari ve yargısal kurumlarıyla devlete aittir.
Yaralanmanın doktor raporuyla sabit olduğu hâller, kötü muamele yasağının ihlali
bakımından ciddisorunlar ortaya çıkarmaya muktedir durumlardır. Somut olayda
başvurucunun olayın hemen akabinde sağlık kurumunda yapılan tıbbi muayenesinde
özetle baş kısmında kanlanma, ekimoz, göz çevresinde ekimoz, el, kol ve bacak
kısımlarında kanlanma/sıyrık, sağ kulağında ödem tespit edilmiştir. Ayrıca
olaya dâhil olan beş personelin yapılan tıbbi muayenesinde el ve parmaklarda,
boyun bölgesinde sıyrık ve kanlanma tespit edilmiştir. Bu raporların aksini
kanıtlayan, yaralanma olmadığını ifade eden başkaca bir tıbbi rapor
bulunmamaktadır. Söz konusu veriler, başvurucu ile Kurum personeli arasında
fiziksel bir çatışma yaşandığı hususunda güçlü ve ikna edici unsurlardır.
42. Bu bağlamda koridor boyunca fiziksel müdahalede
bulunulmadığının açık olması ve olayın hemen akabinde başvurucunun göz çevresi
ile baş kısmı başta olmak üzere vücudunun çeşitli yerlerinde
ekimozların/kanlanmanın varlığının hekim tarafından tespit edilmesi, buna
mukabil Kurum personelinin el ve kollarında sıyrıklar tespit edilmesi dikkate
alındığında başvurucunun tek başına kalmakta olduğu koğuşta kendisini yere
atması ile açıklanamayacak olan fiziksel bir müdahalenin/arbedenin
gerçekleştiğinin kabulü gerekmektedir. Zira -göz çevresindeki ekimoz başta
olmak üzere- eldeki bilgi ve belgelerin aksi yorumda bulunmaya imkân tanımadığı
açıkça ortadadır.
43. İdari ve yargısal makamlar, söz konusu fiziksel
müdahaleye ve başvurucunun vücudunda oluşan yaralanmalara ilişkin olarak olayın
tarafı konumunda olan Kurum personelinin başvurucunun kendisini yere attığı
yönündeki soyut beyanı dışında makul bir açıklamada/değerlendirmede bulunmamış;
direndiği ileri sürülen başvurucunun fiillerini tam olarak ortaya koyamamış;
Kurum personelinin fiziksel müdahalesinin söz konusu olmadığını ifade etmiştir.
Bu perspektiften zor kullanmanın gerekliliği ve orantılılığı konusunda bir
tespitte bulunmak mümkün değildir. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi eldeki
veriler ışığında kötü muamele yasağının ihlali için aranan asgari ağırlık
eşiğinin aşıldığı kanaatine ulaşmıştır. Başvurucunun yaralanmasının niteliği ve
olayıçevreleyen koşullar dikkate alındığında eylemin insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele olarak tanımlanması mümkündür.
44. Anayasa Mahkemesi, insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaştığından, bir
başka deyişle başvurucunun Kurum personeli tarafından hukuka aykırı olarak ve
Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir iddiasının bulunduğu kanaatine ulaşıldığından yukarıda
anılan ilkeler çerçevesinde sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını
sağlamaya elverişli ve etkili resmî bir soruşturma yapılması gerekmektedir.
45. Sürece bir bütün olarak bakıldığında ilk dikkati
çeken husus, fiziksel müdahaleyi gerçekleştirdiği ileri sürülen personelin
Başsavcılık makamı tarafından ifadesinin alınmamış olmasıdır. Kurum
personelinin ifadesi, gerçekleştiği ileri sürülen kötü muamelenin meydana
geldiği Kurumun ikinci müdürü tarafından alınmıştır. Soruşturma makamlarının
bağımsızlığından bahsedilebilmesi için kamu görevlilerinine ilişkin
soruşturmaların olaya karışmış, sorumluluğu bulunma ihtimali olan kişilerden
bağımsız şekilde yürütülmesi gerekir. Başvurucunun kurum yönetimine ilişkin
olarak kötü muamelenin sistematik ve bilinçli gerçekleştirildiği yönündeki
iddiaları da gözönüne alındığında bu durum soruşturmanın ciddiyeti üzerinde
haklı bir şüphe uyandırmaktadır.
46. Diğer taraftan Elâzığ 1. Asliye Ceza Mahkemesi
Heyetinin izlediği (bkz. § 19) görüntülerde başvurucunun koridorda herhangi bir
direnişinin olmadığı tespit edilirken Başsavcılığın görüntü kayıtları üzerinde
yaptırdığı bilirkişi incelemesinde başvurucunun kendisini yere atarak direndiği
yönünde çıkarımda bulunulması suretiyle oluşan çelişki dikkate değerdir. Her ne
kadar direnme olmadığı yönünde tespitin yapıldığı ceza yargılaması, kötü
muamele iddiasına dair soruşturmanın sona ermesinden sonra karara bağlanmış ise
de aynı görüntülerin incelenmesi sonucu çelişki oluşturacak şekilde tespitte
bulunulmasının soruşturma makamlarının göstermesi gereken özen yönünden olumsuz
bir izlenim oluşturduğu kanaatine ulaşılmıştır.
47. Son olarak -maddi boyuta ilişkin değerlendirmede
üzerinde durulan- eldeki açık ve ikna edici unsurların varlığına karşın
fiziksel müdahaleye/arbedeye, başvurucunun vücudunda oluşan yaralanmalara,
direnme fiiline ilişkin makul bir açıklamada/değerlendirmede bulunulmadan
fiziksel müdahalenin hiç olmadığı gerekçesi temelinde şüpheliler hakkında
kovuşturmaya yer olmadığına kararı verilmesi etkili soruşturma yükümlülüğüne,
başka deyişle maddi gerçeğin ortaya çıkarılması gerekliliğine dair ilkelerle
bağdaşmamaktadır.
48. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve
usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Basri BAĞCI insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının maddi boyutunun ihlal edildiği görüşüne katılmamıştır.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi halinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
50. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden soruşturma
yapılmasına karar verilmesi ile 10.000 TL maddi, 100.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
51. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştirAnayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
52. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
53. Başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. İhlalin Elâzığ Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
54. Bu durumda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeni
soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden soruşturma
yapılarak Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal
kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu
sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Elâzığ
Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2018/10011) gönderilmesine karar
verilmesi gerekmektedir.
55. Öte yandan somut olayda ihlalin bütün sonuçlarıyla
ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle manevi
zararları karşılığında başvurucuya net 67.500 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
56. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucu maddi zarar ile ihlal arasındaki
illiyet konusunda herhangi belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine
karar verilmesi gerekir.
57. Kendisini vekille temsil ettiren başvurucuya 9.900 TL
vekâlet ücretinin ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının; maddi boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE Basri
BAĞCI'nın karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE
OYBİRLİĞİYLE,
D. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
soruşturma yapılmak üzere Elâzığ Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 67.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE
F. 9.900 TL vekâlet ücretinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 5/10/2022 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Başvurucu ceza infaz kurumu infaz görevlileri tarafından
odasına girilmek suretiyle kötü muameleye maruz bırakıldığını iddia ederek
yakınmada bulunmasına rağmen ilgililer hakkında yürütülen soruşturma,
kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararı ile sonuçlanmıştır.
Ceza soruşturması sürecinde başvurucunun etkili eyleme
maruz kaldığını teyit eden adli raporu düzenlendiği halde olaya karıştığı iddia
edilen infaz koruma görevlilerinin beyanları Cumhuriyet savcısı yerine kurum
ikinci müdürü tarafından alınmıştır.
Bu husus tek başına soruşturmanın etkin, bağımsız ve
tarafsız merciler eliyle yürütülmediğinin bir göstergesi olup insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamelede bulunma yasağının usul boyutunun ihlali
mahiyetindedir.
Olayın maddi boyutuna ilişkin olarak çoğunluk tarafından
ihlal sonucuna ulaşılması ise hukuki olarak bazı sakıncalar ihtiva etmektedir.
Öncelikle somut olay özelinde, yeterli bir tahkikat
işleminin yapılmadığını kabul edip ardından da maddi boyuttan ihlal kararı
verilmesi, soruşturmada olayın şüphelisi konumunda olan kişilerin bu suçu
işlediklerinin peşinen kabulü anlamına da geleceğinden bu kişilerin masumiyetleri
açısından ayrı bir sorun oluşturacaktır.
Diğer taraftan maddi boyuttan verilecek ihlal kararı
olayın başvurucu tarafından aktarılan versiyonuna üstünlük tanınması gibi bir
anlama gelecek olup, olayda karşı anlatımı destekleyen somut verilerin de göz
ardı edilmesi sonucunu doğuracaktır.
Somut olayda diğer bir mahkûmun başlattığı slogan atma
eylemine karışan başvurucuya başlangıçta bir müdahale yapıldığında tereddüt
bulunmamaktadır. Müdahale ederken oda içerisinde neler yaşandığı, ortamda
kamera bulunmaması nedeniyle, ihtilaflı olmakla birlikte başvurucunun adli tıp
raporunda tanımlanan yaralanmaları dikkate alındığında kendisine fiziksel bir
gücün uygulandığı aşikardır.
Diğer taraftan olaya karışan infaz koruma memurlarının da
yaralandığı dikkate alındığında karşılıklı bir mücadelenin varlığı ihtimali
ağırlık kazanmaktadır. Usul açısından verilecek ihlal kararını takiben tarafsız
ve bağımsız soruşturma mercilerince yapılacak bir soruşturmada müdahalenin
orantılı olup olmadığı değerlendirilecektir.
Bununla birlikte kameraların aktif olduğu koridorda
başvurucunun yürümek istemeyip kendisini yere attığı ve bu durumun birkaç kez
tekrarlandığı yönündeki bilirkişi tespiti ise olayın gerçekleşme şartlarına
ilişkin şüpheli anlatımlarının da temelden yoksun olmadığını ortaya
koymaktadır.
Bu nedenlerle maddi boyuttan ihlal verilmesini
gerektirecek verilerin tartışmalı olduğunu değerlendirdiğimizden, ihlal
kararına sadece usul ciheti itibariyle iştirak edilmiştir.