TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABBAS DEMİROĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/31300)
|
|
Karar Tarihi: 7/4/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Abbas DEMİROĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; ceza infaz kurumunda kalabalık odada tutulma
nedeniyle kötü muamele yasağının, buna yönelik şikâyetin yargı makamlarınca
incelenmemesi nedeniyle mahkeme (karar) hakkının, ziyaret günleri ile telefonla
görüşme hakkının sınırlandırılması nedeniyle aile hayatına saygı hakkı ile
haberleşme hürriyetinin, eğitim ve iyileştirme faaliyetleri ile ödüllendirmelerden
yararlanılmaması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi
hakkı ile mahkûmiyet kararı bulunmaksızın resmî yazışmalarda "terör
örgütü üyesi olma suçuyla tutuklandığı" ifadesinin bulunması nedeniyle
masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 9/10/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ile erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi silahlı bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve Bakanlar Kurulu tarafından ülke genelinde
21/7/2016 tarihinden itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl (OHAL) ilan
edilmesine karar verilmiştir. OHAL süreci üçer aylık sürelerle uzatılarak
18/7/2018 tarihine kadar devam etmiştir.
10. Başvurucu, 1987 doğumlu olup 13/1/2017 tarihinde
terör örgütü üyesi olma iddiasıyla tutuklanıp Bingöl M Tipi Kapalı Ceza İnfaz
Kurumuna (İnfaz Kurumu) yerleştirilmiştir.
11. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığının (Savcılık)
24/7/2018 tarihli yazısıyla infaz kurumunda ziyaret ile telefon ve diğer
iletişim araçlarıyla haberleşmeye yönelik uygulamalar hususunda bir kısım
kararların alındığı İnfaz Kurumuna bildirilmiştir. Bildirim yazısı şöyledir:
"5237 sayılı yasanın ikinci kitap
dördüncü kısım, beşinci, altıncı ve yedinci bölümde tanımlanan suçlar, 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen suçlar
bakımından;
1-5275 sayılı kanunun 114. ve 115.nci
maddeleri hükümlü ve tutukluların ziyaret edilmesi hakkında yönetmeliğin 5/e
maddesi uyarınca açık görüşlerinin hükümlüler tarafından ceza infaz kurumunca
gerekli güvenlik önlemlerinin alınarak İdare ve Gözlem kararı doğrultusunda
ayda bir, hükümlü ve tutuklular hakkında 2 ayda bir yaptırılmasına,
2-Telefon görüşmelerinin gerekli yasal
prosedür çerçevesinde alınacak karar doğrultusunda 15 günde bir yapılmasına,
3- Mektup ve diğer haberleşme
yöntemlerinin gerekli yasal prosedür çerçevesinde alınacak karar doğrultusunda haftada
bir yapılmasına,
Bu konuda usulun Ceza İnfaz Kurumu
güvenlik ve düzenini bozulmasına sebebiyet verilmeden Ceza İnfaz Kurumu
Müdürlüğünce belirlenmesine,
Cumhuriyet Başsavcılığımızın bu konuda
almış olduğu önceki kararların yürürlükten kaldırılmasına karar
verilmiştir."
12. İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulu (İdare ve Gözlem
Kurulu) tarafından Savcılık yazısına istinaden 26/7/2018 tarihinde ziyaret ve
haberleşme uygulamaları ile ilgili karar alınmıştır. Kararın ilgili kısmı
şöyledir:
" Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda,
1 -5275 sayılı kanunun 114. ve 115.nci
maddeleri hükümlü ve tutukluların ziyaret edilmesi hakkında yönetmeliğin 5/e
maddesi uyarınca açık görüşlerinin hükümlü ve tutuklular hakkında gerekli
güvenlik önlemlerinin alınarak 2 ayda bir yaptırılmasına,
2-Telefon görüşmelerinin 15 günde bir
yapılmasına,
3- Mektup ve diğer haberleşme
yöntemlerinin haftada bir yapılmasına..."
13. İdare ve Gözlem Kurulu kararı başvurucuya 27/7/2018
tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 10/8/2018 tarihinde anılan İdare ve
Gözlem Kurulu kararına itiraz etmiş, itiraz dilekçesinde kararın yanı sıra bir
kısım tutulma koşullarından da şikâyet etmiştir. Bu bağlamda başvurucu,
olağanüstü hâl dönemi bitmesine karşın bazı kısıtlamaların kaldırılmadığını,
tutuklandığı tarihten itibaren 20-25 m2lik alanda dönüşümlü olarak yaklaşık iki
aydır yerde uyumak zorunda kaldığını, eğitim, iyileştirme veya ödüllendirmeye
yönelik hiçbir haktan faydalanmadığını, fiziki koşulların kötü olduğunu ve
havalandırmadan yeteri kadar yararlanamadığını dile getirmiş; neticede İdare ve
Gözlem Kurulu kararının kaldırılmasını ve şikâyet ettiği tutulma koşullarının
iyileştirilmesini talep etmiştir.
14. Bingöl İnfaz Hâkimliği (İnfaz Hâkimliği) 16/8/2018
tarihli kararıyla başvurucunun İdare ve Gözlem Kurulu kararına itirazını
reddetmiştir. Başvurucunun tutulma koşullarıyla ilgili şikâyeti hakkında
herhangi bir karar verilmemiştir. Ret kararının gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...yapılan incelemede hükümlü ve
tutukluların ziyaret edilmeleri hakkındaki yönetmeliğinde 5-e maddesinde resmi
gazetenin 18/8/2016-29805 tarihi ile bendin eklendiği, bu haliyle olağanüstü
hal süreci dışında da uygulanabileceği anlaşılmakla tutuklunun yerinde olmayan
itirazının reddine..."
15. Başvurucu, İnfaz Hâkimliği kararına itiraz etmiş;
itirazında İnfaz Hâkimliğinin tutulma koşullarına yönelik şikâyetini
değerlendirmediğini belirtmiştir. Başvurucunun itirazı Bingöl 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin 5/9/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Anılan karar
başvurucuya 10/9/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 9/10/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
17. Bireysel başvurusundan sonra başvurucu 27/9/2019
tarihinde İnfaz Kurumundan tahliye edilmiştir.
18. Anayasa Mahkemesince İnfaz Kurumundan başvurucunun
tutulma koşullarına ilişkin ayrıntılı bilgi talep edilmiştir. İnfaz Kurumu
tarafından gönderilen 6/11/2020 ve 18/11/2020 tarihli yazılı cevaplara göre;
i. Başvurucu 14/1/2017 ile 27/9/2019 tarihleri arasında
oda kapasitesi 8 ve 10 kişi olan odalarda en fazla 14 kişiyle birlikte
tutulmuştur.
ii. 10 kişilik odalarda yatakhane, havalandırma bahçesi,
ortak alan mutfak, tuvalet, banyo bulunmaktadır ve yatakhane kısmı 21 m2, havalandırma
bahçesi 36,1 m2, ortak alan olan mutfak kısmı 21 m2, tuvalet 1,5 m2 ve banyo 1,5 m2dir.
iii. 8 kişilik odalarda yatakhane, mutfak ve ortak alan,
havalandırma bahçesi, tuvalet, banyo ve merdiven girişi bulunmaktadır ve
yatakhane kısmı 28 m2, mutfak ortak alan kısmı 9 m2, havalandırma
bahçesi 36,1 m2, tuvalet ve banyo 1,5 m2, merdiven
girişi ise 6 m2dir.
iv. Başvurucunun tutulduğu sürede yerde yatıp yatmadığı,
dönüşümlü olarak yer yatağında uyuyup uyumadığı, yer yatağında yatma sürelerine
ilişkin bilgi bulunmamaktadır.
v. İdare ve Gözlem Kurulu tarafından ziyaret ve
haberleşmeye yönelik alınan 26/7/2018 tarihli karar, yine aynı Kurul tarafından
5/9/2018 tarihinde alınan bir başka kararla değiştirilmiştir. Buna göre açık
görüşlerin ayda bir yaptırılmasına, telefon görüşmelerinin haftada bir
yaptırılmasına, mektup ve diğer haberleşme yöntemlerinin de haftada bir
yapılmasına karar verilmiştir.
vi. Başvurucu 26/7/2018 tarihinden sonra 4/9/2018
tarihinde yakınlarıyla açık görüş gerçekleştirmiş, bu tarihten sonra ayda bir
açık görüş hakkından yararlanmıştır.
vii. Başvurucu 26/7/2018 ile 5/9/2018 tarihleri arasında
üç kez telefonla görüşme hakkından yararlanmıştır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
19. Kötü muamele yasağına ilişkin ulusal ve uluslararası
hukuk için bkz. Mehmet Hanifi Baki, B. No: 2017/36197, 27/6/2018, §§
14-27.
20. Ziyaret hakkının kısıtlanması nedeniyle aile hayatına
saygı hakkına ilişkin ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. B.K., B.
No: 2017/6432, 10/12/2019, §§ 23-44; telefonla görüşme hakkının
sınırlandırılması nedeniyle aile hayatına saygı hakkı ve haberleşme hürriyetine
ilişkin ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Bayram Sivri, B. No:
2017/34955, 3/7/2018, §§ 18-20, 23-34.
21. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği
Kanunu'nun "İnfaz hâkimliklerinin görevleri" kenar
başlıklı 4. maddesi şöyledir:
"İnfaz hâkimliklerinin görevleri
şunlardır :
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz
kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri,
barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin
sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve
tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem
veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
2. Hükümlülerin cezalarının infazı,
müşahedeye tâbi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil
ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere
ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
..."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 7/4/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
23. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak, geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
24. Başvurucu, İnfaz Kurumundaki tutulma koşullarından
şikâyet etmiş; bu bağlamda tutulduğu odanın kalabalık olduğunu, ranza sayısının
yetersizliği nedeniyle dönüşümlü olarak yerde uyumak zorunda bırakıldığını,
havalandırma bahçesinde yeteri kadar faydalanamadığını iddia ederek kötü
muamele yasağının ihlâl edildiğini ileri sürmüştür.
25. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz."
26. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
27. Diğer taraftan Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi herhangi
bir sınırlama öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve
cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele
yasağının mutlak mahiyeti Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş
veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna
öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme’nin 15. maddesi de benzer bir düzenleme
ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörmemiştir (Turan
Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 33).
28. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan bazı
uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen
hakaretamiz ifadeler, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme, içirme gibi
muameleler kötü muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 90). Mahpuslar, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum bırakılabilirken (İbrahim Uysal,
B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) genel olarak Anayasa ve Sözleşme’nin
ortak alanı kapsamında kalan diğer temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Bununla
birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun
önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin
sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda
sahip olunan haklar sınırlanabilir. Dolayısıyla verilen bir mahkûmiyet veya
tutuklama kararının infazında mahkûmlar veya tutuklular için sağlanacak şartlar
insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, §§
35, 36)
29. Ceza infaz kurumlarında kötü muamele olarak kabul
edilecek hususlar farklı şekillerde tezahür edebilir. Bunlar ceza infaz kurumu
idaresi ve görevlilerinin kasıtlı davranışlarından kaynaklanabileceği gibi
yönetimsel hatalar veya yetersiz kaynaklar sebebiyle de ortaya çıkabilir. Ceza
infaz kurumlarındaki yaşam, mahpuslara sunulan aktivitelerin genişliğinden
mahpuslar ve ceza infaz görevlileri arasındaki ilişkilerin genel durumuna kadar
geniş bir alanda değerlendirilmelidir. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki
davranışların mahpusları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz
elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması
gerekir (Turan Günana, §§ 37, 39).
30. Yukarıda ifade edilen tüm hususlara ilave olarak bir
muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi
için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olmasının gerektiği ifade
edilmelidir. Her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın
özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin
süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık
durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
31. Başvurucu, İnfaz Kurumundaki tutulma koşullarından
şikâyet etmektedir. Başvurucunun şikâyetlerinin özünü özellikle kalabalık odada
tutulması, fiziki şartların yetersizliği ve bu nedenle zaman zaman yerde yatmak
zorunda kalması oluşturmaktadır. Başvurucunun tutulma koşullarının kötü muamele
olarak nitelendirilmesi bakımından aranan eşiğin aşılıp aşılmadığına yönelik
yapılacak değerlendirme koşulların bütün olarak incelenmesi sonucuna bağlı
olmakla birlikte koşullar incelenirken özellikle başvurucunun şikâyetleri
dikkate alınacaktır.
32. Başvurucu, 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen
askerî darbe teşebbüsünden yaklaşık altı ay sonra, OHAL sürecinde tutuklanarak
infaz kurumuna yerleştirilmiştir. Aynı dönemde darbe teşebbüsü nedeniyle ülke
genelinde FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu değerlendirilen kişiler hakkında
soruşturma başlatılıp bu soruşturmalar kapsamında pek çok kişi hakkında
tutuklama tedbiri uygulandığı bilinen bir gerçektir. Bu gerçek karşısında ceza
infaz kurumlarının kapasiteleri artırılmış, yeni infaz kurumları faaliyete
geçirilerek hükümlü ve tutukluların barınma koşullarının iyileştirilmesi
yönünde tedbirler alınmıştır.
33. Darbe teşebbüsünden itibaren başvurucunun tahliye
edildiği 27/9/2019 tarihine kadar geçen yaklaşık üç yılda anılan terör örgütü
ile ilgili soruşturmaların devam ettiği, buna bağlı olarak gözardı edilmeyecek
sayıda kişinin tutuklanarak ceza infaz kurumlarına yerleştirildiği görülmüştür.
Bu olağan dışı şartlar altında başvurucunun tutulduğu odanın her birey için
-mevcudun en fazla olduğu hâl dikkate alınmıştır- mutfak ve açık havalandırma
alanları gibi ortak yaşam alanları ile birlikte 5,75 m²lik kullanım alanının
bulunması nedeniyle Mehmet Hanifi Baki kararındaki kıstaslar
doğrultusunda yeterli standartlara sahip olduğu sonucuna varılmıştır.
34. İnfaz Kurumu tarafından doğrulanmamış ise de
başvurucu, odadaki kalabalık nedeniyle yeterli sayıda ranza bulunmadığından
tutuklandığı tarihten beri diğer tutulanlarla dönüşümlü olarak yerdeki yatakta
uyumak zorunda kaldığını ileri sürmüştür.
35. Bu mesele, Anayasa Mahkemesince daha önce Mehmet
Hanifi Baki kararında incelenmiştir. Anılan kararda, kendisine
tahsis edilen yatağın yer veya ranza olup olmadığına bakılmaksızın tek başına,
temiz bir yatakta uyuma imkânı bulunan başvurucunun uyuma koşullarının
kötüleştiğine ilişkin şikâyetinin de olmaması gözetilerek zaman zaman kendisine
ayrılmış yerdeki yatakta uyuyup ranzadaki yataklarda uyuyamamasının başvurucunun
üzerinde ağır bir bedensel ve ruhsal yük oluşturmadığı değerlendirilmiştir.
Başvuruya yansıyan olgular bakımından söz konusu karardan farklı sonuca
ulaşmayı gerektiren bir husus saptanamamıştır. Sonuç olarak İnfaz Kurumu
tutulma koşulları ayrı ayrı ve başvurucu üzerindeki toplu etkileri hesaba
katıldığında söz konusu asgari eşik derecesinin aşılmadığı sonucuna
varılmıştır.
36. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağına ilişkin
bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. Aile
Hayatına Saygı Hakkı ile Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37. Başvurucu, OHAL dönemi bitmesine rağmen açık görüş
hakkından iki ayda bir, telefonla görüşme hakkından iki haftada bir
yararlandırılması nedeniyle aile hayatına saygı hakkı ile haberleşme
hürriyetinin ihlâl edildiğini ileri sürmüştür.
38. Anayasa'nın "Özel hayatın gizliliği"
kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes ... aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. ... aile hayatının gizliliğine
dokunulamaz."
39. Anayasa'nın "Haberleşme hürriyeti"
kenar başlıklı 22. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, haberleşme hürriyetine
sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına
bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere
bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış
merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine
dokunulamaz. ...
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir."
40. Anayasa’nın "Ailenin korunması ve çocuk
hakları" kenar başlıklı 41. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Aile, Türk toplumunun temelidir...
Devlet, ailenin huzur ve refahı ... için
gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Her çocuk, ... yüksek yararına açıkça
aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme
hakkına sahiptir...”
41. Aile hayatına saygı hakkı Anayasa’nın 20. maddesinin
birinci fıkrasında güvence altına alınmıştır. Madde gerekçesi de dikkate
alındığında resmî makamların özel hayata ve aile hayatına müdahale edememesi
ile kişinin ferdî ve aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip yaşayabilmesi
gereğine işaret edildiği görülmekte olup söz konusu düzenleme, Sözleşme’nin 8.
maddesi çerçevesinde korunan aile hayatına saygı hakkının Anayasa’daki
karşılığını oluşturmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın 41. maddesinin -Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği- özellikle aile hayatına saygı hakkına ilişkin
pozitif yükümlülüklerin değerlendirilmesi bağlamında dikkate alınması gerektiği
açıktır (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 22; Marcus
Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 36).
42. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme
özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Haberleşme bağlamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü,
yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması
gerekir. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla
yapılan haberleşme faaliyetlerinin haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin
gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B.
No: 2013/6693, 16/4/2015, § 49).
1. Müdahalenin
Varlığı
43. Anayasa'nın 19. maddesi gereğince hükümlü ve
tutukluların haberleşme hürriyeti ve aile hayatına saygı hakkının sınırlanması,
hukuka uygun olarak ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz ve doğal bir
sonucudur. Öte yandan hükümlü ve tutukluların aile hayatına saygı gösterilmesi
hakkı, ceza infaz kurumu idaresinin hükümlü ve tutukluların ailesi ve
yakınlarıyla temasını devam ettirecek önlemleri almasını zorunlu kılmaktadır (Mehmet
Zahit Şahin, B. No: 2013/4708, 20/4/2016, § 36).
44. Bununla beraber bu yükümlülük yerine getirilirken
ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz ve doğal sonuçlarının gözetilmesi
gerekmektedir. Bu bağlamda kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi ile aile
hayatına saygı hakkı ve haberleşme hürriyeti arasında adil bir denge
sağlanmalıdır. Ancak ceza infaz kurumunda bulunmanın doğal sonucu olarak
idarenin müdahale konusunda takdir yetkisinin daha geniş olduğu gözetilmelidir
(Mehmet Koray Eryaşa, § 89).
45. Öncelikle somut olayda başvurucunun aile fertleriyle
görüştürülmesinin veya haberleşmesinin tamamen engellendiğine ilişkin herhangi
bir iddiasının bulunmadığı vurgulanmalıdır. Başvurucunun şikâyeti, OHAL süreci
bitmesine karşın açık görüş hakkının iki ayda bir, telefonla haberleşme
hakkının on beş günde bir olacak şekilde belirlenmesi nedeniyle ailesi ve diğer
yakınlarıyla daha sık görüşemediği iddiasına dayanmaktadır.
46. Belirli suçlardan hükümlü ve tutuklular için açık
görüş ve telefonla görüşme hakkının İdare ve Gözlem Kurulu kararlarıyla
sınırlandırılması aile hayatına saygı hakkına müdahale oluşturmaktadır.
2. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
47. Anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 20. ve 22.
maddelerini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru
amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
a. Kanunilik
48. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 114. maddesinde tutukluların yazılı
haberleşmeleri ile telefonla görüşmelerinin soruşturma evresinde
Cumhuriyet savcısınca kısıtlanabileceği, 115. maddesinde de tehlikeli hâlde
bulunan, delil karartma tehlikesi olan, soruşturmanın amacını veya tutukevinin
güvenliğini tehlikeye düşüren veya suçun tekrarına olanak verecek davranışlarda
bulunan tutuklulara soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısınca belirli süre ile
dışarıyla ilişkisinin, ziyaretçi kabulünün ve telefon görüşmelerinin kısıtlanması
tedbirinin uygulanabileceği düzenlenmiştir. Bu hükümler uygulanarak Savcılık
24/7/2018 tarihinde kısıtlama kararı vermiştir.
49. Diğer taraftan 5275 sayılı Kanun'un 83. maddesinde, görüşlere
ilişkin koşul ve sürelerin Bakanlıkça hazırlanan yönetmelikle kapalı ve açık
olmak üzere iki biçimde yaptırılacağı düzenlenmiştir. Anılan Kanun'a
dayanılarak çıkarılan 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri
Hakkında Yönetmelik'in (Ziyaret Yönetmeliği) 5. maddesinin birinci fıkrasının
(e) bendinde,5237 sayılı Kanun'da tanımlanan bir kısım suç ile 12/4/1991
tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun kapsamına giren suçlardan
hükümlü ve tutuklular için ceza infaz kurumlarındaki açık görüşlerin idare ve
gözlem kurulu kararıyla sınırlandırılabileceği hüküm altına alınmıştır. Somut
olayda Savcılık kararına istinaden İnfaz Kurumunca başvuru konusu yapılan
uygulamaya yönelik karar alınmıştır. Bu durumda 3713 sayılı Kanun kapsamındaki
suçlardan tutuklu olan başvurucuya anılan yasal düzenlemelerin uygulandığı ve
bu düzenlemelerin kanunla sınırlama koşulunu karşıladığı sonucuna
varılmıştır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. B.K., § 50).
50. Yine 5275 sayılı Kanun'un 66. maddesinde, kapalı
infaz kurumundaki hükümlülerin Cumhurbaşkanınca çıkarılan yönetmelikte
(2/7/2018 tarihli değişiklikten önce tüzük olarak belirtilmektedir) belirlenen
esas ve usullere göre telefonla görüşme hakkından yararlanabileceği, bu hakkın
tehlikeli hâlde bulunan ve örgüt mensubu hükümlüler bakımından
kısıtlanabileceğine yer verilmiştir. 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî
Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün (Tüzük) idare ve gözlem
kurulu görev ve yetkilerinin düzenlendiği 40. maddesinde, tehlikeli hâli
bulunan ya da örgüt mensubu olan hükümlülerle ilgili olarak telefon
görüşmelerinden yararlanma hakkının kısıtlanmasına karar verme yetkisinin
bulunduğu düzenlenmiştir. Dolayısıyla başvurucunun telefonla görüşme hakkının
kullanma şekline ilişkin Savcılık kararına dayanılarak İdare ve Gözlem Kurulu
kararıyla sınırlandırıldığı dikkate alınarak mevcut sınırlamanın kanunla
sınırlama koşulunu karşıladığı sonucuna varılmıştır.
b. Meşru Amaç
51. İsnat edilen suçların ağırlığına göre tutuklu ve
hükümlülere tanınan birtakım hak ve imkânların farklılaşması doğaldır. 3713
sayılı Kanun kapsamına giren suçların ağırlığı, OHAL döneminin bitmesinin hemen
ardından kısa süreli geçiş dönemi şartları, Ceza İnfaz Kurumunun mevcudu ile
personel sayısı dikkate alındığında kamu düzenini ve Ceza İnfaz Kurumu
güvenliğini sağlama amacıyla bir kısım suçtan tutuklu ve hükümlü olanlar için
açık görüş ve telefonla görüşme hakkının sınırlandırılmasının meşru amaç taşıma
koşulunu karşıladığı değerlendirilmiştir.
c. Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
52. Hükümlü ve tutukluların temel haklarına yapılan
müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek makul nedenlerin somut olayın tüm
koşulları çerçevesi dâhilinde olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi
gerekmektedir. Bunun yanı sıra yapılacak değerlendirmede kişinin itham edildiği
suçun ve tutuklama sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Mehmet
Zahit Şahin, § 63). Bu bağlamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan idari makamlar ve derece
mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin aile hayatına saygı
hakkının kısıtlaması bakımından demokratik toplum düzeninin gereklerine
uygunluk ve ölçülülük ilkesine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde
ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Mehmet Zahit Şahin, § 64; Ahmet
Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 68).
53. OHAL döneminin bitmesinin ardından 26/7/2018
tarihinde Savcılık kararı dayanak alınarak İdare ve Gözlem Kurulunca açık
görüşlerin iki ayda bir, telefonla görüşmelerin on beş günde bir yapılması
şeklinde belirlenen uygulama 5/9/2018 tarihinde alınan yeni bir karara kadar
devam etmiştir. Başvurucu 5/9/2018 tarihinden itibaren ayda bir açık görüş,
haftada bir telefonla görüşme hakkını kullanmıştır. Ayrıca 26/7/2018 ile
5/9/2018 tarihleri arasındaki yaklaşık kırk gün boyunca başvurucu bir kez
ailesiyle açık görüş hakkından, üç kez telefonla görüşme hakkından
yararlanmıştır.
54. Diğer taraftan başvurucunun bireysel başvuruda
bulunduğu tarihte şikâyet ettiği açık görüş ziyareti ve telefonla görüşme
hakkından yararlanma koşulları iyileştirilmiştir. Dolayısıyla aslında şikâyet
konusu olan 26/7/2018 tarihli kurum kararı öngörüldüğü şekilde uzun süre
başvurucuya uygulanmadan değiştirilmiştir.
55. Bu durumda kapalı görüş hakkının sınırlandırıldığına
ilişkin bir iddiası bulunmayan başvurucunun başvuru tarihinde ayda bir açık
görüş, haftada bir telefonla görüşme hakkına sahip olarak aile fertleriyle
doğrudan temasını sürdürme imkânından yararlandığı da dikkate alındığında kırk
gün geçiş sürecindeki kısıtlamanın başvurucu ile kamu menfaati arasındaki
dengeyi sağlayıp sağlamadığı hususu önem kazanmaktadır.
56. Tüm bu hususlar gözönüne alındığında OHAL döneminin
hemen bitiminde yaklaşık kırk gün süren geçiş koşullarının gerektirdiği kamu
düzeninin korunması ihtiyacı ve ceza infaz kurumu güvenliğini sağlama amacı
doğrultusunda -isnat edilen suçun ağırlığı da dikkate alınarak- başvurucunun
aile fertleriyle olan ilişkisinin sürdürülmesini engellemeyen açık görüş ve
telefonla görüşme hakkının sınırlandırılması şeklindeki söz konusu müdahalede
kamu makamları tarafından güdülen meşru amaç ile başvurucunun bireysel yararı
arasında adil bir dengenin kurulduğu, demokratik toplumda gerekli olan
müdahalenin ulaşılmak istenen amaçla ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır.
57. Açıklanan gerekçelerle bir ihlalin bulunmadığı açık
olan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Maddi ve
Manevi Varlığını Koruma ve Geliştirme Hakkı ile Masumiyet Karinesinin İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
58. Başvurucu, İnfaz Kurumundaki eğitim ve iyileştirme
faaliyetleri ile ödüllendirmelerden yararlanmadığını, ayrıca resmî yazışmalarda
kendisi hakkında "terör örgütü üyesi olması isnadıyla tutuklu
olduğu"nun belirtilmesinin masumiyet karinesini ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
59. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını
temellendiremediği, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet
Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
60. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvurusunda belirtmesi şarttır. Başvuruda kamu gücünün ihlale neden
olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına
göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller
açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20; Ünal
Yiğit, B. No: 2013/1075, 30/6/2014, §§ 18, 19).
61. Somut olayda başvurucu, eğitim ve iyileştirme
faaliyetleri ile ödüllendirmelerden yararlanamadığından şikâyet etmektedir.
Buna karşın başvurucunun şikâyet dilekçesinde veya başvuru formunda somut
olarak hangi faaliyetlerden faydalanamadığı, buna ilişkin başvuru yollarını
tüketip tüketmediği veya söz konusu faydalanmama nedeniyle temel hak veya
özgürlüğünün ne şekilde ihlal edildiği hususunda açıklama yapmadığı
görülmektedir. Yine terör örgütü üyesi olma suçu isnadıyla tutuklu bulunan
başvurucu resmî yazışmalarda bu hususun belirtilmesi nedeniyle masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşse de bu ihlal iddiasını
detaylandırarak açıklamamış ve hangi yazışmadan şikâyet ettiğini tam olarak
temellendirememiştir.
62. Bu kapsamda başvuruya konu ihlal iddialarıyla ilgili
ayrıntılı açıklamada bulunarak ve mümkünse delil sunarak maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile masumiyet karinesinin ihlâl edildiğine
ilişkin iddialarını kanıtlama, bu suretle hukuki iddialarını ortaya koyma
yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen başvurucu tarafından bu
yükümlülüğün yerine getirilmediği değerlendirilmiştir.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile masumiyet karinesinin ihlal edildiği
iddiasının temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
E. Adil
Yargılanma Hakkı Kapsamında Mahkeme (Karar) Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
64. Başvurucu, İdare ve Gözlem Kurulunun ziyaret ve
haberleşmeye ilişkin kararının yanı sıra kalabalık odada tutulma koşullarından
da şikâyetçi olmasına rağmen İnfaz Hâkimliğince bu yönde bir değerlendirme
yapılmadığını iddia ederek adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
65. Bakanlık görüşünde, başvurucunun açık görüş ve
telefon görüşmelerine ilişkin verilen karara itirazlarını dile getirirken tali
olarak infaz kurumu koşullarının kötü olmasından özet bir şekilde bahsettiğini,
başvurucunun dilediği her zaman dilekçeleriyle İnfaz Hakimliğine şikayette
bulunabildiğini ve şikayetleri kapsamında karar alma hakkına sahip olduğunu, bu
nedenle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olarak nitelendirilebileceğini belirtmiştir.
66. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı cevabında, başvuru
formunda dile getirdiği hususları yinelemiş, şikayetlerinin İnfaz Hakimliği ve
itiraz makamınca değerlendirilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
67. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti"
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
68. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddiasının özü davaya konu şikayetlerinden birinin esası
hakkında bir inceleme ve değerlendirme yapılmamasına yönelik olduğundan
başvurunun mahkeme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Uygulanabilirlik
Yönünden
69. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı, suç isnadına bağlı yargılamaların yanında bir kimsenin medeni
hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasıyla ilgili yargılamalarda da
uygulanır. Anayasa'nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni
meselelerde uygulanabilmesi için ortada hukuk düzeni tarafından kişiye tanınmış
veya en azından savunulabilir temeli bulunan bir hakkın bulunması gerekir.
İkinci olarak bu hakla ilgili olarak ilgili kişinin menfaatini etkileyen bir
uyuşmazlık mevcut olmalıdır. Öte yandan bu uyuşmazlık ihtilaf konusu hakkın
tespiti ve bu haktan yararlanılması bakımından belirleyici bir nitelik arz
etmelidir (Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem, B. No: 2015/7942, 28/5/2019, §
28).
70. Somut olay açısından başvuruya konu şikâyetin medeni
hak ve yükümlülükler ile ilgili bir uyuşmazlık olup olmadığı adil
yargılanma hakkının kapsamının tespiti açısından önem taşımaktadır.
Başvurucunun şikâyetinin konusu, İnfaz Kurumunda tutulduğu -yaşadığı- alanın
fiziki koşulları ve sosyalleşmesinin yetersizliğine ilişkindir. Kişilerin
devlet hâkimiyeti altında (somut olayda ceza infaz kurumu) bulundukları süre
boyunca yaşam koşullarının belirli bir standardın altına düşürülmemesini ve
gerektiğinde iyileştirilmesini isteme hakları, Anayasa'nın 17. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkı kapsamında mevcuttur. Ayrıca bireylerin ceza infaz
kurumuna yerleştirilmeleri, kurumda barındırılmaları, ısıtılmaları,
giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal
sağlıklarının korunması, muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla
ilişkileri, çalıştırılmaları gibi konuların yargısal denetime tabi olduğu da
dikkate alındığında başvurucunun şikâyetinin medeni hak ve yükümlülük
kapsamında bir uyuşmazlık olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır (tutuklu
veya hükümlülere verilen disiplin cezalarının medeni hak kapsamında
olduğu yönündeki karar için bkz. Giyasettin Aydın, B. No: 2013/1852,
25/3/2015, § 37).
b. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
71. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan adil yargılanma (mahkeme/karar) hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
72. Anayasa’nın 36. maddesinin ikinci fıkrasında, hiçbir
mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı
belirtilmiştir. Bu bağlamda Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkı, kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığa ilişkin bir
karar verilmesini isteme güvencesini de sağlar. Öte yandan Sözleşme'yi
yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının mahkeme hakkı şeklinde genel bir hakkı düzenlediğini kabul etmekte
ve bu hakkın karar hakkını da içerdiğini ifade etmektedir (İbrahim Demiroğlu
[GK], B. No: 2017/15698, 26/7/2019 § 54).
73. Demokratik bir toplumda vazgeçilmez bir hak
niteliğindeki adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı;
uyuşmazlığın bir mahkeme önüne getirilebilmesini, dava konusu edilen
uyuşmazlığa ilişkin esaslı iddia ve savunmaların yargı merciince incelenerek
değerlendirilmesini ve bir karara bağlanmasını, ayrıca verilen kararın icra
edilmesini gerektirir. Buna göre mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar
hakkı ve kararın icrası hakkını içerir. Karar hakkı genel itibarıyla mahkeme
önüne getirilen uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme hakkını ifade eder.
Zira dava hakkını kullanan bireyin asıl amacı uyuşmazlık konusu ettiği
talebinin esasıyla ilgili olarak davanın sonunda bir karar elde edebilmektir.
Bir başka ifadeyle dava sonucunda şayet bir karar elde edilemiyorsa dava
açmanın da bir anlamı kalmayacaktır. Öte yandan karar hakkı bireylerin sadece
yargılama sonucunda şeklî anlamda bir karar elde etmelerini güvence altına
almaz. Bu hak aynı zamanda dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı
taleplerin yargı merciince bir sonuca bağlanmasını da gerektirir (bazı
farklarla birlikte bkz. İbrahim Demiroğlu, § 55).
74. Kişiler dava açmak suretiyle mahkemelerden hak ve
özgürlükleriyle ilgili olarak yargısal koruma talep etmektedir. Bireylerin
yargısal koruma taleplerine cevap vermek, bu bağlamda dava konusu uyuşmazlığın
esasını inceleyerek iddia ve savunmaları değerlendirdikten sonra davayı karara
bağlamak yargı mercilerinin anayasal yükümlülüğüdür. Ayrıca adil yargılanma
hakkı davanın sonucuna yönelik bir güvence içermemektedir. Anılan hak yargılama
sürecinin adil olarak yürütülmesini temin edecek birtakım usul güvenceleri
sunmaktadır. Dolayısıyla bireysel başvuru incelemelerinde adil yargılanma hakkı
kapsamında değerlendirme yapılırken davanın sonucuna ilişkin bir çıkarım
yapılması mümkün değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin tarafların öne
sürdüğü ve esasa etkili olan iddiaların -mahkeme hakkının gereği olarak- derece
mahkemelerince işin mahiyetinin gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini
denetleme görevi bulunmaktadır (Emin Arda Büyük [GK], B. No: 2017/28079,
2/7/2020, §§52, 55).
i. İlkelerin
Olaya Uygulanması
75. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğine başvurarak İdare ve
Gözlem Kurulunun 27/7/2018 tarihli kararıyla birlikte İnfaz Kurumundaki bazı
uygulamalardan şikâyet etmiştir. Bu kapsamda başvurucu; bulunduğu odanın
kalabalık ve fiziki koşulların yetersiz olduğunu, havalandırma imkânından
yeteri kadar faydalanamadığını belirterek koşulların iyileştirilmesini talep
etmiştir.
76. İnfaz Hâkimliği başvurucunun şikâyet ettiği İdare ve
Gözlem Kurulu kararının hukuka aykırı olmadığını değerlendirerek başvurucunun
şikâyetini reddetmiştir. Bu arada Hâkimlik başvurucunun tutulma koşullarıyla
ilgili diğer şikâyetleri hakkında bir karar vermemiş, gerekçesinde karar
vermeme nedenini açıklamamıştır.
77. Başvurucu, İnfaz Hâkimliği kararının hatalı olduğunu
iddia ederek karara itiraz etmiş; ayrıca bazı şikâyetleri hakkında karar
verilmediğini itiraz dilekçesinde yinelemiştir. Ağır Ceza Mahkemesi, İnfaz
Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle başvurucunun
itirazını reddetmiş; karar verilmeyen tutulma koşullarına ilişkin şikâyet
hakkında değerlendirme yapmamıştır.
78. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hakimliği
Kanun'un infaz hâkimliklerinin görevini düzenleyen 4. maddesinin birinci
fıkrasının (1) numaralı bendinde; hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları
ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları,
ısıtılmaları, giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması,
bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin
yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya
faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemenin ve karara bağlamanın infaz
hâkimliklerinin görevleri arasında olduğu belirtilmiştir. Kanun koyucunun
anılan konularda gerçekleştirilen eylem ya da işlemlere yönelik şikâyetlerin
ceza infaz kurumu idaresince hızlı bir şekilde incelenerek karara bağlanmasının
ve bu şikâyetlerin incelenmesi aşamasında infaza ilişkin özel gerekliliklerin
dikkate alınmasının temin edilmesi amacıyla söz konusu eylem ve işlemlerin
yargısal denetim yerinin infaz hâkimlikleri olmasını tercih ettiği
öngörülmüştür (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Ziya Özden, B. No:
2016/67737, 19/11/2019, § 56).
79. Bu durumda İnfaz Kurumundaki barınma koşullarına
ilişkin şikâyetleri inceleme görevi bulunan İnfaz Hâkimliğince başvurucunun bu
yöndeki iddialarının incelenmediği ve incelememe sebebinin açıklanmadığı
anlaşılmıştır. Dahası itiraz makamına iletilen aynı mahiyetteki şikâyetlerin bu
aşamada da değerlendirilmediği görülmüştür. Başvurucunun iki temel şikâyetinden
biri olan tutulma koşullarına ilişkin meselenin yargı makamlarınca dikkate
alınarak araştırılmaması nedeniyle mahkeme hakkının unsurlarından olan karar
hakkının ihlal edildiği değerlendirilmiştir.
80. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme
(karar) hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
F. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
81. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
82. Başvurucu, yeniden yargılama yapılması ve 2.000.000
TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
83. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
84. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
85. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
86. İncelenen başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme (karar)
hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
87. Buna karşın başvurucunun bireysel başvuruda
bulunduktan sonra İnfaz Kurumundan tahliye edildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle
yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
88. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için karar hakkının ihlali nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Aile hayatına saygı hakkı ile haberleşme hürriyetinin
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı
ile masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddia açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Adil yargılanma hakkı kapsamında mahkeme (karar)
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkeme (karar) hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 7/4/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.