TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TURGAY DABAKOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/27010)
|
|
Karar Tarihi: 16/12/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
Başvurucu
|
:
|
Turgay DABAKOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Erkan ŞENSES
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, yargılama devam ederken kamu görevinden ihraç
edilme sebebiyle davanın konusunun kalmadığından bahisle uyuşmazlığın esasına
yönelik talebin karara bağlanmaması nedeniyle karar hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 7/9/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Siirt'te bir devlet okulunda öğretmen
olarak görev yapmaktayken bir siyasi partinin organize ettiği toplantıya
www.siirtnews.com internet sitesi adına katılarak konuşma yaptığı iddiasıyla
11/2/2016 tarihinde hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır. 13/7/2016
tarihinde sona eren soruşturma sonucunda 1/8/2016 tarihli soruşturma raporu
düzenlenmiştir.
10. Anılan raporda özetle;
i. www.siirtnews.com internet sitesinin 14/9/2014
tarihinde oluşturulduğu, söz konusu sitenin millî güvenlik ve kamu düzenine
aykırı ve suç işlenmesini teşvik edici şekilde yayın yaptığı, PKK terör örgütünün
eylemlerini meşrulaştırmaya çalıştığı, örgüt mensuplarına yönelik
operasyonlarının durdurulması ve bölge halkının organize edilerek operasyonları
protesto etmeye sağlamaya çalıştığı, güvenlik güçlerini suçlu göstermeye
çalıştığı ifade edilmiş ve başvurucunun sitenin köşe yazarlarından biri olduğu
vurgulanmıştır.
ii. Siirt HDP il teşkilatı tarafından yapılan seçim
değerlendirmesi konulu basın toplantısının Siirt Hükümet Bulvarı üzerinde
bulunan Erdef Otel'de 8/11/2015 tarihinde düzenlendiği, toplantıya ait
görüntüler incelendiğinde toplantıya katılanlar arasında HDP milletvekilleri
K.Y. ve B.K.nın konuşmacı olarak katıldıkları, toplantıya HDP Siirt il
teşkilatı yöneticilerinin yanı sıra basın mensuplarıyla birlikte başvurucunun
da katıldığı, başvurucunun toplantıda HDP lehine konuşma yaparak yorumda
bulunduğu ve toplantıya www.siirtnews.com internet sitesi adına katıldığını
ifade ettiği belirtilmiştir.
11. Bu tespitlerden hareketle başvurucunun hareketlerinin
14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinde
düzenlenen "Görevin yerine getirilmesinde dil, ırk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı yapmak, kişilerin yarar veya
zararını hedef tutan davranışlarda bulunmak" ile "Herhangi bir
siyasi parti yararına veya zararına fiilen faaliyette bulunmak." kapsamında
olması nedeniyle başvurucunun disiplin hukuku yönünden bir yıl kademe
ilerlemesinin durdurulması cezası ile tecziye edilmesi gerektiği teklifinde
bulunulmuştur.
12. Siirt Millî Eğitim Müdürlüğünün 19/8/2016 tarihli
yazısıyla başvurucu 7 gün içerisinde savunmasını vermek üzere davet edilmiş ve
daha sonra başvurucu hakkında Siirt Millî Eğitim Müdürlüğünün 23/1/2017 tarihli
işlemiyle bir yıl süreyle kademe ilerlemesinin durdurulması cezasına karşı
yapmış olduğu itirazın reddedildiğine dair işlem tesis edilmiştir.
13. Başvurucu tarafından 23/1/2017 tarihli işlemin iptali
istemiyle 3/2/2017 tarihinde dava açılmıştır. Dava dilekçesinde özetle
hakkındaki iddialar kendisine gösterilmediği, sadece 23/01/2017 tarihli yazıyla
cezalandırıldığının tebliğ edildiği, suçlamanın neye ilişkin olduğunu
öğrenemediği için savunma hakkını kullanamadığı gibi kendisine Disiplin
Kurulunda sözlü savunma imkânı sağlanmadan disiplin cezası verildiği için
hukuka aykırı bir işlem tesis edildiği belirtilmiştir.
14. Davalı idarenin 14/3/2017 tarihli savunma
dilekçesinde özetle başvurucu hakkında düzenlenen soruşturma raporunda tespit
edilen hususlar doğrultusunda disiplin cezasının verildiği, savunması alınarak
ceza tesis edilmesi nedeniyle işlemin hukuka uygun olduğu ileri sürülmüştür.
15. Siirt İdare Mahkemesi 23/11/2017 tarihli kararıyla
konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığında dair karar
vermiştir. Kararda; başvurucunun 29/10/2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî
Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 675 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) “Kamu
Personeline İlişkin Tedbirler” başlıklı 1. maddesinin birinci fıkrası
uyarınca Ekli (1) sayılı listenin Millî Eğitim Bakanlığına ilişkin kısmının
1929. sırasında ismi yer almak suretiyle başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın
kamu görevinden çıkarıldığı belirtilmiş, bu sebeple de davanın konusuz kaldığı
ve esasının incelenmesine olanak bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
16. Başvurucunun istinaf başvurusu üzerine Gaziantep
Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin 13/6/2018 tarihli kararıyla
mahkeme kararı kesin olarak onanmıştır.
17. Nihai karar başvurucuya 27/8/2018 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 7/9/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Kanun
19. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 2. maddesinin (a) bendi şöyledir:
" İdarî işlemler hakkında yetki,
şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından
dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal
davaları"
20. 2577 sayılı Kanun'un "Dilekçeler üzerine ilk
inceleme" kenar başlıklı 14. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"Dilekçeler,
...
c) Ehliyet,
...
yönlerinden sırasıyla incelenir."
21. 2577 sayılı Kanun'un "İlk inceleme üzerine
verilecek kararlar" kenar başlıklı 15. maddesinin birinci fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Danıştay veya idare ve vergi
mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna
aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;
...
b) 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı
hallerde davanın reddine,
...
Karar verilir."
22. 1/2/2018 tarih ve 7075 sayılı Olağanüstü Hal
İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un “Komisyonun oluşumu” kenar
başlıklı 1. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Anayasanın 120 nci maddesi
kapsamında ilan edilen ve 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Kararıyla onaylanan olağanüstü hal kapsamında, terör örgütlerine veya
Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti,
aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle başka bir idari
işlem tesis edilmeksizin doğrudan kanun hükmünde kararname hükümleri ile tesis
edilen işlemlere ilişkin başvuruları değerlendirmek ve karara bağlamak üzere
Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kurulmuştur."
23. 7075 sayılı Kanun'un “Komisyonunun görevleri”
kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Komisyon, olağanüstü hal
kapsamında doğrudan kanun hükmünde kararnameler ile tesis edilen aşağıdaki
işlemler hakkındaki başvuruları değerlendirip karar verir.
a) Kamu görevinden, meslekten veya görev
yapılan teşkilattan çıkarma ya da
ilişiğin kesilmesi.
..."
24. 7075 sayılı Kanun'un "Yargı denetimi" kenar
başlıklı 11. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Komisyon
kararlarına karşı Hâkimler ve Savcılar Kurulunca belirlenecek Ankara idare
mahkemelerinde ilgilinin en son görev yaptığı kurum veya kuruluş aleyhine iptal
davası açılabilir. Bu davalarda ayrıca Cumhurbaşkanlığına ve Komisyona husumet
yöneltilemez."
2. Danıştay
İçtihadı
25. Danıştay İkinci Dairesinin 3/11/2008 tarihli ve
E.2008/3586, K.2008/4247 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava, davacı tarafından ... Lisesi
Müdürü olarak görev yaptığı dönemde hakkında 70 puanla orta düzeyde düzenlenen
2006 yılı sicil raporunun iptali istemiyle açılmıştır.
İstanbul 5. İdare Mahkemesince davacının yargılama devam ederken
emekliye ayrıldığı, sicil raporunun iptalini isteme konusunda güncel bir
menfaat ilişkisinin kalmadığı gerekçesiyle ... davanın ehliyet yönünden reddine
karar verilmiştir.
...
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 2. maddesinin 1/a bendinde iptal davaları, 'idari işlemler hakkında
yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı
olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından
açılan' davalar olarak tanımlanmaktadır.
Maddede öngörülen menfaat ihlali koşulu,
bu tür davaların kabulü ve dinlenilebilmesi için aranılan koşullardan biridir.
Gerek doktrin gerekse yargısal içtihatlarda bu şart, subjektif ehliyet şartı
olarak kabul edilmekte, ancak ne tür bir menfaat ihlalinin gerçek ve tüzel
kişilere iptal davasını açma hakkı sağladığını gösterecek kesin bir ölçü ortaya
konulamamakta ve bu ilişki kural olarak iptal davasına konu olan kararın
niteliğine göre saptanmaktadır.
Genelde kişisel, meşru ve güncel bir
menfaatin varlığı ve bunların ihlali, menfaat ilişkisinin kurulmasında yeterli
sayılmakta ve bu husus davanın niteliğine ve özelliğine göre idari yargı
mercilerince belirlenmekte, davacının idari işlemle ciddi ve makul, maddi ve
manevi bir ilişkisinin bulunduğunun anlaşılması, dava açma ehliyetinin varlığı
için yeterli sayılmaktadır.
...
Bu durumda, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu'nun emeklilerin yeniden kamu hizmetine alınmasını düzenleyen 93. maddesi
ve Devlet memurlarından 6 yıllık sicil notu ortalaması 90 ve daha yukarı
olanların aylık derecelerinin yükseltilmesinde dikkate alınmak üzere bir kademe
ilerlemesi uygulanacağını hüküm altına alan 64. maddesi uyarınca davacı
hakkında düzenlenen sicil raporu ve sicil notunun önem kazandığı ve davacının
menfaatini doğrudan ilgilendirdiği gibi, sicil amirlerince olumsuz düşüncelerle
orta düzeyde düzenlenen uyuşmazlık konusu sicil raporu ile davacı arasında
manevi ilişkinin de devam etmesi karşısında, uyuşmazlığın esası incelenerek
hüküm kurulması gerekirken, davacının güncel bir menfaat ilişkisinin kalmadığı
gerekçesiyle davanın
[reddi] yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, kararın bozulmasına..."
26. Danıştay Beşinci Dairesinin 15/12/2014 tarihli ve
E.2012/2143, K.2014/9343 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava,koruma ve güvenlik görevlisi
olarak görev yapmakta iken tutukluluk hali nedeniyle görevden uzaklaştırılan
davacının, memuriyet görevine başlatılması ve 1/3 oranında kesilen maaşının
ödenmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin 05.01.2010 tarihli
işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
İstanbul 8. İdare Mahkemesince ...
davacının,03.02.2010 tarihinde hizmetli kadrosunda göreve başlatıldığı,
16.04.2010 tarihinde de malulen emekli olduğu anlaşılmakla, memuriyet görevine
dönmek istemiyle yaptığı başvurunun reddinden kaynaklanan uyuşmazlık yönünden davanın
konusunun kalmadığı; ... davacının memuriyet görevine başlatılmamasına ilişkin
kısmı yönünden davanın konusunun kalmaması nedeniyle uyuşmazlığın bu kısmı
hakkında karar verilmesine yer olmadığına, maaşından yapılan kesintilerin
ödenmesi talebinin reddine dair kısmı yönünden de davanın reddine karar
verilmiştir.
...
İptal davalarında, idari işlemlerin
kuruldukları tarih itibariyle yargısal denetime tabi tutulmaları gerektiği
kuşkusuzdur. İdare Hukukunun genel ilkelerine göre iptal davası açılabilmesi için,
davacı ile dava konusu işlem arasında menfaat ilişkisinin varlığı yeterli olup,
ayrıca bu işlemle menfaat ilişkisinin davanın sonuçlanmasına kadar devam etmesi
aranmamaktadır.
Davacının idari işlemle ilişkisinin
davanın sonuçlanmasına kadar devam etmesini zorunlu tutmak, iptal davalarını
sadece davacılar yönünden ortaya koyduğu sonuçlarla değerlendirmek ve bu
davaların amacını ihmal etmek anlamını taşır. Bunun sonucu olarak, dava
görülmeden önce alınacak yeni idari kararlarla davacının iptali istenilen
işlemle ilişkisini kesmek ve böylece hukuka aykırılığı ileri sürülen işlemi
yargısal denetim dışında bırakmak yolu açılmış olur.
Bu durumda, yargısal denetimden amaç
'hukuka uygunluk' denetimi olduğuna, yargısal denetim işlemin kurulduğu tarih
itibariyle gerçekleştiğine ve yeni işlem tesis edilene kadar hukuki sonuç
doğurduğuna göre, Mahkemece dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun
denetlenerek bir karar verilmesi gerekmekte iken dava konusu işlemden sonra
kurulan 16.04.2010 günlü bir başka işlem ile davacının malulen emekli edildiği
ve davanın konusuz kaldığından bahisle karar verilmesine yer olmadığına ilişkin
olarak verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.
...
Açıklanan nedenlerle, kararın bozulmasına..."
27. Danıştay Onikinci Dairesinin 28/10/2015 tarihli ve
E.2015/1273, K.2015/5657 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava;... İl Özel İdaresi'nde
genel sekreter olarak görev yapmakta iken 12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak
olan ... milletvekili genel seçimlerine katılmak için ... tarihinde istifa
ederek görevinden ayrılan davacının, seçimler sonucunda eski görevine atanmak
istemiyle yaptığı başvurusu üzerine İl Özel İdaresinde uzman kadrosuna
atanmasına ilişkin [işlemin] iptali istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince, ... davacının,
seçimler sonucunda tekrar görevine dönebilmek amacıyla yapmış olduğu başvurusu
neticesinde genel sekreterlik kadrosunun dolu olması nedeniyle İl Özel
İdaresinde 1. dereceli uzman kadrosuna atanmasına ilişkin dava konusu
işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir.
...
Davalı idarece her ne kadar davacının
... tarihinde emeklilik isteminde bulunduğu ve bu isteği üzerine emekliye
ayrıldığı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının ... tarihli yazısından anlaşıldığından,
iş bu davanın davacı yönünden hukuki bir yararının bulunmadığı gibi, davanın
konusuz kaldığı ileri sürülmüş ise de; iptal davası açılabilmesi için davacının
dava konusu işlem nedeniyle menfaatinin ihlal edilmiş olması yeterli olup, bu
işlemle menfaat ilişkisini dava sonuna kadar sürdürmesi gerekmediğinden, davalı
idarenin davacı emekli olduğundan davanın konusuz kaldığı yolundaki iddiasına
da itibar edilmemiştir.
... davacının, görevine dönme talebinde
bulunduğu tarihte durumuna uygun eşdeğer görevlerin bulunup bulunmadığı
hususunda gerekli ve yeterli inceleme yapılarak bir karar verilmesi gerekirken
... davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
bulunmamaktadır."
28. Danıştay Beşinci Dairesinin 19/12/2018 tarihli ve
E.2018/3781, K.2018/18569 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... Kanun Hükmünde Kararnamelerin eki listesinde isimlerine yer
verilmek suretiyle başka bir işleme gerek kalmaksızın doğrudan kamu görevinden
çıkartılan personelin açmış olduğu davalarda idare mahkemelerince, genellikle
anılan Kanun Hükmünde Kararnamelerde söz konusu kamu görevinden çıkarılma
konusunda idareye herhangi bir değerlendirme yapma ya da başka yönde işlem
kurma yetki ve görevi verilmediği, kanun niteliğini taşıyan hukuki bir düzenleme
ile kamu görevinden çıkarılma işlemi gerçekleştirildiği, dolayısıyla davalı
idarece tesis edilmiş, idari davaya konu olabilecek bir idari işlemin
bulunmadığı ve davanın esasının incelenmesine hukuken olanak bulunmadığı
gerekçesiyle 'davaların incelenmeksizin reddi yönünde' kararlar verilmiştir.
Buna karşın, Kanun Hükmünde Kararnamelerde belirlenen usul ve esaslara göre
personelin kendi kurumunda oluşturulan kurullar tarafından tesis edilen kamu
görevinden çıkartılmaya ilişkin işlemlere karşı açılan davalarda, idare
mahkemelerince uyuşmazlığın esasının incelenmesine devam edilmiştir.
Bu arada, personelin kendi kurumunda
oluşturulan kurul tarafından tesis edilen kamu görevinden çıkartılmaya ilişkin
işlemlere karşı açılan davaların incelemesi devam ederken, aynı personelin bu
kez Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair
Kanun Hükmünde Kararnamelerin eki listesinde ismine yer verilmek suretiyle kamu
görevinden çıkarıldığı hallerde, yasa hükmünde olan Kanun Hükmünde Kararname ile
kamu görevinin herhangi bir işleme gerek kalmaksızın doğrudan sonlandırılmış
olması karşısında, idare tarafından oluşturulan Kurulun tesis ettiği kararın
kendiliğinden ortadan kalktığı ve davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle kimi
idare mahkemelerince dava hakkında 'karar verilmesine yer olmadığı' yönünde
kararlar verilmiştir.
Bir idari işlem açıkça idare tarafından
geri alınmadığı veya bir başka işlemle yürürlükten kaldırılmadığı ya da idare
mahkemesince iptal edilmediği sürece hukuk aleminde varlığını sürdürecektir. Bu
nedenle, Kanun Hükmünde Kararnamenin eki listelerde ismine yer verilmek
suretiyle hiçbir idari işleme gerek kalmaksızın doğrudan kamu görevinin
sonlandırılmasına karşı açılan davalarda idare mahkemelerince, Kanun Hükmünde
Kararnamelerin kanun niteliği taşıdığı gerekçesiyle 'incelenmeksizin ret'
kararları verildiği de göz önünde bulundurulduğunda, personellerin kendi
kurumunda oluşturulan kurullar tarafından kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin
işlemlere karşı açılan davaların (idari işlemden sonra çıkartılan Kanun
Hükmünde Kararnamenin eki listesinde aynı personelin ismine yer verilmek
suretiyle ikinci kez görevine son verilmiş olsa bile idari işlemin hukuken
yürürlükte olması nedeniyle) esastan sonuçlandırılması gerektiği açıktır.
...
Bu nedenle, anılan her iki işleme karşı
açılan davalarda yargı yerlerince verilecek kararların uygulanması aşamasında
ortaya çıkabilecek hukuki sorunların da önlenmesi amacıyla Mahkemece; öncelikle
personelin ilgili Kanun Hükmünde Kararnamenin ekli listesinde isminin yer
alması nedeniyle kamu görevinden çıkartılması işlemine karşı dava açıp
açmadığı, dava açmış ise 7075 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme
Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul
Edilmesine Dair Kanun hükümleri gereğince dava dosyasının İnceleme Komisyonuna
gönderilip gönderilmediği, Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden
çıkarılmasına karşı dava açmamış (ya da dava açmış) olsa bile Komisyona
başvurma hakkını da kullanabileceğinden, personelin Olağanüstü Hal İşlemleri
İnceleme Komisyonuna başvuruda bulunup bulunmadığı ve Komisyonca başvuru
hakkında bir karar verilip verilmediği veya Kanun Hükmünde Kararnamenin eki
listesinde ismine yer verilmek suretiyle kamu görevinden çıkarılmasının iptali
istemiyle açılmış dava nedeniyle 7075 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme
Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul
Edilmesine Dair Kanun gereğince Komisyona gönderilmesi gereken bir dosyasının
mevcut olup olmadığı (Komisyonca verilecek karar hem personelin hukuki durumunu
hem de davacının çalıştığı kurum bünyesinde oluşturulan Kurul tarafından
verilen kamu görevinden çıkarma işlemine karşı açtığı davada yargı mercilerince
verilecek kararın hukuki sonucunu etkileyeceğinden) araştırılmalı, Komisyona
başvurusu var ise, bu başvurunun sonucu beklenmeli, Komisyon kararına karşı
dava açılmış ise, yukarıda açıklandığı üzere söz konusu iki davada verilecek
kararlar birbirini etkileyeceğinden, öncelikle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 38 ve devamı maddelerinde yer alan 'bağlantılı davalara ilişkin
hükümler' dikkate alınarak değerlendirme yapılmalı, şayet personelin herhangi
bir davası veya Komisyona başvurusu yok ise Anayasanın 36. maddesiyle de koruma
altına alınan hak arama hürriyetinin engellenmemesi adına, davacının çalıştığı
kurum bünyesinde oluşturulan Kurul kararı ile ihraç edilmesi işleminin iptaline
konu uyuşmazlığın esasının incelenerek bir karar verilmesi gerekmektedir."
B. Uluslararası
Hukuk
1. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi
29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes
davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda
karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına
sahiptir..."
2. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi İçtihadı
30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre
Sözleşme'nin 6. maddesinin medeni hukuk alanına giren konularda
uygulanabilirliği ilk olarak bir uyuşmazlığın varlığına bağlıdır. İkinci olarak
uyuşmazlık en azından savunulabilir bir şekilde iç hukukta tanınmış olduğu
söylenebilecek hak ve yükümlülükler ile ilgili olmalıdır. Son olarak ise bu hak
ve yükümlülükler -her ne kadar bizzat 6. madde bu hak ve yükümlülüklere
Sözleşmeci devletlerin hukuk sistemi içinde belirli bir anlam atfetmese de-
Sözleşme anlamında medeni nitelikte olmalıdır (James ve
diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 81).
31. AİHM; Sözleşme'nin 6. maddesinin Sözleşmeci devletlerin
iç hukukunda geçen bir hak için belirli bir anlam öngörmediğini, bir
hakkın var olup olmadığını karara bağlamada ilke olarak iç hukuka
başvurulacağını, ulusal mahkemelerin bu konudaki değerlendirmelerinden farklı
bir sonuca ulaşılması için de güçlü gerekçelere sahip olunması gerektiğini,
yetkililerin belli bir başvuran tarafından talep edilen tedbirin kabul edilip
edilmemesine karar vermede takdir hakkını kullanıp kullanmadığının dikkate
alınabileceğini hatta bu durumun belirleyici olabileceğini, bununla birlikte
salt bir kanun hükmünün lafzında bir takdir unsurunun bulunmasının bir hakkın
varlığını tek başına hükümsüz kılmayacağını, benzer durumlarda iddia edilen
hakkın yerel mahkemelerce tanınması veya yerel mahkemelerin başvuranın
talebinin esasını incelemesi hususunun da gözönüne alması gerektiğini
belirtmiştir (Boulois/Lüksemburg [BD], B. No: 37575/04, 3/4/2012, §§
91-94).
32. AİHM; mahkeme hakkının görünümlerinden biri olan
karar hakkı ile ilgili Kutic/Hırvatistan (B. No: 48778/99, 1/3/2002) davasında
yaptığı değerlendirmede ise Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
hukuki uyuşmazlıkların tespiti için mahkemeye erişim hakkını güvence altına
aldığını yinelemekte ancak bu hakkın yalnızca dava açma hakkı ile sınırlı
olmadığını, aynı zamanda mahkemenin uyuşmazlık konusundaki kararını elde
etme hakkını da kapsadığını belirtmektedir. AİHM'e göre bir taraf devletin iç
hukuk sistemi uyarınca bir birey tarafından açılan davaya ilişkin yürütülen
yargılamalar neticesinde davanın nihai bir karara bağlanacağı garanti edilmeden
bu kişinin bir mahkeme önünde hukuk davası açmasına izin verilmesi yanıltıcı
olur. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının davacılara
tanınan usule ilişkin güvenceleri -adil, aleni ve hızlı yargılama-, uyuşmazlıklarının
nihai bir çözüme kavuşturulacağını garanti etmeksizin detaylı olarak
açıklamasının anlamsız olacağına dikkat çekmektedir (Kutic/Hırvatistan,
§ 25).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
33. Mahkemenin 16/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
34. Başvurucu, mahkemelerin vermiş olduğu kararların,
önceden verilmiş olan kararlarla çelişkili olması nedeniyle adil yargılanma
hakkının ve hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ifade etmiştir. Başvurucu
yine mahkemelerin davanın esası hakkında karar vermemesi nedeniyle mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Bakanlık görüşünde, KHK ile memuriyetine son
verilenlerin görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmeyecekleri ve bir
daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyeceklerini vurgulamıştır. Memuriyetle
ilişiği kesilmiş olan ve yürürlükteki mevzuat uyarınca bir daha kamu görevi
üstlenmesi hukuken mümkün olmayan başvurucunun kamu görevi dışında hukuki durumunu
etkilemeyecek olan disiplin cezasının iptal edilmesinin hukuki statüsünde
herhangi bir değişikliğe yol açmayacağını ifade etmiştir. Yargılamanın devamına
gerek görülmemesinde bariz bir takdir hatası ya da açık bir keyfîlik
bulunmadığını belirtmiştir.
36. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında ihraç
edilmesine yönelik sürecin Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu
(Komisyon) önünde derdest olduğunu belirtmiştir. Komisyon kararıyla mesleğine
dönmesi hâlinde yargı denetiminden geçmemiş bir disiplin cezasıyla karşı
karşıya kalacağını, bu sebeple mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ifade
etmiştir.
B. Değerlendirme
37. Anayasa'nın 36. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, ...yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak
iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi
içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz."
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun yukarıda belirtilen şikâyetlerinin özü; iptal davasına konu
edilen, Siirt Millî Eğitim Müdürlüğünün 23/1/2017 işleminin iptal talebinin
yargı merciince uyuşmazlığın esasına ilişkin bir değerlendirme yapılmak
suretiyle nihai bir çözüme kavuşturulmamış, karara bağlanmamış olmasıdır. Bu
sebeple belirtilen ihlal iddiaları mahiyeti itibarıyla karar hakkı kapsamında
incelenmiştir.
1. Uygulanabilirlik
Yönünden
39. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan
Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
40. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında;
herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal
sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence
altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36.
maddesinin birinci fıkrasına adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin 14.
maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu
uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama
hakkı[nın] metne dahil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın
36. maddesine söz konusu ibarenin eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen
adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır
(Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa'da
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken
Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve
buna ilişkin AİHM içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan
Solmaz, § 22).
41. Anayasa Mahkemesi; Sözleşme'nin adil yargılanma
hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin "medeni
hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların" ve bir suç
isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğunu belirterek
hakkın kapsamının bu konularla sınırlandırıldığını, hak arama hürriyetinin
ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun
ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da
başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiğini
belirtmiştir (Adnan Oktar, B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 21).
42. Anayasa Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının medeni hak ve yükümlülüklerin karara bağlanmasıyla ilgili
bir yargılama usulünde uygulanabilmesi için öncelikle ortada bir uyuşmazlığın
bulunması gerektiğini belirterek AİHM ile benzer ilkeleri benimsemiştir (İsmail
Taşpınar, B. No: 2013/3912, 6/2/2014, § 21).
43. Bireysel başvuruya konu olayda disiplin cezasının
iptali istemiyle açılan davanın başvurucunun kamu görevinden ihraç edildiğinden
bahisle dava konusunun ortadan kalktığı gerekçesiyle esasının incelenmediği
görülmektedir.
44. 2577 sayılı Kanun hükümlerine göre davanın dava
açmakta menfaati bulunmayan kişi veya kişilerce açılması durumunda davanın
ehliyetsiz kişi/kişilerce açıldığı gerekçesiyle davanın esas incelemesine
geçilmeksizin usulden reddedilmesi öngörülmektedir. Yerleşik idari yargı
içtihadında, iptal davalarının kabulü ve dinlenilebilmesi için aranılan
koşullardan birinin davacının menfaatinin davaya konu işlem ile ihlal edilmiş
olması gerektiği kabul edilmektedir (bkz. § 19). Bu itibarla davacının
menfaatini ihlal etmeyen idari işlemlerin esasen herhangi bir uyuşmazlığa
sebebiyet verme imkân ve kabiliyeti bulunmayan nitelikte işlemler olduğu
söylenebilir.
45. Buradaki asıl meselenin davanın açıldığı sırada ver
olan menfaat bağının yargılamanın sonuna kadar bulunmasının gerekip
gerekmediğidir. Hâl böyle olunca somut olayda bir uyuşmazlığın bulunup
bulunmadığının ortaya konulması, Sözleşme'nin 6. maddesinin
uygulanabilirliğinin tespiti bakımından önem arz etmektedir.
46. Bir idari işlemin davacının menfaatini yargılamanın
sonuna kadar ihlal edip etmediğine ilişkin değerlendirmenin bu husustaki kanun
hükmünü uygulayacak olan idari yargı mercii tarafından tespit edileceği
açıktır.
47. Bununla birlikte ilgili kanun hükmünü uygulayan yargı
merciinin idari işlemin dava konusu edilemeyeceği yönünde bir tespit ve
değerlendirmede bulunmuş olması tek başına ve her zaman ortada bir uyuşmazlığın
bulunmadığı sonucuna ulaşılması için yeterli değildir. Bireysel başvuru
kapsamında yapılan incelemelerde Sözleşme'nin 6. maddesinin
uygulanabilirliğinin tespiti için aynı mahiyetteki idari işlemlere ilişkin
olarak iç hukukta kabul görmüş bir uyuşmazlık olgusu bulunup bulunmadığının da
değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmenin yapılmasında ise yerel
mahkemelerce aynı mahiyetteki idari işlemlerin dava konusu edilebileceğinin
kabul edilmesi ve bu tip işlemlerden doğan uyuşmazlıkların esasının incelenmesi
önemli bir ölçüttür. Özellikle içtihat mahkemesi olan Danıştayın yorum ve
uygulamalarının bu hususta belirleyici bir role sahip olduğu söylenebilir (Ali
Diren, B. No: 2015/13108, 18/4/2018, § 42).
48. Bu bağlamda bir kısım Danıştay içtihadına (bkz. §§
25, 26) göre idari işlemlerin kuruldukları tarih itibarıyla yargısal denetime
tabi tutulmaları gerektiği, idare hukukunun genel ilkelerine göre iptal davası açılabilmesi
için davacı ile dava konusu işlem arasında menfaat ilişkisinin varlığının
yeterli olduğu, ayrıca dava konusu işlemle menfaat ilişkisinin davanın
sonuçlanmasına kadar devam etmesinin aranmadığı değerlendirilerek bu
nitelikteki işlemlerden doğan uyuşmazlıkların esasının incelendiği
görülmektedir. Bir kısım Danıştay içtihadında ise menfaat ilişkisinin davanın
niteliği ve özelliğine göre idari yargı mercilerince belirleneceği ifade
edilmiştir.
49. Somut başvuruda başvurucunun kamu görevinden
çıkarılmasına ilişkin işleme karşı yargı yolunun açık olması sebebiyle kamu
görevine dönme ihtimalinin varlığı değerlendirildiğinde iç hukukta en azından
savunulabilir bir biçimde dava konusu edilebilir olduğu ileri sürülebilecek bir
uyuşmazlığın bulunduğu sonucuna varılmıştır. Bu nedenle ihlal iddialarının
konusunun Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanının kapsamında yer
aldığının kabulü gerekir.
2. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
50. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
51. Anayasa’nın 36. maddesinin ikinci fıkrasında hiçbir
mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı
belirtilmiştir. Bu bağlamda Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkı, kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığa ilişkin bir
karar verilmesini isteme güvencesini de sağlar. Öte yandan Sözleşme'yi
yorumlayan AİHM de Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkeme
hakkı şeklinde genel bir hakkı düzenlediğini kabul etmekte ve bu hakkın karar
hakkını da içerdiğini ifade etmektedir (İbrahim Demiroğlu, B. No:
2017/15698, 26/7/2019, § 50).
52. Adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan
mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası haklarını
içerir. Karar hakkı genel itibarıyla mahkeme önüne getirilen uyuşmazlığın
karara bağlanmasını isteme hakkını ifade eder. Zira dava hakkını kullanan
bireyin asıl amacı davanın sonunda, uyuşmazlık konusu ettiği talebinin esasıyla
ilgili olarak bir karar elde edebilmektir. Bir başka ifadeyle dava sonucunda
şayet bir karar elde edilemiyorsa dava açmanın da bir anlamı kalmayacaktır. Öte
yandan karar hakkı bireylerin sadece yargılama sonucunda şeklî anlamda bir
karar elde etmelerini güvence altına almaz. Bu hak aynı zamanda dava konusu
edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı taleplerin yargı merciince bir sonuca
bağlanmasını da gerektirir (İbrahim Demiroğlu, § 51).
53. Kuşkusuz söz konusu dava, yargılama usulü kuralları
gereğince uyuşmazlığın esasının incelenemediği birtakım kararlarla da
neticelenmiş olabilir (düşme/açılmamış sayılma/karar verilmesine yer
olmadığı/süre aşımı vb.). Bu durum kural olarak karar hakkı yönünden bir sorun
teşkil etmez. Zira söz konusu hakkın sağladığı güvence bakımından önemli olan
husus; açıldığı sırada davanın -usule ilişkin sorunlar hariç-
uyuşmazlığın esasını çözüme kavuşturma potansiyeline sahip, bir başka ifadeyle
dava açılmasındaki asıl amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasıdır. Ancak bu
nitelikleri taşıyan bir davada yargılamanın henüz devam ettiği bir süreçte
taraflardan birinin aleyhine olacak ve yargı merciinin uyuşmazlık konusu talep
hakkında karar vermesini engelleyecek şekilde davayı ortadan kaldıran ya da
davanın incelenmesini durdurarak karara bağlanmasına mâni olan yasalar
çıkarılması karar hakkının ihlaline yol açabilir (İbrahim Demiroğlu, §
52).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
54. Başvurucu haklarında tesis edilen disiplin cezasının
iptali talebiyle açtığı davada derece mahkemesi tarafından başvurucunun kamu
görevinden ihraç edilmiş olduğu gerekçesiyle davanın esası incelenmemiştir.
55. Yukarıda yer verilen Danıştay içtihatlarında ortaya
konulduğu üzere iptal davalarının ilk inceleme aşamasında kabul edilebilirlikleri
için başka bir deyişle davanın esasının incelenebilmesi için 2577 sayılı Kanun
kapsamında aranan menfaat şartının davanın açıldığı sırada bulunması yeterli
olmakta, menfaatin davanın sonuna kadar devam etmesi aranmamaktadır. Anılan
içtihatlardaki yaklaşımın kamu görevlileri hakkında tesis edilen işlemler
hakkında açılan davaların yargılama sırasında kamu görevlisi statülerinin
herhangi bir nedenle sona ermesi durumunda dahi idari işlemle olan menfaat
bağının ortadan kalkmayacağı yönünde olduğu görülmektedir. Böylece alınacak
yeni bir idari kararla davacının iptalini istediği işlemle ilişkisini kesmek
suretiyle dava konusu işlemin yargı denetimi dışına çıkarılması engellenmiş
olacaktır. Buna göre Danıştayın söz konusu içtihatlarındaki çıkarımın dava şartı
olarak kabul edilen menfaat ihlali yorumundan hareketle dava konusu
edilebilirliğinin tespitinde kamu yararı ile bireyin menfaatleri arasındaki
adil dengeyi gözeten, objektif ve hukuken kabul edilebilir ölçütler içerdiği
görülmektedir.
56. Anılan içtihattaki yaklaşımın öz itibarıyla statü
hukukuna göre çalışan kamu görevlilerinin kamu personel hukuku kapsamında
haklarında tesis edilen idari işlemlerin onların aktif meslek yaşamları
haricinde maddi ve manevi varlıkları üzerinde de birtakım etki ve sonuçlar
gösterebilmesi, öte yandan meri mevzuatın emeklilik/istifa/ihraç vb. sebeplerle
kaybedilen kamu görevliliği statüsünün belirli koşullar altında yeniden
kazanılmasına imkân sağlaması karşısında böyle bir durumda idari işlemin kişi
üzerinde etkilerini devam ettirecek olması gibi gerekçelere dayandığı
anlaşılmaktadır (Levent Tütüncü, B. No: 2015/3690, 18/7/2018, § 59).
57. Danıştay içtihadında benimsenen bu yaklaşıma göre
somut olayda başvurucunun Komisyona başvurabileceği, Komisyon kararına karşı
yargı yolunun açık olduğu tespit edilmiştir. Bu durumda başvurucunun yeniden
kamu görevliliği statüsünü kazanabileceği ihtimalinde dava konusu disiplin
cezasının başvurucu üzerinde bir etkisinin bulunmayacağı söylenemez. Bu
itibarla disiplin cezasının iptali talebiyle açılan davanın yargılaması davam
ederken başvurucunun kamu görevinden ihraç edilmesinin davaya konu idari işlem
ile ihlal edilen menfaatinin ortadan kalkmadığı, bu durumda davanın esasının
incelenmesi gerektiği değerlendirilmektedir.
58. Bireysel başvuruya konu mahkeme kararında ise
Danıştay içtihadında belirtilen ölçütler kapsamında herhangi bir irdelemeye
gidilmeksizin salt kamu görevinden ihraç edilme sebebiyle davanın konusunun
ortadan kalktığı yönünde şekilci bir yaklaşımla hareket edilerek davanın
esasının incelenmediği, başka bir deyişle davaya konu idari işlemin esası
hakkında karar verilmediği görülmektedir.
59. Mahkemenin somut olayda davanın esasının
incelenebilmesine ilişkin değerlendirmesi konusunda 2577 sayılı Kanun'da
düzenlenen usul kurallarının uygulanmasıyla ilgili bu şekilci yorumun
başvurucunun hukuksal durumunu etkileyen disiplin cezasından doğan uyuşmazlık
hakkında karar verilmemesi sebebiyle başvurucuya ağır bir külfet yüklediği, bu
sebeple başvurucunun karar hakkının ihlal edildiği değerlendirilmiştir.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
61. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1)Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
62. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama
yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
63. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
64. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından
söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani
ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle
ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan
karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması,
varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu
bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan, §§ 55, 57).
65. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda
Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi
uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder.
Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı
olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve
bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama
kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan
farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul
hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir
karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini
beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama
kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve
diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
66. İncelenen başvuruda başvurucunun açtığı dava hakkında
karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş olması sebebiyle Anayasa'nın
36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar
hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
67. Bu durumda karar hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak amacıyla dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine
karar verilmesi gerekmektedir.
68. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç
ile 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla
Siirt İdare Mahkemesine (E.2017/227, K.2017/1206) GÖNDERİLMESİNE,
D. 294,70 TL harç ile 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 16/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.