logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Musa Küçükabacı [1.B.], B. No: 2018/27826, 6/10/2022, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUSA KÜÇÜKABACI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/27826)

 

Karar Tarihi: 6/10/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Yusuf Enes KAYA

Başvurucu

:

Musa KÜÇÜKABACI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; ceza infaz kurumunda bulunan başvurucunun müdafiiyle yaptığı görüşmenin teknik araçlarla kayda alınması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 5/9/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu 13/8/2016 tarihinde tutuklanmış, Bingöl 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/3/2018 tarihli kararıyla terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmıştır.

6. Bölge Adliye Mahkemesi 7/6/2018 tarihinde başvurucunun istinaf başvurusunun esastan reddine ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

7. Başvurucu 27/6/2018 tarihinde müdafii aracılığıyla temyiz başvurusunda bulunmuştur.

8. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı 18/7/2018 tarihinde Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının meşru hükûmeti devirmek, Meclisi ıskat etmek üzere silahlı darbe teşebbüsünde bulunduğunu, örgüt üyelerinin birbirleriyle haberleşmede şifreli programlar kullandığının tespit edildiğini, bahse konu örgüte büyük oranda darbe vurulup örgüt mensuplarının büyük kısmı yakalanarak tevkif edilmiş ise de 3/10/2016 tarihli ve 676 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname'nin (676 sayılı KHK) 6. maddesindeki hususların varlığının devam ettiğini belirterek başvurucunun da aralarında bulunduğu 140 hükümlünün müdafileri ile yaptıkları görüşmelerinin kayıt altına alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.

9. Bingöl 2. Ağır Ceza Mahkemesi 20/7/2018 tarihinde (2018/545 D. İş sayılı) Savcılığın talebini kabul ederek başvurucunun da aralarında bulunduğu farklı davalarda yargılanan 140 sanığın müdafileri ile yaptıkları görüşmelerin kayıt altına alınmasına karar vermiştir.

10. Ceza İnfaz Kurumu tarafından 25/7/2018 tarihinde, Bingöl 2. Ağır Ceza Mahkemesinden 2018/545 D. İş sayılı kararda "avukat görüşmelerinin mesai saatleri (hafta içi pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma günleri) içinde öğleden önce saat 09.00 ile 17.00, tatil günleri cumartesi, pazar) gün içinde saat 10.00 ile 15.00 saatleri ile sınırlandırılması" ibaresi bulunmadığından bu ibarenin ve diğer maddelerin eklenerek yeni bir karar alınması talep edilmiştir.

11. Bingöl 2. Ağır Ceza Mahkemesi 25/7/2018 tarihinde daha önce verdiği 2018/545 sayılı kararı kaldırarak başvurucunun da aralarında bulunduğu 140 kişinin müdafileri ile yaptığı görüşmelerin 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 59. maddesinin (5) numaralı fıkrası gereğince (676 sayılı KHK'nın 6. maddesiyle eklenen) kayıt altına alınmasına, avukatlarının görüşmesinin teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak yapılmasına, görevli bir personelin görüşme odasında hazır bulunmasına, belge veya belge örnekleri ile kayıtlara el konulmasına karar vermiştir.

12. Başvurucu bu karara itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde başvurucu, 5275 sayılı Kanun'un 59. maddesi kapsamında avukatla görüşmelerin kayda alınabilmesi için toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirildiğine, bu örgütlere emir ve talimat verildiğine veya yorumları ile gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletildiğine ilişkin bilgi, bulgu veya belge elde edilmesi gerektiğini, bu şartlar sağlanmadan ve herhangi bir neden ortaya konulmadan terör suçundan yargılanan tüm şahıslar için toplu olarak karar verilmesinin kanuna aykırı olduğunu, bu madde kapsamına girebilecek herhangi bir faaliyetinin bulunmadığını ileri sürmüştür.

13. Başvurucunun itirazını değerlendiren Bingöl 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 8/8/2018 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir:

"Dosyanın kül halinde incelenmesinde; Her ne kadar sanıklar ... Musa Küçükabacı, ... Bingöl 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 25/07/2018 tarih ve 2018/558 Değişik İş sayılı kararına itiraz etmiş iseler de; Bingöl 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararının 29/10/2016 gün ve 29782 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 03/10/2016 tarihli ve 676 sayılı KHK'nın 6. maddesi ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un 59. maddesine eklenen 5. fıkra gereğince usul ve yasaya uygun olduğu değerlendirilmekle yapılan itirazların ayrı ayrı reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak, iddia makamının mütalaasına uygun oy birliği ile ... itirazların ayrı ayrı reddine [karar verilmiştir.]"

14. Kararı aynı gün tebellüğ eden başvurucu 5/9/2018 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.

15. 28/2/2019 tarihinde Yargıtay 16. Ceza Dairesi başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararının düzelterek onanmasına karar vermiştir.

16. Başvurucu 27/9/2021 tarihinde tahliye edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

17. 5275 sayılı Kanun'un "Avukat ve Noterle görüşme hakkı" kenar başlıklı 59. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(5) (Ek: 3/10/2016-KHK-676/6 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7070/6 md.) Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinde ve İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerinde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan mahkûm olanların avukatları ile görüşmelerinde, toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirildiğine, bu örgütlere emir ve tâlimat verildiğine veya yorumları ile gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletildiğine ilişkin bilgi, bulgu veya belge elde edilmesi hâlinde, Cumhuriyet başsavcılığının istemi ve infaz hâkiminin kararıyla, üç ay süreyle; görüşmeler teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebilir, hükümlü ile avukatın yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla görevli görüşmede hazır bulundurulabilir, hükümlünün avukatına veya avukatın hükümlüye verdiği belge veya belge örnekleri, dosyalar ve aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara elkonulabilir veya görüşmelerin gün ve saatleri sınırlandırılabilir.

...

 (11) (Ek: 3/10/2016-KHK-676/6 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7070/6 md.) Tutuklular hakkında bu madde hükümlerine göre karar vermeye soruşturma aşamasında sulh ceza hâkimi, kovuşturma aşamasında mahkeme yetkilidir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Anayasa Mahkemesinin 6/10/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

19. Ödeme gücünden yoksun olduğunu belirten başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir (Mehmet Şerif Ay, B. No: 2012/1181, 17/9/2013).

B. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

20. Başvurucu; dosyanın temyiz aşamasında olması nedeniyle ilk derece mahkemesinin avukatla görüşmenin kayda alınması kararı vermeye yetkili olmadığını, ilgili düzenlemeye aykırı olarak somut bir bilgi veya bulgu olmadan avukatla görüşmelerin kayda alınmasına süresiz bir şekilde karar verildiğini, bu kararın verilebilmesi için Cumhuriyet savcısının talebi gerektiği hâlde ceza infaz kurumunun talebine dayanılarak karar verildiğini, kararda hangi merciye ne kadar süre içinde itiraz edileceğinin gösterilmediğini, avukatla görüşmesinin hukuksuz bir şekilde engellendiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

21. Bakanlık kısıtlama kararı verildiği tarihte hakkındaki hüküm kesinleşmediği için başvurucunun tutuklu statüsünde bulunduğunu, 5275 sayılı Kanun'un 59. maddesinde tutuklular hakkında bu madde hükümlerine göre karar vermeye soruşturma aşamasında sulh ceza hâkiminin kovuşturma aşamasında ise mahkemelerin yetkili olduğunun açıkça düzenlendiğini, Ağır Ceza Mahkemesinin de anılan bu madde hükmüne dayanarak itiraz konusu kararı verdiğini belirtmiştir. Bakanlık ayrıca avukatla yapılan görüşmelerin kayda alındığı ve izlendiği süreçte başvurucunun ifadesine başvurulmadığını, yargılamada başvurucunun aleyhine değerlendirilebilecek bir delil elde edilmediğini, bu görüşmeler sırasında belgelere el konulduğuna ve görüşmelerin sonlandırıldığına yönelik bir şikâyetin de bulunmadığını ifade etmiştir.

22. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında Bakanlık görüşüne katılmadığını, anayasal haklarının ihlal edildiğini belirtmiştir.

C. Değerlendirme

23. Anayasa’nın başvurunun değerlendirilmesinde dikkate alınacak "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:

"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun iddialarının özünün devam eden bir yargılamaya ve bu bağlamda hukuki yardıma ilişkin olmadığı, avukat ile yüz yüze yapılan görüşmenin teknik cihazla kayıt altına alınarak avukatla mahremiyet içinde görüşmesinin engellendiğine yönelik oluğu anlaşılmakla, başvurunun iddiaları bir bütün olarak özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmiştir.

1. Uygulanabilirlik Yönünden

25. Somut olayda söz konusu tedbir olağanüstü hâlin sona ermesinden sonra uygulandığından başvurucunun müdafii ile görüşmesinin kayda alınması ve bir görevlinin bu görüşmeyi izlemesinin özel hayata saygı hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi sırasında Anayasa'nın 15. maddesi yönünden bir değerlendirme yapılmayacaktır.

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Esas Yönünden

a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

27. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramı temel alınmaktadır. Anılan hak, herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak, kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içermektedir (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, §§ 61-63; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704, 3/3/2016, §§ 50-52; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §§ 30-32).

28. Anayasa Mahkemesi müdafi yardımından etkili bir şekilde yararlanmanın ilk koşulunun müdafi ile yapılan görüşmelerin belli bir gizlilik içinde gerçekleştirilmesi olduğunu, şüpheli veya sanığın müdafi ile özgür bir şekilde bilgi alışverişinde bulunması için mahremiyetin büyük önem taşıdığını, şüpheli veya sanığın müdafi ile yapacağı görüşmelerde mahremiyetin olmamasının müdafiden alacağı yardımın faydasını en alt düzeye indireceğini vurgulamıştır (AYM, E.2016/205, K.2019/63, 24/7/2019, §§ 78-92). Hükümlünün avukatıyla mahremiyet içinde belirli aralıklarla görüşmesinin cezanın infazı aşamasında alacağı hukuki yardım bakımından önemli olduğu gibi ceza infaz kurumu dışındaki özel yaşamıyla ilgili doğru kararlar verebilmesi açısından da önemli olduğu tespitini yapmıştır (AYM, E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019, §§ 93, 94).

29. Bununla birlikte avukatla yüz yüze görüşmenin mahpusun devam eden yargılamalarla ilgili hukuki yardım almasını sağlaması yanında özel hayatına ilişkin alenileştirmek istemediği konuları ya da ceza infaz kurumunda maruz kaldığı uygulamaları da kapsayabilecek nitelikte hassas bir görüşme olduğu vurgulanmalıdır. Ayrıca avukatla görüşme hakkı bir yandan hükümlü ve tutuklunun dış dünya ile ilişki kurmasına ve geliştirmesine, diğer yandan ise hukuki danışmanlık hizmetinden yararlanmak suretiyle hayatına etki edecek kararlar almaya hizmet etmektedir. Bu niteliği gereği, avukat ile mahpusun belli bir mahremiyet içinde görüşmesinin sağlanması mahpusun ceza infaz kurumu içinde ve dışında devam eden özel hayatının gizliliğinin korunması açısından önemlidir. Bu durumda avukatla görüşmenin teknik bir cihazla dinlenmesi, avukatla müvekkili arasındaki belge alışverişinin denetlenmesi veya görüşmelerin bir görevli nezaretinde gerçekleştirilmesi hâlinde avukat müvekkil ilişkisinin gizliliğinin zedeleneceği söylenebilir.

30. Bu açıklamalar bağlamında somut olayda başvurucunun avukatla mahremiyet içinde görüşmelerine, görüşmenin teknik cihazla dinlenerek kayıt altına alınması şeklinde uygulanan sınırlandırmanın özel hayata saygı hakkına müdahale oluşturduğu sonucuna varılmıştır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

31. Anayasa’nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

32. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halil Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Süveyda Yarkın, B. No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No: 2017/9370, 27/2/2020, § 34; R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, § 82).

33. Anayasa uyarınca temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. Kanun ile sınırlama ölçütü veya kanunilik ilkesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 8. maddesinde de bir sınırlama ve güvence ölçütü olarak yer almaktadır. Buna karşın Sözleşme'de yer alan kanunla öngörülmüş olma kavramı ile Anayasa'da yer alan kanunilik ilkesi tam olarak aynı değildir (Bülent Polat, § 73).

34. AİHM; kanunda öngörülen koşulları, bir diğer ifadeyle hukukiliği geniş yorumlayarak istikrar kazanmış yargı kararlarına dayanan içtihat yoluyla geliştirilmiş ilkelerin de hukukilik şartını karşılayabildiğini kabul ederken (Malone/İngiltere, B. No: 8691/79, 2/8/1984, §§ 66-68; Sunday Times/Birleşik Krallık (No. 1), B. No: 6538/74, 26/04/1979, § 47) Anayasa, tüm sınırlandırmaların mutlaka kanun ile yapılacağını öngörerek Sözleşme'den daha geniş bir koruma sağlamıştır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 31; Bülent Polat, § 75). Anayasa’nın temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasının ancak kanunla yapılacağına ilişkin 13. maddesi, bir kanun hükmü olmaksızın yürütme ve idarenin bir hak ve hürriyeti ilk elden düzenleyici işlemle sınırlamasına izin vermez (Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 87).

35. Bununla birlikte temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin kanunların şeklen var olması yeterli değildir. Kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirmekte olup bu noktada kanunun niteliği önem kazanmaktadır. Kanunla sınırlama ölçütü sınırlamanın erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini ifade etmekte; böylece uygulayıcının keyfî davranışlarının önüne geçtiği gibi kişinin hukuku bilmesine de yardımcı olmakta; bu yönüyle hukuk güvenliği teminatı sağlamaktadır (Halime Sare Aysal [GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015, § 62).

36. Kanunun bu gerekliliklere uygun olduğunun söylenebilmesi için yeterince ulaşılabilir olması, vatandaşların belirli bir olaya uygulanabilir nitelikteki hukuk kurallarının varlığı hakkında yeterli bilgiye sahip olabilmesi, ayrıca ilgili normun keyfîliğe karşı uygun bir koruma sağlaması, yetkili makamlara verilen yetkinin genişliğini ve icra edilme biçimlerini yeterli bir netlikte tanımlaması gerekmektedir (Halime Sare Aysal, § 63).

37. Somut olayda başvurucu hakkında uygulanan tedbirin 5275 sayılı Kanun'un 59. maddesinin (5) numaralı fıkrası temelinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır. 5275 sayılı Kanun’un 59. maddesinin (5) numaralı fıkrası avukat-müvekkil iletişiminin gizliliğinin kısıtlanabileceği koşulların kapsamlı bir listesini içeren istisnai bir dizi önlemi düzenlemektedir. Bu düzenlemeyle maddede sayılan suçlardan hükümlü olanların (Başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet de bu kapsamdadır.) avukatları ile görüşmelerinde toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirildiğine, bu örgütlere emir ve talimat verildiğine veya yorumları ile gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletildiğine ilişkin bilgi, bulgu veya belge elde edilmesi hâlinde üç ay süreyle; görüşmelerin teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebileceği, hükümlü ile avukatın yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla görevlinin görüşmede hazır bulundurulabileceği, hükümlünün avukatına veya avukatın hükümlüye verdiği belge veya belge örnekleri, dosyalar ve aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara el konulabileceği öngörülmüştür.

38. Ancak somut olayda derece mahkemesi kanunun lafzına aykırı olarak başvurucunun avukatı ile görüşmelerinde toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirildiğine, bu örgütlere emir ve talimat verildiğine veya yorumları ile gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletildiğine ilişkin bilgi, bulgu veya belge ortaya koymadan bu kararı vermiştir. Mahkeme bu kararı verirken farklı davalarda yargılanan 140 hükümlü hakkında toplu bir karar vermiş ve herhangi bir bireyselleştirmede bulunmamıştır. Kanunda aranılan şartların varlığı ortaya konulmadan söz konusu tedbire başvurulması başvurucu için öngörülemez bir durum oluşturmaktadır. Bu nedenle derece mahkemesinin uygulamasının kanunun lafzına açıkça aykırı ve öngörülemez nitelikte olduğu sonucuna varılmıştır.

39. Açıklanan gerekçelerle müdahalenin kanuni dayanağının olmaması nedeniyle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

D. Giderim Yönünden

40. Başvurucu 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

41. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

42. Somut olayda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Ancak başvurucu tahliye edildiğinden en geç tahliye edildiği tarih itibarıyla ihlale sebep olan müdahale sona ermiştir. Bu nedenle kararın yeniden yargılama yapmak üzere derece mahkemesine gönderilmesinde hukuki yarar bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

43. Başvurucunun Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmesi nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Avukatla görüşmenin kaydedilmesinin özel hayata saygı hakkını ihlal ettiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Bingöl 2. Ağır Ceza Mahkemesine (D. İş E.2018/558) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/10/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Musa Küçükabacı [1.B.], B. No: 2018/27826, 6/10/2022, § …)
   
Başvuru Adı MUSA KÜÇÜKABACI
Başvuru No 2018/27826
Başvuru Tarihi 5/9/2018
Karar Tarihi 6/10/2022

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, ceza infaz kurumunda bulunan başvurucunun müdafiiyle yaptığı görüşmenin teknik araçlarla kayda alınması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı Ceza infaz kurumu uygulamaları İhlal Manevi tazminat

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 59
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi