TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ŞENER BERÇİN BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2018/27072)
Karar Tarihi: 20/9/2023
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Kenan YAŞAR
Raportör
Selçuk KILIÇ
Başvurucu
Şener BERÇİN
Vekili
Av. Kerami GÜRBÜZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; iptal ve tam yargı davasının makul sürede sonuçlandırılmaması, aleyhe yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedilmesi, takdir edilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının düşük olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/9/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Bireysel Başvuruya Konu Yargılamadan Önceki Süreç
7. Başvurucunun sahibi olduğu araca kaçak duruma düştüğü gerekçesi ile 29/5/2007 tarihinde el konulmuştur.
8. Başvurucu hakkında kaçakçılık ve sahtecilik suçlamasıyla yapılan kovuşturmada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 27/4/2009 tarihli kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
9. Aynı olay nedeniyle aracın müsadere edilmesi için açılan davada, Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesince 27/10/2009 tarihinde aracın müsaderesine karar verilmiş; Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 4/2/2013 tarihli kararı ile ilk derece mahkemesi kararı onanmıştır.
10. Başvurucu, trafik kayıtlarına güvenerek aldığı aracın kaçak çıkması sonrası müsadere edilmesi nedeniyle uğradığı zararın tazmini talebiyle 26/3/2010 tarihinde İçişleri Bakanlığına başvuruda bulunarak tazminat talep etmiştir.
11. Başvurucu, talebinin idarece 10/5/2010 tarihli işlemle reddi üzerine 4/6/2010 tarihinde Ankara 9. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) söz konusu işlemin iptali ile 22.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminatın araca el koyma tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesi talebiyle dava açmıştır.
12. Mahkeme 20/6/2011 tarihinde davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar vermiştir. Temyiz edilen söz konusu karar Danıştay Sekizinci Dairesinin 6/2/2012 tarihli kararı ile onanmış, karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 18/4/2013 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
13. Başvurucu, kesinleşen karar sonrasında 18/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi başvurucunun aracının müsadere edilmesiyle ortaya çıkan zararın tazmini talebiyle açtığı davada, ilk derece mahkemesinin dava açma süresinin elkoyma işlemi ile başlayacağına dair kararının 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12. maddesinin oldukça katı bir şekilde yorumlanması neticesinde ortaya çıktığı, zararın tam ve kesin olarak oluştuğu tarihten daha önceki bir tarih esas alınarak dava açma süresinin belirlenmesi neticesinde başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Anayasa Mahkemesince ayrıca başvurucunun Danıştay kararlarının gerekçesiz olduğuna ve duruşma yapılmamasına yönelik iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna, makul sürede yargılanma hakkının ise ihlal edilmediğine karar verilmiştir (Şener Berçin, B. No: 2013/5516, 22/1/2015).
B. Bireysel Başvuruya Konu Yargılama Süreci
14. Anayasa Mahkemesinin 22/1/2015 tarihli ihlal kararı üzerine Mahkemece yeniden yargılama yapılmıştır.
15. Mahkemece, uyuşmazlığa konu aracın parasal değeri 29/6/2016 tarihli ara kararı ile Ankara Ticaret ve Sanayi Odasından sorulmuş, Odanın 7/10/2016 tarihli cevabı ile anılan aracın 27/5/2010 tarihi itibarıyla ikinci el fiyatının 18.000 TL olabileceği görüş ve kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
16. Mahkeme 30/11/2016 tarihinde, iptali istenen işlem yönünden davanın incelenmeksizin reddine, maddi tazminat talebinin 18.000 TL'lik ve manevi tazminat talebinin ise 1.000 TL'lik kısmının kabulüne, söz konusu tazminatların idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine, fazlaya ilişkin tazminat taleplerin reddine karar vermiştir. Ayrıca Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (AAÜT) uyarınca maddi ve manevi tazminat için ayrı ayrı hesaplanan toplam 3.060 TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak başvurucuya verilmesine, reddedilen maddi ve manevi tazminat miktarı üzerinden ayrı ayrı AAÜT uyarınca hesaplanan 1.980 TL avukatlık ücretinin başvurucudan alınarak davalı idareye verilmesine hükmedilmiştir. Mahkeme kararının gerekçesinde 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesi kapsamında yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin idari davaya konu olabilecek nitelikte olmaması nedeniyle davanın incelenmeksizin reddine karar verildiği belirtilmiştir. Maddi tazminat talebi yönünden Trafik Tescil Denetleme Şube Müdürlüğünce işlemleri tamamlanarak tescil edilen aracı satın alıp kendi adına trafik siciline tescil ettirerek iyi niyetli 3. kişi durumunda olan başvurucunun yargı kararıyla aracına el konulması nedeniyle uğradığı zararların tazmin edilmesi gerektiği vurgulanmış, başvurucuya ödenecek tazminat miktarının Ankara Ticaret ve Sanayi Odasından elde edilen bilgi kapsamında 18.000 TL olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca başvurucuya duyduğu acı, elem ve ızdırabı karşılığında 1.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği belirtilmiştir.
17. Mahkeme kararı taraflarca temyiz edilmiştir. Başvurucu temyiz dilekçesinde, uyuşmazlığa konu aracın piyasa değerinin takriben 22.000 TL olmasına karşın aracın değerine ilişkin ayrıntılı piyasa araştırmasının yapılmadığını, sadece Ankara Ticaret ve Sanayi Odasının belirttiği fiyatın baz alındığını, kendisinin ve eşinin duyduğu elem ve ızdıraba karşılık olarak belirlenen manevi tazminat miktarının çok düşük olduğunu, aleyhine takdir edilen vekâlet ücretinin fahiş, lehine takdir edilen vekâlet ücretinin düşük belirlendiğini, faizin dava tarihinden değil aracın alıkonulma tarihinden işletilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
18. Tarafların temyiz talepleri Danıştay Onbeşinci Dairesinin 23/11/2017 tarihli kararı ile reddedilmiş ve mahkeme kararı onanmıştır. Tarafların kararın düzeltilmesi taleplerinin yine aynı Dairenin 20/6/2018 tarihli kararı ile reddedilmesi üzerine karar kesinleşmiştir.
19. Nihai karar 6/8/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 5/9/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (659 sayılı KHK) “Davalardaki temsilin niteliği ve vekalet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı” kenar başlıklı 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir.”
21. 21/12/2015 tarihli ve 29569 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2016 yılı AAÜT'nin 10. maddesi şöyledir:
"(1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.
(3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.
(4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından vekalet ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir."
22. 2016 yılı AAÜT'nin 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin İkinci Kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 9 uncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile 10 uncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir."
23. 2016 yılı AAÜT'nin İkinci Kısmı'nın İkinci Bölümü'nün ilgili kısmı şöyledir:
“İdare ve Vergi Mahkemelerinde takip edilen davalar için
a) Duruşmasız ise 1.000,00 TL
b) Duruşmalı ise 1.500,00 TL"
24. 2016 yılı AAÜT'nin Üçüncü Kısmı'nın ilgili bölümü şöyledir:
“Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olan veya Para ile Değerlendirilebilen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
1. İlk 35.000,00 TL için % 12,00”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Anayasa Mahkemesinin 20/9/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; davanın kısmen reddedilmesi neticesinde aleyhine yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedildiğini, maddi ve manevi tazminat miktarı üzerinden ayrı ayrı 1.980 TL vekâlet ücreti ödemek zorunda bırakıldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
27. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun söz konusu iddialarının mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
29. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
30. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının ödenmesine hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Ancak bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememesi gerekir (Özkan Şen, §§ 61, 62).
31. Başvurucu, aleyhine yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedildiğini iddia etmiştir.
32. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğünün öngörülmesi mahkemeye erişim hakkına bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir.
33. Başvuru konusu olayda dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren 659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu davaların idarenin bünyesinde görev yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibi öngörülmüş olup davanın reddi hâlinde idare lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39). Dolayısıyla davayı kaybetmesi hâlinde başvurucuya yüklenecek olan avukatlık ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir.
34. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Özkan Şen, § 54).
35. Başvurucu; İdare Mahkemesinde açtığı tam yargı davasında olay nedeniyle 22.000 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir (bkz. § 11).
36. Başvuruya dayanak teşkil eden uyuşmazlıkta Mahkeme tarafından maddi tazminat talebinin 18.000 TL'lik ve manevi tazminat talebinin 1.000 TL'lik kısmının kabulüne, kalan maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiş; kabul edilen tazminatın idareye başvuru tarihi olan 26/3/2010 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle ödenmesine hükmedilmiştir.
37. İdare Mahkemesi ayrıca başvurucunun reddedilen fazlaya ilişkin maddi ve manevi tazminat talepleri üzerinden ayrı ayrı hesaplanan 1.980 TL vekâlet ücretinin davalı idare lehine ödemesine, başvurucu lehine ise 3.060 TL vekâlet ücreti ödenmesine karar vermiştir.
38. Vekâlet ücreti ödenmesini öngören düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği söylenemez. Bu düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığının da incelenmesi gerekir.
39. Somut olayın koşulları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde bu oranın Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında da belirtildiği gibi başvurucuya aşırı bir külfet yüklemediği gözetildiğinde başvurucu aleyhine hükmedilen vekâlet ücreti miktarının ölçülü olmadığından bahsedilemeyecektir.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
41. Başvurucu; bireysel başvuruya konu davanın 2010 yılında açıldığını, zararını karşılamaya yeterli olmayacak tazminatın 2017 yılında ödendiğini, olayın basit bir ihtilaf konusu olmasına rağmen uzun süren yargılama nedeniyle zararının oluştuğunu belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda da anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının ihlal Edildiğine İlişkin İddia
44. Başvurucu; uyuşmazlığa konu aracın değerinin düşük tespit edildiğini, aracın değerinin yalnızca Ankara Ticaret ve Sanayi Odasından gelen yazı dayanak alınarak belirlendiğini ve aracın değerine yönelik başkaca bir araştırma yapılmadığını, olaylar nedeniyle kendisinin ve eşinin kişilik haklarının zarar görmesine, elem ve ızdırap duymalarına karşılık olarak lehine hükmedilen manevi tazminat miktarının çok düşük olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca maddi ve manevi tazminata işletilen faizin araca el konulma tarihinden işletilmesi gerekirken haksız şekilde faizin dava tarihinden işletildiğini belirterek adil yargılanma ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
45. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16; M. Aydın Gürül, B. No: 2012/682, 2/10/2013, § 18). Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlaline yönelik iddiasına ilişkin herhangi bir husus ileri sürmemesi ve iddiasını temellendirmemesi nedeniyle gerekçeli karar hakkı yönünden inceleme yapılmamış, başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
47. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).
48. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).
49. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılama hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai hâllerde aslında yargılamanın sonucuna dair olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149).
50. İdarenin hizmet kusurundan doğan zararları giderim yükümlülüğü manevi zararları da kapsamaktadır. Ancak ihlalin manevi zarar doğurup doğurmadığının tespiti ve doğurmuşsa manevi zararın miktarının tayini kural olarak derece mahkemelerinin takdirindedir. Somut olayda Mahkemece manevi zararın varlığı kabul edilmiş ve idare aleyhine 1.000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Mahkeme kararında bariz bir takdir hatası veya açık bir keyfîlik tespit edilmediğinden Anayasa Mahkemesinin manevi tazminat miktarının belirlenmesi konusunda Mahkemenin takdir yetkisine müdahalesi söz konusu olamaz.
51. Ayrıca Mahkemece uyuşmazlığa konu aracın bedeli teknik özellikleri, modeli ve markası gözönünde bulundurulmak, Ankara Ticaret ve Sanayi Odasından da sorulmak suretiyle belirlenmiş; bu suretle maddi tazminat bedelinin belirlenmesi hususunun başvurucu ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak anlaşılmasına imkân verecek yeterli gerekçeler sunulmuştur.
52. Buna göre başvurucunun iddiaları mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir husus da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 20/9/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.