TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
RAMAZAN DÜĞER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/31211)
Karar Tarihi: 2/10/2024
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Kenan YAŞAR
Raportör
Hasan HÜZMELİ
Başvurucular
1. Ramazan DÜĞER
2. Murat BARAN
Vekili
Av. Bülent Teoman ÖZKAN
3. Mehmet BAYRAKTAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir gazetenin yöneticilerinin gözaltına alınmasını protesto etmek amacıyla düzenlenen bir toplantıya katılmaları nedeniyle hapis cezasına mahkûm edilmelerinin başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular sırasıyla 15/10/2018, 18/2/2020 ve 3/3/2020 tarihlerinde yapılmıştır. Komisyon, başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 2020/8161 ile 2020/13985 numaralı başvurular incelenen başvuruyla birleştirilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
4. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. 1955 doğumlu olan Ramazan Düğer (birinci başvurucu) başvuruya konu olay tarihinde emekli olduğunu beyan etmiştir. Diğer başvuruculardan 1972 doğumlu Mehmet Baran (ikinci başvurucu) eczacı, 1979 doğumlu Mehmet Bayraktar (üçüncü başvurucu) ise esnaf olup tüm başvurucular Kırşehir'de ikamet etmektedir.
7. 14/12/2014 tarihinde ikisi Zaman gazetesinin (gazete) üst düzey yöneticilerinin de aralarında olduğu 12 kişi, haklarındaki çeşitli suç isnatları nedeniyle gözaltına alınmış ve bunların bir kısmı 19/12/2014 tarihinde tutuklanmıştır. Bunun üzerine anılan gazeteden, yöneticileri ve diğer kişiler hakkında yürütülen soruşturma işlemleri ile tutuklamalara karşı ülkede bulunan tüm adliye binalarının önünde protesto gösterileri yapılması çağrısında bulunulmuştur. Başvurucuların da aralarında olduğu kişiler Kırşehir Adliyesi önünde 18/12/2014 ile 21/12/2014 tarihleri arasında protesto gösterileri düzenlemiş ve basın açıklamaları yapmıştır.
8. Toplantı yapılacağı hususunda idareye bildirimde bulunulduğuna dair bir bilgi dosyada yer almamaktadır. Kolluk görevlilerince düzenlenen tutanaklara göre Kırşehir Ahi İş Adamları Derneği (KAHİAD) organizasyonu ile düzenlenen toplantıda yer alan birinci ve ikinci başvurucu, anılan Derneğin yönetici kademesindedir.
9. Kırşehir İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerince düzenlenen 5/6/2015 tarihli Görüntü Kaydı Çözüm Tutanağı'na göre adliye önünde gerçekleşen olayların gelişimi şöyledir:
i. 18/12/2014 tarihinde saat 11.00 sıralarında adliye binasının bahçesinde 20-25 kişilik grup toplanarak 5x3 metre ebadında Türk bayrağını araç yolu üzerine açmıştır. Toplantı esnasında davul ve zurna çalınmış, sloganlar atılmış ve pankartlar taşınmıştır. Kolluk görevlilerinin yaklaşık 50 kişiye ulaşan gruba, adliyenin bahçesi dışına çıkmaları yönünde ikazı üzerine grup kaldırım istikametine ilerlemiştir. Grubun bir kısmı kaldırımda bir kısmı bahçe içerisinde beklemeye devam etmiş ve basın açıklaması yapmıştır. Bayrağın açılması nedeniyle çift şeritli olan araç yolu tek şeride düşmüştür. 150 kişiye ulaşan topluluk saat 12.25'te kendiliğinden dağılmıştır.
ii. 19/12/2014 tarihinde saat 12.55 sıralarında adliye binası bahçe girişinin yan tarafında 30-40 kişilik bir grup toplanmıştır. Birinci başvurucunun yönlendirmesi ile adliye binasının bahçe girişi kapısına giden topluluk, ilk toplantıdaki etkinlikleri gerçekleştirilmiştir. Bu esnada kaldırımın kapatılması nedeniyle yayalar, yol üzerinden ulaşım sağlamıştır.100 kişiye ulaşan topluluk saat 13.35'te kendiliğinden dağılmıştır.
iii. 20/12/2014 ve 21/12/2014 tarihlerinde sırasıyla saat 12.15 ve 12.30 sıralarında adliye binası bahçe kapısı önünde toplanan 100 kişilik grup önceki toplantılarda gerçekleştirdikleri etkinlikleri tekrarlamıştır. Katılımcılar toplantılara -sırasıyla 13.00 ve 13.35 saatlerinde-kendiliğinden ve olaysız şekilde son vermiştir.
10. Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) başvurucular ve diğer otuz bir kişi hakkında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu'nun 28. maddesinin birinci fıkrası gereğince kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine katılma suçlarından cezalandırılmaları talebiyle 23/7/2015 tarihli ve E.2015/1462 sayılı iddianame düzenlemiştir. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:
"...adliye binası önünde 18-19-20-21/12/2014 tarihlerinde KAHİAD ve Zaman Gazetesi Kırşehir Temsilciliği organizasyonu ile yapılan basın açıklaması amaçlı toplantı nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığımızca yürütülen soruşturma kapsamında;
Toplantıların 2911 sayılı yasanın 23/a maddesi kapsamında uygun biçimde bildirim verilmeden ve toplantı için belirlenen yerlerde yapılmadığı, yapılan toplantılarda 2911 sayılı yasanın 23/e maddesinde belirtilen yasağa aykırı olarak toplantının kamu hizmeti görülen bina eklentisi vasfındaki adliye bahçesinde yapıldığı ve toplantının zaman zaman genel yola taşacak şekilde hal aldığı, bu nedenle yaya ve araç trafiğini kısmen de olsa etkilediği, toplantılarda 2911 sayılı yasanın 23/b maddesine aykırı olarak kanunların suç saydığı nitelikte konuşmalar ve sloganlar atıldığı, taşınan bazı pankartların kanunların suç saydığı nitelik taşıdığı, özellikle hakaret suçunu oluşturacak nitelikte 19-20-21/12/2014 tarihlerinde yapılan toplantılarda dört eski bakana ait gözleri maskeli resimlerin ve altında '17-25 aralık yolsuzlukla mücadele haftası olsun' ibaresini taşıyan pankartların taşındığı, yine 18/12/2014 tarihli toplantıda genel yol üzerine Türk Bayrağı açılarak çift şeritli olan yolun tek şeride düşürüldüğü, bu nedenle toplantıların 2911 sayılı yasanın 23. maddesi kapsamında kanuna aykırı olduğunun değerlendirildiği anlaşılmakla,
... cezalandırılmaları ile ... güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur."
11. Kırşehir 2. Asliye Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 15/10/2015 tarihinde başvurucular ve diğer otuz bir sanık hakkında beraat hükmü vermiştir. Mahkeme hükmün gerekçesinde, eylemlerinin basın açıklaması ve suç unsuru içermeyen slogan atılmasından ibaret olduğunu, toplantının süresinin makul olduğunu, katılımcıların kendiliğinden ve olaysız şekilde dağıldığını vurgulamıştır. Mahkeme, toplantıya ilişkin diğer hususların ise idari nitelikte eksiklikler olduğunu belirtmiştir. Anılan kararda Yargıtayın emsal içtihatları ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin(AİHM) kararlarına da değinmiştir.
12. Beraat kararı Cumhuriyet savcısı tarafından 4/11/2015 tarihinde temyiz edilmiştir. Savcı, iddianame kapsamını tekrarlayarak toplantının kamu hizmeti görülen binanın eklentisinde bildirimde bulunulmadan gerçekleştirildiğini, toplantıda hakaret içerikli pankart ve dövizlerin yer aldığını, çift şeritli yolun tek şeridinin kapatıldığını, sanıklardan bir kısmının topluluğa hitaben konuşma yaptığını belirterek eylemlerin 2911 sayılı Kanun'un 22. maddesinin (1) numaralı fıkrasına, 23. maddesinin (b) bendine ve 28. maddesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
13. Yargıtay 14/7/2017 tarihinde, yirmi dokuz sanık hakkındaki beraat kararının onanmasına karar vermiştir. Başvurucuların da aralarında olduğu beş kişi hakkında mahkûmiyet hükmü verilmesi gerektiği gözetilmeden beraat hükmü verilmesi nedeniyle "hükümlerin bozulmasına" karar vermiştir. Yargıtayın bozma gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"CD inceleme tutanağı, çözüm tutanağı ve tüm dosya kapsamına göre; idareye yasal bildirimde bulunmaksızın, kamu hizmetine tahsis edilen adliye binasının bahçesinde gerçekleştirilen, kişilerin şeref ve saygınlığı ile lekelenmeme hakkını ihlal edici içerikte ifadelerin kullanılması ve pankart taşınması, kara yolu işgal edilerek araç ve yaya trafiğinin tehlikeye düşürülmesi suretiyle yasa dışı toplantıya dönüşen gösteride; gruba slogan attırmak ve konuşmalar yapmak suretiyle söz konusu yasa dışı gösteriyi düzenleyen ve yöneten konumunda olan sanıklar Mehmet Bayraktar ve Ramazan Düğer ile bunların hareketlerine konuşma yapıp yerel televizyona açıklamalarda bulunarak katılan sanıklar Murat Baran, M. T. ve T. M.'ın üzerlerine atılı 2911 sayılı Kanunun 28/1. maddesine muhalefet suçunun unsurlarının oluştuğu gözetilmeden yerinde olmayan gerekçeyle beraat kararı verilmesi,
Kanuna aykırı,... görülmüş olduğundan... hükümlerin BOZULMASINA, ... karar verildi."
14. Bozma kararı sonrası Mahkeme, Yargıtayın kararına uyarak başvurucular Mehmet Bayraktar ve Ramazan Düğer hakkında kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünü düzenleme ve yönetme suçundan, başvurucu Murat Baran hakkında kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünü düzenleyen ve yönetenlerin hareketlerine katılma suçundan 2 yıl 1 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Dosyada mevcut cd inceleme ve çözüm tutanaklarından ve tüm dosya kapsamından, söz konusu toplantının uygun biçimde bildirim yapılmadan, kamu hizmeti görülen bina eklentisi vasfındaki adliye bahçesinde yapıldığı, toplantının zaman zaman genel yola taştığı, böylece kısmen de olsa yaya ve araç trafiğini etkilediği, söz konusu toplantıda kanunun suç saydığı nitelikte konuşmalar ve sloganlar atıldığı, özellikle hakaret suçunu oluşturacak şekilde dört eski bakana ait gözleri maskeli resimlerin ve altında '17-25 aralık yolsuzlukla mücadele haftası olsun' ibaresini taşıyan pankartların taşındığı, yine 18/12/2014 tarihli toplantıda genel yol üzerine Türk Bayrağı açılarak çift şeritli olan yolun tek şeride düşürüldüğü, böylece toplantının yasa dışı toplantıya dönüştüğü ve bu toplantıda yasa dışı gösteriyi düzenleyen ve yöneten konumunda olan sanıklar Mehmet Bayraktar ve Ramazan Düğer'in gruba slogan attırmak ve konuşmalar yapmak suretiyle, sanıklar Murat Baran, [M.T.] ve [T.M.]ınise bunların hareketlerine konuşma yapıp yerel televizyona açıklamalarda bulunmak suretiyle katılarak üzerlerine atılı 2911 sayılı Kanunun 28/1. maddesine muhalefet suçunu işledikleri mahkememizce sabit görülmüştür."
15. Başvurucular 26/4/2018 ve 2/5/2018 tarihlerinde mahkûmiyet hükümlerini temyiz etmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 7/9/2018 tarihinde kanuna uygun olduğu gerekçesiyle hükümlerin onanması yönünde tebliğname düzenlemiştir.
16. Tebliğnamenin 21/9/2018 tarihinde birinci başvurucuya tebliğ edilmesi akabinde başvurucu 15/10/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. Yargıtay 16. Ceza Dairesi 14/10/2019 tarihinde temyiz itirazlarının reddine, hükümlerin onanmasına karar vermiştir.
18. İkinci başvurucu, Yargıtayın onamaya ilişkin kararını 30/1/2020 tarihinde öğrenmesi sonrası bireysel başvuruda bulunmuştur. 18/3/2020 tarihli ve evrak talebi konulu dilekçesinde nihai kararı müddetnamenin 11/2/2020 tarihinde tebliği ile öğrendiğini belirten üçüncü başvurucu 30/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 2911 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir."
20. 2911 sayılı Kanun'un 10. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"(Değişik fıkra: 3/8/2002 tarih ve 4771 sayılı Kanun'un 5. md.) Toplantı yapılabilmesi için, düzenleme kurulu üyelerinin tamamının imzalayacakları bir bildirim, toplantının yapılmasından en az kırksekiz saat önce ve çalışma saatleri içinde, toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu valilik veya kaymakamlığa verilir."
21. 2911 sayılı Kanun'un 22. maddesinin 2017 yılında yapılan değişiklikten önceki hâli şöyledir:
“Genel yollar ile parklarda, mabetlerde, kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kilometre uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamaz ve şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez.
Genel meydanlardaki toplantılarda, halkın ve ulaşım araçlarının gelip geçmesini sağlamak üzere valilik ve kaymakamlıklarca yapılacak düzenlemelere uyulması zorunludur.”
22. 2911 sayılı Kanun'un 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"a) 9 ve 10 uncu madde hükümlerine uygun biçimde bildirim verilmeden veya toplantı veya yürüyüş için belirtilen gün ve saatten önce veya sonra;
b) (Değişik: 30/7/1998 - 4378/1 md.) Ateşli silahlar veya havai fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dâhil patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir, demir bilye ve sapan gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak
...
e) 20 nci maddedeki yöntem ve şartlara ve 22 nci maddedeki yasak ve önlemlere uyulmaksızın,
Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır."
23. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenleyen veya yönetenlerle bunların hareketlerine katılanlar, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir yıl altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
B. Uluslararası Hukuk
1. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının Kapsamı ve Önemi
24. AİHM kararlarında, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve bu hak kapsamında ifade özgürlüğünün demokratik toplumun en temel değerleri arasında olduğu ve demokrasinin özünde açık bir tartışma ortamıyla sorunları çözebilme gücünün yer aldığı vurgulanmaktadır. Şiddete teşvik ve demokrasinin ilkelerini ortadan kaldırma durumları dışında toplantı ve ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici nitelikli radikal tedbirler, yetkililerin eylemlerde kullanılan ifadeler ve bakış açılarını şaşırtıcı ve kabul edilemez olarak değerlendirdiği ya da eylemlerin yasa dışı olduğu durumlarda dahi demokrasiye zarar vermekte hatta demokrasinin varlığını sık sık tehlikeye atmaktadır. Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edilebilmesi imkânı kişilere sunulmalıdır (Gün ve diğerleri/Türkiye, B. No: 8029/07, 18/6/2013, § 70; Güneri ve diğerleri/Türkiye, B. No: 42853/98, 43609/98, 44291/98, 12/7/2005, § 76).
2. Barışçıl Toplanma Hakkının Korunması ve Bildirim Yükümlülüğü
25. AİHM, Akarsubaşı/Türkiye (B. No: 70396/11, 21/7/2015) kararına konu olayda, Adana Adliyesi önünde düzenlenen gösteriye kırk beş kişi katılmış, sonrasında basın açıklaması yapılmıştır. Daha önce basın açıklaması yapılamayacak yerlere ilişkin olarak verilmiş valilik kararını ihlal edecek şekilde adliye sarayının giriş merdivenleri önünde yapılan bu basın açıklamasına katıldığı gerekçesiyle başvurucu hakkında idari para cezası uygulanmıştır. Başvurucunun itirazları mahkemece reddedilmiştir. AİHM; devletlerin yalnızca barışçıl toplantı hakkını korumakla değil aynı zamanda bu hakka, kanuna aykırı nitelikte dolaylı sınırlamalar getirmekten kaçınmakla da yükümlü olduklarını hatırlatmıştır. AİHM anılan cezalandırmada, gösterinin barışçıl amacının ve yapılma biçiminin dikkate alınmadığını vurgulamıştır. Öte yandan müdahalenin varsayılan meşru amacıyla orantılı olduğunu değerlendirme imkânı verecek nitelikte uygun ya da yeterli herhangi bir gerekçenin içermediğini belirtmiştir. AİHM'e göre başvurana yalnızca basın açıklamasının okunması gereken bir gösteriye katıldığı gerekçesiyle para cezası verilmesi, bir sendikaya üye olan herkesi cezalandırılma korkusuyla gösteri yapma hakkını kullanmaktan caydırabilecek niteliktedir. AİHM, 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 32. maddesinin imkân verdiği müdahaleyi, toplantı hakkına orantısız bir müdahale olarak kabul etmiş ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesi kapsamında toplantı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
26. Toplantıların ve gösteri yürüyüşlerinin izin veya bildirim usulüne bağlanması; bu usullerin amacının her türlü toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânını sağlamak olduğu sürece genel olarak hakkın özüne dokunmaz (Bukta ve diğerleri/Macaristan, B. No: 25691/04, 17/7/2007, § 35; Oya Ataman/Türkiye, B. No: 74552/01, 5/12/2006, § 39; Platform "Ärzte für das Leben"/Avusturya, B. No: 10126/82, 21/6/1988, §§ 32-34). Bu kapsamda izin ve bildirim usullerinin uygulanması toplantı hakkının etkin kullanılması imkânını sağlamak içindir. Derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve protesto barışçıl yöntemlerle yapıldığında bu tür bir eylemin sadece bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediği gerekçesiyle dağıtılması, barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak değerlendirilmelidir (Bukta ve diğerleri/Macaristan, § 36; Oya Ataman/Türkiye, §§ 38, 39; Balçık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 25/02, 29/11/2007, § 49; Samüt Karabulut/Türkiye, B. No: 16999/04, 27/1/2009, §§ 34, 35).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Anayasa Mahkemesinin 2/10/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 49. maddesinin (7) numaralı fıkrası gereği adli yardım talepleri hakkında, bireysel başvurunun niteliğine uygun düştüğü oranda 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 334. ila 340. maddeleri uygulanır.
29. 6100 sayılı Kanun'un 334. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği adli yardım talebinin kabul edilebilmesi için başvurucunun kendisinin ve ailesinin geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin gereken yargılama giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olması, ikinci olarak da taleplerinin dayanaksız olmaması gerekmektedir (Mehmet Şerif Ay, B. No: 2012/1181, 17/9/2013, § 23).
30. Somut olayda başvurucu Mehmet Bayraktar'ın başvuru giderlerini karşılayabilecek kadar geliri, adına kayıtlı aracı veya taşınmaz malı olmadığı, geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen bilgilerden tespit edilmiştir. Ayrıca başvurucunun taleplerinin dayanaktan yoksun olmadığı anlaşılmıştır.
31. Açıklanan gerekçelerle üçüncü başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Mehmet Bayraktar'ın İhlal İddiaları Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu barışçıl nitelikte bir toplantıya katılması nedeniyle yeterli bir gerekçe olmadan hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmasının ifade hürriyeti, gerekçeli karar hakkı, suç ve cezanın kanunilik ilkesi, eşitlik hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Bakanlık görüşünde; başvurucunun Kırşehir 2. Asliye Ceza Mahkemesine sunmuş olduğu 18/3/2018 tarihli dilekçesinde, hakkında verilen mahkûmiyet kararının kesinleştiğinin kendisine 11/2/2020 tarihinde tebliğ edilen müddetname ile öğrendiğini beyan ettiğini bu nedenle bireysel başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığı hususunun incelenmesi gerektiğini belirtmiştir.
34. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formundaki iddialarını yenilemiş, başvurunun süresinde yapılmadığı iddiasına ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.
2. Değerlendirme
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
36. Bireysel başvurunun ön şartlarından biri de başvuru süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul hükmüdür.
37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.
38. Ceza infaz hukukunda müddetname, 5275 sayılı Kanun’un 20. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca düzenlenen ve hakkında kesinleşen mahkeme kararı nedeniyle hükümlünün ceza infaz kurumunda ne kadar süre ile kalacağını gösteren bir belgedir. Belgede, mahkûm olunan cezanın niteliği, cezanın hangi mahkeme tarafından verildiği, Yargıtay aşamasından geçmiş ise ilgili ilam hakkında bilgiler yer almaktadır. Dolayısıyla müddetnamenin hükümlüye tebliğ edildiği tarihin, başvurucular açısından en geç Yargıtayın nihai kararının öğrenildiği tarih olarak kabul edilmesi gerekir (Hakan Fuat Komili, B. No: 2013/2470, 17/9/2013, § 18; Özgür Çapkın, B. No: 2014/2546, 30/12/2014, § 22).
39. Somut olayda Kırşehir 2. Asliye Ceza Mahkemesinin kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünü düzenleme ve yönetme suçundan verdiği 26/4/2018 tarihli kararı, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14/10/2019 tarihli ilâmı ile onanarak aynı tarihte kesinleşmiştir. Başvurucunun ceza infaz kurumunda bulunması sebebiyle müddetname 11/2/2020 tarihinde kendisine tebliğ edilmiştir (bkz. § 18). Bu nedenle başvuru yolunu tüketen nihai kararın başvurucu tarafından öğrenildiği tarihin müddetnamenin tebliğ tarihi olan 11/2/2020, bireysel başvuru tarihinin de 30/3/2020 olduğu gözetildiğinde bireysel başvuru için öngörülen otuz günlük sürenin geçtiği anlaşılmaktadır.
40. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Diğer Başvurucuların İhlal İddiaları Yönünden
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
41. Başvurucular eylemlerin barışçıl nitelikte olduğunu ve salt bildirimde bulunulmaması nedeniyle bu nitelikteki toplantının kanuna aykırı olarak kabul edilemeyeceğini, toplantıda kanuna aykırı slogan atmadıklarını, suç teşkil ettiği değerlendirilen pankartın ise bir partinin il başkanlığınca getirildiğini, bu kişilere beraat hükmü verilmesine rağmen kendileri hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğunu iddia etmiştir. Öte yandan başvurucular toplantı esnasında araç ve yaya yolunu tamamen kapatmadıklarını, adliyedeki yargısal faaliyetleri engellemediklerini, bu yönde bir iddianın da bulunmadığını, kolluk görevlileri tarafından toplantının kanuna aykırı olduğu yönünde katılımcılara hiçbir uyarı yapılmadığını ve eylemlerini hiçbir müdahale olmaksızın kendiliğinden sona erdirdiklerini vurgulamıştır. Başvurucular; adliye binasının bahçesinde toplantı yapılmadığını, toplantı başlamadan önce burada olan katılımcılara kolluk güçlerinin uyarı yapması üzerine adliye bahçesinden çıktıklarını, ayrıca adliye binası yakınında yapılan toplantının salt bu nedenle kanuna aykırı sayılamayacağını, bu kapsamda mahkemenin hakkaniyete aykırı olarak ceza verdiğini belirtmiştir. Başvurucular; ilgili ve yeterli gerekçeler olmadan cezalandırılmaları nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, ifade hürriyeti, gerekçeli karar hakkı, suçta ve cezada kanunilik ilkesi, eşitlik hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. Bakanlık görüşünde, toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamların bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabileceğine ve alınan bu tedbirlere aykırı toplantılar düzenlenmesi veya bu tür toplantılarda suç işlenmesi hâlinde de cezalar verilebileceğine dair Anayasa Mahkemesi kararına atıfta bulunulmuştur. Ayrıca AİHM'in devletin asayişi sağlamak veya korumak için toplantı düzenlemeyi bildirim yahut yer sınırlaması gibi şekil şartlarına ve izin koşuluna bağlamasını 11. maddeye aykırı bulmadığını belirtmiştir. Bakanlık; Yargıtayın ilgili dairesinin, basın açıklamasının hangi düzenlemelere aykırı hareket edilmek suretiyle yasa dışı toplantıya dönüştüğünü, taşınan pankartlar ve atılan sloganlar nedeniyle başkalarının hak ve özgürlüklerinin ihlal edilip edilmediğini ve başvurucuların yasa dışı toplantıya dönüşen basın açıklaması nedeniyle cezalandırılmayı gerektiren eylemlerinin nelerden ibaret olduğunu açıklayarak değerlendirdiğini ifade etmiştir. Bu gerekçeler gözetilerek, somut başvurunun anayasal bakımdan incelenmesi gerektiğini belirtmiştir.
43. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında; mahkemenin mahkûmiyet gerekçesine dayanak olan eylemlerin suç izafe edilebilecek nitelikte eylemler olmadığını belirterek ayrıntılı açıklama yapmış ve bireysel başvuru formunda ileri sürdükleri hususları yenilemiştir.
44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların beraat kararı yerine cezalandırılmalarına karar verilmesi nedeniyle birçok anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının özü toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gereken hususlar olduğu gözetilerek iddialar, Anayasa'nın 34. maddesi kapsamında değerlendirilmiştir.
45. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
46. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
47. Başvurucular, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanımı sırasında bir engellemeyle karşılaşmamıştır. Buna karşın başvurucular toplantıya katıldıkları için kanuna aykırı bir gösteri yürüyüşü ve toplantı düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine katılma eylemleri nedeniyle cezalandırılmıştır.
48. Başvurucular hakkında 2 yıl 1 ay hapis cezasına hükmedilmesinin toplantı hakkına yönelik bir müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
49. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler,... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,... demokratik toplum düzeninin... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
50. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini oluşturacaktır. Bu sebeple cezalandırmanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
51. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
52. Başvurucular hakkında hürriyeti bağlayıcı ceza verilmesine ilişkin kararın Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel İlkeler
(i) Demokratik Toplumda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının Önemi
53. Anayasa Mahkemesi demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Dilan Ögüz Canan, B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, B. No: 2015/10676, 26/12/2018, § 31; Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, § 42).
54. Bu hak, ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. Anayasal haklar içinde kendine has özerk rolünün ve özel uygulama alanının varlığına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı aynı zamanda ifade özgürlüğü ışığında değerlendirilmelidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir (Dilan Ögüz Canan, § 34; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Osman Erbil, §§ 31, 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 72; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 66; Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 52). Sonuç olarak toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır (Dilan Ögüz Canan, § 35; Ömer Faruk Akyüz, § 55; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 32; Yasin Agin ve diğerleri, § 43).
55. Toplumsal çoğulculuğa ancak her türlü fikrin serbestçe ifade edilebildiği özgür bir tartışma ortamında ulaşılabilir. Demokrasinin temel özelliklerinden biri de toplumsal meselelerin diyalog yoluyla ve şiddeti dışlayan yöntemlerle çözülmesine imkân vermesidir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanarak toplanan insanların ileri sürdükleri fikirler, bu fikirlere katılmayan diğer insanları rahatsız edebilir ve onların tepkilerini çekebilir. Ancak burada önemli olan söz konusu hakkın -tüm bu rahatsızlığa rağmen- barışçıl bir şekilde kullanılmasıdır (Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 34; Yasin Agin ve diğerleri, § 45).
56. İfade özgürlüğünde olduğu gibi siyasal ve kamusal meseleler söz konusu olduğunda toplantı hakkına yapılan müdahaleler daha dar yorumlanmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, § 45; Ömer Faruk Akyüz, § 53; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 35; Yasin Agin ve diğerleri, § 46).
(ii) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
57. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde "demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama" ve "ölçülülük ilkesine aykırı olmama" biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 3/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18; Yasin Agin ve diğerleri, § 52).
58. Toplantı hakkı üzerindeki sınırlamanın kamu düzeninin korunması gibi demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan, § 32; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 70; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51; Yasin Agin ve diğerleri, § 53).
59. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini toplantılar ve gösteri yürüyüşleri düzenlemek yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında, olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Dilan Ögüz Canan § 33; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74; Adalet Mehtap Buluryer, § 71; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 38; Yasin Agin ve diğerleri, § 54).
60. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan organların toplantılara ve gösteri yürüyüşlerine müdahale ederken toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan, korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan §§ 33, 56; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun, §§ 44, 47; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 39; Yasin Agin ve diğerleri, § 55).
61. Buna göre toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan bir müdahale zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez (Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 40; Yasin Agin ve diğerleri, § 56).
(b)Somut Olayın Değerlendirilmesi
62. Başvurucuların da aralarında bulunduğu grup, Zaman gazetesi yöneticilerinin de aralarında olduğu on iki kişinin gözaltına alınmasını protesto etmek ve basın açıklaması yapmak için 18/12/2014 ila 21/12/2014 tarihlerinde Kırşehir Adliyesi binasının bahçe kapısı önünde toplanmıştır. Sadece ilk gün gerçekleştirilen toplantıda, katılımcıların bir kısmı adliye binasının bahçesinde olacak şekilde bu toplantıya katılmıştır. 5/6/2015 tarihli Görüntü Kaydı Çözüm Tutanağı'na göre, gerçekleştirilen toplantılar kırk dakika ile altmış dakika arasında sürmüştür.
63. İdareye bildirimde bulunulmadan düzenlenen toplantılarda, dört eski bakanın gözleri maskeli resimleri ile altında "17-25 aralık yolsuzlukla mücadele haftası olsun" ibaresini taşıyan pankartlar taşınmış ve bazı sloganlar atılmıştır. Toplantıların yapıldığı esnada araç ve yaya trafiği kısmen engellenmiştir. Toplantılar herhangi bir müdahale olmadan kendiliğinden sona ermiştir. Tutanak'ta katılımcıların günlük hayatın akışını katlanamaz derecede bozduklarına veya adliyenin güvenliğine ve çalışma düzenine yönelik bir tehdit oluşturduklarına dair herhangi bir husustan bahsedilmemiştir.
64. Anayasa Mahkemesince yapılacak inceleme, somut olayın koşullarında iddianame ve temyiz merciinin hükümlerin bozulmasına ilişkin ilamı ile yargı mercilerinin gerekçeli kararında mahkûmiyet için gösterilen sebeplerle sınırlı olacaktır.
65. İddianame içeriğine göre başvuruya konu toplantılar 2911 sayılı Kanun'da yer alan usullere uygun biçimde bildirim verilmediği, toplantı yapılması için belirlenen yerler dışında ve yasak yerlerden olan kamu hizmet binası bahçesinde yapıldığı, toplantı esnasında yaya ve araç trafiğinin kısmen engellendiği, suç teşkil edecek nitelikte slogan atılıp pankart taşındığı için Kanun'a aykırıdır (bkz. § 10).
66. Başvurucular hakkında verilen hükümlerin bozulmasına ilişkin Yargıtay ilamında, iddianame kapsamında yer alan Kanun'a aykırı hâller tekrarlanarak -2911 sayılı Kanun’un 10. maddesi gereğince kırk sekiz saat önce- bildirimde bulunmadan ve -aynı Kanun’un 22. maddesine aykırı olarak- kamu hizmetine tahsis edilen binanın bahçesinde gerçekleştirilen toplantıda -aynı Kanun’un 23. maddesinin (b) bendine aykırı olarak- kişilerin şeref ve saygınlığı ile lekelenmeme hakkını ihlal edici pankartların taşındığı ve -aynı Kanun’un 23. maddesinin (e) bendine aykırı olarak- kara yolunun işgal edilerek araç ve yaya trafiğinin tehlikeye düşürüldüğü belirtilmiştir. Bu kapsamda yapılan toplantıda konuşma yapan ve slogan attıran başvurucuların kanuna aykırı toplantıyı düzenleyen, yöneten ve bunların hareketlerine katılan konumunda oldukları ve cezalandırılmaları gerektiği değerlendirilmiştir (bkz. § 12). Mahkeme de Yargıtayın kararına uyarak aynı gerekçelerle başvurucuları cezalandırmıştır (bkz. § § 13, 14).
67. Bir kimse sırf bir toplantı ve gösteriye katılmış olması nedeniyle cezalandırılmış ve Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklere bir müdahalede bulunulduğunu kabul etmiş ise Anayasa Mahkemesinin bundan sonra denetleyeceği ilk husus yapılan gösteri yürüyüşü ve toplantı nedeniyle kamu düzeninin bozulup bozulmadığı, bozulma tehlikesinin ortaya çıkıp çıkmadığı ya da kamu makamlarının bu yöndeki değerlendirmelerinin gerçeklik değeri taşıyıp taşımadığı olacaktır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 88).Somut olayda da ceza hükmüne gerekçe oluşturan yukarıda belirtilen dört husus irdelenmelidir.
68. Bir suça ilişkin kanun maddesinin uygulanma koşullarının somut olayda bulunup bulunmadığı ve suçun unsurlarının neler olması gerektiği meselesi Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır. Buna karşın mevcut başvuruya benzer şekilde bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanların cezalandırılması ya da ceza tehdidine maruz bırakılması gibi verilen bir ceza hükmünün anayasal bir hakka müdahale oluşturduğu durumlarda vaki müdahale, Anayasa Mahkemesinin ilgi alanındadır (Dilan Ögüz Canan, § 47). Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, yukarıda zikredilen cezalandırmaya dayanak dört gerekçe nedeniyle başvurucular hakkında 2 yıl 1 ay hapis cezası uygulanması suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplum düzenin gereklerine uygun olup olmadığının belirlenmesidir.
(i) Bildirim Yükümlülüğüne Uyulmadığı Gerekçesi
69. Somut olayda başvurucuların cezalandırma gerekçelerinden biri 2911 sayılı Kanun’un 10. maddesi gereğince bildirimde bulunmadan toplantı yapmalarıdır. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, toplantı hakkının bildirim usulüne bağlanabileceğini kabul etmiştir (birçok karar arasından bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 121). İdareye önceden bildirimin amacı; toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin etkin şekilde kullanımını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamaktır. Kamu düzenine yönelik alınan bu tedbirlere aykırı toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara katılınması veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde ceza da verilebilir (benzer nitelikte değerlendirmeler için bkz. Dilan Ögüz Canan, §§ 39, 40;Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 122; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81; Osman Erbil, § 52; Selma Elma, B. No: 2017/24902, 4/7/2019, § 44).
70. Bununla birlikte güvence altına alınan toplantı hakkını kullanırken kamu otoritelerinin keyfî müdahalelerine karşı da bireyin korunması gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 42; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 82; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 76). Nitekim Anayasa Mahkemesi birçok kararında, yalnızca usulüne uygun olarak tertip edilmemiş bir toplantının veya gösteri yürüyüşünün varlığını tek başına temel hak ve özgürlüklere müdahale için yeterli kabul edilemeyeceğini vurgulamıştır (benzer nitelikte değerlendirmeler için bkz. Dilan Ögüz Canan, § 39; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 122; Osman Erbil, § 52).
71. Anayasa Mahkemesi bireyin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının korunması ihtiyacı nedeniyle önceden bildirim yükümlülüğüne uyulmaması hâlinde idare ve mahkemelerce gözetilmesi gereken ilkeleri Selma Elma kararında açıklamıştır. Anılan ilkeler şöyledir:
i. Toplantı barışçıl ise veya herhangi bir şiddet tehlikesi bulunmuyorsa yalnızca bildirim yükümlülüğüne uyulmadığı gerekçesiyle dağıtılmamalıdır.
ii. Bununla birlikte bildirim usulü öngörülmesini anlamsız kılacak şekilde hareket edilmemeli ve bu yükümlülüğün yaptırımsız bir emirden ibaret olduğu düşünülmemelidir. Bu nedenle bildirim usulüne uyulmaması hâlinde bu yükümlülüğü yerine getirmekle mükellef olanlara ölçülü bir yaptırım uygulanabilmelidir. Ancak bildirim yükümlülüğünün ihlali nedeniyle uygulanacak ceza yalnızca toplantıyı organize edenlere ya da yönetenlere yönelik olmalıdır. İzin veya bildirime ilişkin prosedürlerin tamamlanıp tamamlanmadığından toplantıyı organize edenler ya da yönetenler sorumlu olup sözü edilen kişilerden olmayan katılımcıların bu süreçlerden haberdar olmalarının beklenemeyeceği dikkate alınmalıdır.
iii. Toplantıyı organize edenlere ya da yönetenlere yaptırım uygulanabilmesi için bu kişilerin bildirim prosedürüne başvurma imkânlarının bulunması ve buna rağmen başvurmamış olmaları gereklidir.
iv. Toplantı, derhâl tepki verilmesini gerektiren olaylara ilişkin olmamalıdır. Zira bu durumda bildirim şartına uyulmasını beklemek hakkın özüne dokunabilir.
v. Ceza, izlenen meşru amaçlarla orantılı olmalıdır. Barışçıl bir gösteri veya basın açıklaması nedeniyle ilke olarak bu gösteri ya da toplantıya katılan kişilere kınanabilir bir olaya karışmadıkları sürece en hafif kabul edilecek cezai bir yaptırım da uygulanmaması gerekir. Zira barışçıl gösteriye katılanlar hakkında gösteri sonrasında idari para cezaları verilmesi gibi yaptırımlar kişilerin haklarını kullanmalarında caydırıcı etkiye neden olabilir (Rıza Gökçen Erus ve diğerleri, § 55; Erdal Karadaş, § 68).
vi. İdare ve yargı mercileri para cezasının salt prosedürel yükümlülüklere uyulmaması nedeniyle verildiğini, toplantıda dile getirilen görüşler ya da toplantıya katılmaktan kaynaklanmadığını somut olayla ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya koymalıdır (Selma Elma, § 47).
72. Anılan kararda da önceden bildirim usulüne uyulmaması hâlinde bu yükümlülüğü yerine getirmekle -organize eden- mükellef olanlara ölçülü bir yaptırım uygulanabileceği kabul edilmiştir. Mahkeme kararında ikinci başvurucunun sadece toplantının katılımcılarından olduğu tespit edildiği dolayısıyla anılan başvurucunun bildirim yükümlülüğünde bulunması gereken kişi statüsünde olduğunun ortaya konulamadığı anlaşılmaktadır.
73. Öte yandan "derhal tepki" verilmesi gereken hâllerde toplantı ve gösteri yürüyüşünü düzenlemek belli bir aciliyet gösterebilir. 2911 sayılı Kanun, bu tür gösterilerle ilgili herhangi bir hüküm içermemekte ise de bu gibi hâllerin öncesinde bildirim yapılmasının beklenmesinin hakka ölçüsüz bir sınırlama oluşturacağı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 122; katılımcılar açısından derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlara ilişkin olarak ayrıca bkz. Osman Erbil, §§ 65, 67; Sevinç Hocaoğulları, B. No: 2015/271, 15/11/2018, § 48).
74. Kişilerin -anlık gerçekleşen siyasal, toplumsal, ekonomik ve benzeri olaylar nedeniyle-"derhal tepki" vermesinin ve dolayısıyla önceden bildirmede bulunmamasının makul karşılanması, bazı koşulların varlığına bağlıdır. Kamu makamları aşağıdaki nitelikte toplanmalar öncesi, kişilerden bildirim yükümlülüğü beklememelidir:
- Doğası gereği protesto edilmek istenen olay ile eş zamanlı tepki içeren ani toplanmalar,
- Önceden bildirim yapılması hâlinde oluşan gecikme nedeniyle hakkın kullanımının anlamını kaybedeceği yahut öneminin azaltacağı toplanmalardır. Nitekim bu hâllerde bildirim yükümlülüğü öngörmek hakkın özüne dokunacaktır (benzer nitelikte değerlendirme için bkz. § 60; Selma Elma, § 47/iv).
75. Göstericilerin şiddet eylemlerine karışmadıkları durumlarda, kamu makamlarının, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına belirli bir ölçüye kadar müsamaha göstermesi gerekir. Barışçıl bir gösterinin ilke olarak cezai yaptırım tehdidine maruz bırakılmaması gerekir. İdarenin toplantının mevzuatta yer alan bazı kurallara aykırı olduğunu tespit etmesi bir toplantının barışçıl niteliğini kaybettirmez (Osman Baydemir, B. No: 2018/24509, 15/9/2021, § 73).Mahkeme birinci başvurucu toplantıyı organize eden ve yöneten olarak kabul etmiştir. Somut olayda toplantının protesto konusu olan gözaltı sürecinin devam ettiği bir zamanda başladığı ve tutuklama kararı verildiği 19/12/2014 tarihinde de devam ettiği gözetildiğinde toplantının derhâl tepki verilmesi gereken hâllerden olduğu (bkz. § 7) anlaşılmaktadır. Dolayısıyla somut olayda kamu makamlarınca, başvuruculara cezai bir yaptırım uygulanması için haklı gerekçelerin ortaya konulamadığı değerlendirilmiştir.
(ii)Suç Teşkil Eden Nitelikte Slogan Atıldığı ve Pankart Taşındığı Gerekçesi
76. Başvuruya konu toplantının Kanun'a aykırı olarak nitelendirilmesine neden olan diğer bir husus ise, toplantıda kanunun suç saydığı nitelikte slogan atıldığının ve pankart taşındığının kabul edilmesidir. Mahkûmiyet kararında, suç teşkil ettiği ileri sürülen sloganlara ilişkin herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır.
77. Mahkeme kararında ayrıca dört eski bakanın gözleri maskeli resimleri ile altında "17-25 Aralık yolsuzlukla mücadele haftası olsun" ibaresini taşıyan pankartlar taşınmasını da toplantının Kanun'a aykırı olduğunun kabul edilmesinde esas kabul etmiştir. Zikredilen fotoğraf ve ifadenin ise hangi gerekçelerle hakaret suçunu oluşturduğuna dair bir açıklamada ise bulunmamıştır. Ayrıca toplantının düzenleyicisi ve yöneticisi olarak kabul edilen başvurucular pankartın bir partinin il başkanlığınca toplantı alanına getirildiğini, sorumluluklarının olmadığını ileri sürmüş iseler de yargı mercileri tarafından bu yönden de hiçbir araştırma ve değerlendirme yapılmamıştır.
78. Toplanma hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Toplantının veya gösteri yürüyüşünün hangi amaçla yapıldığının bir önemi yoktur. İfade özgürlüğünde olduğu gibi toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı da sadece toplumun geneli tarafından savunulan ve kabul gören görüş ve fikirleri korumakla yetinmez. Bunun haricinde toplumun genelini rahatsız edebilecek, endişelendirecek hatta şoke edecek veya onların belirli düzeyde tepkilerini çekebilecek bazı fikirleri savunma amacıyla da toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenebilir (Dilan Ögüz Canan, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, § 45; Ömer Faruk Akyüz, § 53; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 33; Yasin Agin ve diğerleri, § 44).
79. Anayasa Mahkemesinin Yılmaz Zengin (B. No: 2016/5636, 9/6/2021) kararında üzerinde bazı yazılarla birlikte bakanların gözleri maskeli resimleri bulunan pankartların parti binasına asılmasını ifade özgürlüğü kapsamında incelemiş ve söz konusu düşünce açıklamasına müdahaleyi ifade özgürlüğünün ihlali saymıştır.
80. Anayasa Mahkemesi zikredilen kararında, 17-25 Aralık soruşturmaları olarak bilinen süreçte yaşananlardan sonra siyasetçilerin -aleyhe suçlamalara maruz kalan- şikâyetçileri takip etmelerinin, onlar hakkında fikir oluşturarak kamuoyunu bilgilendirmeye hatta yönlendirmeye çalışmalarının demokratik bir toplumda kaçınılmaz olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla sonradan yanlış olduğu ifade edilmiş olsa bile o tarihlerde doğru olduğuna ilişkin olarak pek çok kişinin iddiası ve inancının bulunduğu bilgilerin yayılmasının -katlanılması güç olsa dahi- beklenen bir durum olduğu vurgulanmıştır. Aksinin kabulü hâlinde ise bu kişileri eleştirenlerin cezalandırılması caydırıcı etki doğurarak toplumdaki bilgilendirme ve eleştiri ortamına zarar verebileceği, kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabileceği ve çoğulcu topluma zarar verebileceği gözetilerek cezalandırılmanın zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık gelmediği değerlendirilmiştir (Yılmaz Zengin, §§ 42, 43; benzer değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 79; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 50). Yargı mercinin cezalandırma gerekçeleri gözetildiğinde, somut olayda anılan değerlendirmeden ayrılmayı gerektirir başkaca bir olgunun ortaya konulamadığı anlaşılmaktadır.
(iii) Trafiğin Engellendiği Gerekçesi
81. Toplantının Kanun'a aykırı olduğunun kabul edilmesinde yer verilen gerekçelerden biri de Kanun'un 23. maddesinin (e) bendine aykırı olarak araç ve yaya trafiğinin engellendiği kabulüdür. İddianame ve Görüntü Çözüm Tutanağı incelendiğinde katılımcılar yalnızca toplantının ilk günü adliyenin bahçesinde toplanmıştır. Kolluk görevlilerinin uyarısı üzerine bulundukları yerden ayrılarak grubun bir kısmı bahçe içinde bir kısmı da kaldırımda beklemiştir. Diğer toplantılar ise adliye binasının bahçe kapısı önünde yapılmıştır. Ayrıca toplantı esnasında çift şeritli araç yolunun tek şeride düşürülmek suretiyle kısmen kapatıldığı ve yaya yolunun kapatılması nedeniyle yayaların yol üzerinden ulaşım sağladığı bilgisi dışında herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır. Mahkeme, gerekçeli kararında ise toplantı esnasında katılımcıların zaman zaman genel yola taşması nedeniyle kısmen yaya ve araç trafiğinin etkilendiğini belirtmiştir (bkz. § 14).
82. Barışçıl şekilde toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanan kişilerin bu hakkın kullanımı sırasında diğer hukuk normlarını ihlal etmeleri durumunda ise somut olayın özellikleri dikkate alınmalıdır. Trafik akışını kısa süreli durdurmak ya da aksatmak veya trafiği tehlikeye düşürmek gibi fiiller toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasının belli bir düzeye kadar doğal sonucu olabilir. Bu fiillerin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasının gerektirdiği düzeyi aştığı ve bunun başkalarının haklarına etkisi ile kamu düzeni açısından olumsuz sonuçları kamu gücünü kullanan yetkili mercilerin kararlarında (örneğin ceza tutanağını düzenleyen polis raporlarında veya yargılama mercilerinin gerekçelerinde) gösterilmelidir (Rıza Gökçen Erus ve diğerleri, § 73).
83. Dosya kapsamında araç ve yaya trafiğinin ne kadar süreyle aksadığına ve alternatif yolların mevcudiyetine, kamu düzenini bozulup bozulmadığına, toplantının doğası gereği hoşgörü gösterilmesini gerektiren kabul edilebilir sınırının aşılıp aşılmadığına yönelik herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
84. İlk derece mahkemesi ve Yargıtay kararında da araç ve yaya trafiğinin aksadığı süre içinde kamu düzeni ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması çerçevesinde katlanılması zor veya imkânsız bir zararla ya da zarar tehlikesiyle karşılaşıldığına ilişkin uygun ve yeterli bir gerekçe bulunmamaktadır. Diğer yandan kararlarda, toplantının 40 ila 60 dakika gibi kısa bir sürede gerçekleştirildiği, olaysız şekilde ve kendiliğinden dağıldığı da gözönüne alınmamıştır.
85. Bununla birlikte her toplantı ve gösteri yürüyüşü doğası gereği günlük hayatın akışında belli bir karışıklık ya da rahatsızlığa sebep olabileceği gibi belli bir gerginliği ve kargaşayı da bünyesinde taşır (Eylem Onuk, B. No: 2015/8018, 15/11/2018, § 51, Dilan Ögüz Canan, § 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119; Ömer Faruk Akyüz, § 57; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 69). Başvurucuların olaysız şekilde dağılmalarıyla sona eren ve barışçıl niteliğinin ortadan kalktığına dair bir kabulün bulunmadığı toplantı sürecine bir bütün olarak bakıldığında başvuruculara daha fazla tolerans gösterilmemesi ve cezalandırılmaları için makul bir sebebin ortaya konulmadığı değerlendirilmiştir.
(iv) Kamu Hizmeti Görülen Bina Eklentisinde Toplantı Yapıldığı Gerekçesi
86. Son olarak toplantının Kanun’un 22. maddesine aykırı olarak kamu hizmetine tahsis edilen adliye binasının bahçesinde gerçekleştirilmesi cezalandırma gerekçesi olarak kabul edilmiştir.
87. Kanun'a göre kamu hizmeti görülen bina ve eklentileri toplantı yapılması yasak yerlerdendir. Yargısal faaliyetlerin gerçekleştirildiği adliye binalarının güvenliğinin sağlanmasına yönelik yasal ve fiilî önlemlerin alınması, kamusal hizmetin yavaşlamasına veya aksamasına neden olabilecek eylemlerde bulunan kişilere belli bir yaptırım uygulanabilir. Bununla birlikte kamusal mekânlarda toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin kategorik olarak yasak olduğunun kabulü ile cezalandırma yoluna gidilmesi toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlaline yol açabilir.
88. Nitekim Anayasa Mahkemesinin güvenlik bölgesi uygulamasına ilişkin verdiği Osman Erbil kararında, kamusal mekanların güvenliğini sağlama amacını gerçekleştirmek için her somut olay açısından zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bu bağlamda kamu otoritelerinin şeklî bir yaklaşım ile yalnızca mesafe sınırını gözeterek bir toplantının yasaya aykırı olarak nitelendirmeleri bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne yapılan müdahaleyi tek başına haklılaştıramaz. Müdahalenin haklı gerekçelere dayanması gerekir (Osman Erbil, § 66;Kamuran Karaca, B. No: 2015/8762, 6/2/2019, § 64).
89. Somut olayda, bir gazetenin yöneticilerinin gözaltına alınmasını protesto etmek için Kırşehir Adliyesi binasının önünde bir araya gelen başvurucu ve diğer katılımcıların yargısal faaliyetleri aksattıklarına veya bu hizmetlerden yararlanmak isteyenleri engellendiklerine yönelik bir iddia bulunulmadığı gibi tutanaklara yansıyan bir durum da söz konusu değildir. Öte yandan somut iddianame ve Mahkeme kararlarında, katılımcıların adliyenin güvenliğine ve çalışma düzenine yönelik bir tehdit oluşturduğu veya toplantının barışçıl olmayan bir toplantıya dönüştüğü de kabul edilmemiştir. Nitekim Görüntü Çözüm Tutanağı'ndan toplantının kamu düzeninin korunması için müdahale etmeyi zorunlu kılacak nitelikte herhangi bir taşkınlık yaşanmadan kendiliğinden sona erdiği anlaşılmaktadır. Somut olayda olduğu gibi göstericiler tarafından herhangi bir şiddet uygulanmadığında Anayasa'nın 34. maddesi ile güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkından yoksun bırakılmaması amacıyla kamu makamlarının barışçıl toplantılara karşı belli bir oranda sabır ve hoşgörü göstermeleri önem arz etmektedir.
90. Yukarıda başlıklar hâlinde tasnif edilen ilkeler ve değerlendirmeler bir bütün olarak ele alındığında yargı mercince başvurucular hakkında uygulanan hürriyeti bağlayıcı cezaların zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulamadığı anlaşılmıştır.
91. Tüm bu açıklamalar ışığında başvuru konusu mahkûmiyet kararlarının başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlal ettiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
92. Başvurucular anayasal haklarının ihlal edildiğinin tespitini, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için eski hâle getirilmesini ve yeniden yargılama yapılmasını talep etmiştir. Başvuruculardan Ramazan Düğer maddi zararların tazminin talep etmiş, maddi ve manevi tazminat hakkını saklı tutmuştur. Başvurucu Murat Baran 500.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini ve başvuruya konu mahkeme kararının infaz aşamasında olması nedeniyle tahliye kararı verilmesini talep etmiştir.
93. Birinci ve ikinci başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bu nedenle başvurucuların haklarının ihlalinin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
94. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiğiyargı mercii tarafından yapılması gereken iş yenidenyargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
95. Birinci başvurucunun manevi tazminat talebini saklı tuttuğu gözetilerek ikinci başvurucuya 30.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zararı açıklamadıklarından ve bu zarar ile ilgili bilgi ve belge sunmadıklarından maddi tazminat talepleri reddedilmiştir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucu Mehmet Bayraktar'ın adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Başvurucu Mehmet Bayraktar yönünden ihlal iddiasının süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Diğer başvurucular yönünden toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Diğer başvurucular yönünden Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kırşehir 2. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2017/440, K.2018/339) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucu Murat BARAN'a net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 294,70 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucu Ramazan DÜĞER'e, 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucu Murat BARAN'a ÖDENMESİNE,
G. Adli yardım talebi kabul edilen başvurucu Mehmet Bayraktar'ın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
H. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.