TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET ÖZBOYACI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/27868)
|
|
Karar Tarihi: 20/10/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Selçuk KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet ÖZBOYACI
|
Vekili
|
:
|
Av. Lütfü ARABACI
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, temyiz isteminin süre yönünden reddedilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 11/9/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. H.K. tarafından, Almanya Hamburg Bölge Mahkemesinin
6/1/2015 tarihli kararıyla başvurucudan 120.000 euro alacağı olduğu
belirtilerek söz konusu kararın tanınması ve tenfizi istemiyle başvurucu
aleyhine İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır.
9. Mahkemenin 9/3/2017 tarihli kararı ile davanın
kabulüne karar verilmiştir.
10. Karara karşı başvurucu tarafından istinaf yoluna
başvurulması üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin (BAM)
30/10/2017 tarihli kararı ile tanıma ve tenfiz davaları için gerekli usul
şartlarının oluştuğu, kamu düzenine aykırı bir yön bulunmadığı ve ilk derece
mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle
istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir. Ayrıca anılan kararın
hüküm fıkrasında "Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme ve müzakere
sonucunda kararın tebliğinden itibaren 1 aylık süre içerisinde Yargıtay
nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere" ifadesiyle kanun yoluna
başvuru süresi ve şekli taraflara gösterilmiştir.
11. BAM kararı 18/12/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir. Başvurucu tarafından kararın 8/1/2018 tarihinde temyiz edilmesi
üzerine BAM'ın 12/1/2018 tarihli ek kararı ile 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 361. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
belirtilen iki haftalık yasal süre geçtikten sonra temyiz isteminde bulunulduğu
belirtilerek temyiz dilekçesinin süre yönünden reddine karar verilmiştir.
12. Başvurucu tarafından ek karar temyiz edilmiş,
Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin (Daire) 10/5/2018 tarihli kararı ile kararın
onanmasına hükmedilmiştir.
13. Karar 15/8/2018 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiş, başvurucu 11/9/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
14. 6100 sayılı Kanun'un "Hükmün kapsamı"
kenar başlıklı 297. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Hüküm “Türk Milleti Adına”
verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
...
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile
taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve
süresini..."
15. 6100 sayılı Kanun'un "İstinaf dilekçesinin
reddi" kenar başlıklı 346. maddesi şöyledir:
"(1) İstinaf dilekçesi, kanuni süre
geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren
mahkeme istinaf dilekçesinin reddine karar verir ve 344 üncü maddeye göre
yatırılan giderden karşılanmak suretiyle ret kararını kendiliğinden ilgiliye
tebliğ eder.
(2) Bu ret kararına karşı tebliği
tarihinden itibaren bir hafta içinde istinaf yoluna başvurulabilir. İstinaf
yoluna başvurulduğu ve gerekli giderler de yatırıldığı takdirde dosya, kararı
veren mahkemece yetkili bölge adliye mahkemesine gönderilir. Bölge adliye
mahkemesi ilgili dairesi istinaf dilekçesinin reddine ilişkin kararı yerinde
görmezse, ilk istinaf dilekçesine göre gerekli incelemeyi yapar."
16. 20/7/2017 tarihli ve 7035 sayılı Kanun'un 31.
maddesiyle birinci fıkrasında yer alan “bir ay” ibaresi “iki hafta” şeklinde
değiştirilmiş olan 6100 sayılı Kanun’un "Temyiz edilebilen kararlar"
kenar başlıklı 361. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Bölge adliye mahkemesi hukuk
dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının
iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki
hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir."
17. 6100 sayılı Kanun'un "Kıyas yoluyla
uygulanacak hükümler" kenar başlıklı 366. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun istinaf yolu ile ilgili
343 ilâ 349 ve 352 nci maddeleri hükümleri, temyizde de kıyas yoluyla
uygulanır."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 20/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; BAM kararında temyiz süresinin bir ay
olarak gösterildiğini ve bu süre içinde temyiz yoluna başvurduğunu, kararda
belirtilen süre içinde temyiz talebinde bulunmasına karşın talebinin süre
yönünden reddedildiğini, yargı organının yanlış yönlendirmesi nedeni ile hak
kaybına uğramaması gerektiğini belirterek Anayasa'nın 36. ve 40. maddelerinde
yer alan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
20. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, süresinde olmadığı gerekçesiyle temyiz
talebinin incelenmemesine yönelik olduğundan inceleme adil yargılanma hakkının
güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı kapsamında yapılmıştır.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin
Varlığı ve Hakkın Kapsamı
23. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme)
yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım
Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156,
20/4/2017, § 34).
24. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791,
7/11/2013, § 52). Öte yandan mahkemeye erişim hakkı ilk derece mahkemesine dava
açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına
başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali
Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).
25. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına
yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması kanun
yoluna başvurma olarak nitelendirilmektedir. Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer
temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma hakkı bir
mahkeme kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına
almamakla birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak
ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun
yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil
yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten,
B. No: 2015/1950, 22/2/2018, § 36).
26. Somut olayda süre yönünden temyiz isteminin
reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
27. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
28. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir
sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
29. Başvuru konusu olayda 6100 sayılı Kanun'un 361.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında öngörülen sürede yapılmadığı gerekçesiyle
temyiz talebinin reddedildiği anlaşılmaktadır. BAM ve Dairenin bu hükmü esas
alarak verdikleri kararlara göre yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
30. Yargı kararlarının tabi kılınacakları bir kanun yolu
incelemesi neticesinde ortadan kaldırılma ihtimalinin hukuk düzeni içinde
sürekli olarak gündemde tutulması hukuki güvenlik ve istikrar ilkeleriyle
bağdaşmaz. Yargılamaların sürüncemede kalmasını engellemek, uyuşmazlıkların
mümkün olan en kısa süre içinde nihai çözüme kavuşturulmasını, hukuk aleminde
etki ve sonuçlarını doğurması beklenen kesin hükmün bir an önce teminini
sağlamak düşüncesiyle yargı kararlarına karşı üst mahkemeler nezdinde yapılması
öngörülen kanun yolu başvuruları kanunlarla belli sürelere bağlanmıştır. Bu
itibarla kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanması,
yukarıda belirtilen sakıncaları bertaraf ederek hukuki güvenlik ve istikrarın
sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet eder (Ertuğrul Dalbaş,
B. No: 2014/7805, 25/10/2017, § 59).
iii. Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
31. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında devletin
işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını,
başvuru sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Kanun koyucu,
devlet organlarının tesis ettiği işlemlere karşı kanun yolları, hangi mercilere
başvurulacağı ve başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgi sahibi
olmalarını sağlayarak dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat edeceğini
bilmeyen yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin ve sağlıklı
bir şekilde kullanmalarını amaçlamıştır (Kommersan Kombassan Mermer Maden
İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri, B. No: 2013/7114,
20/1/2016, § 50).
32. 6100 sayılı Kanun’un 297. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (ç) bendinde, kanun yolları ve süresinin hüküm içeriğinde yer alması
gerektiği belirtilmiştir.
33. Usul hükümlerine göre mahkeme kararlarının hüküm
kısmında kanun yolu ve süresinin belirtilmesi zorunluluğu, tarafların karara
karşı öngörülen kanun yolunu etkili ve işlevsel bir şekilde kullanmaları
açısından önem arz etmektedir (Cemile Akyıldız, B. No: 2014/1382,
22/9/2016, § 40).
34. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için
öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya
da hatalı hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma veya kanun yollarına başvuru
hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek
gerekir (Garanti Bankası A.Ş., B. No: 2013/4553, 16/4/2015, § 42).
35. Başvuru konusu olaya benzer nitelikteki Cemile
Akyıldız (aynı kararda bkz. § 46) başvurusunda; icra hukuk mahkemesi kısa ve
gerekçeli kararında temyiz süresini on beş gün olarak göstermiş, başvurucu bu
süreye güvenerek kararın tebliğinden itibaren on birinci günde hükmü temyiz
etmiş, Yargıtay ise icra mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresinin on gün
olduğunu belirterek temyiz dilekçesinin reddine karar vermiştir. Anayasa
Mahkemesi bu başvuruda; dava açma sürelerini düzenleyen son derece karışık ve dağınık
olan mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumunun mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini, özellikle başvuru mercii ve süresi doğru gösterilmeyen
işlemlerle ilgili davalarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye
erişim hakkını zedeleyecek şekilde katı yorumdan kaçınmalarının gerektiğini
belirterek somut olay açısından icra müdürlüğü işlemlerine karşı yapılan
şikâyeti inceleyen icra hukuk mahkemesinin kararına karşı Kanun'da on günlük
temyiz süresi öngörüldüğü hâlde mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında süreyi
on beş gün olarak gösterdiğini, bu açıdan başvurucunun belirtilen süreye
güvenerek hareket etmesinin makul görülmesi gerektiğini, kararda belirtilen
süre içinde talepte bulunan başvurucunun temyiz dilekçesini reddeden Yargıtay değerlendirmesinin
başvurucunun temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci
bir yaklaşımla elde edildiğini, kararın başvurucunun mahkemeye erişim hakkını
zedelediğini belirtmiştir.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
36. Başvurucu, BAM'ın gerekçeli kararında belirtilen süre
içinde temyiz başvurusunda bulunduğunu ancak gerekçeli kararda gösterilen süre
yerine Kanun'da öngörülen temyiz süresi dikkate alınarak temyiz isteminin
reddedildiğini ve temyiz hakkının elinden alındığını belirtmiştir.
37. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele,
başvurucunun temyiz talebinin süre koşulu gerekçe gösterilerek kanun yolu
incelemesine konu yapılmamasının mahkemeye erişim hakkına orantısız bir
müdahale oluşturup oluşturmadığıdır.
38. Yukarıda yer alan mevzuat hükümleri çerçevesinde
bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerince verilen kararlara karşı Kanun'da iki
haftalık temyiz süresi öngörüldüğü hâlde BAM'ın gerekçeli kararında söz konusu
süre bir ay olarak gösterilmiştir. Mahkemelerin kanun yolunu ve süresini
taraflara doğru gösterme yükümlülüğü gözönüne alındığında başvurucunun BAM
kararında belirtilen süreye güvenerek hareket etmesinin makul görülmesi
gerektiği açıktır.
39. Buna göre kararda belirtilen süre içinde talepte
bulunan başvurucunun temyiz dilekçesini reddeden BAM'ın ve BAM'ın kararını
onayan Daire yorumunun öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul
edilemeyeceği, yapılan yorumun başvurucunun temyiz hakkını kullanmayı imkânsız
kılacak ölçüde ve aşırı şekilci bir yaklaşımla elde edildiği
değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle temyiz isteminin süre
aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik
müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
42. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi ve uğradığı manevi zararın tazminine karar verilmesi
talebinde bulunmuştur.
43. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
44. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
45. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
46. İncelenen başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
47. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme
içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin
ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması
gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun
yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk
Dairesine gönderilmek üzere İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
48. Öte yandan ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı
anlaşıldığından manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği
sonucuna ulaşılmıştır.
49. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
amacıyla İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesine gönderilmek üzere
İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk
Dairesinin 12/1/2018 tarihli ve E.2017/1290, K.2017/1584 sayılı ek kararıyla
ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 20/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.