TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
CEMAL BABAOĞLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/32246)
Karar Tarihi: 30/3/2023
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Raportör
Selçuk KILIÇ
Başvurucu
Cemal BABAOĞLU
Vekili
Av. Gülay KOCA ÖZTÜRKOĞLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; 1994 yılından beri haber alınamayan ve terör örgütü tarafından öldürüldüğü iddia edilen başvurucunun kardeşi ile ilgili olarak etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle yaşam hakkının, 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddine ilişkin işleme karşı açılan davanın reddedilmesi ve tazminata ilişkin idari ve yargısal sürecin uzunluğu nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/10/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucunun muris annesi M.B.nin diğer oğlu olan N.B. hakkında, Şanlıurfa Ö.G. gazetesi muhabiri iken 12/3/1994 tarihinde bir haber çağrısı üzerine Siverek ilçesine gitmek üzere yola çıktığı, o tarihten sonra kendisinden bir daha haber alınamaması ve öldürüldüğü duyumu üzerine Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunulmuştur.
A. Olayla İlgili Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci
6. Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olayla ilgili olarak soruşturma başlatılmıştır.
7. Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı 17/10/1994 tarihinde, kimliği meçhul olay faillerine yönelik daimî arama kararı vermiştir.
8. Olayla ilgili inceleme yapan Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü Sarayönü Karakol Amirliğinin Asayiş Şube Müdürlüğüne yazdığı 3/1/1995 tarihli yazıda, Ö.G. gazetesi muhabiri N.B.nin kaybolması veya öldürülmüş olabileceği iddiası üzerine, Amirliğin sorumluluk bölgesinde önemle yapılan araştırmaya karşın olayı gerçekleştirebilecek kişi veya kişilerin tespitinin mümkün olmadığı belirtilmiş, olayın araştırılması ve takibe alınması için ilgili Jandarma Karakoluna havalesi arz edilmiştir.
9. N.B.nin babası İ.B.nin 4/5/2001 tarihinde Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği ifadede, oğlunun Siverek ilçesinde öldürüldüğünü duyduğunu ancak cenazesini bulamadıklarını belirtmesi üzerine, devam eden hazırlık evrakındaki diğer kaybolmalardan ayrı bir suç olduğu değerlendirmesiyle Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca 14/6/2001 tarihinde N.B.nin kaybolmasına yönelik soruşturma dosyasının ayrılmasına karar verilmiştir. 15/6/2001 tarihinde de yapılan tahkikatta olayın Siverek ilçesi hudutları dâhilinde meydana geldiği gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilerek soruşturma dosyası Siverek Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
10. Siverek Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan tahkikat sonunda, N.B.nin Siverek ilçesine geldiğine ve öldürüldüğüne dair hiçbir bilgi ve kaydın bulunamadığı gerekçesiyle 9/11/2001 tarihinde yetkisizlik kararı verilerek kaybolan N.B.nin en son görüldüğü yer olduğundan bahisle soruşturma dosyası tekrar Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Dosyanın 27/11/2001 tarihinde eski dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
11. Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğüne gönderdiği 27/11/2001 tarihli yazıda, Şanlıurfa'da Ö.G. gazetesi muhabiri olarak çalışmakta iken Siverek ilçesine haber için gittiği iddia edilen ve kendisinden bir daha haber alınamayan, ayrıca öldürüldüğü iddia edilen N.B. ile birlikte aynı soruşturma dosyasında yer alan diğer kişiler hakkında belirli konularla ilgili gerekli araştırma yapılarak, adı geçen şahısların ölü olarak kayıtlara geçip geçmediği, herhangi bir örgüte katılıp katılmadıkları ve bu yüzden aranıp aranmadıkları tespit edilerek bilgi verilmesi istenilmiştir.
12. Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü 21/12/2001 tarihli yazısıyla Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının 27/11/2001 tarihli yazısına cevap vermiştir. Söz konusu yazıda, N.B. isimli şahsın Siverek Askerlik Şubesi Başkanlığınca askerî bakaya suçundan arandığı, babası İ.B.nin 13/3/1994 tarihli dilekçesi ile Müdürlüğe müracaatta bulunarak oğlu N.B.nin 12/3/1994 tarihinde saat 11.30 sıralarında M.Y. isimli bir şahsın Siverek ilçesinden telefon ederek haber için çağırması üzerine Siverek ilçesine gittiğini ve belirtilen tarihten sonra kendisinden haber alamadığını, başına herhangi bir şey gelmesinden endişelendiğini beyan etmesi ile ilgili olarak 14/3/1994 tarihinde ifadesine başvurulduğu, konuyla ilgili Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığına da bilgi verildiği ve belirtilen tarihten sonra N.B.nin kayıp şahıs olarak aramaya alındığı ifade edilmiştir. Ayrıca N.B.nin kardeşleri olan B.B., C.B., F.B. ve İ.B.nin değişik tarihlerde PKK terör örgütü adına faaliyet gösterme suçlarından yakalanarak adli makamlara sevk edildikleri, İ.B. isimli kardeşinin ise hâlen Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünce PKK örgüt üyesi olma suçundan aranmakta olduğu vurgulanmıştır. Öte yandan N.B.nin ölü olduğu ve herhangi bir örgüte katılıp katılmadığı yönünde arşivlerine intikal etmiş herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı, Siverek İlçe Nüfus Müdürlüğünden temin edilen nüfus kayıt örneğinde sağ olarak gözüktüğü ve hâlen şahsın bulunması yönünde çalışmaların devam etmekte olduğu belirtilmiştir.
13. Bireysel başvuru formu ve eklerinde, söz konusu soruşturma ile ilgili herhangi bir karar verilip verilmediği ve varsa söz konusu kararlara yönelik itirazda bulunulup bulunulmadığı hususlarına dair bir bilgi yer almamaktadır.
B. 5233 Sayılı Kanun'a İstinaden Yapılan Başvuruyla İlgili Süreç
14. Başvurucunun murisi M.B. 19/7/2005 tarihli dilekçeyle Şanlıurfa Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuş ve olay dolayısıyla 5233 sayılı Kanun kapsamında uğradığını ileri sürdüğü zararlarının giderilmesini talep etmiştir.
15. Komisyon tarafından olaya yönelik yapılan araştırma üzerine Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca gönderilen bilgi ve belgelerde; daimî arama durumunun devam ettiği, meydana gelen olayla ilgili olarak yapılan araştırmalar ve takip sonucunda olayın terör ve terörle mücadele kapsamında işlendiğine dair herhangi bir delile rastlanılmadığı belirtilmiştir.
16. Komisyon 11/4/2007 tarihli kararıyla, olayın terör ve terörle mücadeleden kaynaklandığına yönelik yeterli bilgi ve belge edinilemediğini belirtilerek talebi reddetmiştir.
C. Tazminat Davası Süreci
17. Başvurucunun murisi M.B., anılan Komisyon kararının iptali ve 10.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle Şanlıurfa 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
18. Mahkeme 29/2/2008 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Dava dosyasının incelenmesinden; davacının oğlu olan N.B.nin, Şanlıurfa [Ö.G.] gazetesi muhabiri iken 12.03.1994 tarihinde bir haber çağrısı üzerine Siverek İlçesine gitmek üzere yola çıktığı ve o tarihten sonra kendisinden bir daha haber alınamadığı, konuyla ilgili olarak Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 1993/4245 hazırlık numarasıyla yürütülen soruşturmada, 17.10.1994 tarihli kararla, kimliği meçhul olay faillerinin yapılan araştırmalarda kimliklerinin tespit edilememesi ve yakalanamaması nedeniyle daimi arama kararı verildiği, davacı tarafından 5233 sayılı Kanun uyarınca yapılan başvuru üzerine konuyla ilgili olarak Şanlıurfa Valiliği Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığı tarafından yapılan araştırmada, Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gönderilen bilgi ve belgelere göre daimi ara durumumun devam ettiği, meydana gelen olayla ilgili olarak yapılan araştırmalar ve takip sonucunda, olayın terör ve terörle mücadele kapsamında işlendiğine dair herhangi bir delile rastlanmadığının belirtildiği, Şanlıurfa Valiliği Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığı'nca olayın terör ve terörle mücadeleden doğan zarar olduğuna dair yeterli bilgi ve belge edinilememiş olması nedeniyle başvurunun reddi üzerine, söz konusu kararın iptali ve yasal faiziyle birlikte 10.000-TL maddi, 10.000-TL manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bakılan davada, dosyada yer alan bilgi ve belgeler incelendiğinde, davacının oğlu olan N.B.nin, Şanlıurfa [Ö.G.] gazetesi muhabiri iken 12.03.1994 tarihinde bir haber çağrısı üzerine Siverek İlçesine gitmek üzere yola çıktığı ve o tarihten sonra kendisinden bir daha haber alınamadığı, ancak N.B.nin, akıbeti hakkında herhangi bir sonuca ulaşılamadığı, olayın kim tarafından hangi amaçla gerçekleştirildiğinin açıklığa kavuşturulamadığı, olayın terör eyleminden kaynaklandığını ortaya koyacak herhangi bir belge ve somut bir bilginin bulunmadığı, bu nedenle davacının uğradığını ileri sürdüğü zararın, 5233 sayılı Kanun kapsamına girdiğinden söz edilemeyeceğinden, davacının anılan Kanun uyarınca zararının tazmini talebiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Öte yandan, dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediğinden davacının maddi ve manevi tazminat isteminin de kabulüne olanak bulunmamaktadır."
19. Başvurucunun murisi M.B.nin temyizi üzerine 24/4/2014 tarihinde Danıştay Onbeşinci Dairesi (Daire) ilamı ile kararın bozulmasına oyçokluğuyla hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bakılan davada; N.B.nin ölümüyle sonuçlanan olayla ilgili bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, her ne kadar davalı idarece, olayın 5233 sayılı Kanun kapsamına girmediğinden bahisle davacının başvurusu reddedilmiş ise de N.B.nin ölümüyle sonuçlanan olayın gelişimi, oluş şekli ve niteliği dikkate alındığında o tarihlerde yörede yaşanan yaygın ve yoğun terör olaylarının bir sonucu olduğu ve bu haliyle 5233 sayılı Kanun kapsamında kaldığı kanaatine varıldığından, davacının başvurusunun 5233 sayılı Yasa kapsamında olmadığından bahisle reddi yönündeki dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır."
20. Karşıoy gerekçesinde ise usul ve hukuka uygun bulunan mahkeme kararının aynen onanması gerektiği belirtilmiştir.
21. Anılan karara yönelik kararın düzeltilmesi istemi de Dairenin 28/5/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
22. Mahkemece 11/12/2015 tarihli karar ile bozma kararına uyulmayarak aynı gerekçeyle ısrar kararı verilmiştir.
23. Başvurucunun murisi M.B.nin temyizi üzerine 28/3/2016 tarihinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (İDDK) ilamı ile ısrar kararı esas yönünden oybirliği, gerekçe yönünden oyçokluğu ile onanmıştır. İki üye gerekçe yönünden karşıoylarında; 5233 sayılı Kanun'un "Karşılanacak zararlar" başlıklı 7. maddesinin (b) bendinde; kişilerin şahsına yönelik karşılanacak zararların, "Yaralanma, engelli hale gelme ve ölüm hallerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri" olduğunun belirtildiği vurgulanmıştır. Uyuşmazlık konusu olayda ise davacının oğlunun öldüğüne dair bir tespit olmadığı gibi gaiplik kararı da bulunmadığı, davacının 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanabilecek bir zararının oluşmadığı, dolayısıyla mahkeme kararının bu ek gerekçe ile onanması gerektiği düşüncesinde olduklarını ifade etmiştir.
24. Kararın düzeltilmesi istemi de İDDK'nın 28/6/2018 tarihli kararı ile reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir. Nihai karar başvurucunun murisinin vekiline 26/9/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
25. Başvurucu, murisi M.B.nin 10/8/2017 tarihinde vefat ettiğini ve kendisinin de mirasçısı olduğunu gösteren 12/9/2017 düzenleme tarihli mirasçılık belgesini ekleyerek süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
26. İlgili hukuk için bkz. Halit Paksoy, B. No: 2014/2794, 7/3/2019, §§ 17-20.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Anayasa Mahkemesinin 30/3/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu, olayın meydana geldiği dönemde ülke genelinde ve özellikle olayın meydana geldiği bölgede terör olaylarının çok yoğun şekilde yaşandığını, birçok sivil vatandaşın kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce öldürüldüğünün ve faili meçhul cinayetlerin ve kayıpların yaşandığının herkes tarafından bilinen bir gerçek olduğunu, 1992-1994 yılları arasında Ö.G. gazetesi çalışanlarının birçok fiilî saldırıya uğradığını ve bazı çalışanlarının öldürüldüğünü, somut olayın da N.B.nin gazeteci kimliği nedeniyle meydana geldiğini ve faili meçhul eyleme karşı N.B.nin korunmadığını ifade etmiştir. Ayrıca, olayın terör eylemi ya da terörle mücadele kapsamındaki faaliyetler sebebiyle meydana gelip gelmediği hususunun devletin etkin bir soruşturma ile ortaya çıkarma pozitif yükümlülüğü bulunduğunu, devletin bu pozitif yükümlülüğü yerine getirmemesinin kardeşinin ölüm olayı ile 5233 sayılı Kanun arasındaki illiyet bağının ortaya konulamaması sonucunu doğurduğunu, etkin bir soruşturma yürütülmemesinin ve olayın faili meçhul cinayet olarak kalarak daimî arama kararı verilmesinin sorumluluğunun kendisine yüklenemeyeceğini belirterek yaşama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
29. Başvurucunun iddialarının özü kardeşi N.B.nin -bölgede özellikle bir terör örgütünce gerçekleştirilen adam kaçırma ve cinayetler gözönüne alınarak- ortadan kaybolduğu ve sonrasında öldürüldüğü iddiası üzerine olayın aydınlatılmadığına ilişkin olup somut olaya bakıldığında etkili ceza soruşturması yürütülmesi şeklindeki usule ilişkin pozitif yükümlülüğün ihlal edildiğinin ileri sürüldüğü değerlendirilmiştir.
30. Başvurucunun murisi M.B., oğlu N.B.nin kaybolduğu ve sonrasında öldürüldüğünden bahisle 5233 sayılı Kanun kapsamında oluştuğunu iddia ettiği zararlarının tazmini istemiyle önce Komisyona, taleplerinin kabul edilmemesinin ardından İdare Mahkemesine başvurmuşlardır. Diğer taraftan olayın faillerinin tespit edilebilmesi için yetkili merciler tarafından yürütülmüş bir ceza soruşturması ve kovuşturması sürecine ilişkin olarak yukarıda yer verilen hususlar (§§ 5-13) dışında herhangi bir bilgi veya belge sunmamıştır.
31. Anayasa Mahkemesi içtihadına göre ne 5233 sayılı Kanun'da öngörülen Komisyon ne de bu Komisyonun kararını inceleyecek olan idari yargı yeri şikâyete konu ihlali tespit etme ve uygun giderim sağlama yetkisine sahiptir. Bir başka ifadeyle söz konusu iddialar dikkate alındığında başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri, 5233 sayılı Kanun kapsamında tazminat ödenmesi istemiyle yürütülen sürecin olayın gerçekleşme koşullarını aydınlatıp bu şekilde maddi gerçeği ortaya çıkarabilecek ve gerektiğinde varsa olayın sorumlularının cezai yaptırımlar ile hesap vermesini sağlayabilecek nitelikte değildir. Bu açıdan 5233 sayılı Kanun'da öngörülen tazminat yolunun somut olaydaki şikâyet bakımından etkili bir yol olmadığı kanaatine ulaşılmıştır (Özeyir Kocakaya, B. No: 2014/1457, 14/11/2018, §§ 57-59).
32. Bu itibarla olayın niteliği ile başvurucunun iddiaları birlikte dikkate alındığında başvuruda yaşam hakkı kapsamında başvuru yollarının tüketilmesi kuralı bakımından bir değerlendirme yapılırken idari yargı merciinde görülen tazminat davasının değil olaya ilişkin ceza soruşturmasının nazara alınması gerektiği sonucuna varılmıştır (Özeyir Kocakaya, § 60). Başvurucu ise ceza soruşturmasına ilişkin herhangi bir karar verilip verilmediği ve varsa söz konusu kararlara yönelik itirazda bulunulup bulunulmadığı hususlarına dair bir bilgi sunmamış, mevcut bilgiler ise değerlendirme yapmak için yeterli bulunmamıştır.
33. Bu itibarla somut olayın niteliği ile başvurucunun iddiaları birlikte değerlendirildiğinde başvuruda yaşam hakkı kapsamında başvuru yollarının tüketilmediği sonucuna varılmıştır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
35. Başvurucu; N.B.nin ölümüyle sonuçlandığı belirtilen olayın gelişimi, oluş şekli ve niteliği dikkate alındığında olayın o tarihlerde yörede yaşanan yaygın ve yoğun terör olaylarının bir sonucu olduğunu ve 5233 sayılı Kanun kapsamında kaldığını belirtmiştir. Başvurucu ayrıca, 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanacak zararlar arasında manevi zararlar sayılmamış ise de hukukun genel ilkeleri ile maddi ve manevi tazminatın bölünmezliği ilkesi uyarınca manevi zararlarının karşılanması gerektiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16; M. Aydın Gürül, B. No: 2012/682, 2/10/2013, § 18). Başvurucunun iddiaları hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında ele alınmıştır.
37. Terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler sebebiyle maddi zarara uğrayan kişilerin bu zararlarının karşılanması amacından hareketle 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde hangi zararların kanun kapsamı dışında bulunduğu belirtilmiş, 7. maddede ise karşılanacak zararlar açıklanmıştır. Bu bakımdan terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle meydana gelen yaralanma, sakatlanma veya ölüm hâllerinde uğranılan zararların Kanun'un kapsamı dışında olduğu açıkça belirtilmiştir (Ali Şaşkın ve diğerleri, B. No: 2013/6819, 21/4/2016, § 33).
38. Bireysel başvuruya konu olayda, başvurucunun murisi M.B.nin oğlu N.B.den uzun zamandır haber alınamadığı ve terör olayları kapsamında öldürüldüğü belirtilerek 5233 sayılı Kanun uyarınca zararının ödenmesi istemiyle Komisyona başvuruda bulunulması üzerine Komisyon tarafından ilgili birimlerden olayın aydınlatılmasına ilişkin bilgi ve belgeler istenilmiştir. Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca gönderilen bilgi ve belgelerde, daimî arama durumunun devam ettiği, meydana gelen olayla ilgili olarak yapılan araştırmalar ve takip sonucunda olayın terör ve terörle mücadele kapsamında işlendiğine dair herhangi bir delile rastlanılmadığı belirtilmiş, bunun üzerine olayın terör ve terörle mücadeleden kaynaklandığına yönelik yeterli bilgi ve belge edinilemediği gerekçesiyle Komisyonca talep reddedilmiştir. Söz konu işlemin iptali ve 10.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle M.B. tarafından açılan dava da Mahkemece, N.B.nin akıbeti hakkında herhangi bir sonuca ulaşılamadığı ve olayın terör eyleminden kaynaklandığını ortaya koyacak herhangi bir belge ve somut bir bilginin bulunmadığı, uğranıldığı ileri sürülen zararın 5233 sayılı Kanun kapsamına girdiğinden söz edilemeyeceği ve anılan Kanun uyarınca zararının tazmini talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık görülmediği vurgulanarak davanın reddine karar verilmiştir. Ayrıca dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediğinden maddi ve manevi tazminat istemlerinin kabulüne olanak bulunmadığı da belirtilmiştir.
39. 5233 sayılı Kanun uyarınca yapılan taleplerin belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu, Kanun’un kapsamının belirlenmesine ilişkin mevzuat hükümlerinin yorumu ve somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi konusundaki takdir yetkisi derece mahkemelerine aittir (Ali Şaşkın ve diğerleri, § 38).
40. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).
41. Somut olayda başvurucunun murisi M.B., N.B.nin terör olayları kapsamında öldürüldüğünü ileri sürerek bu olay nedeniyle yaşadığı maddi ve manevi zararların tazminini talep etmiştir. Söz konusu talebin sadece 5233 sayılı Kanun kapsamında olduğunun özellikle vurgulanması gerekmektedir. Mahkeme tarafından da talep doğrultusunda sadece 5233 sayılı Kanun uyarınca inceleme yapılmış, N.B.nin akıbeti hakkında herhangi bir sonuca ulaşılamadığı, olayın terör eyleminden kaynaklandığını ortaya koyacak herhangi bir belge ve somut bir bilginin bulunmadığı belirtilerek 5233 sayılı Kanun kapsamına girmeyen zararın tazmini imkânının bulunmadığına hükmedilmiştir. Bu kapsamda, mahkeme kararındaki gerekçe ve başvurucunun iddiaları gözönüne alındığında, Mahkemenin yorumunda herhangi bir keyfîliğin veya bariz takdir hatasının söz konusu olmadığı değerlendirilmiştir.
42. Bu doğrultuda başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, derece mahkemesince delillerin değerlendirilmesine ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu değerlendirilerek mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olduğu kanaatine varılmıştır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
44. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
46. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).
47. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
48. Bu hususlara ek olarak Anayasa Mahkemesi 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan yargılamalarda komisyonların belli bir dönem içinde geçici olarak olağanüstü iş yükü artışı ile karşılaşmasından kaynaklanan gecikmelerde, kamu otoritelerince zamanında ve yeterli tedbirlerin alınmış olup olmadığını da gözönünde bulundurmaktadır. Gerekli tedbirler alınmışsa makul sürenin hesaplanmasında olağan yargılamalara kıyasla daha esnek bir yaklaşım benimsenmektedir (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 60-72; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 59-71; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 57-67; Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 57-69).
49. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında 19/7/2005 tarihinde Komisyona yapılan başvuru ile başlayan sürecin 28/6/2018 tarihinde karar düzeltme talebinin reddi ile nihai olarak sonuçlanması nedeniyle 12 yıl 11 ay 9 günlük yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
50. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
D. Giderim Yönünden
51. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi ile 100.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
52. Somut başvuruda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan zararları karşılığında ve başvurucunun, başvuruya konu yargılamada taraf olan murisi M.B.nin mirasçılarının sayısı da gözönünde bulundurulması suretiyle net 12.000 TL tutarındaki manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine, tazminata ilişkin diğer taleplerin reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 12.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Şanlıurfa 1. İdare Mahkemesi (E.2015/756, K.2015/1919) ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.